İNSAN BU TOPLANTISI VE KÜÇÜK BURJUVALIK ÜSTÜNE

İNSAN BU TOPLANTISI VE KÜÇÜK BURJUVALIK ÜSTÜNE

Çok istememe rağmen aile bireylerimden birinin ani rahatsızlanması nedeniyle düzenlenen panele gelemedim. Henüz videosu veya konuşmaların yazılı çıktıları yayınlanmadığından; tartışmanın konu başlıkları ve katılımcıların yorumları dışında anlatılmak istenen meram hakkında henüz elimde hiçbir veri yok. Ama yapılan yorumlarda, doğru- yanlış, haklı- haksız “küçük burjuva” feveranları gırla gidiyor. Buna hiç şaşırmadım. Bu “küçük burjuva” meselesi bir asırlık Türk solunun en netameli, en çok konuşulan konularındandır. Ama hep bir damgalama ve suçlama tamlaması olmuştur. Yüz yıllık tarihin içinde vücut bulmuş, tüm sol parti ve hareketlerin istisnasız hepsinin merkez yöneticileri ve hemen bir altı kadrolarının da tümü küçük burjuva kökenlidir. Önemli olan köken değil ideolojik, siyasi bilinç, irade ve davranış, tutum, söylemsel ve edimsel faaliyetlerin niteliğidir. Üzerinde çok konuşulur da geçmiş Türk solunun o yöneticileri; Sayın Akif AKALIN‘ın verdiği kaynaklar üzerinden o genişlikte ve derinlikte analiz çalışmaları yapmadıkları gibi, alt kadrolarının eğitim ve çalışma guruplarında da bu minvalde çalışma yaptırmamışlardır. Öğrenmek isteyen okur araştırır öğrenir ve bir fikir sahibi olur. Akalın’ın yaptığı kılavuzluk tam yerinedir. Kendilerine teşekkürler.

Bir anlık da olsa beynimizde, ruhumuzda, irademizde taşıyıp anlamlandırdığımız küçük burjuvayı - proletaryayı bir yana bırakalım. Küresel kapitalizmin çarkları kendini fiilen inkâr etmeden 20. YY’ın  son çeyreğinde  son derece hızlı dönüyor, bu döngü fasit bir daire de değil. Elli yıl sonra sanayi üretiminin bantlarında çalışan emekçi kardeşlerimizin yerini belki de %80 oranında robotlar alacak. Üretim ekonomilerini yerinde gözlemeyenler için bu durum biraz zor algılanır. Ama gezdim, gördüm biliyorum, Avrupa ve Asya’da devasa vasıflı çelik üreten fabrikaların üretim hatlarında çalışan insan sayısı neredeyse (0) sıfır. Kontrol laboratuvarlarında da 15-16 yıl eğitimli, mürekkep yalamış ve uygulamalar yaparak uzmanlaşmış “proleterler” çalışıyor. (Bunlar en yeni teknolojiyi kullanan firmalardır. Hepsi bu durumda değildir.)

Türkiye’de bugün 6000 çalışan ile 300 000 Ad./yıl otomobil üreten fabrikalarda 15 yıl sonra 2500-3000 emekçi çalışacak. Bir de şunu akıldan çıkarmayalım. Birkaç iyi okulun mezunları dışında -onların iyileri de daha öğrenciliğinde kapışılıyor- mühendis diplomalı gençler 2000 TL ücret ile ortalama 44 iş başvurusu sonrası bir işe başlayabiliyor. Binlercesi boş geziyor.

Birkaç on yıl önceydi, Almanya’da bir otomobil yan sanayii fabrikasına eğitim için gittiğimde fabrika yeni yeni otomasyona geçiyordu. Makinelerden çıkan yarı mamul ürünleri bir sonraki proses istasyonuna taşıyan bir robotun önüne geçip durdurmam sonrası -bir tür oyun oynamıştım- robotun sireni bağırmaya başlıyordu. Makine operatörü sınıf bilinçli sosyalist BRANT    “Heeeey Turko HANS’ı çok sevdin, ona iyi bak. O da senin gibi komünist, ben sosyalistim” demişti. O zamanlarda 200 kişi çalışan fabrika bir beş yıl sonra 50 kişi çalışır duruma dönüştü.

ABD’de yayınlanan araştırmalar, 15 yıl içinde sınai üretimde istihdam edilenlerin yerini robotlar alacak ve çalışan iş gücünün % 25 işsiz kalacak veya iş değiştirecek, diyor. Daha yeni TV haberlerinde vardı: “Japonya’da 2035 yılına kadar sanayide fiili çalışan insan unsurunun %25’nin yerini robotlar alacak.” Almanya’da Adidas, üretim hatlarında hiçbir canlının olmadığı fabrikasını 2018’de devreye alıyor. Avrupa’da küresel tekelci kapitalistlerin temsilcileri sanayide robotların artması sonrası çalışacak iş bulamayan işçilere robot tazminat veya düzenli olarak robot maaşı ödemeyi tartışıyor. ABD’nin yeni başkanı, Toyota’ya, Meksika’daki fabrikanı sök buraya getir, yoksa çok büyük kapı vergisi alacağım, diyor.

 

Şimdi benim de söyleyecek sözüm var diyenlerin toplandığı bir panelde konuşmacının biri diğer bir konuşmacıyı, K. A.’da gördüğü “kendini dünyanın merkezine koyması, öznelliğini mutlaklaştırması, nesnellik olarak göstermesi” gibi kavramlarla eleştiriyor. Bu ne deha ürünü bireysel, siyasi, ideolojik, edebi kişilik tanımlamasıdır. Kaan’ı 40 yıldır tanımasam, ya kimmiş bu adam diyeceğim. Küçük burjuvaymış... Kaan G.Kore’deki o çelik fabrikasında mühendis olarak çalışıyor olsa minimum 100.000 dolar/yıl maaş alıyor olurdu. İşinden istifa etse, bugün yaptığı gibi çalıştığı alanlarda emek verip, göz nuru döktüğü konularda çalışıp değer üreteceğim dese, yine onu küçük burjuva olarak mı tanımlardık? Yoksa onu küresel kapitalizmin üretim ilişkilerinin yarattığı yeni işçi sınıfının bir bireyi olarak mı tanımlardık?

Kaan’ın ilk kitabını yayınladıktan sonra ve diğerlerini yayınlar yayınlanmaz alıp okudum. Kendilerini de 1977’den beri tanırım ve kitapları üzerinden hep takip etmeye çalıştım. İnsan BU sitesindeki bir yazısı üzerine kendilerine bir mektup yazdım. Gecen yıl bu aylarda da Düzce’de misafirleri oldum. Bu güzide iki insanla hayatımın son yıllardaki en mutlu birkaç gününü yaşadım. Zatıâlileri bu topraklar için son derece kıymet bir değerdir. Neye göre, hangi referans kıstaslara göre küçük burjuva? Marksizm’e bilimsel eleştirel gözle baktığından, artık Marksist olmadığını söylemesinden dolayı mı küçük burjuva? Yazdığı romanlar küçük burjuva ruhunu arşa mı çıkarıyor? Bilimsel içerik taşıyan kitapları birer safsata mı? Yoksa çok saygı duyup takdir ettiğim İlknur hanımefendi ile yaşamları Artların bohem salonlarında mı geçiriyorlar? Her şart altında yarattıkları zamanlarla fedakârca sosyal sorumluluk çalışmalarında emek ve gerektiğinde ciddi paralar harcayarak faaliyet yürütmeleri, halkın bilfiil içinde yaşamaları bilinçli bir tercihleri değil mi?  Gümbür, gümbür yükselen devrimci işçi ve halk hareketleri var da onlar mı desteklemiyor, içinde yer almıyorlar? İşçi sınıfının siyasal organları, sendikaları, derneklerinden, yahu siz yanlış düşünüyorsunuz ve bizim hareketimize zarar veren savlar ileri sürüyorsunuz diyen oldu da, onlar mı karşılarına çıkıp inandıklarını ve doğru bildiklerini anlatmadılar? Ha unutuyordum, en son sitede bir kısmını yayınladığı yeni romanı mı küçük burjuva edebiyatının tipik bir örneği?

Toplumların yaşamında büyük teknolojik gelişimler her çağda yeni kültürler yaratmıştır. Facebook vb. iletişim alanları, sosyal medya yeni ve bireysel bir kültür oluşturmuştur. Bu alanın alametifarikaları, çıktıları üzerinden insana dair sorular sorup bir şeyler yazmak mı küçük burjuva edebiyatı?

Kaan ARSLANOĞLU 25 yıla varan çalışmalarının ürünü kitaplarıyla ve yazılarıyla önümüze yeni bir ufuk açıyor. Kaan, çeyrek ömürdür deryanın karanlık dehlizlerine dalıyor. Eyy ahali, bakın ben meselelerin şu, bu yanlarını da gördüm. Gelin ortaklaşalım, birlikte dalalım, sizler de mutlaka farkı şeyler ve farklı yanlar görürsünüz. Bakmasını unuttuğumuz an öldüğümüz andır. Bakmaksak göremeyiz diyor. 

Neymiş “kendini dünyanın merkezine koyan küçük burjuvaymış.” Geçiniz bunları. Yorumları okuyunca Erasmus’un DELİLİĞE ÖVGÜ’sünden bir bölüm aklıma geldi, en son yirmi yıl önce okumuştum. Mealen “onlar erguvana bürünmüş bukalemuna benzerler, ne yaparlarsa yapsınlar tüm suratlarına rağmen kendilerini saklayamazlar... Sandukalarının bir yerinden hep küçük bir kulak ucu görünür” diyordu. İnsanoğlu bir garip varlıktır. Kendi durumlarını kurtaracak bir şeyler bulur ve bencil ruhlarını rahatlatırlar. Hoyratça ve hiçbir ahlaki, bilimsel ruhu olmayan eleştiriler düzmek yerine kendileri bir şey yapsınlar. Bir süreliğine edebiyat eleştirmenliğini bıraksınlar. Atlayıp arabalarına işçi semtlerinin yolunu tutsunlar, kahvelerine gitsinler, bir müddet sonra sınıf bilinçli, yarı bilinçli ya da sıradan birçok işçi dostları olur. Onlarla yesinler içsinler fark yaratacaklar ve çok farklı şeyler öğreneceklerdir. Sığ sularda veya yüksek dalgalarda biraz sörf yapsınlar. Bu faaliyetlerinden de edebi eserler çıkarsınlar, belki devrimci edebiyata katkı yapmış olurlar. İşte o zaman Sayın Taylan KARA piyasa edebiyatının sefaleti üzerine o müthiş makaleler yerine; sınıfın devrimci edebiyatı üzerine en az o yazılar kadar, hatta daha bilimsel ve daha ufuk açıcı yazılar kaleme alacaktır. Bundan adım gibi eminim.

Türkiye’de mücadele halinde düzen değişikliği isteyen devrimci İşçi-Halk hareketi var mı? Dünyada var mı? 30 yıl önce Almanya’da Metal işçileri sendikasının, Maden sendikasının yöneticileri, temsilcileri sosyal demokrat partinin yöneticileri yerel parlamentosunun üyeleriydi, şimdilerde o sendikalarını yöneticileri CDU üyesi. Diyelim ki onlar işçi aristokratı. İyi tamam da niye?

Fransa’da otomobil fabrikalarında çalışan işçi sınıfının neredeyse %30’unu maaşlarını taşerondan alan işçiler oluşturuyor. Fazla mesai, düşük ücret cabası. Beyaz yakalı mühendis istihdamında da taşeronlaşma hızla artıyor. Bu durum İspanyada daha yüksek. Daha önce -ki işinde uzman mühendis- bunlar firmaların devamlı kadrolarında çalışırlarken işlerini kaybedip proje süresinin bitimine kadar olan süresi belli sözleşmeyle taşeron mühendislik şirketlerinde çalışan  güççük burjuva beyaz yakalı işçiler... Pedamos’un mitinglerinde de en önde, en çok bunlar ses çıkarıyor…

Bu sitede yayınlanan bir söyleşi haberinde Marksist bir Alman Profesör “Avrupa’da şimdilerde devrimci bir durum yok, yapılacak bir şey de yok diyordu.”

Marks Kapitalist üretim ilişkilerinde yaratılan tüm artı değerin kaynağının ödenmemiş işçi emeği olduğunu, teknolojinin ilerlemesiyle birlikte üretim sürecinde makinelerin giderek artan oranda emeğin yerini alacağını ve böylece artı değerin biricik kaynağı olan işçi emeğinin kapitalistler tarafından imha edileceğini, bunun kapitalizmin sonunu getireceğini, ekonomik sistemin açlığa mahkûm ettiği işçi sınıfı tarafından bir ihtilal ile yıkılacağını söyler. Teknolojik gelişmeler bugün isterlerse birçok endüstriyel sektörde işçi emeği kullanmadan çok daha yoğun üretim yapabilmeyi olanaklı kılıyor. Marksistler de hep kapitalizmin müzmin krizinden bahsediyor. Ama şu dokuz canlı kapitalizm her devrevi krizinden güçlenerek çıkıyor. Marksistlerimiz de omuzlarına başka sınıf ve katmanları da kurtarma yükü yüklenmiş devrimci işçi sınıfı öncülüğünde sosyalist devrimi bir türlü yapamıyorlar. Ben de işçi sınıfının üretimden gelen gücünün önemine inanıyorum ve inadına sosyalizm de diyorum. Ama nasıl bir sosyalizm? Ayrı bir mesele. Şimdilik burada keselim.

Türkiye’de 15 milyon sigortalı çalışan var. Sendikalı işçi sayısı 2 milyonu bulmuyor. Bunların 900 bin küsuru Türk İş te, yaklaşık 400 bini Hak İş te, 150 bin kadarı da DİSK te örgütlü. Memur sendikalarının üye sayıları da yaklaşık olarak: MEMUR SEN 1 milyonun üzerinde, KAMU SEN 400 bin, KESK 200 bin üyeye sahip.

İşçiler sessiz, memurlar sessiz. Her yan gül çiçek gülistan. Marksist devrimciler de tatilde “Devrimci Durum”un oluşmasını bekliyor. Geçen yıl Bursa’dan başlayan işçilerin sendikal mücadelesi bir burun kaldırdı ve bitti. Niye? Neler oldu? Mesela o mücadelede atılan 1000 küsur işçinin şu sıralar yaşadıkları hayatlarından bir devrimci edebiyat çıkar mı? Onlarla tanışıp çıkarmak isteyenlere yardımcı olabilirim.

Bırakalım bu vıdı vıdıları, gıdı gıdıları, mırınları, kırınları. Koklarcalar, koşarcalar olalım. Koşan adamlar olalım. Bir adama koş dersin, ayakkabı der. Verirsin, eşofman lazım der, onu da verirsin idman yapmak gerekiyor, der. Ne duruyorsun yap o zaman dersin... Bir diğerine koş dersin ayakkabıyı bulur, eşofmanı temin eder, idmanını düzenli yapar. Yarış günü gelir koşar ve derece yapar. Çalıştım koştum derece yaptım derse amatördür. Koştum verin hakkımı derse profesyoneldir. İster amatör, ister profesyonel olalım, ama koşan adam olalım. Bu ifadede koşan adam önemli bir değerdir. Mırın kırın yapansa külfet.

Bu sitede yazı ve yorumları ürerinden çok saygı duyduğum koşan adamlar var. Kaan eski dostum onu saymıyorum. Kendilerine sonsuz saygı duyduğum yazılarını büyük dikkatle okuduğum Sayın Taylan KARA, bir kutup yıldızı gibi ışıklar saçan – benden yaşça büyük müdür bilemiyorum. Abi diyesim gelen Akif AKALIN, Mete DEMİRTÜRK, Yusuf BODUR, Sırrı KAZDAL, Ç. rumuzlu vatandaş, Hürriyet YAŞAR, öykülerini çok beğendiğim M. Aytaç YILMAZ -yazmaya devam kardeş, bu Ülkenin sıradan vatandaşlarının yaşamlarından müthiş hikâyeler çıkar. Sen de yazdıkça ustalaşacaksın, devam. Sen yazdıkça okuyan bizler de onların hayatlarına imgelemde ulaşacağız.— Birde A.Y.A. Bu kadar geniş bilgiye, birçok bilimsel disipline bu kadar hâkimiyet için sanırım her gün an az bir kitap okunması gerekir. Bence bu adam bunu yapıyordur. Harbiliği, dobra, dobralığı benim gözümde her şeyin üzerindedir. Tabii bu toplantıyı organize deden Sayın Mehmet HARMA’yı unutamayız. Hepsine bil cümle özümden selamlar, saygılar.

Bırakalım o ocu, bu Burcu yu, söyleyecek sözü olan söylesin. Saygıyı, sevgiyi, alçak gönüllülüğü iğdiş etmeyelim. Dünya dönmeye devam ediyor, bizler de birbirimizden öğrenmeye devam edelim.

Saygılarımla.

H. ÜNSAL

Not. İnsan Bu’da aynı rumuzla birkaç yazı yazdım. Bu yazıda da adı sanı belli bir kişiye eleştiride bulundum. Adım Rasim Ali. Rumuz imza ile eleştiri yazmak etik olmuyor diyenler olabilir. Bunu gidermek için editörlerden bu yazımı yayınlarlarsa bir resmimi de koymalarını rica ediyorum. Yazmaya devam edersem H. ÜNSAL imzasını kullanmaya devam edeceğimi de belirtirim.


Yorumlar

Maximum : 1000 Karakter / Karakter Sayısı: 
0
Yorumlara gerçek ad ve soyadınızı yazmanız onay kolayllığı sağlar.
Mail adresinizi yazmanız keyfinize kalmıştır. Yorumlarınızın onaylanması da
editörlerin tamamen keyfine bağlıdır. Yılların deneyimi sonucu bu bizde böyle.
  • Turan  Güleç

    Turan Güleç 05.07.2017

    Marx'ln altından girip üstünden çıkmış ama , uçak gibi geçmiş . İşte proleter yorum.

  • arif yavuz aksoy

    arif yavuz aksoy 23.01.2017

    Sonunda "Haydar Ünsal"ı da gördüm. Şimdi uzaktayım. Ama dönünce bi cüccük burcuva deklarasyonu gönderezeğum. Editörler yayınlarsa tartışmayı harlandırmaya niyetliyim çünkü. Ayrıca, sayın "ünsal", onöre oldum yorumunuz nedeniyle. Mamafih ben kim, günde 1 kitap bitirmek kim! Bu uçuşma halinde neredeyse imkansız. Eski rahat ve huzurlu günlerim çok uzakta. a.y.a. uzaksss

  • Ç.

    Ç. 20.01.2017

    Deniz Can, işçi sınıfının politik örgütleri nasıl işçi sınıfının çıkarlarını savunmaz sorusunun cevabını Gotha ve Erfurt Programlarının eleştirisinde bulabilirsiniz. H. Ünsal Türkiye'de sosyoloji söylediğiniz konularda düşünmüyor. Kimlik, ötekileştirme gibi konularda çalışıyor.(Yalnızca liberal "sol"cuların çalışmaları anlaşılmasın,kimlik derken Türk kimliği de var) Gül T., Amerikan Sosyolojisi sendikaları emniyet sübabı olarak görüyor. Türkiye'de Türk-İŞ'te aynı mantıkla emniyet sübabı olarak kuruluyor. Bugün sendikaların ideolojik olarak kapitalizmin devamını savunmaları gerçeklik. (Sol denilen sendikalarda CHP ve HDP siyasetine yakınlar).

  • Gül T.

    Gül T. 20.01.2017

    Emeğinize sağlık Sayın H.Ünsal ve katkı sunan değerli yorumcular.Sormak istediğim bir husus var.Althusser ideolojinin var olabilmesi için ihtiyaç duyduğu alanlardan bahsetmişti.Hepsi bizlerin de içinde bulunduğu alanlar.Benim anladığım, kapitalizmin her türlü aygıtı kullanarak kendini yeniden ürettiği. Terör örgütlerinden önce sorunu daha da büyüten şu ki; sendikalar bile kapitalizmin kullandığı aygıtsa ne yapabiliriz? Hep bahsedilen sağcıların ürettiği bir sol olmadan bir yol bulup buradan bir çıkış yolu bulabilir miyiz?

  • Ezel Parsa

    Ezel Parsa 20.01.2017

    Sayın Deniz Can ve Arif Anlar. Uyarınız için teşekkür ederim. Arif Bey kavramlara takılmış. Kavramları verilmiş anlamlarıyla kullanmak zorunda değilsiniz. Küresel kapitalist terörü üreten araç sistemin dışına itilmiş insanlardır. Sınıf bilinci tekamül etmemiş, sistem karşıtlığı çok uluslu şirketlere hizmet aracına dönüştürülmüş yani kullanılan insanlardır. Savunduklarını sandıkları ideolojiyi kazırsanız altından neoliberalizm çıkar. Amaç en başta serbest silah, petrol ve hatta insan ticareti, sonra işçinin süründüğü, sosyal devlet uygulamaları ölü devletler oluşturmak, yani küreselleştiremediklerini çıkarlarına uygun biçimde dönüştürmektir. Din veya etnik milliyetçilik bu kadar elverişli olmasa bu amaçlar için başka ideolojiler yaratılırdı. Kavramlara, dilin sınırları arasında sıkışıp anlaşılmayı/anlamayı güçleştirmek yerine kavramlar üzerine yeniden düşünmedikçe yeni fikirler ve mücadele alanları ortaya çıkmaz.

  • Ezel Parsa

    Ezel Parsa 20.01.2017

    +Bu insanlar, isyan etmek yerine çok uluslu şirketleri zenginleştiren yeni üretim araçlarına dönüşüyorlar. Din, etnik milliyetçilik bu sistemin ideolojik araçlarıdır. Kısacası PKK, IŞİD, FETÖ neoliberalizmin yeni üretim araçlarıdır. Sistemin karşısında örgütlenme imkanı giderek zorlaştı. İşçi Marx dönemindeki kadar homojen değil. O dönemde olmayan üretim araçları ve iş türleri var. Para artık daha soyut. Kapitalizm değişiyor, karşısındakilerin de değişmesi gerekli. Das Kapital'in sayfaları arasından çıkıp örgütlü mücadele yolları bulunmalı.

  • Ezel Parsa

    Ezel Parsa 20.01.2017

    H. Ünsal'ın belirttiği yeni üretim biçimine toyotaizm deniyor. Esnek üretim, daha az çalışan, kitle üretimi değil modül üretimi gibi özellikleri var. İşçinin nitelikleri ve çalışma biçimleri de farklı. Çalışanın daha interaktif kullanıldığı üretim biçimi, henüz her yere yayılmış değil. Toyota'nın Japonya'daki, uzak doğudaki fabrikalarında uygulanırken ABD'de ve birçok ülkede fabrikalarda halen kitle üretimi hakim sistem. Sorunun asıl kaynağı ise neoliberalizm. Sosyal devlet uygulamalarını doğuda batıda azalması, Çin, Türkiye gibi sosyal devletin olmadığı ülkelerde sosyal damping, bireysel emekliliğe geçiş, devletin sosyal destekten kademeli olarak çekilmesi, işsizliğin ve sistem dışı kalanların artışı neoliberalizmin sonucu. Bitmeyen savaşlar, terör, göç, insan ticareti "bırakınız yapsınlar"ın yeni yüzüdür. Silah, petrol, kan yoluyla sistemin dışında kalan insanların terör üretim aracı olarak kullanıldığı yeni bir sistem oluşturuldu. Bu insanlar, isyan etmek yerine çok uluslu şirketler

  • Arif Anlar

    Arif Anlar 20.01.2017

    Sayın Ezel Parsa yorumunu uzaya göndermiş. Herhalde buraya yazacaktı. İnsanların üretim aracı değil üretim gücü olabileceğini bilmiyor sanırım. Kavramları yerinde kullanalım.

  • Akif Akalın

    Akif Akalın 19.01.2017

    60 milyonluk İngiltere'de ezici çoğunluğu ücretli olan 200 binden fazla hekimi, hele iki yıldır sürekli grevler yapan asistanları hangi kategoriye koyardı diye düşünür sanıyorum. Dışarıdan bilinç meselesine gelince, yine bu 1800'lerin meselesi. İşçilerin ve toplumun ezici çoğunluğunun okuma yazma bilmediği dönemde elbette bilinci taşımak için "dışarıdan" ajanlara gereksinim vardı. Bugün buna gerek olduğuna inanmıyorum. Yine Gramsci'nin "organik aydın" kavramı bu soruna ışık tutuyor diye düşünüyorum.

  • Akif Akalın

    Akif Akalın 19.01.2017

    Benim cümlem şöyle: "İşçi sınıfının politik örgütlerinin politikaları her zaman işçi sınıfının ÇIKARLARINI yansıtmayabilir. Bunu o partinin kadrolarının bireysel olarak üretim araçları karşısındaki konumuyla açıklamak olanaksızdır". Yani kadrolar işçi kökenli de olsa sağ veya sol sapmalar mümkündür. Diğer yandan bugün Türkiye'de Syriza'yı alkışlayan işçi sınıfının politik örgütlerinin izledikleri politikaların işçi sınıfının çıkarlarını yansıttığını düşünmüyorum. Yine bazıları gibi bu partilerin "küçük burjuva" partiler olduğunu da düşünmüyorum. Bunlar işçi sınıfının partileridir fakat izledikleri politikalar yanlıştır. Diğer sorulara gelince. Marx ve Engels Komünist Manifestoyu yazarken İngiltere'deki hekimleri küçük burjuva kategorisinde de değerlendiriyorlardı. Bu sırada İngiltere'nin nüfusu 15 milyondu ve 700 kadar hekim vardı. Bu hekimlerin çoğu kendi hesabına çalışıyordu. Dahası aralarında Sir'ler, Lord'lar vardı. Gerçek bir Marxist'in 1848'den çıkıp, bugün Marx yaşasaydı +++

  • H. Ünsal

    H. Ünsal 19.01.2017

    Böyle diyenler Bilimsel pozitivizmden yoksun teorilerinde elektronları çıplak gözle gözleme imkânsızlığıyla sosyal gerçekleri doğrudan, çıplak gözle görme ve ölçme imkânsızlığını aynılaştıran; sosyal gerçeklerin bir objesi yok ki bir deney tüpüne koyalım bahanesiyle sosyolojinin birbirleriyle çelişen spekülatif topal teorilerinin gereksizliklerini ve suyunu kafalarına göre vererek hypothetico-deductive modeli kullanarak teste tabi tutmalarının sonucu sağlam tutarlılıkta çıkmamasını “karamsar olmayalım ve daha iyi bir teori bulunmadan sakın eski teorileri atmayalım “ önermelerimi textbook? Bu konu derin bende çok laf yapmak istemiyorum. Okuyan yorum yazan herkese saygılar sunuyorum.

  • H. Ünsal

    H. Ünsal 19.01.2017

    4.Bunları yazdığımıza göre geçiş ne zaman, nasıl olacak? Pek yakında değil. Yakın gelecekte sıkıntılar ve problemler artacak, çelişkiler derinleşecek sert mücadeleler yaşanacak. Ve “onlar toprağa ellerini koyup” yavaş yavaş mı doğrulacaklar, yoksa aniden mi doğrulacaklar iste o konuda bir öngörüde bulunmak mümkün değil. Çünkü sosyal bilimlerin, sosyolojinin; klasik fizik biliminin textbook gibi bir enstrümanı yoktur. Bazı sosyal bilimciler ve klasik Marksistler olur mu var diyeceklerdir. +++++

  • H. Ünsal

    H. Ünsal 19.01.2017

    Düşünelim lütfen, bir kaşık gerçek toprakta dünyadaki insan sayısı kadar canlı organizma var. Bunları yok edersek işte o zaman bizde yok oluruz. 2.Bu robotları yapan, programlayan, kumanda eden insanoğlunun birleşik iradesi-Tüm bireysel bencilliklerine rağmen- bu metal kardeşleriyle birlikte yarattıkları değerleri bir avuç sahibe bırakmayacaktır. Bu metal kardeşler kanlı canlı kardeşlerinin maddi ihtiyaçlarının üretimi için daha az saat çalışmalarına, yine onların kalan zamanlarında isteklerine, iradelerine, yeteneklerine, zevklerine göre bireysel veya guruplarla somut- soyut ürün ve değerleri üretmelerine vesile olacaklardır. 3. Birde oluşumu, canlı varlıkları destekleme tarihi, yörüngesi, atmosferi, uzaydaki yeri, hacmi, ağırlığı, çapı, bileşenleri iyi bilinen, sınırları belli dünyamızda sınırsız yoğunlaşmış üretim ve sınırsız nüfus artışı mümkün müdür? Sorusu da sorulmalı. Spekülasyonları önlemek, yeni tartışma açmamak için Malthus’çu olmadığımı da belirteyim ++++

  • H. Ünsal

    H. Ünsal 19.01.2017

    Kısa yorum yazamadığımı belirtmiştim. Buradaki korkum meseleyi tüm yanlarıyla anlatamamış olmak, eksik yanlar bırakmaktır. Çünkü eksik olan her şey yanlış algıya ve anlaşılmaya neden olabilir. Ama biz doğruyu bulmaya çalışalım. 1.Yapılan ironik yorumlarda korkular yersizdir. Robotlara sahip olanlar Timur’un Filleri gibi onları emekçilerin üzerine sürülüp onları yok etmeyecekler, emekçilerde 18 yy dan ataları olan “makine kırıcıları” gibi robotlara savaş açmayacaklardır. Evrim sürecinde insan en hızlı, en güçlü olduğu için değil, birlikte iş yaptığından, birlikte çalıştığından hayatta kaldı. Ve bütün medeniyetleri insan yarattı, yıktı, yeni medeniyetler yarattı. Ne toptan katledileceğiz nede mavi planetimizi terk edeceğiz. Bu gerçek cennet olan planet robotlara sahip olanlara kalmayacak. Korkmayınız. Asıl korkmamız gereken şey; soluduğumuz havanın, içtiğimiz suyun, bize verdikleriyle beslendiğimiz toprak ananın zehirlenerek yok edilmesidir. +++++

  • Deniz Can

    Deniz Can 19.01.2017

    Akif Bey son cümlenizi biraz açar mısınız, işçi sınıfı bir politik örgütlenme kuracak ve bu örgüt onun çıkarlarını yansıtmayacak, nasıl bir yapıdan bahsettiğinizi açıklarsanız sevinirim. Türkiye'de işçi sınıfı deyince (denilince?) yazıda geçen 15 milyon sigortalı işçi anlaşılmıyor olmalı. SSK ya bağlı işçi statüsünde görünen geniş bir yelpaze var hem eğitim hem çalışma biçimleri farklı. Küçük burjuva diye tanımlananlar da bunun içinde olmalı. Devrimi yapacak olan bunların içindeki sadece beden ve kol gücüyle çalışanlarsa onlara bu bilinci taşıyacak olanlar küçük burjuva dediklerimiz mi? Sınıflar arası keskin ayrım olmayan ülkemde bu kesimin devrim yapma düşü var mı yoksa patron olma düşü mü ön planda?

  • Deniz Can

    Deniz Can 19.01.2017

    Kar azalsa da uzun vadede varlığını ya da yerini koruma çabası, rekabette ve teknoloji kullanımında geride kalmama, karın sürdürülebilirliği, umarım doğru anlamışımdır. Sayın H. Ünsal açıklamalarınız için teşekkürler, tablodaki değişim çok çarpıcı.

  • H.ÜNSAL

    H.ÜNSAL 19.01.2017

    Dünyanın en büyük şirketleri: (Tabloyu yapıştıramadım) 2006 yılı: 1. exxon mobil: 362, 5 / 2. G.elektrik: 348.5 / 3. Mikrosoft: 279 / 4. Citig gorup:230 / 5. BP: 229.9 / 6. Royal D Shell:203 milyar dolar. 2016 yılı: 1. Aple: 571.4 / 2. Alphabet: 530.6 / 3. Mikrosoft: 445.5 /4. Amazon: 362.4 / 5. Exxon mobil: 356 /6. Facebook:355.6 milyar dolar. Değişimin hangi yöne doğru olduğunun adını siz koyun.

  • H.ÜNSAL

    H.ÜNSAL 19.01.2017

    Dünyanın en büyük şirketleri: (Tabloyu yapıştıramadım) 2006 yılı: 1. exxon mobil: 362, 5 / 2. G.elektrik: 348.5 / 3. Mikrosoft: 279 / 4. Citig gorup:230 / 5. BP: 229.9 / 6. Royal D Shell:203 milyar dolar. 2016 yılı: 1. Aple: 571.4 / 2. Alphabet: 530.6 / 3. Mikrosoft: 445.5 /4. Amazon: 362.4 / 5. Exxon mobil: 356 /6. Facebook:355.6 milyar dolar. Değişimin hangi yöne doğru olduğunun adını siz koyun.

  • H.ÜNSAL

    H.ÜNSAL 19.01.2017

    +++Üretimde otomasyon ve robotlaşma başladı. Bu değişimin ve gelişimin motoru bileşim ve elektronik teknolojilerindeki sıçramadır. Elbette ki kapitalizm Maliyet, ekonomik ölçekli üretim, verimlilik artışı, otomasyon, rekabet, kar, büyüme, büyüme, yeni pazarlar, kar, kar demektir. Bir eşitsizlikler ve sömürü dünyası demektir. Küresel rekabetin hızı, çeşitliliği ve sertliği onları kendilerini yenilemeye zorunlu kılmıştır. Alttaki tabloya bakınız son on yıldaki dünyanın büyük şirketlerinde ki sıralama değişimi. Sanayi 4.0 a geçilince her şey daha da farklı değişecek. Umarım sorularınıza cevap verebildim. +++

  • H.ÜNSAL

    H.ÜNSAL 19.01.2017

    Sayın Deniz CAN, 20 yy’ın son çeyreğine kadar bilimi de teknolojiyi de, üretimi de her biri büyük transatlantik olan tekelci şirketler kullanıyor, fiyatları da kendileri belirliyorlardı pazarlara da onlar hâkimdi. Şimdide öyle ama bilim ve teknolojiye ulaşmak ve kullanmak ve yenilemek kolaylaşınca yeni hücum botlar çıktı dünya pazarlarına vira mal sürüldü rekabet artı. Örneğin Ford çok üretip çok karlı satarken ve 10-15 yılda model değiştirirken Toyota çıktı 5 yılda model değiştirerek piyasalar yeni araçlar sürdü ve üretim ekonomilerinin şafağı değişti. +++

  • H.ÜNSAL

    H.ÜNSAL 19.01.2017

    Sayın Akalın teşekkürler, işimi kolaylaştırdın. Son derece doğru analiz. Ben de kısaca özlü olarak nasıl anlatacağım meseleyi diye düşünüyordum. Benim imla hatalarıma takmayın lütfen. Bunlar bende çok olur. Yazdıklarımı içimden konuşarak yazdığımdan parmaklarım sesime ve beynimin düşünme hızına yetişemez, bir çok harfi atlarım. Tekrar okuduğumda da yazımı satır satır okuyamam, paragraf, paragraf okuyabiliyorum . Bu nedenle yazının düzeltmesini ancak bir kaç gün sonra yapabilirim. Yoksa beceremem.

  • Akif Akalın

    Akif Akalın 19.01.2017

    Marx'ta, Weber ve başka birçoklarından farklı olarak SINIF kavramı bir SOYUTLAMADIR. Yani tek tek sınıf üyelerinin DAVRANIŞLARINI değil, bir bütün olarak sınıfın ÇIKARLARINI anlatır. Örneğin kapitalist sınıfın çıkarı maliyetlerin azaltılması ve karın azamileştirilmesinde, işçi sınıfının çıkarı üretim araçları üzerinde özel mülkiyetin kaldırılmasındadır. Küçük burjuvazi ise ikisi arasında gider, gelir. Bu SOYUTLAMA o sınıfın bütün üyelerinin bu davranışı sergileyeceği anlamına gelmez. Burada Marx NESNELLİKTEN bahseder, ÖZNELLİKTEN değil. Ülkemizde soyut düşünebilme yeteneği geliştirilmediğinden bazılarımız için kavramak çok güç olabilir, fakat Marx hiç kimse için sen işçisin, sen küçük burjuvasın, sen burjuvasın dememiştir. İşçi sınıfının politik örgütlerinin politikaları her zaman işçi sınıfının ÇIKARLARINI yansıtmayabilir. Bunu o partinin kadrolarının bireysel olarak üretim araçları karşısındaki konumuyla açıklamak olanaksızdır. İsteyen olursa devam ederiz.

  • Deniz Can

    Deniz Can 19.01.2017

    Sayın H. Ünsal robotlaşma karlarını düşürür demişsiniz peki buna yönelme sebepleri nedir, prestij mi, yine de anlamlı gelmedi. Onların istediği kar daha fazla kar değil mi? ( En iyisi Uludağ'a gitsinler, bu a' ların niye şapkası yok)

  • H.ÜNSAL

    H.ÜNSAL 18.01.2017

    Yorumlar artıkça sorular çeşitleniyor. Güzel. Sanırım sorulara toplu ama hepsine cevap olacak kısa ama doyurucu şeyler yazmaya çalışacağım.

  • Ç.

    Ç. 18.01.2017

    Fabrikalarda daha az işçi ile üretim yapılacak. H Ünsal yazınızda çok önemli tespitlerde bulunmuşsunuz. Yazınıza eleştirel katkıda bulunacağım. İşçiler bugün alışveriş yaptığımız marketler zincirindeki kasiyerler. Aynı mekanda çok az sayıda işçi çalışıyor. Bu işçiler aynı çalışma koşullarında marketler zincirinin farklı şubelerinde çalışıyorlar. Asgari ücretin altında bir ücrete çalışıyorlar.

  • mehmet harma

    mehmet harma 18.01.2017

    Çok değerli Yusuf Bey, toplantı süreci çok hızlı seyrettiği için oturup konuşmak çok mümkün olmadı ama bu açığı sonraki toplantılarda kapatırız diye umuyorum. Sizin, sırf toplantıya katılmak için yurt dışına, torununuzun yanına gidişinizi ertelemekten daha büyük ne fedakarlık olabilirdi ki? Kaan hocaya "sen büro aç, çalışmalarını rahatça sürdür, istediğin sürece ben oranın bütün işlerini yürütür, ortalığı temizler, çayı kahveyi yaparım" demeniz büyük bir yüce gönüllülük. Sizin gibi fedakar ve mütevazı bir kişiyi tanımaktan ötürü ben şanslıyım. Teşekkürler, selamlar, saygılarımla.

  • mehmet harma

    mehmet harma 18.01.2017

    Çok değerli H. ÜNSAL/Rasim Bey, sizi toplantıda görememiş olmamız büyük eksiklik olmuş gerçekten, umarım bir sonrakine görüşmek mümkün olur. Kanımca sitenin böyle bir atağa kalkması, bir ivme yaratması gerekiyordu, bunun için bir şeyler yapılmalıydı. Benim elimden gelen bu oldu, bunu (toplantıyı) yapabildim. Akabinde İnsanBu Okur Grubu kuruldu (feys hesabınız gözükmüyor olsa ekleyecektim) Bu gruptan siteye hem yayın desteği vermeyi hem de takipçi kazandırmayı hedefliyoruz. Editöryal işlere destek için Kaan hocadan istekte bulundum, değerlendirmeye aldı. Konuşmaların kaydı henüz elime geçmedi, ulaşır ulaşmaz 10'ar dakikalık bölümlere ayırıp siz arkadaşlara dağıtacağım, yazıya dökülücek, aynı zamanda video olarak da internete koyulacak. Toplantının devamı için çok talep oldu, gecikmeden yapacağız. Toplu etkinlikler yapılabilir, edebiyat ödülleri verebiliriz, 1 Mayıs'a İnsanBu olarak katılınması düşüncesindeyim, bunu da yapabiliriz. Birlikte güzel günler göreceğiz. selam ve saygılarımla

  • Mete Demirtürk

    Mete Demirtürk 18.01.2017

    İyi insanlara umutsuz olmak yakışmaz diyelim. O zaman, sn. H. Ünsal beyin şu özlü sözünü unutmayalım! Söze başlarken ve sözü bitirirken! " Saygıyı, sevgiyi, alçakgönüllülüğü iğdiş etmeyelim. Birbirimizden öğrenmeye devam edelim..." Saygılar...

  • Mete Demirtürk

    Mete Demirtürk 18.01.2017

    Sayın Ünsal, çok yönlü yazınızı ilgiyle okudum. Hele Sn. G. Aytar Hanımın yorumu içimdeki korkuyu tetikledi. Robotlar işçi olunca, çalışan insanlar ne olacak? Şimdiden nefis bir ironiyle, adı Hans olan robot ve diğer Hans robotlar komünist oluyorsa, peki biz insancıklara ne olamak kalacak? Teknoloji, baş döndürücü bir hızla geliştikçe, akıl almaz büyüklükteki parayı ve bilimi elinde tutanların insafına mı kalacağız? Paylaşmak gibi şeyler fıtratlarında olmadığına göre, o günün şartlarına özgü(ne şans ama!) yepyeni temerküz kamplarını onurlandıracağız! Bu olumlu yaklaşım! Olumsuzu pek dehşet! Eğer gezegeni terk edemezlerse, çağların görmediği bir kıyımın kurbanları olarak tarih sahnesinden çekileceğiz! Ben diyeyim beş yüz, siz deyin dört yüz milyon seçilmiş, mavi dünyanın tadını çıkaracak! Son patlamaya kadar!.... Her birimizin, böylesi korkuları ve saçmalıkları vardır sanırım... Devam...

  • H.ÜNSAL

    H.ÜNSAL 18.01.2017

    1.5 ton yük taşıyor demektir. Emekçi kardeşimiz her gün o yükü taşımamalıdır bence. Yarın olabilecekleri kapitalistler emekçilerden daha fazla tartışıyorlar. Onlar daha hazırlıklı. mesela bu ülkenin en büyük patronu "bu kapitalizm böyle sürdürülemez. gelir dağılımı dengesizlikleri giderilmeli" diyor. boşunamı? Yakın gelecek çok sert olacak, yönetimler otoriterleşecek, sonra yavaş yavaş iyileşecek mi? başka şeyler mi olacak yaşanılarak görüşülecek. İnsanlık mutlaka sorunlarını çözecektir. İnsanlığın medeniyet hafızası her daim canlı ve diridir. O çözüm sosyalizm mi olacak? Evet öyle olacak, motoru da eski reel sosyalizmden çıkarılan dersler üzerinden ilerlemeyle olacak. Burada keselim. Ben meselelere hep makro baktığımdan kısa yorum yazamıyorum. Size saygılarımı sunuyorum.

  • H.ÜNSAL

    H.ÜNSAL 18.01.2017

    sayın Akif abi, abi diyesim geliyor dedik diyelim. İzlem değil geçirilen bir ömür. işçi,şef,müdür, patronun hemen bir altı zevatlıkla geçen yaşanmışlık. Doğrudur endüstride robotlaşma patron karlarını düşürür. Bunun 1. nedeni serbest rekabettir. Günümüz dünyasında çok sert ve acımasızdır. Yani vahşi. 2. si üretim aracının maliyetinin geri dönüşünün öyle uyduruk "bilim"iktisatçıların kitaplarında ifade ettiği gibi 4 yıl da geri dönmez. Amortisman süresi uzar ve onu küresel rekabetten dolayı kapitalist maliyetlere yansıtmakta zorlanır. Evet sizin "Marx'ın laneti dediğiniz şeyi kapitalizm yaşıyor ve ileri ki süreçte daha derin yaşayacak. Boşuna sosyalizm demiyoruz. Ama sorular sorup !!!-ünlem,ünlem ve ??? soru işaretleri koymuyoruz. ve nasıl bir sosyalizm diyoruz. Ayrıca bir başka açıdan bakarsak; sanayide robot kullanımı o kadar da kütü değildir. Örneğin bir araba fren sistemleri üreten bir fabrikada Kaynak robotuna parça hazırlayan emekçi, birleştirilen parça ortalama 5 kg. 1.5 ton +++

  • Akif Akalın

    Akif Akalın 18.01.2017

    H. Ünsal'ın çok iyi izlediği gibi şirketler arasındaki rekabet, şirketleri emekçileri üretim sürecinden uzaklaştıran yeni teknolojileri üretime sokmaya zorluyor. Fakat bu noktada bir paradoks ortaya çıkıyor: karın kaynağı artık değer! Yani sermaye robotları üretime sokunca kar oranlarının düşüşünü önleyemiyor. Buna "Marx'ın laneti" de diyebilirsiniz. Aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık durumu oluşuyor.

  • H. ÜNSAL

    H. ÜNSAL 18.01.2017

    Sayın AYTAÇ, ben teşekkür ederim. Her insan ayrı bir dünya denir ya doğrudur. Bir düşünelim, biran öylece kendi kendimizle on dakika kaldığımızda son derece hızla zihnimizden gözlerimizin önünden kaç hayat geçer. öyle milyarlarca gerçek hayat ve yaşanmışlık ve yaşanılacak olan anlar,günler aylar vardır. Siz öykülerinizde İnsana dair gerçek olan, olabilecek olanları hikaye ediyorsunuz. Burada yazarın ana görevi hayat değiştirmek değil okuyanın hayatına zenginlik katmaktır. Bunu özellikle kediler kadarda ve avludaki mavide yaptığınıza inanıyorum. Siz bırakın hayat değiştirmeyi. Okuyanın ruhunu zenginleştirmeye bakın. Hedefiniz bu olmalı bence. Sait Faik boşuna Faik olmuyor. ---diğer yorumlara sonra cevap vereceğim onlar biraz sanırım "teorik" konular. Yorumculara saygılar benden.

  • yusuf bodur

    yusuf bodur 18.01.2017

    Değerli dostlar içimi karartan , çevremle yabancılaşmam a neden olan, bilmemezlikle beraber esasen samimiyetsizlikten beslenen tutarsız insan sürüsünün yarattığı; isimlendirmek istemediğim olup biten her şeye karşı İNSAN BU benim için kutup yıldızı ve güç kaynağım. Başlangıcından bugüne büyük bir özveri ile yaşatıldığına inandığım İNSAN BU sitemizi taşıyıcılarının her gün artan yükü taşıyamaz hale gelip sarsıntı yaşayacağı kaygısı ile bir şeyler yapalım telaşında idim. Toplantı sayın Harma kardeşimizin sihirbazlığı ile harika bir şekilde gerçekleşti. En önemlisi İNSAN BU yaratıcıları kendi ifadeleri ile emeklerinin boşa gitmediğini gördüler ve toplantıdan yüzleri gülerek ayrıldılar. Sayın ÜNSAL Sizler gibi bu siteye her yönü ile katkı suna bilecek kardeşlerimize yeni dönemde önemli fedakarlıklar düşüyor. Kaan Aslanoğlu nun hakkınızdaki yazdıkları bu anlama geliyor sanırım. Yazınız şahane. Sayın Harma ailesine tekrar tekrar teşekkür. Yeni toplantıda göreve hazırız.

  • Miyase Aytaç Yılmaz

    Miyase Aytaç Yılmaz 18.01.2017

    Merhaba; Rasim Bey (H.Ünsal) çok çok teşekkür ederim. Umarım yolum yoldur. Umarım doğrudur. "İmgelem" kaç hayatı iyiye doğru değiştirir bilmem ama içimde bir ses "olur, olacak" diyor. "Koşan" tabii, "sadece konuşan" değil. Saygılarımla. ÖZÜMDEN sevgilerimle.

  • Cemal Öztürk

    Cemal Öztürk 18.01.2017

    Sol literatürde beni en çok geren kavramlardan biri de ' küçük burjuva" suçlaması veya yaftasıdır. Ben bu kavramı sadece sınıflar arası geçişkenlikte kullanmayı isabetli kabul edebilirim. Kişilik tayininde ise asla. Marks ve ardıllarının içinden bir türlü çıkamadığı bir çok yanlışlar, yanılgılar ve yanısamalar vardır elbette. İnsan hangi sınıfa ve tabakaya mensup olursa olsun onun başarılarını değerlendirmek için bu gün elimizde İonna Kuçuradi' nin İNSAN VE DEĞERLERİ diye bir kitabı bulunmaktadır. Bunu okumadan sağlıklı bir sonuca ulaşmak neredeyse imkansızdır. Çünkü insan realitesini değerlendirmek için dikkat etmemiz gereken birçok ayrıntı söz konusudur. Tamam insanların mesleki üretimleri düzeyi onların sınıfsal konumunu belirler. Buradan kabaca alt yapı üst yapı belirlemesine gitmek o kişinin zihniyetini ve kişiliğini okumaya yetmez ki. Üretim ilişkileri kavrami kendi içinde onlarca başka katmanı içeren bir olgudur. Buradan yola çıkarak yapılan sosyolojik okumalar yanıltıcı..

  • gülşen aytar

    gülşen aytar 18.01.2017

    Metni okurken robotların insanların yerini aldığını giderek daha fazla alacağını ve her dönem kapitalizmin ne edip üste çıktığını okudum. Oturdum , sistemsel tartışmaya girmeden ki bu konuda burjuvaların mahfettiği işçi sınıfı, Kaan Arslanoğlu burjuva mı değilmi sorusunu sormadan basit sıradan bir insan olarak hayal kurdum. Anladım ki kapitalistler bu robotları devreye sokacak ah ne ala,insanlar işsiz kalacak, ya da çok küçük üçretlerle çalışacak. Ya da isanlar daha iyi yaşayacak Buraya kadar tamam üretim çoğalacak bu üretimi satın alacak insanın alım gücü düşecek. O zaman şu soru aklıma geldi Bu kapitalistler robotlardan oluşan alım güçü yerinde bir sınıf mı yatatacak ya da yarı robot andiroit insanlar mı olacak kapitalistle bu sefer insanlarla robotlar arasında bir savaş başlatıp sistemlerini sürdürecek korkarım . Marksın dediği gibi kapitalistler kendi sonlarını getireceğini hayal edemdim. Her daim üste çıkmayı başaran kapitalistler yeni türlerle insanları çarpıştıracak gibi geldi

  • Kaan Arslanoğlu

    Kaan Arslanoğlu 18.01.2017

    Teşekkürler H. Ünsal dostum. Bu H. Ünsal kimdir? İşçilik ve k. burjuvalık üstüne azcık tanımakta yarar var. 1975-76'larda daha çok Bursa'da faaliyet gösteren adı hiç duyulmamış bir devrimci yapı vardı. Yapıya üye olmak için aranan ilk şart bilfiil işçi olarak çalışıyor olmaktı. Yani ben öğrenciyim, mühendisim, kalbim işçi sınıfından yana, önce bir profesyonel devrimci olayım, öylece işçi olurum falan ayakları sökmüyordu. İşçi olacaksın. Bu H. Ünsal da Ankara'daki okulunu bırakmış, Bursa'da vasıfsız işçi olarak çalışmaya başlamıştı. Sonra o yapı bizim yapıya katılmış, benle o zaman tanıştı, onlardan öylece haberim oldu. Bunlar doğru veya yanlış, işin özü veya karikatürü tartışmıyorum, Türkiye'de yaşanan gerçekler. Böyle deneyimlerden geçtik, o deneyim izlerini yaşamda hala doğru veya yanlış taşıyoruz. Fakat gelin görün ki, Beyoğlu'ndan beri dergicilik yapanlar, o zaman veya şimdi işçinin yüzüne bakmayanlar bizi küçük burjuva edebiyatı yapmakla, bencillikle vb. suçluyor. Hayret bi şi :))

Bu sayfalarda yer alan okur yorumları kişilerin kendi görüşleridir. Yazılanlardan www.insanbu.com sorumlu tutulamaz.