İktidar Yandaşı Seçmen İğrenç, Bizim Tarafsa Süper Mikemmel, Acayip Şaane!..

İktidar Yandaşı Seçmen İğrenç, Bizim Tarafsa Süper Mikemmel, Acayip Şaane!..

Medyada, sosyal medyada  AKP’ye oy atan vatandaşı yerin dibine soktun mu, müthiş “like”, korkunç paylaşım alıyorsun, popülerliğin tavanına vuruyorsun. Rakibin ne kadar yoz, ne kadar görgüsüz, ne kadar salak olduğunu yerli yersiz, uydurma gerçek, bir yerlerden toplayıp yaydıkça göneniyorsun.

Doğruya doğru. İktidarı destekleyen vatandaş, aynı zamanda tüm yolsuzlukları, vatanı yiyen hırsızlıkları, ahlak ve kültür yıkımını,  bunları alabildiğine hızlandıran siyasal dinciliği ve saltanat yalanlarını da desteklemiş oluyor. Ama niye yapıyor bunu? Salt kötülüğünden mi? Muhalefetin birçok popüler kalemine göre, evet, salt kötücüllüğünden, pisliğinden yapıyor bunu. O kesime selam bile vermeye değmez, işçiymiş, yoksulmuş, çaresizmiş, hiç bakmayız, topunun koyun…

İki kesim de birbirini gözden çıkarmış. Sanki her gün görüp konuştuğu, şakalaşıp, bir işler hallettiği insanlar değil öbür taraftakiler. Gündüz yüzlerine gülüp geceleri evleri basan korkunç hayaletler…

Evet, korkunç bir yozlaşma yaşanıyor dünyada ve burada. Ama toptan bir yozlaşma bu. Leş gibi kokmaya başladı ruhlar. “Karşı tarafınki” leş gibi kokuyorsa, emin olun “bizim tarafınki” daha beter kokuyor.

Bunu “Güldür Güldür”deki Eşofmanlı Şevket Hoca gibi belki bin kez, belki yüz yolla anlattık. Ciddi anlattık, mizahla anlattık, duygusal, sevecen anlattık, küfrederek anlattık, internetten, dergiden, gazeteden anlattık, kitapla anlattık, TV ile anlattık. Karşımızdaki antrenmanlı profesyonel andavallar sürüsü hiçbirinden anlamadı.

Üç dört kez TKP’ye, geri kalan tüm seçimlerde yemeden içmeden koşturup CHP’ye veya muadili sosyal-demokrat partiye oy atmışım. Bununla kalmamış, sıkılmadan bu tutumun doğruluğunu savunmuş ve de üstelik seçim arası birçok saflaşmada, olgu ve olayda CHP’den yana fiili tavır almışım. O yüzden “bizim taraf” diyorum ya…

Şimdi dört madde halinde kısaca tekrar anlatalım.

Önce yine soL portal’dan 9.7.2010 tarihli bir yazım. Kılıçdar bey “Zaman” gazetesini dikkatle okuduğunu övünerek anlatıyormuş da, acaba soL portal’ı, bizi, hiç okumuş mu? Soruyoruz:

KILIÇDAROĞLU soL PORTALI OKUYOR MU?

TKP’ye sempati, çalışmalarına saygı giderek artıyor da, bazı dostlar “Siz baştan isimden kaybediyorsunuz” diyorlar. İsim bir yere kadar etkiler, diyorum ben de, en doğru duruş nerede, siz ona bakın. Doğru da söyleseniz, uçtasınız, aşırı görülürsünüz, diye yanıtlıyorlar. Merkezde, merkez solda konumlananın, CHP’nin, Kılıçdaroğlu’nun her zaman size karşı artısı bulunur... Eğer merkezde bulunmaksa tüm sorun, biz de “merkez komünist”iz diye cevaplıyorum. Gülüyorlar. Bu tabii şaka, ama gerçek payı yüksek bir şaka. Yine de şaka.

Kılıçdaroğlu diyor ki, modelimiz İngiliz İşçi Partisi. Sonra da şu an Türkiye’de en yakıcı sorun görülen Kürt sorununu çözebileceğini buyuruyor. Nasıl? İngiliz İşçi Partisi’nin yöntemiyle mi, yoksa o partinin emriyle mi? Arada büyük fark bulunuyor çünkü. İngiliz İşçi Partisi, emperyalizmi yöneten merkezlerden biri. Bir katliam makinesi. Irak’ta 1.5 milyon insan öldürmüş. Afganistan’da on binleri öldürmeye devam ediyor. Geçmiş kitle kıyımlarının hesabı yok. Kılıçdaroğlu İşçi Partisi’nin yöntemini kullanacaksa, 1.5 milyon Kürt öldürmeyi de göze almış olmalı. Bir yerlerde bunun da hesabı yapılmıyor değil, yazınsal fantezi peşinde koşmuyoruz.

Eğer İşçi Partisi yöntemini değil, onun emrini uygulayacaksa Türkiye bölünmeye daha hızlı bir biçimde yol alır. Hangisi? Hem o, hem bu. Kılıçdaroğlu oy için, seçim patlaması için ne gerekiyorsa öyle konuşuyor. Hesapsız, kitapsız öylesine konuşuyor. “Demokrasi” için İngiliz ve Alman sosyal demokrat partilerini model almak… Son derece yaygın bir liberal kalıp. Mantıksal tutarlılığı ise on iki yaşındaki bir çocuğun bilgisiyle çözülecek kadar zayıf. Ama o “merkez”de ya! Onun söylediği ne kadar tutarsız da olsa, şartlanmış kitleler: Bugün için doğru bu!

Türkiye’de ve dünyada solsuz hiçbir problem çözülemez, Kürt sorunu hiç çözülemez, dediğimizde biz aşırı uç oluyoruz, marjinal kabul ediliyoruz. Tek çözüm sosyalizm mi diyorsun, bitmişsin. Merkezde dur istediğin kadar saçmala! Alkışlanırsın.

Tek çözüm sosyalizm, bunda ısrarcıyız. Ancak çözüme yakın noktalara, kısmi rahatlamalara da solun güçlenmesiyle ulaşırsın. Solun güçlenmesi demek sol bakış açısının, sol eylemliliğin güçlenmesi demek.

CHP’nin yarattığı yeni heyecanı kıskanıyor değilim. Aksine hoşnutluk veriyor bu bana. Kılıçdaroğlu’nu sempatik buluyorum, güçlenmesini istiyorum maksadım alay, küçümseme değil. Ama Kılıçdaroğlu bir şeyler yapacaksa zaten solcu olanlarda geçici rahatlamalar, hayaller yaratma peşinde koşmasın. Zaten solcu olanların oylarına oynamasın. Başarabiliyorsa sağcıların oylarını kapsın AKP’den oy yürütsün, başarı budur. AKP’den kaptığı oyları da onları solculaştırarak kapsın, kendi sağcılaşarak değil.

Hem biliyor musunuz, oy meselesi başka bir şey. Kimsenin oyunda gözümüz yok. Seçim gelince konuşuruz oyları. Türkiye’de seçim 4-5 yılda bir yapılır ve tüm bu arada siyaset ve demokrasi diye en çok oy konuşulur. Aylar, yıllar sonraki oy oranları… Bırakalım oyları. Bugün 100 bin oy almış TKP ile 8 milyon oy almış CHP’nin toplumsal muhalefet düzeyi neredeyse eşit. O beğenilmeyen medya desteğini çekin, durum böyle. Toplumda farklı siyasal seçeneği yükseltmek sadece oyla mı olur? İşyerinde, mahallede, sokakta, üniversitede, dernekte, sendikada, örgütte muhalefet nerede, karşı seçenek nerede? TKP ne kadar yapabiliyorsa CHP de o kadar yapabiliyor, hatta daha azını yapıyor.

Böyle bir siyaset anlayışıyla sağcılardan seçmen çalarak oy artırmak mümkün mü? Pek az. Sadece bırakmış solcuları, yorulmuş sosyalistleri çalabilirsiniz.

Derim ki, her kurumun, her kişinin misyonu farklıdır. Herkes kendi misyonuna uygun hareket edecek. Hem kendini yeri geldiğinde sosyalist diye tanımlayacaksın, hem de sadece seçim zamanı değil, tüm zamanlar boyunca pasifçe CHP’yi destekleyeceksin. Sosyalistlere, komünistlere küçücük bir manevi, maddi desteği esirgeyeceksin, Kılıçdaroğlu heyecan yarattı diye göklere uçacaksın. Bırak sosyalizm iddianı, ondan sonra yap bunu. Yorulmuş, uzlaşmış sosyalistlerin değil, muhafazakar insanların gönlünü, onları solculaştırarak kazan, helal olsun. Yoksa bize işporta siyaset kakalama. Bizim en ufak yanlışımızı acımasızca yüzümüze vururken işkembeden sallayanların şakşakçılığına soyunma. Bırak “merkez sol”culuğu “merkez sol”cular yapsın.

Kılıçdaroğlu Zaman okuyormuş! Okusun tabii, ama niye soL Portal okumuyor, onu destekleyen sosyalistlere bunu sormalı. Zaman okuduğunu göğsünü gere gere söylediğinde biz de onun yanlış şeyler okuya okuya cahilleştiğini, cahilleştikçe gericileştiğini söyleyeceğiz. Kılıçdaroğlu cahilleştiği için sendikalarla “işverenin” artık uyum içinde çalışması gerektiğini vaaz ediyor. Bildiği halde bilmiyor ki, Türkiye’de sendikalı işçi sayısı %10’un altına düştü. Sendika mı bıraktı o uyumlu işverenler, baskıyla, işten atmalarla. “Laik”iyle, millicisiyle, dincisiyle hep birden ümmet toplumu yarattılar. Yakında sendikalı işçiler %0’a inecek, işte o zaman tam uyum sağlanacak.

Bizim misyonumuz da bu! Gerçekleri kolaycı “sosyalistler”in yüzüne çarpmak. Bizim işimiz oyla moyla değil, gidin tepe tepe verin oylarınızı Kılıçdaroğlu’na. Ama seçime daha aylar var. Önce işyerinizde, mahallenizde, sokakta, dernekte azıcık etkinlik göstermeye ne dersiniz? Çok mu heyecanlandınız CHP’yle, bırakmayacak mısınız onu, o zaman CHP’ye bir şeyler yaptırın.

Kötü polisin bunalttığı bedenlerimizin iyi polisin molasına ihtiyacı var mı, yok mu? Evet, var. Fakat iyi polisin gelmesi için kötü polise azcık direnmek gerek. İyi polisin daha uzun kalması için de böyle bir güç sergilemeniz gerek.

Zor mu geldi? Kolayı var. Siz de Zaman okuyun yeni lideriniz gibi.

2018’DEN NOT:

Bizim tarafın seçmeni AKP seçmeninden de yoz demiştik. Neden? 1001. kez, dört maddede anlatalım.

BİR- Muhalefet başta CHP olmak üzere tüm kurmayları ile AKP yandaşıdır. Sadece etkisiz muhalefeti nedeniyle değil. Keşke tüm sorun o olsaydı. Etkisizliği kasıtlıdır. Tüm hassas zamanlarda iktidar yanında yer almakta, muhalif tabanın duygularını önce kullanıp, sonra pazarlayıp satmaktadır. Daha da kötüsü: AKP’den daha da gayrimeşru ve haksız bir zemindedir.

İKİ - Muhalefet önde gelenleri ve büyük çoğunluğu açısından kapitalist düzene aşıktır.  Tüketimci, asalak kültürün en önemli kaynağıdır. Sosyal devlet, sosyal politikalar, yoksulların yaşamda kalma mücadelesi gibi konulardan çok büyük ölçüde, utandıracak kadar uzaktır.

ÜÇ- Muhalefet başta CHP ve HDP olmak üzere ABD ve Batı emperyalizminin doğrudan işbirlikçisidir. Öyle ki yıllardır süregiden ve çok somut belgelere dayanan bu yöndeki suçlamaları yalanlama gereği bile duymamaktadırlar.

Sayelerinde ABD, Almanya, İngiltere, Fransa gibi devletler Türkiye’de hiçbir zaman rastlanmamış, şaşkınlık verici boyutta bir sempati kazanmıştır. Hem de “sol” kesimde. Bunu 30 yıl önce hayal bile edemezdik. Başarmışlardır.

Artık emperyalizm (sadece 2. Dünya savaşından sonra) dünyada 25 milyon insanı öldüren bir düşman değildir. Dünyanın her yerinde darbeler yapan, bırakın sol güçleri, sıradan insanları kitleler halinde kıran, Ortadoğu’yu kana bulayan, kardeşi kardeşe boğduran güç değildir. 12 Eylül’ü planlayan, AKP’yi bu ülkenin başına musallat eden güç de değildir.

ABD, Almanya, emperyalizm, artık bize demokrasi ve özgürlük getirecek güçlerdir. Bizi AKP’den kurtaracak güçtür bunlar. Kobani’yi devrim merkezi yapan; yakında tüm Kürdistan’da devlet kurduracak, Ermeniler’e tekrar eski topraklarını verecek bir hürriyet kuvvetidir.  

ABD artık soldur, sosyalisttir, komünisttir. Sayelerinde emperyalizm dünya sosyal demokrasisini kurmuştur. İsteyene istediği bölgede ne isterse, dile ondan ne dilersen, özerklik, federasyon, sosyalizm ve hatta komünizm vermektedir.

DÖRT – Başta CHP olmak üzere muhalefet sadece bu değildir. Keşke o kadarla kalsaydı. Başta dedik ya, bizim gibileri bile o halleriyle, bunları bildiğimiz halde, sırf muhalif göründükleri için kaç bin milyon kere ikna ettiler… DAHA DA KÖTÜSÜ VAR…

CHP de dahil olmak üzere, HDP ve onunla hareket eden, onunla bir arada bulunan tüm sol yapılar halk düşmanı katliamcıdır.

Hitler döneminde Alman halkı onca katliamı onca yalanla birlikte nasıl yuttu, diye sözüm ona hayretle soruyoruz ya… İnsan her yerde aynı. Bizi de “PKK ayrı HDP ayrıdır, aralarında çelişkiler ve fark vardır” 4. sınıf yalanıyla on yıllardır kandırıyorlar. Bu kadar kalitesiz yalanı üretmek için Hitler veya Goebbels gibi zeka göstermeye de gerek yok. Bilime saygılı Alman milletini kandırmak için profesyonel uzman olmak gerekir; bizim bilim korkağı, okuma anlama özürlü  solcumuzu kandırmak için 4. sınıf yalan müstahsilleri kafidir.

BİR OLGU: 15 Temmuz darbe girişiminden önce bir ABD kalkışması daha yaşandı bu ülkede. “Demokratik Özerklik” – HENDEK Darbesi. Bölge halkına, Batı’daki Kürtlere hiç sormadan başlatılan kanlı bir ayrışma, iç savaşı tüm ülkeye yayma girişimi. Binlerce sivil, Kürt genci, polis, asker hayatını kaybetti bu darbede.

Öncesinde ne mi olmuştu: HDP yöneticileri (isimleri bellidir), birçok gruptan “sosyalist”, “komünist” hareket yöneticilerini toplamışlar. Bakın “HDP yöneticileri” diyorum, PKK yöneticileri değil. Demişler ki: Bu iş bitti. Ayaklanıyoruz. Sivas’tan ötesini kurtarıyoruz. Batı’da da işler yakında değişecek. “Demokratik” bir hükümet kurulması için size her türlü desteği veririz. Siz de isterseniz Kobani’ye merkez olarak yerleşin. Bütün büyük güçler arkamızda, bizi koruyor. Var mısınız?

Birçok grup lideri “varız” demişler. Şimdi onlar veya temsilcileri mecliste. Bazıları şaşırtıcı biçimde “Olmaz öyle şey… Yokuz” demişler. Gerçi onların da çoğu akabinde o meşum HENDEK darbesini sıkı şekilde desteklemişler. CHP de kurmayları itibariyle kuşkusuz biliyor tüm bunları.

Bizi AKP’den, ABD paralı askeri bu kanlı güçler “kurtarırsa” daha mı iyi olur ülke olarak halimiz?

Anladınız mı artık, Tayyip Erdoğan, AKP neden gitmiyor? Savaştığı düşmanına hangi ulus, hangi devlet “sandıkla-oyla” iktidar teslim eder?

SON NOT: Bir sonraki yazı: “TKP’nin Ahmak Yazarı”.

Kaan Arslanoğlu




Bu habere henüz yorum yapılmamıştır, ilk yapan siz olun!...