Medya
Son 6 facebook paylaşımı Eylül 2022

1 - KRALİÇELİK, KRALLIK… 21. YÜZYILDA İNSAN ZEKASININ, İNSAN KARAKTERİNİN SEFİLLİĞİ…
İngiltere dünyanın ilk ve en büyük demokrasisiymiş! Avrupa, Amerika demokrasiyle yönetiliyormuş! Eşek kadar adamlar, kadınlar… Bilginler, enteller… sanatçılar, zırvalar, doktorlar, mühendisler hala bu saçmalıklara inanıyor… Kral işte yahu! Kraliçe… Boru değil. Hanedanlık…. 9 yaşındaki velet Krallık adayı oluyor, Kral oluyor… Hani bizim mideden, şeylerinden beyinli liboşlarımız var ya… Kanada, Yeni Zelanda, Avustralya, Malya, Aptalya hayranı… Demokrasi budalası! İşte o ülkelerin başında bu Kral var, Kraliçe var…
Ama bu temsiliymiş! Bahanelerini sevsinler! Böyle bir kepazelik sadece eğlence için mi, maneviyat için mi? Öyle olduğunu varsayarsak bu koca koca demokrasiler buna neden ihtiyaç duyuyor. Çocukluk aklını aşamamışlar mı daha? Öte yandan sarayın harcamaları öyle az buz değil. Sadece Kraliçenin yıllık maaşı 2 milyar kadar. Başka pek büyük masraflar da var. Gündeme getirilmiyor.
DEMOKRASİYMİŞ! Değişmez bir düzen, değişmez partiler. Siz sadece kuklaları seçebilirsiniz. O demokrasiyi kökünden sorgulamaya bakın bakalım, başınıza neler geliyor. Avrupa Topluluğu’ndan değil, Krallıktan kurtulmayı referanduma sokun, bakın başınıza neler geliyor! Diana hadisesi birilerine ders vermek için değil miydi!
33. Yüzyıla da girsek maalesef İNSANBU. Ve bir mutasyon yaşanmayacaksa böyle kalacak.
NOT: Bizdeki kral, kraliçe hayranlarının tamamı iş bize gelince, Türkiye söz konusu olunca..... Cumhuriyet değerleri, saray sultası, saray masrafları, onun oğlu kayrıldı, bunun gelini işe alındı... gibi lafları ağızlarından düşürmezler, Osmanlı'ya durmadan küfrederler...
2- KRALLIK OLAN ÜLKELERDE KRALLIK TEMSİLİ DEĞİL, SİYASİ PARTİLER TEMSİLİDİR… İSVEÇ NATO’YA ALINMAMALI…
30 NATO üyesi ülkeden 8’i krallıkla yönetiliyor: İngiltere, Belçika, Danimarka, İspanya, Norveç, Hollanda, Lüksemburg, Kanada… İnsanlık adına yüz karası. Başka birçok ülkede olduğu gibi bu ülkelerde “krallık” alışılmış yalanın aksine “temsili” değildir. Buralarda siyasi partiler temsilidir. Rejim hangi parti başa geçerse geçsin aynıdır. Çünkü tüm partiler özde aynıdır. Güya halkın seçtiği tüm liderler birer kukladır.
Oysa bu ülkelerde krallık ülkeyi asıl yöneten oligarşinin göbeğindedir. Krallığın erki hem sınıfsal, hem aristokratik, hem ekonomiktir. Örneğin İngiltere Kralı’nın serveti hesaplanamayacak kadar fazladır, devlet kraldır, krallık devlettir, oligarşi devletin hakimidir.
İSVEÇ DEMOKRATİK BİR ÜLKE DEĞİLDİR! Bir krallık demokratik ülke olamaz. Zaten İsveç ve tüm ötekiler PKK’yı besleyerek, himaye ederek demokratlıkla, insani değerlerle hiçbir samimi bağları olmadığını her gün kanıtlıyorlar. Fakat İsveç bu nedenle NATO’dan dışlanmamalı. NATO zaten demokratik ülkeler topluluğu değil. Türkiye kıdemli bir NATO üyesi olarak ibret olsun diye İsveç’in burnunu sürtmeli. Böyle yapıyor, güzel yapıyor. Bu NATO’nun askeri anlamda kalleş ve rezil bir kurum olduğu gerçeğini daha güzel gözler önüne serecektir.
3- ATTİLA İLHAN ve GÜNEŞ – DİL
Ulusalcı, cumhuriyetçi kanatta, hatta genel olarak solda Attila İlhan hayranları çoktur. Bunu sosyal medyadaki bolca paylaşımlardan da biliyoruz. Peki ne biliyorlar Attila İlhan’ın temel fikirleri hakkında. Bakıyorum, büyük çoğunluğu hemen hemen hiçbir şey bilmiyor.
Geçmişte bu şair, düşünürümüz hakkında bir kitabımda özel bölüm ayırmıştım (Memleketimden Karakter Manzaraları). Sonrasında da birkaç makale yazdım. İlhan’ın kitaplarından büyük çoğunluğunu okudum, inceledim. Konu uzun ve çok yönlü. Her şeyi bu kısacık paylaşımda açamam. Sadece dil konusundakileri birkaç cümlede toparlayayım.
Attila İlhan “Öz Türkçeciliğe” karşıydı. Bunu Atatürk’ün bir yanlışı olarak görüyordu. Fakat daha sonra Atatürk’ün bu yanlıştan “Güneş Dil Teorisi”ni oluşturarak döndüğünü düşünüyordu. Attila İlhan eserlerinde bolca Osmanlıca sözcük kullanıyordu. Zaten fikri olarak “Türk İslam Sentezi” taraftarı, bir çeşit Cumhuriyet Osmanlıcısıydı.
Attila İlhan’ın dil ve kültür üstüne yazdıklarını tekrar gözden geçirdikçe onlara zamanında yeterince değer vermediğimi görüyorum. Her dediğine katılmıyorum, ama kültür alanında söylediklerinden birçoğuna bugün daha büyük oranda katılıyorum. Başka bazı konularda da hakkını daha fazla teslim etmek gerekirdi diye değerlendiriyorum.
Eskiden Attila İlhan’ı bir yazar olarak hiç sevmezdim. Şimdi seviyor muyum? Yine sevmiyorum. Ben bu tip yazar karakterini hiç sevmem, samimi de bulmam. Geniş konu, ayrı konu. Bazı esaslı şiirleri vardır, ama romanda teknik olarak usta, ancak ideolojik anlamda berbattır.
Dil konusundaki fikirlerine büyük ölçüde katılıyorum derken.. birkaç ters noktayı da belirtmem gerek. Örneğin çok iyi bildiği Fransızcayı sözcük ve terim olarak sürekli ve bol bol yazılarına sokması.
Peki, Güneş-Dil konusu? Attila İlhan’ı bu denli keskin Atatürkçü olarak (İnönü dönemi karşıtı olarak) Güneş-Dil konusunda, Atatürk’ün en temel eserlerinden biri konusunda hiçbir şey dememekle suçluyordum yakın zamana dek. Biraz daha araştırınca iki yerde küçük değinisini gördüm. Oralarda İlhan Güneş Dil Kuramını desteklediğini, doğru bulduğunu kısaca belirtiyor. Lütfen bu noktada sizde başka kaynak varsa bana iletin. Yani İlhan hiç değilse “Güneş Dil bilimsel değildir” diyen bilimsel softalardan olmamış.
Peki bu tavır yeterli mi? Asla değil. Attila İlhan’ın o ettiği birkaç cümlede konunun özünü yeterince kavramadığını, olayı sıradan bir dil çalışması, bir araçmış gibi değerlendirip “faydalı” bulduğunu anlıyoruz.
Dolayısıyla kendisi olguya bu kadar yüzeysel baktığı için o konuda hiçbir ciddi çalışma yapmamış. İkide bir kullandığı Fransızca terimlerdeki Türkçe kökleri bile görememiş.
Sonuç olarak dil bilimin özünü 80 küsur yıldır tümden bırakmışlar. Her şeyi bizim, buradaki birkaç kişinin omzuna yıkmışlar. Şimdi biz iğneyle kuyu kazıp cepheyi genişletmeye çalışıyoruz. Bizim aydınımız, en iyileri bunlar… Kaç yabancı dil biliyorlarsa o kadar dilde cahiller… Tüm bu güruha karşı işimiz zor, ama kat ettiğimiz yol yine de büyük.
NOT: Aslına bakarsanız artık ne Attila İlhan umurumda ne de kim onun hakkında ne düşünüyor.. pek fazla umurumda... 🙂 Zaten bizim kuşaklar kim beş yıl önce ne demiş... onu bile unutuyor, genç kuşaklarsa kimseyi tanımıyor. Özür dilerim, ben bu konuları daha çok önemsediğim konulara dikkat çekmek için açıyorum. 🙂 Farklı bir konuyu gündeme getirmek için. Bizim ustaya ve onda ideolojik olarak en yanlış bulduğum şeye gelince: Pek çok dediği doğru ve birçok konuda haklı çıktı, tamam. Ama örneğin yukarda Ercan Ertem arkadaşımızın sözünü ettiği konuya değinirsek... Birçok yazar birçok şey yazar, ama tamamen farklı yaşar. Bu da o dediklerinin kıymetini zaman içinde düşürür. Attila İlhan gençlik döneminde kısa bir aralık haricinde hiçbir siyasi akımla dirsek teması bile geliştirmedi. Hadi o konuda haklıdır diyelim, halkın hiçbir kesimine yakın olmadı, hiç onlarla birlikte ve onlar gibi yaşamadı. Hep fildişi kulede yaşadı. Onun halktan kopuk olmakla suçladığı (ki büyük ölçüde haklıydı) sol kesimler çok daha halktı, halkla birlikteydi. Attila İlhan hep sadece kendi için yazar gibiydi. Ayrıca romanlarında çok satar olmak için epeyce ilkesizlik yaptı. En başta cinselliği fena halde abarttı. Cinsellik üstüne kitaplar devirirken, dediklerinin çoğu da yanlıştı. Her neyse... Ne yaparsa yapsın, bizi daha çok yazdığı doğrular ilgilendirir... dersek... Pek çok Türk aydınının abuk sabuk konularda ciltler yazarken GÜNEŞ DİL konusuna hiç eğilmemelerini affedemiyorum ve AFFETMEYECEĞİM...
NOT: … … Yani asıl sorun halktan kopukluksa bunu nasıl aşacağız. Rahmetli usta da bu konuda tonla laf etmiş. Ama bir yerde farklı derken başka yerde elit burjuva yaşamını savunmuş, kendi de öyle yaşamış. Konusu buysa o zaman yaşantısı farklı olduğu zaman ben bunun gündeme getirmesem halk benden önce getirir. Halkın sezileri bizden çok daha yüksektir, çünkü alt tabaka daha çok güdüleriyle, sezileriyle yaşar. Dolayasıyla “Fena Halde Leman” gibi romanlar yazmış yazarları başka yerde ne derse desin benimsemez. Dediğim gibi sonuçta benim asıl gelmek istediğim yer DİL KONUSU, GÜNEŞ DİL...
4- JARED DIAMOND ve “DÜNYANIN TÜRKİYE’YE BORCU”
Jared Diamond geçtiğimiz yıllarda çok popüler bir “best-seller” olan “Tüfek, Mikrop ve Çelik” adlı kitabın yazarı. Eserin Türkiye’ye özel önsözünde bu kitabın aslında bir “Türkiye’ye borç ödemesi” kitabı olduğunu belirtiyor. Fotoğrafları büyültüp okursanız açıklamasını da görürsünüz. Avrupa, Amerika, Batı ve Doğu… tüm dilini, kültürünü, üretim tekniklerini, araçlarını, çeliği vb. Anadolu’dan, Türkiye’den almış.
Son yıllarda Batılı binlerce bilim insanının ağırlıklı olarak kabul ettiği bir gerçek bu. Uygarlık ilk önce “Bereketli Hilal”de doğmuş. Anadolu, Hazar denizi batısı, güneyi, doğusu. Tarif edilen bölgeler ağırlıklı olarak eski ve yeni Türk yurtları.
Tabii Batı bilimi buraya kadar gelmiş ama orada yine büyük bir barikat kurmuş. Yazar “Dünyanın Türkiye’ye borcu” diyor ama “Türklere borcu” diyemiyor açık açık. “Türk çinilerine, Türk dokumalarına” hayranlığından bahsedip, konuyu biraz gargaraya getiriyor. Kitabın çevirmeni değerli Ülker İnce sorunun ne kadar farkında? Onu da bilemiyoruz!
Son yirmi yılda Dünya bilimi Batı uygarlığının dilinin, kültürünün kökeninde dört dörtlük Türklüğü tarif ediyor. Genetiği, bölgeleri, göç yolları, tarım havzaları, ilk şehirleri, yazısı, dili, kültürü anlamında... Ama “Türk” demiyorlar, diyemiyorlar, inatla bunu reddediyorlar. Bunu yine hayali bir Hint-Avrupa ırkına bağlıyorlar. Uyduruk, safsata, tutarsız, tel tel dökülen bir sav. Son barikatları. Yavaş yavaş gerçeği gören Batılı bilim insanları ortaya çıkmaya başladı. O barikat da yıkılacak.
Böylece Batı’nın son ırkçı, sömürgeci kültürel kalesi yıkılacak. Dünya halklarının beyinleri Batı hayranlığıyla köleleştiren ideolojik zinciri kırılacak. Uluslar arasında düşünsel eşitliğin yolu açılacak.
5- HDP İLE İTTİFAK SEÇİM Mİ KAZANDIRIR, SEÇİM Mİ KAYBETTİRİR?
Bütün kozlar yine HDP’yle oynanıyor. HDP’nin 6’lı masanın güçlü bir unsuru olduğunu herkes biliyor. Fakat bu Millet İttifakı’na önemli oranda oy kazandırırken bir yandan da kaybettiriyor. Millet ittifakına oy verecek vatanseverler bu durumu hazmedemiyor. Bunlar da en fazla İyi Parti içinde bulunuyor. Bu durumda İyi Parti’nin HDP’den ayrı durduğunu bir şekilde göstermek gerekiyor. Gerçekte böyle bir şey yok. Yani şu an ve seçim sathında İyi Parti ötekilerden pek farklı değil ve olmayacak. Çünkü zaten Atatürk’ün kurduğu parti, Cumhuriyet Halk Partisi HDP’leşmiş durumda. İyi Parti CHP ile aynı masadaysa HDP ile aynı masada demektir.
Yine de fireyi azaltmak için görüntüyü kurtarmak gerekiyor. Üst akıl ABD ve AB bunu emrediyor. O yüzden vampir ve vampirin küçük keneleri yeni bir sözde 3. YOL ittifakı kurdu. Akşener de o yüzden HDP’ye verip veriştiriyor. HDP İyi Parti ile kavgalıymış gibi sert demeçler veriyor.
Sonunda hepsi belediye seçimlerinde olduğu gibi birleşecek… Kılıçdaroğlu veya İmamoğlu… fark etmez. İkisi de HDP’nin dostu. Hepsi aynı adaya oy verecek. Zaten şu an da medyada, sosyal medyada, sendikalarda, meslek örgütlerinde, tabip odalarında bir ve beraberler. Seçim olsun veya olmasın aynı cephedeler.
Sonuçta HDP ile ittifak seçim kazandırır mı? Bence bunu zorlaştırır. Ancak ister kazanılsın ister kaybedilsin büyük bir kitlenin beyinlerine yerleşmiş bu HDP mikrobu on milyonlarca insanı zombiye çeviriyor. Ettiklerini bulacaklar diyorum, bu kesin ama, bunun memlekete, halka da büyük zararı var ve zararlar artarak devam edecek.
6- ÜLKEMİZE, HALKIMIZA İHANET EDEBİYATI
YALANDAN KİM ÖLMÜŞ YAZARLARI… “… Emek ve Özgürlük İttifakı uzun bir tarihe ve mücadele birikimine yaslanan iki güzel ifadeyi sahiplenerek yola çıktı. Bugün herkesin umut kadar güven duymaya da ihtiyacı var. Varoluşumuzu zenginleştirecek, yıkıma uğramış insanlığımızı yeniden yüceltecek, dünyaya ve hayata koşulsuz ve ön yargısız kendini açarak, yenileyici ve iyileştirici bir rol oynayacak, hayatın karmaşasını kavrama cesaretine sahip, özgürlüğe, eşitliğe ve barışa açılacak bir kapıdan çok, bu kavramların ta kendisi olacak yaratıcı bir oluşumun beklentisi ve ümidi içindeyiz. Emek ve Özgürlük İttifakı’nı bu duygularla kutluyoruz. Önümüzdeki uzun yol, açık ve aydınlık olsun.”
80 edebiyatçı bir araya gelmiş bu paragrafı imzalamış. Tebrik etmek gerek, tek paragrafta bu kadar yoğun ve pişkince yalanı ancak edebiyatçılar uydurabilir. Bu kez klasik 200’ü tutturamamışlar, 80’de kalmışlar. Ama biliyoruz ki böyle daha yüzlerce, hatta binlercesi var. Ne yazık ki bininden bir kişilik gerçek edebiyat çıkmıyor.
Edebiyat edep demektir, ahlak demektir, duyarlılık, acıma hissi, geniş görüş, ileri görüş, bağımsız fikir, insaniyet demektir… Türk edebiyatı halka düşman bir ihanet batakhanesine dönüşmüş. Kürt ve Türk kanıyla beslenen, çocuk cesetlerinden semiren bir edebiyat. Daha çok Kürt öldükçe Kürtlüğünden daha çok zevk alan sadist bir edebiyat. Örümcek ağı edebiyatı: Amerikan ve Avrupa beslemeliğinden utanmadan gurur duyanların muhabbet pazarı…
44 yılda yüz binden fazla can alan PKK katliamlarıyla ilgili tek bir sayfa yazmamışlardır. Az buçuk yazmışlarsa hep katillerden yanadır. Kadın boğazlamaları, işçi kurşunlamaları, köylü infazları, bebek cinayetleri, aydın bombalamaları, kitle kırımları… Dostlarının hiçbir suçu solculuklarına zerre kadar halel getirmez. Bu edebiyata bir isim vereceksek “halka ve ülkeye ihanet edebiyatı” diyebiliriz. “Yalandan kim ölmüş, bizim yerimize başkaları zaten ölüyor…” Bu da mottolarıdır. Toplumcu gerçekçiliği çoktan bırakmışlardır topluma kin duyguları paçalarından akıyor.
İmzacıların büyük çoğunluğu bildiğimiz isimler ve bunların misyonları zaten belli: 5. KOL… Birkaç kişi için üzüldüm, en başta Cevat Çapan hoca için. Tek bir imzayla birikimini harcamaya çalışmış. Umarım işin vahametini anlamadan onaylamıştır. Oysa imza arkadaşlarının birçoğunun ciğerini bilir. Bazıları da böyle. Büyük akıntıyla sürükleniyorlar.
Görüyor musunuz, büyük vampirin ve küçük kenelerinin ne kadar çok hayranı var. HDP mikrobunu kapmışlar, zombileşmişler, insaniyet namına ne varsa dokunup çürütüyor, azgınca dişliyorlar, ürüyorlar, ürüyorlar… Bu pislik ne zaman temizlenir?.. Bu kir öyle böyle değil… Tüm bu kuşak… Yazarları ve okurları.. biyolojik olarak ecelleriyle ortadan kalktığında…
Gerçek edebiyata ilgi duyanlar şu bağlantıya girebilirler… RESİMLİ KISA ROMAN… PKK’ya LANET MİTİNGİ:
https://www.insanbu.com/Edebiyat-Haberleri/887-pkkya-lanet-mitingi-%E2%80%93-pkknin-romani
Bu sayfalarda yer alan okur yorumları kişilerin kendi görüşleridir. Yazılanlardan www.insanbu.com sorumlu tutulamaz.
kaan arslanoğlu 30.09.2022
Değerli Dicle Ekinci, teşekkür ederim, sağolun. Saygılar, sevgiler...
Dicle Ekinci 30.09.2022
Yine muhteşem yazılar, hep doğru tespitler! Dediklerinizin her bir kelimesine katılıyorum. Kaleminize yüreğinize sağlık.