Öykü
İsmail'in Kıyameti
Armut ağacının gölgesindeydi İsmail, kendi gölgesine düşman. Sessizdi. İçinde kıyamet! Dirseklerini dizlerine dayamış, çenesi avuçlarında, bakıyordu. Ne gördüğü ondaydı; yalnızca o kıyamette. Gözleriyle giderken giderken; gitti. Uyandığında zaman ne zamandı; var mıydı? Ağaç gövdesi, sırtında; toprak, çıplak ayaklarının altında; karıncalar, bakışında mıydı? Belki vardı, ama kesin olan sırtının ağaç gövdesinde olduğuydu; çıplak ayakları toprağın üstünde, karıncalar onun bakışından azade. Bu kesinlik İsmail’in içindeydi, ama bilgisinde değildi. Kıyametinin bir parçasıydı, bilmediği için de anlamsızdı. Dertop oldu İsmail. Anlamamaktan, anlayamadığı için ölesiye sıkılmaktan, ama en kötüsü de dışındaki ile içindekinin küskünlüğünde kaybolmaktan kaçış haliydi; en azından şeklen böyleydi. Ruhen uykuda; çoğunlukla. Gövde taşıyandı, toprak canlı, karıncalar azimli kararlı! Sonra bir de armut dallarının arasında o vardı; hani o yuva. Onların gücü, İsmail’in on üçü…
Başını kaldırmasaydı? Ama kaldırdı. Eylemek iyi geldi. Kuşlarla birlikte tabii; yavru olanlarla. İki kuş İsmail’di; bir kuş giden, bilinmeyen. Çay tabağından, tabaktaki sudan ya da insandan sezdiği her ne ise kanatlarında onun iziyle başka dallara uçtu. Geride gagaları göğe açık iki kanatsız kaldı. Hangi geride? O geri ki giden kuşun geçmişi, İsmail’in geleceği…Ağzıyla besledi ağızları. Kıyametini kustu kursaklarına. Kustukça kuşlar büyüdü. İsmail’de kanatlar! Uçmayı bilmeyen kuşlara kanatları yük oldu. Çırpındı İsmail. Aslında her şey koca bir zamandı. Yalan mıydı?
Oğlum adam ol. Ben adam olmak istemiyorum baba. Sadece olmak; örneğin karınca azminde, ağacın gövdesinde, toprağın engin bilgisinde. Gün gün üstüne, kavgayla gürültüyle; şunlara bak baba, kuşlara. Yuva artık dardı onlara. Uçmalı. Olmak gerek; olmalı. Önce armut dalına kadar, yere en yakın olanına. Peki sonra? Haydi çırpın kanatlarınızı! İsmail’i bekledi kuşlar; yürüdüğüne şaşarak. Ömür aynı dalda geçip gidecek bir şey miydi; neydi? Bunu bilmediğindendi zamana teslimi. Kendini. Artık ne olacağına karar ver oğlum. Galiba kuş olamayacağım baba. Anlamaya hazırdı İsmail, ne ki kuşlar o dalda hep bekleseydi. Ama onların gücü vardı; anaları doğa. O ise bir garip on üçtü. Aklı havada. Sahi aklı. Anası mıydı? Oğlum çok güvenme havada gezen o aklına. Zaten güvensem de yetmiyor baba; ermiyor. Neyse ki kuşlar büyüdü de zaman geçti. Hangisi yaraya merhem, belli değildi; kanat büyüklüğünde kuşlar mı yoksa zaman mı? Yara; içinde kopan kıyamet. Bir gün…
Armut ağacının gölgesindeydi İsmail; kendi gölgesine yabancı. İki kuş, geçmiş; bir İsmail ömür, boşa giden. Dalların arasında aradığı sonsuz zamandı; ebedi gençlik. Uyumak istese de uyuyamazdı. Çünkü artık ne bilmediği bir kıyameti ne de küskünlüğü vardı. Hatırlıyor; yanıyordu. Yansa da bulamıyordu. Oysa daha dün gibiydi. Dün! En uzak olanı, bir türlü unutulamayanı… Geçmiş olsun İsmail, büyümüşsün. Hatta epey olgun bir adam olmuşsun. Belki bundandır toprağı ezişin, karıncaya nefretin, ağacın gövdesine hürmetsizliğin. Aslında için için hayrandı ona; doğaya. Ama elinden ne gelirdi, ne ki aklı olmasın, zaman dursun. Üstelik uçamıyordu. Yoksa uçmamış mıydı? Galiba öyle! Emindi aslında; uçmadı. Adamdı. Oturdu, ayakkabılarını çıkardı, sırtını dayadı. Baktı yine; uzun uzun. Gördüğü…Ayağa fırladı. Oğlum bak kuşlara. Hangi kuşlara baba? Orada kuş yok ki! Haklısın oğlum. Demek uçup gitmişler. Uçup…
Miyase Aytaç Yılmaz
Bu sayfalarda yer alan okur yorumları kişilerin kendi görüşleridir. Yazılanlardan www.insanbu.com sorumlu tutulamaz.
Miyase Aytaç Yılmaz 12.07.2017
Merhaba Bahadır Bey; Öncelikle öyküme duyduğum kuşkuyu bir ölçüde sildiniz. Çünkü bitirdiğimde sanki anlatmak istediğimi anlatamamıştım. Ama BİNGO. Ergenlik meselesini, ömrü, zamanı; kuşla, uçma metaforu ile anlatmaya çalıştım. Büyümenin, yuvadan uçup gitmenin ya da gidememenin yaş kemale erince nasıl haller aldığını ben çok iyi anlatamasam da sizin gibi harika bir okur çok iyi anlamış. Bu yüzden asıl ben sizi kutluyorum Bahadır Bey. Okurken öyküme kattıklarınız için de ayrıca teşekkür ederim. Saygılarımla.
Bahadır Özdemir 11.07.2017
Şiirsele yakın dili, farklı olay örgüleri ve değişken zaman-mekan kurguları Miyase hanımın öykülerinine değer ve etkileyicilik katan en önemli etkenler. Bu öyküsünde de insanın ergenlik çağında iyi ve doğru olan herşeyi bilmesi ve ideallestirmesine karşın ileriki yaşlarda görüş açısının olumsuz yönlerde değişmesi konusunu ustaca işlemiş. Öyküyü okuduğunuzda İsmail ve kuşlar üzerinden değişimin bu etkisini fark ediyor ve kendi içinizde de hissediyorsunuz. Bu etkileyici öyküden dolayı Miyase hanımı kutluyorum. (B.Ö.)