Medya
Alman basını ve Türkiye!
“Türkiye’nin en son eleştirel gazetelerinden biri olan Cumhuriyet de artık susturuldu.“ Alman İkinci Kanalı ZDF 13 Mart 2019 akşamı „Türkiye ne kadar özgür?“ diye bir film yayınladı. Filmi hazırlayan televizyon gazetecisi Jörg Brase bir yıllık ZDF İstanbul Stüdyosu yöneticiliği görevinin ardından çalışma izni uzatılmadığı için geçen martta ülkemizi terk etti.
Ancak nasıl oldu bilinmez aradan daha birkaç gün geçmeden yeni çalışma iznini verdiler ve Brase İstanbul’a döndü. Gelir gelmez de 13 Mart akşamı, ZDF’in „Auslandsjournal“ programı yukarda adı geçen filmi yayınladı. Programa katılan Aydın Engin’in bilinen eleştrilerinin ardından Jörg Brase: „Cumhuriyet Gazetesi artık susturuldu“ açıklamasını yaptı. İlginçtir, Cumhuriyet’te geçen eylülde yönetim değiştiğinde de, başta Almanya’da olmak üzere batıda birçok gazete sözbirliği etmiş gibi şu haberi sayfalarına taşımıştı: „Türkiye’deki tek muhalif gazete Cumhuriyet, Erdoğan destekli karanlık, ekstrem nasyonalist ve ultra Kemalist bir darbe sonucu tasfiye edildi.“
Bu kadar çelişki dolu bir haberin altına gazeteciliğe yeni başlayan biri bile imza atmaz! 15 Eylül 2018 tarihli SABAH da şunlar yazmıştı: „Cumhuriyet gazetesinde geçtiğimiz hafta kapsamlı bir değişim gerçekleşti. Sol liberaller ile Kemalistler arasında bir süredir devam eden mücadeleyi Kemalist kanat kazandı.“ Eylül 2018’de başlayan çamur atma Mart 2019’da devam ediyor.
Kemalizme düşmanlık
“Günümüzde yapılması gereken Kemalist Cumhuriyetin hem din düşmanı, hem de Kürt düşmanı olduğu temasını gündeme getirip işlemektir." Bu düşünce, Kurt Ziemke‘nin 1930 tarihli "Die Neue Türkei" kitabında yer alıyor... Aradan 70 yıl geçtikten sonra o günkü Alman Şarkiyat Enstitüsü Müdürü Udo Steinbach'ın: „Türkiye'de bir ‘ulus‘ yoktur. Türkiye, birbirleriyle boğazlaşan etnik ve dinsel kesimlerden oluşmaktadır.
Bunun suçlusu da sadece küçük bir kesimin söz sahibi olmak istemesinde yatar“, sözleri insanı, ‘acaba Kurt Ziemke’nin kafa yapısı yetmiş yıl sonra yeniden canlandırılmak mı isteniyor‘ diye düşündürmeden edemiyor. Türkiye Cumhuriyeti 29 Ekim 1998’de kuruluşunun 75. yılını kutlamaya hazırlanırken, Süddeutsche Zeitung'a İstanbul’dan yazan Wolfgang Koyld: „Lenin'in ve Tito'nun devletinden sonra, Türkiye Cumhuriyeti de artık ömrünün sonuna geldi“, kehanetinde bulunmuştu !
2000’li yılların başındaki bu yeni gelişmeler üzerine, dinci ve Kürtçü hareketlere destek, Kemalizme düşmanlık acaba Almanya'nın Türkiye'ye dönük örtülü politikasının özü mü, diye düşünmeye başlamıştık. Başbakan Ecevit o yıllarda çıktığı bir televizyon proramında: „Yabancılar Erbakan’a pek dokunmuyorlar, çoğunlukla beni eleştiriyorlar“ diye konuşmuştu.
"En iyi uyum asimilasyondur"
Yaklaşık 20 yıl öncesine kadar Türkiye’yle ilgili haberleri Atina’da yaşayan gazete ve televizyon muhabirleri geçerdi! Güneydoğuya ayak basmaktan ürken veya o kadar yolu gözü almayan Atina muhabirleri sürekli 2 bin km ötedeki Diyarbakır’dan, Hakkari’den haber yollar, eleştirel köşe yazıları kaleme alırdı.
Bu muhabirler Ankara ve İstanbul’a da uğramazdı. Aynı günlerde küreselleşmenin beraberinde getirdiği neo liberalizmin peşine takılan Avrupa’nın lokomotifi Almanya‘da ilk yabancı düşmanlığı olayları yaşanıyor, uyum sorunlarından söz ediliyordu. 1990’lu yıllarda Alman kökenli Ruslar, Rus Yahudileri, ülkeleri parçalanan Yugoslavlar, haritadan silinen Demokratk Alman Cumhuriyeti vatandaşları, evet yaklaşık 5 milyon insan kısa sürede Almanya’ya yerleşti!
İşte o yıllar ülkede uyum sorunlarının yaşandığı, yabancı düşmanlığının hızla arttığı süreçtir. 2001'de Avrupa Komisyonu: "Almanya‘daki yabancı düşmanlığı, ırkçılık, antisemitist düşünce ve hoşgörmezlik önemli bir sorun olarak kabul edilmelidir" sözleriyle Berlin‘in dikkatini çekti. Ancak o günlerdeki sosyal demokrat İçişleri Bakanı Otto Schilly'nin: "En iyi uyum asimilasyondur" açıklaması bütün ümitleri suya düşürdü. Bu değişimin altında en çok ezilen – hâlâ da ezilen – 1961‘den bu yana Almanya’da yaşayıp çalışan Türkler oldu. Yabancı düşmanlığı bir ahtapotun kolları gibi hızla ülkenin her köşesini sardı. Yabancıları sevmeyenlerin orduya, polise, anayasayı koruma örgütüne, siyasi partilere kadar sızdığı belgelendi.
Ancak insanımızın son 20 yılda yaşadığı zorluklarla ne Ankara hükümeti, ne de basınımız ilgilendi. Evleri, camileri, iş yerleri yanarken, insanlarımız öldürülürken Kohl ve Merkel hükümetlerinin yanısıra özgür Alman basını da ‘uyum sorunu’ ve ‘yabancı düşmanlığı‘nın üzerine hep sözümona gitti. Berlin hükümeti ve ülke basını Türkiye‘de aydınlar, gazeteciler Ergenekon davalarında sürünürken, yıllarca tutuklu kalırken de nedense seslerini çıkarmamıştı!
Cumhuriyet Gazetesi’nin Atatürk’ün laik, çağdalaşma devrimlerinin savuncusu olarak yoluna devam etmesi acaba niçin birilerini telaşa düşürdü? AB Sözcüsü Kati Piri, Cumhuriyet yöneticilerini: “Aşırı milliyetçi-faşistler“ olarak niteledi! Kemalizm’den ve Atatürk’ün batıya dönük devrimlerinden birileri niçin hâlâ korkuyor?
Ahmet Arpad
Bu sayfalarda yer alan okur yorumları kişilerin kendi görüşleridir. Yazılanlardan www.insanbu.com sorumlu tutulamaz.
editör 26.04.2019
Bu yazıdan sonra Alamanya'dan sayfalarımıza trol ilgisinin artması da ilginç...
Fahri Kumbul 17.04.2019
Biraz gevşeyelim; bakın İmamoğlu mazbatasını aldı. Süreci de iyi yönetti. Yeni bir lider (Erdoğan'a rakip) umudu doğdu. Seçilmesini hazırlayan bir çok etmenin yanında soyadının da etkisi vardır diye düşünüyorum. Gerçeği kimlerse artık, antiemperyalistlerden kısa ve orta dönemde umut yok. Hiç boşuna kendi kendimizi boğazlamayalım. (Önemsiz birisi olarak ben de bir şaka yapayım dedim, umarım kızmaz ve alınmazsınız)
Ahmet Yılmaz 17.04.2019
Aman diyeyim sayın B. Özdemir. Sayın G. Güner sadece espri yapıyor. Her şey o kadar ciddi değildir, biraz şakaya pay bırakın. Üstelik soyismini yanlış yazmışınız. Ben nasıl olsa takma isimdir diyerek adını zikretmeden biraz eleştirmek istediydim. Aboooov. Ağzımın payını aldım. :) Önceki için özür dilerim. Bunun için şimdiden özür dilerim. :(
Bahadır Özdemir 17.04.2019
Sayın Günay Güngör. Düşünceleriniz çok garip. Şu unutulmamalıdır ki, Mustafa Kemal sonrası yani 1938 sonrası dönem bu memlekette herkesin Türkçü, Turancı, Turanlı, Turansal olduğu, Ural dağlarından atlarına binip dıgıdık dıgıdık bütün dünyayı fethettiği bir dönemdi. Herkes komünist arıyor ve bulunca "tu kaka" diyordu. Örneğin Cahit Sıtkı Tarancı bir şiirinde "Nazım Hikmet" tamlamasını kullandığı için bile komünist ilan ediliyordu. E peki sonuç ne oldu. İkinci Dünya savaşına girmedikleri halde yenik çıktılar ve sonra gidip Amerikan Mandası oldular. Kürtler ve lazlar da dahil, bu ülkede yaşayan insanların Türk olduklarını anlamak için herhangi bir ideolojiye ya da partiye ihtiyaçları yok. Tam tersine bunu unutmak ya da abartıp çarpıtmak için örgütlü yapılara ihtiyaç var. Yani ben ülkücülerin de ulusalcıların da tek bir düşüncelerini bile anlayamama, zırva olarak görmeme rağmen gene de kendimi Türk olarak görüyorum. Kübalı ya da Rus gibi hissetmiyorum. (B.Ö.)
Günay Güner 17.04.2019
Çok üzülüyorum. Almanya Almanlığını, İngiltere İngilizliğini, Fransa Fransızlığını... fesih yoluna gitti, ulusçuluklarından vazgeçti, olsa olsa bir etnisiteyiz dediler, dünyada uzun zaman var ki dünya yurttaşlığı egemen; ah bu barbar, kana susamış ve ilkel Türkler yok mu aslında ulus değil etnisite ama kabul etmeyip dünya barışını baltalıyor. Valla çok üzülüyorum. Bize bunu yaşatmaya kimsenin hakkı yok.
Bahadır Özdemir 17.04.2019
Evet. Cumhuriyet gazetesinin Kürt mikromilliyetçiliğinden hafifçe uzaklaşması bile Almanlar tarafından eleştiri konusu yapılıyor. O zaman ne anlıyoruz? Demek ki Türkiye'deki bütün sol hareketlerin "ulusçuluk" eksenli olması gerekiyormuş. Yani tercihen kürt ulusçuluğu üzerinden ya da o mümkün olamıyorsa, Türk ulusçuluğu üzerinden solculuk yapılmalıymış. Dolayısıyla eğer kafasında hala "Abi bu Ulusalcılar ne ayak? Herifler faşist mi komünist mi ne oldukları belli değil. Faşist gibiler ama solcuyuz diyorlar." gibi soru işaretleri olanlar varsa, onların neden öyle olduklarını da böylelikle anlayabilirler. Ayrıca Vatan Partisiyle HDP nin, aslında birbirlerinin aynadaki karşıt görüntüleri olduğunu da belki fark edebilirler. Ama tabi HDP kırk yıldır kaşarlandığı ve buna bağlı olarak bir sürü dekolte-kapalı giysileri bir ton makyaj malzemesi, topuklu-topuksuz bayağı ayakkabıları olduğu için, VP den farklı olarak, her kılığa girebiliyor.(B.Ö.)
Günay Güner 17.04.2019
Sayın Ahmet Arpad'ın "Alman Basını ve Türkiye!" başlıklı yazısı belgelerle, kanıtlarla çok aydınlatıcı bir yazı. Kuşkusuz dediğim dedikliğe değil, belgeye, kanıta, tutarlılığa değer verenlere. Önceki Cumhuriyet eleştirelmiş. Nereyi eleştirmiş? Kemalist diktatörlük, vesayet, sivil toplum, kimlik, soykırım, laiklik karşıtlığı... zırvalarıyla dolu olmak eleştiriyse. Yeni Cumhuriyet'in eksikleri yok demiyorum. Ne ki günümüz Cumhuriyet'ine de HDP'li falan diyenler, Alman basını, AB acaba neden Kemalist olmakla "suçluyor," yeniden düşünmeliler.
Kaan Arslanoğlu 17.04.2019
Alman medyasına göre son özgür gazete Cumhuriyet de susturulmuş! :) :) Avrupa Birliği sözcüsüne göre Cumhuriyet'in şimdiki yöneticileri AŞIRI MİLLİYETÇİ ve FAŞİSTMİŞ! :) :) :) Ben de faşist diyorum Cumhuriyet'e ama, Kürtçü ve Avrupa-ABD ci olduğu için... 😆 Demek ona buna faşist diyen bir tek ben değilmişim! 😎 Bir de Kürtçü-AB-ABDcilerde istemenin sonu yokmuş! Cumhuriyet'i bile işbirlikçilikte çok yetersiz gördüklerine göre..