Mizah
Mozart'ın Sihirli Yüzüğü Var mıydı?

Mozart'ın bir mucizeye dönüşmesi, yıllar geçip de müziğinin olgunlaşması, daha da yükseklere ulaşmasıyla oldu. Çocukluk besteleri sırf o yaştaki biri tarafından yapıldığı için insanı çok etkiler, çok da şeker bestelerdir; ama yirmisine varmadan ölmüş olsaydı, bugün pek hatırlanmazdı. Tam anlamıyla harikulade ve şaşırtıcı eserlerini, yirmili ve otuzlu yaşlarında yazdı. Birisi ona böylesine kusursuz eserler bestelemeyi nasıl becerdiğini sormuş, o da "Başka türlüsü nasıl bestelenir bilmiyorum" diye cevap vermiş.
***
Çevresindekiler tarafından sevilirdi, ama o bu konuda hep güven tazelemeye ihtiyaç duyardı. Daha küçüklüğünde bile, durmadan çevresindeki güzel hanımlara âşık olurdu. Bir seferinde Marie Antoinette'e tutuldu fena halde ve onunla evleneceğini söyleyerek kadıncağızı çok eğlendirdi.
***
Mozart, Salzburg'da kendisine uşak gibi davranan başkiposun emrinde üç kuruş para karşılığında çalışmıştı. Bu işi bırakmayı çok istemiş ama bir türlü becerememişti. Bu arada bir opera bestecisi olarak uluslararası üne kavuşmuştu Mozart, son olarak da Münih'te büyük bir başarı kazanmıştı. İşte tam bu sırada başpiskopos resmi bir gezi için Viyana'ya giderken hizmetindeki diğer insanlarla birlikte Mozart'ı da götürdü. Zaten istemeye istemeye giden Mozart, aşçı ve uşaklarla birlikte yemek yemeye zorlandı, ona yüklü para ödeyecek başka önemli insanlara konser vermesi engellendi. Mozart en sonunda sesini yükseltip şikâyet etti ve başpikopos hakkında ne düşündüğünü onun yüzüne söyledi. Karşılığında, başpiskoposun (bir kilise görevlisine hiç de yakışmayacak bir dille) kendi hakkındaki olumsuz düşüncelerini büyük bir ilgiyle dinledikten sonra tekmeyle kapı dışarı edildi. Gerçekten de öyle oldu. Başpiskoposun sağ kolu olan adam, Mozart'ın poposuna okkalı bir tekme savurdu! Hımm... mesleğinde sivrilmek isteyen biri için hiç de parlak bir başlangıç sayılmaz; ama bu bardağı taşıran son damla olduğundan işe yaradı. Salzburg'daki zincirlerinden kurtulan Mozart, çok geçmeden iyice ünlü oldu, kendi piyano eserlerini neşe dolu bir parlaklıkla çaldığı, nefes kesen yeni orkestra eserlerini yönettiği bir yığın konser verdi; bir yandan da yeni operalar ve oda müzikleri besteliyordu. Çoğu kişi onun yaşayan en büyük müzikçi olduğunu söylüyordu. (Dönemin öteki büyük bestecisi Joseph Haydn'ın bile beğenisini kazandı. Leopold'la tanıştığında "Oğlunuz bildiğim ve tanıdığım' besteciler arasında en büyüğü" dedi Haydn. Bir başka dâhiden gelen büyük bir övgü.)
Başarı deyince...
Mozart, Roma'da papalık korosundan Allegri'nin bestesi ünlü kutsal eser Miserere'yi dinledi. Bu çok uzun ve karmaşık eser o kadar kutsal sayılıyordu ki, kimseye notalarını kopya etme izni verilmiyordu. Mozart eseri bir kez dinledi ve eve gidip koca eserin notalarını çıkardı, sonra gidip bir kez daha dinledi, yine eve dönüp bir iki düzeltme yaptı hepsi o kadar, eserin kusursuz bir kopyası elindeydi artık!Papalık görevlilerine bir yakalansa, ÇOK ZOR DURUMDA kalırdı. Şunu da anlatmadan duramayacağım: 18.y üzyılda yaşamış İtalyanlar da tuhaf insanlarmış doğrusu; Mozart, Napoli'de konser veriyormuş, parmağında da bir yüzük varmış. Dinleyiciler konserden pek etkilenmemişler, o kadar olağanüstü çalmasını, parmağındaki yüzüğün sihirli olmasına yormuşlar. Mozart da yüzüğü parmağından çıkarıp tekrar çalmış; dinleyiciler hemen onu çılgınca alkışlamaya başlamışlar! ...
Kişiye özel beste...
Bach'ın müziği (...) Allah'ın yüceliğine adanmıştı, bestelerini geçimini sağlamak için yapsa da bu böyleydi. Beethoven'in (...) beste yapabilmesi için, bestelemeden duramayacak kadar esin dolu olması gerekirdi. Mozart'ın müzikçiliği ikisine de benzemezdi, çok becerikliydi, bir çırpıda bestelerdi, eserlerinin hemen hemen hepsi, belirli kişiler ve etkinlikler için bestelenmişti.
Opera müziklerini, onları söyleyecek sanatçılara göre bestelerdi; terzinin elbiseyi müşterinin üstüne göre dikmesi gibi, o da müziğini sanatçıya uydururdu. Böyle yaptığı halde, sağı solu belli olmayan şarkıcıların Mozart'ın başını fena halde ağrıttığı zamanlar oldu. Sözgelimi İtalya'da bestelemiş olduğu ilk operalarından birinin açılış gecesinde "prima donna", yani başroldeki kadın şarkıcı, çok kötü maraza çıkardı. İşler daha baştan yolunda gitmedi, önce bölgenin arşidükü ve arşidüşesi, operaya üç saat geç geldiler. Ardından ikinci derece rollerden birindeki bir erkek şarkıcının rolünü iyice abartarak oynayacağı tuttu, o böyle yapınca seyirci operanın olur olmaz yerlerinde gülmeye başladı, bu da prima donna'nın keyfini kaçırdı. Derken en kötüsü oldu; başroldeki erkek sanatçının her sahneye çıkışında arşidüşes büyük bir coşkuyla alkışlamaya başladı. Dokunsanız ağlayacak hale gelen prima donna,"Beni niye böyle alkışlamıyor?" diye sordu, bundan sonraki temsillere çıkmayacağı tehdidini savurdu.
Gerçek sonradan ortaya çıktı; başroldeki erkek şarkıcı bir dolap çevirmiş, çok heyecanlı olduğunu, arşidüşes her sahneye çıktığında onu alkışlayıp yüreklendirmezse, bir tek nota bile söyleyemeyeceğini her tarafa yaymıştı. Mozart ömrü boyunca böyle şeyleri çekmek zorunda kaldı...
İnsan BU
Kaynak: Steven Isserlis, Beethoven Çorbayı Neden Fırlattı? Pan Yayınları, İkinci Basım Eylül 2011