AÇIK-SAÇIKLIĞIN BAYAĞISI

AÇIK-SAÇIKLIĞIN BAYAĞISI

Anılar çöplüğünde eşelenmeye, ölmüş yazıları gün yüzüne çıkarmaya devam ediyoruz. Yine şanslıyız ki bunlar kâğıda basılı, cismani varlıklar. Yıllar geçtikten sonra bile elimize alıp sayfaları çevirebiliyoruz. Peki, günümüzün elektronik ortamdaki tamamen hayali yazılarını, belgelerini elli yıl sonra nasıl okuyacağız, göreceğiz? Belki de bir düğmeye basılıp tamamı yok olacak gugılı, selfisi, vatsapı, sonra da her şeye sil baştan başlanacak. Bilemedim artık. Yeni gelenler uğraşsın dursun; “Milyonlar bir gecede cahil bırakıldı, atalarının mezar taşlarını layk yapamıyorlar, ruhlarına bir tivit bile atamaz hale geldiler…”

Bu varoluşsal kaygımı da söyleyip, sizi 1974 yılına davet ediyorum. Hayat Haftalık Mecmua’nın, Yıl: 19, Sayı: 30, Cilt:2, 350 kuruş, 18 Temmuz 1974 tarihli nüshasına. Sahibi ve Genel Yayın Müdürü Şevket Rado, Mesul Müdür Çetin Emeç’miş. Bu sayının kapağında Carmen Gonzales yer alıyor. Kendisi “II. Istanbul Festivali dolayısıyle, «Carmen» operasında başrolü oynamak için şehrimize gelmişti” ve mecmuada “Ateşli Carmen de, Topkapı Sarayı Haremi’ne girdi… İlle de Harem dedi,” şeklinde haber olmaktan kurtulamamış.

Bu haftaki yazımız ise, Sohbet Köşesi’nde yazan Şevket Rado’ya ait.

AÇIK-SAÇIKLIĞIN BAYAĞISI

Memleketimizde bir müstehcen kovalamasıdır gidiyor; gazeteler, dergiler müstehcen resim bastıkları, kitaplar müstehcen şeyler anlattıkları için toplatılıyor. Bu da kızmalara, köpürmelere yol açıyor. Çünkü müstehcen denilen resimleri basanlarla yazıları yazanlar aslında bunların müstehcen olmadıklarına inanmaktadırlar. Onun için önce neyin müstehcen olduğunu bilmeli ki olaylar serinkanlılıkla izlenebilsin.

Bir kere müstehcen kelimesinin şaşıracak bir tarafı var: Kökü Arapça olan nice kelime Türkçeleştirildiği halde müstehcen kelimesi, çok eski, çok Arapça, hem de ağdalı Arapça olduğu halde varlığını sürdürmüş, dillerden, kalemlerden bir türlü uzaklaştırılamamıştır. Dilimizdeki birçok Arapça kelime için yapıldığı gibi «müstehcen» için de şöyle böyle bir Türkçe karşılık olarak «açık-saçık» kelimesi pekâlâ kullanılabilirken bunu da, çok şükür, kimse yapmamış. Çünkü «müstehcen» yalnız sözlükte bir kelime değil, hukukta da ucu cezaya bağlı bir mefhumdur.

Bir kadın veya erkek resmi açık-saçık olduğu halde müstehcen olmayabilir. Geçmiş zamanın yakın günleri ile bugünü karşılaştıracak olursak açık-saçıklık bakımından gözlerimizin birçok şeylere alıştığını görürüz. Çarşaf devrinde kadınlar pelerinlerini kısaltıp dirseklerinden itibaren kollarını açığa çıkardıkları ve peçe takmadıkları zaman «açık-saçıklık aldı yürüdü» deniyordu. Bugün avuç kadar bikini mayo giyenler de açık-saçık geziyor sayılmaktadır ama böyle bir manzaranın müstehcen olduğunu kimse söylemiyor; bunlara pekâlâ hoşgörülerek, hatta beğenilerek bakılabiliyor.

«Müstehcen» kelimesinin manası içinde kabalık, âdilik, bayağılık vardır, yüz kızartıcılık vardır, ayıp vardır; utandırıcılık vardır ki «açık-saçık»ta bu yoktur. Müstehcen kelimesi «hücnet»den geliyor, kusur, ayıp demektir, edep dışı demektir. «İhtican» kızı çok küçükken ere vermek manasına gelir ki bunda tazecik kızı bilmediği şeylerle karşılaştırmanın ayıbı gizlidir. «İstihcan» ise bir nesneyi kötü görmektir. Demek ki «müstehcen» açık-saçıklığın âdisi, bayağısı, yüz kızartıcısı manasına gelen bir kelime.

Pek bilinen bir hikâyedir: Ünlü İngiliz muharriri Oscar Wilde’ı bir mahkeme bilirkişi yapmış, bir metnin müstehcen olup olmadığını sormuş. Wilde metni okuduktan sonra, her kötülük olabilir manasında: «Güzel değil bir kere!» diye cevap vermiş. İşte işin can alıcı noktası burada toplanıyor. Bir resim, bir yazı açık-saçık olabilir. Açık saçıklık anlayışı zamanla değişebilir. Goya’nın Çıplak’ı çırçıplaktır ama güzeldir. Plajdaki bikinili kızın resmi güzel olabilir. Ondan daha kapalı, hatta giyinik bir kadın resmi ise çirkin ve bayağı, dolayısıyla müstehcen olabilir. Koğalanacaksa çirkin ve bayağı olan, yüz kızartıcı açık saçığın koğalanması gerekir. İkisini birbirinden ayırmak güçtür ama ayrılınca da kimsenin karşı çıkacağını sanmıyorum.

Şevket Rado


Yorumlar

Maximum : 1000 Karakter / Karakter Sayısı: 
0
Yorumlara gerçek ad ve soyadınızı yazmanız onay kolayllığı sağlar.
Mail adresinizi yazmanız keyfinize kalmıştır. Yorumlarınızın onaylanması da
editörlerin tamamen keyfine bağlıdır. Yılların deneyimi sonucu bu bizde böyle.
  • fahri kumbul

    fahri kumbul 21.06.2017

    Kov" un "koğ" şeklinde "v" yerine "ğ" ile yazıldığını ilk defa gördüm. Eskiden yaygınmıydı acaba?. Sürmek, ıralamak, uzakta tutmak anlamdan başka, aynı yazılışın fitnelemek, gammazlamak (kovculuk, koğculuk) anlamı var. Burada hangisi kullanıldı acaba?

  • Acar

    Acar 20.06.2017

    müstehcenlik kötü değildir, bakış açısı kötüdür :) Ne kadar çok vardı bu mecmuadan bir zamanlar evimde, kaygan, pürüzsüz kağıda basılmış. Oradan oraya taşınırken kaybolup gittiler.

  • Mahmut Dirican

    Mahmut Dirican 20.06.2017

    Çok az şeyi "güzel", çok az şeyi de "çirkin" bir şey olarak görmek veya böyle nitelemek, estetik açıdan bir gelişmişlik göstergesi sayılabilir.

Bu sayfalarda yer alan okur yorumları kişilerin kendi görüşleridir. Yazılanlardan www.insanbu.com sorumlu tutulamaz.