Öykü
Küçük Bürokratın Sonu

Bir gün milli eğitimde müdür yardımcısı Mehmet Ali bey protokolun hemen arkasındaki sıraya oturmuş, kürsüdeki konuşmacıyı dinliyordu. Yine bir resmi toplantıda bulunmaktan kıvanç duyuyor, kendini mutluluğun zirvesinde hissediyordu. Derken birdenbire. Hikayelerde bu “Derken birden bire”lere sık sık rastlanır. Yazarların hakkı var: Yaşam beklenmedik şeylerle öylesine dolu ki… Derken birden bire yüzü buruştu. Gözleri kaydı, soluğu kesildi. Eğildi ve… Hapşuuu!.. diye aksırdı. Bildiğiniz gibi aksırık hiçbir yerde hiçkimseye yasak edilmemiştir. Köylüler de aksırır, emniyet amirleri de aksırır, bazan valilerin bile aksırdığı olur. Herkes aksırır. Mehmet Ali bey hiç de bozulmadı, mendili ile ağzını burnunu sildi, nazik bir insan gibi kimseyi rahatsız edip etmediğini anlamak için çevresine bakındı. Ve hemen utanmak zorunda kaldı. Önünde birinci sırada koltuklardan birinde oturmakta olan yaşlıca bir adamın, kafasını ensesini peçete ile dikkatle silmekte olduğunu, bir şeyler mırıldandığını gördü. Mehmet Ali bey, adamın vali yardımcılarından biri olduğunu tanımakta gecikmedi.
– Adamın üstünü başını berbat ettim, diye düşündü. Gerçi benim amirim değil, herhalde başka müdürlüklere bakıyor, ama ne de olsa hoş bir şey değil. Özür dilemeliyim. Mehmet Ali bey öksürdü, gövdesini biraz ileri doğru verdi, vali yardımcısının kulağına:
– Af buyurun efendim, diye fısıldadı. Üstünüzü başınızı berbat ettim. İstemeyerek oldu.
– Zararı yok, zararı yok!…
– Allah rızası için af buyurun. Ama ben, böyle olmasını istemezdim.
– Ama oturunuz rica ederim. Bırakın da konuşmayı dinleyeyim!…
Mehmet Ali bey utandı, alık alık sırıttı, kürsüye bakmaya başladı. Konuşulanları dinliyor ama zevk duymuyordu. İçini bir kurt kemirmeye başlamıştı. Verilen arada Vali Yardımcısı’na yaklaştı, yanıbaşında yürüdü, ürkekliğini yenerek mırıldandı:
– Efendim, üstünüzü başınızı berbat ettim. Af buyurun. Oysa ben… Hiç de böyle olmasını istemiyordum. Vali Yardımcısı:
– Yeter artık canım, ben onu unutmuştum bile, oysa siz boyuna tekrarlayıp duruyorsunuz, diye söylendi.
Alt dudağını da hızlı hızlı oynatmaya başladı. Mehmet Ali Bey kuşkuyla adama bakarak “Unutmuş ama gözleri hain hain bakıyor, konuşmak bile istemiyor” diye düşündü. “Bunun bir tabiat kanunu olduğunu kendisine anlatmalıydım. Yoksa herif tükürmek istediğimi sanabilir”. Mehmet Ali bey eve gelince ettiği kabalığı karısına anlattı. Karısı görünüşe göre olup biteni pek de umursamadı. Yalnız korktu ama Vali Yardımcısı’nın Milli Eğitim işlerine bakmadığını öğrenince rahat bir nefes aldı:
– Neyse sen yine de gidip ondan özür dile, dedi. Devlet hizmetinde nasıl davranılacağını bilmediğini sanabilir.
– Bütün sorun işte burada ya! Ben özür diledim ama o biraz tuhaf davrandı.
Akla yatkın bir söz söylemedi. Hoş konuşmaya da vakti yoktu ya.
Ertesi gün Mehmet Ali bey yeni takımını giydi, tıraş oldu, meseleyi anlatmaya Valiliğe gitti. Vali Yardımcısı’nın bekleme odasına girince orada birçok ricacılar, bunların arasında da ricacıların dertlerini dinlemeye başlamış olan Vali Yardımcısı’nı gördü. Adam birkaç ricacının derdini dinledikten sonra gözlerini yeni gelene kaldırdı. Mehmet Ali bey:
– Dün akşam sağlık müdürlüğünün toplantısında… diye anlatmaya başladı, eğer hatırlarsanız efendim, aksırmış ve… İstemeyerek üstünüzü başınızı berbat etmiştim.
Af…
Vali Yardımcısı:
– Allah Allaaah! Ne saçma şey… diye mırıldandı ve bir başka ziyaretçiye dönerek:
– Siz ne istiyordunuz, diye sordu.
Mehmet Ali bey sarardı. “Konuşmak istemiyor” diye düşündü. “Demek ki kızıyor. Hayır, bunu böyle bırakmamalıyım… Ona anlatmalıyım.” Vali Yardımcısı son ricacı ile konuşmasını bitirip çalışma odasına yürüyünce Mehmet Ali bey de arkasından yürüdü.
– Efendim, diye mırıldandı. Efendim, sizi rahatsız etmek cesaretinde bulunuyorsam bu sadece içimdeki pişmanlık duygusundan ileri geliyor. Siz de bilirsiniz ki efendim, isteyerek yapmadım.
Vali Yardımcısı ağlamaklı, suratını astı, elini sallayarak.
– Ama siz benimle düpedüz alay ediyorsunuz! dedi. Kapının arkasından kayboldu.
Mehmet Ali bey evine giderken şöyle düşündü: “Bunda hiç bir alay yok. Bir türlü anlamıyor, bir de belki vali olacak. Öyle ise artık ben de bu palavracıdan af maf dilemem. Canı cehenneme! Ona bir mail atarım. Ama bir daha gitmem, vallahi gitmem. Mehmet Ali bey evine giderken böyle düşünüyordu.
Ama Valiliğe mail atmadı. Ertesi gün kendisinin gidip işi anlatması gerekirdi. Vali Yardımcısı sorgu dolu gözlerini ona diktiği zaman Mehmet Ali bey:
– Efendim, dün, buyurduğunuz gibi alay etmek için rahatsız etmeye gelmemiştim. Aksırırken üstünüzü başınızı berbat ettiğim için özür dilemeye gelmiştim. Alay etmek benim ne haddime? Bizler alay etmeye kalkarsak o zaman, efendime söyleyeyim, devlete saygı kalır mı?
Mosmor kesilen sapır sapır titreyen Vali Yardımcısı birdenbire:
– Def ol!… diye bağırdı.
Dehşetinden kireç gibi olan Mehmet Ali bey bir fısıltı halinde:
– Ne buyurdunuz? diye sordu. Vali Yardımcısı ayağa kalkıp ayağını yere vurarak:
– Def ol!…diye tekrarladı.
Mehmet Ali beyin karnında bir şeyler koptu. Hiçbir şey görmeden geri geri kapıya gitti, sokağa çıktı, yürüdü. Bir makine gibi evine gelince kravatını bile çıkarmadan kanepeye uzandı ve…
Öldü.
Andaç Çalıkoğlu
Bu sayfalarda yer alan okur yorumları kişilerin kendi görüşleridir. Yazılanlardan www.insanbu.com sorumlu tutulamaz.
Şahan 05.02.2018
Ha bi de. Espri duygusu taşımayanlarla, mantığı soyutlama aşamasına varmayanlara hiç bulaşmayınız. Ek bi dost tasfiyesi.
Şahan 05.02.2018
Beyninin tek nöronunu çalıştırmadan "olmamış" diyenlerle polemiğine girmeyin. Bilimden haberi olmayanlara istatistikten söz etmeyin. Sizin de beyniniz durur. Dost tasfiyesi.
editör 05.02.2018
Selim bey, Bu koşullara uygun ne gibi bir öykü yazabilirdi mesela. Olmamış demek ne kadar kolay. Bayılıyorum sizlere. Nazım Hikmet yaşasa nasıl bir şair-yazar olurdu.. bu konuda spekülasyon yaptığımız bir yazı: (Bkz:
) nasıl buldunuz örneğin? Ben olacağını söyleyeyim: Kitle katliamcısı HDP'ye hayran olmak, onun kuyruğundan ayrılmamak ilk seçim olurdu eğer piyasaya göre yazacaksa. Veya mafya dizisi çekmeye başlardı. Ercan Kesal gibi. Toplum bunu istiyor. Veya Nihat Genç gibi harika hikayeler yazsa da "ulusalcı" denerek hiçbir kitabı okunmazdı. Bizde yayımlanan bazı öyküler zamanın ruhunu aynen yansıtıyor, bazıları da gayet sağlam öyküler. Kaç kişi okuyor? Hem bir şeyi hiç bilmiyorsunuz: Çehov ve bu öyküsü hala Batı'da çok okunmakta. Zaten edebiyat tarih ve sınır ötesidir. En basit sanat ilkesini kayda almadan yorum yapmışsınız. Sizinki hiç olmamış. :)))
selim 05.02.2018
Olmamış... Başka bir kültüre, zamana, koşullara ait bir bir öykü bu. Burada, bu zamanda bir karşılığı yok; bir bakıma çok hafif; bir bakıma çok ağır; hakiki hissettirmez. Bu iş kontrollü bir deneyin ilk koşulu olan dış koşulların eşitliği koşulunu sağlamamış. Kötü düzenlenmiş bir deney olmuş. Çehov bu gün burada olsa böyle bir öykü yazmazdı ki. (Nuri Bilge Ceylan'ın da yanlışı bu zaten.)
editör 04.02.2018
Değerli arkadaşlar. Polemik yapmak istiyor veya gerçek bilgi almak istiyorsanız gerçek isimlerinizi vermek zorundasınız. Aynı kişilerin farklı adlarla yorum yazıp uyanıklık yaptığını sanması kabak tadı verdi. Kusura bakmayın bu hem ciddi bir IQ problemine işaret ediyor, hem de o kişilerin tam bir ödlek olduğuna. Daha kötüsü kim olduklarını da biliyoruz. Boşuna kendilerini küçük düşürüyorlar. Adını veremeyecek tıynette kişilerin dostluğuna da ihtiyacımız yok, okur olarak da ihtiyacımız yok, onlara saygı da yok.
editör 04.02.2018
Bu arada Yakup Cemil beyin gerçek kimliği ile ilgili bir bilgi de gelmedi henüz ????
editör 04.02.2018
Melek İrci adıyla yorum yazan şahıs. Burası edebiyat sitesi. Edepli olunuz lütfen. Edebe uymayan yorumları siliyoruz, olup bitiyor.
fahri kumbul 03.02.2018
Biz neyin derdindeyiz sen neyin demeyin; yazının amacı ve dikkat çekilmek istenen konu ile ilgisi yok ama; Mehmet Ali bey'in Bey'i, büyük B ile yazılmalı.
editör 03.02.2018
Kusura bakmayın sayın Yakup Cemil, Taner Köklü ve Sülbiye yıldırım... Yorumlarınızı bekletmek zorunda kaldık. Aşağıdaki açıklamayı okuduğunuzda umarım durumu makul karşılarsınız. Ama Yakup bey, sizdeki ne celal öyle :) :) Yine de bizim için gösterdiğiniz duyarlılık için samimi olarak teşekkür ederiz. Lakin siz "cesaret"ten bahsetmişsiniz, hazır bundan esinlenerek uzun süredir yorumlar yapan biri olarak gerçek isminizi lütfetmenizi istesek. Herkese sevgiler, saygılar.
Kaan Arslanoğlu 03.02.2018
Devamla... SONUÇ: Yayımlayalı 25 saat oldu. Öteki yazıları ne kadar duyuruyorsak bunu da o kadar duyurduk. Üç ayrı kanaldan face paylaşımı ve iki twit… Face: Toplamda 2 paylaşım, 13 beğen, 4 yorum. Sitede 172 okunma, 4 yorum. Twitter beğenleri O (sıfır), Retwit: 0 (sıfır). Editör girişlerini ve öfkeli birkaç yorumcunun ard arda ısrarlı tıklayışlarını bu rakamdan düşün, gerçek tık sayısı sitede 150’nin altında. Rakamlar öykü okuma ve tepki ortalamamızın az altında. (ilk gün için.) Vasat! Genel ortalamanın ise çok altında. Çehov olmak bir işe yaramamış! Sonuç budur dostlar. Şu ortamda polemik ve siyasetten başka işe bulaşmasak mı acaba? Sözümüzün dinlenmesi için. Edebiyatla meşgul olacaksak da, iyi edebiyat üretmek yerine, sadece starları yerden yere vurmakla mı yetinsek?
Kaan Arslanoğlu 03.02.2018
ANTON ÇEHOV BİZDE YAZAR OLSA.. GÖR BAŞINA NELER GELİR.. Dünyanın en önemli öykü yazarı Anton Çehov, Türkiye’de yazmaya kalksa ne olur? Çehov’un, en beğenilen kısa öykülerinden “Memurun Ölümü”nü, uyduruk bir Türk yazar ismiyle pek az değiştirerek yayımladık. Burada amaç Çehov’u kimin tanıyacağını görmek değildi. İyi edebiyat okurları dünyada yayımlanmış tüm eserleri bilirler, diye bir kural yok. Ama ne tepkiler gelecekti, özellikle yakın çevremizden… Beğenecekler miydi, eleştirecekler miydi, kaç kişi okuyacak, kaç kişi paylaşacaktı? Eseri tanımayanların tepkileriydi asıl bakmamız gereken. Gerçek büyük edebiyata nasıl bir refleks gösterilecekti? Siyasetten bahsetmedikçe veya ünlü birinin adı geçmedikçe hiçbir yayında hiçbir şey fazla okunmuyor. Siyaset yazmak da yeterli değil, o günkü kavga ve polemik olmalı ki, millet vakit ayırsın. Öyküleri ise okumaya ne gerek!!! Uygar uluslar edebiyat yaptılar da uygarlık nelerine yaradı! Devam edecek...
Sülbiye Yıldırım 03.02.2018
Okuyucuyu denediğinizi düşünüyorum. Çehov'un, bu çok bilinen öyküsünü, Anday Çalıkoğlu (ben bunun takma ad olduğunu düşünüyorum) imzasıyla ve Türk isimleriyle birebir aynısını ancak bilinçli yayınlayabilirsiniz. Ama ''Memurun Ölümü''ne ''Bürokratın Sonu'' hiç yakışmamış.
YAKUP CEMİL 03.02.2018
Gerçeklerden korkarak yayın yapılmaz daha bir yoruma bile tahammül edemiyorsunuz ve skandalda ısrar ediyorsunuz bu öykü her tümcesiyle büyük ozan çehovun... bu yanlışta ısrar etmeyin yayından çekin, bu leke insanbu'ya yakışmıyor...
TANER KÖKLÜ 03.02.2018
Aklımızla dal ga mı geçiliyor bu birebir Çehov'un öyküsü. Sadece başkarakterin adı değiştirilmiş. Çehov'un en bilinen öyküsüdür bu: Hapşırık... Son parağraf birebir aynı. Biraz daha dikkat lütfen gelen her gönderiyi paylaşmak zorunda değilsiniz, editöryal bir süreciniz yok mu.. Edebiyat özgünlük, estetik ve gerçekçilik ister... Şimdi ben Yaşar Kemal'in İnce Mehmed karakterinin adını değiştirip yazsam yayınlar mısınız....
YAKUP CEMİL 02.02.2018
Şaka mı bu... Bu öykü Anton Çehov'un "Memurun Ölümü" -bazı kaynaklarda adı "Hapşırık ve Özür" olarak geçer, neredeyse aynısı. Konu, kurgu ve son tıpatıp aynı. Çehov'un kahramanının adı Çerviakov'dur... En azından yazarın öykündüğüne dair bir not olsaydı. Editörün gözünden mi kaçtı yoksa bilmiyor mu. Bir edebiyat sitesi için ne kadar trajik....Nerede her öyküyü yerle bir eden büyük eleştirmenleriniz... Bu paylaşım İnsanbu'nun intiharı demek....