Medya
AYDINLIK’ta YAZMAK

Aydınlık’tan dostlar yine benden uzun bir yazı istediler. Konu HDP’ydi. Yazdım, gönderdim. Gazetede iki gün peşpeşe çıktı. Bir kez daha bir şeyi gözlemledim: Benden yazı almakta istekliler, ama yazıyı okuduktan sonra o hevesleri en az yarı yarıya kaçıyor. :)) Çünkü sorgulayıcı yaklaşıyorum, konunun her boyutunu ele alıyorum, olguya tek pencereden bakmıyorum. Kendime karşı bile eleştirelim, bu da yazılarıma yansıyor. Tam istedikleri gibi bir şey çıkmıyor. Her çevre koşulsuz destek, kesin bir fikir birliği arıyor. Örgütlü yapılarda bu arayış daha da yoğun. Haklılar bir bakıma. Benim gibi yazarların tavrını “mızmız” buluyorlar belki. Onda da haklılar. O yüzden örneğin internet sayfalarında bu yazımı da saklar gibi sanki gözlerden kaçırmışlar.
O vesileyle birkaç şeyin altını tekrar çizeyim. Muhalif cephe denilen, aslında kısmen iktidara ortak, 5. kol haline gelmiş güruha uzun süredir hiçbir yakınlık hissetmiyorum. Muhalefeti kıyasıya eleştirdikleri halde o cepheden bir türlü kopamayan kişi ve çevrelere de sempatim neredeyse kalmadı. Bu bağlamda VP’yi (artık bir anlamı kalmışsa “sol” cephedeki) kendime en yakın unsur olarak görüyorum. Ona yöneltilen “saray yancısı” suçlamalarına da aldırmıyorum. İktidar kanadının ülke ve halk için yaptığı iyi şeylerin görmezden gelinmesini, her şeye bir kulp takılmasını felaket derecede düşük düzeyli buluyorum. Muhalif cephedeki sıradan vatandaşın, liderlerin, medyacıların yalan yanlış kara propagandalarını sinir bozucu, ahlak ve akıl bozucu görüyorum. Aklım ve vicdanımla hareket etmeye çalışıyorum. Bu anlamda MHP’nin AKP’ye destek tavrını doğru ve onurlu bir duruş olarak değerlendiriyorum. Sözün özü VP’ye o alanda diyecek kötü bir sözüm yok.
Bir de yeni bir moda, yeni bir eğilim ortaya çıktı… Evet, herkes benim kadar “softa” durmak zorunda değil, varsın hiç kimse öyle olmasın! Kaskatı ve altı belirgin çizili yaklaşımlara kimseyi mecbur bırakacak halim zaten yok, ama kendi eğilimimi anlatmak zorundayım, o da şu: HDP'ye karşı mısın? “Evet, senden fazla karşıyım.” HDP kapatılsın mı? “Evet, kapatmayan namerttir...” Ama sonra.. Bir bakıyorsunuz her olayda "muhalif cephe" ile aynı safa gelmeler... Boğaziçi mi, Boğaziçi dayanışmasının yanında yer al, HDP ile kolkola... İstanbul Sözlemesi mi? En birinci sözleşmeci sen ol! HDP ile yan yana… TTB'nin yalan yanlış kara propagandasını haber yapmalar... Birisi bir yerde Montrö mü dedi? Olayın üstüne atlamalar, HDP ile ittifak içindeki CHP’lilerle, İYİP’lilerle kolkola gelmeler. Nasıl oluyor bu? İşte, söylediğin her söze, her bildiriye CHP-İYİP-HDP ittifakını lanetlediğini besmele gibi koymazsan… Herkesle bir araya gelebilirsin. Pek de güçlü görünürsün? Aynı zamanda vatansever! Ama abdest orada bozuluyor. O zaman VP dışında güçlenmesini yakın zamana dek samimiyetle istediğim o çevrelere de güvenim kalmıyor.
Peki (eğer çok lazımsa “sol”da) tek güvenebileceğim VP ile sorun ne o zaman? Kendi kafam bazı konularda sorularla doluysa her zaman olgulara ak-kara olarak bakan VP’li dostların çizgisiyle kan uyumu tam sağlanamıyor. Sisteme, dünyanın geleceğine ilişkin, insana ilişkin derin eleştirilerim var. Bu sistemi bugün bu iktidar temsil ediyor, o işletiyor. “Açık çek destek” bana her şeye rağmen ters geliyor. Çünkü bu 5. Kol muhalefetin ortaya çıkmasında da baş suçlularından biri bu iktidar. Bu muhalefete sistem aracılıyla veya doğrudan rüşvet yediren de o. Bunlar pastayı iktidar-“muhalefet” birlikte yiyor, bunu belirtin bir kere… Bu doğa katliamı nereye kadar gidecek? “Güçlü Türkiye” gibi desteklediğim slogan ve icraatın hiç mi sosyal-ahlaki sınırı bulunmayacak? Ülkedeki gelir adaleti nasıl sağlanacak, yiyiciliğin önüne nasıl geçilecek?
Şimdi bunu okuyan VP’li dostlar diyecek ki, biz zaten o konularda iktidarı, sistemi eleştiriyoruz, açık çek vermiyoruz. İşte güncel siyaseti her şey… geri kalanı hiçbir şey görürseniz, öyle sanabilirsiniz. İş öyle değil. Tam emin olmadığım hiçbir konuda kimseye akıl vermeye kalkamam. Ama şu bir sorudur: Niye VP’nin şeklen çok doğru politikaları onu güçlendirmez bir türlü? İşin derin ideolojik yanı boşlanıyor sanki. Çin meselesinden, sosyalizm konusuna… keskin siyasi söylemler, fakat içselleştirilmemiş, yüzeysel bir felsefe hakim gibi. Ötekilerde bu zaten hiç yok, ama insan VP’den bekliyor.
Keskin ulusalcı söylemi sıyırın… ben VP’li arkadaşlarda, Aydınlık’ta köklü bir liberalizmin sırıttığını görüyorum. Futboldan, sanata, edebiyata… Tıptan, sağlığa… ve hatta derin ekonomiye… pasta paylaşımına dek… bazı yazılarda, birçok tartışmada açığa çıkan liberalizm. VP’den bu kadar çok ve bu kadar güçlü liberal çıkmasının tek nedeni elbette bu değil, ama önemli nedenlerinden biri.
Belki de bu argümanlarımın hepsi boş… Sonunda İnsan BU… İnsan her ülkede, her devirde bu kadar… Durumu böyle görüyorum, o yüzden VP’ye desteğim bu düzeyde devam edecek. Daha sık yazarsam kesin kavga çıkar! Ama oradan daha fazla ışık gördükçe desteğim artarak devam edecek...
AYDINLIK’TA ÇIKAN YAZIMIN ONLARA GÖNDERDİĞİM TAM ASLI:
TÜRKİYE’NİN EN BÜYÜK BELASI: HDP
“ÜRÜNLERİMİZDE DOMUZ YAĞI BULUNMAMAKTADIR”
Kişilerin tek tek veya gruplar halinde mevcut iktidarın herhangi bir uygulamasına karşı çıkma hakkı meşrudur ve buna saygı duyulmalıdır. Keza iktidara karşı bütünüyle direnmek, onun yerine geçmek için çaba göstermek de meşrudur. Ama? Muhalefetin tümüyle 5. Kol haline geldiği durumda… O muhalefetin herhangi bir unsuruyla ve hatta o muhalefetle ilişkide unsurlarla bu direniş veya muhalefeti göstermek haklılık ve meşruluk açısından ağır sorunludur.
Niye “Muhalefet tümüyle 5. Kol haline gelmiştir” diyorum. İçinde, hatta merkezinde HDP’nin bulunduğu 40 yıllık hazin tablomuzdan ötürü. ABD-AB’nin ülkemize karşı yıkıcı müdahaleleri, FETÖ gerçeği ve HDP-PKK terörü bir ve bütündür. 2010 yılındaki kaset operasyonundan sonra CHP adım adım tam bir ABD aplikasyonu haline getirildi, HDP’leştirildi. CHP dışı sözde sol çok öncesinden PKK-HDP kuyrukçusu durumuna gelmişti. Muhalif medya, DİSK, KESK, başta TTB olmak birçok meslek odası HDP yancılarının elindedir. PKK en kanlı katliamlarını FETÖ’nün polis ve asker içinde en yoğun yuvalandığı zamanlarda gerçekleştirdi. Büyük patronları ve ilişkileri malumdur. Sözde ülkücü İYİ Parti bile bir yandan FETÖ bağlantıları, öte yandan HDP’ye gönderdiği “hoşgörü mesajları”, HDP’nin de katıldığı anayasa görüşmeleriyle zan altında.
İşte bu durumda “ulusalcılıkta” hâlâ iddialı, keskin Atatürkçü kişi veya çevrelerin böylesine köşeli bir gerçeklik yaşanmıyormuş gibi… Bu kalın kırmızı çizgili saflaşmadan hiç söz etmeksizin… İktidara yüklenmeleri ne anlama geliyor? Dedik ya, herkesin muhalefet veya direnme hakkı bakidir ve bu hakkı kullanmada sakınca aranmamalı. Ama!.. Yine geliyoruz aynı “ama”ya. Bunu yaparken her adımda, her bildiride, her ağız açışta, her cümleyi yazarken… Biz HDP’ye de karşıyız, onunla işbirliği yapanlara, CHP’ye de karşıyız… Onunla masaya oturanlara, hoşgörü gösterenlere de karşıyız… Demeleri gerekir. Tıpkı “helal” gıda iddiasındakilerin her ürünün üstüne “Mamullerimizde kesinlikle domuz eti… Domuz yağı katkılı madde yoktur ” diye belirttikleri gibi. Bu tavrın vurgulanmadığı her adım şaibeli duruma düşecektir.
Hatta bu aldatmaca öyle bir hal aldı ki… “HDP Kapatılsın” diyenlerin bile bir bölümü HDP’nin göbeğinde yer aldığı, aslında basbayağı herkese ayar çektiği muhalefeti bir yandan sözde eleştiriyor, ama iktidara karşı hemen her gündemde onlarla birlikte hareket ediyor. Ne anladık o zaman sizin muhalefet eleştirilerinizden, HDP karşıtlığınızdan? HDP ile bir araya gelme… Onu sert eleştir… Ama onlarla bir ve aynı olanlarla, onlarla düşüp kalkanlarla bir arada ol! CHP’den vazgeçeme, İYİ Parti de yanımızda dursun, sakınca yok… Otobüste öyle bir koltuk ver ki, pencere kenarından, bir de önden olsun, teker üstünde olmasın, yanımda da yalnız bir kız olsun… Çok iyiymiş yahu! Bu HDP karşıtlığı türü, yani sözde Atatürkçü, sözde keskin ulusalcı gizli HDP’cilik türü, açık HDP’cilikten daha tehlikeli hale gelmek üzere.
SOLUN SIRTINDAKİ HANÇER, SAPI KANLI, PASLI: HDP
PKK siyaset sahnesine 70’li yılların ikinci yarısında çıktı. Devlet desteği gördüğü açıktı. İşe devrimci ve Kürt öldürerek başladı. Birçok radikal sosyalist örgütle çatışmaya girdi, buna rağmen 80 öncesinde bile bir kısım “sol”un destek ve sempatisini kazanmayı başardı. Darbe gelmeden o zamana dek hayli güçlenmiş birçok Kürt örgütünü silip yok etti. Öldüre öldüre…
80 sonrası ilk ve en güçlü biçimde toparlanan örgüt oydu. 1984’te yeniden eylemlere başladı. Bu kez devlete de vuruyordu, ama yine daha çok Kürtleri öldürüyordu. Bir sosyolojik bilimsel kitaba bile geçmiştir, vahşi, fakat kurnazca bir stratejiydi bu: “Kürtleri kazanmak için onları devletten daha fazla korkutalım ki… İki seçenek dışına çıkamasınlar, bizi seçsinler.” Planları tuttu, dehşet ve panik yayarak bölge halkı üstünde hızla güçlenmekle kalmadılar, aslında Kürt olmayan eski Dersim bölgesi kökenli geniş bir etnik grubu, Zaza Alevileri de asimile etmeye başladılar.
O dönem öncelikle Avrupa devletlerinden, bir de Suriye’den destek görüyorlardı. ABD henüz mesafeli, temkinli yaklaşıyordu olguya. Türk egemen çevrelerinde, devletinde ise ABD’ciler hakim durumdaydı. Darbeden yenik çıkan “sol” PKK’yı devrimci direniş odağı gibi görüyordu artık. Bu sempati ve destek hızla yayıldı muhalif sol ve liberal çevrelerde. Giderek PKK’ya ve onun legal partilerine, legal yayınlarına sempati göstermeyen, onlarla birlikte hareket etmeyen hiç kimse “özgürlükçü” veya sol sayılmamaya yüz tuttu. Medyadan edebiyata, akademiden siyasi hayata… inanılmaz boğucu bir dalgaydı bu. Gerçekler için, düşünen beyinler için… Kapatılan veya soruşturmalara uğrayan PKK’nın legal partilerinin liderleri “sosyal demokratlar” eliyle meclise sokuldu.
EMPERYALİZMİN OKUMUŞ BEYİNLERİ TAM TESLİM ALIŞI
Şu var ki “HDP solun ve Türkiye’nin sırtına saplı hançer” derken tüm kabahati de onlara atmayalım. Solun tüm değerlerini unutuşunda, arkasına saplı kanlı bir hançerle zombi gibi dolaşmaya başlamasında HDP’cilik belki de sadece bir araçtı. Çünkü Türkiye gibi, Yugoslavya gibi etnik belaya sarılmayan ülkelerde de okumuş takımı ve sol aynı duruma düştü. Çünkü kapitalizm-emperyalizm iki kutuplu dünyanın sona ermesiyle kendini pek güzel restore etti. Bu kesimleri gayet enfes mamaladı. Kendine şahane faça yaptı. Bize yönelik olarak da Avrupa devletleri, fonları, gizli servisleri bizim yurt dışı “mülteci” kesimlerimiz üstünde, sol örgüt liderleri nezdinde gayet başarılı işler becerdi. Bizim eski solcuların pek çoğu palazlandı, semirdi. İşçiyi, yoksulu sevmez elit mahallelerin kafelerine, barlarına kurdular devrimci karargahlarını. Doğan Medya’sıydı, Radikal’i, İletişim’iydi… Belge’si, Çandar’ı, Baydar’ıydı… İdeolojik saraylarını donattılar. Nefes aldırmaz bir aura yarattılar “eski kafalılara”, “dinozorlara”. Yeni sinemacılarımız çıktı, buhranlı, buhurdanlı duman altı edebiyatımız gönendi görkemlendi. Ahmet Altanlar, Elif Şafaklar, Toptaşlar yarattılar, Pamuk beye Nobel bile tıktılar. Kapitalizmin köleleştirdiği zamane solcuları, konformist liberaller, kendileri yerine solculuk, kendileri yerine özgürlükçülük yapacak PKK-HDP gibi bir güç bulmakla işte böyle bir nitelik içinde sevindirik oldular.
90’ların ilk yıllarında ve özellikle Körfez Savaşı’yla birlikte ABD kesin biçimde devreye girdi, PKK’ya açık destek vermeye başladı, onu himayesine aldı. Bu gelişme “solda” ilk kırılmayı başlattı. Aynı zamanda devlet içinde, ordu ve istihbarat içinde de… Ordu içindeki tartışmalar ilk ayrışmaları, milli çıkışları ve Anti-Amerikan subaylara, aydınlara karşı suikastları beraberinde getirdi. Kendine sosyalist diyen radikal solcular PKK’yı sosyalist saymıyorlardı ama devrimci ve kendi cephelerinden sayıyorlardı. Bu “ABD desteği” söylentileri ilk kuşkuları ve ayrışmaları doğurdu. Ama büyük çoğunluk tınmadı. İtirazları “ulusalcı” aşırı mihrakların bozgunculuğuna yordular ve kulaklarının üstüne yattılar. Ne ki CHP, en azından önemli kesimi PKK-HDP’ye daha sorgulayıcı bakıyordu artık. Gerçi Ecevit ve DSP bunu ve başka şeyleri yeterli görmedi, daha milliyetçi bir çizgiye kaydı.
2000 BAŞLARINDA ÜLKENİN BELALARIYLA BUGÜNKÜ BELALAR BİRE BİR AYNI ÇEVRELER
PKK-HDP’ye karşı, onun arkasındaki ABD’ye karşı ulusal uyanış ve tepki 1999 yılında DSP-MHP iktidarına yol açtı. Ancak bu iktidara 2002’de son verdiler ve AKP’yi başa geçirdiler. Bir dizi provokasyonla ortaya çıkan ekonomik ve siyasi kriz, milli görüşten ayrılan yeni bir kadroyu seçimlerde galip getirdi. Hükumeti o ekonomik krizle yıkan kadro DSP içindeki muhalefetti. Dolayısıyla AKP’yi de onlar başa getirmiş oldu. Kemal Derviş ve ekibi. Bu ekibin önemli figürlerinden biri de bugünkü CHP sözcüsü Faik Öztrak.
Yeni iktidar ABD destekliydi, içinde FETÖ yuvalanmıştı. Tüm “özgürlükçü” liberaller o safta yerini aldı. FETÖ daha da güçlendi, HDP ve HDP’cilik ideolojik, siyasi ve askeri anlamda daha da güçlendi. İktidarla PKK ilişkisi gelgitli, çelişkili, çatışmalı, barışlı bir çizgide istikrarsızdı. Sonradan anlaşıldı ki FETÖ buralarda bayağı bir mesai yapmış. Bir yandan PKK-HDP’yi bir rakip olarak görmüş, sert söylemlere girmiş, öte yandan büyük patrondan gelen direktiflerle hayli gizli destek vermiş… Bu dönem HDP, iktidarın cumhuriyeti tahrip eden her türlü girişimine, Ergenekon, Balyoz gibi geniş “hukuksal terör” operasyonlarına arka çıktı. HDP’ci sözde sol da öyle…
O dönemde CHP dışı sol büyük çoğunlukla yine PKK’yı azcık eleştirmeye, çokça destek vermeye devam etti. Kitle örgütlerinde, mitinglerde, medyada, edebiyatta, sanatta, akademide kol kola hareket etmeye devam etti. Bu romantik beraberliği eleştiren herkesi dışlamayı, ötelemeyi, onlara hayatı zindan etmeyi sürdürdüler. Hangi açık gerçeğe değinseniz sizi “ırkçı ulusalcı fanatik faşist” ilan edip dediklerinizi tek lafla geçersizleştirme şerefsizliği o zaman ortaya çıktı, köklenerek devam ediyor. PKK yine Kürt öldürdü, yine çokça işçi öldürdü, aydın öldürdü… Bahsetmediler bile, işçi katilleriyle birlikte solculuğu sürdürdüler…. 100 kadar çocuk öldürdüler, yüzlercesinin ölümüne yol açtılar, binlerce kadın katlettiler… Sözde soldan, değil kınama, yayın organlarında haber bile görmedik. Düzenle bağlarını, avantalarını kişisel ve örgütsel düzeyde garanti altına alacak işbirlikçi duruşlarını pekiştirdiler. PKK polis asker öldürdükçe, sivil öldürdükçe sevindiler. Öldürülen her kimse sağcıydı, faşistti onlara göre, mutlu oldular. CHP içindeki önemli bir kesim de bu katliam seviciliği utangaçça yaptı, CHP 2010’da yeniden dizayn edildikçe utanmadan yaptılar.
SOLDA YENİDEN UYANIŞ
Ancak genel tablo böyle iken, “solda” yeniden bir sol uyanış da görülmeye başlamadı değil. Bu sevindiriciydi. İktidarın bu kadar kaba biçimde yaşam biçimlerine karışması, eğitimi sil baştan bozması, Cumhuriyet değerlerinden giderek uzaklaşma… Laiklik gidiyor endişeleri… Bu derece dışa bağımlılık, kör gözüm parmağına Amerikancılık… Onlara giderek geçmiş sol değerlerini hatırlattı. ÖDP içinde aşırı liberallerden kopma, TKP’nin hızla güçlenmeye başlaması. İktidarla flört edip duran HDP’den ve liberallerden biraz osun uzaklaşma sonucunu getirdi.
2012’de başlayan “Barış-Çözüm Süreci” gelişmeyi daha da hızlandırdı. Bu süreç 2013’de dört koldan devam etti, 2013 sonlarına doğru tavsadı, 2014’de bitti. Ama iktidara karşı olan geniş bir sol kesimde HDP’yi neredeyse istenmeyen güç haline getirmişti.
KARTLARIN YENİDEN KARILMASI VE YEPYENİ CEPHELEŞME
Gezi Hareketi (2013 Mayıs-Haziran) tam da bu sürece denk geldi ve bence bu “Barış Süreci”nin getirdiği olumsuzluklar yaşanmasa, gerçekleşmeyecek bir tepkiydi. Eylemlere muhalefetin her kesiminden geniş katılım görüldü. MHP tabanından bile. Liberaller, ABD yanlıları onu yönlendirmek, hatta kullanmak istediler, ama başaramadılar. Ulusalcılar, özellikle VP taraftarları, TGB eylemlerde başı çekiyordu, kısmen TKP ve diğerleri… CHP en geniş katılımlı güçtü. HDP liderliği başta Selahattin Demirtaş olmak üzere harekete karşı çıktı, hatta onu darbe girişimi olarak niteledi, tabanlarını gösterilerden çekmeye çalıştılar. Bu da muhalefette HDP’ye karşı tepkileri artırdı.
Çok geçmedi, Barış Süreci çıkmaza girmeye yüz tutunca… PKK hiçbir sözünü tutmuyor, silah bırakacağı yerde, daha çok silahlanıyor ve güçleniyordu. AKP de yanlışını ve de FETÖ gerçeğini görmeye başlamıştı: Kobani Olayları patlak verdi. HDP Kobani’yi bahane göstererek Türkiye’ye karşı tabanını ayaklanmaya çağırdı, Ekim 2014… Sonuç: 46 ölüm, 682 yaralı…
Çok geçmedi, Ağustos 2015’de başlayan ve Mart 2016 kadar devam eden Hendek Kalkışması. Bu bir iç savaş girişimi değil açık bir iç savaştı ve onu başından sonuna dek PKK’dan çok HDP örgütlemişti. Sonuç: Yüzlerce polis ve asker şehit oldu, bazı sivil kayıpları yaşandı, binlerce militan öldü. “HDP örgütlemişti” diyorum, çünkü HDP’nin ilan ettiği Demokratik Özerklik meydan okuması ve hendekler kazılarak bağımsızlık ilanıyla başlamıştı. Tabii ki yine PKK’nın emriyle… HDP bu ayrılık girişimini önceden kamuoyuna duyurmuş, “sol” parti ve örgütlerle bir dizi toplantı yaparak onların desteğini istemişti. Birçok parti ve yapı da bu desteği onlara vermişti.
İşte bu Hendek Kalkışmasıyla birlikte Türkiye’de kartlar yeniden karıldı, “beka sorunuyla” siyasi cepheleşme sil baştan kesin biçimde yeniden belirlendi. O cepheleşme aynıyla bu gün de devam etmekte. 15 Temmuz 2016 darbe girişimi bu cepheleşmeyi bozmamış, aksine daha da pekiştirmiştir. Cumhur İttifakı: AKP-MHP-VP-Devlet Güçleri… Millet İttifakı: CHP-İYİP-HDP-AKP’nin eski liderlerinin çoğu-ABD-AB-FETÖ, Liberaller, sözde sol…
Bu iki cepheden illaki birine yazılmak zorunda değiliz, benim şahsi görüşüm. Çünkü düzenle ilgili ciddi eleştirilerim ve endişelerim var; AKP’nin anti-ABD tavırda, ülke çıkarlarında ne kadar tutarlı duracağı yönünde kuşku ve sorularım var… Başka şeyler de var… Ama tek tek kişilerin, grup veya partilerin kişisel istek ve görüşlerinden tamamen bağımsız olarak belirleyici asıl tablo yukarıdakidir. Hiçbir yazar veya kişi insanları salak yerine koyarak bu tablodan bağımsız inisiyatiflere giremez. Muhalefet cephesine en ufak yakınlık emaresi gösteren hiçbir girişim meşru muhalefet veya istediğimiz muhalefet katına yükselemez. Sorosculuğun mutasyonudur.
Peki bu tablo apaçık ortaya çıktıktan sonra bizim “solumuz” ne tavır aldı? İşte yukarda yazıyor. Verdikleri kısa aradan sonra PKK-HDP kuyrukçuluğuna devam… Onlara göre AKP’ye, Erdoğan’a karşıysanız… solculuk için yeterli. Nitelikler değil, isimler önemlidir: Ortaçağ felsefesi… Sol isimleri kullanıyorsanız ABD yancılığı bile havanızı bozmaz! Öyle mi? Hayır, eski havaları, afra tafraları kalmadı.
HDP AYRI PKK AYRI YALANI
On yıllarca bu yalanla kendilerini kandırdılar, yığınları kandırdılar. İzlemiyorum bir süredir, hâlâ bu sıkıcı kuyruklu yalanı aynı iştahla sürdüren kaldı mı? Bu yalanla en çok neyi başardılar biliyor musunuz? Bir zamanlar siyaset sahnesinde “en az yalanı solcular söyler” diye bir şehir efsanesi dolaşırdı. O efsaneyi bitirdiler. Söyledikleri birbirinden akla zarar yalanlar içinde sol karizmayı kubura düşüren en pis yalanlardan biri buydu.
Adam aynıydı, aynı acımasız katil, aynı halk düşmanı, işçi kanlısı katil. Bir saatte üniforma giyiyor insan doğruyor, öte tarafta sivil giysiyle katliam yapıyor, başka zamanda takım elbise kravat… HDP adına “barış” demeci veriyor… “Çifte kişiliğe” filmde görse inanmaz solcumuz, özgürlükçü okumuşumuz, tertemiz beyaz yakalımız… Hepsinin farklı kişi olduğuna inanıveriyordu.
Ve de üstelik ne PKK ne de HDP liderleri bir kez bile “Biz ayrıyız, aramızdan su sızıyor” dediler. Bir kez olsun söylemedikleri gibi, bir ve aynı olduklarını binlerce defa haykırdılar. Ama yok… Nasıl bir mantık kokuşmasıdır ki, HDP ne zaman yasayla dara düşse, ne zaman HDP liderleri PKK eyleminde basılsa… Onlar yine “Biz PKK’lı değiliz” demediler de… İlla ki ve ısrarla onların yerine bunu öteki “sol” partiler, yayınlar, yazarlar dedi… Medya dedi, tartışmada sıkışan CHP’li dedi, HDP ile yakalanan “ülkücü” dedi…
YENİ BİR İNSAN TÜRÜ: BEYİNLERİ YALAN ÜRETMEYENLER… YALANLARI BEYİN ÜRETENLER…
Dünya kapitalizmi, emperyalizm yeni bir insan türü yarattı. Bu modeli en çok Türkiye’de kullanıyor. Normal insan beyni çıkarları için yalan üretir. Bu yeni türde ana modül yalan, küçücük kalmış beyni de o yönetiyor. Solumsu çok bilmiş milyonlardan söz ediyoruz. Yüzleri de hologram. Ortama, duruma, çıkara göre iki değil pek çok şekil alabiliyor. Akıllarına estiğinde dehşetli çevreci, doğa dostu havalarına giriyor, fakat sayısız orman yakan HDP’li dostlarını arta kalan zamanlarda bağırlarına basıyorlar. Çocuk hakları, kadına şiddet denince düşmanın bir açığını yakaladık, diye gözleri parlıyor. Kadına karşı şiddet politikmiş. Peki kabul, politik… PKK’nın öldürdüğü onca kadın ne peki? Örgüt içi onca kadın infazı ne? Eğlence mi, hobi mi? En büyük kadın katili, çocuk istismarcısı kendi politik aşkları. Toplumsal şiddetten en çok yakınan kendileri. Oysa toplumsal şiddetin en büyük odağı kendileri ve dostları.
Demokrasi adına HDP’lilere sahip çıkmak! Hangi ülkeyi örnek alıyor ki bunlar? Sosyalist ülkelerde bırakın teröre karışmayı, sözle yıkıcılık gösteren gruplara bile izin verilmezdi. İftihar kaynağımız Batı demokrasilerinde nedir durum? İnternette şaka niyetine terör yandaşlığı yapın, sabaha karşı özel timler basar evinizi. Herhangi bir terör örgütüyle sözel temasınız bile devlet güçlerince yasal öldürülme sebebiniz sayılır. Parti kurmak mı? Lafını bile ettirmezler.
Kendini özgürlükçü sanan mankurtlaştırılmış milyonlarca kafa bu partiye oy atıyor. Bu partiyle omuz omuza yıkıcılık yapan partilere destek çıkıyor. Sonra da “Şu kadar oy almış parti kapatılır mı” diyerek ettikleri ayıbın nişanesini onurlu bir bayrakmış gibi üstümüze sallıyor. Oruç tutmayanların tutanlara fidye vermesi gibi, kendi çocuklarını pamuklara saran, en lüks okullarda okutan orta sınıf sözde solcular HDP’ye verdikleri bu destekle her gün onlarca çocuğu dağa, ölüme yolluyor. Terörizmin bu post-modern biçimi “uzaktan örgün terörizm” etik tartışmada insana söyleyecek söz bırakmıyor.
Bir kitle katliamcısının ismini, “Seher” diye yazdığı kitaba veren, insanları defalarca ayaklanmaya çağıran, binlerce kişinin ölümüne yol açan bir genel başkanları var ki… Üst düzey PKK canisi kardeşini bir kez bile kınamamış, aksine onunla iftihar etmiş elebaşı… CHP’liler, Kılıçdar’ı, İmam’ı… o bir nurmuş gibi çevresinde pervane dönüyor! Tüm bu katliamcı güruh “demokrasi”den, “hukuk”tan, “adalet”ten bahsediyor her gün. On milyonlar da bunlara inanıyor. Ne zaman vicdanları sıkışsa, 2014 öncesi “Barış Süreci” görüşmelerini, o dönemden fotoğrafları gösterip üste çıkmaya çalışıyorlar. O zaman hedef göstermelik de olsa barıştı. Şimdi ise savaşan bir terör örgütüyle suç ortaklığı içinde bu muhalefet. 2012-2014’de yerden yere vurdukları ayıbın kat be kat fazlasını bugün kendilerine hak görüyorlar.
Nasıl bir ruh hali ki? AKP’den kurtulma saplantısı iblisin her türlüsüyle her türlü iblisliği haklı kılıyor on milyonlarca zihinde. Neyse ki büyük çoğunluğun muhalefeti sadece lafta kalıyor. Şükür ki nimetlerden alabildiğine faydalanma büyük çoğunluğun yaşam felsefesi. Yine de rahatlamamak gerek. Kafalardaki bunca şeytani birikim bir şekilde kendini patlatabilir. Böyle bir somut gerçeklik karşısında iktidara birçok uygulamasından ötürü muhalefet etmek mi doğru, etmemek mi? Bu Soros ezici çoğunluğu yüzünden emin olamıyoruz artık. Muhalefet kavram ve pratiğini en çok tahrip edenin bizzat bu muhalefet olduğu gayet açık değil mi?
Son bir soru ve istemle bitiriyorum yazıyı. Hadi bu iktidar gitti, Soros kafasıyla iktidara geldiniz. Muhalefet tabanına ve ondan bir türlü kopamayan muhalefet eleştirmenlerine soruyorum. Hadi HDP’ye de samimiyetle karşınız diyelim. Hatta onun kapatılmasını bile istiyorsunuz. Yeni bir Hendek Kalkışması’nı, hatta daha kötüsü bir iç savaşı önleyecek gücünüz, ittifakınız, dostunuz var mı? Nasıl bir garanti veriyorsunuz? Tavırlarınızdan o garantiyi almak mümkün değil, tam tersi yönde kuşkular yoğun. Bir şey deyin… “Vatan” derken neyi kast ediyorsunuz mesela? Yeni bir büyük kapışmada kim vatanı temsil edecek, kim vatana düşmanlık edecek? Tamam, bugünkü görünür iktidarı devirmek istediğiniz açık. (Bence muhalefet de gizli iktidar.) Bu muhalefet cephesiyle işlerin vatan için çok daha kötüye gitmemesini nasıl sağlayacaksınız? Asıl soru, sorun bence budur. Ama bugün bu asıl saflaşma dışında ne kadar yalan yanlış itiraz varsa, sahte gündem varsa onlar tartışılıyor. Kim kiminle birlikte… Ana gerçek sürekli örtülmeye çalışılıyor.
Yapılan tahlilde HDP’nin zerresinin çıktığı bir muhalefet meşru değildir. Bu iktidarın yerine bir gün geçecek güçler, iç savaşa ve HDP’ye karşı bize hiçbir güvence vermez, aksine onu kanlı bir bayrak gibi suratımıza sallarken, nasıl emanet edebileceğiz bu vatanı onlara?
Kaan Arslanoğlu
FACEBOOK'DA BU YAZIYA ÇOK SAYIDA YORUM GELDİ... HEPSİNİ BURAYA AKTARAMIYORUZ... FAKAT HİÇ DEĞİLSE ONLARA VERDİĞİM CEVAPLARIN BİR KISMINI YORUMLARA KOYDUM... AŞAĞIDADIR:
Bu sayfalarda yer alan okur yorumları kişilerin kendi görüşleridir. Yazılanlardan www.insanbu.com sorumlu tutulamaz.
Kaan Arslanoğlu 8.05.2021
Sayın Kumbul, estağfurullah sizi neden susturmak isteyeyim. Küfür, hakaret olmadıkça zaten her yorumu yayınlıyoruz. Birkaç trol manyağımız var onlar hariç. Tabii bu arada epey küfür de yiyoruz. Muhalefet Türkçeyi bile unutmuş, sadece küfür biliyor artık. :) Ben zaten sağ-sol kavramlarının geçerliliğini yitirdiğini epeydir söylüyorum da... Solcu tayfamız bunun rantını yemekten doymadığı için jargonu sürdürüyor. Ancak geçerli olduğu dönemdeki "sol" ölçütlere vurduğumuz da. . Ki gayet açık seçiktir.. MHP nin bile günümüz solcuların dan daha solcu olduğu gayet net... Ha... Açıkça sağcı olduğu mu kabul eder miyim? Tahmin edersiniz, bırakın sağcı olmayı.. Nazi faşisti olmayı bile göğsümü gere gere kabul ederim şayet doğruluğuna inansam. Ama heyhat.. Veriler tam tersini gösteriyor. CHP ve bilumum solcular mertinden değil en adisinden aşırı sağcı ve faşist olmuşlar. Ellerine su dökemeyiz. Saygılar.
fahri kumbul 7.05.2021
Sayın Arslanoğlu, içtenlikle belirtiyorum size saygım var. Zaten hakkım yok, bir de sizi kendi evinizde kızdırmaya. Ama yine de karşı yorum yapmaktan kendimi bazen alamıyorum. Siz susturuncaya kadar devam... Kusura bakmayınız. Dünyada bile kalmazken, belki varsa fikriyle yaşayışıyla saygı duyulası üç-beş komünist dışında Türkiye’de hiç kalmadı solculuk. Tarihçesini, geçmişte yediği naneleri bir yana koyun, tüm yetkilerin tek partinin ve tek kişinin elinde toplandığı yolsuzluklara boğulmuş bir düzenin savunucusu ve çarpıtılmış bir milliyetçiliğe dayanan bir baskı düzenin Türkiye’deki bir numaralı kurucu kurumu olan MHP’ye mi kaldı solculuk? Ya artık sağ-sol kavramını kullanmadan görüş belirtmeli, savunma yapmalı ya da a açıkça sağcı oldum deyip tartışmayı bitirmeli. Sağcı olmak ayıp değil ya! Üstelik geçerli olan ve yenen taraf. Galip olan daima doğru ve haklı olmamış mıdır bu dünya düzeninde.
kaan arslanoğlu 5.05.2021
Kemal Bozbulut bey, 8-9 yıllık sitemizde adınızı hiç duymadım, muhtemelen sahte isimsiniz, hoş geldiniz, sefalar getirdiniz. Birçok şey sıralamışsınız, her biri bir makaleden kitap eder.. Yazıda özetle zaten bunlara değiniyorum. Bilmek istediğiniz ne, onu anlamadım. Ben bunlardan hoşnut değilim. Yazıda belirttiğim gibi bundan hoşnut olan sizin güzel muhalefetinizin kalburüstü tabakası. Medyada her ne kadar kuru gürültü yaygara koparsalar da muhalif elitin bu paraları iktidara yakın bazı odaklarla birlikte yediği gün gibi ortada. Şayet siz de yararlanmak istiyorsanız, bu değerli akil adamlarınıza sorunuz. Arsa kapatmanın, kaçak villa yapmanın, belediyelerden cukkalanmanın en nezih yollarını onlar biliyor. VP bu konulara ne kadar değiniyor, sıkı takip etmiyorum. Muhtemelen muhalif basından ona sıra gelmiyordur. Değinmiyorlarsa değinseler bence iyi olur. Çünkü cukka kapmanın yollarını henüz öğrenememiş bazı muhalifler de var. Onlara yazık. Saygılar.
Kemal Bozbulut 5.05.2021
Hocam 128 milyar dolar, Thodex'le 2 milyar dolar, Çiftlik bank kayıpları, Alaattin Çakıcı gibi mafya liderlerinin, tarikatların iktidarın yanında oldukları sürece sonsuz güce sahip olmaları, Melih Bulu, Egemen Bağış gibi niteliksiz kişilere yetki verilmesi, kendi bakanlığını dolandıran bakanlar, İkizdere gibi birçok yerdeki doğa katliamına aracı çete gibi inşaat firmaları, Mehmet Cengizler, Tahminceler, Mehmet Ağarlar hakkındaki görüşlerinizi kısaca alabioir miyiz? Bu konulara VP neden hiç değinmez, onu da açıklar mısınız...
kaan arslanoğlu 5.05.2021
Değerli kardeşim, bu saydıklarınız kaldı mı ki? 🙂 Ya da şöyle söyleyeyim: Onlar neydiler, ne savunuyorlardı ne oldular? Sözde işçi ideolojisinden işçi katilliğine, keskin abd karşıtlığından celladı tarafından satın alınarak abd aplikasyonuna, sosyalist devrimcilikten sistemden beslenen sistem solculuğuna... Ben hala beş kuruş çıkarsız, tüm yazı faaliyetini cebinden ödeyerek sürdüren bir sosyalistim. Bu ... ... gibi aklıyla düşünmezlere de cevap olsun. Avrupa abd parasıyla devrimcilik yapanların yeridir onun gibi "savrulmayanların" yeri.. 🙂
kaan arslanoğlu 5.05.2021
mhp birkaç yıldır bizim solcuların alayından daha solcu... işçi öldürmüyor.. bu bir.. ABD aparatı değil.. o da iki.. bizim solcular abd aplikasyonu oldular, devrimci sendikalarında işçi katilleriyle kol kolalar.. 🙁.
kaan arslanoğlu 5.05.2021
size demiyorum ama "bu kış komünizm gelecek" der gibi laiklik elden gidiyor deyip durmak muhalefetin kabak tadı veren saçmalığı. Evet, böyle bir olumsuz gelişme var, ama muhalefet bu korkuda en ufak samimiyet gösterse Davutoğlu, Ali Babacan'a Halk TV'de en baş yeri ayırtmaz. FETÖ ile dirsek temasında bulunmaz. CHP'de şeriatçılara kapıları ardına kadar açmaz. Belediye başkanlık görevine hutbeyle başlamaz. Bunlar boş argümanlar. Yolsuzluğa gelince... Bunlar çalıyorlar ama hiç değilse çalışıyorlar. 🙂 🙂 İç savaş çıkmıyor diye şükrediyoruz. CHP, ANAP, DYP, İYİP zihniyeti iktidara gelse baştakiler hem çalacaklar, hem çalışmayacaklar, bir de ülkede kan gövdeyi götürecek. Payandalık meselesine yukarda cevap verdim. SİZE SORUM ŞU: AKP'yi 18 yıldır ayakta tutan VP mi aldığı 80 bin oyla, 20 milyon oy alan, karunlar gibi zengin muhalefet partileri, elebaşıları mı?
kaan arslanoğlu 5.05.2021
ray meselesi nereden çıktı anlamadım? Bu iktidarı 18 yıldır ayakta tutan ne benim, ne de VP 🙂 18 yıldır aksırıncaya tıksırıncaya kadar yemeye devam eden muhalefet ele başlarına da bir göz atsanız "yoksul halk eziliyor" derken. Biz hiç değilse bir Bosna, bir Irak, Bir Suriye olmadık, iç savaş çıkmadı diye şükrediyoruz. Beklentimiz oraya kadar geriledi. Ama HDP ile kaşımaya devam ediyorlar. Başarsınlar, hep birlikte hayrını görürüz.
kaan arslanoğlu 5.05.2021
VP'ye her konuda kefil olamam. Ama solculuğunun zerresi kalmamış sahte sol aşırı sağcı yapılar, AKP iktidarının nedeni kendileri değil, VP'ymiş gibi yedi koldan saldırınca, dayanamıyor insan. Madem öyle, işte böyle, diyor...
kaan arslanoğlu 4.05.2021
adını sonradan gönderdi arkadaşım. teşekkürler..
kaan arslanoğlu 4.05.2021
Az önceki yorumu yazan arkadaşım keşke bir de adını bahşetseydi. Böyle adsız yorumları genelde onaylamıyoruz, ama unuttu herhalde diye düşündük. Yine de cevap vereyim: Bir hareket veya yayının bana veya başka yazarlara nasıl davrandığı somut ve önemsediğim bir ölçüttür, ama tek ölçüt değildir. Sadece buna bakarak hareket etsek, samimi, söylüyorum, tası tarağı toplayıp ülkeden ve bu hayattan çekip gitmem gerekirdi. Bunlar benden yazı istiyorlar ve üzerinde pek oynamadan yayınlıyorlar hiç değilse. Neler var neler. En iyisi bunlar.. Domuz gibi gözünü dikip baktığı halde görmezden gelenler, bir şeyleri bilip de bilmezden gelenler, arkadan çelme takanlar, sansür dosyasını bir açsam, hiç kapanmaz. Oralara girmeyelim.. Sonuç ortada, seviye belli.. :) :)
sinan kutlu 4.05.2021
Şimdiden yani kitle tabanı bu kadarcıkken bu kafada olanların bir de sözgelimi iktidar sağlasalar ne hale geleceğini öngörmek zahmetli bir iş değil. Daha bu kadarcıkken herkesin kendi gibi düşünmesini bekleyen, bu yüzden sana olduğu gibi ucuz numaralar çeken bir zihniyet, en iyimser tahminle hastadır Kaancığım. En küçük davranışın büyük nedenleri vardır aslında. Üstad zamanında en doğru sözü söylemiş: " Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz; şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde."