Batı dillerindeki Türkçe köklü sözcükler SÖZLÜĞÜ

Batı dillerindeki Türkçe köklü sözcükler SÖZLÜĞÜ

Turkish root words in western languages

En geniş sözlüğü oluşturabildik

4.2.2022 TARİHLİ ÖN EK

Sözlüğü artık tek tek arama yapabileceğiniz, kolayca kelime bulabileceğiniz ayrı bir gelişmiş bölüme aldık. Oraya site ana sayfasının sol üstündeki "SÖZLÜK" butonundan girebilirsiniz. BU DA BAĞLANTISI:

https://www.insanbu.com/sozluk

BİR DE BUGÜN BURADAKİ SÖZLÜĞÜ TAMAMEN BİÇMEK ZORUNDA KALDIK.  Çünkü sitemizin web sistemi bunu kaldırmadı, değişiklik ve ek yapamaz hale geldik. 15 gün önce yayınladığımız sözlüğün son bölümü kaldı burada sadece, o da kısaltılmış halde. Zaten artık yukarıda bağlantısını verdiğimiz asıl ve yeni sözlük bölümünü kullanmanız daha sağlıklı olacak. Madde sayısı şimdiden 1730’u buldu, sözcük sayısı 5 binlerde.

Bağlantıyı tekrar verelim: https://www.insanbu.com/sozluk

 

İki kitapta, pek çok makalede yayınladığımız sözcükleri ek notlarla birleştirdim. Bazı maddeleri çıkardım, sıkı bir düzenlemeyle gereksiz pek çok fazlalığı, tekrarları attım, yeni bulgular, değerlendirmeler ekledim. Dikkatli bir düzenleme yapmaya çalıştım. Bu sonuç ortaya çıktı. Ağırlığı İngilizce ve Latince, sonra da Almanca olmak üzere 1685 maddede 4 bin kadar Batılı sözcük. Bunların büyük çoğunluğu temel, kök sözcükler. Bahsettiğim üç dil dışında pek az dilden örnekler var. Batılı dil olmayan ama teorilerine göre Batılı dillere köklük yapan Sanskritçeyi karşılaştırma ve sağlama kolaylığı için, bakan görsün, bu dillerin kökünde Türkçe neredeymiş, anlasın diye bol tuttum.

Başta Adnan Atabek ve Kisamov olmak üzere güçlü kaynaklarımızdan ve katkı koyan her arkadaş ve okurdan buraya sözcük almaya devam edeceğiz. Sözcük aldığımız ve yararlandığımız kaynak ve kişileri titizlikle belirtmeye çalıştım. Sözlük yine de imla ve yazım tektipliği yönünden hala mükemmellikten uzak, düzeltilmeye muhtaç. Eleştiri ve katkılarla yine bazı saptamaları çıkarabilirim, yenileri ekleyebilirim. Eklerin fazla olmasını dilerim. Bu tamamlanmamış ve belki hiç tamamlanmayacak yürüyen, yaşayan bir süreç. İyi okumalar…

Kaan Arslanoğlu

21.01.2022

 

Persian (İng.) Farsça: Batı dillerinde Farsçayla ortak ya da Farsçadan geçmiş çok sayıda sözcük var. Batılı etimologlar, dilbilimciler genellikle bunu belirtme gereği duymuyorlar. Belirttiklerinde de problem sayılmıyor. Çünkü Farsça, Hint-Avrupa hayali ailesinin bir üyesi. Türkçede çok daha büyük problem yaşanıyor. Çünkü bizim dilciler, sözlükçüler ilk kez kadim İran kaynaklarında geçen neredeyse her sözcüğü Farsça kaynaklı kabul ediyor. Dolayısıyla batı dillerine geçmiş Türkçe sözcüklerden Farsça kökenliler bizim tezimizin bir kanıtı sayılmıyor. Oysa bu sözcüklerin gerçek Türkçe olma ihtimali en az yüzde ellinin biraz üstündedir. Şöyle ki: Binlerce yıl önce Turani kavimlerle Pers olduğu söylenen kavimler aynı coğrafyalarda iç içe yaşıyorlardı ve hangisinin Türk hangisinin Pers olduğunu saptamak çok zordur. Kaldı ki Perslerin yönetim kademelerinde yine binlerce yıl önce Türklerin çoğunluk teşkil ettiğine dair iddialar da ciddidir. Bunu söyleyenlerden biri olan Kisamov 10. Yüzyılda Farsça üstündeki Türkçe etkisinin, Türkçe üstündeki Farsça etkisinden yüksek olduğunu ileri sürüyor. Ayrıca görece daha yakın tarihlerde İran’da 10’dan fazla Türk hanedanının uzun süreler hüküm sürdüğünü ve onların Türkçe konuştuğunu da hesaba katmak gerek. Elbette Farsça bilinen her sözcüğe “bunu Türkçe kabul edin” demiyoruz. Ama Türkçe-Farsça arasında tartışmalı sözcüklerin çoğunun Türkçe olduğunu söylüyoruz. Bunlar Türkçede çok uzun zamanlar öncesinden yaşıyor ve Farsçada olduğundan daha yaygın kullanıyorlar. Bir sözcüğün yazılı haline ilk kez Farsça yazılmış metinlerde rastlamak bir şey ifade etmez. Çünkü bunların en azından bir bölümü Türklerce yazılıyordu ve içlerine yoğun miktarda Türkçe giriyordu. Bu sorunları aşmadan üretilen hikayeler, yerli ve yabancı etimologların, dilbilimcilerin Türkçeyi yok dil sayarak anlattığı masallar neye benziyor? ‘Güldür Güldür’deki harika tip ‘Enişte Mesut’un sonu gelmez daldan dala zırvalamalarına…

Person (İng.): Kişi, birey. ‘Bir’den geliyor.

Philo (İng.) (filo), philus (Latin.) sevmek, ilgilenmek. Philosophy, philarmony etc. Filozofi, filarmoni, filateli vb. İlgi, ilişmek, Sümerce ‘hili’ (sevmek), Özbekçe ‘ilinj-ilik’ ile bağlantılandırılıyor (Ü. Mutlu).

Phyto (İng. – Yun.) bitki, bitkisel.

Picture (İng.) ‘Biç-mek’, ‘biç-im’.. İlk resimleri düşünün, biçim ve kazı (biçim) ön planda. Pictogramlar…

Pink (İng.) pembe…….

Piss (İng.) işemek. Bazıları ‘yansıma’ (sessel) sözcükler, diyeceklerdir. Adnan Atabek bu benzerlik yansıma ile açıklanamaz diyor.

Pistol (İng.) doldurma küçük tüfek, tabanca. ‘Tolum’ Eski Türkçe bir sözcük olarak: silah.

Pizza (İng.) (İtalyan köken). Kökü Türkçe ‘pişir, piş, pişi’: Bişi…

Plait (İng.) örgü, kıvrım, katlama. Türkçe ‘bele’: sarmak, bağlamak. (Kisamov)

Plate (İng.) plak, tabak, sahan. Düz, yayvan, organ ya da nesne. Plain (İng.) düz, düzlük, ova. Plaga (Latin.) flat surface, düz yüzey. Ablak: Yayvan ve dolgun yüz TDK. Yassı>plat, aplati (F) (B. Keresteciyan).

Play (İng) oyun, oynamak. ‘PiyAlA, piyele’: oynamak, ‘tanzen’ (Altay Türkçesi - Radloff). Ballo (Latin.): dans etmek. ‘Ballo’ İspanyolca şarkılarda çok geçer: oyna, dans et. Bi, bila (Kırgız) ‘tanzen’, oynamak; ‘biyi’: ‘tanzen’: oynamak, dans etmek (Radloff).    

Plenty (İng.), poly (Yun.), plenitas (Latin.) bol, fazla miktarda. Obolo, obolandır, obolot (Altay, Kırgız, Küar. Tel.) yığın, yığmak, küme. PIE root: pele OED. Bahulya, bahula (Sanskrit.): bol.

Pochette (İng. - F) torba. Bohça kökünden? “Late 19th century: from French, literally ‘small pocket’, diminutive of poche.” Oxford  “Muhtemel kök ‘boş’.” (A. Y. Aksoy)

Pole (İng.) direk. Türkçe: balbal (dikili taş). (Kisamov)

Poly (İng.), poli, polis (Yun. – İng.): çok, fazla, şehir. Police (İng.) polis; policy: politika vb. pek çok sözcük. Türkçe: bol. Eski Türkçede ‘şehir’: baliq (Yazıtlar).  

Pope (Papa) (İng.), papa (Latin.) baba: vater, father, pater. Ata.

Portal (İng.) ana kapı, kapı, giriş-çıkış yolu. Türkçe  ‘bar’: varış (Kisamov)

Portion (İng.) parça, bölüm, porsiyon. PAriş (Altay, Tel. Uygur) birbirine vermek, paylaşmak, ayırmak (Radloff). ‘Part’ maddesine bakınız.

Prae, pre, pri, pir, pro, primus, prior, prius (İng. – Latin) ön ekler. Latince, “Hint-Avrupa” dillerinde ortak ön ekler. Öndeki, önceki, öncel, ilk, birinci gibi anlamlar veriyorlar. Türkçe ‘bir’ ile aynı kökenli gibi görünüyorlar.  

Press (İng.), presso, pressus (Latin.) basmak, baskı, baskı yapmak. Basmak (Yazıtlar). Basmak>presser (F) (B. Keresteciyan). Press (İng.) > basmak (Ü. Mutlu). Üz: basmak, bastırmak (Radloff).  

Progress (İng.) ilerlemek, regress (İng.) gerilemek. Kök: “gradi ‘to step, walk,’ from gradus ‘a step’ (from PIE root *ghredh- ‘to walk, go’)”. Eski Türkçe ‘geri’ yön bildirir: ilgeri… Günümüzde ‘içeri, dışarı’ sözcüklerindeki gibi ‘arı-eri’si kalmış.  

Prone (İng.), pronus (Latin.) öne çıkıntı, öne çıkan. Türkçe ‘burun’ buradan gelmiş olmasın? Olasılık güçlü.

Prune (İng.) budamak. Pudırla: budamak (Radloff). ‘Krt, kartati’ (Sanskrit.) kırpma, budama.

Pull (İng.) çekmek, peel (İng.) soymak. Eski Türkçe ‘pıla’ (Altay ve başka bazı Avrasya Türk lehçeleri): çekmek, soymak, söküp almak. ‘Pıla’ hem ‘pull’ hem de ‘peel’ İngilizce sözcüklerinin anlamını karşılıyor. Pıla: almak, (rauben) soygun anlamında almak. Pulaş: çekişme, birbirinden bir şey koparma, çekiştirme, kavga.

Punch (İng.) yumruk. ‘Pençe’ den geldiği açık. ‘Pençe’ye Farsça diyorlar, ‘beş’ten geliyor. Oysa ‘beş’e eski Türkçe diyorlar. Orhun Yazıtları’nda da var.

Puncture (İng.), punctum (Latin.) patlamak, delmek, batırmak.

Puppy (İng.) köpek yavrusu. Papak, bebek (Kisamov)

Pure (İng.), pura, purus (Latin.) temiz, arı. Arı (Schor. Saga, Osm. Uygur) saf, temiz; arıt: (Kom. Kırım, Uygur) saflaştır, temizle. Ari Irk (Aryan race) kuramlarının temelinde de Sanskritçe soylu, onurlu, saygın demek olan ‘arya’ kavramı yatar. Kuşkusuz bunun ‘pure’ ile bir ilgisi vardır. Urukluk (Uygur) iyi köken, asillik. Ürdük ‘soylu’ (Yakut).

Purge (İng.) temizlemek. Bur ‘sıkmak’; bu, bula ‘kaynatmak’ ile bağlantılandırmış Kisamov. Aynı zamanda ‘arı, arıtmak’.

Purl (İng.) suyun girdap, ‘burgaç’ yapması. Burgaç (Kisamov)

Push (İng.) itmek, basmak.

Put (İng.) koymak. Kot (Uygur) koymak (Radloff). Eski Türkçe ‘kot-kod’ koymak, dökmek ile hafif benzerliği üstünde durulabilir mi?

Pyre (İng.) ateş. Türkçe bur: ateş, yakmak. Parla, parlamak.  (Kisamov)

Quad (Latin.) dört, dörtlü. Quad>tetra>dört.

Quantity (İng.) nicelik, çokluk. Latin kök. Türkçe ‘kaç, kanki?’ Bakınız: “Question Words in Latin’.  

Quarantine (İng.) (Latin kaynaklı) (Tıbbi terim) karantina. Kökü ‘kırk gün’ tecritle açıklanıyor. OED PIE kök ‘kwetwer’: dört.

Quarrel (İng.) kavga, kargaşa, kargış...

Quarter (İng.), quartus (Latin.) çeyrek, kerte. Çeyrek (Farsça) ‘dört’ten geliyormuş.

Quash (İng.) bastırmak, ezmek. Kökü ‘kes’ imiş. OED

Quasi (İng.), si (Latin.) se, ise, sanki, eğer.   

Queen (İng.) kraliçe. Eski Türkçe ‘qatun: hatun’ yüksek düzeyde kadın, soylu kadın (Yazıtlar). from PIE *gwen- ……..

Query (İng.), quarrere (Latin.) soru, sor, sormak.. 

Question words in Latin (Latincede soru sözcükleri): quis>kim / quid>kangı (ne?) / qualis>nasıl / quando>kaçan, kanda (ne zaman, nerede?) / quod>kaç (ne kadar?) (Vecihe Hatiboğlu). 

Queue (İng.) kuyruk

Quick (İng.) çevik, çabuk.

Quilt (İng.) Yorgan, yatak örtüsü, battaniye. Büyük olasılıkla ‘kıl’ örme örtüden geliyor. OED sözlük ‘belirsiz orijin’ diyor.

Quis?, quid?, qualis?, quando?, quod? (Latin.): Kim?; kangı (ne?), (nasıl?); kaçan? (kaç-ne zaman?); kanda (nerede?); kaç? (ne kadar?) Vecihe Hatiboğlu.  

Quit (İng.) çıkmak, gitmek. Eski Türkçe ‘id’: göndermek, terk etmek (Yazıtlar). 

Quo (Latin.) nereye (?). Kayna, kayda (Tel. Schor.) nereye? Osmanlı dışı hemen hemen tüm lehçelerde neredeyse tüm soru sözcükleri ‘k’ ile başlar. Bu Latincede de aynıdır……..

Quota (İng.) kota, pay, hisse. Türkçe ‘kat’ ile benzeşme. Quota > kat (K. Mirşan). “Kat ile alâkasız. Qui ile alâkalı. Ne kadar?” (A. Y. Aksoy) Qui: kaç?

Race (İng.), rassen (Alm.) ırk, cins. Zucht (Alm.) üreme, zühre, zührevi. Uru (Kırgız) cins, tür, ırsi. Erblich (sözlükten aynen): uru, uruk (Radloff). Uruk (Tar. Kom. Uygur) samen, cinsiyet, zürriyet, tohum, soy.

Rain (İng.), regen (Alm.) yağmur. Yangır, yangmır: yağmur (Radloff). Hafif düzey ses benzeşimi.   

Re (İng. – Latin.) tekrar ön eki. Arapça ‘ar’ tekrar kökü: tekrar. Türkçede böyle belirgin bir kök yok gibi. Öyle mi? ‘Art-ma, ür-eme’ gibi kavramlarda sanki benzerini görüyoruz.

Reach, arrive (İng.); erreichen (Alm.); approach (İng.); rego, erigo (Latin.)  gitmek, varmak, yaklaşmak. Erişmek. ‘İre’: (Latin.): gitmek. İer, er, ir (Tob. Kırım), (Altay, Tel. Schor. Leb. Kırgız. Tob. Sag. Koib.) ermek, erişmek, yetişmek, varmak, spinnen, errichten, kurmak, germek.

Reg PIE kökü: “Proto-Indo-European root meaning ‘move in a straight line,’ with derivatives meaning ‘to direct in a straight line,’ thus "to lead, rule." OED Yönetmek, liderlik etmek, hükmetmekle ilgili sözcüklerin türediği bu kök, “düz, doğru bir çizgide hareket etmek, yönetmek” anlamında. Türkçe ‘doğru’, ve ayrıca ‘dik’ ve ‘dikmek’ kökleriyle akraba.

Reign (İng.), kraft (Alm.), regnaturi (Latin.) hükümranlık. Türkçe erk, irade. PIE root: ‘reg’.  İrade için Arapça denir, aslı Türkçedir.” (A. Atabek) Kisamov bazı kaynaklara dayanarak arı, soylu, güçlü kimse anlamına gelen Türkçe ‘arig-iruk’ köküne bağlıyor.

Retard (İng.) gecikmek, engellemek. Tard (İng.) gecikmek. Eski Türkçe Tärtrü: uygunsuz, başarısız (Yazıtlar). Tardu Eski Türkçede ‘durmak’la ilgili. Dur-mak: to tarry (İng.): gecikmek (İ. H. Danişmend).

Rhino, Rhinitis vb. (İng.) (tıbbi terim) Yunan, Latin köklü kavramlar. Burun, burunla ilgili, burun iltihabı vb. Kökü Latince, İngilizce ‘fore-front’ öndeki şey, çıkıntı yapan olması kuvvetle muhtemel. Burun ve rhino zaten fonetik olarak da benzer.  

Ridicule (İng.) komik, gülmek vb. Latince ‘ridi’: (gülmek) köklü. Risus (Latin.) sırıt, sırıtma. Risus sardonicus: Tetanozda yüz kasılmasıyla oluşan istemsiz sırıtma hali (tıbbi terim).

Right (İng.); gerecht (Alm.), richtig (Alm.) gerçek, doğru. Kerti (Kom. Kar.) gerçek; kertiş (Saga, Koib.) gerçek, doğru. Acaba Türçede ‘gerçek’ ile ‘kertilmiş-yazılmış’ olan arasında böyle bir bağlantı mı vardı? Yazıyı, yazılı belgeyi önceleyen, esas alan bir anlayış? İngilizce’de de durum aynı: Right-write. O kenarda dursun ‘reg’ PIE kökünü dikkate alacaksak eğer, right>doğru> dik>direk>terek. “oğat ‘doğru’ > right (başta r- türemesi). Ses denkliği örnekleri…” (A. Atabek) 

River (İng.) ırmak. ‘Ir’ Türkçede akmak anlamına gelir. ‘Irlamaz çayı.’ “River < urı +var ikilemesi Rahmet bolluk irik 'bol' (Çuvaşça) > irikmet > ırakmat 'bolluk'. Rahmet'i biz ırahmat yapmadık, birileri ırakmat'ı rahmet yaptı. Söz başında sesli harf yutulması bu yöndedir.” (A. Atabek)

Robe (İng.) giysi, elbise. Türkçe ‘urba’. Onun da yabancı köklü olduğu söylenir. Oysa Türkçe erpe: kesim (Kisamov). Türkçe ‘or’ kökü kesimi ifade eder, örnek: orak. ‘Robe’un da açıklamasında “kesim” kökü vardır. 

Rocket (İng.) roket. Kaynağı iplik ve kumaş üretiminde kullanılan bobin olan İtalyan ‘rochetto’. Şekli dolayısıyla sonradan ‘roket’e bu ad verilmiş. Kökü Norveçce ‘rokkr’ imiş. Onun da kökü Türkçe ‘öreke’. Adnan Atabek hatırlattı, Türkçe sözcüklerden bazıları Batı dillerine geçerken baştaki sesli düşüyor. ‘Öreke’ neden ilk kaynak diye sorarsanız, ‘örmek’ fiilini bir tek o ifade edebiliyor.

Roll (İng.) dönmek, yuvarlanmak. Oro (Altay, Tel. Küar. Kırgız) yuvarlamak, döndürmek, dürmek. “İlk konsonantı -r- olan Türk Dili sözlerinin Batıya geçişte baştaki seslinin düşmesi kuralı var. Öreke > roka ‘iğ’ > burdan roket kelimesi türedi. Örnekleme için gerekli sayıda veri bulunuyor.” (A. Atabek) Tolon (Altay. Tel. Leb.) dolaşmak, rollen (dolan) (Radloff). 

Room (İng.) oda, ara, boşluk. Uru (Sanskrit.) Adnan Atabek’in gösterdiği Batı dillerine geçişte baştaki seslinin düşüp, başta ‘r’ kalması kuralını buraya da uygulayabiliriz.

Rope (İng.) ip.

Ruin (Latin.) yıkıntı. Ören > ruin (B. Keresteciyan) Türkçe kökün başındaki seslinin düşmesi kuralı.

S (İng.) sözcük sonu çoğul eki. Book-books. Çuvaşçada ‘z’ çoğul eki. (Ö. Yüksek). Günümüz Türkçesinde ‘iki-z, üçü-z’ gibi birkaç sözcükte kalmış (D. Perinçek). Ben-biz, sen, siz (Kisamov)

Saber, sabre (İng.) bir tür kılıç. Bir Türk boyu. Sabar: vuran, döven. “Sabre: ‘Late 17th century: from French, alteration of obsolete sable, from German Sabel (local variant of Säbel), from Hungarian szablya.” Oxford D. Bıkkinin

Sabot, saboteur, sabotage (İng.) : “Sabot kelimesi başlı başına Arapça yoluyla Türkçeden alınmış bir sözcüktür. Sabbat, diğer bir deyişle ‘sandal’ kelimesi Arapça’da ‘sabot’ kelimesinin kökü olarak tanımlanmıştır. Türkçe bir kelime olan çabat (çabata, sabat, şabat)’ın; kesmek, doğramak anlamına gelen ‘chabu’ fiilinden türetildiği ve öncesinde ‘bir parça odundan yapılan ayakkabılar’ anlamına gelirken, Eski Fransızca bu kelimeyi orijinal anlamıyla kabul etmiştir: ‘Bir parça odundan yapılan ayakkabı’, sabot. Rusça bir kelime olan ‘çoboty’ kelimesinin kökü de aynı Türkçe kelimeye, ‘çabat’a dayanmaktadır. İspanyolcada bu sözcük, İspanya’daki Arap Halifeliği Dönemi’nde bu bölgeye yerleşen Türk kavimlerinin kullandığı dilden alınmış olup günümüzde ‘zapata’ olarak adlandırılmaktadır.” Bıkkinin

Sack (İng.) çuval, torba. Türkçe sağdak, sadak: av torbası, ok torbası (Kisamov).

Sacred (İng.); sacer, sacra vb. (Latin.) kutsal, adanmış, korunmuş. Ve secret, secrecy (İng.) gizli, saklı.

Saevus (Latin.) öfkeli, kudurmuş, azgın. Saevus > yavuz (B. Keresteciyan).

Sag (İng.) sark, sarkmak.

Saga (İng.) efsane, destan. Türkçe ‘savga, sagu’: ağıt, efsane, destan (Kisamov).

Sagacious (İng.) akıllı, zeki, anlayışlı. Eski Türkçe ‘sak’: ‘akıl’ ile ortak kökten (DLT), (Yazıtlar).

Sage (İng.) bilge, eke, öke. Eski Türkçe saq: akıl.

Sagitta (Latin.) ok. Türkçe ‘sağdak-sadak’: okluk, ok torbası.   

Sagus (Latin.) mesaj, bildiri. Sava > sagus (B. Keresteciyan).

Saiga (İng.) sayga. Bozkır antilobu. Rusça veya Türkçe olduğu ileri sürülüyor.

Salary (İng.) ücret, maaş. Türkçe salva. Türkiye Türkçesinde ‘salma’: belli nedenlerle kişilerden toplanan para (Kisamov)

Sale (İng.) satış. (Kisamov)

Salio (Latin.) atlamak, sıçramak, yaylanmak. Salmak? Salmak: atmak (DLT). Salmak > salio (Latin.) (B. Keresteciyan), salkın: fronde (F), sapan, sling (İng.) (B. Keresteciyan). Salmak, sallamak, sallanmak...

Saliva (İng.) salya. Yunanca köken falan dense de ‘salma’ eylemiyle ilişkili göründüğünden Türkçe olduğunu düşünüyoruz. Salya > salive (F) (B. Keresteciyan), (Ü. Mutlu).  

Saltation (İng.), saltus (Latin.) hoplama, zıplama, ani hareket, çarpma, vurma, takla. Eski Türkçede ‘sal’ saldırmanın kökü olduğu gibi atik, tetik ve aynı zamanda ‘atmak’ ‘vurmak’ anlamına da geliyor (Dede Korkut).

Saltus (Latin.) mera, otlak. Selo (Rusça köy), sala (Tatarca köy) (N. Sümer). Tal: pek çok eski lehçede ‘otlak’ (Radloff).

Salum, salus, salitatio, salvus, salveo (Latin.) iyi olma hali, sağlık. Eski Türkçe ‘sağlık’: sağ olma, iyi olma, iyileşme (DLT). Sağ: sain (F) (B. Keresteciyan).

Salutatio, salut (Latin.) selam. Muhtemelen sağlık dileğiyle ilgili. ‘Selam’ Arapça. Ziyaret sırasında sarf edilen söz. CNLD. Sağlık dileği gibi bir şey. Salutem, salus (Latin.) güven, dirlik. Salım (Altay, Tel.) düzen, yasa.

Salvation (İng.) kurtulma, salma, salınma. Salus, salutis, salvatio vb. (Latin.) aynı bağlam, sağlık, dirlik.

Same (İng.), similar (İng.) aynı, benzer. Usa (Kırgız) benzerlik. ‘Ösüm’ > same (Kisamov). Sanskritçe ‘sama’.

Sane (İng.) akıl, düşünce, akıl sağlığı. ‘San’ sanmak vb. (şimdi ve tüm eski lehçelerde) düşünmek, inanmak, hayal etmek vb. Esen > sain (F) (B. Keresteciyan).

Sanguien (İng.); sanguen, sanguis (Latin.) kanlı, kanlı canlı, iyimser, umutlu. İlginç bir sözcük. Türkçe ‘kan’ ve ‘san’ ile bağlantısı zayıf görünüyor, ama listede dursun. Bedros Keresteciyan da almış bu sözcüğü sözlüğüne? ……

Sanitary (İng.), sanitas (Latin.) sağlık, sağlıkla ilgili. Sanitasyon (tıbbi terim): Kirlilikten, mikroplardan uzaklaşmak için uygulanan halk sağlığı yöntemleri. Eski Türkçe ‘sa’: sağ, sağlık; say: sağlıklı, ölçülü; sağlam, sağlık (Radloff).

Sans (F): Türkçede (-siz, -sız) anlamında. Sans livre: kitapsız.

Sap (İng.) sopa, cop.  

Sapling (İng.) fide, sap.

Sarcina (Latin.) bağ, boğça, portable luggage. Taşınabilir bagaj, bavul. Sarma, sarış. Sarcinatus (Latin.): sarmak, yüklemek. Sarmak > sero (Latin.) (B. Keresteciyan).

Sarcio (Latin.) onarmak, yamamak, sarmak. Sarmentum (Latin.): sarıcı bitki, sarmaşık. (Çiçero) ‘Sar, sır, sur’ Sümerce, sarmak, eğirmek (M. İ. Çığ).

Sarmavela (denizcilik terimi): yelken toplama, yelken sarma.

Sassy (İng.) arsız, küstah, terbiyesiz. Türkçe ‘sası’ küflü, kötü kokan anlamında TDK. Kişiler için de kullanılır. Densiz, sözünü bilmeyen kişilere de denir.

Saturate, satiety, satisfy (İng.) tama ermiş, dolmuş, doygunluğa ulaşmış. Tatmin olmak. Türkiye yerel ağızlarında ‘sat’: tam, bütün (?) Sanskrit: canasita, canodha (kanmak, doymak). Tot (Uygur) doymuş, satt werden; tod: (Altay) tok.

Sava: Nehir adı. Sava Eski Türkçe silah, sopa, değnek anlamına geliyormuş. Selenga: Nehir ismi. Eski Yunanistan. Türk ülkelerindeki Selenga ırmakları ile örtüşme. ‘Seleng’ Türk dillerinde uğultu anlamına geliyormuş (Ç. Garaşarlı).

Savan (F): bilen kişi. Savoir (F): bilmek. Sapere (İt): bilmek, düşünmek. Sab, sav Eski Türkçe söz, haber, fikir (Yazıtlar). Saw: öğüt, söz, haber, atasözü (DLT).

Save (İng.) korumak, kurtarmak, tasarruf etmek. Türkçe: savunmak, savuşturmak. Latince: salvo, salvare, servo. Sevana (Sanskrit.)

Savvy (İng.) anlayış, kavrayış, anlamak, bilmek. Türkçe ‘sav’: söylemek, demek, iddia etmek, savunmak…

Say (İng.); sagt, sagen (Alm.) söyle, söylemek.

Scab (İng.) kabuk. Kökü güya ‘scratch’: kaşımaktan geliyormuş. OED Uyduruk. ‘Scratch’ zaten ‘kaşı’mak. Türkçeden söz alırken Batılı başa ‘s’ koyuyor. Düşün ‘s’yi, o zaman görürsünüz ‘Kab-kabuk’ ve ‘kaşı’yı.

Scabbard (İng.) kılıç kını, kabı.

Scalea (Latin.) basamak, merdiven, seki. Seki: basamak, ayaklık; at ayağındaki aklık. 

Scare (İng.) korkutmak, korku. Başa ‘s’ eklenmesi kuralı. Birçok Batı sözcüğünde sonradan eklenmiş ‘s’ kaldırıldığında Türkçe köke ulaşılır. Tüm ‘s’ ile başlayan sözcüklerde değil elbette.

Scatter (İng.) saçmak, saçılmak, etrafa küçük parçalar halinde dağıtmak. Eski Türkçe suçıtmak: saçmak (DLT).

Scelus (Latince) suç

Scene (İng.), scaena (Latin.) tiyatro sahnesi. Seki.

Scent (İng.), sentire (Latin.) koku. İs (Uygur) koku, iske (Kırgız) koku, koklama (Radloff).

Schedule (İng.) çetele.

Scheeren (Alm.), crop (İng.) kırkı, kırkın, kırkmak

Schism (İng.) hizip, bölüntü, ayrılma. Kesim. ‘Kes’ kökü.

Schlagen (Alm.) çakmak, vurmak. Sümerce sag, Eski Türkçe ‘çak’ (O. N. Tuna).

Schlange (Alm.) yılan (tüm lehçeler) (Radloff)……..

Scholar, scholastic, school (İng.); schola (Latin.) okul, ekol ve öğretiyle ilgili sözcükler. Okul, okumak kökünden. Okul Türkçede yoktu, sonradan uyduruldu deniyor. Ama oku-mak vardı……

Schön (Alm.) iyi, güzel. “Kön, köni (?)” (A. Y. Aksoy)

Science (İng.) bilim. Scio (Latin.) knowing, bilmek, saymak. Elbette Türkçeden çıktığı iddiasında değiliz. Ama kökü Türkçe ile ortak kökten geliyor. İlgili Eski Türkçe kökler şunlar: Saq: akıl, baş; saymak, sanmak. “from scire ‘know.’’ Oxford D. Sianna (Ninanna) göklerin kraliçesi Tanrı, ‘sınşı’ Tatarca kâşif, sians Etrüskçe gözlemci, inceleyici (Ü. Mutlu).

Scip (İng.) sek-mek.  

Scissor (İng.), scheere (Alm.) makas; scissus, scissura (Latin.) kesmek. Kaiçı (Altay, Tel. Kas.) makas. İlk bakış ya da duyuşta benzerlik görülmeyebilir, ama çok benzer fonetikli ‘kesme’ anlamı tüm Türkçe ve yabancı sözcüklerde bariz.  

Scoop (İng.) büyük kepçe, ‘kup’, kap.

Scorch (İng.) ateşe tutmak. Kavurmak. ‘Kor’a tutmak. ‘Middle English (as a verb): perhaps related to Old Norse skorpna ‘be shrivelled.’’ Oxford D. OED de belirsiz köken diyor fakat farklı dillerden uydurmaya çalışıyor. Batılı sözcüklerde Türkçe köke ‘s’ eklenmesi kuralı.

Scoundrel (İng.) madrabaz, düzenbaz, hilekâr. Baştaki ‘s’yi çıkarın: kandırıkçı (?)

Scrab (İng.) kertmek, çentmek. Script, scratch, scrab vb… hep ‘yazı, çizi, kerti’ ile ilgili sözcükler. Latince kökler de benzer: Scabere, scripture vb.. Kert: acımak, yaralanmak (hurt -İng.), çentik atmak.

Scrape (İng.) kazımak, kertmek. Kas, kasati (Sanskrit.)

Scratch (ing.), script (ing); scribo, scabere, scriptor, cicatrix (Latin.)  sözcüklerinin hepsi çiz-mekle, yazmakla, çizikle ilgili. Özellikle Latince olanlarının okunuşu ‘Çiz’e fazlasıyla benziyor. Eski Türkçe ‘çi-si’ çizmek kökü. ‘Chisel’ (İng.) keski, oymak, yontmak.

Screw (İng.) sikmek.

Script (İng.), scripture (Latin.) yazı, çizi. Çi: çizmek, zeichnen, schreiben (Alm.);  çim: çizmek; sız (Kas. Kırgız, Kom) çizi, yazı; si (kök) (Altay, Tel. Leb. Schor. Saga…) yazmak, çizmek (Radloff).

Se: Yunancada ‘sen’ (M. C. Paşa).

Sea (İng.), see (Alm.) deniz. Yine ‘su’ ile ilgili. Su (Altay): deniz (Radloff).

Sear (İng.): sarı >sallow (İng.): solgun, solgun sarı (B. Keresteciyan).

Search (İng.) araştırmak. Gerçi Batı dillerinde ‘s’ ile başlayan her sözcüğe uygulayamayız, ama burada ‘s’yi çıkardığımızda (earch) kalır. Aramak, araştırmak.

Second (İng.) ikinci. İki: ek-ki. Ekki (Altay, Tel. Leb.) iki (Radloff) “ekindi ‘ikinci’ (von Gabain). Batı dilleri - Türk Dili arasında S > boş ses kuralı var. Örnek çok.” (A. Atabek) (Başta sonradan konulmuş ‘s’ yi çıkarın, s-econ > ikinci.)

Second (İng.) saniye. Seken. Bakınız PIE kök ‘Sekw

Sect, section (İng.) bölüm, kısım. Latince ‘sek’ köklü. Kesim anlamı veriyor. Kesek (Tar. Kar. Osm.) stück, parça; kezek (Altay. Tel. Leb. Uygur) böĺüm, parça (Radloff).

See (İng.), ziehen (Alm.) görmek. Seçmek. Çeç: seç, gör, görmek anlamında seçmek, ziehen (Radloff). Süzmek (Kisamov).

Seen (İng.) görünüş. Sin (Tar.). görünüş, şekil (Radloff).   

Seep, ooze (İng.); sickern (Alm.) sızmak, akmak. Sıs (Altay, Tel. Leb) sızmak (sıvının ince aralıklardan yavaşça akması) (Radloff).

Sek PIE kökü: “to cut.” Kes-mek. Örnekler: bisect; dissect; hacksaw; insect; intersect; resect; saw "cutting tool;" Saxon; scythe; secant; secateurs; sect; section; sector; sedge; segment; skin; skinflint; skinny; transect. OED

Sekel (tıbbi terim) kalan araz. PIE kök: ‘sekw’: Türkçe ‘sek’. Bakınız ‘Sekw’ maddesi.

Sekw PIE kökü: “to follow”. Ardı sıra hareketler, yani Türkçe ‘sek-mek’. Bu kökten çıktığı öne sürülen sözcükler: associate; association; consequence; consequent; dissociate……

Select (İng.) seçmek, ayırmak, elemek. Kök Latin ‘legere’ yoluyla dönüp dolaşıp Türkçe ‘elek’e geliyor, çünkü Latince kökü bağ, bağlamak Türkçe “ile, ula, iliş, ilik’ ile dededen akraba. Bakınız: ‘Election’ maddesi.

Selenge: Eski bir Türkçe ırmak ismi. Sel, su, nehir kıvrımı ile ilişkili. ‘Selendere’ler ile ilişkisi?

Self (İng.), selbst (Alm.), sui (Latin.) öz, benlik. Essence (İng.) öz. Özlük. Yazıtlar’da geçen eski Türkçe sözcükler: ös, öz.

Sell-sold (İng.) satmak. ‘Sat, sal’ Eski Türkçe alış verişle ilgili sözcükler. Sat, sadıl, sadık, salis: satmak (Radloff).

Send (İng.), mitto (Latin.) göndermek. İt (Soj. Kom. Uygur) schicken, göndermek, yollamak, çağırmak. “cönöt- ‘göndermek’ (Kırgız) > send” (A. Atabek)

Sense (İng.); sensus, sentio (Latin.) duyu, duyum. Sas, ses (Uygur, Altay. Tel.) sezmek, sezi, sanmak, duyu (Radloff). 

Sepia (İng.) koyu kahverengi renk. Sepi: deri tabaklama (Kisamov)

Septum (Latin) ara perde. (Tıbbi terim) (Nazal septum, burun septumu: iki burun deliğini ayıran perde). Saba, sabı (Tel. Altay, Kırım) bölüm, parça (Radloff).

Sequence (İng.) ardı sıra, sacate (Sankrit.): takip ediyor, sequitur (Latin.) takip etmek ve Türkçe ‘sekmek, sektirmek’.

Serene, Serenity (İng. - Latin.) sakin, dingin. Eski Türkçe ‘serin’: sakin, soğukkanlı, ağırbaşlı. Ser: sabır; serin: sabırlı (DLT).

Serere: Latince ekmek, ekin ekmek. Türkçe ‘sermek’ (M. C. Paşa).

Serial (İng.) dizi, sıra, sıralı. Seira (Latin): bir şeyleri dizmek, ipe dizmek gibi. Türkçe ser, sermek, sergi, sergen yandan aynı anlamla komşu………

Serious (İng.) ciddi, önemli, vakur. Ser, serin: sabır, metanet (DLT). Kök ilişkisi bulunabilir. Güçlü olasılık değilse de akılda tutmak gerek. Kök OED’ye göre ‘sehro’ imiş. Ağır, yavaş anlamına geliyor. Türkçede ‘ağır’ hem yavaş, hem ağır çeken, hem de ciddi anlamına gelir.

Sero (Latin.) tohum ekme, serpme. Serpmek > spargere (Latin.) (B. Keresteciyan).

Serpent (İng.) yılan; Latince serpere, serpo: sürünmek, sürüngen.

Serus, sero, tardus (Latin.)  geç zaman, gecikme. Oroy: geç zaman, gecikme (Radloff). “arı ‘sonra’ > oroy sora ‘sonra’ (Derleme) > ser-us, sero terki ‘arka’ > tard-us (söz sonu -k > -d kuralı, sayısız veri var). Balık şehir’ > politi, belde.” (A. Atabek) Retard’ maddesinde ‘dur-duraklama’ ile bağını anlatmıştık.

Set (İng.) sıkça baktığımız sözlükte tam 61 maddede açıklanan yüzlerce karşılığı var. Koymak, yerleştirmek, kurmak, sarmak, belirlemek, olmak, durmak vb. Eski Türkçe kök sözcük ‘et-mek’ ile kök ortaklığı bulunmalı. PIE kök ‘sed’:  oturmak.

Sex (İng.) sikiş, seviş, segiz, sekiz ilişkisi (O. Süleymanov). Sök (Altay, Tel.) cinsiyet, seks (geschlect); sik, sikiş (Altay ve pek çok lehçede) seks. 

Shade, shadow (İng.) gölge. ‘Çadır’ ile bağlantı kurmuş Kisamov. Olasıdır.

Shagreen (İng.) gön. Türkçe sağrı sözcüğünden alınma. Bıkkinin

Shake (İng.) sallamak, sallanmak, sarsmak, silkmek.

Shallow (İng.), seicht (Alm.) sığ. Sai (Altay ve neredeyse tüm lehçeler) sığ; six:  sığ (Radloff).  

Shamrock (İng.) İrlanda’nın simgesi tatlı yonca. Türkçe: ‘somruk, samruk’ (ballı baba). Shamrock’a benzer, çiçekli, tatlı yaban çiçeği. Somruk aynı zamanda bebeklere tülbent içinde verilen, tatlı, ev yapımı emzik.

Share (İng.), schaare (Alm.) paylaşma. İleş, ileştir, ürleş, üleş: paylaş (Radloff). ‘Ş’ sesi Türkçe’de ortak yapma, paylaşma anlamları verir. car- ‘bölmek’ > share” (A. Atabek)

Sharp (İng.) keskin, sarp (Kisamov)

Shawl (İng. – Alm.) şal. Farsça veya Türkçe çul sözcüğünden türemiş olması mümkündür, diyor Nişanyan, ‘şal’ için. “Bence, yal, cal ‘yele, tüy, yün’” (A. Atabek).

Shculter (Alm.) omuz. Üştü: omuz (Radloff). Shoulder (İng.) omuz…….

She (İng) şu, dişi. Biz ‘dişi’ ile ilişki gördük, Kisamov ‘şu’ ile.

Shear (İng.) kesmek, kesip çıkarmak. Sıyırmak. Eski Türkçe sıyırmak: sıdırmak.

Sheep (İng.): koyun. Türkçe ‘sıg’: sığır. Türkçe ‘çoban’ ile ilgi? 

Shepherd (İng.) çoban. Sümerce: sipad. Gott Şulpae (Almanca) Tanrı çoban, çoban yıldızı. Türkçe ‘çolpan’: Çoban Yıldızı > Sümerce: şulpae (O. N. Tuna). “Shepherd: ‘Old English scēaphierde, from sheep + obsolete herd ‘herdsman’.” Oxford D. ‘Shep-herd’ın ‘herd’i belki çobana uymuyor, ama koyun olan ‘shep’i ‘çoban’a uyuyor. Çoban, sipad, sheep, şulpae, çolpan…

Sheriff (İng.) şerif. ‘Shire’ yani bölgeden gelirmiş. Vay vay vay! Amerikalılar sözcük ararken rastgele bildiklerinden bulmuyorlarmış demek ki, etimologlar varmış yanlarında, linguistikler varmış, onlara danışıp yeni sözcük icat ediyorlarmış……..

Shine (İng.) ışıldamak. Türkçe ‘ışıldamak’ ile çağrışım yaptırıyor. Anlam aynı. ‘Old English scīnan, of Germanic origin; related to Dutch schijnen and German scheinen.’ Oxford D. Nişanyan’a göre ışıldamak eski Türkçe ‘yaşu’.

Shire (İng.) yönetim bölgesi demek. Kesim. ‘Scizo-skir’ gibi kesmek ve bölmeyi ifade eden kökleri varsa da şehirin önceki söylenişi olan ‘şar’ı hatırlatıyor.

Shit (İng.) bok. Sıç, sıçıt (Kisamov)

Shock (İng.) vuruş, darbe. Eski Türkçede ‘sok’ vurmak anlamına da gelir. (Kisamov)

Shore (İng.) kıyı. Türkçe benzer anlam ve kökte “kenar, kıdı” gibi sözcüklere de pek az benziyor. Fakat bir kök ortaklığı da seziliyor. Çünkü “kıyı-kıdı” da kesmekten geliyor, ‘shore’un kökü gösterilen ‘sker’ de kesmek.

Short (İng.) kısa. Kırt (Kisamov). ‘Kısa’ ve ‘short’ ikisinde de kök ‘kes’. Sanskritçe ‘hrasa, hrasaka, hrasana’: kısaltma.

Shot, shoot (İng.) vurma, atış. Türkçe at (Kisamov)

Shrub (İng.) çırpı.

Shush (İng. - Latin) sus, susmak. Tace, quiesco (Latin.): susmak (bunların da okunuşları ‘sus’a benziyor, ama Latince açık ‘shush’ varken tamaha gerek yok.

Shut (İng.) kapat.

Si (Latin.) Latincede ‘ise’ anlamına da geliyor?

Si (Latince istek kipi) Türkçe ‘sel-sa’ ile benzerlik gösterir (O. Karatay).

Sick, sickness (İng.) hastalık. İk, yik, ikle, iklik (Uygur) hastalık (Radloff). “Sökellik ‘hastalık’ (Derleme)” (A. Atabek)

Side (İng.) yan, taraf. Sak (Saga) taraf, yan (Radloff). 

Signal, sign (İng.); sig, signo (Latin.) iz, belirti, işaret, simge, imza. Çizgi kaynaklı olduğu düşünülüyor. Çizmek, çizgi > ciderei, cisum (Latin.) (B. Keresteciyan). Tsig, sig (Türkçe): çizmek, signak: yazmak (Ç. Garaşarlı).

Since (İng.) : Birçok anlamının yanı sıra bir anlamıyla Türkçedeki sebep bildiren ‘yap-ınca’, ‘ed-ince’ye benzemekte. Kayıtta bulunsun.

Sinew (İng.) sinir (Kisamov)

Sing, song (İng.) şarkı söylemek, şarkı. Kojong, kojondot (Altay) şarkı, şarkı söylemek (Radloff).

Single (İng.) tek. Sangar (Altay, Tel.) çiftlerden biri; sıngar, singir (AT, Tel. Kırgız) çiftin teki (Radloff).  

Sinister (Latin.) sol. Song (Kırım) sol, son (Kar.) sol (Radloff).

Sir (İng.) İngilizlerde soyluluk ünvanı. Bir kaynakta Doğu kaynaklı, ‘ser’ (baş, lider) kaynaklı olduğu belirtilmekte. Ancak Doğu Perinçek Tunyukuk Yazıtları’nda beş kez geçen ‘sir’in, soylu, yüce anlamında olduğunu belirtir.

Sit, sat (İng.); sido (Latin.) oturma.

Skatris (tıbbi terim) yara izi. Kök: çizik. Bakınız ‘Scratch’ maddesi. Cicatrix.

Sker (ker) PIE kökü: “to turn, bend”. Kıvır-ma.

Sker PIE kökü: “to cut”: kes-mek. Örnek sözcükler: carnage; carnal; carnation; carnival; carnivorous; carrion…….

Skew (İng.) eğri, çarpık, kavlamış. Başa sonradan eklenmiş ‘s’yi atma kuralı: kıvrık

Ski (İng.) kızak, kayak. Başa sonradan eklenmiş ‘s’yi atma kuralı: kay-ak.

Skin (İng.) deri, kın. Başa Batı dillerine geçerken sonradan eklenmiş ‘s’yi atma kuralı: kin-kın.

Skip (İng.) sekmek. “Middle English: probably of Scandinavian origin.” Oxford D. Orta dönem İngilizce sözcük. Muhtemelen İskandinavya kökenli deniyor. Sekit: sektirmek (DLT). Askand (Sanskrit.)

Skull (İng.) baş. Saq: Eski Türkçe baş. Kelle. ‘Kelle’ Farsça deniyor. (?) Kelle ve sak ile ilgili öteki Türkçe sözcükler: Kel (saçsız kelle), sakal (başın tüyü).

Slit (İng.), schlitz (Alm.) yarık. “çil ‘bere’ (Derleme) çilik ‘vulva, yarık’ > schlitz (-k > -z) ” (A. Atabek)

Smog (İng.) dumanlı sis. Mug: buhar, nem (Radloff). Smog birleşik bir sözcük,  görece yeni bir sözcük.   

Snow (İng.): kar. Sonu (Kırgız) kar (Radloff).

So, such (İng.) şöyle.  

Soak (İng.) ıslak. ‘Su’ kökenli. 

Soap (İng.) sabun. Yine ‘su’ ile ilgili olabilir.

Sobriety (İng.), sober (Latin.) sabır. Sebre (Tar.): sabır (Radloff). ‘Sabır’ın yine de Arapça kaynaklı olması büyük olasılık. Eski Türkçede benzer ses ve anlamda ‘serim’ var.

Sock (İng.) çorap. Oyok (ojok) (Kas.) çorap; uçuk (Uygur) çorap; uç, uca (Osm.): bacak (Radloff). 

Sock (İng.) vuruş. Eski Türkçe ‘sok’ aynı zamanda ‘vuruş’ demek (Kisamov).

Socket (İng.) içine bir alet sokulan yuva, oyuk, delik.

Sole (İng.) yalnız. Eski Türkçe ‘yalınuz (D. Aksan). Alone (İng.): yalnız.

Solitude (İng.); absolu, solute (F), solum (Latin.): yalnız, yalıtık. Eski Türkçe ‘salt, saltık’:

Solve (İng.) çözümleme, çözme, içinde çözümleme. Solüsyon vb. Türkçe ‘sola’: kapalı bir şeyin içine alma; ‘soluk’: nefes alma;  sola: kapalı bir alana sokma, kapatma. Soluk, sola, solve ilişkisi (K. Mirşan).

Somatic (İng.), soma (Yun.) beden. Somatic symptoms (İng.) (tıbbi terim): ruhsal değil bedensel belirtiler. Som (Altay, Tel. Leb. Kırgız, Saga) şekil, form, çubuk, som (masif), solid, sert, kompakt (Radloff).

Son (İng.) oğul, oğlan. Anlam aynı, ancak ‘o’ ve ‘n’ dışında bir somut benzerlik yok ama, yine de bir şeyler var ki, birçok yazar üstünde durmuş. Son (İng.) > ov (Rusça) > oğul (D. Perinçek), sohn (Alm.) > uğul, oğul (M. İ. Çığ).

Sorbeo (Latin.) emmek. Eski Türkçe ‘sor’: emmek, sıvıyı, suyu içine almak (DLT). Bakınız: ‘Absorb’ maddesi.

Sors, sortis (Latin.) kader. Şor (Altay, Tel. Leb.) kader (Radloff). 

Soul (İng.) ruh, nefes, soluk. Soul > soluk (B. Keresteciyan).

Sound (İng.); sono, sonus (Latin.) ses. Batı dilleri Türkçe kökleri alırken sözcük başına ‘s’ ekler. Bu ‘s’ düşüldüğünde Türkçe kök ortaya çıkar. Türkçe ‘ün’: ses, seslenme. Ün > sonus (Latin.) > son (F) (B. Keresteciyan). An, anu (Sanskrit.)

Soup (İng.), sapo (Latin.), suppe (Alm.) sulu yemek, çorba. Eski Türkçe ‘su’ veya ‘bu-ba’ sözcükleri ‘suyla’ ilgili birçok Latin ve Batılı dile girmiş. ‘Su’, su olarak ortadan ‘sea’ gibi birkaç sözcük dışında ortadan kalkmış, ama su ile ilgili sözcüklerde duruyor.

Sour (İng.) ekşi, surat asmak. Sorış: yüzü ekşimek (DLT).

Sovereignty (İng.) egemenlik, hükümranlık, hüküm sürmek…… “Çap- ‘sürmek’ (eş-sesli) kuv- ‘sürmek’ (k- <> s- dönüşümü)” (A. Atabek)

Spark (İng.) kıvılcım, çakım, ateş, canlılık vb. Rusça: iskra. Türkçe: parlamak, pırıltı.

Spilt (Alm.-İng.) dökmek. Sip (Kas.) dökmek (Radloff). 

Spirit (İng.) ruh. Es (Türkçe): ruh.

Spitz (Alm.) sivri. İti (Kırım, Kar.) sivri (Radloff).  

Splash (İng.) sıçramak  

Split (İng.) yarılma, ayrılma, çatallanma. Sapma

Spread (İng.) yaygın, dağınık. Sap (Altay. Tel. Kmd. Osm. Ad.) serp, serpmek, yaymak, yayılmak.

Squeeze (İng.) sıkmak, ezmek, ezerek suyunu çıkarmak.

Squint (Alm.): şaşı. Asquint.

Squirm (İng.) kıvranmak. Kıvranmak

Sta PIE kökü: "to stand, set down, make or be firm," OED (Durmak, oturmak, sağlam durmak vb.) İstan, stand, stay, state, stead, stem, station, stood, static, statue, system, stop, estate, resist gibi birçok önemli sözcüğün kökü. Kisamov bunu Türkçe ‘üst - üstü’ ile özdeşleştiriyordu, ama tam bir anlam veremiyorduk. Fakat bir de yine eski Türkçe ‘ast’ var, alt. İkisi birleşince Eski Türkçede de ‘ast-üst’ ve ‘sta’nın bir durum bildirdiğini kesin olarak görmüş olduk. Tosta (AT) direnmek (Radloff). Dayanmak, tayanmak, oturmak, otağ, tutmak (?) Bunlar da Türkçede ‘sta’dan çıkan muhtemel sözcükler. Tahta?

Stabbing (İng.) saplamak.

Stalk (İng.) sap, bitki sapı. Talkım. TDK’ya göre ana sapın çiçekle sonuçlandığı, büyümeyi yan sapların sürdürdüğü bitki uzama biçimi. Talka: koruk (DLT).

Stamp (İng.) damga, tamga. Tapka: stampfen (Radloff). Alm.). Batı dilleri Türkçeden sözcük alırken başa ‘s’ ekliyorlar, güzel örneklerinden biri daha.

Starch (Alm.) sert. TaraGan: sert (Radloff).

State (İng.), etat (F) devlet. ‘Etat’ ‘otağ’ bağlantısını düşünmek gerek. State, Fransızcada etat olmuş. Ana kök ‘sta’: dikilmek, direnmek, sağlam durmak, pek durmak demek. Durmak, oturmak, tutmak? Çok sayıda sözcük türemiş buradan. Status, stand, station, statue, stay, site, estate vb… Kök üstünden gidersek ‘sta’ kökünün Türkçeyle ortak olduğunu görüyoruz. Kök: ‘Sta’.  

Steal (İng.), stehlen (Alm.) çalmak (hırsızlık). Ne ilgisi var derseniz, Eski Almancası stelanan, yenisi stehlen, bir de eş anlamlısı var: Schellen. Bu, eski Türkçedeki ‘Ts’ başlangıçlı ‘ç’ düşünülürse ‘çalma’nın eski biçimlerine pekala benzer. Peki baştaki ‘s’yi çıkarma kuralını uygulayalım. (Batı dilleri Türkçeden kök alırken başa ‘s’ ekler). ‘Talan’ kalıyor.

Steel (İng). Çelik. Stalin adı buradan geliyor. Türkçe ‘tel’. Türkçe “tol, tolon” çelikten yapılmış silah.  

Step (İng.) adımlamak. Tepmek.

Steppe (İng.) bozkır. Tepe, tepelik yerler…

Stick (İng.) sopa, sırık. Sırık (Altay, Tel. Leb. Kırgız) sopa, dikilen şey. Kisamov da ‘dik’ ile bağlantı kurmuş. Direk, değnek vb..

Sticky (İng.) yapışkan. Takılan. S-Ticky. ‘Tackle’ maddesine bakınız.

Stipo (Latin.) toplamak. S-tipo.

Stirpis (Latin.) dal, ağaç gövdesi, ağaç sürgünü. Türkçe ‘tchyrpi’, çırpı. (M. C. Paşa). Bizce İngilizce ‘stirps’: üzengi de çubuk, çırpıdan geliyor olabilir. 

Stop (İng.) dur. Stha (kök), Sanskritçe ‘dhr’ (kök), ‘dharisyati’: (to hold back, keep down, stop, restrain etc.) ‘durdurmak’ı karşılıyor. Türkçe, Sanskritçe, İngilizce, Latince ortaklığı.

Stopper (İng.) tıpa, tapa. ‘Tapa’yı Türkçe dışardan almış gibi görünüyor. Fakat bir ‘Sta’ maddesine bakınız. O zaman fikriniz değişebilir. “Japonca toparu- ‘durmak’ var. Türk Dilinde sav- ‘durmak’ var. “ (A. Atabek)

Stoss (Alm.) Vurmak, çarpmak, toslamak. Boynuzlu hayvanların tos vurması: tos, süs, süsme, toslama.

Stottern (Alm.) kekemelik. Tutluk, tuttuk: kekeme (Radloff). 

Strict, right (Alm.), right (İng.) dik, doğru, sert. “Yakal- ‘dikilmek’ (Çuvaş) lartyakal ‘dik’ (vertical!!)” (A. Atabek)

Strong (İng.) güçlü, sağlam. Ong (Eski Türkçe) güçlü, kuvvetli, kalıcı, sağlam TT. Ong: vali (M. Ergin). Tung: güçlü, etkili kişi.

Structure (İng.) yapı. ‘Tura’ (Altay ve pek çok Avrasya lehçesinde) ev, yapı.

Stuck (İng.) saplanmış, takılmış. ‘Tackle’ maddesine bakınız. PIE kök ‘Tag’. Aynı zamanda ‘dik-ilmiş’. Sanskritçe: sakta.

Stupid (İng) aptal. Sanskritçe ‘abadh, abodha, abuddhi, abudha’. Budala, aptal, abdal...

Such (İng.), solche (Alm.) şöyle. Solcher: şol (Kırgız): şu, şöyle. Ein solcher (sözlükten tıpkı aktarım): böyle bir (Radloff).   

Suck, suckle, suction (İng.) emmek. Türkçe ‘sa’, ‘sağmak’. Sag: sağmak (DLT).  

Sudo, sudatrix, sudore (Latin.) ter, terlemek. Yine ‘su’ kökü olabilir. Ama ‘do-datrix-dore’ de ‘ter’e uyuyor. Ter > sueur (F), tear (göz, yaşı, damla) (İng.) (B. Keresteciyan).

Sudus (Latin.) kuru, nemsiz, susuz.

Sugar, succarum (İng. – Latin.) şeker, Süss (Alm.) tatlı. Latin, Arap, Fars, Hint köken gösteriliyor. Peki, Eski Türkçedeki şu sözcükler nereden gelmiş? Süçik: tatlı içecek, şarap, şerbet; sücin: tadını bulmak, olmak (yiyecek, meyve vb. için); süçir: tatlılaşmak; süçün, süçışmak: tatlanmak (DLT).

Sulco, sulcus (Latin.) saban izi, yarık, tarla sürmek. (Tıbbi terim): oluk. Yine ‘su’ ve ‘su kanalıyla’ ilgili olmalı. Suluk, su oluğu. Su ile başlayan, içinde su geçen tüm Latince sözcüklerin Türkçe ‘su’ ile ilgisi (İ. H. Danişmend).

Sumpf (Alm.) bataklık. Su, sulak ile ilişki.

Sun (İng.), sonne (Alm.), sol-solar (Latin.) güneş. Gün > güneş > sol ilişkisi (İ. H. Danişmend). ‘Solmak’ sözcüğünün Latince ‘sol, soleil’ sözcükleriyle kök bağlantısı (Türk Dili sayı 19). Sear (İng.) sarı> sallow (İng.): solgun, solgun sarı (B. Keresteciyan).

Super, supra (İng. – Latin). üstün, üstte. ‘S’ harfini baştan atın, ‘up’ kalıyor. İngilizce ‘up’: ‘yukarı, yukarıya’nın ta kendisi. Türkçe ‘ab-aba’. Türkçe kökler Batılı dillere geçerken başına boş ‘s’ ekleniyor.

Surround (İng.) etrafını çevirmek, sarmak.

Suspend (İng.), suspendo (Latin.) askıya almak, askı.

Swear (İng.), schwören (Alm.) sövmek.

Swear (İng.), schwören (Alm.) yemin etmek, küfretmek, sövmek. Yine İngilizce ‘say’, ‘söyle’ ile bağlantılı. Türkçe ‘sav’ (söz)…..  

Sweep (İng.) süpür.   

Swell (İng.) şişme, şişkinlik. Sivilce.

Swing (İng.): savur, salla. Dış kaynak kök açıklamaları bu Türkçe fiilerle uyumlu.

Sword (İng.) kılıç. Savut, sowut: Eski Türkçe silah, zırh (Ü. Mutlu).

Sy (İng.) son eki: Folksy, artsy, autesy, clumsy… gibi. Türkçedeki ‘-si’ son ekiyle benzer. Sarımsı, acımsı, ekşimsi (Ö. B. Etli) ‘msi’. ‘M’ olmadan da kullanılıyor: salaksı, çatalsı.

Syn (İng.) ön ek: Birlikte, kaynaşmış olarak. Synergy, synthesis, synaesthesia, synapse, syndactyly vb. Türkçede ‘sin’ emmek, içine almak anlamıyla, ‘syn’ anlamına akraba gibi. “İçime sinmedi”.

Şirurji (tıbbi terim): Nöroşirurji ve her türlü şirurji, kesmek demektir. ‘Şir, ker, kat, kes’ kök akrabalığı. Keza ‘dissection’: diseksiyon da tıbbi terim ve ‘sek’ PIE köküne bağlı olarak ‘kes’mektir.

Table (İng.) masa. ‘Düz yüzey’, Latince ‘tabula’ kökünden gelme. Tabak, tabla, taban vb. sözcükleriyle bağlantılı.

Taboo (İng.) tabu. OED Polinezya kökenli gösteriyor. Tabun (Eski Türkçe): ibadet. Eski Türkçe ‘tapu’: hizmet, kulluk (Nişanyan), şimdiki Türkçe ‘tapu’: bir taşınmazın sahipliğini (dokunulmazlığını) gösteren belge. Eski Türkçe ‘tapmak, tapunmak’. Tapmak > sap (Sanskrit) > tuau (Eski Mısır) > tawaf (Arapça), totobu (Japon) ayrıca Türkçe taphadj, tapou, tobough (B. Keresteciyan).

Tack (İng.) çakmak, çak-ma.

Tack (İng.) takmak, eklemek, tutturmak, raptiye.

Tackle, tucker, tuck (İng.) tutmak, olta, takım, yakalama, dizgin vurma – boyun atkısı, eşarp – tıkmak, takmak… Hepsinin Türkçe ‘takma, takılma’ fiiliyle yakın bağlantısı var. Takmak > attacher (F) (B. Keresteciyan).

Taco, taquito (İng.) bir tür ekmek, Meksika yemeği. Çuvaşça toqüş: bir tür ekmek (Kisamov).

Tactile hallucination (tıbbi terim): Psikiyatrik terim olarak ‘dokunma-değme-tactile’ halüsinasyon (olmayan şeyi hissetme, duyma): hayal, Türkçe ‘kıyal’.

Tag (İng.) etiket. Tak-mak (Kisamov).

Tag PIE kökü: “Proto-Indo-European root meaning "to touch, handle," ” OED Dokunma, değme, tutma. Bu kökten çıktığı varsayılan İngilizce sözcükler: attain; contact; contaminate; entire; intact; integer; integrate; integrity; noli me tangere; tact; tactics; tactile; tangent; tangible; task; taste; tax; taxis.

Taiga (İng.) ormanlık dağlar. Tayga, tayka (Altay ve diğer lehçeler) dağ, tepe (Radloff). Bazı kaynaklarda Rusça diye geçiyor. Türkçe diyenler de var. Bıkkinin. Tayga, tayka (Altay ve diğer lehçeler) dağ, tepe (Radloff).

Tail (İng.) kuyruk. Toimok (Tel.) kuyruksuz (Radloff). ‘Toymok’ kuyruksuz ise ‘toy’ da kuyruk mu acaba? 

Take (İng.): Bir sözlükte 44 maddelik anlam karşılığı. Dış kaynak: “from Old Norse taka ‘grasp, lay hold of’, of unknown ultimate origin.” Oxford D. Uzak bir belirsiz kök, deniyor. Takmak, takılmak? Başka kaynak: “Old Norse taka ‘take, grasp, lay hold,’ past tense tok, past participle tekinn; Swedish ta, past participle tagit), from Proto-Germanic *takan- (source also of Middle Low German tacken, Middle Dutch taken, Gothic tekan ‘to touch’), from Germanic root *tak- ‘to take,’ of uncertain origin, , perhaps originally meaning ‘to touch.’” OED Sonunda Türkçe ‘değmek, dokunmak’a bağladılar.

Talasemi (tıbbi terim): Akdeniz anemisi. Eski Türkçe ‘talay-talas’: deniz.

Tale, talk, tell (İng.) masal, konuşma, anlatma. “Hepsi ‘Tili’ ile ilişkili. Dil.” (Kisamov). De-demek, dil.

Tall (İng.) uzun boylu, uzun. Eski Türkçede ‘tal’: dal. Kişi sıfatlandırmada ‘dal gibi’ ince uzun anlamında kullanılır. Talle-taller (F): dal (İ. H. Danişmend).

Tambourine (İng.) tef. Drum (İng.) davul. Türkçe ‘dümrüg, tünrük, dümrü, dümri’ (Kisamov).

Tan (İng) güneşlenmek, bronzlaşmak (tanned), deri tabaklamak, kurutmak. ‘Tan’ Türkçe sabah güneşi, ‘güneş’ sözcüğüyle örtüşmesi rastlantı olmasa gerek. Tan (İng.) taba rengi. Tabaklanan deri rengi.   

Tangent (İng.) teğet. Değmek, değdirmekle doğrudan ilgili. Tek (Eski Türkçe): değmek (Radloff).

Tap (İng.) hafifçe vurmak, kapıyı vurmak, parmaklarıyla vurmak, tempo tutmak vb. Türkçe ‘tep’, ‘tap’ vurma anlatan sözcükler. ‘Tef’….

Taphos, taph, temple, Teo (Yun. - Latin): Mezar, mezar anıt, cenaze töreni, ayin, tapınak, Tanrı… Türkçe ‘tapmak’ ile ve ‘Tengri’ ile güçlü bağlantılar….

Tar (İng.) katran. Tortu.  

Tard, tarry (İng.), tardo (Latin.)  yavaşlamak, gecikmek, durmak. Türkçe ‘dur’ köküyle ortak.

Tarim Basin: Hazar Denizi doğusunda tarih öncesi büyük bir tarım havzasının ismi. Tarım tartışmasız Eski Türkçe. ‘Basin’ ise havza anlamına geliyor havza demek su havzası demek ve suyun bastığı yerleri ifade ediyor. Türkçe ‘baz, bas, basan, üs’.

Tarquini: Şehir adı. Etruria’da. Tarkan? Tarkin: Komutan, amir, unvan, rütbe (Yazıtlar). Tarxan: bey (DLT). Tarquinus: Etrüsklerde sülale adı.

Tarry (İng.) oturmak, kalmak, durmak.

Tars: Yunanca ayak bileği. Türkçe ‘tarak’ ile ‘ayak tarağı’ ile benzeşiyor (M. C. Paşa).

Tasse (Alm.): Fincan. Tas. ‘Tas’ Arapça deniyor? Tas (Osm. Kırım, Tob. Tüm.) die tasse (Radloff) Nişanyan’a göre Arapça kaynaklı. Ancak Codex Cumanicus’ta da varmış. 

Taste (İng.) tat, tatmak. Bazı dış kaynaklar kökü ‘touch’: dokunmaya bağlıyor. O da Türkçe. Taste > tat (Ü. Mutlu).

Tata (Latin.) ata, baba.

Tausch, tauschen (Alm.) takas, değiştirme. ‘Takas’ Arapça kökenli deniyor. Ama ‘değiş, değiştirme, değiş tokuş’ tam Türkçe. Tekiş (Uygur, Tar.) değiş (Raddloff).  

Tavern (İng.), taberna (Yunanca köklü Latin.) taverna, lokanta, bar. Kökü Türkçe ‘tabar-tavar’ taşınır, taşınmaz varlık, mülk anlamına gelir.

Tavros: (Yunanca) davar. Tavar (M. C. Paşa).

Taw (İng.) ham maddeyi işlemeye hazır hale getirmek. İngilizcede daha çok deri için kullanılıyor. Türkçede ise demiri kızdırmak anlamında, tava getirmek. ‘Tav-tava’nın Farsça kökenli olduğu belirtiliyor.

Tax (İng.) vergi, ücret. Türkçe ‘takas’. ‘Takas’ Türkçe köklü değil diyene PIE kök ‘tag’i gösterin: ‘dokunma’ anlamına geliyor OED. Tam Türkçe ‘değiş-degiş’. Değiş tokuş.

Taxus, tachus (Yun.) hızlı, çabuk. Tez (Kırım. Ad. Osm. Tar. Kom.) hızlı, çabuk; tezik (Uygur) tez, çabuk. Biyolojideki ‘taksis’ de hücre ve canlıların bir şeye doğru veya aksine hareketini artırır. Taxi……

Te (Latin.) ikinci tekil şahıs. Türkçe ‘sen’ (V. Hatiboğlu).

Team (İng.) takım. ‘Takım’

Tear (İng.) göz yaşı, aynı zamanda damla. Türkçe ‘ter’.

Tear (İng.) yırtmak. Fonetik benziyor! Tear > yırt (Ü. Mutlu). Torı (Tel. Leb. Schor.) parçalamak, yıkmak, yırtmak. Tar (Eski Türkçe): parçalamak, dağıtmak. (Tarumar, darmadağın). Darana (Sanskrit.)

Technique, technology, tecnical (İng.); tignarius (Latin.) teknik. Yunanca ‘techne’den geliyormuş. Sanat, el hüneri, ustalık, zanaat anlamında. İngilizce karşılıklarından biri olan ‘craft’, aynı zamanda bildiğimiz ‘tekne, gemi’ anlamındadır. Tekne eski Türklerin de kullandığı bir sözcük.

Tedious (İng.) sıkıcı, bunaltılı. Tedirgin. Düşük olasılık olarak düşünülebilir. Titiz de düşünülebilir” (A. Y. Aksoy)

Tell, talk (İng.) dictate (Latin.) demek. Dista (Rusça), dil, til, dil, tell, talk hepsi birbiriyle bağlantılı (O. Süleymanov). Tell > demek (O. Karatay).

Temparature (İng.), Tepor (Latin.) hararet. sıcaklık, ateş. Tumu (Altay) salgın hastalık, ateş (Radloff). Tepor > tamu (cehennem) (İ. H. Danişmend). Temmuz (Afganca Tamuz) (İ. H. Danişmend).

Tempo (İng.) hız, müzikte hız, zamanlama. Türkçe ‘tem, dem’: zaman.

Ten (İng.), zehn (Alm.) on.

Tenebra (Latin.) karanlık, gece. Tön: tün, gece (Radloff). Tenebrae > tün-dün (İ. H. Danişmend).

Teneo (Latin.) tanıma, tanınma.   

Tenter, intenter (Yun.) denemek (M. C. Paşa).

Teppich (Alm.) halı. Tepmek ile bağlantı? Basıldığı için mi, çuha yaparkenki gibi tepildiği için mi?

Tere PIE kökü: “Cross over, pass through’ Türkçesi … doğru. Örnek sözcükler: Avatar, through, thorough, trans, transient vb.

Tere PIE kökü: “to rub, to turn” OED. Sürtmek, ovmak, döndürmek, dönmek, delmek. Bu kökten çıktığı ileri sürülen İngilizce sözcükler: atresia; attorn; attorney; attrition; contour; contrite; detour; detriment; diatribe; drill "bore a hole;" lithotripsy; return; septentrion; thrash; thread; thresh; throw; threshold; trauma; trepan; tribadism; tribology; tribulation; trite; triticale; triturate; trout; trypsin; tryptophan; turn, tour.

Tergum, tergo (Latin.) back, arka, terki. Bu beş sözcüğün hepsi birbirine az çok benziyor. Terki: atın arkası, eyerin arka bölümü. Arapça köklü ‘terk’? Terki > tergum (B. Keresteciyan).

Term, interim (İng.): İlki terim, ikincisi geçici, dönem, bir şeyin gerçekleştiği dönem anlamında. Interim, Latince ‘terminus’ kökenli. Sonu sınırlı anlamında. Eski Türkçe ‘terim’: toplantı, dernek, derlemek, toplamak, emek, zahmet, bilim, sanat. Ve bundan (ter) çıkan sözcükler (DLT): Törü: düzen, nizam;  torum: yaşam süresi, vade; törüm: yaratılış (DLT).

Terminal (İng.); terme, terma (Latin.) terminal, istasyon, durak, son durak, uç, son. Türkçe ‘dur, durmak’la bağlantılı (M. C. Paşa). Terminal dönem (tıbbi terim) hastalığın ölümcül son dönemi (terminus). 

Terra (Latin.) toprak (torpak). Tarik: (hububat); derek-terek; arba, herba sözcükleriyle ‘terra’ ilişkisi (O. Süleymanov). Terre: yer, toprak. Muhtemeldir: Tarım, darı vb. aynı kökten: terra > torpak > yer.

Territory (İng.) toprak, bölge. Latince terra, Türkçe toprak köklü. Torpak, yer.

Terror (İng.) korku, ürkü. Ter: kaçmak, ürküp kaçmak (Yazıtlar), (M. Ergin).  

Testicles (İng.) taşak (Kisamov). (Tıbbi terim).

Tetra (Yun.) dört. Eski Türkçe ‘tört’ (DLT). Deurt > Quatre (B. Keresteciyan). Dört > quatre > tarto, tetartos (İ. H. Danişmend).

Textile (İng.) tekstil, dokuma. Texere (Latin.) > tisse-tissu (F): doku-mak (İ. H. Danişmend). Text: dokumak, tokumak.

Texture (İng.), tuch (Alm.) doku.

Thalassa (Yun.) deniz. Talay: deniz; talui (Altay ve eski lehçelerde) deniz (Radloff).

Thallus (Latin.) dal. Eski Türkçe: tal.  

Than (İng.) den, dan. Türkçe ‘den’ anlamında olan İngilizce ‘than’ ile tam örtüşüyor. Türkçedeki ‘den’ sözcük sonuna ek. You are taller than I am….

The (İng.); das-die-der (Alm.); el-la (İspanyol.); le-la (F): (Harfi tarifler, ‘articles’, artikel, tanımlıklar). İsmail Hami Danişmend bunlar üzerine kafa yormuş ve bir şeyler yazmış. Ona göre Türkçedeki ‘ol’ bazılarının karşılığıdır. Yine de Türkçede artikel kullanma gerekliliği duyulmaz, benzerleri kullanıldığında seyrek kullanılır. ‘That, there ve the’ Türkçede “de orada”, “de şu, de işte şu”……  

Thee (İng.) çay. Türkçedeki ilk halleri de ‘t’ ile başlar. Tsay (Bar. Tob.)…….

Theme (İng.): tema. Thema (Latin.) konu, tez. Tam (Altay. Tel.) özellik, karakter…...   

Then, and (İng.) …den sonra, ve, de. Türkçe ‘den’ sonra, de, dahi, ‘anta’. ‘Anta’ Türkçe sözcüğünün anlamı: ‘orada, oraya kadar’. Then (İng.): daha sonra. Until > anta özdeşliğini de unutmamak gerek (Kisamov).

Thense (İng.): o zaman, te o yolla, den sonra.  

Therapy (İng.) tedavi. Derman (Tıbbi terim). Derman Farsça imiş. Hint Avrupa ‘drva’ köküne dayanıyormuş, o da sağlık, sağ olma hali imiş. Bu eski Türkçe ‘dirim’den başka bir şey değil.

There (İng.) orada. “Old English... thēr of Germanic origin; related to Dutch daar and German da, also to that and the.” Oxford D. Türkçe ‘ta’, ‘ta orada’ ile alâkalı. There > var > vardır.

Therepetigue (F) tedavi. Açıklamasında sıcaklık da geçiyor. Isı ile tedavi? Türkçe ‘derman’ ile ‘ter’ ile ilişki? (M. C. Paşa). ‘Therapy’ maddesine de bakınız. 

Thermes (F): banyolar. Mustafa Celalettin Paşa bunu da ‘ter’ ve ‘sıcak’la ilşkilendiriyor, ama kuşkulu. 

Thick (İng.) kalın. Türkçe ‘tok’: kalın, pek ses. Tok (DLT). Tok bazen ses dışında da kalınlığı, sağlamlığı ifade etmek için kullanılır. Tok > thick (B. Keresteciyan). Tog (Rusça) > tok, sert (O. Karatay).

Thin (İng.), fein (Alm.) ince. Yinç, yinçge, inçge.

Thing (İng.) şey, nesne. Neng (Uygur, AT.) şey, nesne, das Ding (Alm.) (Radloff).  

Think (İng.), denken (Alm.) düşünmek. Think ‘düşün’ ile benzeşmiyor değil. Özellikle ‘thank-thankjan’ kökleri de sanki ‘düşün-taşın’ anlamına geliyor. Latince karşılıklarından biri de ‘duco’. “Kafaya dank etmek’. Türkçe Danet: Düşünmek.” (A. Atabek). Eski Almanca ‘denchen, dünken’. Eski Türkçe: tüşe.

Thrive (İng.) gelişmek, serpilmek, dallanıp budaklanmak. Türkçe tiri, dirim: canlı, yaşam, canlanmak ile bağlantı (Kisamov).

Throne, thrones (İng.) hükümranlık, taht, saltanat. Tahta….. Duran….

Through, thorough, to (İng.); durch (Alm.) doğru. Üttür (Eski Türkçe): doğru, içinden doğru (Radloff).

Throw (İng.) atmak, fırlatmak. Phrut (Sanskrit.): fırlatmak, (pırlatmak).

Thrust (İng.) dürtmek. Rsta (Sanskrit.)

Thus (Latin.) tütsü (M. C. Paşa).

Thus, though (İng.) bundan dolayı, böylece. Ötürü.

Ticklish, tickly (İng.): titiz.

Tidy, tidiness (İng.) düzenli, tertipli, titiz. Kuşkulu bir benzeşme.  

Tie (İng.) bağlamak, bağ. Düğüm. Tüg (Eski Türkçe): düğüm (O. Karatay). Tang, tü, tüyi: denk, bağ, düğüm (Radloff).   

Till (İng.) toprağı sürme. (Dilimleme, delme).

Tillomania (tıp terimi) kendi kıllarını koparma hastalığı. Eski Türkçede ‘tülü, tüle’: tüy, kıl (DLT). “ ‘Tel’ daha da benzeri ve etkileyici.” (A. Y. Aksoy)

Time (İng.) zaman. TAp, tem, tep, tAm (Scor. Saga, Koib.) zaman; tAm, dem (Altay. Tel.) zaman; kam (Altay, Tel. Leb. Tar. Kar.) zaman (Radloff).

Tinnio, tinnitus, tonus (Latin.) çınlama, tınlama, tını, ses.  

Tion (İng.) son eki: İngilizce’deki ‘tion-ion’ (şın) son eki, Fransızca’daki ‘cion’ son eki (siyon) özelikle Fransızca’dan geçerek Türkçe sözlük içinde kendine geniş yer edinmiştir……… Gelişin, gidişin, çıkışın…   

Tire, tired (İng.) yorulmak, yorgun. Argın (Osm.) yorgun; harın (Kırım. Osm.) yorgun, tal (Tel. Altay, Schor. Saga. Koib. Kırgız. Kas. Kom. Kırım.) yorulmak; taldır: yorulmak (Radloff).  

Tissue, texture: doku. ‘Doku’ yeni türetilmiş bir sözcük, fakat ‘dokumak’,  ‘dokunmak’ eski Türkçe. 

Toccato (bir müzik terimi). Dokunmak anlamlı. Dokun > touch (İng.).

Toe (İng.) ayak parmağı, ayak ucu. Türkçe ‘toynak’ hayvan tırnağı (Kisamov)

Toll (İng.) geçiş ücreti. Tola (Altay. Tel. Leb.) saymak; tolış: para değişimi; tolu: takas; töle (Schor. Saga. Koib. Ktsch. Kom. Kırım.) ödemek (Radloff).

Tone (İng.), ton (Alm.) ses. Türkçe ‘tını’. Tone, sonus, sound: ün. Sonus, sound, ses, ton, tını, ün… karşılıklı ve çapraz bağlantı içinde. Ortak sözcüklerde yabancı olanlardan baştaki sonradan eklenmiş ‘s’yi çıkarın, geriye Türkçesi kalsın kuralı. 

Too (İng.) de, da, dahi. Me too: ben de. Tagı: daha, dahi (Radloff). 

Too (İng.): çok, bol. To (Altay. Schor. Leb. Uygur) çok (Radloff).

Tool (İng.) araç, gereç, alet. Tolum Türkçe silah ve muhtemelen çelik anlamına geliyor. Tolga, tulum vb.

Tooth (tekil), teeth (çoğul) (İng.) diş. Eski Türkçe ‘tis, tiş’. Diş > dens (İ. H. Danişmend).

Top (İng.) üst, üstte, tepe, tepedeki.

Topographie (İng. – F) toprak ölçümü (M. C. Paşa).

Topos (Yun. – Latin.) yer, arazi, toprak (M. C. Paşa).

Tor, teur (İng. - F) son ek. Bir şeyi yapan, yapar. Animator, organizatör, amateur… Sonundaki geniş zamanda yapar belirteci ‘-r, -er, -ar’ Türkçe. Tar Türkçe. Silahtar, kılıçdar.

Torah (İng.) Tevrat. Eski Türkçe ‘Töre’ ile yakın bağlantısı açık.

Torino: Bir şehir adı. Adını veren ‘Turin’ kelimesinin anlamı benzerdir (Bıkkinin). Türkçe isimden geldiği öne sürülüyor. Attila’nın ordusundaki ‘Teringler’. (M. Adji).  

Torment, tormentor (İng. – Latin.) eza, cefa, işkence, işkenceci. Türkçe ‘tar’: kırmak, dağıtmak (Kisamov). Tırmık, tırmalamak?

Toro, taurus (Latin.) boğa. Eski Türkçede ‘torun’: boğa yavrusu. Toso (İt.) > tosun (yeni yetme boğa) (B. Keresteciyan). Tor: dana (Radloff). “Toraman da eklenmeli” (A. Y. Aksoy). Toraman (Radloff).

Toros: bir dağ adı. ‘Boğa: torro’dan geldiğini de ileri sürenler var ama, ‘torus’ Latince tepe demek. Çuvaşça tara, Eski Türkçe töpü, tepe (Ü. Mutlu). CNLD’ye göre Torus: “Any round swelling, a pro-tuberance… A mound or elevation of earth.” Tuberus > töbü > tepe.

Tortion (İng.), torsiyon (tıbbi terim): burulma, burularak dönme. Burkulma. Dürme, dürülme. Tortamque (Latin.) rulo yapmak, burmak, kıvırmak.  

Torture, torment (İng.) işkence, eziyet, dert. Eski Türkçe ‘tarı’: sıkıntı, darlık, cefa (DLT). Tar: darlık, eziyet (D. Aksan)

Total (İng.), totus (Latin.), tutti (İt.): tüm, bütün. Tal (Altay, Tel. Schor. Kırgız) tam, tüm, genel, genau (Alm.); toltra (Altay, Tel. Saga) dolmuş, tam (Radloff). 

Touch (İng.) değmek, dokunmak. Tact (ing.), tactus (Latin.) değ, dokun.

Toulouse: Fransa’da bir şehir. O da Murat Adji’ye göre Kıpçak adı.

Tour (İng.) tur, turlamak, dönmek. Ter, tur (Altay. Tel. Schor.) daireler çizerek dönmek; termen: dönmek; tur, tön: dön (Radloff).  

Tourist (İng.) turist. Tur, turlama.  

Tower (İng.). kule, burç, kale. Türkçe ‘tura’ yapı, sağlam yapı, direk, ev.

Toy (İng.) oyuncak. Ama kök anlamında eğlence de var. Eski Türkçe ‘toy’: eğlence, şölen, düğün. Toy (Altay ve pek çok eski lehçede) eğlence, şölen, düğün; toy, toyla: eğlence; toylo: kafayı çekmek (Radloff).

Track (İng.) iz, yol izi, ayak izi, patika. İngilizce etimolojide ayak izinden geldiği belirtiliyor ve şu ekleniyor: “Dutch trek ‘drawing, pulling;’ see trek).” OED. Bir şeyin çekilerek toprakta iz bırakması. Acaba ‘tarama’ ile bağlantısı var mı? “Tarımak” (A. Y. Aksoy).

Tract (İng.) çekmek. Tart (bütün lehçeler) çekmek (Radloff). Tracto (Latin.). Bir şeyi çekmek ile, bir şeyin çekmesi (tartması) ve ‘tartı’ (ağırlığını ölçmek) birbiriyle karışıyor, ama hepsi aynı kökten geliyor. Ağırlığını ölçmek için çekmek, yukarı çekmek gerekiyor. Trunitor (Latin.) tartmak. Dolayısıyla track (İng.) kamyon, çekici ve traktör de aynı kökten.

Trans (İng.- Latin.) ön ek. Üzerinde, üzerinden, doğru, karşı, demek. İngilizce through. ‘doğru’ ile (dağlara doğru) kısmen uyum.

Trauer (Alm.) üzüntü, sıkıntı, dar, darlık.

Travail (F) çalışma, zahmet, çaba. Tırıs (Kırgız) zahmet, çaba; tırış (Kırım. Kas.) aynı anlam (Radloff). 

Tree (İng.) ağaç. Kök sözcükler olarak belirtilen ‘tre, daru, doru’ vb. Eski Türkçedeki ‘tirek, direk, diri’ gibi ağaçla bağlantılı kavramlara çok benziyor. ... Tree > terek (Ü. Mutlu).

Tremble, tremor (İng.); tremisco, tremere (Latin.) titremek. (Aynı zamanda tıbbi terim). Tır (Altay. Tel. Leb.); tırıl: titreme (Radloff).

Trocken, dürr (Alm.); dry (İng.) kuru. Harfler tam yutmuyor, elbette ki dış kaynak kök açıklaması tutmuyor, ama bir şeyler var benzeyen.  

Trot (İng.), trab (Alm.) tırıs. Atın koşu hızı ve türü hakkında bir terim. Trad  (Altay. Leb. Bar. Uygur. Osm. Küar.) tırıs (Radloff). Trot > tırıs (M. C. Paşa).

Trudo (Latin.) dürtmek (B. Keresteciyan).

True (İng.) doğru. Togrı (DLT).

Trust (İng.) güven, itimat. ‘Dürüst’ ile akraba. Eski Türkçe: dörös.

Tuber (İng.) yumru, yumru kök. Türkçe tü:b, dib, dip (Kisamov). Aslında tub: ‘top’ ile de uyumlu.

Tubus, tubulus (Latin.) : Çubuk. İçi oyuk çubuk, pipe (F) (B. Keresteciyan), s. 185 (Tchoubouq şeklinde yazılmış).

Tuck (İng.) tıkmak, tıkamak.

Tula: Bir şehir adı. ‘Tolun’dan, ‘tolum’dan gelir: silah. Murat Adji. Tol: aynı zamanda ‘çelik’.

Tumour (İng.), tumor (Latin.) ur, tümör. Tomur, tomurcuk, tomar, tomruk vb. Türkçe yuvarlak şeyleri ifade eden sözcükler. Tüm, tom, tümsek, tomur, tomurcuk, tomruk vb. ile Latince tuber, tumor vb. bağlantısı (İ. H. Danişmend).

Tumulus (Latin.) tümsek. Bakınız ‘Tumour’ maddesi. Tomalak, tombalak > tumulus (Latin.) (B. Keresteciyan). (Ü. Mutlu).  

Tur: Latince son ek. “Fransızca il est = dır. Türkçe ‘dır’ ile benzerliği’şüphe götürmez’ ” (M. C. Paşa).

Turach, turu: Gal (Kelt) dilinde kale, kule anlamına gelir. Türkçede ‘turach, turu’: sığınak, korugan anlamlı. “Turağ”: durmak. (Bıkkinin), (Ç. Garaşarlı).

Turing: Avrupa’da bir bölge. Attila’nın ordusundaki Teringler’den gelir. Tering: derin, bol (Murat Adji).

Turinitor (Latin) tartmak. Ağırlığını ölçmek. Yukarı çekerek ağırlığını ölçmek.

Turn (İng.) dön, dönmek.

Twin (İng.), zwillinge (Alm.): ikiz. İkiz (Osm.), ikizek (Tar.) ikiz (Radloff). 

Twist (İng.) burmak, çevirmek. Neden Türkçe ‘çevir’e benziyor…….

Uhlan (İng.) mızraklı süvari. ‘Oğlan’dan geliyor Bıkkinin.

Ulna (İng.-Latin.) ön kol kemiği. ‘El’den geliyor. (Tıbbi terim).

Ultra (İng. – Latin.) ön ek: Öte, ötesinde. Bir anlamıyla ‘daha’, ötesinde, demek; bir bakıma aşkın, üstün. Hem Türkçe ‘öte’ kökü ile hem ‘ulu’ ile büyük ölçüde örtüşme.

Ultrason (tıbbi terim) (Ultra-sound) (İng.)………. Ses dalgasıyla tetkik yöntemi. Sonradan bulunmuş bir terim. Pek çok başka yeni terim gibi Latince, İngilizce köklü bu terimde de dolayısıyla Türkçe kökler bulunuyor. ‘öte, ötesine’….  Sound sestir, Almanca ‘ton’, Türkçe ‘tını’. Fakat burada baştaki sonradan eklenmiş ‘s’yi kaldırma kuralını işletirsek geriye kalan Türkçe ‘ün’, yani sestir.

Ululation, howl (İng.); ulula, ululo, ululatus (Latin.): uluma, havlama. (İ. H. Danişmend), (O. Süleymanov). Halihuli (Sanskrit.)

Um Latincedeki ad yapan son ek. ‘-um, bell-um’ eki gibi Türkçede de eylem kök veya gövdelerine gelerek somut adlar yapan bir ‘-um’ eki vardır: ‘Doğ-um, sok-um, oy-um’ gibi…..

Unda (Latin.) son eki: Türkçe ‘de-da’ eklerini karşılar. Sekundo, sekundos: İkinci, ikincisi-n-de (O. Süleymanov).

Uni, Unic (İng.); unio (Latin.) tek, one. Türkçe ön, öng, öndeki: ilk, bir.

Until (İng.): ... ye kadar, bir şeye kadar. ‘Anta’ Eski Türkçe sözcüğünün anlamı ‘orada, oraya kadar’. Antika, antar (Sanskrit.)  

Up (İng.) yukarıda, tepede. İsim olarak kökeninde ‘soylu, öne çıkan’ gibi kavramlar geçiyor. ‘Phrase on the up-(and-up) ‘honest, straightforward.’’ OED Eski Türkçe ‘apa’: rütbe, unvan, has isim (Yazıtlar). Aba: baba, saygıder, ulu kişi. Kop: Ayağa kalkmak, yerinden kaldırmak, kalkışmak (DLT).

Uper PIE kökü: Üstünde, üst. OED. Türkçe ‘apa’, ‘aba’ yüksek kişi, üst mevki, Türkçe ‘kop’ yükselmek, kalkmak.

Upo PIE kökü: Altında, altındakinin üstünde ve dolayısıyla “üstünde” OED. Türkçe ‘apa’, ‘aba’ yüksek kişi, üst mevki, Türkçe ‘kop’ yükselmek, kalkmak.

Upon (İng.) üstünde. Türkçe ‘Apa, aba, kop’ üstünlük, üstte olma sözcükleriyle ortaklık. Bakınız ‘Up’ maddesi.  

Upper (İng) üstteki. Türkçe ‘Apa, aba, kop’ üstünlük, üstte olma sözcükleriyle ortaklık. Uttara, uttarani (Sanskrit.): üst, üstte.

Urban (İng.) kentsel. “from Latin urbanus, from urbs, urb- ‘city.’’ Oxford D. Eski Türkçede ‘or, orun’: yer, toplanma yeri, karargâh. Sümerlerde Ur ve Uruk şehir adları. Sümerce ‘urug’: kale, şehir, topluluk (M. İ. Çığ). Eski Türkçede ‘uruk’: boy, kavim (Yazıtlar).

Urgent, urge (İng.); erregung, erregt (Alm.) dürtü, uyarılma, uyarılmış. Irga, ırgı, ırgıl: sıçrama, atlama, fışkırma, harekete geçirme; urunç: heyecan, telaş; ürt, ürgül: uyarılma, dürtü, ırga; irgin (Tüm.) cinsel dürtü (Radloff). Irgalamak: ilgi uyandırmak.

Urination (İng.) işemek. Erre (Eski Türkçe): sidik (İ. H. Danişmend).

Us (İng.) biz. B-iz.   

Us: Latince son ek. Türkçedeki ‘-ış’ eki de Latincenin ‘-us’ ekine benzer. Kalk-ış, var-ış… (V. Hatiboğlu). Boy-nuz, top-uz, gür-b-üz… (?)

Use (İng.), uti (Latin.): kullanmak, işletmek, alıştırmak vb…… Eski Türkçe ‘us’: akıl. Uz: akıl, maharet, uzmanlık. Eski Türkçe ‘tusu’: fayda, yarar; ‘utuş’: yarar; ‘asığ’: yararlanmak (D. Aksan). Türkçe “asılanmak’. Latince ‘uti’nin açımlaması:   Kullanmak, faydalanmak, tadını çıkarmanın yanı sıra kazanç sağlamak. Bu yönüyle Türkçe ‘ut-utmak’: ütmek, kazanmak  ile de anlam örtüşmesi gösteriyor. Öte yandan ‘tüketme’ye de çağrışım yapıyor. Tuza (Altay. Tel. Leb. Schor. Saga. Koib. Küar. Küar. Mong.) kullanmak, yararlanmak (Radloff). Astam (Altay, Tel. Leb.) yarar, kazanç (Radloff).   

Utterance (İng.) söylemek, ifade etmek, bağırmak. Türkçe ‘aytmak’ (?)

Valerian (İng.): baldıran otu. Türkçe ‘baldır’: bitki yaprağı, bitki sapı (Kisamov).

Vapor (İng.) buhar. ‘Buğu, bur, bu’ su ve buharla ilgili Türkçe sözcükler (Kisamov).

Vatikan: Roma’da bir tepe adı. “Vatikan isminin de, Ötüken’le ilişkili olarak Türklerdeki ateş ve güneş kültünden geldiği ileri sürülmüştür” (D. Perinçek).

Ver (Almanca yapışık ve belirsiz anlamlı ön ek): Her ne kadar ‘fer’ diye okunsa da ‘ver gitsin’i çok çağrıştırıyor. En yaygın yapışık ön ek. Yapışık eklerin yüzde 45’i oranında. Yedi-sekiz kadar değişik işlevi var. Bazı sözcüklerde Türkçe’deki ‘ver’ ile (çabucak yapmak, kolayca ve hızlı yapmak, geliver, gidiver, yapıver…) örtüşme söz konusu.

Veritas (Latin.) gerçek. Eski Türkçe kerte, kerti.

Version (İng.) değişke, çevirme, dönme. Türkçe ‘çevir, evir, devir’: döndürme, ters yüz etme ile ilgili bu üç fiil de ‘vir’ ile bitiyor.

Verso (Latin) ters. Ters > verso (B. Keresteciyan). 

Via (İng.) yoluyla.  

Vikings (Vikingler)……… hakkında uzunca bir alıntı……..

Village (İng.), villa (Latin.) köy. Eül Tatarca köy (Radloff). İngilizce ‘aul’: ağıl, avlu, avlak sözcükleriyle birlikte ele alındığında ortaklık netleşir.

Vincere (Latin.) yenmek. Ying (yenmek) > vincere (B. Keresteciyan).

Vision, visible (İng.): görüş, izlem, izlenebilir, gözlenebilir.

Vita (Latin.) yaşam. Bitmek, bitki

Vocabulary (İng.) Dış kaynakta ‘voca’yı sesle, konuşmayla ilişkilendirmişler. ‘Voice’ –voys- gibi okunduğuna göre ‘ses’e benziyor. Fakat ‘bulary’nin bir açıklaması yok  :) :)

Vocal (İng.); vocalis, vocatio, vocatus (Latin.): ses ve çağırma ile ilgili sözcükler. Türkçe ‘oku’yu kuvvetle çağrıştırıyor, ayrıca ‘oku’nun ilk anlamı ‘seslendirme’dir. Vocatio > oku (çağırmak) (O. Karatay). Voco > oku-ok (ses-çağırmak) (Ç. Garaşarlı). Voco > oku (B. Keresteciyan).

Volvo, voluto (Latin.) yuvarla.  

Vortex (İng. - Latin) girdap, burgaç, havada olursa bir tür hortum. Poran (Bar. Saga, Koib.) boran, kar fırtınası.

Vos (Latince) ikinci çoğul kişi. Siz (V. Hatiboğlu).

Wagen (Alm.) araba. Kağnı > wagen (A. Y. Aksoy)

Want (İng.), wunsh (Alm.) istek, istemek. Kün (Altay. Tel. Leb.) istek, dilek (Radloff). ‘Könül, gönül’ de bağlantılı sözcükler.

War (İng.) savaş, vuruşma. War > urışmak (Ü. Mutlu). Or, ur: vurmak, dövmek, dövüşmek; wur (Türkmen. Kırım) dövüş, savaş (Radloff). 

Ward (İng.) (forward, toward, outward, backward) bir yere doğru yönelmek, eğrilmek, bel vermek. Türkçe ‘ber-ver’.

Ware, Waare (Alm.) varlık, mal, mülk, zenginlik. Barım: sahip olmak, mülk; bark: ev, bina, barınma (Radloff). Latincede olduğu gibi Türkçe’de v-b-p-f geçişleri çok yaygın. Wealth (İng.) varlık. Varya, varivas, artha (Sanskrit.) Arta, artuk vb. Eski Türkçe varlık, zenginlik.   

Wash (İng.), dusche (Alm.) yıkama, yıkanma, duş. Yus: durulamak, yıkamak (Radloff).

Weak (İng.) zayıf. Yig: zayıf, kötü, hasta. Yig (Türkçe) > ahos (Yun.) > aga (Zend) > weak (B. Keresteciyan).

Wear, weary (İng.) yorulmak, yorgun (B. Keresteciyan). ‘Tire’ maddesinde de aynı hafif ve kuşkulandırıcı benzerliği görüyoruz.

Weed (İng.) ot (B. Keresteciyan).

Weigh,  weight (İng.) yük, ağırlık, tartmak. Ağır, ağırlık (Kis.). ‘Gravity, gravitas’ bağlantılı.

Wer PIE kökü: "to turn, bend" OED Çevirmek, bükmek. Neresi benziyor derseniz, şurası tam benziyor: Çevirmek. ‘Çevir-devir-evir-savur-kavur’ sözcüklerinin son hecelerindeki ‘vir-vur’ eklerine dikkat. Tek heceli olmayan Türkçe fiillerde ‘vir-vur’ ile biten ama ‘dönme’ ifade etmeyen bir örnek verebiliyor muyuz? Buna ‘bur’, ‘burk’ ve ‘dür’ü de ekleyelim……..

Werg PIE kökü: "to do" yapmak. Bu kökün neresi Türkçe köke benziyor? Bu kökün en önemli sözcüklerinden biri olan ‘work’ sözcüğünün Yunanca ‘ergon’ yani Türkçe ‘erk’ ile ortaklığını görünce sorumuzun cevabını buluyoruz.

When (İng.) zaman belirteci. Yaptığı zaman, an. (…’nda, yaptığında, when she saw: gördüğünde, gördüğü an.)

Where (İng.): Nerede, harda (D. Perinçek). Where > yer.

Whip (İng.) kamçı. İp (Kisamov).

Whirl (İng.) dönme. İrle: (Bar.) dönmek, oro: dönmek (Radloff). “Bur, burma: whirl” (A. Atabek). 

Will (İng.) irade, istek. Türkçe: bil (Kisamov).

Win (İng.) yenmek, kazanmak. Yeng (Altay, Tel. Küar. Tar. Kom.)

Wisdom, wise, senses (İng.); sensus (Latin.) akıl, akıllı, bilge, us. Us (Uygur, Kar.) akıl, ruh; es/as (Tel. Altay, Leb. Küar. Kırım. Kom. Uygur) us, akıl. Us > wissen (Alm.) (B. Keresteciyan).

Wish (İng.) istek, istemek. ‘Wish, ask, request, seek’ değişik derecelerde ‘istek’ ile fonetik benzerlik gösteriyorlar, anlamlar aynı. İsta, isti, istu, esa, esti (Sanskrit.)

Wonder (İng.); wunder, wundern (Alm.): merak, şaşma, hayret, mucize, tansık. Tangırka: şaşma, hayret, tansık; tangla: wundern; tangda: sabah; tangday: morgendig tag. Demek ki eski Türkçe, ‘tan’, ‘gün’ sözcükleriyle ve ‘sabah’la ‘mucizeyi’ kaynaştırmış. 

Wood (İng.) orman, odun. Odun > wudu (Anglo-Saxon) (B. Keresteciyan). Hot, od, udun, töten… Hitit dili ile Türkçe bağlantısı (Ü. Mutlu). Otun (Kırgız, Tar.) odun (Radloff). 

Work (İng.) çalışma, iş. PIE kökü ‘Werg’. O maddeye de bakınız. Türkçe ‘erk’.  

Write (İng.) yazmak. “ ‘Kertmek’ kökünden geliyor.” (A. Y. Aksoy).

Writhe (İng.) kıvranmak. Vivrt (Sanskrit.)

Wrong (İng.) yanlış. Yangıl (Altay, AT ve pek çok lehçe) yanılmak, yanlış.

Wry (İng.) eğri. Eğri > wry (B. Keresteciyan). Vakra (Sanskrit.) eğri, bükülmüş.

Year (İng.), jahr (Alm.) yıl. Yıl, yil > year (B. Keresteciyan). Bıltır: geçen yıl; bıyır: bu yıl; yır: yıl (Radloff)

Yer: (Fransızca son ek). Mekan olarak ‘yer’i belirtir….. Pudriyer-vestiyer…

Yes (İng.), ya (Alm.): evet. Türkçede ‘ya ya’ (evet) veya ‘ya’ (tabii-öyle). Ya > Yea (İng.) (B. Keresteciyan). Ya > yeah > yes (Kisamov).

Yesterday (İng.) yarın. Kökü eski Norveçce ‘gaer’: Yarın.

Yeug PIE kökü: “Proto-Indo-European root meaning ‘to join.’ ”. Türkçesi ‘kayna-ma’, birleşme. Bu kökten çıktığı öne sürülen İngilizce sözcüklerden bazıları: adjoin; adjust; conjoin; conjugal; conjugate; conjugation; conjunct; disjointed; enjoin; injunction; jugular; jostle; joust; join…..

Yogurt (İng.) yoğurt.

Young (İng.); jung, juve (Latin.) genç. Junglig, junge (Alm.); civan (Farsça) genç. Yanga, yang (Bar. Kas.); yangı (Altay, Tel. Küar. Uygur)

Youth (İng.) genç. Yiğit. ‘Young’ ve ‘Juve’ maddelerine bakınız.

Yves (iv gibi okunur): Fransız erkek ismi. Yves Montand. Başka uluslarda da var. İvo, İv… Kökü ‘yew’dir deniyor. Yay anlamına geliyor.

Zahl (Alm.) sayı, zahlen (Alm.) saymak.

Zapata: Sabot. Sandal. ‘Çabat, sabat’ odundan yapılmış ayakkabı demek ve Eski Türkçe (Bıkkinin).

Zecke (Alm.) kene.

Zeit (Alm.) saat. Öt (Tar. Uygur) zaman; saat: zaman, saat (Radloff).

Zeit (der Zeit) saat. Saat Arapça deniyor. Bundan bile emin olmamak gerek. Sa (Saga, Koib.) saat, zaman.

Zer (Almanca yapışık ön ek) (‘ser’ okunur): Başına geldiği sözcüğün kırıcılığını, parçalayıcılığını artırır. Vurucu, yıkıcıdır. Türkçe ‘ur-vur-par-per’ kökleriyle uyum gösterir.

Zeus: Eski Yunan mitolojisinde en büyük Tanrı. Sümerce Dingir, Ortadoğu kavimlerinde Dengir, Avrasya Türkçesi Tengri, Türkiye Türkçesi Tanrı, Latin Tanrısal adları Teo, Deus…..  

Zikzak: “Fransızca kökenli” denen sözcük, kırık çizgi demek. Eski Türkçede ‘sıgzag’: dişlerin arasındaki açıklık. Sümerce zag: yön, taraf. Bazı Türk lehçelerinde jak, yak, cag, zak: taraf, yön (M. İ. Çığ).

Zitten (Alm.): titreme.

Zuneigen (Alm.): Eğmek, eğim.  

Zurück (Alm.) geri, sırt; rückwarts (Alm.) geriye. Kuru (AT) geri, kerü (AT, Uygur) geri (Radloff). Sırt, sırık (A. Atabek)

 

SON EKLEMELER: (5.2.2022)

Pour, stair, spurt, case, baize, thirst, thirsty, weid, peiw, bhreu, bread, nebh, genius, gene, per (1-2-3), skeu, consume, em, pere, abrasion, ghabh, emeritus, alumnus, al, mei, yard, stich, wine, virtue, Farsça, channel, evening, accident, coisin, brother, loaf, ordnance, nul, oblique………


Yorumlar

Maximum : 1000 Karakter / Karakter Sayısı: 
0
Yorumlara gerçek ad ve soyadınızı yazmanız onay kolayllığı sağlar.
Mail adresinizi yazmanız keyfinize kalmıştır. Yorumlarınızın onaylanması da
editörlerin tamamen keyfine bağlıdır. Yılların deneyimi sonucu bu bizde böyle.
  • Mehmet Büker

    Mehmet Büker 28.01.2023

    Kaan Bey, tepee (Amerikan İngilizcesi) Kızıldirili çadırı, çadır Türkçe "tepe" kelimesinden geliyor, zaten kızılderili çadırı da tepeye benziyor.

  • kaan arslanoğlu

    kaan arslanoğlu 15.06.2022

    Dear Georgeos Diaz Montexano, Thank you so much for your comment. I could not come to the meeting in Istanbul. But I made especially your announcement on my facebook page. I hope it went well for you and in general. I'll watch the video when I find it. When I have the first opportunity, I will read your Spanish-Turkish works. Let's be communicating. With my deepest respect and regards.

  • Georgeos Díaz-Montexano

    Georgeos Díaz-Montexano 4.06.2022

    I have a list of Iberian (from Spain) words with Altaico-Türkic roots. The Iberian language seem veri close to Pre-Proto-Turkic and Proto-Altaic (Transeurasian). By example, ban = "I, me, I am", san = "You", ki/kir = 'make, to do'. The Genitive case is marked with suffix +(V)n (this any vocal + n), the Accusative case is marked with suffix +i, the Dative case is marked with suffix +ka/+ga, but also is marked with suffix +a/+e, and numerals also, like biur = '1', iki/eki = '2', beś = 5', and many more words, like Turkos, Turkes, Turki, Turane, Turania, Tatar, and Iberian city names like Ili-Turki, Arke-Turki, Il-Tirta, Il-Iberia, etc. Are many words Iberian with a very clearer relations with Altaic-Turkic languages. More info in (Bkz: Ziyaret Et) best whishes, Georgeos

  • Deniz Can

    Deniz Can 21.01.2022

    Kaan bey bu çalışmanız beni çok mutlu etti. Daha yeni Bordeaux adının Türkçe bor ile ilişkisi olmalı diyerek sorgulama yaptım, bark ile ilişkili tüm sözcükler gibi bu da ilgi alanımda biliyorsunuz. Elimde kitaplarınız ve yazılarınız olduğu halde dağınık olmaları sanırım, her sözcüğü oralarda aramanın önünde engeldi, şimdi bu çalışma hem yararlanmayı hem alıntı yapmayı kolaylaştırmış, çok teşekkür ederim. Gelecek yazımda söz etmeyi düşünüyordum ama buraya yazayım; İngilizcede bar isminin dört farklı anlamı var; birisi burada yazdığınız çubuk; diğeri içk içilen bar, diğeri baro olarak kullandığımız sözcük, diğerine ağırlık demişler ancak orada biraz kafa karışıklıkları var, şu an ona çok yoğunlaşmak istemedim ama orada da bağlantı var. Kolay olmadığını biliyorum ama bu çalışmanın bir de Türkçe İngilizce şeklini yapabilirseniz o da çok güzel olur. Kolaylıklar diliyorum. Saygıyla.

Bu sayfalarda yer alan okur yorumları kişilerin kendi görüşleridir. Yazılanlardan www.insanbu.com sorumlu tutulamaz.