Medya
Liberal Avcısı Taylan Kara! Hey, Dostum, Yeni Avlar İçin Biraz da Kendi Çevrene Bak...
Siz hiç enseye tokat sırta şaplak yıllardır samimiyetle sohbet ettiğiniz birinin, bir küçük sözünüz üzerine birden bire “İngiliz Doktor” moduna geçip "Tarzınız pek kaba ve üstelik düşmanca, sizinle tartışmak vakit kaybıdır" dediğini ve aniden yedi kat yabancı gibi davranmaya başladığını gördünüz mü?
Taylan Kara ile tartışırken başıma geldi geçen yaz. “Lizbon'a Gece Treni” adlı Kara'nın övdüğü bir romanı, her zamanki kendi üslubumla biraz sertçe eleştirecek ve de "vasat" diyecek olmuştum... Aman Yarabbim! Ossaaat kindar, intikamcı ve öznellik padişahı ilan ediliverdim. Neyin kini ve intikamı idi, halen de anlamış değilim, fakat o kadarına gögüs gerilir… Ama muhatabı olan şahıstan yani bendenizden ikide bir, "Kaan Arslanoğlu" diye bir bahsedişi vardı ki... Değme kuzeyli soğuk nevalenin kanını donduracak mesafede!
İkincisi de geçen hafta gerçekleşti. Adını vermeden bir yazımda "liberaller, başka liberal gruplara sırtını dayayarak eleştirilemez" diye yazdım... Onu açıklamak için yeni çıkardıkları bir derginin neden “liberal” olduğunu anlattım. Aman Allahım, kabus geri döndü... Kutup diyarından “Kaan Arslanoğlu” hitapları eşliğinde ayar vermeler: Tersinden bakılınca aynı şeyler benim için de denebilirmiş! Nesnellikten nasibimi almamışım... Dünyayı kendi etrafında döner sananlardanmışım. Kötücülmüşüm hem de ne kötücül. Bu ne bitmek bilmeyen kinmiş bendeki. Her şeyi kişiselleştirirmişim...
Bu yeni insan tipine hayranım, özeniyorum. Hiç kimseye beş kuruşluk kredi açmıyorlar. Günümüz şartlarında ayakta kalacak yönde evrimleşmiş bu aydın tipi ile pek güzel işler kotarabilirsiniz. Kırk yıllık dostmuş gibi güzel güzel sohbet edebilirsiniz. Rakiplerinize karşı çok güzel dayanışma içindeymiş gibi hislere kaptırabilirsiniz. Ama (genellikle bir tartışma ardından aklınıza gelir), dur bakalım, ondaki kredim kaç puan diye kartınızı makineye sokarsınız... Bir de ne görürsünüz: Bakiye: 0. Aaa daha önce kaçmış? Yatırılan: 0. Evet rakamla, sayı ile düz sıfır. Hiç yatırılmamış zaten ve ilk tartışmada sıfırlanması bundanmış...
Güçlü karakter işte budur. Kimse hakkında en ufak hayal kurmayacaksınız ki, herhangi bir hayal kırıklığı yaşamayacaksınız.
Bendeki öyle mi ya! Tam tersi. Kötücül ve hayalci. Ortada ciddi bir sorun sezince üstüne üstüne gider benim gibiler, deşer, kanatır. İngiliz soyluluğundan eser yoktur bu tutumda. Karşıdakini kavgaya zorlar. Kavga sırasında da elbette herkes olumsuz yargılarını biraz abartarak dışa vurur. Abartıyı çıkın, kalanı birikmiş cerahattir. Deşerim ortalığı irin keser. Fena!
Taylan da kötücül sanılır liberalleri yerden yere vururken. Ama öyle değildir. Hemen her gün bir grup liberalin üstünde tepinir. Her gün bir veya birkaç liberalin kişiliğini ezer ezer, aşağılar. Ama bu kişiselleştirme değildir. Çünkü arada bir fark vardır. Onlar kişi degildir. Onlar insan bile değildir. Onlar düşmandır.
Liberalleri her gün ezen iyi yazar ile, benim gibi kötücül yazarlar arasındaki fark, bir kere baştan kimin üstünde tepineceğini doğru seçme farkıdır. Taylan liberal hegemonyayı acımasızca eleştirirken çok dogru bir sey yapıyor. İnanın bunu tüm samimiyetimle hep takdir ettim, destekledim. İronik yaklaşmıyorum. Ama bir şeyi daha doğru yapıyor. Çiğneyeceği kişileri de doğru seçiyor. Ya ona özenen benim gibi şeytani, benim gibi dayak budalası çocuk zekalı kişiler ne yapıyor? Devamlı Ali Nesin, devamlı Murat Belge, devamlı ödül jürileri üstünde tepinmekten çabuk sıkılıyor. Doğan Hızlan üstünde tepinirken birden Yalçın Küçük'e ya da Fikret Başkaya'ya atlayıveriyor mesela... O zaman İngiliz doktor pek yanlış buluyor bu arsızlığı tabiii. Bir de yanında Fransız mürebbiye var. O daha da sert… Kulağımı çekiveriyorlar. Cıssss.. Onun üzerinde tepinme bakayım kaka çocuk. O kardeşş. Bak senin gibi kaka olan bu.. Bunların üstünde oynayabilirsin. Çiş bile edebilirsin üstlerine. İyi çocuk olursun o zaman. Sadık Albayrak falan.. Onlar cici.. Onlara pislik atarsan pis çocuk olursun, kindar kinbaz olursun..
HERKESİN SADIK ALBAYRAK’I
İleri Haber yazarı Sadık Albayrak’ın 8-10-2017 tarihli “Ataol Behramoğlu ve Aydınlar Partisi” başlıklı yazısı. Liberal ideolojik çorbadan ibaret bilincini şu sözlerle ortaya döküyor:
“Ataol Behramoğlu ve aydın arkadaşları, bizi jokerlere ve sağcı partilere mahkûm etmek yerine, bir Aydınlar Partisi kurarak mücadeleye davet etmelidirler. Türk aydınının onurları Yalçın Küçük, Taner Timur, Korkut Boratav, Yusuf Ziya Bahadınlı, Doğan Kuban’ın olduğu bir Aydınlar Partisi. Ataol Behramoğlu ve kuşağının, Özkan Mert, Şükrü Erbaş gibi şairlerin, Hasan Kıyafet, Mehmet Güler, Kemal Ateş, Bilgesu Erenus gibi gerçekçi yazarlarımızın, Fikret Başkaya, Mücella Yapıcı, Onur Hamzaoğlu, Ender Helvacıoğlu, Gökhan Atılgan, Deniz Yıldırım, Taylan Kara, Fatih Yaşlı gibi hocalarımızın olduğu bir parti…”
Sahi biz buraya nereden geldik? Taylan'ın uzun süredir soL'da yazması ve fakat İnsan BU için parmağını tıklamamasından gelmedik.
Ha, bir şeyden daha gelmedik. Taylan, üstünde tepineceği kişileri seçerken bir doğru daha yapıyor... Bizim gibi ayran gönüllü kötücüller, “Hergün aynı yemek yenmez... hep aynı kişiler hep aynı tarz .. kabak tadı verdi... Hırsız evine kadar kovalanmaz... Düşene bir tekme daha atılmaz… mı acabaa..?” gibi demode düşünüşle Taylan'ın akıl dolu yöntemine karşı kuşku duyarken, o ise bildiği doğru taktikten şaşmıyor. “Kazanan takım bozulmaz” ata teknik direktör sözüne sadık kalıyor. Ve kazanıyor. Ne kazanıyor? Gayet yüksek rating kazanıyor. Fanatik taraftar kazanıyor. Öyle ki liberalizm ve liberal elebaşı eleştirisine bizler daha Taylan yazarlığa başlamadan 20 yıl önce koyulsak da… Taylan'a, haşa.. bir laf ettiğimizde fanları hemen devreye girip "O, liberallerle kanlı bir savaşın içinde. O bir kahraman.. Ya sen ne yapıyon düdük!" deyiveriyor. Bize de böyle ötmekten başka seçenek kalmıyor.
Dememiz o da değil demiştim. Onunla her konuşmamızda kovulana dek soL'da yaz bari, madem o kadar okurun var, ama Allah rızası için bizim siteye de arada bir el atıver demiş idim. İşi Allah rızasına bıraktığımız için de hep üçün birini almış idik.
Şahsım, İngiliz Doktor’u en çok Sadık Albayrak'a ve de Yalçın Küçük'e karşı uyarmıştır. Ettiğim laflar da dönüp dolaşıp aynıdır. Taylan'ın aklında bir tek Sadık'ın benim kitaplardan hiçbiri haķķında yazmamış olması (25 yılda) kalmış. Bağışlanacak herze değil ama, Sadık hakkındaki görüşümün sadece bir çerezidir bu. Zaten Taylan'ın benim özneĺligim haķķındaki New-York Metropolitan Polis Departmanı’nı kıskandıran kanıtı budur.
Sorun ise Taylan’a elli kerede anlatamadığım kadar büyük ve ciddidir:
Sadık, “yetmez ama evetçiler” dışında neredeyse tüm sol kesimlerin yazarı. Aydınlık, İleri Haber, ABC, Odatv vb. gibi birbirine aykırıymış gibi görünen her yayında, orayla uyum içinde yazabiliyor. Çünkü aynı zamanda her görüşten. Cumhuriyetçi, Atatürkçü, hem de Marksist, hem HDP destekçisi; hem de Atatürk düşmanı, Cumhuriyet'le kavgalı yazarlara hayran. Şükür ki Türkiye’de başka bir “sol” “izm” yok. Olsa Sadık ondan da olurdu.
Yukarıdaki alıntıda net görüldüğü üzere, Sadık'ın göklere çıkardığı bu yazarlar değişik kanatlardan, ancak çoğu HDP-PKK destekçisi ve / veya cumhuriyet düşmanı.
Ne var ki içlerinde özellikle biri, Fikret Başkaya.. “Paradigmanın İflası” kitabında sayfalarca ve açık açık yazdığı gibi, 90'lı yıllardan beri Laiklik ve ulusçuluk başta olmak üzere tüm cumhuriyet değerlerine karşı bayrak açmış yazar. Gerçi Fikret hoca, versin elini öpeyim, ötekiler gibi fırıldak değildir hiç değilse. Ben bildim bileli aynıdır ve aynı karşı devrimci çizgide tutarlıdır. Ya örneğin Yalçın Küçük?
YALÇIN KÜÇÜĶ
Geçtiğimiz on yıllarda entelektüel namus kuşunu, kanatlarını bağırta bağırta ayırıp, tüylerini kopara kopara yolup, canlı canlı yediler. Ziyafet sofrasının başında Yalçın Küçük de vardı. Kudurmuş PKK şiddetini yıllarca kışkırttı ve bu katliam çizgisini “devrimci mücadele” olarak sürekli biçimde destekledi. Sonra birden döndü ulusalcı oldu, faşist devlet çizgisinin sol adına amigoluğunu yapmaya, ekranlarda general güzellemeleri döktürmeye koyuldu. Her zaman devrimci çizgi onun çizgisiydi. Ona göre üç beş kişi dışında sosyalist ve Marksist kalmamıştı. Dahası var: Edebiyat, dünyada Kafka'dan sonra bitmişti. Türkiye'de ise 80’lere gelmeden ölmüştü. İnsan bitmiş ve roman sıfırlanmıştı. Bir yanına roman yazarı Taylan Kara'yı, öte yanına edebiyat elestirmeni Sadıķ Albayrak'ı alıyor, edebiyat ve siyasetin yoka erdiğini söylüyor ve her gün en üst perdeden büyük siyaset, büyük edebiyat yapıyor. Yanındaki bu arkadaşlar da kafa sallıyordu. Yüzlerce konuda yüzlerce kez saçmaladı. Alkışlar altında uluorta saçmaladı. Murat Belge'nin saçmalamalarını her gün gören bizim arkadaşlar bu saçmalıkları göremedi. Biz göstermeye çalıştığımızda ise "bir tek solcu sen varsın dünyada değil mi!" klasik liberal tribini atmaktan hiç yerinmediler.
Sol, işte bu yüzden, dört büyük futbol takım taraftarının futbol dışı konularda paylaştığı kadar ortak değer üretemedi şu ülkede. İşte bu yüzden on binlerce insanımızın öldüğü katliamlardan, dün akşamki maçın sonucu kadar rahat ve sorumsuz bahseden solcu “aydın” kuşaklar, yazarlar sardı her yanımızı.
ORHAN PAMUK, MURAT BELGE…
Orhan Pamuk ben onu bildim bileli, 80'lerden beri aynı Orhan Pamuk'tur. Murat Belge 1976'dan beri tanıdığım aynı Murat Belge'dir. En azılı ideolojik düşmanlarımızdır, ama verin elinizden öpeyim (bakın İngiliz doktor yanında ne kadar Urfalı kalıyorum) hiç değilse fırıldak değildirler.
Ben Taylan Kara'nın da fırıldaklığa özenmediğini biliyorum. Sağlam ve düz bir karakteri vardır. Ama fazla düzdür. Bana göre. O yüzden bu fazla düzler, karakter farklarını pek anlayamazlar. Çok temel ayrımları nüans zannederler.
Örneğin bana diyor ki.. Sen de birçok yerde yazdın, birçok kişi ve çevreyi övdün. Aynı işte... “Kaynım da bööle diyo. Aynııı.” İnsafın kurumuş Taylan Kara dostum!...
YK ile kendimi karşılaştırayım. Hicbir dönem ne devlet yancısı, ne PKK yardakçısı oldum. Her dönem ana sorun kapitalizm-emperyalizmdir, dedim , ısrar ettim. Yanlışlarımı her dönem kamu önünde açtım. Eksiklerimi zayıflıklarımı da.. Alın Marksizm sizin olsun dedim hatta… Alın devrimcilik sizin olsun. Solculuk bile sizin olsun. Ben hiçbirinden değilim. Yeter ki siz gerçek Marksist olun, gerçek solcu. Sahtekarlık yapmayın yeter ki!
Kendimi seninle karşılaştırayım Taylan. Evet, aynı yerlerde ben de yazdım. Pek çok figürle dost oldum. Ben de zaman zaman yancılıkta ölçü kaçırdım. Senin kadar steril hiç kalamadım, pek çok alana girdim, devamlı kirlendim. Ama yazdığım yerlerde yazdığım tarafı rahatsız edecek şeyler de çok yazdım. Kendi yayınımla da kavga ettim. Tek taraflı durmadan aynı yere saldırmaktan kaçınmaya çalıştım. Bizim tarafın tertemiz, hatasız olduğunu düşünderecek bir çizgiden uzak kalmaya çalıştım. Bundan hep iğrendim. Mide bulantımı yazılarıma, romanlarıma taşıdım. Yüreğim kadar yazılarım da açıktı.
Ya sen Taylan. Hangi konularda ne düşündüğünü biliyor mu okurların? Pek azını. Ben çoğu düşünceni biliyorum, ama okurların bilmiyor bunları. Çünkü yazmıyorsun. Ama artık bir bölümünü yaz. Seni, bana karşı zorladığım açık düşünme cesaretini, başkalarına karşı da göster. TKP çevresinde de az liberallik yok. Sen doktorsun. TTB’ye de dokun azcık. Hayatta bir tek edebiyatta mı var mafya? Tıp mafyası çok daha büyük bütçeli, çok daha ölümcül değil mi? Eleştirilerini biraz da sistemsel-sınıfsal zemine oturtmaya çalış… Salt “doğru mantık” ile liberalizm katiyen zayıflamaz.
Aman bizden görünmesin, okur kaybetmesin, ama bence bunu yapmalı Taylan Kara. Hala umudum var. Yüksek rating sarhoşluğu ile Yalçın Küçük, Sadık Albayrak gibilerden gördüğü iltifatlarla yitirdigi nesnelliğini yeniden kazanmalı.
Son bir şey: Küçücük insan BU kayığımızı yüzdürmeye çalışıyoruz. Heves edip birçok yol arkadaşı biniyor kayığımıza. Ama önemli bir bölümü aslında çevremizdeki büyük gemilere hayran. Bizim kayıkta o gemilerin övgüsünü yapıyorlar. Uyardım mı, kıskançlıkla, despotlukla suçluyorlar beni. Bazıları sürekli kendi aralarında kavgaya tutuşuyor. Bakıyorum bazıları kürek bile çekmiyor, ama ortak düşmanları benim. Çünkü büyük gemilere hayran olan, oraya gider diyorum.
Taylan bile aynı kafada. Bunu söyledi en son. “İnsan BU senden başka kim?” diye sordu. Dostlar kendi kabahatlerini bana yıkmakta pek mahirler. Bu son kavgada da suçlu beni görüyor. Çünkü kavgayı çıkaran benim. Kavgayı büyük gemilerdekiler çıkarmadı tabii, o doğru. Onlar gemilerini yürütüyorlar, niye çıkarsınlar. Biri sağdan geçiyor bizi alabora ederek, öteki soldan bordayı çakıp uzaklaşıyor, umurlarında mı… Biz ise haydii.. tekrar doğrult tekneyi, topla denizden eşyaları. Bazıları için dert değil. Büyük gemilerde yerleri hazır.
Ama bu bize Temel’in dediği gibi son bir ders olsun! Rahat bir seyahat isteyen lütfen daha baştan küçücük kayığımızda kalabalık etmesin, şamata etmesin!
Kaan Arslanoğlu
Bu sayfalarda yer alan okur yorumları kişilerin kendi görüşleridir. Yazılanlardan www.insanbu.com sorumlu tutulamaz.
Kaan Arslanoğlu 22.03.2018
DEVAM: kadar bir sabır süreci var. Kırıldıktan sonra tamir zor. Bu siteyi TK ve Nihat Ateş’in yakın desteğiyle kurdum. O zamanlar ortak noktamız güçlüydü diye düşünüyorum. Ama TK da başından beri İnsancıl çevresi, Sadık Albayrak veya Yalçın Küçük gibi yazarlara sempati içindeydi. Ben bu konularda üstüne fazla gitmiyordum. Çünkü benim görüşlerime daha yakın olduğunu düşünüyordum. Ben bile Sadık’ın dahi kazanılabileceğini, ortadaki okurların bizim yanımıza çekilebilecğini, YK’dan bile “iyi” için yararlanılabileceğini düşünüyordum. Daha doğrusu TK bu yönde telkinde bulunuyor ve beni ikna ediyordu. Aynı sorunun benzerini Aydınlık’a yakın birkaç arkadaşla da ayrıca yaşadık. Ama sonunda gördüm ki, bunlar bizim tarlamızı sürüyor ve artık “bizim doğrularımıza” hiçbir şey vermiyor. Yaşadığımız sürece böyle ilişkilere girmeye devam edeceğiz. Ama her seferinde insana daha güvensiz, daha kuşkucu, daha katı ilkeli olarak devam edeceğiz.
Kaan Arslanoğlu 22.03.2018
Sayın Murat Tetik, az önce Osman Hasan’a verdiğim cevapta sorularınızın cevabı kısmen var. Açarsam: Tüm insan ilişkileri karşılıklı taviz içerir. Edebi-felsefi-siyasi konularda bir kişi veya çevreyle ilişkiye girersiniz. Onları ilahlaştırmazsınız elbette 20 yaş öncesinde yaptığımız gibi. Ama olumlu yanlarının ağır bastığını düşünürsünüz. Bu ilişki sonucu o kişi veya çevreyi daha da iyileştirme beklentisine girersiniz. İster istemez siz de kişisel doğrularınızdan taviz verirsiniz. Bu iyi de olabilir kötü de. Ama ilişki karşılıklı tavizlerde bir eşitlik varsa yürür. Karşı taraf beklentilerinizi karşılamıyorsa sorun başlar. Olumlu yanının ağır bastığını düşündüğünüz çevrenin olumsuzluklarının ağır bastığını görürsünüz. Kendime göre açıklıyorum. Siz üç taviz verirsiniz karşı taraf bir verir. Siz iki verirsiniz karşı taraf hiç vermez. Sosyal hayat içindeyim, yazarlık ilişkilerim var, hala taviz veriyorum. Ödünsüzlük mümkün değil. Ama bunun bir kırılma noktası var. Kırılma noktasına gelene +
Murat Tetik 22.03.2018
Sayın Arslanoğlu, kısa süre önce yazı ve kitaplarını okumaya başladığım iki yazarın çelişkilerini anlamak istediğim için size son yorumunuzla ilgili sormak istediğim birkaç şey var. 1- "Bugüne dek böyle birliktelikleri sürdürmüşsem bu anlayıştan taviz verdiğimdendir. " Cümlesinde öncesinde "bu" sözcüğünün karşılığı olan anlayış nedir ? 2.Bugüne kadar taviz verdiğiniz bu anlayıştan artık taviz vermiyor musunuz? 3."Doğru olmayan tutum budur. " Cümlesindeki "tutum" cümleden sonra sıraladığınız tutumlar mı? Yoksa bugüne kadar taviz vermiş olmanız mı?
Kaan Arslanoğlu 22.03.2018
İstanbul'daki toplantımıza katılan genç bir arkadaş vardı. Toplantı sonrası bana bir mail atmış, katılımcılardan bazıları hakkında acımasız yorumlarda bulunmuştu. Bunlardan bir parça ben de nasibimi almıştım. İşin fenası yorumlarında haklılık payı da az değildi. Ben de bu kadar olumsuz bakışla sen de bu olumsuzluktan kurtulamazsın, üstlik bir süre sonra gönlünde yücelttiğin işçi sınıfının da aynı batak içinde bulunduğunu görürsün, demiştim. Osman Hasan kişisinden o aklıma geldi. Belki de şüphelendiğim bir başkasıdır. O da vardı toplantıda.
Kaan Arslanoğlu 22.03.2018
Sayın Hasan Osman, herkes pek çok zaman pek çok kişi hakkında değişik sözler ediyor. Çok haklısı var, az haklısı var, haksızı var. Kim bilir neler demiştiniz. Haklı da olabilirsiniz haksız da. Ama zaten her hatada, her kuşkuda herkes birbirinden koparsa sosyal hayat diye bir şey kalmaz. Bu işler birikim işi, sabır taşı çatlaması işi. Bir de kim olduğunuzu çıkarabilsem. İsterseniz özelden yazın, isterseniz ip ucu verin. Yoksa bu şekilde bu yorumun anlamı yok. Saygılar.
Hasan OSMAN 22.03.2018
Ben de zamanında size Taylan KARA ile ilgili benzer şeyleri söylediğimde,bana dünyanın lafını etmiştiniz,ne yapalım sağlık olsun:)
Kaan Arslanoğlu 21.03.2018
Konuyu son kez özetleyeyim ve kapamaya çalışayım. Sorun iki veya daha fazla yazarın kayıkçı kavgası değil. Uzlaşmaz bir çelişki. Herkesin entelektüel namus anlayışı farklıdır. Benimki farklı. Bugüne dek böyle birliktelikleri sürdürmüşsem bu anlayıştan taviz verdiğimdendir. Doğru olmayan tutum budur. Liberalin birine yüklen, ötekiyle dost geçin. PKK yandaşlığı yap, sonra bunu gizle. İktidarı destekle, ama solculuğa devam et. Yalçın Küçük gibi yazarları büyük değer bil. Emperyalizmi bir gün gör ertesi gün görme. İnsan BU’nun küçük kayığında işte böyle yapan büyük gemilere, çevrelere, yazarlara hayranlık uyandırmaya çalıştı birileri hep. Biz ise, ayrıysak eğer, farkımızı korumaya çalışıyoruz. Nefsi müdafaa içindeyim anlayacağınız. Takdir eden devam eder, yanlış bulan izlemez. Bu kadar basit.
Mete Demirtürk 20.03.2018
Bu kavga içime sinmedi. İhtilal kendi evlâtlarını yermiş misali, böylesi dost kıyımı olmamalıydı. Haklı olmanın bir anlamı yok. Yaşatmaktır esas olan. Buna katılacağınızdan eminim sn. Kara. Yolunuz açık olsun. Kaan Hocam, sandalın küçük olması hiç önemli değil. O küçük sandal yeter ki, saygın, onurlu, özgün olsun. Nice dev gemilere kutup yıldızı olur. Ki böyle olduğuna inanıyorum. Saygılar...
Mete Demirtürk 20.03.2018
devamla... Çuval çuval adam öğütüp gönderen piyasa adamıdır. Bunu bilmemeniz mümkün değil. Dev gemilerle büyük denizlere açılmanızı saygıyla karşılarım. Çünkü fazlasıyla hak ediyorsunuz. Benim de bir sitemim var size. On beş, yirmi günde bir, piyasada yer tutmuş rezil herifleri çok güzel pataklayıp durdunuz. Takdirle karşıladık. Lâkin, bir boksörün kum torbasıyla çalışması gibi, hep aynı dayak, hep ayni dayak. Niye söylüyorum biliyor musunuz, hattâ Kaan Hoca bu sitede yayınlanmış en güzel yazı dediği, benim de hayranlıkla okduğum M. Heidegger'le ilgili gezi notlarınız. Bir okur bencilliği işte. Aylardır özlemle hep öylesi yazı bekledim sizden. Şimdi bana ne hakla mı diyeceksiniz. Okuduğunla yetin kardeşim, sizleri mutlu etmeye mecbur muyum derseniz diye çekiniyorum?. Tâ o akşam, zekânıza yaraşır bir ironiyle kapatabilirdiniz bu konuyu. Sn Kara, bu haksız çıkışınızı, sizin usta kaleminize teslim etmek isterdim. Rahatladım mı? Hayır! +++++
Mete Demirtürk 20.03.2018
Bu kavgaya nasıl üzüldüğümü baştan belirteyim. Aslında o akşam, İnsanbu'nun facebook sayfasında çıkan atışmanın mı, kavganın mı demeli bilemiyorum yeniden yayınlanması gerekir. Ertesi gün kaldırıldığını gördüğümde, birazcık olsun sevinmiştim de. Tatlıya bağlanır umuduyla. Kaan Hocanın bügünkü yazısı ve sn Taylan Kara'nın verdiği yanıtını okuynca, yanıldım mı şüphesi kalktı içimden. O akşam, Kaan Hoca sitem ediyordu dostuna. Hem siteye yazı vermiyor, hem de yanlış ittifaklar içindesin diye. Bence son derece saygı çerçevesinde yapıyordu sitemini. Kalemini son derece değerli bulduğum sn. Kara, bir düello dâveti almış gibi kılıcını çekmiş saldırıyordu. Tam bir şoktu bana. Bugün verdiği yanıtta öyle. Kaan'a lâf edemezsin, kaşın var diyemezsin, tamam, ama sn.Taylan Kara'yla fısıltıyla bile konuşamazsın. Bak Hocam, size akıl vermek benim haddimi aşar. Y. Küçük tam bir deli baldır, geçelim onu, sn. S. Albayrak tam bir değirmen, pardon değirmencidir.
Kaan Arslanoğlu 20.03.2018
DEVAM: Taylan bu tutumu anlayamıyor. Bazı çevreler ve kişiler hakkında telefonda, orada burada atıp tutmayı, ama bunların hiçbirini yazmamayı normal yazarlık sanıyor. Doğrudur. Normal yazarlık bu hale getirilmiştir. Ben de Taylan’a ve diğerlerine şunu diyorum: TKP mi, YK mı her kimse, neyse… Benimle konuşurken gösterdiğiniz cesaretin hiç değilse çeyreğini gösterin, kim hakkında ne düşünüyorsanız bunları yazın. Elinizi tutan yok, her şeye yetişiyorsunuz, zaman derdiniz yok, kanıtım yok demagojisi yapmayın, sakın bunu yapmayın, istediğinizde her türlü kanıtı buluyorsunuz. Umarım birgün bu yazdıklarım öfkeden göz dönmeden daha sakin kafayla yeniden okunur. Saygıyla.
Kaan Arslanoğlu 20.03.2018
Değerli Taylan Kara nın durumu zannettiğimden de kötüymüş. O, bu kavgaya zorla sürüklendiğini söylüyor. Söylediklerinden bir tek bu doğru. Bir de kavga etmeseymişiz, meğer neler saklıymış içinde, biz de böyle idare etttiğimizi sanacakmışız. İyi ki kavga ediyoruz. Ama öfkeden öyle gözü dönüyor ki, yazdıklarımı okuyamıyor. O yüzden yazımın içindeki net açıklamaları göremiyor, aynı şeyleri tekrarlayıp duruyor. Madem zahmet etmiş, vakti gitmiş, durmadan aynı örnekleri veriyor, hepsine toptan yanıtımı ben de tekrarlayayım: Sayısız kişi ve çevre hakkında YERGİLERİM DE ÖVGÜLERİM DE İÇİÇEDİR. BUNLARIN HEPSİ YAZILIDIR. İnternette, kitaplarımda hepsi var. Ya aynı makale veya kitapta birlikte dile getirilmiştir ya da ardışık olarak tüm gerekçeleriyle birlikte YAZILIDIR. KÜFRÜMÜ VE ÖVGÜMÜ BİRLİKTE VEYA ÖNCEKİNİ SAKLAMADAN ARDIŞIK SÖYLERİM. Bunların çoğunda kendi kişiliğim ve özeleştirilerim birlikte sunulmuştur. Kimsenin ardından konuşmam, konuştuğumda ise bunu en kısa zamanda yazıya dökerim. +++
TAYLAN KARA 20.03.2018
14. Hala “yüksek rating şampiyonluğu” diye yazıyor ya, gerçekten söyleyecek bir şey bulamıyorum. İnsanın en vahşi kavgada bile yapmaması gereken şeyler vardır. Kaan Arslanoğlu, sokak kavgası arzuluyor benim ona “senin ağzını caat diye yırtarım” dememi bekliyor. Demeyeceğim. Bu yazdıklarımı bile yeterince ağır buluyorum. 15. Beklenildiği gibi artık insanbu.com ile fiilen aksamış olan bu ilişkiyi sonlandırmanın zamanıdır. Malumu ilam edeyim. İlgilenen okurların bilgisine sunarım. Saygılarımla Taylan Kara SON
TAYLAN KARA 20.03.2018
S.Albayrak, K. Arslanoğlu’nun bir kitabı hakkında yazsaydı bu yazı yazılmayacaktı. Bu yazının yazılma motivasyonu son derece kişisel, ama kişisel iddialara güzel teorik giysiler giydirilmiş. Solportalde 48 yazım var, belki de liberalliği 47. yazıda keşfetti. * 12. Hiçbir zaman yukarıdaki ölçütlere göre kişileri değerlendirmedim. Ama bu ölçütlerle değerlendirilirse ilk mahkum olacak kişilerdendir Kaan Arslanoğlu… Bu ölçütler benim değil, kendisinin ölçütleridir. 13. “Çünkü büyük gemilere hayran olan, oraya gider diyorum.“ Yazının sonunda büyük gemi küçük kayık metaforuyla beni kibarca kovmuş oluyor. Yukardaki örneklerden hareketle bunu yazan K.Arslanoğlu’nun “bir ayağı hep o büyük gemilerdeydi” ama… “Küçük gemideki yardımlaşma” konusunda, en son Sevan Nişanyan’ın “itlaf etme” olayında herkesin açıkça gördüğü gibi örnek bir yardımlaşma sergilendi! Bu konuda Kaan Arslanoğlu’nun dayanışması göz yaşartıcıydı! devam
TAYLAN KARA 20.03.2018
K. Arslanoğlu ile söyleşi yaparsa ya da kitabını tanıtırsa ne kadar Amerikancı olursa olsun o gazete bir anda tertemiz olur! Merdan Yanardağ, abcgazetesi S. Albayrak yazarken kötüdür, ama K.Arslanoğlu söyleşi verirken kötü değildir. 10. K.Arslanoğlu’ndan uzaklaşan biri varsa kesinlikle kötüdür. İnsanbu’dan kim var? Nihat Ateş kötüdür, Mehmet Harma kötüdür, Taylan Kara kötüdür… Yukarıda da belirtmiştim: Kişilerin iyi ya da kötü olmalarının tek ölçütü K. ARSLANOĞLU’NA OLAN YAKINLIKLARIDIR. Arası iyiyse iyilerdir, arası kötüyse kötülerdir. K.Arslanoğlu’nun işine yaramıyorsanız kötüsünüz. Bunun 50 tane örneği vardır. Son 1 ay içindeki bu iki yazı da buna örnektir. Ben de şu an bu örneklerden birisi durumuna geldim; son 1 aya kadar “iyiydim”, ancak bundan sonra “kötü” olmuş oldum. Bundan sonra da sonum pek iyi görünmüyor! *11 Ben insanbu’ya yazsaydım, K. Arslanoğlu bu liberallik yazısını yazmayacaktı. S.Albayrak, K. Arslanoğlu’nun bir kitabı hakkında yazsaydı bu yazı yazılmayacaktı.
TAYLAN KARA 20.03.2018
Ben Semih Gümüş’ü tanımam etmem, twitterda bana hakaret edip engellemiştir, ama K.Arslanoğlu onun da yakın arkadaşıydı, ama onunla da bozuşunca o da kötü oldu. K.Arslanoğlu, O.Çutsay ile çalışırken iyidir, “D.Hızlan Türk edebiyatının cumhurbaşkanıdır” lafı bile yutulur, o derece iyidir; ama gel gör ki bi bozuşunca birden tu kaka olur. D. Perinçek kötüdür, ne zamana kadar? K.Arslanoğlu’nun kitabıyla ilgilenince kötü olması biter. Şimdi de “tek solcu” olarak HKP’yi övüyor. K. Arslanoğlu’na göre bu “tek solcu” sıfatı görüldüğü gibi sık sık değişmektedir. 9. HDP destekçisi EMEP’in Evrensel gazetesi’ne de açıkça ırkçılık yapan Türksolu Dergisi’ne de söyleşi verebilir. Ama hepsine uygun konuşulur. Mesela PKK’nın işlediği cinayetler Evrensel gazetesine söylenmez. Stalin “cani”dir ama 4 yıl solportalde 200 den fazla yazıda bu “cani” Stalin’in caniliği hiç akla gelmez. Sözcü Amerikancıdır ama Kaan Arslanoğlu ile söyleşi yapınca Amerikancılığı kalmaz. DEVAM
TAYLAN KARA 20.03.2018
PKK’nın otobüste yaktığı Serap Eser cinayeti sanki failsizmiş gibi anlatılır; koşullar değişir, PKK’nın cinayetleri hatırlanır. (Bkz: ) Yeri gelir TKP başkanı Kemal Okuyan “büyük yoldaş”tır, bozuşunca onun liberal olduğu hatırlanır. TKP Düzce milletvekili adayı iken TKP liberal miydi acaba yoksa Kaan Arslanoğlu TKP’den ayrıldığı günün akşamında mı TKP liberal oldu? K.Arslanoğlu, 4 yıl solportalde yüzlerce yazı yazarken TKP’ye oy ister, CHP’ye vurur; TKP’den ayrılınca CHP’ye oy ister TKP’ye vurur, liberal ilan eder. Bunu yaparken teorik kılıf zaten “yazı seti”nde hazırdır. K.Arslanoğlu yıllarca TTB’de bulunur, seçimlerine girer, hepsiyle gayet yakın ilişkiler içindedir, sonra onlarla bozuşunca aleyhinde yazı yazar, hepsi liberal, Kürtçü kapitalist olur. K.Arslanoğlu İnsancıl’da yazarken Fethi Naci kötüdür, Fethi Naci K.Arslanoğlu’nun kitabını övdüğünde F.Naci iyi olur, İnsancıl Dergisi kötü olur. DEVAM
TAYLAN KARA 20.03.2018
DEVAM Giderayak bir tavsiyede bulunmak gibi olmasın ama ben Kaan Arslanoğlu’nun yerinde olsam AKLIMDAN HER GEÇENİ yazmazdım; çünkü yanlış, gülünç, kaba, basit olduğunda savunmak için çok enerji harcamak gerekir. HİÇ KİMSE BU KADAR ÖNEMLİ DEĞİLDİR, NE TAYLAN KARA NE KAAN ARSLANOĞLU, NE DE BİR BAŞKASI… Her düşündüğümüz yazılmaz. K.Arslanoğlu’na da öneririm. * 7. Kaan Arslanoğlu’na TAM BİAT esastır. O TARTIŞMASIZ büyük düşünürdür, her yaptığı doğrudur; çelişkili olsa bile. Tam biat etmediğinizde böyle “kirli çamaşırlarınızı “ ortaya döküverir, insanı rezil eder! * 8- K.Arslanoğlu her konumu savunabilir. Savunmayacağı hiçbir konum yoktur, her hangi bir şeyi savunabilecek teorik bilgi, yazı vs si elinde hazır bulunur. Kaan Arslanoğlu’nun çantasında her konum için uygun bir alet seti/ yazı arşivi vardır: Yeri gelir Ekmelettin İhsanoğlu övülür, yeri gelir CHP ye vurulur, yeri gelir PKK’ya “Kürt hareketi” diye hitap edilir, DEVAM
TAYLAN KARA 20.03.2018
DEVAM 6-Ben Taylan Kara, Kaan Arslanoğlu kadar her şeyi bilmiyorum. Yazdığım her şeyin kanıtını koymaya çalışıyorum, kanıtını koyamadığım bir şeyi ise yazmamaya çalışıyorum. “İzlenimlerimi”, “öznel görüşlerimi”, “kanıtı olmayan tahminlerimi” ortaya dökmüyorum, çünkü BİLMİYORUM! BİLMEDİĞİM PEK ÇOK ŞEY VAR. Ben, bilmediğimi biliyorum. Dost meclisinde söylediklerimi, arkadaş arasında konuştuğum dedikoduları niçin yazayım? Ben “her dediğinde keramet olan bir evliya” mıyım ki her düşüncemi yazayım? Çoğu düşüncem sıradan, son derece kusurlu düşünceler, bunları niçin paylaşayım? Ben bir tekke şeyhi miyim ki her yaptığım, her söylediğim başkalarınca örnek alınsın? Benim saçma, son derece sıradan düşüncelerimi ben niye yazayım, okur niye okusun? Ben ancak farklı olduğunu zannettiğim, bildiğimi zannettiğim, kanıtladığımı düşündüğüm konuları yazıyorum. Herkesin söyleyebileceği sıradan düşüncelerimi niçin yazayım? Her görüşümü YAZMIYOR OLMAM kötü bir şey midir? DEVAM
TAYLAN KARA 20.03.2018
DEVAM Şurada aşağıladığı-düşman ilan ettiği hemen hemen herkesle bir dönem çok çok yakın, hiç kimsenin olmadığı kadar yakın dost olmuştur. Onlarla dostken “yuttuğu”, “yazmadığı” her şey, onlarla bozuştuktan sonra ortalığa dökülür. * Kaan Arslanoğlu ilkeleri 5-Bir şey Kaan Arslanoğlu’nun gündeminde ise herkesin gündeminde olmak zorundadır, gündeminizde değilse bir yığın laf yersiniz. Her şeyi Kaan Arslanoğlu kadar çok çok iyi bilmek zorundasınızdır. Asla “bilmiyorum” deme hakkınız yoktur, nasıl bilmezsiniz? Bilmiyorum dediğinizde kendi 100 yıllık doğrusunu gözünüze sokar. Zorlar, tereddüt edeni aşağılar. En küçük bir itiraza verilen otomatik yanıt şudur: “Önce yazdığım kitapları oku! Ben şu kadar kitap yazdım daha konuşuyor geri zekalı! Herkesi “okumadan yorum yapmakla suçlayan” Kaan Arslanoğlu eline bile almadığı bir dergiyi liberal ilan etmekten hiç çekinmez. Çünkü başkasına kullandığı ölçütleri, kendisine kullanmaz.
TAYLAN KARA 20.03.2018
2. Aşağıda bir tutarlılık örneği var: Nihat Genç’in odatv’de 2 yazı yazar. Bu 2 yazının arasındaki süre 10 gün (on gün)dür. İlk yazı (5 Aralık) Taylan Kara’dan söz eder, ikinci yazı (15 Aralık) Kaan Arslanoğlu’ndan. (Bkz: ) söz eden ilk yazı okur grubunda paylaşılınca, K.Arslanoğlu “bu ulusalcıları niçin paylaşıyorsun” diye tepki gösterir, şiddetle kavga eder, ortalığı ayağa kaldırır. 10 gün sonra K. Arslanoğlu’ndan söz eden yazıyı ise K. Arslanoğlu bizzat kendisi paylaşır. Sanırım tutarlılık böyle bir şey olmalı. * 4. Kaan Arslanoğlu için önemli olan tek şey, kişilerin ona karşı tutumudur. İnsanların iyi/kötü olmalarının tek ölçütü K.Arslanoğlu’na olan mesafesidir. Herkes çok yakındır, anında uzağa atılabilir; uzaktakiler bir anda yakına gelebilir. DEVAMI VAR
TAYLAN KARA 20.03.2018
KAAN ARSLANOĞLU TARAFINDAN BANA ZORLA YAZDIRILMIŞ YANITTIR. 1-Biri siz yolda giderken yolunuzu keser, yolunuzu değiştirirsiniz. Sonra orada da önünüze çıkar, kavga etmek istemez geri döner evinize gelirsiniz. Sonra o kişi gelip salonun ortasına işer, yüzünüze yumruk atar. Kaan Arslanoğlu’nun şu an yaptığı budur. KÖTÜCÜL bir kavga dayatıyor. Birkaç gün önce yazdı, rencide etmeden yanıtladım, ama o ısrarla sürdürmek istiyor. Kavga etmemeye çalışmak, bunca yılın hukukuyla karşıdakini rencide etmemeye çabalamak ya da bir seviye gözetmek Kaan Arslanoğlu tarafından zayıflık olarak görülüyor. İlla her şey ortaya saçılmalı, mahalle saç saça kavgayı sokakta seyretmeli. 2. Yazıdaki düşük seviye için herkesten ÖZÜR DİLERİM. Yanıt vermek için başka şansım yok. 3. Kaan Arslanoğlu, başkalarına bol keseden uyguladığı şu ilkelerin milyonda birisini de kendisine uygulamalıydı. İnsanın camdan bir evi varsa, başkasının evine taş atmamalıdır. DEVAM
Bahadır Özdemir 20.03.2018
Taylan Kara ile olan gerilimin gereksiz olduğunu düşünüyorum. Taylan kendisince bir şeyler yapıyor, mantıklı şeyler de yapıyor ve tanınıyor. Ben sorunun biraz da bizim doktor olmamızdan kaynaklandığını düşünüyorum. Yani insanlar bizi öncelikle doktor olarak gördüklerinden bizimle karşılaştıklarında bedava viziteye çıkmış gibi hissediyorlar kendilerini. Yani ben gitsem şiir hakkında bir şeyler anlatsam, ilginç şeyler de anlatsam kimse beni dinlemez. Kimse bana şiir hakkında bir şey sormaz. Açar cep telefonundan tahlil sonuçlarını gösterip "Hocam burada ne var?" diye sorar. Ya da geçirdiği hastalığı, yapılan işlemleri verilen ilaçları anlatıp, yapılacak başka bir şeyler var mı öğrenmeye çalışır. Yani tamam biz ele aldığımız konulara en az 130-140 IQ ile girişip sistemlerdeki tutarsızlıkları görüp göstermeye çalışsak da adamlar bizi anlamayamazlar. Gittikleri doktoru dinliyor gibi dinlerler. Bize doktor bey ya da hocam diyen kişilerin bizi farklı görmesini beklemek çok anlamlı değil.(B.Ö)
Nermin Beştaş 20.03.2018
Habil ve Kabil'den başlamışsınız. İlk insandan medeniyete geçişinizi ilgiyle takip ediyorum. Taylan Kara'nın bir sonraki kitabının adı " Çeşitli Nedenlerle Hayır Diyemediğim Vasatlar" olmalı. Kitabın kapağında da üç Çıplak Maymun resmi.
Miyase Aytaç Yılmaz 20.03.2018
Merhaba; What is going on there body? Taylan Kara mı? Saygılarımla.
Andaç Uçar 20.03.2018
Samimiyetinize inanıp duruşunuzu destekliyorum. Evet birileri hayatta başkalarını hep yükselmelerine yarayan, merdivendeki basamak gibi görüyorlar.
Kaan Arslanoğlu 20.03.2018
İngiliz snobluğu ve İngiliz soğukluğu diye bir şey vardır. yeri geldi bu yazıda ondan bahsettim. Ama İngiliz ince humoru diye bir şey daha vardır. Yeri gelince bizimkinden bile güçlüdür. İngiliz'e haksızlık etmemek için onu da belirteyim, dedim. Saygılar.