KAHRAMANIMIZ İHSAN ABİ

KAHRAMANIMIZ İHSAN ABİ

İhsan abi bir deli fişek, uzun yaz gecelerinin türkülü, şiirli, bitmek bilmeyen hikâyeli dostluklarının en gözde ismi. Mahallenin maskotu. Kimseye zararı yoktur. Değnekçilik yapar. Dolmuş durağında yatar kalkar. Şoförlere çay koşturur, dolmuşları yıkar, durağın temizlik ve güvenliğinden sorumludur. Dünyanın en dürüst insanı... Dolmuşta unutulan cüzdanları, değerli eşyaları aynı gün sahibine teslim etmezse rahat edemez. Askerlik yapmamış. Hiç evlenmemiş. Üstelik epilepsi hastası… Bir keresinde öldü sanılarak neredeyse gömülüyormuş. Şoförler  evlerine gitmeden önce İhsan abinin çayını içer, anlattığı hikâyelerle günün yorgunluğunu unuturlar.

 

İhsan abi anlatmaya başlar:

 

“Gencim o zamanlar on sekizimde yokum, garsonluk yapıyorum, köyden yeni gelmişim amcama sığınmışım, amcam hamal, küfesinde dünyanın yükü, bir garip karısı var kadın değil kemik torbası, üç de dazlak kafalı sümüklü çocuğu… Bir de ben çöreklendim başına az derdi varmış gibi. Köyde sık sık bayılır, yerde bir solucan gibi titrer, burnuma dayanan soğanın kokusuyla kendime gelir sürünün başına yollanırdım. O zamanlar doktor nedir bilmiyoruz, anam kansızım diye dayıyor ağzıma pekmezi, babamı zaten hiç görmemişim. Anam ölünce şehre karnım doyar diye geldim, amcama yük oldum. Bir gün amcam evde yok kalktım işe gidiyorum, ayağım yerden kesildi, titreyerek yere kapaklanmışım. Amcamgilde ilk bayılmam. Yengem yüzüme su döker, tokat atar, kalkacağım yok, korkuyor kadın feryat figan avluya çıkıyor, sesi duyan dökülüyor eve. Bakıyorlar bende hareket yok. Yaşlı bir ebe “kızım” diyor, “başın sağ olsun, ölmüş çocuk.” Yengem dizlerine vura vura inletiyor mahalleyi. Kadınlar geliyor, üstümü soyuyor, çenemi bağlıyorlar, uzatıyorlar boylu boyunca avluya. Amcama haber gidiyor tabii kendini duvardan duvara çarpıyor bir oğlana sahip olamadım diye. Neyse abilerim, aradan ne kadar geçiyor bilinmez bende bir hareketlenme, gözlerimi ağır ağır açtım, baktım üzerimde bir örtü evde feryat figan kadınlar, kulağımın içinde dualar. Konuşamıyorum çenem bağlı, tepinip örtüden kurtuldum, yanıma bir bıçak düşmesin mi, şişmeyeyim diye üstüme koymuşlar.”

 

Şoförler aynı hikâyeyi onlarca kez dinlemelerine rağmen iskemlelerinden düşercesine hareketliler. O andan sonra durak bir panayır yeridir. Kahkahalar birbirini izliyor:

“Neyse güzel abilerim doğrulup çenemdeki bağı çözdüm. Etrafımı mahallenin bütün kadınları sarmış, doğrulduğumu gören kadınlar evin her köşesine dağıldılar, çığlıklarla kaçıştılar. Çırılçıplak bir halde peşlerine düştüm bir yandan sövüyorum, bir yandan önümü kapatıyorum, amcam gelip sırtıma bir battaniye geçiriverdi, bir yandan da ağlayarak yanaklarımı öpüyor. O günden sonra bu illetin adını koydular.”


İhsan abi küçük mutlulukların adamıdır. Biri tespih hediye etse duygulu konuşmalar yapar, esnaf bir kap yemek verse yüreği minnet duygusuyla çarpar. Aşk ve sevda konusunda oldukça hassastır, tipinden beklenmeyecek bir incelikle kadınları anlatmaya bayılır. Gömleğinin cebinde deri bir defter bazen bir şeyler karalar ama kimseye göstermez yazdıklarını. Gecenin koyu karanlığında durağın çatısını saran sarmaşıkların altında İhsan abiyle edilen sohbetin tadı hiçbir şeyde yok. Keyfi yerindeyse türkü söyler, şiir okur, taklitler yapar. Çoğu zaman gizli bir hüznün kuytusunda kaybolur. Ölümle dosttur. Bu tatlı rüyanın bir gün ani bir nöbetle son bulacağını bilir. Bu yüzden her zaman hızlı konuşur ve karınca titizliğiyle çalışır.


İhsan abi yeni bir hikâye ile duraktakileri coşturur:

 

“90’ların başında sayın abilerim Hacettepe’nin küflü, zindan gibi zemin katında gençliğimizi çürüttük. Tam tipime uygun bir meslek olan morg bekçiliği yapıyorum, hastanede çalışırsam en azından doktora yakın olurum düşüncesiyle bu işe girdim. Bir gün doktor beni çağırttı, odaya girdim sedye üzerinde bir adam yatıyor, yakınları ağlıyor. Doktor “İhsan efendi” dedi “hastamız ex oldu morga alıver.” Adamın üstüne örtüyü çekip sedyeyi kaptığım gibi koridorlardan geçip asansöre girdim. Morg kapısını açarken adamda bir kıpraşma hissettim, öncesinde aldırmadım, sedyeyi tam süreceğim adam doğrulup “hemşerim nereye götürüyorsun beni” demez mi? “Morga götürüyorum” dedim. Adamın gözlerinin akı devrildi, “ne morgu kardeşim bırak beni” diye bağırıyor… Bende şafak attı, “yatsana hemşerim sen ölüsün” diyorum, adam yatmıyor. “Ölmedim be kardeşim görmüyor musun, canlıyım” diye feryat ediyor. Baktım olacağı yok, “yat ulan aşağı” dedim, “koskoca doktordan iyi mi bileceksin sen.” Sedyeyi morga ittirip çektim kapıyı.”


Duraktan yükselen kahkahalar gecenin sessizliğini bölerken İhsan abi dudağının kenarındaki sigaraya asıldıkça asılır. Sigara sarısı bıyıklarının üzerinden kocaman bir bulut kütlesi havaya dağılır.

Yıllar var ki İhsan abi şöyle derin bir uykuya hasrettir. Ömrü çalışmakla geçmiş, çocukluğundan bu yana rahat yüzü görmemiştir. Mahalle sakinleri İhsan abiyi biraz olsun mutlu etmek için ele ele verip kaldığı durağın yanına tek göz bir oda yaptırmaya karar verirler. Bir de rahat yumuşak bir yatak alırlar. İhsan abi duygulu ve ağlamaklıdır, hisli konuşmalar yapar. Odasının duvarlarına Yeşilçam yıldızlarının siyah beyaz fotoğraflarını asar boydan boya. Yılmaz Güney ve Türkan Şoray kartpostalları başucunu süsler. Bu birkaç günlük mutluluktan sonra bir gün saat öğleyi bulur ama uyanmaz. Şoförler “Ulan İhsan yatak çok mu rahat kalkmak bilmedin” diye gülüşürler. Ses yok. İçeriye koştururlar. Yatağında bir melek huzuruyla uyumaktadır. Apar topar hastaneye kaldırırlar. Akşamına ölür. Cebinden kime yazıldığı bilinmeyen bir şiir çıkar, şoförlere teslim edilir.

 

“Seviyorum seni en az yaşamayı sevdiğim kadar

Bir çocuğun ıslak kirpikleri kadar hüzünlü ve çamurlu elleri gibi haylazım seni severken

Gittiğinde kalbim ölü evi ağıtlar yükselir her zerresinden,

Geldiğinde her yanı bin bir çiçekli bahçe yüreğimin

Sevgili! Can sevgili!

Esirgeme beni merhametinden…”

 

Yıllar sonra durağa uğradığımda baktım duvarda İhsan abinin sırıtan fotoğrafı yanında da çerçevelenmiş şiiri asılı.

ERKAN ÖZTÜRK


  • Miyase Aytaç Yılmaz

    Miyase Aytaç Yılmaz 22.01.2018

    Merhaba; İhsan Abi böyle bir şiir yazamaz. En azından bu kadar düzgün bir imlâ ile. Yazabilseydi bu kadar iyimser olamazdı değnekçi İhsan Abi. Erkan Bey’in yazdığını biliyor ama hiç olmazsa bunun bana öykünün bir yerinde bildirilmesini istiyorum. İsterdim. İhsan Abi sen de kusura bakma. Elbette şiir yazabilirsin ama…Saygılarımla.

  • Fahri Kumbul

    Fahri Kumbul 22.01.2018

    Güzel, çok güzel. Eski öykülere benziyor; bugünün Türkiye'sinde değil gibi, ama Değnekçi 90'lı yılların başında geçen öyküler anlatıyor; demek ki yeni... Bir de cebinden tek şiir değil, bazen bir şeyler karaladığı deri bir defter dolusu şiirler çıkması beklenirdi..

Bu sayfalarda yer alan okur yorumları kişilerin kendi görüşleridir. Yazılanlardan www.insanbu.com sorumlu tutulamaz.