Felsefe
Sevan Nişanyan’a teşekkürler

Sevan Nişanyan çok isabetli bir iş yapmış, büyük bir dürüstlükle ve açıksözlülükle neden sosyalizme düşman olduğunu açıklamış. (1) Keşke diğer liberaller de böyle yapsa. Açık veya gizli liberaller, eskiden sürüye uymak zorunda kaldıkları için kendilerine solcu süsü verenler, sol gösterip sağ vuranlar vs hepsi böyle yazılar yazsa, herkes konumunu belirlese ne güzel olur.
Böylece biz sosyalistleri, “siz sosyalizmi sevmiyorsunuz çünkü şöyle düşünüyorsunuz” ya da ”şu fikirleriniz olduğu için sosyalizme düşmansınız” gibisinden varsayımlar yapmaktan kurtarmış olurlardı. Sevan Nişanyan bunu yapmış, çok da iyi etmiş. Hiçbir varsayıma dayanmadan, neden sosyalizm düşmanlarının aslında insanlık düşmanları olduklarını, bunların nasıl kolaylıkla sömürü düzenini benimseyebildiklerini açık açık görmek mümkün olmuş. Aslında bütün liberallerin böyle düşündüklerini biliyorduk ama bu bilgi varsayıma dayanıyordu. Sevan Nişanyan sayesinde bu bilgileri tekrar doğrulamış olduk.
Yanlış anlaşılmasın, sosyalizmi sevmek zorunda değil Nişanyan. Kimse sevmek zorunda değil. Bu bir tercih meselesi. Bazı insanlar diğer insanların sömürülmesinden, acı çekmesinden, ezilmesinden rahatsız olur, bazıları olmaz. Belki de bu ayna nöronlarıyla ilgili bir empati meselesidir ama konumuz o değil, pozitivist açıklamaları bir kenara bırakalım. Diğer liberaller Nişanyan kadar cesur olamıyorlar, gerçekte ne düşündüklerini söyleyemiyorlar. Çünkü insanlık düşmanı olmak kolay değil. İnsanlar sosyal hayvanlardır. Milyonlarca yıllık primat geçmişimizin getirdiği evrimsel baskılar bizi ancak toplumsal bir ortamda hayatta kalacak şekilde var olabilen bir tür olarak ortaya çıkardı. 6-7 milyon yıl kadar önce yollarımızı ayırdığımız ortak kuzenlerimiz şempanzeler de aynı bizim gibi sosyal hayvanlar. 200 bin yıldır Homo sapiens olarak biliniyoruz ve bugüne kadar hayatta kalabildiysek bunu türümüzün diğer üyelerine, yani diğer insanlara borçluyuz. Dolayısıyla böylesine bir sosyal ortamda, çıkıp ben diğer insanların ezilmesine üzülmüyorum demek kolay iş değil. Nişanyan bile aslında tam olarak bunu diyemiyor ama yine de büyük bir cesaretle buna yakın şeyler söylüyor. Diğer liberallerde bu cesaret yok.
Nişanyan’a en iyi cevabı 1949’da yazdığı ”Neden Sosyalizm” makalesiyle Einstein veriyor aslında. (2) Bu yazı Nişanyan’ı eleştirmek ya da tezlerini çürütmek için yazılmış bir yazı değil. Ancak Nişanyan’ın bazı yanlışlarını düzeltmek boynumuzun borcu. Genç nesiller günümüz ortamında çok fazla sosyalizm karşıtı propagandaya maruz kalıyorlar ve ayrıca tarihe not düşmek adına liberallerin neden insanlık düşmanı olduklarını daha iyi belirtmek için bazı meseleleri açıklığa kavuşturmak gerekir.
Nişanyan neden sosyalizme karşı olduğunu üç maddede belirtmiş, ama ilk madde aslında neden kendisinin karşı olduğuyla ilgili değil de, neden bu topraklarda sosyalizmin tutmadığına ilişkin yorumları. O yüzden ilk maddeyi ayrı tartışmak gerekir. Nişanyan’ın yorumlarına katılabilirsiniz ya da karşı çıkabilirsiniz, ama bu Türkiye’nin sosyolojik ya da tarihsel değerlendirmesiyle ilgili farklı bir tartışma olur. Yine de şu cümlesi aslında Nişanyan’ın bu topraklarda yaşayan insanlar hakkında ne düşündüğünü çok güzel özetliyor: “Bu âlemin ezik ve büzük insanlarına sunacak hiçbir şeyi yok sosyalizmin.”
Evet Nişanyan böyle düşünüyor. Olabilir. Kendisi bu âlemin insanlarının “ezik ve büzük” olduğunu düşünüyor olabilir, ama Nişanyan’ın kıçına giydiği dondan, ağzına attığı portakala kadar her şey bu ezik ve büzük insanlardan gelmekte. Bunu unutuyor Nişanyan. Daha doğrusu hatırlamak istemiyor. Eminim Marx çevirdiği dönemlerde bunu hatırlıyordu. Herhalde o zamanlar ufacık bir empati kırıntısı vardı içinde, şimdi onu da kaybetmiş, ama sosyalizm karşıtlarının ortak özelliği olması açısından bu nokta önemli. Bu insanlar kendilerini diğer insanlara karşı borçlu hissetmiyorlar. Kendileri rahat bir yaşam yaşamışlarsa, iyi okullara gitmişler ve iyi yemekler yemişlerse bunun büyük bir çoğunluğun kötü koşullarda yaşayıp, çocuk yaşta çalıştıkları için okula gidememiş olmaları nedeniyle gerçekleştiğini hatırlamak istemezler. Olabilir, kendi tercihleri. “Ben kimseye borçlu değilim, bu dünyada iyi bir yaşam sürmüş olmamın sebebi sadece şanslı olmamdı, ne yapalım diğerleri kaderlerine küssünler” diyebilir Nişanyan ya da onun gibi düşünenler. Bunu eleştirmek için belirtmedim sadece bu tip insanların psikolojilerini vurgulamak için not düştüm.
Gelelim diğer iki maddeye, ama öncelikle bu noktada bir sosyalizm tanımı yapmak gerekecek, çünkü Nişanyan sosyalizmi aşırı derecede çarpıtarak anlatıyor. Her şeyden önce sosyalizm bir ütopyadır, idealdir. Kesin hatlarıyla tarif edilemez. Farklı farklı sosyalizmler vardır. Hatta ben kişisel olarak sosyalizmle anarşizm arasında pek bir fark olmadığı kanısındayım. Elbette tarihsel olarak bunlar iki ayrı (hatta hasım) kamplar gibi görülebilir, ama aslında hasım olan Marx’ın sosyalizm anlayışıyla Bakun’inin anarşizmidir ya da İspanya İç Savaşı'ndaki anarşistlerle Sovyetlere bağlı sosyalistler arasındaki kavgadır. Bunun gibi yüzlerce örnek çoğaltılabilir; ancak burada gözden kaçırılmaması gereken nokta, bu çeşitli sosyalizm ve anarşizm anlayışlarının aslında aynı ütopyanın farklı biçim kazanmış versiyonları olduğudur. Ortak ütopya aynıdır: tüm insanların mutluluğu, sömürünün ve baskının olmadığı, özgür bir toplum vs... Anarşizm ve sosyalizm (ya da komünizm, anarko-komünizm) ideallerinin her türlü kombinasyonunu literatürde ve tarihte bulmak mümkündür. Konumuz bu olmadığı için fazla uzatmıyorum. Buradaki esas sorun, Nişanyan’ın sosyalizmi sanki başı sonu belli, kuralları ve işleyişi belli olan bir yönetim biçimi (üretim biçimi bile değil) olarak sunması. Kısaca Nişanyan sosyalizm diye “reel sosyalizmi” yutturmaya çalışıyor. Şimdi genç arkadaşlar bu kavramlara biraz uzak olabilirler. Çok derin ve renkli bir tartışmadır, ama çok kısaca betimlemek gerekirse, sosyalizm bir ütopyadır, bir idealdir, ”reel sosyalizm” ise bunun doğru ya da yanlış gerçekleşmiş halidir. Sıklıkla 1917-1991 arasındaki Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği anlaşılır reel sosyalizmden. Sosyalizm diye reel sosyalizmi yutturmaya çalışmak, günümüz Türkiyesi'ndeki parlamenter sistemin işleyişine (ya da işleyememesine) bakıp mesela İsveç’in parlamenter sitemi hakkında fikir yürütmeye benzer. Hatta ondan daha vahim bir hatadır; çünkü İsveç sistemi bile pratikte var olan bir sistemdir. Oysa sosyalizm henüz ulaşılmamış bir hedeftir.
Bu zorunlu açıklamayı yaptıktan sonra, Nişanyan’ın ikinci itiraz maddesine gelelim. Kendi sözleriyle şöyle belirtiyor neden sosyalizme karşı olduğunu:
“İkincisi etik, yani ahlaki. Kalabalığın değerlerini ve kalabalığın çıkarlarını öne koyan bir dünya görüşüyle benim işim olmaz. Uğruna savaşmaya değer tek şey, aklın ve vicdanın özgürlüğüdür... Aklın ve vicdanın, üzerinde durabilecekleri bir zemin sunmaz sosyalist düşünce. 'Halkı' düşünür. Halkın ekmeğini, halkın ahlakını, halkın sesini gözetir. Halkın komiserleriyle tanıştığında farkına varırsın ne kadar korkunç bir tuzağa düştüğünü.”
İşte bu noktada belden aşağı vuruyor Nişanyan. Sosyalizm olarak SSCB’de uygulanan totaliter rejimi örnek veriyor. Ona göre sosyalizmde mutlaka bir halk komiseri olacak ve insanlara ne düşünmeleri ne yapmaları gerektiğini söyleyecek ve böylece özgürlüğü yok olacak. İşin komik tarafı bu satırları yazan kişinin şu an hapiste olması. Demek ki mutlaka bir halk komiseri ya da sosyalist iktidar gerekmiyor hapse girmek için. İnsan özgürlüğü sorunu elbette çok önemli bir sorun ve ideal bir toplumda bunun nasıl en iyi şekilde sağlanacağı henüz çözülmüş değil, ama hangi düzende sağlanmış ki özgürlük? Kuşkusuz şimdiki düzende değil. Öyle olsaydı kendisi hapiste olmazdı herhalde. Nişanyan bize bu konuda bir bilgi vermiyor. Kendi değer verdiği “aklın ve vicdanın özgürlüğü” acaba hangi sistemde sağlanabilir? Keşke bunu da yazsaydı, ama yazamazdı; çünkü cevabı kendisi de bilmiyor. Kimse bilmiyor zaten. O yüzden sosyalizm/anarşizm bir idealdir, ütopyadır diyoruz.
Bu konuda daha yazacak çok şey var ama neredeyse 4000 bin yıllık toplumsal mücadeleler tarihinde bu konuda çok şey yazıldı çizildi. Nişanyan’ın sözde sosyalizm eleştirileri özgün değil. Platon’dan günümüzdeki neoliberallere kadar binlerce kişi, binlerce kitap yazdı. Yazılmaya da devam edilecek, çünkü çözüm bulunmuş değil, ama bir gün mutlaka insanlık bir çözüm bulacak. Türümüz; ilerlemek, gelişmek, bilinçlenmek zorunda olan bir tür. Tüm insanlık sömürüsüz özgür bir düzene kavuşacak sonunda. Tarih bize bunu gösteriyor. Herhalde ne Nişanyan ne de fikirdaşları örneğin Roma’da köle olarak ya da Osmanlı’da kul olarak yaşamak isterlerdi. Her şeye rağmen, hapiste bile olsa, şu anda 2000 bin yıl öncesinden, hatta 100 yıl öncesinden daha özgür durumda Nişanyan.
Son olarak gelelim zurnanın zırt dediği yere. Nişanyan’ın “teorik ya da ekonomik” diye tanımladığı itirazı aslında teori süsü verilmiş bir tercih itirazı aslında. Önce Marx’ın bilimsel tarafının yanlış olduğunu iddia ediyor. Olabilir, iddia edebilir. Newton’dan Einstein’a kadar bütün bilim insanlarının doğruları kadar yanlışları da vardır. Her ne kadar Marx’ın artı değer teorisinin 150 yıl sonra bile üniversitelerde okutulacak kadar önemli bir bilimsel teori olduğuna inansam da bu yazıda bunun tartışmasına girmeyeceğim çünkü aslında mesele o değil. Yani hiç kimse Marx’ın teorisi doğru diye sosyalist olmaz ya da hiç kimse Marx yanlışmış öyleyse sosyalizm yanlıştır diyemez. Zaten sosyalizm Marx’ın tekelinde olan bir ütopya değil, ama Nişanyan’ın şu sözleri aslında bütün meseleyi açıklıyor:
“Artı değer tahsilatını 'sömürü' olarak tanımlamak absürt ötesi bir cahillik. İnsanoğlunun ortak dağarcığına son on bin yılda ne eklendiyse artı değer hasılatıyla eklendi. Yani birileri çalıştı, birileri de onların ürününden aldıkları payla yatırım yaptı, kararlar verdi, şiir yazdı, otoyol ve piramit inşa etti, devlet kurdu, ordu besledi. 'Artı değer kesilmesin, işçi emeğinin hakkını yesin' ne demek? Yatırım olmasın sadece tüketim olsun demek. Beş senede Haiti yahut Venezuela gibi olursun, taş devrine geri gidersin.”
Şimdi, “artı değer tahsilatını 'sömürü' olarak tanımlayıp” tanımlamamak bilimsel bir tartışma, onu bir kenara bırakalım. Bu tartışmanın cevabı sosyalizmin doğru ya da yanlış olduğunu göstermez, ama asıl önemli nokta Nişanyan’ın sonraki sözleri. Nişanyan’a göre insanoğlunun dağarcığına eklenen şiirlerin, otoyoların, piramitlerin vs. artı değer sömürüsünden gelmesi hiçbir sorun teşkil etmiyor. Burası çok önemli. Yani piramitlerin kölelerce yapılması, o kadar savaşlar, acılar ölümler, eziyetler bunlar hiç sorun değil, daha iyi bir çözüm arayışı gerekmiyor Nişanyan’a göre. Böyle gelmiş böyle gitmeli diyor. Böylesine bir açıksözlülüğe 19. yüzyılın vahşi kapitalistlerinde bile zor rastlanır. Nişanyan’ın argümanı şu: “Artı değer kesilmesin, işçi emeğinin hakkını yesin” demek taş devrine dönmek olduğu için o zaman tabii ki sosyalizm kötü bir şey, sömürüye devam. Artık bu noktada daha fazla bir şey söylemek sanırım gereksiz.
Bu vesileyle “solculuğun” ne olduğuna da açıklık getirmiş oluyor Nişanyan. Bazen gençler soruyorlar, solculuk-sağcılık nedir diye. Buna kısa cevap “Nişanyan gibi düşünenlere sağcı, diğerlerine solcu denir” olabilir. Bu kavramlar Fransız devriminde icat edildiğinden, solculuğu Fransız devriminin sloganı “özgürlük, eşitlik, kardeşlik” şeklinde özetleyebiliriz. Nişanyan gibiler özgürlük isterler ama eşitlik ve kardeşlik istemezler. Ezik büzük insanlarla eşit görmezler kendilerini. Onlarla kardeş de olmak istemezler. Özgürlüğü de kendileri için isterler. Mesela “Kürtlere özgürlük” sloganı bile aslında zengin Kürtlere özgürlük anlamına gelir. Yoksul emekçi Kürt için söyleyecek bir sözleri yoktur. Yoksul Türklerin hiç de özgür olmadığını hatırlamak istemezler. O yüzden çok önem verdikleri özgürlüklerine gönderme yapan “liberal” kavramını benimserler. Türkiye’de çok var bunlardan. Üstelik kendilerini solcu ya da özgürlükçü, demokrat vs. diye yutturuyorlar insanlara. İletişim tayfasından “yetmez ama evetçilere“, Nişanyan ve arkadaşı Ali Nesin gibilerden, kendilerine Marksist.org isminde site açan sahte solculara kadar bütün liberallerin ortak noktasını Nişanyan’ın yazısında görmek mümkün. Yıllarca Radikal gibi bir liberal gazeteyi solcu gazete, HDP gibi bir burjuva/ağa partisini sol parti diye yutturdular bu insanlar. Bu geniş liberal aydın kitlesinin ortak özellikleri Nişanyan sayesinde özetlenmiş oluyor. Nişanyan çok güzel bir şekilde, “neden sosyalist olmalıyız,”ı açıklamış bize.
Teşekkürler Nişanyan. Sosyalizmin neden bu kadar değerli olduğunun ahlaksal bir örneğini verdiğin için binlerce kere teşekkürler.
Kerem Cankoçak
(1) http://nisanyan1.blogspot.fi/2017/02/sen-ki-karl-marxn-en-kafa-trmalayc.html?spref=fb
(2) A. Einstein, Son Yıllarım, çev: Ferhat İyidoğan, Kırmızı Kedi Yayınları, 2013
Bu sayfalarda yer alan okur yorumları kişilerin kendi görüşleridir. Yazılanlardan www.insanbu.com sorumlu tutulamaz.
Miyase Aytaç Yılmaz 18.02.2017
Merhaba; "Kalabalığın borusunun öttüğü yerden aklın sesi duyulmaz; vicdan, sıçan deliğine kaçar." Ben de naçizane bu cümleyi aldım Nişanyan'dan. Sahi sosyalizmde de kalabalığın borusu öterse! Tabii bu bir koşul cümlesi, daha ortada "reel sosyalizm" yok ama merak etmekten de alıkoyamıyorum kendimi aklın sesine ne olacağına dair. Bir de "ahlak" meselesi var hani Lenin ile Kollantai'nin üzerinde bir türlü fikir birliğine varamadıkları. İçimdeki şeytan; iktidarın, adı her ne olursa olsun ezik-büzük'e değil güce hizmet ettiğini, edeceğini söylüyor bana. Bu arada sevgili AYA'ya katılıyorum. Cankoçak'ın zekasına, yakışıklılığına, açık bilgisayarına ben de hasta oldum. Saygılarımla.
Kaan Arslanoğlu 18.02.2017
Sayın Levent Yaycı'nın okuması da farklı bir okuma. Onu da yabana atmamak gerek bence.
taylan kara 18.02.2017
Değerli Ezel Parsa, Tartışmanın ana ekseni olmasa da küçük bir düzeltme yapmak isterim. Heidegger yaşamının hiçbir döneminde sosyalist ya da anarşist olmamıştır. Erken dönemi yoğun bir dini eğitimle geçmiştir, sonrasında dinden kopmuş olsa da Nazi üyeliğine giden yolun başlangıcında antimodernist ve irrasyoneldir; bunu hep korumuştur. Bilim eleştirisi (o teknik diye küçümser), akıl karşıtlığı onun felsefesinin temelini oluşturur. Heidegger, bana göre düşüncesinde fazla bir dönüş yaşamamış, var olanı mantıksal sonuçlarına ulaştırmıştır sadece. Tam emin olmamakla birlikte her geçen gün daha fazla emin olmaktayım ki Varlık ve Zaman kitabı da bu düşüncelerinin birer yansımasıdır. Elimde henüz yeterince kanıt biriktirmedim. Heidegger'in düşünsel olarak beslendiği kaynaklara bakılırsa bu fazla sürpriz de olmaz zaten. Belirtmek istedim. Saygılarımla Taylan Kara
Levent Yaycı 18.02.2017
+ Eğer reel sosyalizm uğruna devrim yaptığı işçilerin ve köylülerin refah seviyesini arttırabilseydi ayakta kalırdı. Olmadı. Nişanyan, reel sosyalizmin uygulamalarını görüp de sosyalizmden vazgeçen insanlardan biridir. Ona yanıldığını göstermeniz için, insanların eşit ve özgür olduğu bir ülkeyi, bir ütopyayı gerçekleştirmeniz gerekir. Bu olmadığı sürece komünizmin dini ideolojilerden çok daha acımasız bir kandırmaca olduğu algısı değişmeyecektir. "Ezik ve büzük"ler kanmayacaktır.
Levent Yaycı 18.02.2017
"Hayır, ahali aptal olduğundan reddetmiyor sosyalistleri; güzelce anlatırsan fikrini değiştirmeyecek. Bu alemin ezik ve büzük insanlarına sunacak hiçbir şeyi yok sosyalizmin. Öbürleri kimlik sunuyor, onur sunuyor. “Sen bir böcek değilsin, çünkü ataların dünyayı fethetmiş, evreni fethetmesine ramak kalmış, övün” diyor. “Peygamberin kâinatın yaratıcısı ile kankaydı, sevin” diyor. Bir onur madalyası takıyor. Beriki ne yapıyor? “Sen işçisin, iyi bir şey” diyor. “Grev yap, maaşın üç kuruş artsın.” Salak mı ki adam kansın? " Yukardaki paragrafı Sevan Nişanyan'ın yazısından aynen kopyaladım. Açıkça anlaşıldığı üzere Nişanyan "ezik ve büzük" derken ezilenleri aşağılamıyor. Tam tersine, reel sosyalistlerin yalanlarına kanmadığı için onları övüyor. Onları akıllı buluyor. Nişanyan'ın yazısı tümüyle reel sosyalizm eleştirisidir. Kapitalizm ve liberalizm sayesinde işçilerin son iki yüzyılda giderek zenginleştiğini söylüyor. +
Ezel parsa 18.02.2017
"Bu alemin ezik ve büzük insanlarına sunacak hiçbir şeyi yok sosyalizmin. Öbürleri kimlik sunuyor, onur sunuyor." demiş Nişanyan. "Deli saçması" diyerek hata etmişim. Öteki dünyada vaadedilenle veya ataların ruhlarıyla onurlanan insanlara, bu dünyada ve şu anda zincirlerinden kurtulmayı vaadedemeyiz. Nişanyan'a göre sömürü olmadan piramit inşa edemezdi insanoğlu, sömürülmeyi hak eden milyarlarca insan var, sadece seçilmiş kişiler yüksekleri hak ediyor. Ezik, büzük insanlar da kim, işçilerin durumlarının şahane olduğunu belirtmiş biraz aşağıda. Nişanyan, Ayn Rand'a benziyor. Liberallerin en samimisi. .
Ezel parsa 18.02.2017
Marx'ın P-P', P-M-P', P-M...M'-P' formülleri olan biteni gözler önüne seriyor. P-P' tefeci sermayesidir. Ticaret sermayesi, değer sistemleri arasında uzamsal (yani uzak mesafeli ticaret) ve zamansal (toplumsal emek-zamanı azaltmak) farklar yaratarak artı değer elde eder(P-M-P'). Sanayi sermayesi hem üretim hem dolaşım sürecini kullanır. İşte bunu emek gücünü metaya çevirerek sağlar (P-M..Ü..M'-P'). Marx görüldüğü gibi "artı değer sadece emekle üretilir" dememiştir. Kısacası Nişanyan Marx'a straw man argumanıyla saldırır. Artıdeğer olmadan üretim olmayacağını sadece tüketim olacağını savunan Nişanyan, otoyolun, piramidin yanına şiiri koyma uyanıklığında bulunmuş. Kapitalist ekonominin emek sömürüsüne dayalı meta mübadelesini, karşılıklı mübadeleyle ve yağma, yeniden bölüşme mübadelesiyle bir tutuyor.
Ezel parsa 18.02.2017
Nişanyan,işçilerin yaşam standartlarının "manyaklar gibi" arttığını da söylemiş. Herhalde merkez ülkelerdeki işçilerden bahsediyor. Siyaset bilimi okumuş. Sosyolojiye giriş dersinde, çevre ülkelerdeki işçilerin sömürü altında yaşam standartları düşerken, merkez ülkelerde görece iyi koşulların nasıl oluştuğu anlatılır ( Andre Gunder Frank'ın bağımlılık teorisi ve Immanuel Wallerstein'ın dünya sistemleri teorisi). "Değerin tek kaynağı emek değil....Sermaye birikmişse o emeğin sahibi neden öbür emekçiler kadar pay almasın" demiş. Kapital, kapitalizmin en saf halini anlatır. Sermayenin birikim sürecinin nasıl oluştuğunu ve artı değerin sadece emekle oluşmadığını Marx da söylemiştir. Sürekli ve yoğun çalışmayla üretilene mutlak artı değer, teknolojik yenilik ve artan verimlilikle oluşana göreli artı değer diyor. Sanayi sermayesi(P-M...Ü..M'-P'), ticaret sermayesi (P-M-P') ve tefeci sermayesi (P-P') birbirinden farklıdır.
arif yavuz aksoy 17.02.2017
+++ A.M.C.. Şengör de elitistin ulusalcı ve militarist formudur. Rahatsız edicilikte yarışır. Fakat bi adamın elitist olması tek başına kusur mudur? Bence hiç değildir. Kaldı ki, Marx hakkında söyledikleri hiç de üfürme değildir (ne Nişanyan'ın ne Şengör'ün)! Marx'ın en zayıf olduğu yeri, yani bilimdışılığını gayet iyi ekspoze ediyolar. Benim bu iki adamla olan sorunum ne? Lafı kıvırmayın baboliler. Direkt elitistiz deyiverin. Yıkayın ve çıkın. Bi de, Nişanyan'ın donunda ve yediği portakalda hakkı olan tüyü bitmemiş yetim edebiyatını Kerem Cankoçak'a nedense yakıştıramadım. Yoksa kendisinin zekasına, yakışıklılığına ve sürekli fizikçilerle chat için açık bilgisayarına hastayım. a.y.a. Cankoçak'a gıptasss
arif yavuz aksoy 17.02.2017
1. Bi zevzeğin zevzekliği yüzünden, yazdığım o koca yorum evrenin derinliklerine gitti. 2. Sinirliyim. Çünkü ilk yorumumun devamını hatırlasam da aynı etkiyi yaratmayacak. 3. Nişanyan şizofren falan değildir. Dizel Borsa sallamış yine. 4. Devam ediyorum. Mecburen. Aha (ilk yorumdaki ++'lardan) : ++ dünyasında konuştukları egzotik dil ya da kimlikleri haricinde zerre kadar önemi yoktur. Nasıl burada daha evvelden boklanan A.M.C..Şengör için depremin iç estetiği daha heyecan verici ise (Şengör için, ölen insanların acısı depremin kendini izleyebilmenin zevki yanında "negligible"dır), Nişanyan için de sıradan hevalların kimlik öğelerinin linguistik orijinalitesi (o da varsa) ve Yannış Cemahiriyye ile olan çatışmaları haricinde hiçbi önemli tarafları yoktur. Olamaz. Hevallar ile ilişki en fazla "düşmanımın düşmanı" sempatisi düzeyindedir. Usta'ya saygı da o ölçüde ele alınabilir ancak. Yani? Nişanyan liberalizm sosuna bulanmış bi elitisttir. Ve bu laf kıvırmadır bence. TiSSSkindiğiniz +++
ufuk aksoy 17.02.2017
1 // Öncelikle ütopya olarak tanımlanan bir ideolojinin sözde karşıtlarını bu karşıtlık üzerinden eleştirmemiz ne kadar amaca yönelik ya da ne kadar gerekli ya da mantıklı? // Yanlış Cumhuriyet'i ve Muhammed üzerine feci cesur yazıları yazan Nişanyan diğer insanlara borçlu hissetmiyor mu gerçekten? Sn Aya'nın dediği gibi uzun vadeli yararlılığı göz ardı edersek ve geriye sadece sosyal varoluş üzerinden bir ego kalsa bilse zaten ihtiyacımız olan olgulardan önemli bir tanesi bu değil mi? // Ütopya diye tanımladığımız olguyu birinin Rusya üzerinden değerlendirmesinde garip olan bir şey olmayacağı gibi Çin, Vietnam hatta Küba üzerinden değerlendirme de farklı sonuçlara varma ihtimalimiz var mı? Taylan Kara'nın dediği gibi hepimiz iktidara geldiğinde sağcısı olacağımız bir solculuğun peşinde değil miyiz? // Belden aşağı vurmaktan bahsedilen paragrafta tam olarak ''işin komik tarafı'' ile başlayan cümle ve devamındaki cümlede yazar tarafından bel altı vurulmuyor mu?
zep zep zep 17.02.2017
artı değer bir kişi yada kuruluşun çıkarına olmayabilir.kooperatif kültürü diye bir şey vardı bir zamanlar.insanlar kazandıklarıyla ortak yatırım yapabilir nitekim. Üstüne üstlük bu alemin ezik ve büzük insanları yapabilirler bunu. Tabi nişanyangiller ve devamının hiç anlayamayacağı bir şey bu.
arif yavuz aksoy 17.02.2017
İlk yorumumun devamı uçmuş. Hatırladığım kadarıyla bi daha yazıcam yani. Tühsss
arif yavuz aksoy 17.02.2017
Demin yazarken unuttum. Şengör de, Nişanyan da bok vakaları ile meşhurdur. a.y.a. boktan iyi anlasss
arif yavuz aksoy 17.02.2017
Selamunaleyküm. Ben Nişanyan'ı aslında çok seviyorum. Üretici bi manyak kendisi. Topluma da uzun vadede yararlı bi deli bence. Türk entellektüel dünyasında dengi zor bulunacak bi zıpır. Gominikler itiraz etse de öyle. Mamafih, Nişanyan'ın bütün fikri imalatını baştan itibaren zehirleyen kötü bi takıntısı var. Başına gelen her olumsuzluğu kendi tanımıyla Yanlış Cumhuriyet'ten biliyo. Aslında Mustafa Kemal'e (çok takdir ettiği yönleri de vardır, ayrı) duyduğu nefret nedeniyle (bu düzeydeki zeki adamların büyük kişilikleri çekemezliği diye düşünürüm hep bunu) bazan saçmalıyo. Durum Rus Devrimi'nin önderleri için de aynı. Onlardan da nefret ediyo. Niye? Öyle işte. Nedeni yok. Açıklamaları da boş o anlamda. Çünkü 2017'den bakıp 1917 tahlili yaparken dikkat etmesi gereken noktaları yok sayıyo. İnsan hayatının biricikliği ve kutsallığı falan derken aslında kendi sınıfsal ya da fikri denkliğindeki varoluşları kastediyo. Hümanistliği dar çevresindeki adamlara yönelik. Diğer "paçurlar"ın onun ++