Medya
Siyasal İslam İflas Etmişmiş!
“Siyasal İslam İflas Eder mi?” sorusuna, hemen ve kestirmeden cevap vermek zorundayım: Siyasal İslam iflas etmez, çünkü bizzat İslamın kendisi siyasaldır. Ondan!
Bu yazı durup dururken ortaya çıkmadı, bir değil birden çok nedeni var. Ben sonuncusundan söz edeceğim: 11 Aralık 2017 tarihli Cumhuriyet gazetesinde, “Siyasal İslam İflas Etti” başlıklı bir söyleşi tam sayfa yayınlandı.
Söyleşiyi yapan kişi Nazan Özcan adında bir gazeteci. Nazan Özcan’da siyasal İslamın iflas ettiği kanısının oluşmasına da Levent Gültekin adında bir “Eski İslamcı” neden olmuş. Çünkü “Yıllarca inandığı ideolojinin yanlışlığını gören Levent Gültekin” siyasal İslamın ne olduğunu anlatınca anlamış. Demek ki: Nazan Özcan’ın siyasal İslamın ne olduğuna dair daha önceden bir fikri yokmuş… Yokmuş ki, söyleşisini şöyle sunuyor: “Yıllarca siyasal İslamın takipçisi olan ama son dönemlerde siyasal İslamın Türkiye’yi iyice kutuplaştırdığını ve içinin tamamen boşaldığını gördüğü için eski mahallesini terk eden gazeteci Levent Gültekin, yeni kitabı “Onurlu Çıkış”ta “Gelin demokrat olalım, bu ülke hepimizin” diyor. Ve kendi hikayesini mihenk taşı yaparak, iktidarın çıldırmış uygulamalarından bunalan Müslümanlara yollar sunuyor. Gültekin’le siyasal İslamın geldiği noktayı ve Türkiyedeki uuygulamalarını konuştuk.”
Bu sunudan şunu anlıyorum, anladım: Siyasal İslam toplumu (en azından) Meşrutiyetlerden bu yana kutuplaştırmıyormuş da AKP saltanatında (“iyice”) kutuplaştırmış ve siyasal İslam’ın “içinin tamamen boşaltıldığını” görmese siyasal İslamdan vazgeçmezmiş… Bu sunuma göre Bay Levent Gültekin özünde hâlâ siyasal İslamcı olmalı, öyle değil mi?
Ve Bayan Nazan Özcan, bu göz kamaştırıcı yorumdan sonra Bay Levent Gültekin’e topu kaldırıyor:
“Onurlu Çıkış”la neyi kastediyorsunuz?
Bu soru üzerine, Levent Gültekin, “Haddini Bilmez Çıkış”ını özetleyiveriyor:
“Hepimiz inanç, ideolojik kimlik eksenli kendi mahallelerimizde yaşıyoruz. Birbirimize yabancılaştık ve bundan çok zarar görüyoruz. Şimdi odalardan çıkalım, konuşalım, tartışalım, uzlaşalım ve burasını herkes için yaşanabilir bir ülke yapalım diyorum ben. Fakat çıkarken yenilmişlik duygusuna da kapılmamamız lazım. “Davayı sattı”, “Kendi mahallesinde tutunamadı”, “Zaten orada istenmiyordu” gibi ithamlar yapılmamalı. Çünkü bunlar özeleştiriyi ya da özrü değersizleştiriyor. İdeoloji, inanç, mezhep eksenli tartışmanın tarafı olmuş insanlar bu tutumlarından vazgeçtiklerinde, bu davranışı bilgelikle karşılanırsa onurlu bir çıkış hakkı da verilmiş olur.”
Soran da soruyu yanıtlayan da konuştukları “şey”in ne olduğunun farkında bile değil. Bayan Nazan Özcan daha önce Radikal gazetesinde yazmış bir “gazeteci” imiş… Konuyla ilgili yüzeysel bir bilgisi bile yok.
Levent Gültekin’e gelince: 1972 yılında Ardahan’ın Göle ilçesinde doğmuş. Üniversite yıllarına kadar eğitimine bu ilçede devam etmiş. Anadolu Üniversitesi’nin Kamu Yönetimi Bölümü’nde lisans, Selçuk Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümünde yüksek lisans eğitimini tamamlamış. Yeni Şafak gazetesinde çalışmaya başlamasıyla gazetecilik mesleğine de girmiş. Yaklaşık beş yıl farklı görevler almış ve bir süre Yeni Şafak’ın haber müdürü olmuş. 2000 yılında Yeni Şafak’tan ayrılan Gültekin, Gerçek Hayat dergisini çıkartmaya başlamış ve derginin genel yayın yönetmenliği görevini de üstlenmiş. İnternet haber sitelerinde Cenk Açık takma adıyla yazılar yazmış. 2007 senesinde Star Medya Grubu’nda İcra Kurulu Başkan Yardımcısı, 2009’da TMSF idaresi altındaki Cine5’te yönetici olarak çalışmış. Günümüzde Diken İnternet gazetesinde köşe yazıları yazmakta ve Medyascope yorum ve haber platformunda Ruşen Çakır ile gündemi değerlendirmekteymiş.”
Sanki Siyasal İslam’ın kurucularından Seyyid Kutub ya da Tunus’un Gannuşi’si ve (ya da) Recep Tayyip Erdoğan yollarından dönmüş gibi yaygara yapılıyor. Levent Gültekin çok cahilken İslamcı yapılmış, cehaleti azalınca ve kendi hayatından çıkardığı derslerle (kendi deyişiyle) mahalle değiştirmiş bir adam. Ters yönden giderek, komünistken İslamcı olan İsmet Özel’in dönüşünden çok daha önemsiz bir olay. İlk soruya verilen cevaptan da anlıyoruz ki mahalle değiştirmesinin nedenlerini açıklamak yeteneğinden de çok uzak: “Hepimiz inanç, ideolojik kimlik eksenli kendi mahallelerimizde yaşıyoruz. Birbirimize yabancılaştık ve bundan çok zarar görüyoruz. Şimdi odalardan çıkalım, konuşalım, tartışalım, uzlaşalım ve burasını herkes için yaşanabilir bir ülke yapalım diyorum ben.”
Bu cevap Levent Gültekin’in içine düştüğü çıkmazın ne olduğunun farkında bile olmadığını gösteriyor. Kendisi, çağının çağdaşı olamamış bir dogmalar dünyasından geliyor ama “aydınlanma” ile tanışmış olanları da içine alacak şekilde “Hepimiz inanç, ideolojik kimlik eksenli kendi mahallelerimizde yaşıyoruz. Birbirimize yabancılaştık.” diyor.
Halifeler döneminden bu yana dogmalar dünyasında yaşayan ve dünyayı, evreni ve bunların gerçeklerini din kitaplarına göre açıklayan bir kesim ile dünya ve evreni akıl ve bilimle yeniden tanımlayanların birbirine yabancılaşmasından daha doğal ne olabilir?
Levent Gültekin’in içinden geldiği kesim Rönesans’a ve Aydınlanma’ya düşman bir kesim. Çağdaşlaşmanın ürünlerini iştahla kullanıyor ama onu yaratan temel düşünceye karşı. “İslamcı” dünya, evren ve nesnel çağ bilincine hiçbir zaman sahip olmadığı için “bilinç bunalımı” yaşamamış bir kesim. Karşısında ise, “Bilinç bunalımı” yüzünden (sayesine) teolojik ya da metafizik çözümleri, geleneklerin otoritesini reddeden ve bunun sonucu olarak insanın kaderi ve toplumun örgütlenmesine ilişkin temel ilke ve anlayışları değiştirmek istemiş ve değiştirmiş bir kesim.
Bu ayrışma sadece Batı’da olmadı, Aydınlanma rüzgarından esinlenen Osmanlı’da da oldu. Kutuplaşma ta o zaman başladı.
“Cumhuriyet” bizim aydınlanmacılarımızın eseridir. “Şimdi odalardan çıkalım, konuşalım, tartışalım, uzlaşalım ve burasını herkes için yaşanabilir bir ülke yapalım diyorum ben” diyor Levent Gültekin. Cumhuriyet’i mi tartışacağız, Cumhuriyet’i kötürüm edenlerle mi uzlaşacağız? El ele verip laikliği mi kurban edeceğiz?
Bunlar zavallı düşünceler: Laik Cumhuriyet tartışılmaz, pazarlık konusu edilemez.
Yobaz Müslümanlar, devleti Kuran’la yönetmek saplantılarından vazgeçecekler; camiden dışarı çıkmayacaklar. Tek uzlaşma budur.
Dünyayı Allah adına yönetmek isteyen Müslüman’a yobaz ve militan İslamcı denir.
Bu dünyada Allah adına yönetilmeyi (güdülmeyi) kabul eden Müslüman’a da “dindar” denmez, “İslamcı” denir.
“Müslüman”, laik dünyada yaşamayı içtenlikle, takiyesiz kabul etmeden, bunu öğrenmeden ne kendisine ne de dünyaya huzur var. Bu böyle biline!
Levent Gültekin “Yeniden bir kurucu iradeye ihtiyaç var” diyor. Bu cümlenin önü arkası olmasa ne iyi… Ama “Kurucu irade” başka “Bir kurucu irade” başka… Bay Gültekin, demek ki, “Ortak Akıl” ürünü olan (bir) kurucu iradenin icat edilmesini istiyor.
Nazan Özcan soruyor: “Kitapta diyorsunuz ki, şu anda yaşadığımız “Demokrasi görünümlü faşizm, cumhuriyet görünümlü saltanat, devlet görünümlü mafya…”.
Levent Gültekin cevap veriyor: “Öyle. Demokrasinin içinde çokseslilik var, var mı şimdi? Ağzını açanı içeriye tıkıyorlar. Demokrasi sadece sandık değil ki! Saltanata gelelim, bir adam geliyor oturuyor ve ben gidersem ülke yıkılır diyor. Damadını bakan yapıyor, belediye başkanını atıyor, seçime ne gerek var diyor, rektör atıyor, bu mu cumhuriyet yönetimi? Saltanat bu. Devletle mafyayı ayıran tek şey hukuk, bu ülkede hukuk kaldı mı? Aslında bizim yeniden bir kurucu iradeye ihtiyacımız var. Bunu da ancak 2019’a giderken bir araya gelir, ortak akıl ve dil oluşturulur, herkesin mutlu olduğu, hakkını aldığı, huzurlu olduğu bir Türkiye vaat edersek becerebiliriz. Çünkü Erdoğan çok yıprandı. Aynı referandumda olduğu gibi. Ama bunu yapamazlar, kimlik, mezhep, inanç üzerinden giderse 2019 seçimleri, Erdoğan kazanır ve hepimize geçmiş olsun.”
Cumhuriyet’i kurucu felsefesi, kurucu iradesi Anayasa’nın Giriş Bölümü’nde, ilk dört maddesinde yazmıyormuş gibi 2019’dan önce bir araya gelip yeni bir kurucu felsefe ve kurucu irade üzerinde uzlaşılacakmış…
Yok canım?! Cumhuriyetçiler İslamcılarla bir araya gelip Cumhuriyeti yeniden kuracakmış. Nerede o yoğurdun bolluğu. Damadını bakan yapan, belediye başkanını işinden atan ademoğlu, Anayasa’ya karşın, bizzat İslam’dan almıyor mu gücünü?
Türkiye için bir tek kurtuluş var: Bütün vatandaşların, bütün siyasal partilerin 1923 Cumhuriyeti’nin kurucu irade ve felsefesini kabul etmesi.
Bu böyle olmadığı için, Laik Cumhuriyet tarafından kurulan Diyanet İşleri Başkanlığı’ının Cumhuriyet düşmanı başkanı, çıkıp, fetvalarıyla Cumhuriyet’in temellerini dinamitliyor. 17 Aralık 2017 tarihli Birgün gazetesinin haberini okuyalım:
[“DİYANET ŞİMDİ DE LAİKLİĞİ TARTIŞMAYA AÇTI
Laiklik, Diyanet’e sorun haline geldi
Diyanet İsleri Başkanı Ali Erbaş, bir kez daha laikliği hedef alarak, Diyanet tarafından verilen fetvalara yönelik yurttaşların tepkilerini değerlendirdi: Fetvalara dönük tepkiler din-devlet ikileminden kaynaklanıyor.
“Milli Piyango haramdır” fetvası ile gündeme gelen Diyanet işleri Başkanı Ali Erbaş, fetvaya ilişkin açıklamalarda bulundu. İstanbul Halkalı’da düzenlenen 2. Avrasya İslam Şurası Fetva Meclisi Toplantısı’nın açılışına katılan Erbaş, laikliği hedef alarak Diyanet işleri Başkanlığı tarafından verilen fetvalara dönük sosyal medyadaki tepkileri değerlendirdi. Tepkilerin sebebinin din-devlet ilişkilerinde yaşanan ikilemden kaynaklandığını savunan Erbaş, “Örneğin, devletin yürürlükte olan sistemi içerisinde yasal olan bir uygulama dini açıdan caiz olmayabiliyor. Yani haram olabilir. Bir örnek vereyim; faiz meselesi. Yasaldır ama haramdır. Ya da içki, kumar, şans oyunları… Ayetler açık açıktır. Bu konuda sorulan bir soruya ‘caiz değildir’ ya da ‘haramdır’ fetvası verildiğinde kimi kesimler biraz da spekülasyon katarak bu fetvaya karşı çıkıyor. Burada yasal olan bir şeyin bazen caiz olmadığı haram olduğu ortaya çıkmakta, vatandaşlarımız kurulumuzun vermiş olduğu fetvaları gördüğünde buna dikkat etmelerini özellikle istirham ediyorum” diye konuştu.
“Özelikle bazı kesimler, ‘devletin yasal olarak yaptığı bir faaliyete nasıl haram dersin’ diyerek bir takım eleştiriler getiriyor” diyen Erbaş, şöyle devam etti: “Burada kurulumuz ya da fetva verme görevini ifa edenlerin dayanakları Kur’an, sünnet, icma ve kıyastır. Ayrıca mezheplerin görüşleridir.”]
Adam, laikliğin temeli olan “din”/”devlet” ayrımını “ikilem”ini kabul etmiyor; Devlet’i Allah adına yöneten İslamcı bir yönetim istiyor. Cumhuriyet “Cumhuriyet” olsa Cumhuriyet savcıları bu adamın ossaat yakasına yapışır. Çünkü bu “adam” Anayasa’ya karşı suç işlemiştir.
Bay Levent Gültekin, Cumhuriyet’in bu adamlarla uzlaşmasını tavsiye ediyor. Edebilir! Ama bu tavsiyenin yapıldığı yerin Cumhuriyet gazetesi olmaması gerekirdi. “Cumhuriyet”siz kalan Cumhuriyet gazetesi için bile çok ağır bir bilinç yoksunluğudur.
Çok yazık, çok ayıp!
ÖZDEMİR İNCE
18 ARALIK 2017
http://ozdemirince.com/ dan alındı.
Özdemir İnce’nin Yeni Kitabı Hakkında Okumak İçin: http://www.insanbu.com/Kitap-Haberleri/603-tersine-yazilar-yayinlandi
Bu sayfalarda yer alan okur yorumları kişilerin kendi görüşleridir. Yazılanlardan www.insanbu.com sorumlu tutulamaz.
Şakir Hacıoğlu 26.12.2017
Ruhuna çok itirazım olmasa da, son bölümde diyanet üzerinden yapılan çıkarım bana çok anlamsız geldi. Diyanet'e fetva soran vatandaş olunca Diyanet laikliğe göre değil, saydığı kaynaklara göre hüküm verecekti tabii. Burada anormal olan, laik bir düzende Diyanet'in varlığı. Gerisi zaten otomatikman gereksiz tartışma oluyor. Saygılar