Öykü
SOL AÇIK MUSA

Mehtabın loş aydınlığında lacivert dalgalar iskeleye bağlı balıkçı teknelerini dövüyor, rüzgarın keskin soğuğuyla içim ürperiyordu. Gün boyu yürümüş, yorulmuştum. Izgaralarda pişirilen balıkların kokusu açlığımı iyiden iyiye hissettirmişti. Az ilerideki, cılız ışığı küçük titreşimlerle yanıp sönen balıkçı tezgâhına doğru yürüdüm. Hasır iskemlelerden birine oturdum. Çok geçmeden yanıma on bir, on iki yaşlarında esmer, kara kuru bir çocuk sokuldu. Kömür karası gözleri dolu doluydu. Üstünde onu bu soğuktan koruyacak bir ceket yoktu. Atik bir sesle, “buyur, abi” dedi, “ne istersin?”
“Ne var balıklardan”, dedim. Saymaya başladı. “Hamsi, mezgit, çupra, uskumru”... Bitmesini beklemeden bol soğanlı, yarım ekmek arası hamsi sipariş ettim. “Emrin olur abi”, deyip çevik hareketlerle ocağın başına koşturdu. Bu arada diğer masalardan sipariş alıyor, boş tabakları topluyor, tezgâhın başındaki adama da laf yetiştiriyordu. Aynı anda birçok masaya bakıyordu. Biri limon isterken diğeri şalgam suyu istiyor, birinden boşalan masayı temizlerken diğerinden hesap alıyordu.
Ocağın başındaki adam kayıtsızca çeviriyordu ızgaranın üstündeki balıkları. Arada sırada da “balığa gel, balığa gel” diye bağırıyordu. Belli ki bu çocuğa güveni tamdı. Çocuğun çalışkanlığından memnun görünüyordu adam. Az sonra, elinde peçeteye sarılı yarım ekmek hamsi ile geldi. “Buyur abi”, dedi. Ani bir deparla uzaklaşıyordu ki adını sordum. Gözlerinden bir ışık huzmesi geçti. Biraz da hazırlıklıymış gibi “Musa” dedi neşeyle. “Musa” dedim, “kaç yaşındasın sen?”. Yaşının büyüklüğünden emin bir tavırla “On iki”, dedi. “Okula gidiyor musun Musa?”. “Orta birdeyim”. “Hep sen koşturuyorsun, diğerleri neden çalışmıyor?” diye sordum. Durumun farkında değilmiş gibi, halinden memnun bir tavırla çevresine bakındı. Teknenin içindeki, yaşıtı olan iki çocuğu kastettiğimi biliyordu. “Ha, onlar mı”, dedi, “zararı yok abi, hem bana da idman oluyor”. “Nasıl yani?” dedim, ekmeğimden koca bir parça ısırırken.
“Benim amca çocukları onlar, ocaktaki de amcam. Onlar sadece işin bitmesine yakın masaları toplamaya yardım ederler”.
“Sen neden bu kadar koşturuyorsun. Yorulmuyor musun?”
“Amcam idmana gitmeme kızıyor, o yüzden ben de burada çalışırken idman yapmış oluyorum.”
“Ne idmanıymış bu?”
“Futbol oynuyorum mahalle takımında. Sol açığım. Okuldan fırsat bulup da katılamıyorum pek. Akşamları da amcama yardım ediyorum. Burada yapıyorum idmanımı.”
Şaşırıyorum. Kalkıp kıvırcık saçlarından öpüp, koklamak istiyorum. Heyecanla bahsediyor futbol tutkusundan. İleride profesyonel bir futbolcu olacağından emin. Annesini, babasını küçükken kaybetmiş, amcasıyla yaşıyormuş. Şimdilik tek derdi ortaokulu bitirmek. Amcası ortaokul diplomasını şart koşmuş. Okul takımında da oynuyormuş. Öğretmeni söz vermiş bu yaz Fenerbahçe’nin alt yapısına yazdıracakmış. En sevdiği futbolcu eskilerden Cemil’miş. Fenerbahçeli Cemil Turan… Bütün posterlerini biriktirmiş, gazete haberlerini saklamış. “Ben”, diyor “rüyamda bile futbol oynarım”.
“ Ah be Musa, okusan da sen de büyük adam olsan ya.” diyorum…”Okul aksatmaya gelmez. Bu zamanda ne işe yarar ortaokul diploması?”
Duymazlıktan geliyor sözlerimi. Ayrı bir âlemde süzülüyor, anlıyorum. Heyecanla anlatmaya devam ediyor.
“Şunun şurasında en fazla bir yıl be abi. Amcama biraz daha yardım edeyim. Şu kulübe yazılana kadar. Sen sonrasını gör”
“Hem belediye kaldıracakmış bu tezgâhları. Zabıta rahat vermez adama?”
“Aman be abi” diyor kayıtsız bir sesle. “Düşündüğün şeye bak. Ben o zamana çoktan Fenerbahçe'ye transfer olurum”.
ERKAN ÖZTÜRK
Bu sayfalarda yer alan okur yorumları kişilerin kendi görüşleridir. Yazılanlardan www.insanbu.com sorumlu tutulamaz.
İNAN 09.03.2019
Öykü güzel, kısa. Şu kısmın düzeltilmesi lazım; "ocaktaki da amcam...." yazım hatası giderilmiş olur.
mete demirtürk 09.03.2019
Ey sayısız Musa, dilerim düşleriniz gerçek olur...
Deniz Karslı 09.03.2019
Öykü güzeldi ama çabuk bitti...