“OSMAN GAZİ”NİN GERÇEK ADI “ATAMAN”MIŞ! OTTOMAN ZAMANLA OSMANLI’ya DÖNÜŞMÜŞ! KİTAP OKUYAMAMA SORUNUMUZ BUNA MI BAĞLI?

“OSMAN GAZİ”NİN GERÇEK ADI “ATAMAN”MIŞ!  OTTOMAN ZAMANLA OSMANLI’ya DÖNÜŞMÜŞ! KİTAP OKUYAMAMA SORUNUMUZ BUNA MI BAĞLI?

Okuyamama hastalığımız.. Kötücül ruh hali asıl nasıl gelişir?.. Kitapta Doğu Perinçek ile ilgili bölüm.. Kitap çıktıktan sonra rastladığımız Türkçe kökenli olabilecek bazı sözcükler…

Değil kitap, kitapların kısacık tanıtım yazılarını bile okuyamıyor çoğu okumuşumuz!

Bir de sıradan vatandaşın cahilliğinden tiksinirler!

Okumuşumuz kendi ne ki cahilliği hak edene laf edebilsin.

Çok az kitap okunuyor, rakamlarla belli. Okunmak için seçilen kitapların da büyük çoğunluğu “çok satar”. “Çok satar”ların çoğu düzeysiz kitaplar. Fakat hiç değilse onlar okunsun, değil mi ya!

Hayır, çok satarların da genelde “onu ben de okudum” denerek alındığını, okunmadığını ya da yalapşap okunduğunu… Girdiğimiz çok sayıda tartışmadan anlıyoruz.

Hatta bizler “az ama seçkin bir okura sahipiz” diye şişinmeyelim. Birçok kişinin bizim kitapları da üstünkörü “okur gibi” yaptığını yine değişik tartışmalardan çıkarıyoruz.

Örneğin şu tepkiyle çok sık karşılaşıyorum: “ Kaan bey, şu son sözünüz bende büyük hayal kırıklığı yarattı… Ben ki sizin falan falan kitaplarınızı ne kadar beğenerek okumuştum. Siz nasıl bir yola girmişsiniz. Hayret. Yazıklar olsun!”

Sayın bayan veya bay kardeşim, o kitabın konusu buydu zaten. Son birkaç cümlelik görüşümü o kitaplarda yüzlerce sayfa anlatmıştım. Siz nasıl okumuşsunuz onları?

Güneş-Dil kitabımız için de benzer tepkiler… “Arkadaş, sen dogmaya saplanmışsın..”, “Kaan sen ırkçılığa, milliyetçiliğe prim veriyorsun..” Yahu, kitabı hadi okumadınız, bari iki satırlık tanıtım yazısına az kafa yorun, a takoz  kardeşlerim... Sizin “büyük teori” diye aklınızda kalan birkaç klişenin asıl kaynaklarını biz hatmetmişiz, onu geçmişiz, çok gerilerde kalmış sizin ana sınıfı bilgileriniz, biz tamamen farklı bir şeyler anlamaya, anlatmaya çalıyoruz. Bilimden bahsediyoruz, alooo…

Belki ilgilerini çeker diye tanıtım yazılarına afili başlıklar koyuyoruz, polemik çıksın, tartışma gelişsin, nöronlarda iki sinaps patlasın.. diye bekliyoruz. Örneğin “Kitap hakkında Doğu Perinçek ile neler konuştuk?”… Tepkiler şu şekilde: “Tabii belli, Perinçek’i ne zamandır neden hiç eleştirmediğiniz anlaşıldı.. Aynı yola girmişsiniz bir kere..” Başka bir grup tepki ise tam tersi: “Perinçek sana yüz vermediği için mi ona başka konular bahane edip atıp tutuyorsun!” Başka biri, güya çok yakın bir eski dost: “Birisi seni överse ondan iyisi yok. Senden bahsetmezse ondan kötüsü yok.” Başka biri: “Perinçek’e yüklenirsin, ama falancayı aklarsın!” (Daha bir hafta olmamış o falancayı eleştirdiğim ve o yüzden onun taraftarlarıyla kavga ettiğim.) İnsafınız kurusun. Bu tepkiler aynı gün, aynı hafta, aynı tartışma başlıkları altında gördüğümüz laflar. Biz bir ünlüye ya da siyasi çevreye, yayına.. her neyse sırtını dayayıp, onun en kaba hatalarını görmeyip, devamlı oraya buraya sallayan yazarlardan olmadık hiç. Telefonda yankılanan kendi sesimizle bile kavgalıyız.

Bahsi geçen hayli geniş kesim, sırf merak saikiyle bile kitapta (sadece bu konuda) ne yazmışız, açıp bakmaz. Bakacağı da yoktur. Dadangaçlık yapmak, laf sokmak bedava ve onların zekasınca eğlenceli ne de olsa… Hadi kötücül olalım, haset olalım da… Hiç değilse doğru veriler üstünden kötücül olalım. Yok!.. Doğru verileri esas alsak belki hasedimiz azalacak.. Aman deyim… Zor iş onlar için, dayak yemekten zor…

İşte sırf bu yüzden kitabın 2. baskısındaki o bölümü aynen buraya koyuyoruz. (2018’in ilk günlerinden) Belli tip insanlar bunu da okumaz, okusa anlamaz ya, biz akıllı okura seslenelim ve de vazifemizi yapalım hiç değilse…

Doğu Perinçek ile Neler Konuştuk?

11 Ekim’de Doğu Perinçek, İstanbul’dan Ankara’ya geçerken, özel olarak Düzce’ye uğradı ve kendisiyle Vatan Partisi il başkanlığında, yirmi kadar katılımcıyla birlikte, üç buçuk saat kadar, sadece Güneş-Dil konusunu tartıştık. Buluşmada değerli Şule Perinçek, Düzce il başkanı kuzenim Fethi Sönmez ve eşi Ayşe Sönmez ve kitabımız yazarlarından İlknur Arslanoğlu da vardı.

Eski Türk kültürü ve Türk tarihi-dili üstüne çok sayıda kitap ve makale yazdığını bildiğimiz Doğu Perinçek, gördük ki, bu alanlarda hakikaten yoğun birikimli. Ayrıca bizlere karşı da son derece nazik ve ilgiliydi. Birçok görüş ve saptaması, konuyla ilgili önümüzdeki çalışmalar için pek yararlı oldu. Ayrıca birtakım kaynaklar önerdi bize. Biri kendisinin kitabı olmak üzere, üçünü hemen  okudum ve cidden çok yararlandım.

Doğu Perinçek, kitabımızı, getirdiği birkaç küçük eleştiri dışında, gayet iyi bir çalışma ve çok yararlı bir eser olarak gördüğünü belirtti. Kitabın konuya bilimsel bakışını, fanatiklikten uzak nesnel yaklaşımını övdü ve çalışmanın daha da geliştirilmesini önerdi. Dayandığı kaynakları isabetli buldu. Tek tipçi emperyalist sosyal bilime karşı duruşunu yüceltti. Bu sohbetleri ilgi duyan başka uzmanların da katılımıyla tekrarlamamızı önerdi.

Perinçek’in konuyla ilgili görüşlerinden bazı satır başları (aynen değil mealen ve hata yapmışsam lütfen kendisi düzeltsin):

Güneş-Dil kuramı ilk ortaya konuluşu itibariyle hayli saçma ve bilimdışıdır. (Katılıyoruz.)

Atatürk dil ve tarih çalışmalarını başlatmakla çok önemli bir adım atmıştır. Atatürk’ün devrimlerinin takipçisiyiz. Atatürk çok büyük işler yapmıştır, büyük lider ve kuramcıdır. Onu örnek almalıyız. Ama Atatürk konusu dahil tüm bu konulara eleştirel, bilimsel bakabilmeliyiz. Bizi “Atatürk Bekçileri” (körü körüne fanatik Atatürk severlerden) ayıran fark budur. (Katılıyoruz.)

Anagram yöntemiyle, Pankronik usulle, yap-boz tekniğiyle, benzeterek, harf söküp takarak, uydurarak, Batı dillerindeki sözcüklere Türkçe köken bulma yolu yanlıştır. Sözcüklerin aynı kökenli olduğunu söyleyebilmek için ses ve anlam benzerliği yeterli değildir, muhakkak “tarihi” bağlantı da bulunmalıdır. (“Tarihi”, kültürel, işlevsel vb. nedensel ortak bağlantılar…) (Katılıyoruz. Bu anlamda çalışmamızı titiz bularak takdir etti.)

Nişanyan Sözlük’te hata çoktur, hatalar kasıtlıdır. (Katılıyoruz, en azından o toplantıya katılan iki yazar olarak.)

Osmanlı dili ve kültürü de yabana atılmamalıdır. “Ümmettir” diye küçümsenmemelidir, ümmetten öte bir şeydir. Milli yönü o kadar da zayıf değildir. (Konuyu derinleştirecek zaman yoktu, belki bu noktada ayrılacaktık, bu kadarına katılıyoruz.)

Türk dili çok eski bir dildir. Batı dillerinin çoğundan (İngilizce, Fransızca, Almanca) eski sözlüğü vardır (Kaşgarlı) veya birçoklarıyla yakın tarihli sözlüğü vardır.

Çin kaynaklarında daha eski bir sözlükten de bahsedilmekte.

Dil aileleri kuramları uydurmadır. (Katılıyoruz.) Hint-Avrupa denilen dillerden Doğu’lu olanlarla (Sanskritçe-Farsça vb.) ortak sözcüklerin çoğunda ilk köken Türkçe olmayabilir. Ama devletle, orduyla ilgili olanlarda çoğunun ilk kökeni Türkçedir. (Perinçek’in Milattan Sonraki Türk ve Asya tarih bilgisi bizimkinden çok daha ileri olmakla birlikte, sanırım milattan öncekilere ait tarih bilgimiz daha iyi olabilir. Bizi de kök birliği açısından milattan bir hayli önceki yıllar daha çok ilgilendiriyor. Bu konuda bizi yanlışlamamakla beraber, konu biraz boşlukta kaldı. Milattan önceki yıllardaki ortak kelime kökleri açısından, ben en az yüzde ellisi Türkçedir, derim. Bulgulara dayanarak.)

İskitler, Sakalar Türktür. Sümerce Türkçeden etkilenmiştir, ama Sümerce Türkçedir diyemeyiz. Etrüskçe için de pozitif belirtiler var. Hititçe için Türkçe diyemeyiz. Mu kıtası, 15 bin yıl önceki Türk devletleri efsaneleri vb. bilimsel değildir. (Büyük ölçüde katılıyoruz. Ama ilgili konulardaki tüm çalışmalar, önyargısız, nesnel, dikkatli incelenmeli. Her çalışma, her eser biriciktir.)

Türklük için yapılacak en uygun tanım “Türkçe konuşan etnik gruplar Türktür” tanımı olmalıdır. Daha sonra kültürel birlik ve o etnik grubun kendini ne olarak hissettiği… Irksal özellikler millet tanımı için ölçüt olamaz. Çok geniş coğrafyada, on binlerce yıllık çok uzun dönemde, çok sayıda etnik grup karışmış, melezleşmiştir. DNA çözümlemeleri de böyle demektedir. Ortadaki bir gerçek kesin gibidir: Türkçe çok eski bir dildir. Irksal olarak “Türk” olmayan birçok kavim de Türkçe konuşmuş, kendini Türk hissetmiştir veya birçok kavim dillerine Türkçe sözcüklerden bolca almıştır. Türkçenin başka dillerden aldığı gibi. Zaten “Türklük” tanımı, başka tüm etnik-milli adlar gibi, milattan önceki beş-on binli yıllara kadar inemez. Bu çok eski etnik gruplar ortak atalarımızdır, onlara en çok Ön-Türk diyebiliriz. (Katılıyoruz.)

Ve sonuç: Sayın Perinçek bu konuyu bir makaleyle de yazacağını söyledi, ama kitap baskıya verilene dek böyle bir yazı gelmedi. Sayın Perinçek’in konuya verdiği önem ve bu kitaba ilgisi bize samimi göründü. Yazı çıkarsa gündem ve tartışma yaratması açısından seviniriz. Öte yandan Aydınlık Gazetesi’nin her türden kitabımıza uyguladığı mutlak ambargo da sürmekte. Büyük olasılıkla o tutumları devam edecek. Çünkü politik çevreler, zaman zaman bilimsel yaklaşımın zorunluluğundan, medyada, edebiyatta nesnelliğin öneminden bahsetseler de, ideolojik uzlaşmazlıklar ve siyasal çıkarlar onlara göre her zaman önceldir. Bu politik tutum da gerçeğe sadakati yok eder.    

BİRKAÇ SÖZCÜK ÜSTÜNDE TARTIŞALIM

2014’de Sabah yazarı Erdal Şafak Osman Gazi’nin asıl adının Ataman, Bizans kaynaklarında geçen adıyla Otman olduğunu ileri sürerek bir tartışma başlatmış. Osman niye “Osman”mış? Babası ve tüm kardeşleri, kendi çocukları hep Türk adları taşırken? Gerçi ondan önce akrabası sayılacak bir Süleyman Şah var. Ama hakikaten Türklerde Arapça isimlere ender rastlanıyor Selçuklularda, hatta Osmanlı’nın ilk devirlerinde. Gerçi Arapça “Osman”ın da aslının Otman olduğu söylenir. Ayrıca Osman Gazi’ye çok daha eskiden 2003’de Murat Bardakçı da “Otman Bey” diyor.

Tutucu çevreler ise bu iddiaya elbette şiddetle karşı çıkıyor. İddiayı dile getirenleri cehaletle suçluyor. Konunun hassaslığından ötürü büyük akademisyenler ise topa pek girmiyor. Aklınızda bulunsun. Gerçek illa ki budur demiyorum.

İnsan dünyanın neresinde, hangi din ve milliyetten olursa olsun aynı insan. Gerçeğe, bilgiye ve bilime karşı tepkisi temelde, genelde aynı. Ama bilime, bilgiye yakınlık derecesi yine de kültürlere ve zamana göre birtakım önemli farklılıklar da gösterebiliyor. Konumuzla ilgili, “Otman” gerçekse ve bu sonradan “Osman” yapılmışsa Türklerin Müslümanlaştırılması ve dahasında da Emevileştirilmesiyle herhalde yakından bağlı bir olgu. Cidden önemli. Koca resmi tarihi tokatlar, Osmanlıcılık özentilerini tekmeler.  Otman veya Osman meselesi öyledir veya böyledir, tartışılır; ancak Arap kültürünün devamlı olarak bizde bir yabancı madde tepkisi verdiği, kültürel kırılma ve karmaşalara yol açtığı çok kesin. Osmanlı’nın değil, Otmanlı’nın torunları olsaydık bilime ve kitaplara herhalde biraz daha saygılı bir toplum durumundaydık.  

Şimdi kitap çıktıktan sonra rastladığımız kimi sözcükleri kısaca tartışabiliriz..

Crow (İng.) ile “karga” ortaklığına kitapta değinmiştik. Ya “crowded”: (kalabalık) ile kargaşa, kargış sözcükleri arasındaki koşutluğa ne diyeceğiz? Eski Türkçede kara, kargış, kargaşa ve karga arasında belki de “kara” asıllı bir ortaklık bulunabilir. (Karga.. karga üşüşmesi.. crowded.. kargaşa.. ise tartışılır.) Yabancı etimolojik sözlüklerde “crowded”ın crowd (sıkışma-press) den kaynaklı olduğu söyleniyor. “Crowd” bu anlamıyla  ilk kez 1300’lerde duyulmuş. Yabancının ileri sürdüğü de çok güçlü kanıt gibi gelmedi bana.

Abartma” sözcüğündeki “ab” ın eski Türkçede büyüklük ile ilgili olduğunu belirtmiştik kitapta. “Ab-artma” mı acaba? “Abduction” (İng) sözcüğü de (dışarıya doğru açma) “abartma” ile anlam akrabalığı ve ses benzerliği göstermiyor mu?

Callus (ing) nasır demek. Latince Callus (kalın deri), callere köklerinden geliyor. “Kalın” ile bayağı ilişkili görünüyor.

Bere (bir tür şapka) “beret” (Fransızca) kökenli. “Börk”e pek benziyor.

River (İng) sözcüğü ile anlamı aynı, fonetiği ise aynı olmamakla beraber çağrıştırıcı “Irmak” ve “dere” sözcükleri bir yerden akraba olmasınlar?

Unomastica Alla Turca romanında rastladığımız “kengeş” (önemli kararların alındığı danışma toplantıları) ile “congress” sözcüğü, “kaan” ile İbranice çok eski sözcük “kohen”, İblis-Diabolis-Albıs sözcükleri akrabalığına başka bir yazıda değinmiştik.

Ayrıca Fransızca Oui (vi) “evet” bağlantısı ile İngilizce There (var) bağlantısına da dikkat çekelim.

Kitaptaki kapsamlı sözlükte benzer kanıt düzeyinde birkaç yüz sözcük bulabilirsiniz. Ama çok daha yüksek kanıt düzeyinde çok daha fazla sözcük var. Birçoğu geniş biçimde açıklanıyor. İlgilisine yeniden anımsatalım.

Bir de yabancı dillerin bizimkinden ço daha gelişmiş olduğu, sözcüklerinin çok daha fazla sayıda ve üst düzey anlamda olduğu falan söylenir. Örneğin Almanca’nın. Oysaki Almanca’daki birçok sözcük ve kavram bir soyutlama olarak “gösteren” simge olmaktan çok olguyu basbayağı tarif edicidir. Örneğin “keman”a ne derler. “Geige”. Ne yani? Gıygıy… Çocuk dili sanki, köy kahvesi dili…

Son paragraf şakadır. Lütfen ciddiye almayınız :)

Kaan Arslanoğlu

İnsan BU tanıtım filmi yayımlandı: http://www.insanbu.com/Medya-Haberleri/695-insan-bu-tanitim-filmi-yayimlandi


  • Fahri Kumbul

    Fahri Kumbul 07.09.2018

    Aşağıdaki isimsiz yazı bana ait. Bilerek değil, nasılsa isim çıkmamış.

  • 07.09.2018

    Bu tez yeni sayılmaz. "Birden çok göstergenin yanında “Otman Baba Tekkesi” adında Bulgaristan’da bir tekke bulunması da Otman isminin Türkmenlerde kullanımda olduğunun bir kanıtı olduğu; Ataman adının da Otman’dan türetildiği; Osmanlı unvanının ise Türkmen dilini iyi bilmeyen devşirme ‘tarihçilerin’ ve mezhep ideologlarının vicdanı ve mantığı ile ilgili olduğu da savlar arasında.." şeklinde nereden aldığımı bilmediğim birkaç öncesine ait bir notumu buldum. İlk beş isim; yani Otman’ın babası Ertuğrul, Otman’dan sonra Orhan, Murat ve Yıldırım isimlerinin Türkçe olması da bu tezin doğruluğuna dair olasılığı güçlendiriyor.

  • Hasan GÜRMAN

    Hasan GÜRMAN 06.09.2018

    Atman ismi büyük ihtimal,bizanslıların osman ı farklı okumasından geliyor,ya da arapçası yöle belki de ancak para üzerine osman olarak yazılmış,o kesin birşey.Telaffuzu farklı yapılıyordur o konuda birşey diyemem.Süleyman Şahla da herhangi bir bağlantıları yok.Dedesinin adı Gündüz

Bu sayfalarda yer alan okur yorumları kişilerin kendi görüşleridir. Yazılanlardan www.insanbu.com sorumlu tutulamaz.