Mizah
TÜRKİYE’DEKİ TARİKATLARIN HARİTASINI YAYINLIYORUZ

Bildiğiniz üzere Türkiye’de Müslümanlardan sonra gelen en büyük sosyolojik kitle ZOMBİRİLER. Hatta henüz resmi akademi tarafından doğrulanmayan son araştırmalara göre Zombiriler, Müslümanlardan daha kalabalık. Kimdir bu Zombiriler, nasıl ve ne zaman ortaya çıkmışlardır? Hangi tarikatlara bölünmüşlerdir. O bölüme geçmeden kısaca “Zombiriler”in tarihine göz atalım.
Birçok ilim insanı 1980’den sonra, askeri darbenin yıkıcı ve ezici etkisiyle ortaya çıktığını belirtse de, o tarihi daha geriye götüren kimi rivayetler ve bunları doğrulayan yazarlar mevcut. Ancak özette oralara giremeyeceğimiz için ilk kez belirgin biçimde dolaşmaya başladıkları ve hızla çoğaldıkları 80 sonrasını ele alacağız. Akepelerin iktidarıyla sayıları onlarca kat arttığına göre onları Akepelerin yarattığını iddia eden araştırmacılar da vardır. Ama herhalde burada yaratıcı etkiden çok hızlandırıcı etkiden söz etmek bilimsel bakımdan daha doğru olacaktır.
80 sonrasında sol-sosyalist-komünist ideoloji ölür. Henüz tam olarak izole edilemeyen bir virüstür bu ölümlere yol açan. Sol-sosyalist-komünist ideolojileri ölen bazı kafalar aynı ideolojilerin adlarını, simgelerini ve ölmüş saygın isimlerini kullanarak siyaset yapmaya devam ederler. İlk zombiriler bu dönemde görülür ve virüsü birbirlerine bulaştırarak hızla çoğalırlar.
Bu merhalede kimi yazarlar Zombiriliğin ortaya çıkışı ve yayılması üzerine çeşitli fikirler ileri sürmüşlerdir. Nazariyat ekolüne bağlı ilim adamları Kutlu Haydari, Muradi Belgeyi gibi büyük üstatların ilmihallerini sorumlu tutmuşlar; kimisi de Altanileri, Pamukileri, Sosyal Demokratiye mezhebini ve de bunların tefsirlerini ilk odak olarak göstermişlerdir. Biyolojik ekole bağlı ilim adamları ise bu ilk tarikat şeyhlerinin rollerini kabul etmekle birlikte, asıl nedeni farklı görmüş, darbe dönemi hapishanelerinde uygulanan yöntemleri, mesela dışkı yedirmeleri, elektrik vermeleri vb. sorumlu tutmuşlardır. Aynı ekolden başka bazı otörler Avrupa’ya kaçan bazı Devrimiler ile çok daha kalabalık Solcumsilerin orada özel olarak virüs bulaştırılmış domuz etleriyle beslenmelerini sebep göstermişler, ancak somut kanıt gösterin şeklinde yöneltilen sorulara tatmin edici “cevab verememiş”lerdir.
Gene de bu virüsü kapan kişilerin, hem birbirlerinden hem de dış menşeli bolca gıdadan bulaşa uğradıkları kuvvetle muhtemeldir. Bu hastalık her ihtimalde Batı ve kapitalizm ürünüdür. Emperyalizmin hem sopasıyla hem de havucuyla virüs bulaştığı ulusararası hakemli dergilerde defalarca yayımlanmıştır. Peki bu virüs ilk başta kendiliğinden mi ortaya çıkmıştır, yoksa laboratuvar yapımı mıdır; tartışmalar sürmektedir.
Zombiriler nasıl bir topluluktur? Beyinleri ölmüş ve çürümüş bireylerden oluşur. Ancak virüsün etkisiyle bu leş beyinleri dar bir alanda sınırlı sayıda nöron ağıyla faaliyetini bir şekilde sürdürmektedir. Algıları kısıtlı ve sadece belirli uyaranlara açıktır. Pek çok uyaranı algılamazlar, yalnızca az sayıda temaya duyarlıdırlar. Kabaca görüntüler, hareketli cisimler, kokular ve belirli seslere açıktırlar. Düşünemezler. Düşünemeyen elbette sorgulayamaz, belirtmek bile gereksiz. Konuşurlar. Bazen akıcı konuştukları da olur. Kendi kendilerine gayet iyi anlaşırlar. Ancak normal insanlar bu konuşmaları hırıltı şeklinde algılayabilir. Normal insanlar az çok, çat pat bu hırıltı ve homurtuları anlayabildiklerinde… içeriğin son derece sığ seyretmesi ve bu sığ içeriğe karşın Zombirilerin bunları gayet derin düşünce sanması karşısında hayrete düşer. Ne var ki bu hırıltı dilinin gayet işlevsel olduğu bilimsel olarak defalarca kanıtlanmıştır. Çünkü birbirlerini bu tekrarlayan nakaratlarla, belirli kodlarla son derece iyi tanır ve anlarlar. Aslında anladıkları hiçbir şey yoktur ama birbirlerinin birbirlerinden olduğunu anlamaya yarar bu lisan.
Belirtmeye bile gerek yok. Zombiriler Zombiri olmayanların konuştuklarını anlayamaz, yazdıklarını sökemez. Ama anlar gibi yapar ve ne söylerseniz söyleyin alakalı alakasız aynı nakaratlarla cevap verirler. Yazmaları biraz vardır, ama okuyamazlar. Okur gibi yaparlar, ancak sadece birbirlerinin karalamalarını okuyabilirler. Ondan da bir şey anlamazlar, ancak birbirlerinden olduklarını anlarlar.
Beslenmeleri nasıldır? Bazen birbirlerini de yerler, hatta Zombirilerden çok alt bir kol olan Birgüniye tekkesinin yaptığı gibi “yiyin birbirinizi” diyerek çığlıklar attıkları da görülmüştür. Ancak temel besinleri canlı ve taze insandır. En çok gençleri, çocukları ve kadınları öldürmeyi ve yemeyi severler. Taze canlı insan bulamadıkları zaman leşle beslenirler.
Birbirlerini ve ötekileri en başta kokularından anlarlar. Birbirlerini yerler bazen, dedik ya, bunu engellemek için içgüdüsel olarak koku salarlar. Bu koku en çok Akepelere sövdükleri zaman ortaya çıkar. O yüzden homurtu şeklinde sürekli Akepelere küfrederler. Normal bir insan eğer etrafı Zombirilerce çevriliyse hemen Akepelere küfretmelidir. O özel kokuyu yayamasa da bu sesli uyaran Zombirilerin saldırısını beş on saniye geciktirir. O zaman aralığında kaçtınız kaçtınız…
Evet, Zombirileri bir arada tutan tek şey son beş yıldır Akepelere olan düşmanlıktır. Aralarında Akepelerin en yamyam türleri de var artık ve hatta bunlar sürünün zaman zaman en başındadır. Ama onlar artık Zombiri olduğu için Zombiriler onlara saldırmaz ve yiyeceklerini paylaşırlar.
Tuhaftır, Zombirileri en çok besleyenlerin başında Akepeler gelir. Akepelerin onlara verdiği taze ve ölü etleri yer, Akepelerin (ya da Akapelerin) sunduğu imkanlardan en çok onlar yararlanır, ama yine de Akapelere küfrederler. Şu ana dek pek Akapeli yedikleri de görülmüş değildir, normal insanları hatta en çok da normal Akepe karşıtlarını yerler… Ama Akepeli olduğu için yerler. Gerçek Akapelere nadiren dokunurlar.
Ülkede Akepe rejimi hakimdir bildiğiniz üzere. Bu rejimden hoşnut bulunmayan normal insan sayısı bir hayli fazladır. Ne ki Zombirilere bakan herkes o telaşla aman Akapeler kalsın, der. Birçok ilim insanı “Zombiriler olmasa Akapeler çoktan gitmişti” diye yazmaktadır.
Zombirileri besleyen en büyük ikinci güç Amerikiler ve Avrupaikilerdir. Zombirilerin büyük çoğunluğu (tabii yaşlı olanlarının büyük çoğunluğu) Amerikileri ve Avrupaikileri hiç sevmezler, onunla kıyasıya mücadele ederlerdi geçmişte. Canlı oldukları zamanlarda. Şimdi beyinleri ölmüştür ve bu geçmişi hatırladıklarına dair en ufak belirti yoktur. Zombiriler zombiri olmadıkları dönemde yani canlıyken Amerikilerce sürekli öldürülürdü. Şimdi Amerikiler bunların önüne canlı insan ve bazen leş atıyor, Zombiriler bunları yiyor. Ağızlarından zaman zaman anti-Ameriki hırıltılar çıksa da kendileri bunun ayırdında değildir, bunun ne anlama geldiğini idrakten yoksundurlar. Amerikileri sadece onlara yiyecek veren hareketli ve dev nesneler olarak algılıyor ve sevgiye çok uzaktan benzer bir duyguyla onlara bağlanıyorlar.
Uzattık. Tarikatleri anlattığımızda zaten Zombirilerin başka bazı özelliklerini de göstermiş olacağız.
Zombiri tarikatları iki ana kola ayrılıyor: Kemaliler ve Kandililer…
Kemalilerle başlayalım. İlk olarak içindeki en büyük gruplardan biri olan Sözcü Baba ve Altı Nurcular grubunu, İmamiye mezhebini, sonra Kandilciler, Tabibiler, Komüniler gruplarını… Hepsini göstereceğiz.
KEMALİLER
Zombirilerin en büyük ana kolu Kemali tarikatıdır. Pek çok alt kola ayrılırlar. Biz burada en büyük üç tarikatı ele alacağız. Sözcü Baba Tekkesi, Altı Nurlular ya da Nurcular, İmamiye Medresesi ya da Mezhebi… Bunların ortak özelliği adlarından anlaşılacağı gibi Mustafa Kemal Atatürk’ün izinden gittiklerini ileri sürmeleridir. Bu tuhaf inanışın nereden çıktığı günümüzde bile belli değildir. Çünkü Atatürk her şeyden önce bir Zombiri değildi. Çok okuyan, düşünen ve sorgulayan normal bir insandı ve leş yediği hiç görülmemişti. Öldükten sonra ortada gezdiğine de kimse rastlamadı. Gerçi ölür ölmez daha o saatte, daha onu gömmeden, başta tarih ve dil teorisi, toprak reformu hamlesi, bağımsızlık tavrı olmak üzere tüm fikriyatını gömdüler. Onun için bambaşka bir portre çizdiler. Atatürk resimleri ve bir de rakı… Zombirilerin çalışan pek az sayıda nöron ağlarında Kemalizm diye hatırladıkları sadece bunlardır.
Sözcü Baba Tekkesi: Kemalilerin fikriyat meselesinde en başta gelen medresedir. Medrese dedikse hocaları yazma bilirler ama okuma bilmezler. Sözcü Baba Tekkesini tamamen farklı bir dinden birilerinin, Ciacilerden Feto Efendi yarkalarından, kendisi de Ameriki ve Ciaci olan Şadov Meeen ve mahdumunun kurması ilginçtir. Ancak Sözcü Baba gazetesi okurları düşünemedikleri için bunu da düşünmezler. Bu okurların çoğu artık çok yaşlıdır, hareket yetenekleri kısıtlıdır. Yazlık verandalarında yatan yaşlı zombirilere bakın, çoğunun ellerinde bu gazeteyi göreceksiniz. Kendileri canlı insan bulamadıkları için önlerine atılan en bayat leşlerle beslenmektedirler. Buna rağmen nasıl bu kadar etkindirler? Başta İsviçreli bilim adamları olmak üzere tüm Dünya bunu araştırmaktadır. İlk sonuçlara göre Sözcü Baba Tekkesinin birkaç büyük üstadının karizması bunda rol oynamaktadır. Üstatların en büyüğü Yozdili Hazretleri’dir. Tek başına gazete, tek başına partidir. Kemalilerin pek dar ve bulanık Atatürk imgesinde büyük reform yapan alim olarak bilinir. Rakı leblebi ikilisini leblebiyi ucuz ve avam bulduğu için “rakı-balık”a çeviren nebidir. Balığın petrolden çok daha değerli olduğunu ispatlayan son kelamıyla Kahire Medresi’ni bile şaşkınlığa ve paniğe sürüklemiştir. Kokmuş balık ve metil alkol rakısı: Bu tertibi alan Sözcü Baba müridinin beyni formolle sabitlenmekte (kadavralara böyle yapılır) ve yıllarca aynı duaları biteviye yineleyebilmektedir. Yozdili hazretlerinin Yuşa hazretlerinden daha ulu biri olduğu söylenmektedir. Kendisini ayakta ve bacaklarıyla gösteren resim henüz bulunamamıştır ama oturduğu villaya bakılırsa boyu herhalde en az 25 metredir.
Sansasyon peşinde koşan bazı popülist yazarlar Zombirilerdeki beyin ölümüne Sözcü Baba Tekkesi neşriyatının yol açtığını ileri sürmektedir. Hatta bu minvalde Cumburlop gazetesi ve Birgüniye tekkesini, Halka-TV’yi (gece seyretmeyin, çocuklarınıza izlettirmeyin, altlarına işerler), Naber Lan Türk kanalını, Tele-Tobi kanalı ve Foks-Hayına TV’yi suçlayanlar bulunmaktadır. Zombirilerin tarihini inceleyenler bunların asılsız olduğunu göreceklerdir. Zombiriler bu neşriyattan önce görülmüşlerdir kitlesel olarak. İlk neşriyat hangisidir tartışmalı, ama ilim adamları en çok yine Ciaciler’den Kavalalılar tasavvuf ehli şeyhi Osman Efendi Hazretleri’nin Muhaberat Yayınları üstünde durmaktadır.
ALTI NURLULAR: Buradaki “altı” sayı değildir, konum göstermektedir. Rivayet odur ki, bunlar birbirlerine öldüklerinde “ışıklar içinde uyusun” dedikleri için mütemadiyen… (Takdir edersiniz ki ışık kelimesinin anlamı farklı, nur kavramının anlamı tamamen farklıdır.) Ulu Tengri'nin gazabına uğramışlardır ve öldükten sonra gömülseler bile derhal kalkıp aramıza katılmakta, ışıklar içinde balkon ve plajlarda yatmaktadırlar. DEVAM EDECEK…
Kadri bey, Osman bey, Biden bey...
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
ALTI NURCULAR… DÜNYADA "SÖZDE LAİK CEPHEDE" EN MANTIKTAN YOKSUN TARİKATLAR SIRALAMASINDA İKİNCİ… (devam) : Kimi fanatik İslam tarikatlarının ayin görüntüleri yayınlanır muhalif sosyal medyada sık sık. Buralarda bazen bayağı güldüren hoplayıp zıplamalarla, kafa sallama, omuz sarsmalarla bolca dalga geçilir. Beden diline takmamak gerek, ilk insanın ilk dansları hep dinsel ayin ritüelleridir ve bunda alaya alınacak bir şey yok. Asıl, akıldan, sorudan, mantıktan uzaklaşmış mı o kafalar, bir yerlere körcesine bağlanmış mı? Ona bakmak lazım. Evet, bazı İslam tarikatlarında ve bir kısım tarikatların uç veya radikal kesimlerinde akıl, mantık uçup gidiyor. O kafayla devlet yönetmeye kalkıyor mu, kalkmıyor mu, gerçek tehlike bu, ona bakmak gerek. O kafayla başkasının dinine, tavrına karışıyor mu? O kafayla sözde Cihat’a kalkıyor mu, kafa kesiyor mu, canlı bomba oluyor mu… Sorun burada.
Akıl, mantık ve tarikat dedik de… Altı Nurcularda ve neredeyse tüm bir muhalefette akıl, mantık, sorgu, idrak kaldı mı? İnanın (hepsi değil elbette ama) birçok İslam tarikatı mensubu, konuştuğunuz zaman sizi anlamaya çalışır ya da çalışır gibi yapar, yine bildiğini okur, ama hiç değilse bir yere kadar diyalog kurabilirsiniz. Altı Nurcuların büyük çoğunluğu ile bunu yapamazsınız. Hangi taraf daha tehlikeli tarikat?
Akepeleri yıllarca eleştirdik, Cumhuriyet yurttaşlığı bilincini yok ediyorsunuz, diye… Hâlâ da eleştiriyoruz… Ama muhalefet yurttaşlık bilincinde, vatandaşlık sorumluluğunda dindar Akepelilerin çok gerisinde kaldı. Ülke batsın, halk kırılsın, vatan parçalansın, hiçbir olumlu şey yeşermesin istiyorlar bu memlekette… Büyük çoğunluğu, bırakın solculuğu molculuğu, anti emperyalizmi şuyu buyu... Vatandaşlık duygusu kalmamış bir soysuza dönüşmüş. Ülkesindeki güzel tek şeyi görmeyen, bizi sürekli Batı’ya gammazlayan ve bunu da artık pek normal kabul eden solcumsu tarikatçılardan insanlığa bir hayır gelir mi?
YÖNETMEN SERT UYARDI: Mizah yazısının arasına niye ciddi parça koyuyormuşuz… O halde başlangıçtaki üslupla devam…
Tarafsız ilim insanları Altı Nurcuların altından vuran ve bu yüzden kendileri dahil kimseyi aydınlatmayan ve haddi zatında nur değil Las Vegas lazeri özentisi olduğu iddia edilen bu ışıkları şöyle sıralıyor: 1- Dersimi nepotik ışık evleri, 2- Taşnak kaftancıları kandilleri, 3- Dış dostların turuncu donlarının röfleleri, 4- Yeşil donlu dış dostların lambaları, 5- Fedaiyyun LGBT meşaleleri, 6-İmamiye medresesi patlak Akepe ampulleri...
İMAMİYE MEDRESESİ (ya da mezhebi) : Belediye seçimleri sırasında kısa zamanda ülkenin bir numaralı tarikatı haline gelmişlerdi. Ancak üstadı azamları ve mezhebe adını veren büyük şeyh İmam-ı Ekremi’nin daha ilk günden başlayıp devam eden tuhaf hareketleri nedeniyle giderek gözden düşmeye temayül gösterdi. En büyük destekçileri Taşnak kaftancılar, yeşil donlu dış dostlardı. Bu büyük ittifak devam eder mi, İmami hazretlerinin geleceği parlak mı, sönük mü... ulema şimdi bunun üzerinde tartışıyor, muhtelif görüşler mevcut.
DÜNYADAKİ EN MANTIKSIZ VE EN KANLI TARİKATLAR LİSTESİNDE BİR NUMARA olan KANDİLİLER’E GEÇMEDEN ÖNCE.. İmamilerin başka birkaç özelliğini belirtelim. Ortodoks Zombiri olsalar da Pagan adetlerini korurlar. Örneğin İstanbul’u sel bastığında Bodrum’a gidip denize bir şeylerini bırakırlar. Malatya’da deprem olduğunda Palandöken’e gidip ziyaret tepeye kayak dikerler... Süleymancığı kutsal kabul ederler. Gerçi bu inanıştan vazgeçtikleri de ileri sürülmekte. Şu sıralar İmam-ı Ekremi’nin gelgitler yaşadığı söylenmekte. Bir yandan medya ordusu eşliğinde camilerde tek başına inziva namazları kılmalar, tilavete oturmalar; öte yandan Fatih camiinde yerde süleymancık gördüğü zannıyla boşluğa tekme sallamalar, bu iç yolculuktaki adımların sonucu gibi mütalaa edilmektedir. Son olarak... İmamiye mezhebinde antrikot yemek haramdır. Ancak lüks lokantalarda ultra faturalı ziyafetler farzdır.
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
MUTSUZ BİR YAZAR OLMAMAK İÇİN BÖYLE YAZIYORUM… (Muhabir-yazarımızın ara notu) : On yıllardır böyle yazıyorum. Böyle yazmaktan hoşlandığım için böyle yazıyorum. Kazandığım her dosta karşı en az kırk düşman kazanıyorum. Arkadaşlarımın çoğu bana sırt çevirdi, buna üzgünüm desem yalan söylemiş olurum. Çünkü gerçekleri yazmakla daha çok eğleniyorum. Yazdıklarımın okurlara ulaşmaması için sistemli ve anlatsam inanmayacağınız çok yönlü bir çaba sürüyor. Birçok ünlü, pek çok popüler yazarınız ve de siyasiniz, ne demişsem sinsi sinsi okuyor. Başkaları nasıl duymasa diye endişeyle kafa yorarak okuyor. Her yolu deniyorlar, troller salmak, adam tutmak, aşağılamak, dostlarımı bezdirmeye çalışmak… En çok da ilgisiz, habersiz görünmek…
O popüler yazarlar gibi olabilirdim, çok teklif aldım, pek çok imkanı teptim. Tepmesem gerçekleri yazamayacaktım. Onlar gibi mutsuz olacaktım. O yazarlara bakın, okurlarına bakın. Keyifleri bile sahte, kara ruhlarının bulutunu uğursuz bir sis gibi çökertmişler ülkeye, taze bir nefes bile aldırmıyorlar.
Bazen sitem ediyorum arkadaşlara, dostlara. Yanlış anlıyorlar genelde. “Biz seni okuyoruz” diyorlar. Hemen bunu diyorlar. Yineliyorum, okumanızı veya okumamınızı fazla önemsemiyorum. Ne okursanız okuyun, beden kendi bedeniniz, tercih kendi beyniniz… :) Ortaya koyduğum gerçekleri bilerek tutumunuzu değiştirebiliyor musunuz? Çevrenize bu duruşu, bu çıkarsız görebilme aşkını yayabiliyor musunuz? Siyaset ve medyadaki egemen karaktersizliğe tavır alabiliyor musunuz? Kıymetli olan o. Böyle yapmıyorsanız ister okuyun ister okumayın. Birileri benden önce tavır alsın, birileri bazı gerçekleri benden önce yazsın. Bunu nadiren gördüğümde daha da mutlu oluyorum. Ancak böyle insanlar arttığı zaman bu toplum kahretmekten, yaşayan mevtalıktan kurtulur. Zaten insan ancak o düzeye geldiğinde zavallılıktan kurtulur, yüzüne ancak o zaman aklın neşesi saçılır.
Her yazar gibi ben de yazdıklarım çok okunsun, yayınladığım eşek yükü kitaplar okunsun istiyorum. Ama adım duyulsun diye değil, o yazılanlar hayatta karşılık bulsun diye. İçgüdüsel görevimi yerine getirmenin huzuru için yazıyorum ve o yüzden kendimi gayet iyi hissediyorum. Yoksa yakınlarım bilir, bana şahsi ilgi gösterilmesinden ciddi biçimde rahatsızlık duyarım. Üst insanlık görevini yerine getirenlerin ve bu yolla huzur bulanların sayısı arttıkça daha çok huzur bulacağımdan böyle yazıyorum. Çok yorulup yıpranıyorum, diş bileyenlerin çıkardığı gıcırtılar, ilk fırsatta çiğ çiğ yemek isteyenlerin tehditleri bazen tüm öteki sesleri bastırıyor, ama dinlenip tekrar yazıyorum. Sık sık “bırak artık bu işleri” diyorum kendime, hiçbir şeyi önemsemeyen gerçek bilgelere özeniyor, onlara yaklaştığımı düşünüyorum… Ama birden yine yazıların, tepkilerin, tatminsiz insanların içine düşüyorum.
İyi yazarların büyük çoğunluğu belirgin bir çıkar gözetmeksizin ve bağlantısız yazarlar. Onun için iyi yazardırlar. O yüzden yaşarlarken pek kimseye yaranamaz, büyük çoğunlukça sevilmezler. Öldükten sonra hitap ettikleri ve kavgaya girdikleri insanlar da öldüğü için ve veya tehlikesiz hale geldikleri için sevilirler. Ancak artık fazla bir değerleri de kalmamıştır. Dostoyevski, Tolstoy, Kafka, Marks veya Nazım Hikmet’i düşünün… Artık ne değerleri kalmıştır? İyi insanlar da seviyor onları, en rezil insanlar da… Önemli olan o yazarlar yaşarken onların cephesinde yer almaktı. Benim de öldükten sonra beş paralık değerim kalmayacak. Çünkü muhtemeldir şimdi suratına tükürmeyeceğim tipte insanlar daha sonra benden alıntılar yapacak. Aslında en büyük bilgelik hiç yazmamak, herkesi kendi haline terk etmek, işi oluruna bırakmaktır. Bu çözümsüz bir konudur, çünkü insan asla düzelmeyecek eğri büğrü, budaklı bir odundur.
Anlayacağınız, ben kendim için yazıyorum. Aynı duyguyla görev icabı duyurular yapıyorum. Siz de duyurun, küfürlere, derin karaktersizlik ve aptallık çukuruna rağmen tebliği yapın, diyordum, eskiden. Şimdi onu da demiyorum. Bu çok zor işten çabuk yorulan arkadaşlara da kızmıyorum. Bilinen en temel sağlık önerilerine kulak asmayanlar nasıl sağlıksız yaşar ve erken ölürse… Her insan karakteriyle kaderini çizer, ya hep eksik hisseder egosunu büyük çoğunluk gibi, ya kendini yücelterek gerçekleştirir. Bayrağı bizden öncekilerden devraldık, başkasına devrederken gülümseyerek devretmek için yazıyorum. Kıskanmayın, çalışın, bizim önümüze geçin, siz de mutlu olun… :) Ya da devam edin böyle, önünüze ne konmuşsa atıştırıp durun. Bizim gibilere burun kıvırın, kıvrık burunlu yaşamlarınız, buruşuk dünyalarınızla kalın.
BEŞİNCİ BÖLÜM
Kandililer 1978’de solcuları öldürerek siyaset sahnesinde görüldüler ilk kez. Ondan sonra Kürtleri öldürmeye başladılar. Bir solcu, bir Kürt, bir solcu, bir Kürt! Sonra üçer beşer öldürüp yemeye koyuldular. Sonucu ne oldu biliyor musunuz? Dünya tarihinde böylesi görülmemiş bir şey: Kürt öldürdükçe daha çok sayıda Kürt onları sevdi (çoğunluğu hiçbir zaman ele geçiremedilerse de), solcu öldürüp yedikçe neredeyse tüm solcular onlara meftun kesildi. Benzerine bazı yamyam kabilelerinde rastlanıyordu. Düşmanının beynini yiyen katil, o kabileyi kendine bağlıyordu. Ama daha çok korku yoluyla. “Stockholm sendromu” denen şey de bundan farklıydı. Kandililer solcuları ve Kürtleri beşer onar mideye indirdikçe ötekiler de virüs etkisiyle onlara katılıyor ve insan yeme geometrik hızla artıyordu.
Kendilerini Kandili kabul etmeyen ama onların izinden giden çok sayıda grup hep birlikte kalabalıklaştı. En kalabalığı “Liberiler”di. Ve belki 100 tarikat... Bunlara son yıllarda Kemaliler, Sözcü Baba tekkesi, İmamiler, Altı Nurcular da eklendi. Sloganları şu: “Hedepelere oy atan herkes terörist midir?” Hastalanmamış insanların cevabı ise şu: Keşke hepsi terörist olsa. İnsan düşmanının niyetini açık ifadesiyle rahat eder. Kendisi hayatını ortaya koymadan teröristi destekleyenler biliniz ki Şerefsiziler zaviyesine mensuptur. “Hedepelere Oy atan herkes terörist mi” diye soranlar belli ki oraya oy atılması için çalışma yürütmüş Maksadiye medresesinden Zombirilerdir.
Liberiler, “biz onların insan yemesine değil, davalarına saygı duyuyoruz” diyorlar. Kandililerin her altı ay da bir tonu değişen hırıltılar dışında davalarını bir kez olsun açık biçimde ortaya koydukları görülmedi. Tek davaları Amerikilerle birlikte insan öldürmek gibi görünüyor. Ortalıkta çok sanati, özgüri, fikiri gibi kırıtıp duran çok kalabalık Liberilerin ve hatta Birgünilerin, Komünilerin, Feminilerin, Tabibilerin, Mimarilerin, Diskimlerin, Keskimlerin, Yorumilerin vb. Vb. Vb. davaları aynı. Sistemi Amerikiler önderliğinde daha çok canlı insan ve leş yiyebilecek şekilde restore etmek. En çok canlı et kaynağı Akepelerde var. Hep birlikte oraya doğru sürünüyorlar. Tutarlı durdukları tek nokta bu gibi görünüyor.
ŞİMDİLİK SON..
Kaan Arslanoğlu
Bu sayfalarda yer alan okur yorumları kişilerin kendi görüşleridir. Yazılanlardan www.insanbu.com sorumlu tutulamaz.
Nedim Pala 20.09.2020
72 darbesi sonrası.. ünlü dışişleri bakanımız Çağlayangil/ 80 darbe sonrası uzun dönemin başbakanı Demirel/ CIA, abd.. bizim altımızı oymuş, bi sürü iş çevirmiş, bizi aldatmış dediler.. O beğenmediğiniz Muhsin Yazıcıoğlu ; Malatya kitapevi cinayetleri, Trabzon papaz Santrino suikasti, Hrant Dink cinayeti dönemi hemen sonrası.. ölmeden önce ''bizim arka bahçemizi sürmüşler, altyapıdan adam devşirip cinayetler işletmişler'' dedi / Erdoğan ve ekibinden bi kaç kişi.. toplum önünde açıkça müttefik projelerinde kandırıldıklarını, oyuna geldiklerini belirttiler ! Peki siz şimdiye kadar bu uyanık geçinen, çok bilen entel/ dantelden, trişka aydından.. solumtrak demokratımdan böyle bi lâf, ima.. itiraf duyabildiniz mi ? bu saftirik sos. demokratı mı, romantik vatansız solcuyu mu aldatamadı, oltaya getiremedi bu çakal emperyalistler? Muhafazakâr, dindar, sağcı siyasetçiler bu konuda çok daha gerçekçi samimi davrandı. bizim sahte solcu, kapitalizme entegre sosyalistler şişkin egoları, aptalca kibirlerini yenemeyip, şu anki rezil rüsva durumlarının niçin bu hale geldiğini ifşa edemedi.
11.09.2020
Sağ olun, çok eğlendim😊👍👍👍
Medyacı Macit 28.08.2020
sayın Hocaam .. Neyşınıl Ceografig de.. Zombiriler türünün en vahşi kolu olan avcı Kandililer'in yetişkinlerinin .. Y-chp'li av gördümü ?? günde 15 beyin yiyebildiğini izlemiştim ! Sizce Y-chp'miz bu yüzden mi.. bi türlü oyunu arttıramayıp, hep % 25 lerde kalıyoo ??
Şeniz Vural 26.08.2020
Kaan Bey bir yanlışı düzeltmek istiyorum. İmamoğlu tekme attı söylemiyle herkesi kandırmayı başarmış olmalarına üzülüyorum. Özellikle puslandırılmış bir video olsa da bunda en azından duvarda farklı bir taş ya da yazı bir şey olduğu ve ona bakmak için hafif eğildiği anlaşılıyor. Ayak görünmüyor tekme attı diyorlar, ellerini arkadan bağlamasının sebebi bence el hareketi yaptı demesinler diye olabilir. https://www.youtube.com/watch?v=CK-dj5YUxd4
kaan arslanoğlu 24.08.2020
Fahri bey, teşekkürler. Bu takıldığınız cümlede şöyle demek istiyorum: Bu kadar sorumsuz ve laçka insan vasatında, şayet bu muhalefet iktidara gelirse, düzeni sağlamak için demokrasiyi falan bırakıp dikta uygulamak zorunda. Aksi halde büyük kargaşa günleri bizi bekler. O da kötü, dikta da kötü, iki halde de bugünleri mumla arayabiliriz. Saygılar.
fahri kumbul 24.08.2020
Çoğuna katılıyorum, ama katılıyorum, harikasınız... diyen olmaktansa (Bunu ayıpladığım için değil; ki bazen yaptığım oldu) katılmadıklarımı belirtmeyi yeğ tutuyorum: Bunlardan en çarpıcı olanı, üstelik ürkütücü bulduğum cümleniz: "Çok sıkı dikta tedbirleri almadan herhangi bir dirlik, düzen sağlanabilir mi?" Belki açılmaya muhtaçtır.
kaan arslanoğlu 23.08.2020
CHP yöneticisi Onur Öymen Halk-TV’de açık açık anlatıyor. Amerika Baykal’ı nasıl ve niye indirdi, CHP’nin başına Kılıçdar’ı nasıl atadı. Öymen belgelerle anlatıyor. Bunları bilmiyor muyduk? Biliyorduk. Ama inanın bu kadar göstere göstere yaptıklarını bilmiyordum, bu eski konuşmayı yeni gördüm, onun için paylaşıyorum. Kılıçdar’ın ve CHP’nin ne olduğunu başından beri biliyordum. Şimdi pek çok CHP’linin bildiği gibi. Ama madem tepemizde bir AKP diktatörlüğü vardı, onu indirmek için Kılıçdar ve yeni CHP ikili oynuyor diye düşünüyordum. Kılıçdar taktik yapıyor, HDP’ye de onun için yanaşıyor, diye düşünüyordum. O yüzden hiç sevemesem de Ekmeleddin’i bile destekledim. Boykot yapanlara çok kızdım. Emine Ülker Tarhan’lara falan çok kızdım. +++++++++
kaan arslanoğlu 23.08.2020
DEVAM.. Öymen gibilerin anti-ABD söylemlerini küçümsedim. O zaman hala “komünistlerden”, “sosyalistlerden” az da olsa umudum vardı. Bir numara anti-emperyalist onlardı güya! Hepsi hikayeymiş, ünvanları tamamen sahteymiş. Kılıçdar da başından beri ikili değil, kalitesiz bir robot gibi tek yöne oynuyormuş. Tam kuklaymış ve başından beri CHP’yi PKK’ya katmak için plan kuruyormuş. Daha doğrusu o plan falan kuramaz, eline verilen planı uyguluyormuş. Sonuç olarak benim iyi niyetimi bile kullanmışlar, beni bile son CB seçimi ertesine kadar aldatmışlar. O zamana dek yanılttığım, bunlar için boş umut yaydığım kim varsa özür diliyorum. https://www.youtube.com/watch?v=R3yx5JTRRic
Akif Nuray 23.08.2020
Her konuda 50-50 ayrılmış toplumda yansız/yandaşsız/objektif olan ve kalmaya çabalayanların sayısı arttıkça bu iki kitle uzlaşmak zorunda olduklarını anlayacak. Zor ama zorunlu turum bu . Ben böyle yaşıyorum.
kaan arslanoğlu 23.08.2020
Muhalefetteki çok geniş yığınlarda Cumhuriyet Yurttaşlığı bilincinin kalmamasında iktidarın günahı büyük. Geçmişte yalnızca kutuplaşma üzerinden siyaset yaptı ve şimdi ektiğini biçiyor. Sadece geçmişte değil, son aylarda da Cumhuriyet’in kuruluş değerlerine saldırılarını artırdı. Maksat kendi kitlesini muhtemel dış müdahaleye karşı pekiştirmek. Ama ayakta kalmak için seçtiği yol yine kutuplaşma. Peki şimdiki hırsızın hiç mi kabahati yok? Müdahale için fırsat kollayan ABD’nin, her gün müdahale eden AB’nin ve onun işbirlikçilerinin? +++++++
kaan arslanoğlu 23.08.2020
DEVAM : Geçmişte aydın sandığımız okumuşların hali utanç verici. Sıradan muhalif vatandaşların ve gençlerin önemli bir bölümü yurttaşlık sorumluluğunda sefil durumda. Amerikan yalakalığı, ülke düşmanlığı moda haline gelmiş. Ve bu yüzden muhalefetin gizli iktidarlık düzeyinden gerçek iktidarlık düzeyine geçmesi güç. Peki güç müç, bu muhalefet partileri, bu muhalif kitle iktidara geldi diyelim… Bu vatandaşlık bilinciyle, bu ortaçağ beylikleri kafasıyla ülkenin hali nice olur? Böyle kadrolarla, böyle bir kitleyle devlet ve sistem işleyebilir mi? Çok sıkı dikta tedbirleri almadan herhangi bir dirlik, düzen sağlanabilir mi? Ama belki o zaman kafalarına taş düşer, biraz düzelirler! Çok küçük olasılık… Daha büyük olasılık Yugoslavya’dan beter hale gelmek… Zaten planlardan biri de bu… Çok endişe verici… Yani olay, sosyal medyada yaşanan bir şımarıklık patlamasından ibaret değil… Toplumumuz dağılmak üzere…
Yeşim 23.08.2020
Aklınıza,fikrinize,gönlünüze sağlık....