Kitap
Yeni Bir Kitap Çıktı: Yalanın Masumiyeti Üzerine Başarısız Bir Deneme
Yazarımız, şairimiz dostumuz Mete Demirtürk’ün kitabı çıktı. Bu kitaptan bazı bölümleri sitemizde daha önce yayımlamıştık. Sokak Kitapları Yayınları’ndan, 304 sayfa. Türü için “şiirsel deneme” diyebiliriz. Edinmek isteyenlerin internetteki kitap satış sitelerine başvurmaları gerekecek. Yazarımızı kutlarız.
Okurlarımızın fikir edinmesi için içinden bir bölümü tekrar yayımlıyoruz:
Tanrı’dan tuhaf bir dilek…
Ne olur Tanrı’m, yeryüzüne artık,
alçak,
pislik,
çirkin
ve sıradan kullar gönderme!
Günahları zehirleyecek dünyayı, çöle çevirecek hayatı.
Yeryüzünde yaşam diye bir şey kalmayacak!
Böylesi bir dünya mıydı isteğin?
Onlar da olacak,
gizem denen şeyin içindeki ölçüleri, dengeleri bilemezsin
diyorsan, şöyle dese zavallı kulun:
Bütün bu kepâzeliklerin önünü kesmek için,
hiç değilse bundan böyle, kullarının yarısı derviş Yunus,
yarısı aziz Erasmus olsa!
Çok mu abarttım? Tamam, peki!
Yarattığın insanların; kalemiyle can verdiği kahramanlar
hiç de küçümsenir gibi değil, onlar da kanlı canlı yerini alsaydı
şu zavallı yeryüzünde!
Senin binbir hokkabazın içinde, biraz da kurmaca karakterler dolaşsa,
hoplasa zıplasa, yepyeni bir renk, bir zenginlik olmaz mıydı?
Ne olurdu senin kahramanlarınla birlikte, onlar da insanlık galerisinde
yerlerini alsaydı?
Elbet sayısız karakter yarattın, sanat, o karakterlerin yansıması, esiniydi
biraz da.
Ama bilirdik kendi kahramanımızın gerçekliğini, anlardık ne demek istediğini,
kuşkuya yer olmazdı içimizde onlarla birlikteyken! Ve bir ağacın gölgesinde
biraz dertleşseydik, sohbetlenseydik kırk yıllık dost hatırıyla!
Sanki biraz daha emin olurduk aldığımızdan, verdiğimizden. Varsa elbet
verecek bir şeyimiz.
Ah, benim roman kahramanlarım. Siz benimle yaşıyor, ben sizinle
soluklanıyorum.
Bildiğim en kahraman Don Kişot’tu.
Uçsuz bucaksız delilik denizinin ortasında bir gül ağacıydı ve delice hâllerine
rağmen us’ları kıskandıran, yıldızlar gibi göz kırpan bir ustu!
Bütün acunda, bir bayrak gibi dalgalanan, mutluluk bağışlayarak gülümseten
bir us! Ah, sabahtan akşama, öyküden öyküye, şaşkın bir erdem göçebesi.
Altın yüreğiyle soluk alıp verdiği her an, benzersiz zaferler armağan ederdi
hepimize! Tepeden tırnağa, biz olan korkaklara!
Tanrı’m hepimize biraz Don Kişot ruhu. Bilmiyorum, belki çoğumuza
zerreciği de yeterdi!
En verici, en korkusuz, en yürekli âşık Gaskonyalı Cyrano’ydu!
Katıksız ışıktan erdemin dokuduğu bir adam. Dile gelmez bir aşkın
hüznü kaderi olsa da, eşsiz ironisiyle hücre hücre gülümseyen
ve gülümseten bir kahraman!
Dostoyevski'nin prens Mışkin’i öylesi saf, öylesi temizdi ki,
budala sözüyle tanımlıyorlardı. Rüyâlarda görülecek muhteşem bir saflıktı.
Yarattığın dünya o kadar çıkar üzerine yeşermiş, kurulmuş ki, bir bebek kadar
saf ruhlara budala deyip gülüyorlar!
Ya Karamozof Kardeşler’in Alyoşa’sı, pırıl pırıl bir inanç ve
bir mâsûmiyet pınarıydı. Işıklar pınarıydı. Bir güneş ağacıydı, dallarında
bütün meyvelerin gülümseyerek açtığı! Yeryüzüne bir prens gerekliyse
oydu işte.
Ah, kapı komşumuz Oblomov olsaydı tatlı tatlı düşler
kuran, belki öyleydi, ben farkında değildim!
Bence en güzel insan Qasimodo’ydu, sevgi vardı yüreğinde, aşk vardı,
her şeyi göze alacağı Esmeralda’sı vardı; şöyle yürürken
görseydik içsel güzelliğin insan görümüne nasıl fark attığını, güzelliğin
bakışlara, davranışlara, seçimlere nasıl yansıdığını. Ve o güzellikleri
sarp kayalıklarda, yıldız uçurumlarında biçen bir ruhtu.
Acıyı gülümseten ve acıyı gülümseyerek içen adamdı.
Derin yarlardan gelen soluğuyla, elleri, kolları bağlı solukları
özgürlüğe kavuşturan, güzellik kavramını aptalca bulmamızı sağlayan
adamdı!
Elbet Karacaoğlan gibi yaşam sevinciyle dolu, insan ruhunda
baharlar estiren de senin kulundu!
Elbet büyük Nâzım’ın vardı. Şamdanları yakar gibi alevden dizeleriyle
tutuştururdu yıldızları. Işıltıları dans ettikçe, gülünçleşirdi karanlık.
Yüreğinde toplanır gelmişiyle geçmişiyle “Büyük İnsanlık” ve
merhem olur diye kanayan acılara, şiirin balıyla, şarkının, türkünün
balıyla seslenirdi.
Onunla onurumuzu, onunla insan olmanın sımsıcak duygularını yeniden
yaşardık.
Sevgiyle yazdıkça sözcükleri ve sevgiyle kucakladıkça yaşamı,
mutluluk düşerdi payımıza.
Ve yüreğiyle gören Veysel’i yarattın. Halkımın göz nûru Âşık Veysel’i,
gören gözlerden daha çok gören âmâ Veysel’i.
Yoksulluğun insanları kemirdiği, tükettiği yerde, okyanuslar zenginliğinde
doğan âşığı.
Kaçan karısının kundurasına para koyan Veysel’i yarattın.
İnsan sevgisinin pınarı çağlardı o yürekte.
(Sizinkiler size de kalsın! Mutlaka daha muhteşem örnekleriniz vardır.)
Kaçan karısına yol azığı koyar gibi, mis gibi insan sevgisi koyar o kunduraya.
İnsana özgü bu inanılmaz duyarlı, ince davranışı, kaçan karına yapabiliyor musun,
yapamıyor musun?
O parayı, sevgini koyar gibi kunduraya koyuyor musun, koyamıyor musun?
Test edin kendinizi! Ve dürüstçe söyleyin! O hümanizmanın bir parçası mısın,
yoksa pezevenk miyim diye saçmalıyor musun?
Daha ötesi, şöyle telli duvaklı düğünü için yardım istese kaçan karın
senden, paylaşır mısın cebindeki parayı? Sevmişsen eğer, ya da evmemişsen
ne fark eder ki? Karşılık beklemeden bir duygu yaşa! Zaten vermek değil mi sevgi?
Saygı değil mi? Yüceltme değil mi? Anlamadınız mı? A canım, neleri pas geçtiniz
bunu da anlamayın!
Rabbim, daha çok Veysel, daha çok Veysel’ler ver!
Nicesi mesellerde yaşarken, kulaktan kulağa akan nicesi, kalemlerde
ete kemiğe büründüler. Her çağda idol olmanın mutluluğuna ulaştılar!
Yarattığın kulların, kurgu kahramanlarını hiç sevdin mi Tanrı'm,
senin var ettiklerinle yarışan! Ya da hep küçümsedin mi?
Sahi küçümsedin mi Tanrı’m?
Ne olur biraz da hayat, benim kahramanlarımla zenginleşse!
(Bilirdik Tanrı’m kendi kahramanlarımızın gerçekliğini,
anlardık ne demek istediğini, kuşku duymazdık onlardan.
Senin kulunla konuşmak, yoldaşlık etmek, çoğu kez sonu bilinmez,
tuzaklarla dolu yollarda olmak gibi bir şey. Çok çarpanlı bir güvensizlik.
Ya seni yanlış anlar, ya da hiç anlamaz, çeker sözü istediği yere.
En berbatı, söylediklerini düşmanca algılama ihtimali çok daha yüksekti.
Seni sevsin diye diller dökersin, o yaltaklanma anlar, dokuz doğurursun
sevdiğin bir şeyi doğru anlasın diye, hayır, nuh der, peygamber demez.
Tanıdım der güvenirsin senin kuluna, yıllar sonra her şeyi mahvederek
gider. Oysa kurgu kahramanları yanıltmaz Tanrı’m insanı,
Alyoşa’ya ne anlatsan, ne desen ilgiyle dinler, sendeki iyiliği, hoşluğu
gördükçe mutlanır. Gaskonyalı Cyrano yanıltmaz seni, sürpriz bekleme,
aymazlık bekleme, alçaklık bekleme, soyluluk akar her ediminden.
Ve erdemi, bir güzellik anıtı gibi koyarlar yüreğin en işlek, en güzel yerine!
Ya senin kullarının, neyi ne zaman yapacağını bilmek mümkün mü?
Bir bakarsın korkunç bir alçaklık, ya da sevgi dolu bir serçecik.
Kim pusudadır, kim elinde gülle bekler bilmek mümkün mü?)
Bu renklerle birazcık çiçekler açsa! Lütfen Tanrı'm, biraz da onlar
umutlarımızı tâzelese, dualarla biteviye yormasak seni!
Ve senin gerçekliğinde, onlarla yeryüzü bir başka ışırdı sanki!
İçimizdeki şeytana itiraz ederken, kahrolsun derken,
bir kez olsun köle ruhumuza isyan etsek ve doğaya biraz umut
versek.
Ölüm pazarlayan cehennem tâcirlerini artık sevindirmesek.
Nefreti sevgiye, şenliğe dönüştürsek! Böylesi dileklerimize, işte o
kurgu kahramanları, çoğu zaman ışık oldu. Nice kötülükten korudu,
nice güzelliğe kapı açtılar.
İsyanımıza, umutlarımıza, sevgimize esin verdiler. Doğa biraz da bu yüzden
belki, daha hoşgörüyle baktı bizlere!
Seni sevdiğimiz ne kadar gerçekse, onları da sevdik rabbim.
Bağışlanacak bir şeyse bu, bağışla bizleri!
Bu sayfalarda yer alan okur yorumları kişilerin kendi görüşleridir. Yazılanlardan www.insanbu.com sorumlu tutulamaz.
Emin Benan utku 03.11.2016
Tek kelime ile muhteşem ... !!! Çok farklı bir tarz ... !!!