Medya
SÖZCÜ OKURLARINI GÖRÜNCE KENDİLERİNİ KIRBAÇLAYANLAR AKLIMA GELİYOR

Hoca’nın üç yazısını peşpeşe sunuyoruz. Fazla uzun değil.
CHP'liler İÇİN NAÇİZANE ÖNERİMİZ
Yani lütfen yanlış anlamasınlar. Aralarındaki malum işbirlikçiler ve çıkar peşinde olanlar hariç, onları kendi halkımızın acı çeken bir parçası görüyoruz. Acılarını hafifletmek isteriz. Öncelikle kendilerine işkence etmekten vazgeçmelerini öneriyoruz. Sözcü okuyup Halk TV seyretmekten daha büyük eziyet düşünemiyorum. Mazoşizmin bu kadarı fazla. Daha ağır işkence belki Stravinski dinlemek veya Tarkovsky'nin Stalker filmini izlemek olabilir. Sözcü okurlarını görünce kendilerini kırbaçlayanlar aklıma geliyor. Yapmasınlar, etmesinler.
CHP Atatürk'ün partisi olup, ben dahil, çoğumuzun atası, dedesi CHP'liydi. Yani yabancı değiliz. Hepimiz ülkemizin iyiliğini istiyoruz. Ama hanımlar-beyler, kendinize bu kadar eziyet etmenizin hiçbir faydası yok. Yazıktır, günahtır. Çevrenizi ve yakınlarınızı üzdüğünüz gibi, bunları izledikçe aklınız daima dumanlı kalıyor. Hani biraz da olsa şüphelenmiyor musunuz acaba. (Bunu seçimden çok önce yazmıştım ama paylaşmadım, çünkü öfkeniz bana yönelirdi. Şimdi belki seçim gecesi rezaletini hatırlayıp daha bir hak verirsiniz.)
Bu arada, sevdiğiniz, tiryakisi olduğunuz bir iki istisna yazar veya programcı varsa, başka mecralara intikal etmeleri onlara da, size de iyi gelir. Tabii, bu ısrar konusu olamaz. Haddimizi aşmışsak üzülürüz. O zaman siz bunu okumamış olun, biz de boşuna ümit etmeyelim.
Bu aşamayı geride bırakmayı başarmış CHP'liler olursa, onlara elbet başka somut önerilerimiz olur. Gerçi, "sana ne kardeşüüm, kendi işine baksana" diyenler de çıkabilir. Ama bütün partiler bizim işimiz. Ona sataşma, buna laf söyleme... böyle hayat mı geçer. Üstelik hepimizin yakınında birkaç mazoşist CHP'li var. Yani, kendi sağlığımız da söz konusu. Kaldı ki, biz insan ızdırabına kayıtsız kalanlardan değiliz. Penguenlerin geleceğiyle bile alakalıyız. Her durumdan vazife çıkarırız.
TESANÜT ve ATOMİZASYON
Biri Osmanlıca, diğeri Frenk dillerinden geçmiş iki kavram ama son derece önemli. Önce ikincisinden başlayalım... Toplumda, çıkar birlikleri hariç, hatta bazen onlarda bile asgari müşterekler azalıyor, güvensizlik artıyor. Sözde aynı ideaları paylaşanlar dahi (ki bu daima kuşkuludur) birbirlerine güvenmiyor. Böylece gruplar ve dolayısıyla toplumlar "güçlü adam"lara teslim oluyor. Hiç değilse kaostan iyidir deniliyor. Az çok sosyal dayanışma içinde olanlar biraz daha iyi durumda oluyor. Ve bu sadece bize has değil. Dünyanın birçok ülkesinde meydana geliyor. Buna karşı çıkan birçok kişi var ama etkili olamıyor. Güçlü adamı oynamak da, yerinden oynatmak da kolay değil. Tarih boyunca tüm kriz dönemlerinin genel özelliği budur. Toplumların çarkları her ülkede bu yönde dönüyor. Güvensizlik esas olunca iradeler bunu değiştiremiyor. Zaten hangi yönde değiştirecek, nasıl değiştirecek... sorun bunların yanıtlarını bilinmemesinde. Soyut ideolojilerin hiçbir inandırıcılığı, dolayısıyla marjinal grupların dışında taraftarı da yok. Neyse ki yok. Bu olumlu. Hiç değilse çıkmaz yollarda israf edilen büyük bir enerji yok. Çözümler, tıpkı hayatın kendisi gibi, ideolojilerin dışında. Toplumları büyük değişimlere sürüklemek daima kaos yaratır. Aslında ilkeler bellidir. Bağımsızlık, üniter hukuk devleti, güçler ayırımı ve laikliktir. Bunlar olmadan demokrasi ve temel özgürlükler de olmaz. Şimdi düşman içimizde, üniter devlet tehdit altında, güçler ayırımı ve laiklik sürekli eriyor. Böylece bir şekilde yaşayıp gidiyoruz. Söz konusu önkoşulları yarattıktan sonra birbirini destekleyen adımlarla ilerleyebiliriz. Her toplumsal sıçrama girişiminin geri dönüşle sonuçlandığını anlamayan kaldıysa, sakın onlara laf anlatmaya kalkmayın. Umutsuz vaka sayıp geçin.
.....
Eskiden, insanlar birbirlerini daha bir dinler, daha bir önyargısız yaklaşırdı. Şimdi kimsenin kendi bildiğinin dışındaki şeyleri dinlemeye bile tahammülü yok. Zaten dinlenecek bir şey de kalmadı. Aşağıda geçmiş bazı gözlemlerinden bir örnek vereceğim:
.....
Utanç verici bir durum:
YARISINDAN FAZLASI LİBOŞ ve İHANET ÇİZGİSİNDE
1974 yılında, ağırlıkla ODTÜ taifesinden olmak üzere, ama Ankara'nın diğer büyük üniversitelerinden de katılımla, iktisat bilgilerini halkın yararına kullanmak üzere Tüm İktisatçılar Birliği adlı kuruluş oluşturuldu. O dönemde çok yoğun bir çalışma yaptılar. Hepsi, hiçbir çıkar beklemeden az veya çok fedakarlık yaparak katıldı. 1980'de kapatıldıktan sonra bir daha böyle bir girişim yapılmadı. İyi ki de yapılmamış. Burada çalışmalara katılan ekonomi, siyasi bilgiler veya sosyoloji disiplinlerinden gelenlerin yarısından fazlası ya liboş oldu, ya da etnikçilerin kuyrukçuluğunu yapan hain çizgilere saptılar. Tabii, hak yemeyelim, yurtsever ve emekten yana tutumu sürdürenler de var. Hepsi kendilerini biliyor. Ancak yurtseverler arasında da çoğu konuda aynı şekilde düşünen iki kişinin olduğunu sanmıyorum.
Yurtseverler arasındaki farklılıkların öncelikli nedeni güvensizliktir. Diğer grup içerisindeki tutumun esas nedeni ise değerlerden yoksunluk ve teslimiyettir.
.....
Bu kuruluşta en fazla emeği geçmiş kişilerden biri, muhtemelen de birincisi olarak bunu yazmam, not düşmem gerekir. Bu kuruluşun fikir babası olan arkadaşım benim fazlasıyla sekter ve katı olduğumu söyler. Haksız da değildir ama kanımca bunları yazmak kaçınılması mümkün olmayan acı bir vazifedir. Her şeyin doğru bilinmesi gerekir. Ayrıca ülkemizin durumu açısından önem arz eder. Şöyle ki, eğer, bilgi sahibi olma anlamında elit bir kesimden söz edilecekse, o dönemde bunlardan bilgili bir grup nadir bulunurdu. Onlar çok bilgili olduklarından değil de, genel ortalanın çok düşük olmasından dolayı öne çıktılar ama işte, demek ki bilgiden önce değer sahibi olmak gerekiyormuş. Değerler yıkılınca çok kişi bir tarafa sürükleniyor, her türden uğursuzların peşine takılıyor.
.....
Şimdi, bu benim neredeyse yarım asır önce yaşadığım, ibret verici bir olay. Pekala, örneğin ordu ve donanma içerisinde Fethullah denilen ajanın peşine takılanlara ne demeli. Ya da basında kalemini satanlara ne diyeceğiz. Üniversitelerdeki liboş doçentlere ve terör örgütlerinin peşine takılanlara ne diyeceğiz. Ya da adaleti satan hakimlere, komplo kuran savcılara ne demeli. İşte bunların hepsi toplumun atomize olmasından kaynaklanır. TESANÜT içerisindeki bir cemiyette bunlar olmaz. Bu kelimeyi bilmeyenlerin öğrenmesi iyi olur. Gelecekte iyi şeyler yapacak olanlar için en önemli kavramlardan birisi budur.
Anlamak için olmazsa olmaz koşul...
OSMANLILARA DENİZDEN BAKMAK
Farklı açılardan görmeyi mümkün kılıyor. Bazı şeylerin niçin olduğunu veya niçin olmadığını daha iyi anlıyoruz. Ve gene anlıyoruz ki, şayet denizcilik ülküsünde başarı sağlasaydık, gerçekten bugün büyük bir güç olurduk. Ama yapamadık ve yeni başlıyoruz sayılır. Türk tarihini değiştiren savaşların ikinci kitabı olan "Deniz Savaşları" çalışmamızda konunun ana hatlarını ele aldık. Elbette, bizim çalışmamız temel bir bilgilenme sağlamaktan ibarettir ve ileride sayısız çalışma ile her şey çok daha ayrıntılı bir şekilde ortaya konulacaktır. Bununla birlikte, esasa ilişkin bir değişiklik olacağını sanmıyorum. Şu konu çok önemli: Deniz ticareti ve donanma birbirlerini tamamlar. Bir olmazsa, diğeri de doğru dürüst olmaz. Taşıma suyla donanma yapılmaz. Ne para yeter, ne de denizci yetişir. İşte bunu başaranlar aldı başını gitti. Gerçi biz de bu konuda az gayret göstermedik ama olmadı. İşte bu kitapta niçin olmadığına bakıyoruz. Kitabın başlıkları aşağıdadır:
GİRİŞ
I. TARİHTE DENİZ GÜCÜ
II. DENİZ GÜCÜ ÜZERİNE DÜŞÜNCELER
III. AKDENİZ TARİHİNE KISA BAKIŞ
- Akdeniz, Kıyılarından Çok Daha Geniş Bölgeleri Bağlamıştır
- Korsanlar ve Donanmalar
IV. KARADENİZ TARİHİNE KISA BAKIŞ
V. KURULUŞ DÖNEMİNDE TÜRK DENİZCİLİĞİ
- Selçuklu Mirası
- Beylikler Döneminde Önemli Gelişmeler
- Osmanlı Çabaları Başlıyor
VI. FATİH'in DENİZ STRATEJİSİ
VII. TÜRK DENİZCİLİĞİNİN ALTIN ÇAĞI
- Kemal Reis
- Oruç Reis ve Barbaros Hayreddin
- 16. yüzyıl Ortalarında Osmanlı Deniz Teşkilatı
- Preveze ve Sonrası
- Batı Akdeniz'de Büyük Reisler, Piyale Paşa ve Cerbe
- Turgut Reis ve Malta
- Kıbrıs ve İnebahtı (Lepanto)
VIII. HİNT OKYANUSUNDA ARAYIŞLAR
- İlk Girişimler
- Piri Reis
- Seydi Ali Reis
- Hint Okyanusunda Diğer Girişimler ve Genel Durum
IX. DENİZ VE İMPARATORLUK: BİR DEĞERLENDİRME
X. İNEBAHTI'YI İZLEYEN DÖNEMDE OSMANLI DENİZ HAREKATI ......
- Akdeniz Duraklıyor, Karadeniz Öne Çıkmaya Başlıyor
- 24 Yıl Süren Girit Savaşları
XI. OSMANLI DONANMASINDA PERSONEL SORUNU VE GEMİLER ......
- Osmanlı Denizcileri
- Gemiler
- Tersaneler
- Nehir filoları
XII. ON YEDİNCİ YÜZYILIN DENİZ SAVAŞLARI
XIII. ON SEKİZİNCİ YÜZYILIN DENİZ SAVAŞLARI
- Yeni Sorunlar
- Denizcilik Teknolojisinde Geri Kalınması ve Reform Çabaları
- On sekizinci yüzyılın denizlerdeki önemli olayları
- Çeşme Baskını ve Sonrası
XIII. ON DOKUZUNCU YÜZYILIN FELAKETLERİ
- Fransız İhtilali'nin Dalgaları Osmanlı Kıyılarına Vuruyor
- Yunan İsyanı, Mora Katliamı ve Osmanlı Donanmasının Büyük Zaafı
- Navarin Baskını, Rus Savaşı ve İhanetler Zinciri
- Cezayir'in Kaybı ve Fransız İşgali
- Kırım Savaşı ve Sinop Baskını
- Sultan Abdülaziz'in Haliç'te Çürüyen Büyük Donanması
- Girit ve Karadağ İsyanları Sırasında Donanma Faaliyeti
- 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı'nda Deniz Gücü
- 19. yy'ın Son Yılları, Ertuğrul Faciası ve 1897 Savaşı'nda Donanma
XIV. YİRMİNCİ YÜZYILDA SON SAVAŞLAR
- Son Savaşlar Öncesinde Donanmanın Durumu
- 1911-12 Türkiye-İtalya Savaşı'nda Deniz Operasyonları
- Balkan Savaşları'nda Donanma
- Birinci Dünya Savaşı'nda Donanma Meselesi ve Deniz Muharebeleri
- İstiklal Savaşı'nda Denizciler
XV. DEĞERLENDİRME
.....
İyi okumalar ...
Mehmet Tanju Akad
Bu sayfalarda yer alan okur yorumları kişilerin kendi görüşleridir. Yazılanlardan www.insanbu.com sorumlu tutulamaz.
adını vermeyen şehit 17.08.2018
biraz sözlük karıştırdım da, dayanışma tesanüt'ün yerini gayet güzel tutuyormuş. güzel de bir kelime. ilk kim bulup kullanmışsa ruhu şad olsun diyorum.