ÜNAL APARTMANI

ÜNAL APARTMANI

‘’Spreyle boyamayın lan şu yazının üzerini, Selahattin Amca’yı delirtiyorsunuz. Kaç defa dedi size, sonra dedem bana kızıyor.’’ Birden hepsi kaçışmaya başladı çocukların.  Kaçarken sprey kutusunu da bıraktılar. Yere düşen sprey kutusunu elime alırken, apartmanın kapısı açıldı. Selahattin Amca çıktı dışarı. Elimdeki sprey kutusunu gördü, direkt kafasını apartmanın isminin levhasına çevirdi. Levha, bilmem kaçıncı kez simsiyahtı. Selahattin Amca’nın gözleri yuvalarından çıktı, mahallenin aşağısındaki bakkalın olduğu köşeye doğru koşan çocuklara doğru bağırdı. Sonra bana döndü, ‘‘bunlara niye engel olmuyorsun, sen bu apartmanın evladısın, arkadaşlarına sahip ol. Mahalleyi ne hale getirdiler, şu levhanın haline bak’’ dedi. Ne diyeceğimi bilemedim. Aslında söylenecek çok şey vardı şimdi bakınca. Ama  on bir yaşındasın, dedenin  otuz senelik arkadaşı ve komşusuna ne söyleyebilirsin ki? Zaten dedemin hatrı olmasa, Selahattin Amca sevilecek adam mı ki? Mahallede seveni yok, bir dedem hariç. Son birkaç senedir,  ‘namaza başladı, ruh durumu düzelir’ dediler,  bakıyorsun değişen bir şey yok.

Apartmanın kapısı açıldı, dedem  dışarı çıktı. ‘Ne oldu Selahattin’ dedi dedem.  ‘Ne oldusu mu var  Hasan’ diyerek karşılık verdi Selahattin Amca. ‘Baksana ne hale getirmişler levhayı, bu kaçıncı oldu. Mahallenin veledleriyle uğraşıyoruz. Başka apartman yokmuş gibi bizimkine dadandılar. Senin torun da onları engellemiyor’’ dedi. Dedem bana baktı, kafam yerde. Kafamı kaldıramıyorum. Suçlu olmadığımı biliyorum. Ancak dedemi sıkıntıya soktuğum için utanıyorum. Kaç sefer uyardı dedem, ‘Selahattin Amca’nı sinirlendirme’ diye. Tamam mahallenin çocuklarıyla aram iyi, maç yapıyoruz her gün, sonra gazoz içiyoruz ama dedemin yerini kimse tutamaz.

Annem babam çalıştığı için, bana bu zamana kadar dedem ve anneannem baktı. Annemler sabahleyin beni dedemlere bırakıp, akşam alıyorlardı. Biz bir alt mahallede oturuyorduk ama tüm günlerim dedemlerin mahallesinde geçiyordu. Okula başlamıştım ama yine de sokaktan geri kalmıyor, dedemlerin mahallesinde okul çıkışı yazın yaptığımız maçlara ve içtiğimiz gazozlara devam ediyorduk. Dedemle ilişkimiz çok güzeldi. Beni ilk maça götüren, ilk defa camiye götürüp namaz kıldıran oydu. Dedemle beraber vakit geçimekten keyif alıyordum. Tek torun olmanın avantajıyla annemlere aldıramadığım şeyleri dedeme aldırırdım. Anneannem bazen dedeme kızar, ‘Hasan şu çocuğu şımartma herif’ derdi. Dedem de ‘tek torunum var, o benim canım’ derdi. Annem ve babamdan daha fazla görüyordum dedemi. Bu nedenle onu üzmek istemiyordum.

‘Tamam Selahattin, olan olmuş. Çocuk bunlar, apartman aidatları için topladığımız paradan yeni levha yaptırırz’’ dedi dedem Selahattin Amca’ya. Bana bir şey demedi ama bakışlarından kızdığını anladım dedemin. ‘‘Haydi, camiye gidelim Selahattin, namaz vakti yaklaştı’’ dedi dedem. ‘‘Sen de eve geç Emrah, anneannen bekliyor’ dedi bana. Apartmanın kapısı yukarıdan anneannem tarafından açılırken, dedemle Selahattin Amca yokuş aşağı konuşa konuşa iniyorlardı.  Eve girdim, anneannem yemek hazırlamıştı. Çok sevdiğim köfteden yapmıştı. Ama yiyemedim. İştahım yoktu. Dedeme kafam takılmıştı. Bir levhadan dolayı, dedemi mahcup etmiştim. Anneannem neden yemediğimi sordu, bir şey demedim. Akşam annemler geldi, beni aldılar. Dedem daha gelmemişti, onu görmeden gitmek istemiyordum. Kızgınlığının geçtiğini, bana her zaman baktığı gibi gülümsemesini görmek istiyordum yüzünde. Göremedim. Kendi evimize gittik. Annemlere de bir şey anlatmadım. Keşke dedemi bekleseymişim.

Ertesi gün, sabah annem kaldırdı, kahvaltımı hazırlamış. Onlar işe gidecekler babamla. Ben de dedemlerin evinin  ordan geçip, okula gideceğim. Çoğu sabah okula giderken dedemi balkonda görüyorum sigara içerken. Bu sabah da görürüm. Gülümsemesini görürüm. Okuldan çıkınca da zaten onlarda olacağım, dedem evde olur  veya kahvedeyse oraya giderim. Beni görünce hemen bana oralet söyler. Yine başımı okşar, ‘sen geldin, zar bana döndü’ der. Sonra mahallenin fırınından sıcak ekmek alırız, eve geliriz. Anneannem sıcak ekmeğin içine tereyağı sürer. Onu güzelce eğlenerek yeriz.  Öyle olmadı ama. Keşke olsaydı. Annemin telefonu çaldı. Annem telefonu elinden düşürdü, ağlamaya..

 Gerisi bir film şeridi hala hatırımda. On sene geçti, on sene. Ama o gün hatırımda hiç unutmadan.  Dedemi son defa göreceğimi bilsem, o zaman peşlerinden giderdim. Peşlerinden gitmekle kalmazdım. Hiç ayrılmazdım. Dede derdim, ‘beni bırakma’. Paçasına yapışırdım. Ama olmadı. Dedemi bir daha göremedim. O gün çok ağladım. Anneme sarılarak ağladım, babama, dayıma, teyzeme, anneanneme.  Ama Selahattin Amca bana sarılırken hıçkırıyordum. Sanki dedem sarılıyordu bana.

Yıl 2017, Ünal Apartmanı’nın önündeyim. Ben öyle diyorum ama Ünal Apartmanı kalmamış. Dedemin vefatı sonrası, anneannem İzmir’deki dayımın yanına gitmişti. ‘Hasan’dan sonra bu ev bana dar olur’ demişti. Sonra evi dayım sattı. Annemler de emekli olup İzmir’e taşınınca Ünal Apartmanı bizim için tarih olmuştu. Ancak şimdi görüyorum ki, Ünal Apartmanı herkes için tarih olmuş. Apartmanı yıkmışlar, yerine 15 katlı bir …. Residence yapmışlar. Dedemi, Selahattin Amca’yı, mahallenin çocuklarını hatırladım tekrardan. Binanın isminin olduğu levhaya baktım. Gülümsedim. Etrafa bakındım.  ‘Şu anda bir sprey boyası olsa ne iyi olurdu’ diye düşünmeden edemedim gülümsemem acı bir tebessüme doğru değişirken.

Emre Erdemir


  • KADİR CAN

    KADİR CAN 26.01.2017

    Okuyucunun içine yolculuk yaptıran akıcı çok güzel bir yazı, emeğinize sağlık, saygılar

  • Şengül Erdoğan

    Şengül Erdoğan 25.01.2017

    Çok güzel bir yazı ...keyifle okudum. Kaleminize sağlık . Kutlarım

Bu sayfalarda yer alan okur yorumları kişilerin kendi görüşleridir. Yazılanlardan www.insanbu.com sorumlu tutulamaz.