Ahmet Altan’ın “Aldatmak” Adındaki Romanı ile İlgili Okuma Notları

Ahmet Altan’ın “Aldatmak” Adındaki Romanı ile İlgili Okuma Notları

Romanın ilk otuz beş-kırk sayfalık bölümündeki sevişme sahneleri çok öne çıkarıldığı için, sayfalar dolusu yapay ve iğreti kadın psikolojisi(!) çözümlemeleri, -yazarın söyleşilerinde onlar için yazmak istediğini belirttiği, manikürcü kızlar ve tezgâhtarlar gibi düz okuyucularda- bile sayfa atlama isteği doğuruyor...

 

       Romandaki ilk üçte birlik bölüm, yazarın önceki kitaplarındaki kötü ve zayıf anlatımdan iyi. Son dörtte birlik bölümde, s.231’den sonra yazar, yoruluyor, neredeyse yazmak gücü bitiyor. İşte bu yüzden, romanı uzatıp sündürmek isterken koparıyor. İşte bu yüzden olayların örgüsüne yapay eklemeler yapmak isterken de bir yığın -usta (!) bir yazara yakışmayan- teknik yanlışlara düşüyor.

 

       Genelde Ahmet Altan, romanlarındaki kadınları hiç sevmiyor, nefret ettiğini bile söyleyebilirim. Her romanında kadını alçaltır. Aldatan, ahlâksız, göz boyamacı, baştan çıkarıcı, erotizm, hatta giderek porno objesi olarak biçimlendirmekten hiç çekinmez. Bu tavrı “Kılıç Yarası” ve “İsyan Günlerinde Aşk” adlı romanlarında o kadar belirgindir ki, kullanılmak, daha doğrusu onun deyimiyle “düzülmek” boyutunda, hizmetçiler ile büyük kadın efendilerin hiçbir farkı yoktur. Yalnızca bir ince/kalın ayrımı vardır. Osmanlı konaklarındaki büyük kadınlar, nerede nasıl kullanılırsa kullanılsınlar(!) saygınlıklarını yitirmez.

 

       “Aldatmak” adını verdiği bu romanında baş kişisi Aydan, severek evlendiği, çok düzgün ve hatta cinselliği de yeterli, seçkin bir erkek olan beyin cerrahı eşini, ta evliliğin başından beri aldatmaya meyillidir(!). Sizin anlayacağınız, romanda aşk Aydan’ın kapısını ve kalbini ansızın çalmamıştır. Genç kadının arandığı daha önce özenle-baskınca sezdirilmiştir. Evliliğin ilk yılında, eşinin hocası yaşlı bir profesöre unutulmaz hazlar tattıracak ölçüde flört etmekten çekinmemiştir. Giderek bu ilişki, kocasının hocasında iğdiş keyfi halinden romantik ve saplantılı, umutsuz bir aşka doğru yol alınca kendini çekmek zorunda kalmıştır.

 

       Yedi-sekiz yaşlarında bir kız çocuğu annesi olan genç kadın Aydan, çok güzeldir. Büyük bir bankanın üst düzey yöneticisi, çok hırslı ve başarılı bir işkadınıdır. İşyerindeki arkadaşlarından beğendiklerine küçük cinsel avanslar vererek, ruhunda iz bırakmayan kaçamakları yapmıştır ama -güçlü bir kadın olduğunu varsayarsak- kocasından başka hiçbir erkeğe bağlanmamıştır.

 

       Çok yakışıklı, çok da zengin küstah bir erkek olan komşu mimar Cem’e rastlayınca, tam da argo deyimle, çevremizde çokça gördüğümüz Aydanlar’dan birine dönüşmüş ve resmen cinselliğe doğru kopmuştur* (!). Ne evli kadın ne anne kişiliği, ne kocası, ne kızı, ne işi, ne itibarını düşünmüş, eski Yeşilçam filmlerinde görüldüğü gibi, gururunu ayaklar altına alarak her şeyini yerle bir edene dek cinselliğin içine fütursuzca dalmıştır...

 

       İşte Ahmet Altan’ın romanlarındaki genel-kadın kahramanları, böyle böyle kadınlardır...

 

Altı yüz yıllık bir Türk-Osmanlı-İslam Toplumunun torunları olan kimi kadın okuyucularımız, neredeyse sadist bir zevk alarak, kadının aşağılanmasını bir yana bırakıp bir gerilim-fotoromanı okurcasına, Aydan gibi kadın kahramanların cinsel cesaretini anlatan, en çok da bu özgürce atılganlıklarını(!) öne çıkartan romanlara saldırmaktadırlar. Aynı, belden aşağı sakil fıkralarla süslenen televizyon kanallarındaki şov programlarını çok izledikleri gibi.

 

       Burada, günümüzdeki kimi kadın okuyucularımızın, manikürcü kızlardan tutun, genç edebiyat profesörlerine dek, kişiliklerinin kadınca biçimlenmemiş olmasının büyük payı var. Tarih ve gelenekten gelen bir kadınlık-annelik-karılık-hayat arkadaşlığı (doğrusu: metreslik) -sevgililik olgusunu taşırken, öte yandan, yeterli eğitim almasına karşın, yetkince bir meslek edinmiş olmasıyla birlikte, Avrupalı kadın kişiliğine(!) yetişmek için -günlük gerçek yaşamlarında- hızla yanlış ataklık yapmak zorunda kalmaktadırlar...

 

       Türkiye’deki eğitimli genç kadınlar, Avrupalı özgür kadın olmanın yolunu, kadınca oturmuşluk, kadınca-insanca kimlik bilincini geliştirme ve yetiştirme yanını bir yana bırakıp kolay yolu seçmektedir: Bir cuma akşamı canı sıkıldığı zaman, sevgilisine “Canım sıkılıyor, ben Antalya’ya gidiyorum, birkaç gün kafamı dinleyip gelirim” deyip gece yarısı, on saatlik bir yolculuğa çıkmanın özgürlük olduğunu sanıyorlar. Ya da uyku getirmeyen bir gece yarısı, ertesi gün işe gitmek zorunda olduğu halde, bir bara gidip birkaç kadeh içki içmenin de kadın özgürlüğünün bir parçası olduğuna inanan pek çok eğitimli kadın var toplumumuzda. Patronlarıyla hafta sonu iş toplantıları için, İstanbul’dan Ankara’ya, Ankara’dan Abant’a yapılan iş seyahatlerinin günümüzde -evli erkeklerce de zorunlu olarak- doğal karşılandığı, -daha ötesi-, işyerinde tutunabilmek, yukarılara tırmanabilmek için ödenen bedensel bedeller olduğun bilinmesi gibi...

 

       Ahmet Altan gibi çok satmayı amaç edinen yazarlara da işte bu modern ve atak Türk kadınlarını anlatan romanlar yazarak, manikürcü kızlara, tezgâhtarlara, üst düzey eğitimli -eksikli- kadınlara -doping etkisiyle/itici güçle- okutmak kalır...

 

       Romandaki yazım ve teknik yanlışlar için yalnızca yazarı değil, yayınevi yönetimini da açığa çıkartmak gerekir. Kitabı okuyunca, Can Yayınevi yönetiminin hâlâ düzeltmen sorununu düzeltemediği görülmektedir.

 

Bu konuda aklımda kalanlar:

 

- Aydan iş arkadaşı Hasan ile bara gider: “Hasan’ın bir ev fiyatına aldığı yeni arabasına bindiklerinde Aydan gülümsemişti.” s.44 Yazarın ne ev fiyatlarından ne araba fiyatlarından haberi var.

 

- İki içki içildikten sonra, (iki kadeh-iki bardak içki demek istiyor) Aydan, “Benim gitmem gerekiyor” diyor ve kendi arabasıyla dönüyor. (etti mi size iki araba) s.46 Vay anasına sayın okuyucular... Demek ki Aydan, Hasan’ın yeni arabasına kurulmuş bara giderken, kendi arabasını da özel şoförle mi, yoksa iş arkadaşı Hasan’ın arabasının arkasına önceden bağlatmış çektirerek mi getirtmişti. İşte böyle vahim hataların Can Yayınları düzeltmeni tarafından mutlaka görülmesi gerekirdi. (Şimdi aklıma geldi: bu mektubu yayınevi yayın yönetmenine de göndersem mi?)

 

- Mimar Cem usandıktan sonra Aydan’a yüz vermeyince, -gerçekten de yıllarca önce görülen filmlerde olduğu gibi- Aydan alçalan cinselliğinin onarımını, kendisini affedeceğini iyi bildiği kocasında ya da yakışıklı bir başka maço erkekte arayacağına, kleptomanlığa -çalmaya- sığınıyor... İlk fırsatta önüne ne gelirse olur olmaz yerde çalmaya başlıyor.

 

- Aydan, mimar Cem’le cinsel hazların doruğunda gezinirken, beyin cerrahı kocası, çalıştığı hastaneye başhekim olma savaşı vermektedir...

 

Bu bir-iki haftalık süre sonunda, Aydan ilişkisini itiraf ettikten sonra, onu affeden beyin cerrahı kocası, çoktandır İzmir’deki bir klinikten iş teklifi aldığını açıklayıveriyor. Kısa sürede apar topar İzmir’e taşınıyorlar. Aydan’ın kocası, çalıştığı hastanede başhekim olma savaşı verirken, bir yandan da kendine İzmir’deki hastanelerde iş mi arıyordu?... İşte burası da çoksatan yazar Ahmet Altan’a yakışmayan teknik bir yanlış, sanki birdenbire bir yapıştırma, romanın bitmesine yakın, kent değiştirmek için bir bahane, yapayca kolay bir uydurma. Unutmayalım: Usta bir romancının iyi uydurması gerekir...

 

Yazardan kaynaklanan ve düzeltmen tarafından doğru düzülmeyen-düzeltilmeyen cümle bozukluklarını yazmaya gerek duymuyorum...

 

*Ankara çevresi köylerinde kopmak, koşmak anlamında söylenir. Sözgelimi: kop: koş, koptu: koştu, kop da gel: koş da gel, ya da: koşarak gel.

Özgen Ergin (Edebiyat eleştirmeni değil, okuyucu) 


  • editör

    editör 27.01.2018

    "Kadir" adlı bir yorumcu Ahmet Altan'ın büyük bir edebi değer olduğunu belirten bir yorum yazmıştı buraya, trol zannedip sildik, hemen ardından bu kez "Kadir Dumlu" adıyla yorum koydu, aynı içerikle, onu da yanlışlıkla sildik. Eğer gerçek kişi ise, yani adı gerçekten bu ise kusurumuza bakmasın.

  • resul buğdaycı

    resul buğdaycı 20.12.2017

    Teşekkür ederiz, çok doğru çözümlemeler. "Yakışmamış" diyerek gizli bir yüceltme yapmayalım. Neden yakışmasın diğer yazdıkları çok mu iyi; gayet de yakışan bir şekilde yazmış.

  • Emin Özgan

    Emin Özgan 17.12.2017

    * Özgen Ergin, böyle bir eleştiriyi yapabilmek için Ahmet Altan'ın bu romanını ciddiye alıp okumuş olmalı! Niyeyse?.. Ama böylesi romanımsıların da eleştirilmesi ve bunun için de Sayın Ergin bilincinde birisi tarafından okuması gerek, değil mi?.. * Özgen Ergin'den (alabili,rseniz) öykülerini alıp yayınlayın lütfen, olmaz mı?..

Bu sayfalarda yer alan okur yorumları kişilerin kendi görüşleridir. Yazılanlardan www.insanbu.com sorumlu tutulamaz.