Arzın Yuvarlaklığına İnanmıyor

Arzın Yuvarlaklığına İnanmıyor

Yirmi sene kadar oluyor. Bir gün akşam yemeğinden sonra idi. Aksaray'daki evimde, ihtiyar zatın beni görmek istediğini söylediler. “Buyursunlar” dedim.

Odadan içeri altmış beşle yetmiş arasında, kır sakallı, gözlüklü, ufak tefek fakat sinnine nisbetle hareketli çevik bir adam girdi. Gözlüğünün altında asabî bir telaş saçan hadakalarını bana dikerek:

- Affedersiniz... Siz osunuz değil mi?

- Kim?

- Muharrir

- Evet...

 

Muhatabımın tavırlarında uzun bir dikkate hacet kalmaksızın apaşikâre görülen asabîlik garabetleri vardı. Kim olduğunu bilmediğim bu nagihanî misafirin kapısını açık bulduğu bir tedavihaneden dışarıya fırlayarak bir suitesadüfle soluğu bizde almış olması ihtimali zihnimi gıcıkladı. Binaenaleyh oda kapısıyle kendi aramdaki hattı ricatimi temin eder bir vaziyet aldım. Küçük ihtiyar hiddet karışık bir istihza ile beni süzerek:

 

- Siz geçen gün arzın yuvarlaklığını ispat yolunda uzun bir makale yazmışsınız...

- Olabilir...

- Okudum. Çok güldüm.

- Komik bir şey değildi...

- A bundan daha komik ne olur? Ayaklarımızın altında dümdüz uzanan dünyanın yuvarlaklığını iddia etmek Süleymaniye Camii'nin kubbesi düzdür demekten farklı bir saçma değildir. Çünkü göz önünde duran hakikati zıddı ile tarife kalkışıyorsunuz.

- Efendim yazdığım makalenin hemen hiç birinde arzın yuvarlaklığını ispata uğraştığımı bilmiyorum. Çünkü bu asırlarca evvel sabit olmuş bir hakikattir. Benim gibilerin ispatına muhtaç olmayan bir bedahettir.

- Bedahet midir? Galiba siz hiç mantık okumamışsınız.

 

Küçük ihtiyar karşımda Aarabî tarifatla evvelâ mantıkı, sonra bedaheti izah etti. Derin bakışla dinledim. Muhatabım bu sükûtumdan büsbütün cesaretlenerek:

 

- Sizin mantıktan, ilmikelâmdan, bedi' ve beyandan değil sadece sarf ve nahivden haberiniz yok. Bu cehaletinizi bilmeden muharrirliğe yelteniyorsunuz. İndî türlü müddeiyatı batıla ile halkın zihinlerini iğfal ve tağlita uğraşıyorsunuz. Dünya yuvarlakmış... Yok ananın örekesi... Dünya yuvarlakmış haltını sana kim etti? Bu hayatı fahişi budala frengin biri irtikâp etmiş olsa bile elhamdüllilâh Müslüman evlâdısın sen buna inanmalı mısın? Senin zihnini delâlden kurtarmak için işimi gücümü bırakıp buraya geldim. Bak oğlum eğer bilfarzı vettakdir maazallah dünya karpuz gibi yuvarlak olsa üst tarafa gelenler rahat otururlar. Fakat alt tarafa kalanlar sapır sapır aşağı dökülmezler mi? Bu kadar sade bir şeyi niçin akletmiyorsunuz?

 

Kendimi tutamayarak ince bir tebessümle dedim ki:

 

- Fikir dalâleti, his galatı bende değil sizde var... Feza içinde aşağı yukarı tabirleri medlûllerini kaybederler. Çünkü kâinatta alt üst yoktur...

- Allah... Allah... Ne mantıksızlık... Bizim evin alt katı, üst katı, yok mu? Bizi ev kâinatın dışında mıdır?

- Uf efendi baba size nasıl anlatayım? Tam bir ıtlakı fikir ve nazarla farzen, kürrei arzdan ayrılıp semaya çıkabilir misiniz?

- Haşa... Haşa.. İstiğfar eyle, küfür ettin. Uçmak melâike mahsustur. Ben hakir günahkâr bir kulum. Semaya çıkmak ne haddime kalmış...

- Siz çıkmayınız peki... Yükselmeye hevesli bir genç şair tasavvur ediniz ki semada gördüğü yıldızlardan birine çıkmak hayaline kapılmış olsun.

- Ya cinnet!..

- Onun bu hayali vücut bulsa...

- Ne dersin ey herze har...

- O şair kürrei arzdan bir yıldıza nakli mekân etmekle feza dahilinde bi bud-ü mücerret katetmiş olmaktan başka ne yükselmiş olur ne alçalmış... Yani ne yukarı çıkmış sayılır ne aşağı inmiş...

- Garip şey... Şimdi ben yangın kulesine çıkmış olsam yükselmiş sayılmaz mıyım?

- Siz zemin sathına nispetle söylüyorsunuz...

- Ya nereye nispetle söyleyeceğim? Zemin daima aşağısı, sema yukarısıdır. Bu iki lâfzın manaları değişir mi hiç?

- Kürrei mücesseme gördünüz mü?

- Gördüm... Koca karpuz gibi bir yuvarlak. Üzerine harita çizmişler... Denizler, karalar... Haşa sümme haşa üzerinde yaşadığımız dünya güya böyle imiş...

- Kürrei mücessemenin bir tarafında eski dünya vardır. Öbür cihetinde yeni dünya... Yani Avrupa, Asya, Afrika kıtalarının mükabillerinde Amerika bulunur.

- Eski dünya, yeni dünya işte bu da saçma... Cenabıhak bunları hep birden halk etmedi mi?

- Demek bu yuvarlak dünyanın nısıf kürresinde biz bulunuyoruz. Öbür nısfında Amerikalılar bulunuyorlar. Binaenaleyh onlar ile taban tabana yürüyoruz. Yani bizim ayaklarımızın altından bir hat temdit etsek dosdoğru onların ayaklarına gidecek. Şimdi bu şekil ve vaziyeti zihnen kavrayarak her iki nısıf kürreden de semaya birer cisim fırlatınız. Bunlardan hangisi için uçtu ve hangisi için düştü diyeceğiz?.. Yani yükselmek, alçalmak tabirlerini hangisine tahsisen kullanabileceğiz?

- Oğlum sen batılı müspet bir esas itibar ile onun üzerine mesele bina ediyorsun. Ben bu dünyanın karpuz gibi yuvarlak olduğunda ve üzerindeki insanların taban tabana zıt birer mukabilde gezindikleri lâtifesine inanmadım ki buradan Amerika'dan havaya fırlatılan iki cismin biribirine nispetle suut ve ya sukut ettikleri hakkında bir hüküm çıkarayım.

- O halde ben sizinle münazarada bulunamam.

- Bulunamazsın zahir... Bu cehaletle sen benimle münazaraya çıkabilir misin? Sen “Risaleti fi sınaati Batlamyusülfelekiyeti” okudun mu?

- İtiraf ederim ki hayır...

- “Risaleti fi nakz ı mesailülmülhiddin”i mütelea ettin mi?

- İsmini bile işitmedim...

- Malum... Malum... “Risaleti fi esrarı takaddümmetülmarifeti”i gördün mü?

- Asla...

- Ha şöyle... Ha şöyle cehil itiraf etmeli... Bilmediğini öğrenmeli... Sonra makale yazmalı. Sen bu kütübü şerifeyi ve emsalini okumadıktan sonra ne cüretle arzın şeklinden bahsediyorsun? O yuvarlak olanlar abes iddiada bulunanların beyinsiz kafalarıdır. Dünyanın şekli değil...

- Efendi peder affedersiniz, bu saydığınız kitaplar sekiz on asırlık kuyud-u kadimeye benziyor...

- Olsun... On asırlık olsun... Eskimekle hakikat değişir mi? Ben buraya senden ders almaya gelmedim. Ders vermeye, fi sebilillâh hakkı söylemeye geldim...

- Teşekkür ederim. Fakat sizin okuduğunuz kitapların tariflerince dünyanın şekli nasıldır?

- Cibal nev'inden arızalardan sarfınazar dünya düzdür.

- Bu düzlük nereye kadar devam eder.

- İlânihaye...

- Dünyanın sonu yok mudur?

- Dünyanın sonu ölümdür...

- Bu toprağın son haddi neresidir?

- Dünyanın gayeti yoktur. Şarka git. Garba git... Şimale git... Cenuba git... Git git bitmez...

- Amma şimdi devrî âlem yapıyorlar... Dünyayı dolaşıyorlar. Yine aynı noktaya geliyorlar...

- Bu hayale kapılıp aldanıyorlar... O gafiller devrî tam yapıyoruz zanniyle geri dönüyorlar. Bundan haberleri olmuyor.

- Kamer, güneş, seyyareler şarkımızdan doğup garbımızdan batıyorlar. Madem ki bu toprak her istikamete doğru hudutsuz ilânihaye devam ediyor. Bu ecram nereden geçiyorlar?

- Şarkta, garpta nihayetsiz birer okyanus vardır. Güneşi bir altın tepsiye korlar. Yetmiş bin melek (muhatabım bir vakfai tefekkürden sonra kendi kendini tekzip ile) hayır yedi yüz bin melek bu tepsiyi, okyanuslardan çıkıp batarak dünyanın etrafında dolaştırırlar...

 

Yaşı büyük aklı küçük bu efendi ile bahiste devamı artık abes gördüm. Onun sinnine hürmeten merdiven başına kadar teşyi ederken içimden:

 

- Aramızda bu izan malûliyeti ile musap bir sen olaydın şekerle beslemeye seza görünürdüm. Ne yapayım ki muhitimizde bu akılda iltiyam kabul etmez çok kimse var...

 

Dedim...

 

(İki Hödüğün Seyahati, İstanbul 1933, s. 66-72)

 

Editörün notu: Öyküdeki dilin anlaşılmasında yardımcı olmak üzere şu sözlüğü öneririm:

http://www.osmanlicaturkce.com/


  • Deniz Can

    Deniz Can 12.03.2017

    Geçenlerde bir videoda izledim, dünya düzdür diyenler hala var ve taraftar bulabiliyorlar. Daha dün aklımdan geçmişti bu ve yazıyı görünce şaşırdım. Fikr'i sabitleri bin yıl geçse değişmeyecek gibi duruyor.

  • Acar

    Acar 12.03.2017

    Ben ikna oldum şahsen dünyanın düz olduğuna :)

  • mehmet harma

    mehmet harma 12.03.2017

    "izan malûliyeti" o zaman da çokmuş.

  • arif yavuz aksoy

    arif yavuz aksoy 11.03.2017

    Yeminlen söylüyorum, dili süper. Bi de mantığı doğru. Biz gafiller devr-i tamm yapıyoruz sanıp boyuna geri geliyoruz. Anlayana ;) a.y.a. yeni editörümüzün bu "sahaflardan sımartfonunuza" uygulamasını hem vallahi hem billahi çok takdir etsss

  • Nihat Ateş

    Nihat Ateş 11.03.2017

    Ne diyor ihtiyar: Eskimekle hakikat değişir mi? :))

Bu sayfalarda yer alan okur yorumları kişilerin kendi görüşleridir. Yazılanlardan www.insanbu.com sorumlu tutulamaz.