Öykü
YOL ARKADAŞI
Ezilmiş şeftali, peynir, yumurta ve süt. Bu sıraladıklarım birkaç saniye sonra ağzıma girecek kaşıktaki karışımın malzemeleri. Annem çığlıklar içinde hepsini bana yutturmaya çalışıyor. Kaşığa kaşık denildiğini bilmeme rağmen onu bana kimi zaman uçak, kimi zaman da kuş olarak tanıtıyor. İnanmamı bekliyor.
Şu an trenle sıcak bir yerden bir diğerine gidiyoruz. Ablam ve ağabeyim zaman zaman kavga ederek ortaklaşa çikolata yiyorlar. Bense size anlattığım karışımı yemeye mahkûmum. Yanlış anlaşılmasın lütfen. Şeftaliye de peynir, yumurta ve süte de sevgim sonsuz; ancak özensizce hazırlanmış bu karışımı yutmak kalbimi kırıyor. Yememin gerekçesi olarak da büyümeme yapacağı katkıdan söz ediliyor. Doğrusu büyümeyi ben de istiyorum. Hayat, yaşınız henüz aylarla ifade edilirken çok çetin geçiyor. Hoş, ablam ve ağabeyimin de mutlu olduklarını düşünmüyorum. En azından yanımızda “yetişkinler” varken hiçbirimiz kendimiz değiliz. Mutluluk hep bir adım uzağımızda, bu bir adımlık mesafe de aslında oldukça uzak. Hâlâ kendi başına yürüyemeyen benim için daha da uzak.
Böyle düşüncelere dalmışken bir el yanaklarımı kavrıyor. Sıkıştırılan yanaklarım yüzünden açılan ağzımın içine o korkunç karışım bırakılıyor. Ama yapmayın şunu! Dayanamıyorum ve çığlıklarla ağlıyorum. Haliyle ağzıma tıkılmış bulamaç gözyaşlarıma karışıp ağzımdan boynuma doğru akıyor… İşte bir çığlık daha. Bu sefer benden değil, az evvel yüzümü sıkıştıran elin sahibinden yani annemden. Kaşığı acımasızca yüzümde gezdirerek ağzımdan çıkanları topluyor. Yine ağzıma girecek olan kaşığı bekliyorum ve geliyor. Çarem yok. Yutuyorum.
Kırılan gururumu onarmak için biraz süreye ihtiyacım var ama bu süre genelde bana tanınmıyor. Şimdiyse durum farklı; çünkü trendeyiz. Çok ağlarsam insanlar rahatsız olur. Hem kavanozdaki bulamacın yarısını da yedim. Annem mama molası veriyor, ön koltukta oturan babam ve amcama laf atıyor. Dinlemediğim bir muhabbet içinde teyzemi de aralarına katarak gülüşüyorlar.
Bense uzaklara bakmanın peşindeyim. “Ben” olabileceğim ve bulamaç yemeyeceğim günleri görmek istiyorum. Başımı annemlerin masasından uzağa çevirirken gözüm karşıdaki dörtlü masaya takılıyor. Koltuklardan birinde çok güzel bir kız oturuyor. Yarı uyukluyor yarı beni izliyor. O da benim çektiğim acının farkında. Böyle insanlar nadiren karşıma çıkıyor. Gözlerimin içine bakıp bana gülümsüyor. Sonra annemleri fark edip bana yeniden bakıyor. Evet güzel kız, aslında hepsinin farkındayım. Zavallı kızcağız bana acıyor. Karşısındaki genç adama bir şeyler söylüyor ve beni gösteriyor. Şimdi o da baktı, ama başını geri çevirip umursamazca uyumaya devam etti. Genç adam oldukça duyarsız. Benim acımı anlayamayacak kadar sığ. Zavallı kız başka arkadaş mı bulamadı kendine? Belki kardeşidir, zorunluluktan birliktelerdir diyerek çok üstünde durmuyorum.
Kızla olan bakışmamız bu sefer kollarımın altına yerleştirilen iki elle kesiliyor. Annem kucağına alıyor beni. Sanırım kavanozun geri kalanını yeme zamanım geldi. Acıların sonu yok mu? Yemekten başka seçeneğim varmış gibi bir de bu eylemi gerçekleştirmem karşılığında bir ödül teklif ediliyor; çikolata. Açıyorum ağzımı ve bu sefer bir “uçağın” içine konmuş bulamacı karşılıyorum. Kız beni görüyor mu diye başımı hafifçe çeviriyorum. Annem boştaki eliyle yüzümü kendine doğru çeviriyor, bakamıyorum. Bulamaç kaşık kaşık yutturuluyor. Tam göremesem de kız sanırım beni izliyor. Gör beni güzel kız! Dertleşmeye ihtiyacım var ve sen beni anlayacak derinlikte olan tek kişisin.
Son bulamaç lokmasını da yutuyorum. Çikolatayı hemen vermeseler bari. Keyifle yesem onu keşke. Sesim evrene ulaşmıyor olsa gerek. Annem yüzümü bile silmeden, bulamaç kaşığını çikolata kavanozuna sokup biraz çikolata bulaştırıp bana veriyor. Şaşırmıyorum nedense. Arabama yeniden oturtuluyorum. Biraz huzur, rica ederim bana dokunmayın. Yeni arkadaşımla bakışmak istiyorum.
Ben işkence çekerken, kız karşısındakiyle konuşmaya başlamış. Konuşma şununla! Bana bak! Pek de güzel gülüyor, bileziği ve yüzükleri de çok güzel. Uzansam tutabilir miyim acaba? Bana bir daha bakarsa deneyeceğim. Bakmıyor. Ben de son zamanlarda severek oynadığım ayağımı tutup yukarı kaldırma oyununu oynamaya başlıyorum. Oyun basit. Bir elinizle ayağınızı kavrıyorsunuz öbürüyle de bacağınıza destek verip başınıza doğru çekiyorsunuz. Ben kendi kendime oynarken kızın kaçak bakışlarını fark ediyorum. Gözleri hayretle bana bakıyor. Oyunum hoşuna gitti sanırım. Bacağımı var gücümle başıma doğru çekiyorum. Göbeğim yüzünden biraz zorlanıyorum ama sonuçta dizim ağzıma değiyor ve önemli olan da dizinizin ağzınıza değmesi. Kız da bunun bilincinde olsa gerek ki takdir eden bakışlarla beni izlemeye devam ediyor.
Diğer bacağıma geçemeden annemin elleri kollarımın altına yeniden yerleşiyor. Sırada kâbusum var. Her yemek sonrası, her uyku öncesi ve belirsiz aralıklarla popomun koklanması suretiyle tekrar eden bir kâbus; bez değişimi. Evde yapılırken incinen gururumun tamiri dışarıda yapılmasına kıyasla daha kolay; oysa biz şimdi bir trendeyiz. Hepsinden de önemlisi kız bana bakarken bunların yaşanmasını istemiyorum. Çok üzülecek zavallım. Hadi o beni anlar, peki ya diğerleri? Yanındaki umursamaz oğlan peki? Benim bir bebek poposundan, kötü kokan bir bezden daha fazlası olduğumu yalnızca o kız anlayabilir. Gözyaşlarım boğazımda kitlenirken annemin burnu popoma yapışıyor. Annem beni koltuğa yatırma ihtiyacı bile duymuyor, kucağında sırtüstü uzatıyor. Elbisemin altından bezimi çıkarıyor. Elbette ne yaptığıma bakıyor, kakamdan memnun. Aman ne güzel! Bezin iç tarafındaki temiz kalmış yerle popom siliniyor. Tüm bunları yaparken bir eli iki ayağımı havada kavramış şekilde sabit duruyor. Kıpırdamıyorum. Bu işlemin bir saniye daha uzamasını istemiyorum. Çıkan bezin yerine yenisi takılıyor. Kâbus bitti.
Son derece rahatsızım, ama işkence sona erdiği için susuyorum. Bu sefer kızın bana bakmamış olmasını temenni ediyorum. Arabama oturduğum gibi onun bana doğrultulmuş acı dolu yüzünü görüyorum. Evet güzel kız, ağlamak istiyor ve ağlayamıyorum. Derken tren duruyor, bizim masamız dışında tüm vagon ayaklanıyor. Kız bana son bir bakış daha atıp çantasını sırtlanıyor ve gidiyor. O, kalabalığın arasında kaybolurken ben de onun gibi gidebileceğim günü düşlemeye devam ediyorum.
Su Harma
Bu sayfalarda yer alan okur yorumları kişilerin kendi görüşleridir. Yazılanlardan www.insanbu.com sorumlu tutulamaz.
Su HARMA 24.09.2017
Teşekkür ediyorum yorumlarınız için :)
H.ÜNSAL 23.09.2017
Sevgili Su Hanım, dil ve anlatım çok iyi. Temayı ilginç buldum. Tebrikler, gerçekten ustalaşıyorsunuz. Size bu yürüdüğünüz yolda azim, sabır sadakat diliyorum. Sevgi dolu koca bir yüreğiniz ve ruhunuzda o coşkunluğu da görüyorum. Yolunuz açık olsun. Saygılarımla...
yusuf bodur 23.09.2017
Yetiştiği nezih ortamın hakkını veren..Ürünleriyle emek verenleri dinlendiren, pırıl pırıl bir insanın olgunlaşmasına tanık olma keyfini yaşatıyorsunuz..Teşekkürler...