Avrupalıların ve Türklerin Genetik Tarihi… Türkler Sarışın mıdır, Esmer mi?

Avrupalıların ve Türklerin Genetik Tarihi… Türkler Sarışın mıdır, Esmer mi?

Avrupa uluslarının soyunda yoğun Türklük vardır, Avrupa dillerinin kökü Türkçedir, dediğimizde büyük bir şaşkınlık yaşanıyor. Şaşkınlığı hem yabancılar yaşıyor, hem de Türkler. Bu iddiayı saçma buluyorlar, her şeyden önce renk farkından. Öyle ya, sarışın Türkler de vardır, ama azınlıktır. Sarışınlıkları kim bilir nereden karışmıştır. Oysa Avrupalı insanlar çoğunlukla sarışındır! Üstelik “İsveçlilerin kökü Türk’tür” bile diyorsunuz. “Nerede kara kafalı Türkler, nerede sapsarı İsveçliler!..”

Etnik genetik konusunda bildiğim en yetkin uzman Anatole Klyosov’dur. Şimdi ona sıkı bir rakip çıktı: Osman Çataloluk. Genetik uzmanı bir Türk. “Türk’ün Genetik Tarihi” adlı Türkçe yazılmış bir kitabı var elimde. 2012 tarihli kitap 446 referans içeriyor. Yalnızca Türklerin değil, Avrupa uluslarının genetik tarihini inceliyor. Bu makalede sizlere o kitaptaki görüşleri özetleyeceğim.

HİNT-AVRUPA TEZİNİN OLAĞAN ÜSTÜ SAÇMALIĞI

Piyasa işi uzaylı filmlerindeki gibi bir senaryo. Geçmişte ve bugün özbeöz Türk yurdu olan geniş bir coğrafyada güya Hint-Avrupa dili konuşan “Aryan” bir kavim pörtlemiş. Ve sonra bunlar birden bire, geriye tek bir fertleri kalmadan Batı Avrupa’ya ışınlanmışlar! Evet, o dili konuşan tek bir köy, tek bir Allah’ın kulu kalmamış. Bu akıl dışı boşluğu Klyosov’un kuramı biraz kapatmaya çalışıyor. İşte diyor, geride Slavlar kalmış ya! Ama “yok kuram” o derece yok ki! Yama ne uzay, ne hayal boşluğunu kapatabiliyor.     

Görüşlerine çok değer verdiğim Klyosov’a göre haplogrup R1b proto-Türktür. Asya’dan Batı Avrupa’ya taşıyıcı olan odur. Basklar, Keltler başta olmak üzere Avrupa uluslarının çoğunda R1b baskındır. Bu yüzden “Arbin” dilinin, yani proto-Türkçenin Avrupa dilleri üstünde yoğun etki bırakması normaldir. Ona göre Hint-Avrupa denen dilleri asıl oluşturan ise R1a’dır. Bu esas olarak Slav genidir ve dolayısıyla Hint-Avrupa denen dillerde bir nüve aranacaksa bu Slavca olmalıdır. Bu görüşünden ötürü Klyosov’u ırkçı ve Slav milliyetçisi, hatta sahte bilimci olmakla suçlayanlar bile var. Oysaki bu görüş klasik Hint-Avrupa safsatası yanında gerçeklik şahikasıdır, Hint-Avrupa ırkçılığı yanında adeta enternasyonalisttir.

Ancak Çataloluk R1a üstünde Slavlara güçlü bir ortak çıkarıyor. Türkler R1b’dir ve aynı zamanda R1a’dır diyor. Ve bunu şimdiye kadarki bilgi düzeyim ölçüsünde bana göre kanıtlamayı başarıyor. Nasıl mı?

Ona gelmeden önce sarışınlık esmerlik meselesini kısaca anlatmalıyım. İsveçliler on binlerce yıl Afrika’nın ortasında yaşasaydı büyük olasılıkla renkleri kapkara olacaktı. Tersi de olasıdır: Kongolular kuzey iklimlerinde on binlerce yıl kalsalar Kongolular sarışındır, diyebilecektik. Tek tek kişilerin veya kavimlerin renkleri yalnızca haplogruplarına bağlı olarak değişmez. Araya giren daha pek çok genetik etmen vardır. Birçok farklı melezleşme söz konusudur. Başta iklim koşulları olmak üzere dış etkenler orta ve uzun vadeli güçlü etkiler gösterirler. O yüzden bir haplogruba bağlı bir kavmin ya da bir kişinin rengi, fizyonomik özellikleri illa da şöyle olacaktır diye bir genelleme yapılamaz. Ancak bir haplogruba bağlı kavmin çoğunlukla hangi fizyonomik özellikler gösterdiği söylenebilir. Bu bakımdan Türklerde baskın gen R1b ve ardından R1a’dır, dediğimizde şunları da söyleyebiliriz. R1b’li Türkler genellikle beyaz tenli, kumral saçlı (bazıları sarı ve kızıl), çoğunlukla renkli gözlüdür. R1a’lı Türkler daha sarışındır, Slavlara akrabadırlar ve onlara benzerler. Ancak aşağıda anlatacağım gibi başka haplogruplardan “gerçek” Türk kavimleri de vardır. Her birinin görünümleri farklıdır. Ancak ne yazık ki, İskitler, Hunların önemli bir kısmı, Kıpçaklar, Çuvaşlar, 1071’de Anadolu’ya giren Oğuzlar, Anadolu’daki ve Balkanlardaki Yörükler genellikle sarışın veya kumraldı-r.

Ayrıca ulus başka, kavim başka. Yukarda anlattıklarım “Türk kavmi” içindir. Türk ulusu bundan farklıdır. Kendini Türk olarak hisseden ve Türkçe konuşan her kişi Türk ulusunun gerçek üyesidir. Rengi, fizyonomisi ne olursa olsun. Kendini Türk olarak gören tüm etnik gruplar tarih boyunca Türk olmuştur ve hala da öyledir. Bu kurallar başka uluslar için de az ya da çok geçerlidir. Dünyada kavimsel anlamda Türk olanların büyük çoğunluğu ulusal anlamda Türk değildir. Tersi de geçerli. Örneğin Türkiye’de çok az sayıda kara derili Türk vatandaşı da vardır ve bunlar gerçek Türk’tür. Öyle ki dünyanın ilk siyah savaş pilotu, dünyanın ilk siyah istihbaratçısı bu Türkler arasından çıkmıştır.

ŞİMDİ GENETİK TARİHE GEÇELİM

Bundan sonra Çataloluk’un kitabından aktaracağım görüşleri italik  göstereceğim.

Yakutistan'dan Orta Avrupa'ya, Sibirya'dan Hindistan'a kadar, hatta Afrika'da Kamerun'un Kuzey kesimlerinde bir sürü insan her gün Türkçe konuşmasa bile haplogrupları aynıdır: R1b ve R1a… Bağlı bulunduğumuz R1b haplogrubu yanında C, D, G, H, I, N, J, O, P ve Q haplogruplarıyla da akrabalığımız vardır. Mesela Yakutlar C grubunun Ht1 ve Ht2 olmak üzere iki ana kolunu teşkil ederler ve doğrudan A grubundan (ilk insandan) kopuşun emarelerini taşırlar… C Türklerin 35.000 yıllık atasıdır. D, N, O, P, Q grupları 27.000 yıldır akrabamız iken, I grubundan yerli Avrupa grubu olan İskandinavlar, Arnavutlar, Hersekliler ve Abhazlar 7.500 yıllık akrabamızdır. G’li Farsiler, Ermeniler, Abhazlar, Osetler, Gürcüler ve Arnavutlar 7.000 yıllık; H’li Hintliler, Pakistanlılar, Tibetliler,  Çingeneler 3 bin yıllık; J’li Yahudiler ve Kürtler 2500 yıllık akrabamızdır. J’li Araplar ve Filistinliler ise son 500 yılda akraba hanemize yazılanlardandır. Bu durumda C bütün kol başlarını kendinden ayırmayıp yanında tutarak akrabalığını sürdüren, Türk adını ilk koyan atamızdır. Belki de bize Türklüğü öğreten Yakutlardır.

C ve D birlikte gittikleri Doğu Asya'da N grubunun gelişine kadar birbirinden hiç ayrılmaz, bekledikleri bir şey olmalı, uzun bir bekleyiştir bu ve yaklaşık 10.000 yıl kadar sürer. N, O ve P birlikte Doğu Asya'ya gider. Bugün tam Ötüken diye adlandırılan yere geldiklerinde O, gruptan ayrılarak öteye Japonya'ya, N ise C ve D'den daha kuzeye gider ve oraya yerleşir. Moğolların ve Fin-Ogurların atasını İşte bu N grubu oluşturacaktır. P, C ve D ile birlikte yaşamaya başlar. P'nin Q ve R olmak üzere iki evladı olur. Q kara kaş, kara göz yağız mı yağız, esmerdir. Ona  soğuk işlemez, en kuzeye yönelir. Bering'e geldiklerinde grup ikiye bölünür. Yarısı karşıya geçer, yarısı kalır. Karşıya geçenler Maya ve İnkaların atası olacaktır, kalanlar ise Tunguzların atası. P'nin esas görevi R'yi doğurmak gibi görülüyor, zira R doğduktan sonra P neredeyse dünya yüzünden silinir. R1 yaklaşık 25.000 yıl evvel Ötüken'de doğar, C ve D ise onun doğumuna şahitlik eder. Böylece bu üçlü bir daha hiç ayrılmaz. Türk töresini hepsine öğreten ve belleten C olmalı.  

R1’in iki oğlu olur: R1a ve R1b. Eğer Habil ile Kabil'in hikayesine inanıyorsak hiç kimse Habil ile Kabil’e bu iki kardeşten daha fazla uymaz. Anatole Klyosov’a göre R1a ve R1b kardeştirler ama birbirini tarih öncesinde hiç görmemişlerdir. Ona göre R1a Orta Asya'dan kalkar Avrupa'ya göçer. R1b ise Urallara gider ve oradan da yeryüzüne dağılır. R1a şu an dünyada Hint-Avrupa denen dillerin temsilcisidir, daha doğrusu Slav milletinin temsilcisidir. R1b ise Türklerin atası, ilk proto-Türk kişidir. Klyosov’un gösterdiği DNA sonuçları tıpkı Dede Korkut  hikayesindeki gibi Ruslarla Türkleri birbirini hiç tanımayan, bilmeyen kardeş çocukları ilan ediyor. Biz de diyoruz ki, bu doğru değildir, elimizde sağlam delilimiz var. Eğer bu iki kardeş birbirini hiç görmedi hiç tanımadıysa ve aralarında en az 1500-2000 yıllık mesafe var ise, nasıl olur da her ikisi de Kurgan geleneğini sürdürür?

Öte yandan R1b oranı %63 olan İrlandalılar ve onların ataları Keltler nasıl Hint Avrupalı kabul edilir, yine R1b oranı %40 civarında olan Almanlar nasıl Hint Avrupalı kabul edilir? Hitit şehri Çatalhöyük'te R1b ve R1a taşıyan kemikler nasıl yan yana bulunur? Çatalhöyük’te bulunan DNA örnekleri oran sırasına göre R1b, R1a, G2, I1 ve H’dir. Uygurlarda R1a yüzde 22, R1b ise 18’dir. İran Azeri Türklerinde R1a oranı yüksektir.  Türkiye Türklerinde yakın zamanda oran yüzde 24 R1b, yüzde 14 R1a şeklindedir.  

İşte bu yüzden Türk dünyası aslında rahatlıkla R'nin dünyasıdır, denebilir. Alabildiğine geniş ve farklıdır bu dünya. Türk olduğunu bilen R1a ve R1b’lilerle Türk olduğunu bilmeyen R1a ve R1b’lilerden oluşmaktadır Türk'ün dünyası.

25.000 yıl evvel Ötüken'de doğan R1 ve evlatları R1a ve R1b 8000 yıl kadar burada birlikte yaşadılar. Türkçe o dönemden günümüze kadar Asya'da en yaygın dillerden biridir. Günümüzden 18 bin yıl evvel bütün o Doğu Asya'da tek bir dil konuşuluyordu ve herkes birbirini anlıyordu. Yaklaşık 16.000 yıl evvel Kuzey Avrupa buz örtüsünün kalkmasıyla hava ılıdı. Batı artık buzla kaplı değildi, yeşil otlakların ve gür ormanların dünyasıydı. En batıda yerleşen ve çoğunluğunu R1a’lıların oluşturduğu kafileler kısa bir süre sonra yüzlerini batıya çevirerek nasiplerini uzaklarda aramak için yola düştüler. Böylece bu milletin evlatları hem coğrafi hem de dil bakımından birbirlerinden uzaklaşmaya başladı.

Öncü kafileler bugünkü Balkanları geçerek Avrupa'ya girerken, arkadan gelen R1b’liler Urallara varmıştı. Batıya giden ve çoğunluğunu R1a’lıların oluşturduğu kafilenin Avrupa'da ilk karşılaştığı insan Cromagnonlardı. Bu mağara adamlarına kültür aşısı yapıldı ve birlikte yaşamaya başlandı. MÖ 12.000'lerden MÖ 1000’lere kadar bütün Avrupa'da hakim kültür proto-Türk kültürü, başat dil de Türk diliydi.

Avrupa’nın ilk yerlileri Cro-Magnonlardı. Avrupa’nın yerel haplogrubu ise I1 ve I2’ydi. (I1 ve I2 Avrupa dışında bizim Abhazlarda ve Türkiye’de vardır). 16 bin yıl önce buraya R1a’lılar girince yeni bir karışım, yeni kültür oluştu. Ancak R1a’lılar soydaşlarından ve ortak dillerinden tam 7.000 kilometre uzağa gitmelerine rağmen dillerini unutmamışlardı.

Geride kalan çoğunluğunu R1b’lilerin oluşturduğu oba ise Urallara gitmiş ve orada yerleşmişti. C’liler, D’liler ve N1a’lılar ise Orta Asya'daki yurtlarından ayrılmadılar. Orta Asya'da onların yanı sıra bir grup R1b ve R1a’lı da kalmıştı. MÖ 9000 yıllarında Urallardan kopan bir kabile Kafkaslardan Anadolu'ya girdi ve Çatalhöyük'e yerleşti. Böylece dünya coğrafyasında 4 bölgeye proto-Türkler yerleşmişti. R1a’lılar Avrupa'da, R1b’lilerin bir kısmı Urallarda, bir kısmı Orta Asya'da, bir kısmı Çatalhöyük'te idi. R1b’liler burada epeyce kalıp çoğaldıktan sonra MÖ 4000 yıllarında önce Marmara'ya ardından Trakya'ya geçip Bütün Balkanlara yayıldılar. Bunlar Balkanlar ve orta Avrupa'daki ilk R1b nüvesini oluşturacaktı.

Gariptir ama Avrupa'ya ilk gelen R1a’lılar burada yaklaşık 8.000 yıl yaşadıktan sonra MÖ 4.000'lerden itibaren gerisin geriye Asya’ya göçe kalktı. (Avrupa’dan Asya’ya bilinen tek büyük tarih öncesi göç). Avrupa'nın yerli nüfusu çoğalmıştı, toprak artık eskisi kadar verimli değildi, doğal afetler de buna eklenince sosyal çalkantılar başladı. Bir somun ekmek için insanlar birbirini boğazlıyordu. Kaçtılar, sağ kalabilmek ve karınlarını doyurabilmek için kaçtılar. O sırada Urallarda yerleşen akrabaları R1b (proto-Türkler) de orada çoğalmış, MÖ 4.000'lerde göç yoluna düşmüştü. Bir kısmı batıya bir kısmı gerisin geriye orta Asya'ya bir kısmı da Kafkaslara inmişti. Fakat aradan bu kadar sene geçmesine rağmen bitişken dillerinde çok fazla bir değişiklik olmamıştı.

Avrupa'dan kaçan R1a kafilesi Karadeniz'in Kuzey yoluyla bugünkü Rusya Kazakistan sınırına gelerek buraya yerleşti. Bu toplulukta R1a'lı proto-Türklerin yanında Avrupalı I1’liler de vardı, R1a’lılardan hiç ayrılmamışlardı. Bir kısım I1’li grup da bu ilk gidenlerin peşinden yola düştüğü Pontik bozkırdan geçerken diğer akraba kavim olan R1b’li proto-Türk kitleye katılarak Kafkaslara indiler. Bu birlik bugün Kafkaslardaki Çerkezlerin Abhaz kolunun ilk nüvesini oluşturacaktır. Kafkaslara inen R1b’liler burada Maykop kültürünü geliştirdiler: Bu kitlenin hakiki akrabaları İspanya Basklardır, onlar da Çeçenler de bilmese bile bunlar MÖ 3.700'lerde birbirinden ayrılan kardeş çocuklarıdır. Kafkasya’nın o zamanki ismi ‘İberya’ idi. Yeni memleketleri de İberya oldu.

Ayrıca bugünkü Kafkasya'dan Doğu Anadolu yoluyla İran'a geçişi, Kurgan kültürünün esas sahibi ve Donets'in devamı olan R1b'li proto-Türk Maykop kültürünün akrabası olan Sümerler ve ardılları Hurriler yapmıştır. Sümerler Proto-Türktür, Hz. İbrahim bu soydan gelir. 1000 yıl sonra aynı göç Sarmatlar tarafından yapılmıştır. İran yaylalarından Karadeniz'in kuzeyine tek bir göç kaydına henüz rastlanmamıştır. Avrupalıların iddia ettikleri gibi kendi şahsına münhasır bir Hint - İrani kökeninin olması imkansızdır. İlk başta genetik ilmi bunu çürütür. Hint ve İran genetiği tamamen farklıdır. (Hintlilerde üst sınıfı oluşturan R1a dışında H ve M, İran’da ise G baskındır.) 

Kafkaslardan göçen diğer bir grup R1b ise Truva'yı kurar. Truvalı proto-Türklerin başları sıkışınca Kafkaslardan R1b akrabaları Sarmatlar, Turskalar ve Amazonlu savaşçı kadınlar imdada kulak verecektir.

Kafkaslardan Güney batıya yönelerek Anadolu'ya giren göç dalgasında R1b’lilerin yanında I1, G1 ve G2'liler de (Proto Çerkezler) vardı. Bunlar ardından  Lübnan, Suriye, Mısır, Libya ve Fas yoluyla İber'e geçtiler. Bir kısım akrabalarını bugünkü İsrail ile Mısır arasında bir yerde bıraktılar. Yahudilerin içindeki Aşkenaz denen grubun nüvesini işte bu R1b ve G2’liler oluşturur. Kenan'daki Hazreti İsa muhtemelen bu koldandır. Zira Babil'i terk edip Kenan'a yerleşen Kassiteliler vardı ve Yahudilerin ruhban sınıfını oluşturan Ferisiler bunları Yahudi olarak kabul etmiyordu. Hazreti İsa İşte bu sebeple kesinlikle Yahudi değildir. (Nag Hammad Levhaları, 1945).

R1a’nın Doğu’ya göçünden sonra Kuzey, Batı ve Orta Avrupa’da R1a nüfusu iyice azaldı. Yerli genetik taşıyan halklar bölgeye güç, kültür ve dil anlamında egemen olmaya başladı. Fakat R1 baskısı onlar için tam atlatılmıştı ki bu kez Güney’den R1b istilası başladı. İber, İspanya, Fransa, İngiltere, İskoçya, sonrasında Belçika, İsviçre, Almanya bu istilanın altında kalacaktı.

Tam 1500 yıl boyunca bir boğazlaşmadır sürüp gitti. MÖ 2000'den MÖ 800'lere kadar birçok yönden bir var olur yok oluş mücadelesinin cereyan ettiği dönemdir bu dönem. Sonra Avrupa'nın doğu ufkunda yeni bir R1a ve R1b dalgası belirdi. Önce Kimmerlerle Alanlar (Çerkezlerin de içinde bulunduğu ikinci grup) girdiler. Bozulmuş Dorlara uymaları çok sürmedi. Ardından gelen Subar (Suvar) ve İskit obaları bozulan Kimmerlere öyle bir tokat attı ki yok olup gittiler. Töreyi bozan ölümü göze almalıydı. Sonra onlar da bozuldular…

R1b ve R1a’nın PROTO-TÜRK OLUŞUNUN KANITLARI NELERDİR?

Her şeyden önce ‘Kurgan’ kavramı… Hint-Avrupa kuramına biat etmiş yazarlar “Kurgan” kültürünü Hint-Avrupa kavimlerin başat ayırt edici özelliği gibi gösteriyorlar. Ancak adı bile Türkçe olan bu kültür kemiklerine kadar Türk’tür. “Kemiklerine kadar” derken soyut anlamıyla değil, somut anlamından bahsediyorum. Onların içinden çıkan insan kemikleri ve hayvan kemikleri… Hint-Avrupa safsatasını savunanların kullandıkları tarihi, kültürel, toponomik adların büyük çoğunluğu sinir bozucu şekilde Türkçedir. Yani hırsız o kadar yüzsüz ki, ninenizin size hediye ettiği kolyeyi göstere göstere boynunda taşıyor, bu bana annemden kalma, diyor. Dedenizden kalma yadigarı açık açık başkasına satıyor, yakaladığınızda, sen kimsin ki deden sana böyle bir şey bırakacak diye sizi aşağılıyor.  

Çataoluk, Avrasya’daki eski kurgan kültürü uygarlıklarını tek tek geniş olarak ele alıyor kitabında. Hepsini saymayacağım. En başta Sredny Stog MÖ 5000’de olgunluk dönemini yaşıyordu. Bu Dinyeper – Donetz kültürünün devamıydı (MÖ 7500-9000)… MÖ 5000’lerde bu kurgan alanı 3000 km. uzunluğunda Uralları içine alan Pontik Hazar bozkırında uzanıyordu.

Sredny Stog R1b’lidir, ardından gelen Afanesovo, Fatianova, Okunev, Balanova kültürleri R1b ve R1a’dır. Kurganlar ağırlıklı olarak R1b kemikler içerir. Afanasevo’da 20 örnekten 17’si R1a, 3’ü xC3 Hunlu’dur.

Şeymo Turbino kültürü: çıkış Altay dağları, Urallara yerleşme. MÖ 1600’lerde batıya hareketlenirler, Keltler’in, İskoçlar’ın atalarıdır bunlar. R1b geni taşırlar.  

Andronova Kültürü: 16 bin yıl önce Avrupa’ya giden R1a 12 bin yıl önce Kazakistan’a döndü ve Andronova uygarlığını kurdu. Batı Sibirya’dan Güney Asya bozkırlarına geniş bir alanda. MÖ 2100-1400, Tunç Çağı ve yine kurgan kültürü…

Evet, “Kurgan” Türkçe bir sözcüktür. Türkiye’de Kars, Bayburt yöresinde hala mezara kurgan denir. (Artvin yöresinde ‘gor’ denir. Bazı Türk lehçelerinde ‘gür’ veya ‘kurun’dur. Türkçe ‘koru’ kökü guard, save karşılığıdır. Grave sözcüğü de buradan gelir.)  

Kurgan şeklinde mezar inşası Türkik bir gelenektir. Burada iç döşemede kızıl aşı boyalı tahtalar kullanılması Türk geleneğidir. Mezara ölen kişinin atlarının, hayvanlarının konulması Türk geleneğidir. Belli teknikte yapılmış ve yine kızıl aşı boyasıyla renklendirilmiş mutfak kapları… Bu kaplara Bask bölgesinde de rastlandı. Mezarlarda bulunan boru gibi, içi boş hayvan kemikleri. Bunları sadece Türkler kullanırdı at ve sığırdan süt sağmak için. (Eski Türkçe ‘sök’ kemik demektir, süt sağmak ‘sag’tır. İngilizcesi ‘suck’tır. Mezarlardan oyun oynamak için kullanılan küçük hayvan bilek kemikleri çıkar. Türk adetidir. Bunlara ‘aşık’ denir > os, osseus –Latin- )

Kurganların devamı Mısır Piramitleridir. Oğuzlarda da kurgan törenine çok benzer ölü gömme adetleri vardır. (MS 1000’li yıllara dek bu adetlerini sürdürdüler.) Dünyada en son kurganları Hazar Türkleri yapmıştır (MS 1200).

Bu bölgedeki sözde Hint-Avrupa, aslı Türkik olan Kurgan uygarlıklarının başka bir başat özelliği at yetiştiriciliğidir. At arabası, at, konargöçer hayat tarzı… Hepsi bozkır Türklerinin tipik özelliklerini yansıtır.

Atlardan ayrılmaz olarak bilinen tek millet Türklerdir, demiştir David W. Anthony, Dorcas R. Brown (2007). At kültürünün bu kültürün yaratıcısı Türklerden alınıp gerçekte olmayan, sadece adı mevcut Hint-Avrupalılara verilmesi trajikomiktir. Oysa Türklerin en bariz karakteristiği atla yekvücut olarak yaşamak. Türk bebekken ata binerdi, at üstünde görüşme yapar, at üstünde yer, içer, at üstünde sohbet eder, at üstünde evlenir, at üstünde savaşır, at üstünde uyur, çoğu at üstünde ölürdü.     

Sredny Stog’un Türklerin olduğunu ilk söyleyen, hatta Türklerin ata ilk defa bu dönemde bindiğini ilk ilan eden V. Stetsyuk’tur. Bunu Liege üniversitesinden pre historyacı Marcel Otto, Brest Üniversitesi’nden dil bilimci Jean le Du, Halle Üniversitesi’nden prehistoryacı Alexander Hausler, Salt Lake City Üniversitesi’nden Henry Harpending, Roma Üniversitesi’nden Paolo Galloni, Nice Üniversitesi’nden dil bilimci Philippe Dalbera, Grenoble Üniversitesi’nden dil bilimci Michel Contini, Utrecht Üniversitesi’nden Mario Alinei takip eder…   

Peleolitik tezin yaratıcısı Mario Alinei şöyle der: Bu gün Avrupa’nın at, atçılık ve at yetiştiriciliği terminolojisinin tamamının Samoyed, Ogur ve Slavca’dan geçmiş olması bunun kökeninin Neolitik Türkçe olduğunu ispatlar. Bu teknik bilgileri Avrupa’ya ‘kurgan’ milletinin bir üyesi olan Macarlar getirmiştir. Alinei’nin saptamaları önemlidir… Ancak Macarlara sadece Ogur, Slavlaşan Türklere Kozak (Cossack) derseniz bu devamlılığı göremezsiniz.

J. P. Mallory’nin Hint-Avrupa kuramını ispatlamak için ileri sürdüğü tüm tezler, yaptığı çalışmalar Kurgan Kültürünün, Hint-Avrupa’nın temeli gösterilen kültürlerin Asyatik ve Türkik köklerini ispatlar. O yüzden onun çalışmaları da değerlidir.

Paleolitik Devamlılık Teorisi ve buna zıtmış gibi görünen Neolitik Diffüzyon Teorisi, ikisi de doğru kabul edilmelidir.

Hint Avrupa dillerinin doğuş yeri olarak gösterilen Kurgan kültürleri için Rus arkeolog N. Merpert, bu Hint Avrupa kültürünün bir parçası değil, demiştir. Dr. K. Krell ise bu uygarlıkların neden Hint Avrupa olamayacağının gerekçelerini saymıştır (1998).

KURGAN KÜLTÜRÜNÜN DORUĞU: İSKİTLER

İskitler ağırlıklı olarak R1a, bunun yanında R1b ve xC3, Q grubundandır. (Türkler için değişmez alaşımın formülü.) İskitler kesinlikle ve tam olarak Türktür.

Bir kez daha bunun kanıtlarını sayalım:

Kurgan tepesi inşaatı, kütükten cenaze sandukası yapımı (wooden cave, cave < kovuk, kobuk > coffin)… ölenin atlarıyla birlikte gömülmesi, mezar odasının kızıl aşı boyalı ahşapla kaplanması, başka cenaze merasimi adetleri, kısrak sağımı, bunun için boru gibi koyun kemiği kullanılması, at eti yenmesi, kımız yapımı… Kımız içimi bugün de hala Türk ve Moğol halkları arasında yaygındır. Kabilelerin totem adlarıyla isimlendirilmesi de Türklerle İskitler arasında ortaktır. Bunlardan biri de orman ya da ağaç halkı anlamına gelen ‘Akacir’dir, (Ağaçlıyer). Gelon İskit devletinin meşhur baş şehridir, totemi yılandır. Gelon = yılan. İskitçe kelimelerin Türkçe karşılıkları bugün bile aynı anlamı ifade eder: ‘Taur’; tavr > tavlr > taylar > dağlar > dağlı… Dağlı, dağ veya orman insanı demektir. Taur Etrüskçe ve Latince'de de dağ anlamına gelir… Ve başka örnekler… İskitçe ‘papai’ = Türkçe ‘baba’ (father). ‘Ares’ muhtemelen bir İskit ismi olarak Savaş tanrısıdır. Karaçay, Malkar Türkçesinde ‘aris, oris’ savaşçı ruh anlamına gelir.

İskitler Asur kaynaklarında “Asguzay, İşguzay” olarak geçer. Yahudi Aşkenazi grubunun adı buradan gelir (Norm Kisamov da aynısını yazdı). Bu Türkçe ‘skuz, guz, kuz’dur, Türk boyu ‘Uz, Oguz’dur, ‘uts’ ve ‘Gotlar’a kadar varır (Norm Kisamov da ‘Got’ları Türk Oğuzlara bağlar). (Batılı kaynaklara göre İbraniler Sakalara Aşkenaz derler. Mehmet Bayrakdar’ın “Kürtler Türklerin Nesi Oluyor?” kitabında da geçer bu. Yunanlılar Oguzlara “Oxius” der. Norm Kisamov’a göre literatürde ‘Saka’ dağlı (bozkırlı) kavimlere verilen addır. Bayrakdar’a göre İskitlerin asıl ismi ve Türkçesi olan “Saka” sözcüğü su halkı anlamındadır. ‘Scythian’ ‘Saka’nın sonradan dönüşmüş halidir. Bayrakdar’a göre Türk boy adlarında ‘su’ (water) çok geçer. Subar, Suvarlar Sibirya’ya isimlerini verir. ‘Sümer’ adı da su ile ve bu kavimlerle ilişkilidir. Eski Hristiyan ve İbrani dinsel kaynaklarında Sakalara Aşkenaz denir.) Hazar Türk Yahudileri R1b ve Q’dur. Aşkenazların bir kökü de bunlardır.   

Esik Kurganı’ndan çıkarılan İskit içki kupasının üstündeki runik yazı Musabayev tarafından Türkçe olarak okundu ve İskit dilinin Türkçe olduğu kanıtlandı (1970).

İskitlere ait Pazırık Kurganı’ndan çıkarılan “Pazırık Halısı” halı yapma tekniği ve desenleri açısından Türkmenistan’daki ve Anadolu’daki Türk halılarına çok benzemektedir. Bu halıyı başka bir ulusa mal etme çabaları umutsuzdur.

Türk Hunların, Kıpçakların atasının İskitler olduğunu yazan başka önemli yazarlardan daha önce bahsetmiştim.  

Ve tabii, İskitler Türkçe konuşurdu. Son bölümde buna tekrar değineceğim. Verdiğim dil örneklerinin aksini kanıtlayacak biri henüz çıkmadı.  

NORM KİSAMOV DA İSKİTLERİN TÜRKİK (R1a) OLDUĞUNU, TÜRKÇE KONUŞTUĞUNU YAZMIŞTI

Bir Zerdüştlük kaynağı (tahminen M.Ö. 1200 tarihine dayandırılan) As ile ilgili olayları anlatır: "Efsanevi Kai Khosrow tarafından Media ülkesinden sürülen bazı Turanlılar, bilinen yerleşik dünyanın kuzeybatısındaki Karshvar'a yerleştiler. Arax ve Kurush (Kura) nehirlerini geçtiler ve Hara Berezati sırtı Erezur dağının (Kafkas Elbruz'u) her iki tarafında yaşadılar. Bu Turanlılar aynı zamanda Ihkuzu (As Skythians) adıyla da anıldılar. Daha sonra, büyük Hara sırtının kuzeyindeki geniş ovaya, Ranh ve Danush (Itil ve Don) nehirlerine taşındılar... Don'da yaşayan Sakalar, ülkelerinde en uzun ve en tehlikeli nehir olan Danush nehrinden dolayı Danavas Turlar olarak da adlandırıldılar” (Zarathustra, 2002, 29). Scandinavia adı da Saka-Danavo adının bir yankısı olabilir.

Ayrıca, Scythian Oguric biçim Gerra'da "ata topraklarının ülkesi" kaydedilmiştir. Eski Türkçe ‘er, yer, yurt’; Saxon ‘ear, eard, eorð …’ “Earth”, Du. aarde, Dan. ve Sw. jord, Welsh ddaear/daear; terra (yer, torpak); Skt. thira; Bask. lurra; Ermeni. erkir; Arap. art, ard; Sum. Yer; Akkad. yersat; Pers. yer, arz; Kürtçe yer… Gerra (ata topraklarının ülkesi), İngilizce George (toprak sahibi).

Buddha teriminin ortaya çıkışı (M.Ö. 563-483 civarı) Hindistan'ın kuzeyinde hüküm süren Scythian Saka kabilelerinden alıntılarla bağlantılıdır; Gautama unvan adının aynı kökten kut "vermek (kutsama, şans, talih" + Türkçe deverbal isim eki -ma sesiyle: Gauta-ma; "aydınlanmış" kavramı Budist öğretinin bir türevidir. Buddha, Türkik Saka kökenli, Scythian "prens" Shakyamuni (M.Ö. 6. yüzyıl), Saka (Saxon) Kurgan geleneğinden.

İskit 'eor': adam, Türkçe 'er'.

İskit 'pata’ (vur, öldür) > savaş, döv < patak (vur), batur (savaşçı, kahraman)

En eski kemerler, Pasifik'ten Atlantik'e yayılan “İskit” anıt taş balballar üzerinde tasvir edilmiştir; en son balbal Ortaçağ Kıpçaklarına aittir. Türkçe ‘balbal’: taş anıt, taş yığma anıt… Balbal > wall, pole

İngilizce 'cowl': Türkçe 'kalpak', İskitlerin, Kazakların, Başkurtların vb. geleneksel şapkasıdır; 19. yüzyıl Türk ordusunun bir kış şapkası da dahil olmak üzere, Kızıl Ordu ‘bashlyks’ ve Sovyet generallerinin bir askeri şapkası olarak benimsendi.

İskit madeni parası 'Atails' (Türkçe, Latince ‘atta’: baba, ata).

Türkçe ‘ötä’ kullanımı, sayısız kere kaydedilmiş ve betimlenmiştir. İskitlerin, Hunlar ve Türklerin, kutsal bir kap içinde bir düşmanın kafatasından yapılmış bir kaptan kan, su veya şarap içerek bir ant, yemin etme eylemi gerçekleştirmesinden kaynaklanmaktadır. Öta, ant > oath … Ant iç (itc): Oath drink ...

İngilizce menhir (mengir): “dik anıtsal taş” ~ Türkçe meŋgü (mengü) “anıt, stela”, meŋü, beŋü “anıt”; genellikle taştan, ancak çoğunlukla dayanıksız malzemeden. Türkçe ‘balbal’ da benzerdir. İngiltere'nin birçok bölgesi balballarla, sıralı mengirlerle doludur… İskitçe, Sarmatça veya Kimmerce olabilir.

İngilizce 'juice': M.Ö. 16'da Çin'e yazıyı getiren İskitler (Sakalar), Çinliler tarafından 'Zhou' olarak adlandırılır. Yayılımın genişliği ve zaman derinliği, yayılımın Avrupa İskitlerinin (M.Ö. 8. yüzyıl) kökeninin bin yıl önceye dayandığını gösterir: Çince ji “meyve suyu” olası bir “İskit” - Zhou bileşeninin, yaklaşık M.Ö. 1700 yılına dayanan bir yansımasıdır.

İngilizce 'tell', 'say': açıkça, Türkçe kavram tili “söy”e dayanır. Söy “say”, Çince'de de (shua) “söyle, anlat” olarak, Çince dilindeki İskit - Zhou bileşeninin bir yansıması olarak ortaya çıkar.

İngilizce coney, cony: “tavşan” ~ Türkçe kuyan, qoyan “tavşan”. Hem coney, cony hem de tavşan, Türkçe kuyan'ın allofonlarıdır, 17+ farklı biçimden oluşan bir dizi... Kuyan'dan Coney Island "Jack Rabbit Island" ve birçok Türkçe Kuyan, doğudan başlayarak Hun kabilelerinden biri olan ‘Kuyan’... Kuyan Tepe'si Kiev'de. Kuyan “Jack Rabbit” ayrıca Samanyolu için bir simgeydi, bu bir İskit qayan idi ve hala annelerin oğullarına seslendiği Ruslaştırılmış kelime Kuyanchik "Küçük Tavşan"da yaşamaktadır.

Bory, İskit terimi Borysthenes "Dnieper" ~ "Kurt Nehri", bory "wolf"; aynı zamanda “bear” olarak da çevrilebilir ~ "Ayı Nehri", ten, than “nehir, su alanı, su kütlesi” (Herodotus IV 9, 10, VI 53).

Genetik, kendini beğenmiş Cermenik (Eski Cermen dil grubu) ilklik iddiasını tamamen yok etti. Anlam, onu dili ödünç alanların ikincil ve hatta daha sonraki bir kategorisine itti. Sözde ilk kök *wulfaz, *wulf, *wlkwo-, *wlkwos “kurt” ve benzerleri... Geniş bir şekilde kaydedilen atası varken yedeklere ihtiyaç yoktur. “Hint-Avrupa” etimolojisi yanlışlıkla antik Hyrcania'yı destekleyici bir argüman olarak alıntılar, onu Persçe yaparak: Varkana “kurt-ülkesi” (< böri). Pers kökenlerini iddia eden “IE” paradigması içine böri'yi getirme girişimleri azalmıştır. Oysa Hyrcania (Iirks, Yiyrks, yrkae/Hyrcani/Gircani) göçebe Sakalar tarafından işgal edilen bir toprak parçasıydı, kelimenin tam anlamıyla “göçebe” demektir (Pliny 6.XIX). Türkiye'de Yörük olarak adlandırılırlar, Türkmenistan'da Yürük, İran'da Mazandarani, muhtemelen aynı kabilelerdir. Ortadoğu Kaspı Denizi'nin güneydoğusunda bulunanlar, Oxus (Amudarya) ve Parthava arasında gidip gelirler. Iirkischen “İrlandalı” anlamına gelir, bu da Irish’in “göçebe, çoban” olarak kökenini gösterir. (İrik bölgesi, İrik nehri, Türkçe İrik, Türk kabilesi adı Yörük > İrlandalı ve muhtemelen, York / New-york /) (Yörük ‘yürümek’den mi geliyor, göçebelik anlamıyla; yoksa İrik nehrinden mi, yoksa ikisi de mi doğru?)

Herodot, İskit yemeği “asxi/aschi”yi bildirdi, modern “hash/ash”ın öncüsü (Herodot IV 23). (Türkçe ‘aş’ > essen – Almanca - )

İngilizce “belt” kelimesinin bir bozkır dili ürünü olarak batıya yayılması, Kurgan göçebe kabilelerinin ve İskit ve Sarmat kabilelerinin yayılmasıyla ve oradaki diğer göçebe kökenli terimlerin dağılımıyla uyumludur. İbranice saq, Türkçe sag/sak ile tam olarak eşleşir ve muhtemelen M.Ö. 7. yüzyılda İskitlerin Filistin'i ele geçirdiği zamanlara kadar dayanabilir, çünkü daha sonraki bir tarihte 5. yüzyılda yazılan Yusuf hikayesinde bahsedilmiştir. … Dikkat çekici bir şekilde, Türkçe semantik anlamlarından üçü İngilizce'ye kadar hayatta kalmıştır: Sack (çuval), sack (discharge), suck (emme)… Başlangıçta zaman açısından binlerce yıl ayrılmışlardı, ancak Anglo-Sakson döneminde paradigmatic olarak aktarıldılar ve içselleştirildiler, ortak Türkçe genetik kökenlerini doğrulayarak.

Sayısız Türkçe-Yunanca ortaklığı Türkçe İskitçe ve Yunanca arasındaki yakın kültürel değişimleri doğrular, Herodot'un anlattığı gibi...

M.Ö. 5. yüzyılda (Herodot’un aktarımıyla) İskitler Darius'a ağırlıklı olarak ‘qalï’ sözcüğü geçen bir mesaj gönderdi. Sakacadan Farsçaya ve sonra İngilizceye çevirisi şiirsel Eski Türkçeyi gözler önüne seriyor. (Gasanov Zaur, 2002, Royal Scythians):

Qali, Qali, qarğa qahqa qalımasanız,

Qali, qaraqu qarima küliməsəniz,

Qali, qurbağa çülimənə qalimasaniz,

Qalti, çuramlarla qartlanmiş qarşibolmassiniz.

Herodot'un çevirisinde şöyle okunur:

(Eğer) Nasıl, (Eğer) siz (Persler) kuşlar göğe (yükselmezse),

(Eğer) fareler yeraltına (gizlenmezse),

(Eğer) kurbağalar bataklığa (sıçramazsa),

O zaman oklar sizi geri döndürecek.

Bu, binlerce yıl öncesine ait gerçek bir belgelenmiş Türk kökenli "nasıl - qali"dir. Metin, İskit liderinin iliştirilmiş bir imzasını, Kolaksai (< qali), içerir; sai (tai), klan bağlarını ifade eder. Kelimenin Türk kökeni şüphelerin çok ötesindedir.

BİRKAÇ KISA NOT DAHA (Osman Çataloluk'tan) 

Budist din adamlarına ‘Tohar’ denmiş MS 5-6. yüzyılda. Bu dağlı demek, bir kabile ismi değil… Bunlar Sincan Uygur Türkü. Türk Kuşhan İmparatorluğunu kuranlar. En doğudaki Hint Avrupa’lı olarak gösterilen Toharlar işte bunlar. Toharlar ve Hakaslar… Her ikisi de R1b ve Kırgızların soyundan Türk’türler. (Konuştukları Hint-Avrupa denen dilleri de Türkçedir.)

Boşnakların aslı Peçenektir. Kangarlar ilk başta Moğolistan’a yakın yaşamış bir Türk kavmidir. Sonra Batı’ya Anadolu’ya, Balkanlara yayıldılar. Kangarlar, Kıpçaklar, Peçenekler bir bütündür, bugünkü Boşnakların atasıdır. Kangar soyundan Türk ‘Chor, Chorbatlar’ ise Hırvatlardır.

Macar Türkolog L. Rasonyi: Macarların nüvesi Slav değil, Türkler ve Ogurlardır. Macarların babası Türk, anası Ogur’dur.

I. Byzov: Bask dili Kafkas dillerine benzer yapı bakımından. Bu yapı Semito Hamitik dillerle ortak özelliklere sahip olduğu gibi, Sümer, Hurri ve Urartu dilleriyle de ortak özelliklere sahiptir. Bu dillerin Lingua Turka’nın bir alt kolu olduğu açıktır.

A. Goetze: Hurriler Subarların bir koludur (1946)

Hint Avrupa dillerinin Türkçe köklü olduğunu ifade eden bildiğim 100’e yakın önemli Batılı yazar var. Birçoğundan daha önceki makalelerimde bahsettim. Burada yalnızca Çataloluk’un kitabında ismi geçenleri yazdım.

GENETİK KODLARLA DİL KODLARI İÇİÇE ÇALIŞIR

Birbirinden on bin kilometre uzakta, binlerce yıl farklı devletler içinde yaşamış Türk boylarının lehçelerinde on binlerce sözcük ortaktır. Bunların binlercesi Avrupa dillerinde de ortaktır. Aynı binlercesi Sanskritçede, Hintçede de ortaktır. Ve Türkçedeki bu aynı binden fazla sözcük Amerikan Kızılderili dillerinde de vardır. Bundan ne sonuç çıkarılabilir?

Türk denen boylar değişik haplogruplara sahiptir. Başka dillerle ortaklıklarının yoğunluğu genellikle genetik akrabalık yoğunluğuna paraleldir. Belli uluslarla binlerce yıl birlikte yaşamak elbette dil ortaklığı oranında önemli bir etmendir. Örneğin Türkler için Ruslar, İranlılar, Kafkasya halkları, Yunanlılar, Araplarla binlerce yıl birlikte yaşama. Ancak kıtanın öteki ucundaki Keltlerle, Basklarla yoğun dil ortaklığı nasıl açıklanabilir?

Hint-Avrupa dilleri olarak kabul edilen Latince, İngilizce, Almanca, Fransızca vb. içinden 15 bine yakın Türkçe köklü sözcük gösterdim. Bu dillerin gramerindeki, sözdizimindeki yoğun Türkçeyi tek tek gösterdim. Türkçeden başka dillere sözcük geçimindeki ses yasalarını yazdık… Bu dillerin genetik taşıyıcısı R1b ise eğer… ki doğru… bir görüşe göre bu zaten normal. Fakat eğer Hint-Avrupa’nın genetik nüvesi R1a ise bu nasıl mümkün? Dil verilerine göre Çataloluk’un yazdıkları doğrulanıyor. Slavca Türkçenin kuzenidir ve R1a’nın, dil verilerine göre de, yalnızca Slavlara mal edilemeyeceği kabul edilmelidir. Aksini düşünürsek sözde Hint-Avrupa grubundan Batı dilleri üstündeki bu denli yoğun Türkçe etkisini nasıl açıklayabiliriz. Sözde aynı aileden Slavca Batı dillerine o derece etki yapmamış. Demek ki proto-Türkçe yalnızca R1b ile değil, öncesinde R1a ile de Avrupa’ya gitmiş.     

Kaan Arslanoğlu




Bu habere henüz yorum yapılmamıştır, ilk yapan siz olun!...