Öykü
GALİP

Alışkın olduğu, patlamalardan biriydi duyduğu.
Annesinin sesinden de önce tanıdığı sesin neye sebep olduğunu görmek için, sokağın bitimine kadar yürüdü. Köşeyi dönünce o’nu gördü. Az önce koşarak yanından geçen, asker postallı, sivil giyimli genç adam boylu boyunca uzanmış yatıyordu. Yerdeki gencin gözleri ağzı gibi açık kalmıştı. Alnının ortasındaki delikten sızan kan başının arkasında birikiyordu. Ölümlere alışkındı ama kurşun deliğini hiç bu kadar yakından görmemişti.
Bakışlarını kaçırdı, gözü gencin silahına takıldı. Elinde tuttuğu silah duvarla bedeni arasında sıkışmıştı. Bir adım daha yaklaştı ölüye, büyülenmiş gibiydi. Onu oradan çıkarabilirdi. Çevreyi kontrol etti, gelen giden yoktu. Zaten bu saatlerde sokaklarda dolaşılmazdı bu şehirde.
Eğildi, silahı daha rahat almak için, ölüyü yan yatırmaya çalıştı. Çocuk bedeninin; zorlanarak da olsa yerden aldığı silahı omuzuna kadar kaldırabilmesi, bir gözünü kısarak nişan alabilmesi hiç de şaşırtıcı değildi. Düşünmedi bile nasıl yapılacağını, milyonlarca kez şahit olmuştu.
Silah omuzunda, gözü dürbüne dayalı, çevresinde dönmeye başladı.
Delik deşik olmuş binalar, yanmış evler, yıkık duvarlarıyla bir zamanlar çocukların cıvıldadığı okul, dün bombalanan hastane... Hepsi de elini uzatsa tutacağı yakınlıkta geçti önünden.
Birden O’nunla göz göze geldi, silahtan silaha. ...
Sonra yine bir patlama.
...
Kim bilir yine kaçıncıydı sessizliğin bozulması bu şehirde.
…
Galip kimdi?..
Sülbiye Yıldırım