Kitap
DERSİMLİ KEMAL, DEVLET DÜŞMANLIĞI ve BİTMEYEN VEDA…
Murat Kahraman’ın “Bitmeyen Veda” adlı romanını okudum. Bir yasadışı silahlı sol örgüt (Partizan) unsuru gözüyle Dersim’deki çatışma ortamını anlatıyor. Bu grup PKK’dan önce bölgedeki en güçlü gruptu, halen de PKK’ya rağmen o coğrafyada pek çok sempatizana sahiptir. Şu anki Tunceli belediye başkanı F.M. Maçoğlu da bildiğim kadarıyla o geleneğe yakındır. “Dersim” diyorum, çünkü Dersim bir bölge adıdır, yalnızca Tunceli’yi değil, çevresindeki illerin de büyük bölümünü kapsar. Oradaki çok baskın etnik grup da Kürtlerden farklı olan Zazalardır.
Murat Kahraman romanında bölgede 90’ların başından yakın tarihe kadar devam eden PKK zulmünü anlatıyor. “Zulüm” deyip geçersek uygulanan vahşeti ifade edemeyiz. Ama örneklerini versek içiniz kaldırmaz. Kurbanlar Dersim’in her yaştan, her cinsiyetten sıradan halkı, PKK dışındaki örgütler ve PKK’nın kendi üyeleridir. Onlara reva görülen işkenceler, gaddarlık sınırlarını aşan öldürmeler kitapta bir bir ayrıntılı anlatılıyor. Başbağlar, Güneybaşı, Sarıtaş, Sağmalar katliamları... Sıradan köylüleri toplayıp kurşuna dizmeler, evleri içlerindekilerle birlikte yakmalar. Doğan katliamı (Partizancı bir örgüt üyesinin ailesine karşı, çoluk çocuk), TDKP’lilerin toplantıya çağrılıp katledilmesi… Her biri kurbanların ve katillerin künyeleriyle isim isim yazılıyor. Tek tek yapılan infazlar ve bunların yöntemleri ise sayılır, anlatılır gibi değil.
Bunları bu mahalle baskısı ve terör ortamında o mahalleden biri olarak sayıp dökmek fikri ve iradi cesaret işi. Yazarı kutlamak gerek. Ayrıca yazar örgüt içi özeleştirilere de girişiyor. PKK’nın bir “dost” örgüt olarak bölgeye sokulmasındaki suçlarını üstleniyor, o dönem bazı muhtarları öldürmelerini ki halkta onlara karşı ciddi bir tepki oluşturacaktır, çok yanlış buluyor.
Romanın anlatım dili hayli kötü. Gerçi bu iyi bir editörün elinde epeyce düzelirdi. Bazı mantık hatalarına da müdahale gerekirdi. Fakat yazara ve romana yönelteceğim asıl eleştiri içerikle ilgili. Yazarın halen devam eden ve solculuğu hiç kalmamış solumuzda hakim olan çarpık, tutarsız bakışı. Zaten konuyu DERSİMLİ KEMAL’e oradan getireceğim.
Yazar PKK’nın son 40 yılda Dersim halkına Devlet’in yapmadığı kadar zulüm yaptığını yazıyor, yani Dersimlilerin çoğu gibi bunu yazar da kabul ediyor. Ama baş düşman yine devlet, yine Türkiye Cumhuriyeti!.. PKK’yı baş düşman bellemeyin hadi, sadece düşman belleyin… İş oraya gelince lafta kısmen kabul, ama bu kadar cengaver örgütlerin PKK’ya karşı tek eylemi yok!.. Çelişkiyi görüyor musunuz. Bırakın eylemi, tüm bu örgütler KESK’te, DİSK’te, TTB’de, medyada, mitingde el ele, aşk içinde… Neden? Tüm katliamlar unutulur, yeter ki Türkiye Cumhuriyeti devletine karşı silahlı eylem yaparak “devrimci” olunsun.
Bir tür kan davası diyeceğim, siyasi mücadele değil, sosyalist mücadele hiç değil, etnik kan davası… Dersim 1938 isyanında yapılanların süren kini, kan davası… Ki onu da daha nesnel ele alsalar bu kan davasına gerek kalmayacak… Orada da tek yanlı, ön kabullü bakışlar… Peki olay siyasi mücadele değil kan davasıysa.. neden PKK’ya karşı kan davası yok! Dersim halkının PKK asimilasyonuna uğratılarak sözde Kürt davasının piyonu haline getirildiğini yazar kabul ediyor. Asimilasyon var, zulüm var, nefes aldırmayan PKK yasakları var, katliamlar var… Ama bunları 40 yıldır uygulayan PKK’ya karşı kan davası yok…
Demek ki iş başka!
Neymiş o iş? Gençlik dönemimde ben bunlardan değildim ama, devrimciliklerine, cesaretlerine sempati duyardık. Teoriye pek kafaları basmazdı ama, az ve öz kendi içinde tutarlı bir ideolojik çizgileri vardı. Atatürk’e o zaman da düşman az sayıda gruptan biriydiler ve bunu anti-emperyalist kararlı duruşlarına bağlarlardı. Emperyalizme karşı işçi-köylü halk devrimi yapacaklardı. Emperyalizmin doğrudan kuklası olarak gördükleri patronlara ve toprak ağalarına karşı, onların devletine karşı savaşacaklardı, savaşıyorlardı.
Ama bakıyorum 80’den sonra ne emperyalizm kavramı kaldı… ne ağa, ne patron. Varsa yoksa tek düşman devlet. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nden başka düşman yok. Başka deyişle emperyalist güçlerle birlikte, onların güdümünde T.C.’ye karşı savaş yürütmek. Başka bir kafayla, eski devrimci, eski solcu kafayla, ABD’nin açık piyonu, taşeronu olmuş ve bu kadar katliamcı bir PKK’yla siz nasıl güç birliği yaparsınız? İtiraf ediyor yazar, PKK’nın Karadeniz bölgesine girmesinde de bunlar yardımcı olmuş. Bunu yanlış buluyor. Sayın Kahraman, hatayı ayrıntılarda aramayın, özde arayın. Kaypakkaya’nın savaştığı, onun baş düşmanı ABD’nin taşeronu olmuşsunuz. Onca yoldaşını PKK’nın öldürdüğü Emek Partisi grubunun durumu da budur, alayının durumu budur.
Sen ancak halka devletin sağladığından daha iyi bir düzen vaat ediyorsan, bu vaat psikopat hayali değilse devlete karşı durabilirsin. Bu örgütlerin halka vaat edebilecekleri Kamboçya gibi, Rojava gibi baskı ve zulüm, katliam düzenleri olabilir ancak. Bunlar devletin halka hizmetleriyle de rahatsızlanıyorlar, onu baltalamaya çalışıyorlar. Çünkü yapılan şey siyaset değil, sosyalist siyaset hiç değil, sadece etnik ve kör bir kan davası… PKK’ya karşı kanının hakkını bile aramayan bir kan davası…
Roman boyunca kapitalist sisteme dönük hiçbir ciddi eleştiri yok. Dert bu değil çünkü artık. Dersim coğrafyası adeta sınıfsız bir komünal toplum gibi gösteriliyor. Ayrıcalıksız, kaynaşmış, sınıfsız bir zümre Dersim toplumu!.. Hani sizin “ağalık” anlayışınız, ağalara karşı uzlaşmaz mücadeleniz. O sadece Dersim sınırları dışına çıkınca mı başlıyor? Emperyalizmden hiç bahsedilmediğinden söz ettim. ABD’nin bir kez sözü geçiyor, o da Amerikalı bir misyonere sempatiyle… J J İş başka çünkü çok uzun süredir, olay bambaşka.
Ben Dersimli olup düzgün ve gerçek sosyalizm çizgisinde yürüyeni çok gördüm. Dersimli olup Atatürk’ü seven ve Cumhuriyet’e bağlı insan da çok gördüm. Ve belki ve sanırım bunlar aslında çoğunluk. Ancak siyaset sahnesinde sindirilmişler, bezdirilmişler, küçük bir azınlığa düşmüşler. Bunu yapan başını ABD’nin çektiği Avrupa, Batı koalisyonunun yarattığı iklim. Onun sözde aydınları, sözde solcuları. Sol neredeyse tüm kanatlarıyla böyle çirkef bir mahalleye yerleştirilmiş. Bu mahalle içinde terör var, bu mahalle öbür mahallelere, tüm ülkeye ideolojik ve fiziksel şiddet uyguluyor.
Bu mahallenin bugünkü baş piyon şefi de Kılıçdaroğlu Kemal bey. “Ben Dersimli Kemal’im” diye bağırıyor. Dersim’e onca zulüm yapmış PKK’nın yandaşlarıyla Atatürk’ün partisini ele geçiriyor. Gizli bir Cumhuriyet düşmanlığı, gizli bir Atatürk düşmanlığı, gizli bir ordu ve devlet düşmanlığı… Diyeceğim de… Neresi gizli… Adam açık açık icra ediyor işte… Tabanı da pelte yapmış, aynı kin, nefreti neredeyse herkese yaymış… Resmi ve rakısı dışında Atatürk’ün tüm fikrine ve icraatına karşı bir kitle…
Türkiye Cumhuriyeti’ne en çok kimler kin duyuyor?
Kaan Arslanoğlu
Bu sayfalarda yer alan okur yorumları kişilerin kendi görüşleridir. Yazılanlardan www.insanbu.com sorumlu tutulamaz.
Fethi Sönmez 31.01.2023
1978 de TİKKO nun Ümraniye'de 5 işçiyi faşist diye işkenceyle klatledişi var. O zaman da sözde devrimci arkadaşların bu katliamı ''Devrimci şiddet'' diye hararetle savunduklarını bilirim. Sanırım 1989 Tuzla katliamı ve arkasından Engin Kaya cinayeti.Burada devsol adına yargılama ve cinayet. Bu örgütler bırakalım emperyalizme tavır almayı, siyasi düşünceden yoksun cinayet şebekeleri haline gelmişlerdi. Tamamiyle istihbarat örgütlerinin kontrolünde uyuşturucu ticareti yapmalarına da göz yumuldu.Bu ilkel feodal örgütlerin varacağı yer, onların daha organizesi PKK nın kucağı oldu.İşin ilginci Tunceli'de TDKP lileri PKK çay içerken infaz yapıyor. Levent Tüzel de bunlardan milletvekili oluyor.
Neo Paladyum 27.01.2023
yazı girişinde bahsedilen dönemlerde ( 75 .. 80 ) ben de İ.T.Ü. de öğrenciydim. öğrenci topluluğu içindeki ezici çoğunluk sol kitle olarak ..her yöreden, her soydan boydan bi arada hep beraberdik. her kesimin farklı siyaseti vardı .. ama ?? etnik kökencilik/ mezhepçilik/ dersim'cilik/ hemşericilik/ bölgecilik .. gibi şeylerden bahsetmek bile ayıptı ! gericilik, ırkçılık, feodalite, yavşaklık, LeGe bete'cilik.. gibi bişeydi ! 80'lerden sonra bizim uyanık geçinen sola, liberâl entele, son dönemde de chp'ye ..bu argümanlar siyaset aracı, muhalefet malzemesi, politik değer olarak kakalanıp pazarlandı ! bizim ilkellik, feodalite, gericilik dediğimiz bu paçozluklar ..chp, hdp, tmmob, kesk, ttb ..v.b. kitle örgütleri içinde siyaset sosyetesinin rakı viski garnatürleri, çerezleri oldu.