Öykü
Alaçatı’da Hani Bar

Hani Hanım, şu son günlerde yeni açtığı barda tek başına oturup
Otuz yıl önce afiş asarken, tek mermiyle öldürdüğü polisi düşünüyordu.
Babası, annesinin adı olan Hanife’yi koymuştu ilk kızına.
Hanife, İstanbul’a taşındıklarından sonra adından utandığı için, ergenlik çağında sınıf arkadaşlarından sırdaş bildiği bir-iki kızın kulağına, “Artık bana Hani” deyin dedi. Bu soru işaretli yeni adı, çok kısa bir sürede yayıldı çevreye.
Hani’nin bu yeni adının da alay konusu olması uzun sürmedi, “Hani nerde?” diye seslenen sınıf arkadaşlarına kız erkek demeden tokadı yapıştırınca, okulda düşman kazanmak yerine neredeyse saygınlık kazandı. Her derste somurtarak oturan Hanife’ye ilkin duyarlı öğretmenler, giderek okul müdürü bile “Hani” diye seslenmeye başladı. Hani de yeni adının verdiği hoşnutlukla gülümseyerek, her seslenene “Burdaaa” diyerek karşılık verdi.
Liseyi ite kaka bitirdi mi bitiremedi mi bilmiyorum. Hani için, aynadaki eşine bakmak ona en büyük işkenceydi. Kendisiyle barışık olamıyor, nefreti yüreğinde biriktiriyordu. İlkin kendinden, sonra çevresindeki arkadaşlardan, giderek bütün insanlardan, her şeyden ama her şeyden nefret etmeye başladı. Kocaman dışbükey koyu kahverengi gözleri, çırpı gibi ince çarpık bacakları, bir türlü büyümeyen göğüslerinden her çirkin genç kız gibi hiç memnun değil, çok mutsuzdu. Üstelik dili ağzına uzun geldiği için, “S” harfini tıslayarak söylemek zorunda kalması, engelleyemediği kusurlarından biriydi.
Bu kompleksini çok kitap okuyarak kusurlarını, sosyalist bir anarşist gibi hızla eğiterek giderebilmeyi seçti. Sonra hayatının en büyük seçimini yaptı. On sekiz yaşındayken kendinden de çelimsiz ama sevimli bir yüzü, yeşil gözleri olan, arkadaşlarının arasında ağır takılan Doğu Anadolu delikanlısı bir Türkmen genci Müslüm’ü, gelecekteki kocasını sevdalanmadan seçti.
Müslüm de Hani’nin duygularına benzer umarsızlıkla çelimsizliğini, şehir çocuğu Troçkist arkadaşlarına oranla bilgi yetersizliğini, ataklık ve anarşist umarsız kalınca silahlı eylemlerle örtmeyi seçmişti. Sevgilisinden etkilenen Hani ilk eyleminde, gazetelerin birinci sayfasına fotoğraflarını bastırdı, anarşist arkadaşları arasında kahramanlığıyla büyük sükse yaptı. Eylem yapan öğrenci kalabalığının üzerine basınçlı su sıkan panzerlerden en öndekinin altına kendini atıverdi. Panzerin paletleri büyük bir gıcırtıyla durunca, arkadan gelen öteki iki panzerin paletleri de büyük bir gürültüyle asfaltı kazımak zorunda kalmıştı.
Ertesi gün Hani, tüm gazetelere kare kare foto-manşet olmuştu. Panzerin önünde yatarken iri dışbükey gözlerindeki korkuyla karışık deli gülümsemesi, çelimsiz bir gencin elinden tutarak çekercesine ayağa kaldırışı, polislerin coplamadan iki gencin kollarına yardım duygularıyla girişi, gazetelerde boy boy fotoğraf olmuştu.
Hani Hanım bir akşam bana sır verdi: Kendi deyimiyle, antika küpelerinden bile kıymetli olan o fotoğrafların basıldığı gazete kesiklerini göstererek, sevdalanmadan seçtiği Müslüm’e işte, o eylem günü sevdalandığını anlattı. Onun hayatını kurtarmış ama yaptığı yardımı hiç önemsememiş olan Müslüm, o gün gözünde filmlerdeki esas oğlanlardan daha da çok büyümüştü.
Yıllar yılları kovaladı, şimdi Hani Hanım’la Troçkist Müslüm’ün yirmi üç yaşında bir oğulları var. Adını koymakta oldukça zorlanmışlar. Hani, Can olsun isterken, geleneklerine sıkı sıkıya bağlı olan Müslüm erken ölen babasının adı Veli’yi istemiş. Her kavgaları gibi bu oğlana ad koyma kavgası da ayrılma tehditleriyle başladıktan sonra tatlıya bağlanmış, bebeğin adını Eylemcan koymuşlar.
Babasının, “Çok çekingen, çok utangaçtır ne ekmek ister ne su” diye övdüğü Eylemcan geçen hafta sonu telefon etti.
“Amca sizde Lig-Tv varmış, derbi maçını izlemek için size gelebilir miyim? Galatasaray-Beşiktaş...”
“Elbette Eylemcan, buyur gel.”
Maç başladıktan ancak on dakika sonra geldi, maç izlerken konuşunca en az iki gol pozisyonu kaybettim. Televizyonun karşısına aceleyle oldukça yakın oturduktan sonra, başını yarım sola çevirerek, “Amca siz Galatasaraylı değilsiniz di mi” dedi.
“Yok yok muhalif Fenerliyim, neden sordun”
“Ben Galatasaray’dan da Galatasaraylılardan da nefret ederim, dayanamam küfür ederim, kusura bakma...”
“Yok bakmam, sövmek serbest” dedim.
Ne deseydim, Hani Hanım’la Troçkist Müslüm’ün biricik oğulları Eylemcan’ın keyfini mi kaçırsaydım…
Özgen Ergin
Bu sayfalarda yer alan okur yorumları kişilerin kendi görüşleridir. Yazılanlardan www.insanbu.com sorumlu tutulamaz.
Kaan Arslanoğlu 11.12.2018
Kıymetli Özgen Ergin, serzenişinizi özde haklı, biçimde anlamsız buldum. Çünkü "bir kişi bile okumayacaksa" derken gerçekten uzaklaşmışsınız. Burada 300 küsur tık görünüyor. Bu da en az 150 kişinin okuduğunu gösteriyor. Kaldı ki silinen yorumlarda da en azından 3 kişinin daha okuduğunu görmüş idik. Bu yanlışlıkla yorum silinmesi olayı bizi de üzüyor. Ankara'daki toplantımıza katılan değerli Özer Bostanoğlu da bir yazıya yorumunun silinmesine üzülmüş ve hatta bunun kasıtlı yapıldığını düşünmüş. Halbuki silinen yorumların içinde benim de çok sayıda ve cidden önem verdiğim şahsi yorumlarım vardı. Saygılar, sevgiler.
özgen ergi 10.12.2018
Bir kişi bile okumuyorsa yazdığım öyküyü, öykü göndermeme gerek yok.
06.12.2018
Tek tuşla 49 gerçek, biri sahte 50 yorum tuş oldu; yandı yürek tutuştu.. ::) O kadar da değil. Sağlık olsun. Şu sıralar Gezi'nin tekrar gündeme getirilmesine koşut, siber saldırıya karşı, biber gazı geliştirmek gerek.
Kaan Arslanoğlu 06.12.2018
Dün teknik bir hatam sonucu son 49 yorum hep birlikte silindi. Üzgünüm. Siteye çok sayıda siber saldırı oluyor. Ticari veya başka amaçlı? çok sayıda sahte yorum geliyor zaman zaman. Buna karşı önlem geliştirdik, ama yeterli olmuyor. Dün bunlardan kötü niyetli ve çok uzun olan birini silerken yanlışlıkla tek tuşa basmakla son 50 yorum silindi. Teknik olarak onları geri alma olanağı da geliştirmemişiz. Durum budur. Saygılar.