DÜŞERKEN

DÜŞERKEN

 

            Bir şahin vardı, adı Şahin. Kanatları; böyle, böyle, böyle açınca hani onları, dünya kadardı. Ama o hiçbir zaman bilemedi “dünya ne kadardı?”. Bunun hiçbir önemi yoktu. Çünkü kanat boyunca sahip olduğu tek şey dünyaydı; onun dünyası. İşte buydu Şahin’in sığdığı, sığındığı. Kısacası öyle anladığı. Varlığı; kanatları! Uçamıyordu Şahin. Aslında uçmuyordu. Bununla da gurur duyuyordu. Kibri, kanat boyuncaydı, bile bile uçmamaktı. Acaba! Uçmamak mıydı? Anlatırdı. İnandırırdı. İnanmazdı.

            Ben bir şahindim, Şahin adım bilinsin istedim. Aslında adım cisminde kendim! Çünkü “geldik-gidiyoruz” boşluğunda asılı kaldım. Anlamdan yoksun; anlamaktan aciz. O kadar ki bir gün bir kez açamadım kanatlarımı. Başka bir gün iki kez. Sonra üç kez. Bir baktım kanatlarım ben olmuş; gövdemde işe yaramaz iki yabancı. İşte o zaman fark ettim boşluğu; hiçbir şeyi anlamadığımı, anlamsızlığı. “Geldik-gidiyoruz işte” ye dönünce boşluğun adı iddialıca; bıraktım kendimi. Meğer ben tutuyormuşum onu. Düşerken uçamadığımı da fark ettim tüm önceki fark etmelerim üstüne. Düşerken; hâlâ düşerken. Sürgiden eylem. Bir ağızdım, yalnızdım. Oysa ağızlarım olsaydı… Böyle gitmezdi. Biterdi. Düşerdim ya da uçar. Sonra düşünce ya da uçunca, boşluk anlamla dolardı belki. Boşluğundan zerre kaybetmeden! Bir çırpınabilsem; çırpabilsem. Kanatlarım var benim. Kanatlarım; açınca hani… Açardım. Şimdi ise sadece düşüyorum. Bir duysam, bir duyurulsa bana şahinliğim, yeniden kavuşurum onlara; dünyama. Tek başına Şahin olmak yetmez ki bana. Oldurmuyor beni; bildirmiyor. Oysa bir bilsem, bir görsem kendimi; nasıl kanar, ne güzel aldanırdım zamana. Alışa alışa, anlamdan uzakta bir ad koyardım boşluğa: Hayat. Sonra ağızlarla ağız dolusu gururlanırdım; gururlanırdık. Dolardık hayatı dolduramadan. Varsın adı “hayat” olsun, o gizlice, sürgiden düşüş eyleminde boşluk olmaya devam ederdi. Ben de tabii kendimi kandırmaya. Bir kibir eksikti. Nihayet o da verilirdi Şahin kılığında bir hiç olunca. Güneş doğuyor. Ben batışına hayranım. Karanlığa saklanıp bekleyeceğim; az önce dilediğim her şeyi.

            Bir çaresizlik anıydı ya da o anın öyle olduğu sanılmaktaydı. Sandıkları şey ya da gerçek çaresizlik tek bir söze muhtaçtı; her ağızdan aynı anda çıkacak aynı söz. Haykırışla, yakarışla eşdeğer. Karanlığa doğru yürüdüler. Arkasında, ardında aydınlık olup olmadığından habersiz içindekine; hep birlikte: Şaaaaahiiiiin. Kalpleriyle ritimde: Kurtar bizi.    

            Ağızlarım vardı Şahin Şahin Şahin diye haykıran. Doğru, Şahindim ben. Kanatlarım vardı kanat kanat kanat açılan. Bu da doğru. Ama uçamadığım koca bir yalan. Uçmadığım…

Miyase Aytaç Yılmaz


  • yusuf bodur

    yusuf bodur 02.11.2017

    Şiir tadında çok hoş..Teşekkürler..

Bu sayfalarda yer alan okur yorumları kişilerin kendi görüşleridir. Yazılanlardan www.insanbu.com sorumlu tutulamaz.