Sanat
KAHÖD NİHAT ABİ !
Merhaba! Umarım hepinizin sağlığı yerindedir. Bugün yine biraz KALIN bi yazı ile karşınızda oluciğm. Aslında aranızda bulunan fikrisabit bi grup gerizekalı yüzünden bu mecrada yazma hevesim neredeyse sıfırlanmış vaziyette idi. Konu edineceğim yazının tarihinden de anlayabileceğiniz üzre, şu an okumakta olduğunuz çalışmayı tamamlama konusunda da hayli tereddüt geçirdim.
Neyse, sonuçta sitenin güzide okur grubunda pek kıymetli düşüncelerini bizlerle paylaşma heveslisi insancıklara sürekli taban girmekten orgazmik zevk alan bendeniz (bende=esir, köle; bound ile aynı kökten; bağlı olan demek), narsisistik kişilik bozukluğum ve megalomanim yüzünden ve ayrıca kadın düşmanı bi pislik olmamdan mütevellit ve son olarak, önüne geçemediğim dürtüler neticesinde yine burdayım (bakmayınız: Kaya Minik).
Geçen zaman içinde şunları iyi belledim:
-
Bu sitede ben herhangi bi durumda “bok” kelimesini kullanırsam o benim iyyreançliğimden kaynaklanıyo. Sitenin efendi eşhasına “bok”u yazıda anmak serbest.
-
Bu sitede ben herhangi bi durumda “yalancı”, “faşist”, “terbiyesiz” kelimelerini kullanırsam o yine benim ağdiğliğimden kaynaklanıyo. Sitenin efendi eşhasına bunları yazıda anmak yine serbest.
-
Sonuç? Ben iyyreanç ve ağdiğ bi insansevmez (hatta dingilin biri beni şiirsevmez de addetmiş) yaratığım. Bakın, misal demin ağzımla serçe (serçe iz e kuş) tuttum; sonra Panter Emel tayfası laf eder diye de heyvanı salıverdim. Fekat yine iyyreanç ve ağdiğ bi yaratık olmaya devam ediyorum. Niye mi? Çünkü benim adım çıkmış 9’a, inmez 8’e!!!
-
Mamafih, benim Ebenezer Scrooge olarak anılmaktan yana bi derdim de yok. Ebenizle alakalı bi küfür değil o. Cahilce takıntılarınızdan vazgeçin. Siz küfretmedikçe ben size mukabelede bulunmuyorum. Bunu öğrenmiş olmalısınız.
http://wooderice.com/wp-content/uploads/2014/12/a-christmas-carol.jpg
(Birazdan söndüreceği kandili elinde tutan mendebur Ebenezer oluyo)
Evet, şimdi bu (benim ölçülerime göre) kısa girizgahtan sonra esas mevzuya dalabiliriz. Ben “E şindi bu neyin laf salatasını yapmış yeağ” diye çemkirecek dangalaklar için yazının sonunda madde madde bi özet geçiciğm. İsteyen direktoman oraya da uzayabilir. Ama burdan devam ederseniz de sizlere eğlence vadediyorum. Hatta vadetmiyorum, veriyorum (hey gidi Star Deniz hey)!
Nerde kalmıştık? Esas mevzuda! Yes. Esas mevzumuzu açalım: Kazın Ayağı Hiç Öyle Değil Nihat Abi! Nihat Abi kim? Ateş değil, Genç!
Bu yazıyı okuduğunu ve anladığını iddia edecek hatrı sayılır sayıda dümbüğün daha sonra sanacağının aksine, ben aslında Nihat Genç’i pek sever ve yıllardır da elimden geldiğince takip ederim. Hatta ve hatta, kendi stilimin de ondan çok etkilendiğini düşünüyorum. Hiç de alttan almayan, gayet saldırgan ve takip edeceklerin çoğu için ilk bakışta mana verilemeyecek orijinallikteki daldan dala atlar üslubunun hastasıyım. Neticede ben da Garadenuz Uşağu’yum bayaa.
https://www.youtube.com/watch?v=dcBvTga293I
(Maçkalı Hasan Tunç da kemençeyi öttürüyo, anlayana!)
Özellikle 15 Temmuz sonrası ODATV’de çıkan yazılarındaki bazı takanak noktalarına bu sitede ve kendi feysbuk sayfamda çok kılçık atmışsam da, hala benim gönlümün “harbi, delikanlı, özgür şövalye”lerindendir Nihat Abi (şövalye lafına feodal meodal diye vikleyecek zobiliğin ağzına haydarla vururum imanıma)!
Peki niye bugün KAHÖD diyorum abime?
“Kaziye-i anha öyle değil bi kerem o” diye hoplayacak bazı çokbilmiş zirzoplar tabisi de. Kaza, kadı falan gibi kelimelerle aynı Semitik kökten geliyo o kaziye (hüküm, yargı, karar). Anha ise “ondan” anlamına gelir (misal, radiallahu anh “Allah ondan razı olsun” demek oluyo). Mealen: Bildirdiğin mantıki önermenin çıkarımı öyle olamaz!
Ben -sel/-sal eki sevmiyorum. Siz mantık-sal da diyebilirsiniz. Onu sizin paşa gönlünüz bilir artık. Kaim-i makam’ı kaymakam (kaynataya girmiyorum; onunla maykıl sikkofield ilgileniyo), yed-i emin’i 7 emin yapan halkımızın pratik dönüştürmesine maruz kalınca Kazın Ayağı Öyle Değil oluvermiş işte. Yani? KAÖD! Ortasına bi de hiç ekleyin. Alın size KAHÖD!
E hangi kazın ayağı mı hiç öyle değil? Alın işte bu kazın!
Valla Nihat Abi, ben de sizin yazdıklarınızı okudum ve ben de hayretler içerisindeyim. Neden mi? Tüketim profillerimizdeki aşşırı benzerlik nedeniyle sempati duyduğum rahmetli Münir Özkul’un biografisinden biraz haberdar olduğumu ve Brecht’in Verfremdungseffekt’ini az buçuk anladığımı düşündüğümden… Ulaş ve Ufaks ne demek istediğimi anladı. Sizi (seni yani ey okuyucu) bilemem. Çok da fifi!
Ben anlatırsam nassı olsa güvenilir kaynak olarak almayacağınız için size başka bi link veriyorum:
http://www.biyografi.info/kisi/munir-ozkul
Bugün Roberto Rafsancani takılmiyciğm. Sadece Rafsancani olsun istiyorum: kısa ama KALIN! O yüzden bodoslama eleştiriye geçiyorum.
Pardon. Şahin K effekt oldu. Bodoslama geçemiyomuşum. Önce şu ikazı yapmama izin verin. Birazdan sıralayacaklarımı anlayabilmeniz için son iki linkin hiç değilse ilk kısımlarını lütfen dikkatli okuyunuz! İkra! İkra!
Yes! It is time to BODOS!
-
Münir Özkul, Nihat Abi’nin iddia ettiği gibi “geleneksel halk tiyatromuz olan ortaoyunu”nun içinden yetişmiş bi oyuncu mudur? Hmmm, biografideki ifadelere güveneceksek bu pek mümkün gözükmüyo. Benim anladığım, (tamam, konservatuardan değil ama) usta-çırak ilişkisiyle de olsa, devlet tiyatrolarının tornasından çıkma kendisi. Devlet tiyatroları o dönemde bile çok “geleneksel” sayılmazdı. Neticede inşaatta amele (heceleme düzgün yapılmalı) iken mesai arkadaşlarına taklit yeteneklerini sergileyen bi Münir Özkul ve onu ordan hasbelkader geçerken keşfetmiş bi gazinocular kralı hikayesinden sözedemeyiz; diğ miğ?
-
Japon ve Çin tiyatrolarından etkilenen Brecht, Nihat Abi’ye göre dekora ve kostüme karşı geliyomuş; aslı var mı? İyi biliyorum ki, çağdaşı Brecht gibi, Ayzenştayn (bu adamın adını Eisenstein diye yazmam gerektiğini iddia edecek ibişlere cevabımdır: sevgili ibişler, orijinali Kril alfabesiyle yazılan ad, Türkçeye nassı okunuyosa öyle geçirilir; nokta) da Japon tiyatrosundan bayaa etkilenmiştir. Kabuki (kabukla ya da prepusyumla alakası yok; geleneksel Capon teyatorası) görmemiş olanlar şu linke bakınca kostümü geçtim maske ya da makyaj bolluğuna şaşırmazlarsa benim adım da a.y.a. olmasın. Hem Ayzenştayn’ın İvan Grozni’sine de bi bakın. Kabuki effekt!
https://www.youtube.com/watch?v=V9QHX0LTL0w
Kabuklu yemiş değil, Kabuki!
https://www.youtube.com/watch?v=jJmsV10MTJE
Gorhunç İvan!
-
Nihat Abi’nin Batı tiyatrosu ile ilgili yaptığı yorumlar ne kadar gerçekçi? Abim bence biraz fazla heyecanlı davranmış yine. Sonuçta müzik, dans, oyun… Bunların hepsinin türümüzün (maalesef çoğunuzla aynı türden olduğum için hiç de kıvanamıyorum) Sosyal Evrim’inde fonksiyonel yerleri mevcut. ---Ara taksim: Ne demek Evrim Teorisi?! Bundan sonra Evrim’e teori demeyeceksiniz! Bey diyeceksiniz; Ağa diyeceksiniz; hatta Dayı diyeceksiniz! --- Aslında bunlar “inanç”la da gayet yakın alakalı. O yüzden, müzüksüz, danssız, oyunsuz (teyatorasız say sen onu) insan topluluğu bulmak praktikıli imkansız! Batı tiyatrosu diye Nihat Abim’in inceden geçirmeye çalıştığı şey, dış mihrakların “Türkiye’yi nassı çökertiriz la?” diye kafa yorarken geliştirdiği bi “mikroplu battaniye” de değildir yaane. Dar bi coğrafyada, belirli bi sosyal (ve tabisi de ekonomik) gelişim çizgisinin ürünü olarak 16. YY sonlarından itibaren tedavüle girmiş insan faaliyetinden bahsediyoruz. Onlar da kısmen “gelenek”le bağlantılıdır ayriyetten, annadığ nı?!
https://pbs.twimg.com/media/BOQ4hG5CQAIjCap.jpg:large
Alın size Dış Mihrak!
https://www.youtube.com/watch?v=OO2HBhwk05g
Alın size Moliere; baĞĞzı kibarlık budalalarına gönderme yaparak paylaşmıştım ama anlamamışlardı vaktinde!
https://www.youtube.com/watch?v=AvL6LiJkCJQ
Alın size William Shakespeare! Bunun geleneği yok mu sanırsınız ey derin uykuda olanlar?
-
Türk geleneksel tiyatrosu “tülüat”a mı dayalıdır? Bi defa şu kelimeyi düzeltelim. O tülüat değil tuluat olmalı.
https://www.youtube.com/watch?v=nQX9-cPUGVA
İnadına arapça yazanı gönderdim. Hem, ben Cat Stevens’ı Yusuf İslam olarak sevmem ve Ümmü Gülsüm bunu daha güzel söyler.
Tale al bedru aleyna (tilkisiz; düz)! Burda ط ile başlayan “tal”den türetilmiştir. Güneş, ay, yıldız gibi gök nesnelerinin doğması anlamına gelir. Demek ki, sizin gibi öz-has-özbeöz-çağatay-türkçesicilerin doğaçlama dediği şey oluyo bu tuluat. Aklıma geldi bi an, doğaçlama caz diyen biri vardı aranızda, di mi?
Neyse işte. Şimdi madem öyle, ben size bi soru soriym. Doğaçlama bi tek bizim geleneksel tiyatromuzda mı yapılır? Allah Allah! Emin misiniz?
Stand-up komedi 100 filan yıl önce orlara gitmiş bi ortaoyunu trupundan gavuklunun birinin dönüş bileti bulamadığında Amariha’nın gurbet illerine yerleşip başlattığı bi akım mıdır? Bak hele?!
https://www.youtube.com/watch?v=211dY0UmHZQ
Cem Yılmaz filmlerine fazla maruz kalınmış, belli.
https://www.youtube.com/watch?v=meAKQs0_srM
Zaten Corc Karlin’in dedesi de aslında Pişekar’ı oynayan bi Türk imiş. Esas adı Cuneyd Karlı. Diyar-ı Küffar’da gizli ajan olarak mesai tamamlamakta. La havle!
-
Geleneksel halk tiyatrosu, halkevleri ve halk dilinde köy romanları arasında ne alaka var? Onu harbi Nihat Abi’ye sormak lazım. Nerden bağlantı kurduğunu ben de çözemedim. ÖSYM matematik sorusundaki gibi “halk”ı ortak çarpan alsak mı?
https://www.youtube.com/watch?v=S7L2JPye6Mw
Ortaoyunumuzun abidevi temsilcilerinden Peter Ustinov, köy romanı deyince akla ilk gelecek İnce Memed’de yine gavuklu rolünde (gavuk say sen onu canımıniçi).
-
Nihat Abi’nin yazısındaki şu kısmın manası ne ola?
…
İbiş kimdir? Konağın uşağıdır. Patavatsız. Sözünü bilmez. Hiç olmadık yer ve zamanda olur olmaz laflar eder. Bu edepsiz lafları konağın sahibine karşı Paşa’ya karşı eder.
İbiş’in boş boğazlığı halkımızın sahnedeki ‘özgürlüğüdür’.
İbiş halkımız adına sahiplerin egemenlerin kaldıramayacağı her lafı eder.
İbiş gibi Karagöz de asırlar boyu sözünü sakınmaz her lafı eder, Karagöz üzerine bilimsel inceleme kitapları yazan Metin And’ın kitabında geçer, Batılı seyyahlar Karagöz’ü izledikten sonra şöyle yazar, ‘bizim kralımız gelsin de söz hürriyeti nedir öğrensin’…
Metin And’ın kitabında bahsettiği o seyyahları bi de ben göreydim onların ağzına vallaha küreklen vururdum! Demek Batı’da hiç fikir hürriyeti yokken ulusumuz Tamıs Cefırsın’a nal toplatır vaziyetteymiş, he mi? Mevcut halimiz sanırım kendimize tur bindirmemizden olmuş olsa gerek. Bi daha la havle!
https://www.youtube.com/watch?v=TD6w4dw5RQM
Ağzına henüz kürekle vurulmamış insan (temsili).
-
Kemal Sunal ortaoyunu mu oynuyodu?
…
Devlet tiyatroları gibi garanti maaşları olmadığı için ortaoyunu ve halk tiyatrosu oyuncuları büyük sefalet ve açlık çekmişler, filmleri çok şöhret olduktan sonra da teliflerini dahi alamamışlardır, Kemal Sunal gibi bir efsane dahi geçimini sağlayamamış reklam filmiyle karnını doyurmak zorunda kalmıştır.
Vaddafak? Abi elmalar??? Abi armutlar??? Abi kiviler??? Abi koherans???
https://www.youtube.com/watch?v=IFRwjJTcV0A
(Çaktırmayın, yayın gitti)
Pardon ya. Bi an Kemal Sunal’ı düşündüm de… O saniye bağlantım koptu. Neyse.
Şindiii! Evet, gelelim bari bizim kaziyelerimize ve bu kısa ama KALIN yazımızın sonuna. Sıra sıra siniler, hasta olan iniler.
-
Münir Özkul vefat etti. Mekanı cennet olsun! Allah nur içinde yatırsın! Işıklar içinde uyumasın. Çünkü 1. İnsanlar ölünce uyuyamazlar ama cesetleri bir yere yatırılabilir; 2. Işıklar içinde uyunmaz ve 3. Işık iz nat Nur (Nur iz samfing difırınt) – Ben ölünce “oh, iyi ki geberdi köpek” demenizde hiçbi beis yok. Ama eğer biriniz bile “ışıklar içinde uyusun” derse, evrene gönderdiği o mesajı takip eder ve kendisini bulurum! Ve kendisine yeşil ışığı yakalatırım. Yeterince açık oldu sanırım.
-
Rahmetli Münir Özkul da hepimiz gibi bi insandı. İzleyebildiğim rollerinde ben başarılı bulurdum. Otör değilim. İyi oyunculuk nedir tam bilemiyorum. Onu Ufaks’a sormak lazım. O da 1,5 yıl evvel çıkan yazısına yazdığım yoruma daha 3 gün önce Vatsap’ta yaptığı gibi “Ha, la yeni görmüşüm, öyleyken şöyle” diye cevap verir bi ara. İnşallah!
-
Rahmetli Münir Özkul’un improvizasyon yapıp yapmadığını da bilemiyorum. Ama Sadri Alışık’ın pek çok rolünde kendinden feci şüpheleniyoruz.
https://www.youtube.com/watch?v=6BvT3VsqyPU
https://www.youtube.com/watch?v=5yeNO-l7OLc
Sadri Alışık tamamen skripte bağlı gibi durmuyo bunlarda (ve daha bissürü başka örnekte).
-
Ha velev ki Münir Özkul rolünde improvizasyon yapmış olsun, bu onu emsalsiz bi kahraman, “milli örfümüzün ve ananemizin son takipçisi, dertlilerin kurtarıcısı” yapar mıydı, orasını da tam kestiremiyorum. Mimik ve jest kullanımı gayet iyidir, ayrı. Ama Kanadalı Cim Keri’nin de mimikleri hojdir. İspanyol asıllı Fransız Louis de Funes??? Onun mimikler Paris Halk Tiyatroları’nda mı belletilmiş kendine?
https://www.youtube.com/watch?v=rb1u07I21_E
İyi oynuyo burda Münir Özkul bence. Ama tuluat???
https://www.youtube.com/watch?v=Evp1zDqSaHA
Cemil Geri değil Cim Keri
https://www.youtube.com/watch?v=ZVPADrYbUwg
Muskatnuss Herr Müller!
-
Kemal Sunal hâlk tipi oyuncu muydu? Bilemiyciğm. Ben Hâlk Ekmek tüketmiyorum. Hâlk otobüsüne binmiyorum. Natuk Baytan’ın yönettiği filmlerini (Conn’la favorimiz Sakar Şakir; hele de hıyar ve yoğurt sahnesi!) sevsem de, bence en başarılı rolünü Kapıcılar Kralı’nda oynamıştır. Zeki Ökten ve Umur Bugay sinerjisinden çıkma o film, hâlkımızın ne mal olduğunu gayet güzel göstermekte bence. Naapiym, benim de hâlka sempatim bu kadar oluyo.
https://www.youtube.com/watch?v=qmf6HzrD4Kw
Yanarım, yanarım. Zafer Dilek’i harcadı bu hâlk, ona yanarım.
https://www.youtube.com/watch?v=woq5wy4OkMY
Bi yerden tanıdınız mı bu hâlkı? O a’ların hepsi inadına şapkalı.
-
Hiciv evrenseldir. Kinaye, laf sokma, hazırcevaplık, inceden ya da kalından geçirme, ayarın kralını verme… Bunları sadece sizin yüce hâlkınız yapabilir sanmayın. Yalnızca “Möhteşem Türk Harsı’nın en kıymetli bir ananesi” değildir bunlar (hars=kültür). Ben de sık yaparım ama benimki ananevi değil, anneannevidir (ben hiç ortaoyunu oynamadım misal). İroni ve sarkazm da sizin kültürünüzde pek anlaşılmaz ya da kabul görmez. Unutmayınız!
-
Siz başka coğrafyalarda yaşamadınız, başka dilleri anlamıyosunuz, başka insanların geleneklerini bilmiyosunuz diye bunlar yok değiller! Kargadan başka kuşlar da var. Misal angut da bi kuş. Devekuşu da… Penguen de… Eniştenizinkini görmeyince kendinizinkini üvendire bilmeyin. Derdinizin de penisinizle ortak bi özelliği olduğunu aklınızdan çıkarmayın. Başkasınınkini bilmezsiniz diye en büyüğü sizde sanmayın. Cengaver bi tek sizden çıkar diye düşlemeyin.
https://www.youtube.com/watch?v=qKcru06RIfs
Baarmayacaktın Anton! Korkusuz Cengaver’in son sahnesi!
https://www.youtube.com/watch?v=MIaORknS1Dk
Kurumsal olarak din, nasıl Canis lupus familiaris için rektoskop probu olarak kullanılmış, bi bakın hele. Kimin büzüğü daha sıkı? Ölçelim mi?
https://www.youtube.com/watch?v=HWggLhkQVW4
Siyaset ve sistem eleştirisi böyle de olabiliyo muymuş?
https://www.youtube.com/watch?v=vH3-Gt7mgyM
Ya buna ne demeli? Bu adamlar çok mu sistem yalaması? BBC’de (devlet televizyası) çıkmış agalar bu dizi!
(İngilizce anlamamanız benim derdim değil. Ben kendinibeğenmiş bi pisliğim. İngilizce 3 tane düzgün cümle kuramayan akademik unvanlılarınız size çevirebilir. Belki! Puhahahhaahhahhaaa)
-
Writing in Nihat Genç’s style for dummies diye kitapçık çıkartılabilir mi diye düşündüm?
“Bu vatan, bu millet, bu topraklar, bu ülkenin güzel insanları, Anadolu’nun mert evlatları, bu ezan, geleneğimiz, örfümüz, kutsal…”
Üzülerek belirtmek isterim ki, Nihat Abi’nin gayet fazla emosyon yüklü tarzı ve takanaklı şekilde bi grup kelimeyi ve kavramı kullanması baĞzı şeyleri aşşırı idealize etmesinden kaynaklanıyo. Site ahalisinden ve takipçilerden baĞzılarına da geçmişte pek çok kez “yüklü kelimeler kullanırken lütfen dikkat edin” dediğimde bana analarına sövmüşüm muamelesi yapmışlardı. Naapayım?! Et tekraru ahsen, velev kane yüzseksen.
YURTTAŞLARIM, ROMALILAR! FETİŞLEŞTİRİLMİŞ KAVRAMLAR, TABU KELİMELER İLE FİKİRLERİNİZİ (DAHA DOĞRUSU DUYGULARINIZI) İFADE ETMEKTEN HOŞLANIYO OLABİLİRSİNİZ. AMA BENCE BUNU YAPMAYIN. YÜKLÜ LAFLAR VE SEMBOLLER RASYONEL ANALİZ YAPMANIZI ÇOK ZAMAN İMKANSIZ KILAR VE İMANLILIK İLETİŞİMİN EN BÜYÜK DÜŞMANIDIR!
Ha bakın, ille fetiş olacaksa ben tercihimi kadın ayağı yönünde kullanırım. Yok; vatanı bi kadın memesine satan sapık başkaydı. Puhahhahhahhaaa!
-
Ha “Biz ille duygulara oyniycağz” diyosanız ona da söyleyeceğim var. O dediğinizi sizden çok daha iyi yapan biri var. İyi para kötü parayı kovar mı bilemem. Fakat iyi HATİP, daha az iyi hatibi her zaman süpürür! Sizinkilerden daha çok akça edecek sembolleri bulan adam piyasada ve sizi tedavülden kaldırır!
-
Kişi ya da kavram idealize etmek ile İdealizm benzer şeyler değildir. İdealizmin sonu ya Nazizm ya da ucuz popülizm oluyo. En azından benim gözlemim o yönde. Aksi yönde kanıt sunana sizin bana davrandığınız gibi davranmam! Adam gibi dinlerim. STOP!
Gelelim kapanışa!
Özet olarak, sorunlar nelerdi? Nihat Genç, Münir Özkul’un ölümünün ardından, onu idealize etmiş (geleneksel halk tiyatrosundan gelmek kısmı) ve dolaylı olarak Türk Kültürü’nün geleneksel yönü ve Hâlk’ın öz değerleri (neyse onlar artık) üzerine bi güzelleme yapmış idi bence. Yani en azından benim o yazıyı okuduğumda anladığım ya da bana batan özellikler bunlardı (ha ben de arada disleksiye terfi etmiş olabilirim, orası daha da ayrı).
İşte benim abime seslenişim (Ben Ulus'a höykürmüyorum):
Saygıdeğer Nihat Abi, abimiz, canım abim! Ben sizi seviyorum. Doğru olduğunuzu düşündüğüm anlarda sizi savunmuşluğum bile kayıtlı (bakınız: Ubeydullah Günel vs a.y.a.). Ama be abicim, sizce bu yazı olmuş mu? He benim abim? Elinizi vicdanınıza koyun. Olmuş mu? Bu çıkarımlarınız ve kavram ilişkilendirmeleriniz tutmuş mu?
Abim, hâlk hâlk dediler, sonumuz belli! Siz edipsiniz abi. Ben edepsiz bi insanım. Ona tamam. Siz duygulu bi insansınız abi. Ben emosyon yoksunu, mizantropi abidesi, kadın düşmanı, zorba bi pisliğim. Ona da tamam. Mamafih, ben hiç eliti olmayan devrim, dönüşüm görmedim abi.
Ben “toplumcu” falan da değilim. Ama gerçekçiyim abi. Romantizm'in sonunun elde çiçek, yağmur altında sırılsıklam, gelmeyecek sevgilileri beklemek olduğunu gösterdi bana hayat.
Hâlk denilen amorf yığından birileri dürtmezse ancak lümpen doğar. Niteliksizliğin kutsanmasından bi cacık çıkmaz abim! Gelenek dediğiniz şeyler, ölmesi gerektiği için ölmüştür (bakınız: semercilik, nalbantlık, ortaoyunculuk). Beğenmediğiniz ve suni bulduğunuz Batı sanatı da en az sizinki kadar “kan ve gözyaşı” üzerinde gelişmiş ve maalesef (düşündüğünüzü sandığım şeyin aksine) sizinkinden çok daha evvel ve oturaklı bi sosyal dönüşüm neticesinde bugününe gelmiştir.
Beyaz Adam çok matah olmayabilir. Ama her bokun günahını ona atmanın kolaycılığından lütfen sıyrılalım! Hem onların atalarının çektiği eziyet de bizimkilerinkinden daha az kutsal değil. O da İNSAN!
Ve maalesef insan budur, böyledir abim. Abartmayalım. Şeylere gereksiz kutsallık ya da değersizlik atfetmeyelim abicim!
Bugünlük bu kadar! Sevgisiz çemkirikler korosu, şimdi arkamdan istediğiniz kadar afkurabilirsiniz. Fekat bi recam olucek: bana “zekerimin narsisti” demeyin. Hayır, Rocco umumiyetle çekinirdi benden, Ağbi derdi bana hep. O yüzden şeyettim. Sonra üzülürsünüz! Sizin zekerinizin değil de kendi zekerimin narsisisti olurum. Evladır!
a.y.a. (hiçbi küçük iktidar alanı olmayan, gayet sıradan bi megaloman pislik!!! Kıs kıs kısss!)
Büyüklerin ellerinden, küçüklerin burjuvalarından ve kıt zekası adam gibi (Evet, adam gibi dedim. Maçistim!) cevap vermeye elverişli olmadığından oturdukları yerde kuduran kifayetsiz muhteris, haset ve fesatların tatliş yanaklarından Uzun Malbuş katranlı nefesimle bahusus öperim! Muccucuks ve dahi şlaps!
p.s. 1 : https://www.youtube.com/watch?v=DdqXT9k-050
Nassı gülmüştük, hatırladın mı Red? Geleneksel Anglosakson teyatorası işte!
p.s. 2 : Ufaks, acilen “Bilginin kaynakları ve Temel Mantık” serisini çekmeliyiz. Ali Nesin’den daha fazla mürid toplamaz mıyız? Hem kabul et, ben ondan daha sevimliyim (ve en az onun kadar şişman)!
p.s. 3 : Unuttum. Ready for Pisa and Pizza? (İnadına böyle sizin anlamayacağınız göndermeler yapıyorum kifayetsiz muhterisler. Siz sadece şairin kendinin ve sevgilisinin anlayabileceği kelime oyunlarını alkışlayıp, bi de bana, benim arkamdan şiirsevmez falan diye çemkirirken bunlar size serbest de, benim kendi imalatımda bazı özel meşazlar vermem bana yassah mı? İmalattan halka satış yapıyorum ben de. Halka! Hani yuvarlak olan...
p.s. 4 : Kemal Sunal benim bildiğim kadarıyla öyle parasızlıktan melemiş falan hiç değildi. Ayrıca, siz bugün bu ülkede hukuk yerine guguk bile olmadığından bunu şaşırmış olabilirsiniz. Ama benden söylemesi: Telif başka şeydir, oyunculuk karşılığı ücret başka şey. Ha, bazen oyuncular hasılat üzerinden yüzdelik karşılığı da çalışabilirler. Fakat o dönemlerde öyle bi uygulama bizde nerdeyse hiç yoktu (Yani yoktu diyecem de, bi örnek çıkar; mor olmayayım). O yüzden o filmlerin sonra video ve özel televizyon furyalarında tekrar tekrar yayınlanmalarında hak mağduriyeti yaşamış birileri varsa onlar prodüktörlerdir. Zengin düşmanlığı ya da emahçı güzellemesi hobi olarak yine yapılabilir. Mamafih ticaret hukuku ya da iş hukuku da geriye yönelik işlemez. Siz emeğinizi 1995'te akit karşılığı X liraya sattıysanız, 20 yıl sonra o emeğin karşılığı 5X oldu deyip fark talep ederseniz adamlar size gülerler. Ve maalesef ağızlarıyla değil!
p.s. 5 : Nihat Abi, Münir Özkul’u bilmem ama, ben Sadri Alışık’ın daha bi hastasıyım. Bence çok da şeyetmemek lazım böyle şeyleri. Biz dalgamıza bakalım derim abim.
https://www.youtube.com/watch?v=VNv2FQP2gDs
Cümleten bi daha muccuks ve pilav üstü bol Bossa Nova
(Mücbir sebepten ötürü yazı 8 gün de geç gönderilebildi editöre; affola!)
Arif Yavuz Aksoy
Bu sayfalarda yer alan okur yorumları kişilerin kendi görüşleridir. Yazılanlardan www.insanbu.com sorumlu tutulamaz.
arif yavuz aksoy 24.02.2018
Sırf Ahmet Cemal Çobandede'nin hatrı için bi dahaki sefere sabah-ı şerifleriniz hayrolsun deyip başliycam. :)))
AHMET CEMAL ÇOBANDEDe 21.02.2018
AYA sokak jargonu ile alaya alma metodunu birleştirerek kendine has bir üslup geliştirmiştir. Sokak jargonu için en iyi edebi örnek rahmetli metin kaçanın ucuz roman ve fındık sekiz isimli romanlarıdır. alaya alma işine gelince bu eşek şakası-taşşak geçme merhalesinden başlayıp şaka-naif şaka seviyesine kadar uzanır. AYA genel olarak alayı alma fiilini alt seviyede yani eşek şakası- taşşak geçme seviyesinde yapıyor. zaten itirazlar bundan kaynaklnıyor. Bana kalırsa bu tarz Aya nın yazılarına yakışıyor. ve bu yazı stiliyle farkındalık oluşturuyor. şahsi fikrim tarzına devam etmesi yönündedir. koskoca Aya bu sabah şerifleriniz harola diyecek değil ya.
Süleyman Sırrı Kazdal 09.02.2018
milletin derdi nedir anlamadım gerçekten.herkes tutturmuş,aman efendim şu alınacak,yok milletin yüzü kızaracak,yok çocukları ekran başından alacaklar diye.illa ki kitap gibi konuşulacak,yazılacak.aman noktalara ,virgüllere dikkat edelim kızarlar.kitap gibi yazılacak da kimse kitap okumuyor ki.kitap gibi yazılacaksa kitap yazılır zaten.burası aya'nın dediği gibi farklı bir mecra ve insanlar biraz da burada kafa dağıtmak istiyor olabilir.üstelik kitabilik dışında yazılan daha samimi yazılar hem daha çok okur çekiyor,bu arada da meramını değişik bir yolla tartışmaya açıyor.bence çok da yararlı sonuçlar elde ediliyor.insan bu da aya'nın bir yazısı onbinin üstünde okunuyorsa bu bir başarıdır.bütün bu tartışmaların,insan bu nun bu başarısına gölge düşürmek amacını da göz ardı etmeyelim.
editör 09.02.2018
Her yeni gelen de troller konusunda akıl öğretmeye kalkmıyor mu :) :) Son yorumu yazan bize mail atsın, özelden konuşalım. Herkeste ne kadar fikir ve akıl var, bir bize vermemiş yüce Allahım.
arif yavuz aksoy 09.02.2018
Dadangaçların sabitliği ilkesi bozulmuyor desenize. Hoca ile olan kavgam ayrı. O en azından gerçek kişi. Bakalım artık. Hayırlısı
editör 08.02.2018
Değerli yazarımız AYA, BTK'dan az önce bir uyarı mektubu aldım. Bizim siteye aynı bilgisayarlardan değişik adlarla çok sayıda yorum geliyormuş. Genel bir güvenlik takibatı sırasında dikkatlerini çekmiş. Bizi uyardılar. Bu kişileri tanıyor muymuşuz? Bir bilgisayarı , beş altı kişi neden kullanıyor olsun ya da aynı kişi neden farklı adlarla yazıp dursun, diyorlar. En çok da senin yazılara geliyormuş bunlar, ikinci sırada benim yazılar var. Nedenini bilmiyorum, dedim, belki sıradan bir internet sapıklığıdır, dedim. Ama ikna olmadılar. Kayıtları da gönderdiler. Mesela bu yazıya beklettiğim bir yorum var. Aynı kaynaktan yarım saat sonra benim yazıya bir yorum geldi. Ama adlar değişik. Bir ara BTK'nın bize gönderdiği kayıtlara bakarsın. Ne de olsa bu takibat işlerinde benden de iyisin. Bu arada bazı kişilerin, örneğin Zonguldaklı hocanın boşuna günahını almışsın. Zeki Şenocak o değilmiş. SSS
arif yavuz aksoy 08.02.2018
Estağfurullah Sayın Kumbul. İstanbul için iftar, İnsanBu için sıradan soru vakti. Sizlerin de gördüğü üzre, burada o kadar çok nikli varlık mevcut ki, kimin gerçek ismiyle katıldığını artık ben takip edemiyorum. Zaten yollarda yoruldum. Bi de bavul kayıp. İnternet de kelek. Hani kime teşekkür edeceksem ismiyle teşekkür edeyim dedim. Nik mi diye sormam ondan. Parazit ne kelime!
arif yavuz aksoy 08.02.2018
++ denilen şeyi hiç benimseyemedim. Affetmeyin isterseniz, ama boka hep bok dedim. Salağa salak dedim. Hükmüm yanlış olabilir. Fakat lafı kıvırmadım. Gelişine çakıyorum yorumlarda. Dayanamıyorum. Bu da benim karakterim. Ayrıca bana durup dururken "zekerimin narsisti" diye seslenmeyi norm kabul edenler var aranızda. E ben de onlara anladıkları dilden cevap verince kabahat bende olmasın. Herkese bi daha hürmetler. (Son not: ben yazılarda bazı insanlara nokta atış gönderme yapıyorum; anlayan anlıyo; anlamayanlar da alınmasınlar her lafı üzerlerine)
arif yavuz aksoy 08.02.2018
Hayattan rengi alın, geri neyi kalır ki diye gramer saçmalaması bi reklam müziği vardı. Ben de soruyorum öyleyse: Enver Aysever eleştirisinde sayfa numarası ile verilmiş hataları hiç aya stil katmadan, liste gibi yayınlasanız kim okur? Sovyet televizyonunda haber izleyen var mı hiç? Ben o eziyete 1988'de maruz kalmıştım. Tek doz bile yettiydi. Kimse onu okumaz. Adamın biri diyo "Kazablanka ne alaka yeağ?"! Ulan ibiş, sinemada klişe kullanımının klişe örneği o film. Ben klişe kullanımını anlatmadan Enver Aysever eleştirisini nasıl yapayım? Ey İnsanBu ahalisi, yağlı güreşte pehlivanlar direkt birbirlerine kurtkapanı, künde dalmazlar. Konusuz porno filmlerde bile usulen bi ön sevişme olur. Naapayım? Ben Fransız'ım. Uzun tutuyorum. Özür mü dileyeyim? Tecavüz etmiyoruz ya. Beğenmeyen sevişmez. 1 tane farklı bakış açısı olmasın, 1 tane yeni şey öğrenmeyin, 1 kere "ulan, acaba" demeyin. Eee? Sonuç? Ot geldik, saman gidelim. Lahavle! Ha şunu da belirteyim son olarak: ben politik doğruculuk ++
arif yavuz aksoy 08.02.2018
+++ "olmazsa olmaz"dır. Ha şimdi gelelim yine benim yazıların özeline. Ben eleştirmen değilim. Bu işi iş olarak (karşılığında para alınan iş) yapan biri olmadım. Eleştirinin (varsa eğer) okuluna gitmedim. Enver Aysever'in kitabı için eleştirim normal A4 düzeninde 27 sayfa, Zülfü Livaneli'nin kitabı için ise 60 sayfa. Yahu ben o disseksiyonu yaparken de, yazarken de önce kendi konsantrasyonumu sabit tutmak için aya-ca yazıyorum. Aranızda kaç kişi o kadar uzun bi yazı yazdı? Benim tezimde bile cümle arası giydirme vardı bissürü. Nezih Abi (tez sorumlum) "değişik bi tarz ama bu da lazım memlekete" demişti. Ve evet. De-aya-izasyona da karşı değilim. Benim ifrit olduğum şey, bazı sabit tiplerin yazdığım eleştiriye stil eleştirisi getirmesi. İçerik?! Hani zenginler mahkemede hep usulden kazanır ve esasa girilse aslında hiçbi şekilde haklı çıkamayacak olurlar... Benim durumum usulü bilmeyen marabanın hali gibi aynen. Ben sizin sahada top koşturmuyorum değerli edipler. Benim olayım çok farklı.
arif yavuz aksoy 08.02.2018
Daha devam edeyim. Bu arada Taylan Kara da yazmış. Dediklerine kısmen katılıyorum. Ama kısmen... Neden mi? Bakın, bunu 3 önceki yorumda da belirttim. Mecraya spesifik yazıyorum. Güneş Dil kitabını okuyan (ama gerçekten okuyan) 1 Allah kulu olsaydı hemen yapıştırırdı: "a.y.a. kitapta hiç de mucukslu, sucukslu yazmamış; gayet de ciddi kalmış" diye. Ama tabii yine dravdan kendimizi savunur pozisyona düştük. Ey İnsanBu ahalisi, burası internet. Takdir etmesem de, Ekşisözlük'e bakın derim. İnternet, doğası gereği aşırı tumturaklılığı kaldırmıyo. Denemesi bedava. Aktif kullanıcı yaş ortalaması ülke yaş ortalamasından düşük. Bu insanların dikkatini o ciddiyetle, vakarla, ağırbaşlılıkla, efendilikle, mollalıkla çekemiyosunuz. Kural 1: polemik yaratacaksınız. 2: yaratamıyosanız hazır yaratılmışına dalacaksınız. 3: flaş etkisi yapmayan ifadeler burda geçmiyo. 4: polemiği izleyen taraflara onların anlayacağı dilden referans göstermelisiniz (örneğin youtube klibi). 5: colloquial dil internette +++
fahri kumbul 08.02.2018
Portakal, orda kal! Nick de değilim, cik cik de... İsmim Türkiye'de tektir; Çok düşük ihtimal, ama dünyada tesadüfen aynı harfler belki yan yana gelmiştir. Parazit yaptıysam affola; sayın AYA ve değerli editör..Sevgi ve saygılar.
Taylan Kara 07.02.2018
Akıl vermek gibi algılanmasın. Bu elbette kişiden kişiye değişir. Ben bir yazıya saatlerce zaman ayırıp yazdığımda olabildiğince çok insana ulaşmasını amaçlarım. AYA'nın kendisine de, onun öncesinde Kaan Arslanoğlu'na telefonda söylediğim şey aynıydı: Yazının içeriği son derece dolu, çok çarpıcı, hiç dikkat edilmeyecek onca şey var, ancak yazıda çok fazla "AYA" var! Bir yazısının içeriği o kadar değerliydi ki oturup 2 saat yazıyı "DeAYAize" etmekle uğraştım (Yazarının izniyle tabii), yine de tamamen başarılı olamadım! Huzursuzluk kitabıyla ilgili çok çarpıcı eleştiriyi önerdiğim 10 kişinin 6 sı "bunu mu öneriyorsun" diye çıkıştı, biri 2 sayfadan fazla okumadı. AYA'ya şöyle bir çözüm önerim olabilir; her yazının 2 versiyonu olsun; biri doğal : "hiperAYAik!", diğeri, üsluba alışmamış okurlar için içerikteki bilgilerden ibaret"deAYAik!"... Bunu bir başkası da yapabilir. Huzursuzluk yazısının hala yeterince okura ulaşmadığını düşünüyorum, bu içerik heba olmamalı. Saygılarımla
arif yavuz aksoy 07.02.2018
Devam edeyim. İnternet feci. Pek çok zaman mesaj gönderemiyorum. Şimdi şu benim egomun yazdıklarıma baskın gelmesi meselesine değineyim. Bi defa bunu bi kesim dadangaç iddia ettiği için biz bunu konu ediniyoruz şu an. Ben Ahmet değilim. Ceyn değilim. Mobutu Seseseko ya da C3P0 hiç değilim. Ben kimim? Ben benim. Kimin adına yazabilirim? Kendimin! Yahu ilkesel olarak en karşı olduğum şey, sürekli aforizmalarla konuşmak ya da üçüncü tekil şahıs kullanıp endoktrinasyon yapmaktır. E ben bunlara karşıyım agalar. Ben bunun çok daha "üstencil" olduğunu iddia ederken mal mıyım da size kendimce son derece samimi bulduğum stilde konuşmayayım (yazmak=konuşmak)? Nedir milletin bu takıntısı (vallahi millet rahat; 3 tane dadangaç zibidi kılçık atıyo diye bunu konuşuyoruz şu an)? Bi adam kendini yazmıyosa yalan yazıyodur. Çok netim bu konuda. Örnekleri mebzul. Ben "Jijek de benle kıvansın" diye hiç yazı yazmadım. Gururluyum. Devam ediciğm. Şimdi uçuş zamanı. Sorry, Fahri Kumbul nick mi?
FAHRİ KUMBUL 07.02.2018
Zaaflı tipoloji? Zaaf istenç, irade zayıflığı imiş, yani bir şeylerin bağımlısı, ya da kendi fikirleri olmayan, güdülen tipler, ayran delisi falan mı, nedir kastedilen? Açıklanması gerek. Özet: Tarz-üslup ayrımı yerinde. Tarza evet, üsluba hayır mı? Tekraren kendi adıma her ikisine de evet diyorum.). Okuru hedef alan bir durum yok. Üslup ve tarz sahibi kendisi bilir, baskı doğru değil.
Ulaş Demir 07.02.2018
6.Sayın aya Nihat genç de yazının uslubuna takılmadı demişsiniş ama "Arif Yavuz bey, doğrusu bu postmodern mizah yazınızı çözemedim, bu yüzden yanlış anlamadımsa diye gireyim" diye başlamış cevabına daha ne desin.
Ulaş Demir 07.02.2018
...istiyoruz ki sizden de aynı ciddiyetle bir şeyler okuyalım ufkumuz açılsın ama yok... illa dalga geçecek ti"ye alacaksınız. Bu yazdıklarınızın gücünü arttıran bir üslup değildir. 4. Editör arkadaş okur sayısına dair yazdıklarıma değinmiş düzelteyim okurların sayısını zinhar küçümsemiyorum bu vasatlıkta hepsi anlamlıdır. Sizin emeğiniz ise değer biçilemezdir. 5. Yazar bu uslupla yazdıklarının çok beğenildiğini söylemiş ama bence burada ya bir yanlışlık olmalı ya da bu uslubu beğenen birileri varsa onlar da kaan arslanoğlunun "sürekli eleştirdiği"zaaflı tipolojilerden olmalı. Saygılar....
arif yavuz aksoy 07.02.2018
Evet. Gelelim şu "bi" meselesine. "-yor" da bu gruptandır. Burada benim çok uzun zamandır protesto ettiğim bi durum var. Bi kere, belirsiz artikel fonksiyonu gören (yani İngilizcedeki a/an gibi) "bir"i diğer "bir"lerden ayırmak bence şart. Kaldı ki, biz bunu konuşurken zaten yapıyoruz. Sondaki r bugünün Türkçesinde neredeyse hiç söylenmez. -yor için de bu geçerli. Öyleyse neden 1925'in İstanbul Madaması stilinde konuşuyo gibi yazalım? Bunu Perihan Mağden yaptı diyosunuz ilk. Ona da cık. İç seste de konuştuğu gibi yazmak yeni bi adet değil. Perihan MaĞĞĞden yapınca da şaşırtıcı olmazdı. Şu iğreaanc, baĞzı, annadığnı türevi ifadeler ise benim bunları aynen bu şekilde kullanan insanlara yaptığım göndermelerdir. Gezi buyurmuş beyabi. E ben cevap verdim buna. Ta 2000'den beri ben internette meramımı dile getiriyorum. Sosyal medyayı bazıları yeni duyduğunda ben bırakalı 2 yıl olmuştu. Burada o cümle kurma modeli burayı faal olarak kullanan esas yaş grubunun hiç de yabancısı olmadığı bişey.
arif yavuz aksoy 06.02.2018
Sayın editörüm, aslında o yorumda kasten Nihat Genç gibi "üslubum onurumdur" ifadesini kullandım. Üslubum onurum falan değil tabii ki. Çünkü o ifade başka bir kutsama hali yaratıyor ki, ben o nevi manasız kutsamaları çözemiyorum. Onurumdur, namusumdur, vatanımdır, bayrağımdır.. Bunlar bu kadar sık kullanılmasa daha hoş olur bence. Aksi takdirde ben bu ifadelerin adeta acil durum kapsülü olduklarını düşünüyorum. Soruyu sormam da, düzeltilebilecek bir yanlışım varsa onu tespit etmeye yönelikti. Neticede burada bazı insanlar gibi mutlak doğruya erişmiş ve ulaşılması imkansız stil doruğunda bilge modeli olarak bulunmuyorum. Kendim gayet iyi görebiliyorum yazılarımda geçen zamanla olan rafinasyonu. Ama süreç içinde o kadar saldırı ile karşılaştım ki bazan kendimden ödün vererek ekstra efendi oldum. Yine de bir işe yaramadı! Bunu da görünce, o bazılarına inadına devam ettiriyorum bana bile nahoş gelen "gada alma" manevralarımı. Neticede mecraya spesifik yazıyorum burada. Devam edeceğim sonra
Kaan Arslanoğlu 05.02.2018
Devam. .. Evet bu kez de tepki çekmeye başlıyor. Yazıyı itici hale getiriyor. Okurda yazarı narsist bulma, ben merkezci veya bencil bulma, şımarık bulma tepkileri gelişiyor. Dozu o yüzden optimalde tutmak büyük ustalık gerektiriyor, deneyim gerektiriyor. Bu deneyimin püf noktası ise şu: Yazıyı bekletip bekletip gözden geçirecek, çiğ bulduğunuz ifadeleri atıp duracaksınız. Çünkü okurun çiğ bulacağı, şımarıklık olarak göreceği ifadelerden en azından bir kısmı okurun kakavanlığından değildir. Hakikaten sizin şımarıklığınızdan, çiğliğinizden kaynaklanıyor olabilir. Yeterince demlenmeden yayımlanmış bazı eski yazılarımda böyle ifadeler bulabiliyorum örneğin. Zor iş. Bir yanda samimiyet bir yanda kendi egona karşı mücadele bir yanda gerçekler için yazı yazma. Her şeyin dozunu iyi ayarlama sanatıdır iyi yazı yazabilmek.
Kaan Arslanoğlu 05.02.2018
Devam... Bu üslup ile tarzı ayrı tutma işi tamamen AYA yazıları özelinde bu akşam aklıma gelen bir şey. Başkası hiç böyle düşünmemiş, yazmamış olabilir. AYA özelinde durumu izah için şu anda geliştirdim. Bir de yazarın kendi kişiselliğini yazıya katma sorunu var. Bunu üslup mu tarz mı olarak ele almalı. Sanırım tarza yakındır. AYA yazılarında, yazarın kendisi çok fazla yazının içinde ve yazarın cüssesinden (hele AYA gibi iri biriyse) bazen yazı görünmez oluyor. Bu sorun yazarlık hayatımda 30 yıldır benim de en büyük sorunumdur. Tam çözemedim, çünkü belli bir kuralı sınırı yok. Benim yazılarında da benim kişiliğim yazının içindedir. Başkalarını yazılarında bu olmadığı zaman pek çoğunda o yazıyı samimi bulmam. Yazarın yazının içinde olması hem sıcaklık sağlıyor hem samimiyeti artıyor. Tabii bu kesin bir kural değil. Ama ben o tarzdan yanayım. Ama öte yandan bunun dozunu ayarlamak bıçak sırtı bir mesele. Kendi yaşamınız, kişiliğiniz, duygularınız az biraz fazla kaçtı mı, bu kez de ...
Kaan Arslanoğlu 05.02.2018
Tarz dediğim şey, her şeye farklı açıdan bakma tutumu. Bu zorlama olmaz. zorlama olduğu zaman sırıtır. Özgünlük dediğimiz şey. Hem içten gelecek, hem birikime, yeteneğe, kendini eğitmeye, kafayı çalıştırmaya, bu yönde alışkanlıklar kazanmaya bakar. Tabii dahası var. Bir sinaps daha çatlatır mıyım, karşıdakinde çatlatır mıyım dürtüsü olacak kişide. AYA'nın tarzı bu. Buraya kadar güzel. Üslup dediğim şey ise daha çok basit dil seçimleriyle ilgili. Örneğin yukardaki yazının daha giriş bölümü: "Bir" yerine "bi" yazmak... Bunu Perihan Mağden bulduğundan beri özellikle gıcığım belki. "oliciym" demek.. "iğğğrançliik" demek. Buna benzer. Tam aynısını geçirememiş olabilirim. "Mucuksss"lar falan. Şimdi çok ara sıra olsa belki güldürecek, belki gülümsetecek, ama bunlar sık sık karşımıza çıktığında insanı boğuyor, dikkat ister istemez duygusallığa kayıyor. Yani okurun yüzde doksanında "bu ne yaaa" tepkisi oluşuyor, yazılan bir sürü doğru şey güme gidiyor. devam..
arif yavuz aksoy 05.02.2018
General keyfi kısmına gülerken kafamı tereğe vurdum. Buz koyuyorum. Bu arada, üslup ile tarz arasındaki farkı herkes için biraz daha açabilir misiniz? Herkese beni de dahil ederek... Hürmetsss
Kaan Arslanoğlu 05.02.2018
Devam: Bu sonuncusu da onlardan olabilir. Olmayabilir de. Bu dadangaçlara karşı epey silah geliştirdik, epey bir derslerini verdik, ama mikrobu kurutamadık. En iyi çare bazen hemen silmek, bazen yayımlayıp rezil etmek. Terörün kökü kurumaz, internet dadangaçlığı da bitmez. Sonuncusu doğru ya da yanlış bir mail adresi de vermiş. İstersen gönderebilirim. Sevgi saygı bizden. Ha, bir de.. kendi hiç bulaşmıyor ama, madem karışmıyor, buradan ifşa edeyim. Senin yazılarının değerli olduğunu, ama üslup yüzünden bunun anlaşılmadığını, daha çok okunabileceği, ama üslup yüzünden okunmadığı, çok daha fazla referans gösterilebileceği, ama üslup yüzünden göstermeye cesaret edilmediği fikrinin asıl babası Taylan Kara'dır. Bizden fikir söylemesi. Kabul veya red her yazarın general keyfine bağlıdır. SSS.
Kaan Arslanoğlu 05.02.2018
Sevgili AYA, ben editör olarak görüşümde ısrarlıyım. Senin bazı yazılarının özellikle fazla okunması üsluptan değil, fena halde yanılıyorsun ve o yüzden bu ısrarı sürdürüyorsun. Yazılarının fazla okunması seçtiğin konulardan ve tarzından ötürü. Yani aykırı tarzından. Bunun üslupla bir alakası yok. Tarz ayrı üslup ayrı bana göre. Bu üslup pek sevimli değil ki, sadece biraz kışkırtıcı. O da polemik, kavga ve daha çok yoruma yol açıyor. Daha çok yorum yapılması her zaman gerçek okunma sayısına paralel gitmiyor. Aynı 7-8 kişinin 40-50 şer kere yazıya girmesi, bazılarının da kavgayı izlemek için mükerrer girişleri tık sayısını artırıyor ama google sayacına bunların pek azı yansıyor. Bu demek değil ki yazıların az okunuyor. Yine de çok okunuyor, ama üsluptan değil. Sen bilirsin. Ayrıca sana ve bize dadanan bazı trol p... ların oluşu her yorum yazanın onlar olduğu sonucunu getirmesin. Bazıları evet onlardandır. Ama bazen yanılıyorsun ve farklı kişileri "onlardan "sanıyorsun. devam edecek
arif yavuz aksoy 05.02.2018
1. Sayın Nihat Genç'in bu yazıya verdiği cevaptaki ifadeyi tekrarlıyorum: Üslubum onurumdur. 2. Ben deneme amaçlı olarak üslubu çok cici, pek efendi bi yazı da yazdım. Tıp eskiden de o idi! İnanmayan kontrol eder. Ta 2017 Mayıs'ta çıktı o yazı. 8 ay olmuş. Eski İnsanbu dahil, en az okunan gönderimdir. Editörümüz de yanılıyo. Bu üslup olmasa kimse benim yazılarımı okumaz. 3. Billurlu, testisli ifadelerle yazmak koskoca eczacıya yakışmıyo. Ben durup dururken böyle yazmaya başlamadım. Eczacı beyefendi haşmetmeapları bilmeyebilir. Ta 2000'den beri muhtelif internet ortamlarında, farklı dillerde fikir beyanım oldu benim. Ama İnsanbu'nun değerli okur tayfasının yazdığı gibi "zekerimin narsisti, daşşak mı geçiyon la bizle" gibi ultra kibar ifadelerle karşılaşmamıştım hiç. O yüzden, billuru severim ama kimseyle taşşak geçmiyorum. Adam olan okur ve anlayabilir. Adam olan ama!.. Kafi olmuştur. a.y.a. adam ve madam olanlara hürmetsss, Şakir'e çay yoksss (Not: Gezi'den nefret ederim)
fahri kumbul 05.02.2018
Arif Yavuz Aksoy, bu sitenin yetenekli, yüksek bir entelektüel düzeyi olan, özgün bir yazarıdır. Kendine özgü yöntemini artı olarak değerlendirmek gerek. Rahatsız değilim. Asıl muhatap Nihat Genç de yönteme takılmadı yanıtlarında.
arif yavuz aksoy 05.02.2018
1. Ulaş Bey'in billur gibi yorumuna aynen Sayın Nihat Genç'in buraya yaptığı yorumdaki şekille cevap vereyim: Üslubum onurumdur. 2. Editörümüzün düşündüğünün aksine, ben bu üslupla yazmadığım zaman hiçkimse okumuyo. Kanıtı site arşivinde mevcut. Bence benim en informatik yüklü ve düzgün yazılarımdan biri Sayın Akif Akalın'ın bi yazısına cevap niteliğindeki alternatif tıp ve etimoloji çalışmasıydı. Orada da belirtmiştim. Üslubumu baĞzı insanlar öyle istiyo diye düzeltiyorum diye... En az okunan yazım oldu. İnanmayan açar bakar! 3. Bu tabii ki aynı tayfadan biri. Ulaş Demir yaz, gerçek kişi olup olmadığın nası olsa anlaşılmaz. Biz 3.5 yılda o kadar kaşarlandık ki... Yiyemiyorum. Fazla tokum. Ben ne yazsam bana Zekerimin Narsisti diye çemkirenlerin olduğu bi ortamda benden edep beklemesinler. Edep düzeyleri "billur" gibi ortada. Hadi canimo, başka kapıya! Mahir Çelik, yok yok, tabii ki a.y.a. mucuksss
editör 05.02.2018
DEVAM: Evet, yazdığınız, haklı gibi görünen üslup feveranından sonra "daşşak geçer gibi" ifadesi ne oluyor? Yakında olsanız ağzınıza biber sürerdik :) Şaka bir yana bu da mı Gezi fenomeni. Yok Gezi'den sonra arttığı doğru, ama küfürlü yazma işi Gezi'den çok önce vardı. Ve bu küfürlü edebiyatı yaygınlaştıranlardan biri de pek çok yönden beğeni ile izlediğim Nihat Genç üstattır. Biz yine de editorya olarak cidden küfre ve bal altı ifadelere karşıyız. Bunu pek estetik ve zekice bulmuyoruz. Ha bir de, yorum sayılarından anlaşılacağı üzere (birçoğunu da silmek zorunda kalıyoruz) burası bazen çok kalabalık ve tartışmalı olabilmektedir. Buyrun, sizi de bekleriz. Saygılar, sevgiler.
editör 05.02.2018
Kıymetli Ulaş Demir, Yazıyı yazan arkadaşın üslup sorunu olduğunda hemfikiriz. Bu üslup ne yazık ki, onca uyarımıza karşın, arkadaşımızın içeriği aslında çok zengin yazılarının okunmasını güçleştiriyor, okur sayısını da onun sandığının aksine en az yarı yarıya azaltıyor. Ancak sanırım sadece bu konuda hemfikiriz. Üslup bir yana bu arkadaşımız tam bir elektronik kütüphanedir. Özellikle yabancı ve bir ölçüde de yerli yazından, sanattan, müzikten, sinemadan neredeyse bilmediği, okumadığı, izlemediği yoktur. Yazıları da üslup krizini atlatanlar için son derece aydınlatıcı ve bilgi vericidir, şoku atlatanlar için eğlencelidir. Bu bir. İkincisi okur sayımıza niye "bok" atmışsınız onu anlamadık. Ayda ortalama 4 bin ayrı kişinin takip ettiği, bir sitedir bu. Kalbur üstü entelijansiyadan çaktırmadan takip edenler yüzlerce kişidir. Her neyse bu idiyotik ve düşük ahlaklı vasatta bu sayı aslında mucize gibidir. Fazla kof kalabalık da açıkça istememekteyiz. Şimdi üç: yazdığınız haklı gibi ... deva
Ulaş Demir 05.02.2018
Bu siteyi okuyan ve günümüz koşullarında komik sayılacak kadar az sayıda insan arasında kaç kişi bu yazı tarzını beğeniyor gerçekten merak ediyorum. Biçim ve öz arasında bu kadar mı tezat olur. Allah aşkına insanlara derli toplu bir iki kelam etmek yerine ağzını yaya yaya konuşan özenti , züppe kolejli gibi yazı yazmanın neresi komik. Maşaallah herkesin "komik" olacağı tutmuş bi biz anlamıyoruz anasını satayım. Nihat genç yazana kadar tuluat nedir? ortaoyunu nedir? karagöz nedir diye 2 sayfa okumamıştım ama insanda bu konulara merak uyandıracak, araştırmaya yöneltecek son derece ilgi çekici merak uyandırıcı yazıları sayesinde sizn yazınızı da okuyayım iki satır bir şey öğreneyim diyorum. ama o ne; daşşak geçer gibi anlatmak istediği düşünce ile ilgilisiz saçma sapan bir uslup..... Ya hocam yeter bu "ironik" yazılardan gına geldi. Ben takip edemedim ama bu tarz o güzelim geziden sonra peydah oldu galiba. bu yazılardaki laubaliliği görünce keşke olmasaydı gezi filan diyorum.
gülistan ataş 31.01.2018
ve madem yeniyim yeniden aynı şeyleri yeniymiş gibi yazayım. siteyi takip etmek yazmak bazen keyifli, öğretici ama zor. tartışmaların eleştirinin bizi geliştireceğini düşündüm hep haklı olamayacağımızı görmemizi sağlaması da iyi. face vb. sayarsak oranın dışında herhangi bir yere yazmadım ki yıllardır çok aktif olmamakla beraber orası senin sayfan arkadaşlarının sayfası genelde ve objektif olmaları zorlaşabiliyor insanların. Genelde bizimle aynı düşünen ya da fikirleri direkt reddeden bir kitle oluyor. sosyal medya bazı amaçlar dışında kullanmak zaman kaybı olur çok çok... Kimsenin yazmadıkları yazılıyor sitede en önemli tarafı benim açımdan sıklıkla takip ediyorum bazen lakırdı olmasın diye yazmıyrm belki yorum yazmam ama bu şimdilik bana kalmış. aslında kim olduğum kesinlikle gereksiz bilgi . Yazıyla ilgili yazmadığım rahatsızım ettim ama ifadeler kifayetsiz kalmasın...
gülistan ataş 31.01.2018
Sayın Mine Yılar hanımcım fazla kasmayın artık? Napsam bu sözün üstüne bilgisayar önünde gevşek gevşek oturuyorum napsam? kasmam duruş düzeltme egzersizlerinde kasılmayın diyo falan kasmamak gerek de fazlasıyla fevri ve hassasım. İcazet tabiatıma aykırı! Hoff bundan sonra şirinleri görebilcek miyim? Ne de olsa polemik meraklısı, kasıntılı yorumların inatla devam ettiricisi ben bundan sonra alter egomla değil gerçek adımla yazcaam! Özür diliyorum değerli editörlerden bugüne kısmetmiş.
arif yavuz aksoy 31.01.2018
Türkçe: Mihail Gorbaçov, Almanca: Michail Gorbatschow, İngilizce: Mikhail Gorbachev. Daha kesin kanıt isteyen? Tartışma bitmiştir. Sevgiyle kalın
MİNE YILAR 31.01.2018
Değerli Gül T. Hanım, özel isimlerde öyle bir istisna yok malesef. Yaygın olan (İngilizce) yazım değil, o sesleri karşılayan harflerle yazım meşrudur. Omar Scharif degil Ömer Şerif; Akira Kurosawa değil, Akira Kurosava; Khaled Hosseini değil, Halit Hüseyni; Eliph Schafak degil Elif Şafak. Fazla kasmayın lütfen artık. Saygılar.
Gül T. 31.01.2018
Dediğiniz doğru olabilir Sayın Mine Yılar. Özel isimlerde öyle bir istisna var hangi yazılış yaygınsa o şekilde yazılmalı diye ama pekte geçerli değil galiba. Örneğin Tchaikovsky den ziyade çaykovski daha yaygın. Yazım kurallarından bahsetmem de ayrı abes en az uyanlardan ve zorunluluk dışında uygulayanlardan olarak... Bir de neredeyse her yorumu 2-3 defada anca gönderebiliyorum. Ben robot değilim 'insanbu'yum eklentisi yüzünden sanırım.
MİNE YILAR 31.01.2018
Ben sizin polemiğinize yatay geçiş yapmak istemezdim ama Sn. Gül T. Hanım, Latin Alfabesi olmayan isimler okunduğu gibi yazılıyor her yerde. Aysenştayn, Şostakoviç gibi... Vikipedya'da da öyle giriliyor maddeler.
Gül T. 31.01.2018
"Ölümcül tiyatro seyirciden aldığı para karşılığında doyun sağlamayan, geleneksel kalıpları yinelemekle yetinen işe yaramaz bir tiyatrodur. Geleneğin bir zamanlar içinde taşıdığı gizilgüce sahip olmadığı için duygu inceliklerini ifade edemez. Seyirci bu tiyatroya alışkanlıkla gider ve kafasını hiç yormadan oyalanır. Ölümcül tiyatro renk ve cümbüş tuzağı ile seyirciyi çekse bile gerçek bir gereksinimi karşılamaz ve aldatmaca bir ilgiyi sömürür.” Dedi. Savunduğumu daha kalender şekilde nasıl ifade edeyim.? Bu hayatı, insanları hiç anlamayacak tek kişi sizler değilsiniz.Ya da onlardan yorulacak...
Gül T. 31.01.2018
Bu arada bence’ biliyor da bilmiyormuş gibi’ yapmak hoş değil. Bilip sormak niye? Yine de Kavuklu mevzusunu buradan (Bkz: ) ,http://www.hurriyet.com.tr/daha-once-bilmediginiz-yonleriyle-munir-ozkul-roportaj-40007161, yetiştirdikleriyle ilgili olarak http://www.mimesis-dergi.org/2012/08/mehmet-esen-ile-meddahlik-uzerine/ http://www.tiyatrodergisi.com.tr/munir-ozkul-satir-aralarini-en-iyi-okuyan-aktordur-mujdat-gezen.html, Ferhan Şensoy kaç oldu? Polemik olacaksa buna sebebiyet vermek çok üzücü.Hiçten yere polemikçi olabiliyoruz çünkü bazılarımızın hayranları var aksine...Tiyatrodan gelen insanlardan duyduklarımı yazmıyorum... Yazıda bahsedilen 16.yy dolaylarında gelişen şey nedir bilmiyorum ama İngiltre’de kurulan ilk tiyatrolar 1500’lerin sonlarında kuruldu ve ve 1600’lü yy. ortasında kapatıldı.vs Neyse ki beyaz adamlardan peter brook yetişti…
Gül T. 31.01.2018
Yorum yazmak dert... Ayrıca son uyarının benim üzerimde de hükmü olmasından mütevvellit ve laa kuvvetee. (bakınız: bakmayız: ) Ben de üzülüyorum çünkü çok yanlış anlaşılıyorum yine yeniden... Bağırmadan yazalım bana zaamet oluyor bu ama kendimi tutuyorum. Kaçma yakalarııım var bir de recep dayı repliği bit artık sevgili insan :) (ülkemizin güzide bi şehrindeki son tuluatçı şair:) Tuluat en güzeli geleneksel tiyatro diye dövünmedim yorumlarda yok böyle birşey. Bunun aşılmasından yanayım. Antik dönem öykünmeli 19 yy italya sahneli batı tiyatrosunun aşılmasını savunmuştum...beyaz adamlar bunu başardı demiştim. Ki epik tiyatro-politik tiyatro ile halk teatrosu bağlantılı değil de demiştim... Bunlar 'sizler okuyamayabiliyorsunuz' çalışmasıdır. Bizler değıl. Bu arada Hauptmann'ın Dokumacılar'ı ile Eisenstein'nın( bu arada o kural şöyle olir ağam özel isimlerde yaygın yazım şekli neyse o geçerlidir. bu şekıl yazılır kimisi o şekıl giyinir) eyyorlaamam demek isterdim amma+++
arif yavuz aksoy 30.01.2018
Son olarak şunu belirtmek zorundayım: hayatında ortaoyunu hiç görmemiş bazı arkadaşlar, Ferhan Şensoy'u ve ekibini adları Ortaoyuncular diye bu işle alakalı sanıyo zaar. Benden söylemesi; Türkiye Cumhuriyeti de kağıt üstünde, laik, demokratik, sosyal bi hukuk devleti diye geçiyo. Harbi buna inanabiliyosanız başka diyeceğim bişey yok. Ben diyorum elmalar, millet bana geçen yılın hububat taban fiyatlarından dem vuruyo. La havle!
arif yavuz aksoy 30.01.2018
Münir Özkul'un meddah olarak yetiştirdiği 3 tane isim sayar mısınız? Meddahlıkla halk tiyatrosunun (Nihat Genç'in bahsettiği devrimci tiyatro) bağlantısı nedir? Neden insanlar beni 50 (yazıyla - elli) gram anlamaya çabalamak yerine "bak biz de okuyabiliyoruz" temalı çalışmalarla buraya geliyo? Münir Özkul'un "kavuk" meselesi hakkında nerede ne okudunuz? Vallahi üzülüyorum. Tamam. Siz haklısınız. Ortaoyunu çok muhteşem bişey. Geleneksel Türk Tiyatrosu olmasa zaten Brecht sıçmıştı. Ayrıca Münir Özkul da hiç klasik tiyatro eğitimi almadı. Tamamen alaylı olarak geldi ve Türk'ün gücünü gösterdi. Ve tabii ortaoyunu acaip devrimcidir. Kahrolsun Batı. Yaşasın tûluat! Amerika'yı da Türkler keşfetmişti zaten... Canımdan bezdim arkadaş. Hepinize kolaylıklar dilerim.
Gül T. 30.01.2018
(Bkz: ) Burada ortaoyunun asıl amacından uzaklaşmaşının sebebini anlatan ve eleştiren bir yazı var. Münir Özkul halk tiyatrosu konseptini takdir etmediyse de içinde bulunmuş (sanırım zorla istemeye istemeye :) böylece birçok ortaoyunda hatta Ferhan Şensoy'un ortaoyuncular topluluğunda yer almış, birçok kişiyi meddah olarak yetiştirmiştir?
editör 30.01.2018
Sayın uyanık yorumcular.. Takma isimle yorum yazmak, hele ona buna laf çakmak, polemiğe girmek sizlere pek cin işi gelse de, internet editörlük işi daha fazla cin işidir ve bu yorumları had aşıldığında silmek bir parmak tıkı değerindedir. Lütfen şu makalemizi bir kez daha dikkatli okuyun: (Bkz: ) özellikle takma isimle yorum yazma bölümüne bakılması, lüzumsuz karşılıklı vakit ve enerji kaybını önleyecektir. Saygılar.
arif yavuz aksoy 30.01.2018
+ kanıt gerektirir. 4. Benim "Brecht Japon tiyatrosundan etkilenmemiştir" diye bi ifadem yok. Bilakis, etkilendiğini ben de kabul ediyorum. Ama Japon tiyatrosu sizin kastettiğiniz yabancılaşma etkisini yapmaz demeye getiriyorum. Aynı mantıkla Mozart ve Dave Brubeck de Türk Müziği'nden etkilenmişlerdir. Fakat Mozart da, Dave Brubeck de Türk Müziği yapmamıştır. 5. Bu sitede yazıyorum ama bu sitede çok farklı fikri altyapıdan insan olduğu için buradayım. Ve ben de Marksist ya da sosyalist hiç değilim. Olmadım. Olmam demiyorum, ayrı. Size "neden sosyalist değilsiniz" diye bi eleştirim zaten olmazdı. Olmadı da. O kısmı ben de anlamadım. 6. Ben mütemadiyen "Bu topraklar" denilince başka birilerinin de bunu en az sizin kadar iyi yaptığını hatırlıyorum. Bana bi süre sonra manasız geliyo. Seveni olabilir o üslubun. Ben hiç fanatiği değilim. 7. Ufaks'ın dediklerinin nerdeyse tamamına ben de imzamı atarım. O anlaşılabilir yazıyo Allah'tan. Metin And'a sonra değiniciğm. Hürmetsss, akşam devamsss
arif yavuz aksoy 30.01.2018
Kusura bakmayın. Medeni haller nedeniyle biraz geç yanıt verebiliyorum. Anca geniş zaman bulabildim. Öncelikle Sayın Yılar, Kazdal ve Ç'ye teşekkürlerimi sunarım. Gelelim Nihat Abi'nin yorumlarına. 1. Bu yazı postmodern bi mizah örneği midir, ben tam bilemedim. Sonuçta imalatçısı benim. Burgess ya da Heller stil postmodernite ise kastedilen, belki evet. Ama Fransız yapıbozumcu tayfa ile bi alaka bence kurulamaz. Ama size öyle gelmişse öyledir. 2. Hayal perdesine penis çıkartmak çok avangart bi yaklaşım olmayabilir. Neticede, antik çağdan bugüne dek pek çok geleneksel dans ya da oyunda ve hatta klasik dönem tiyatrosunda da fallus, vajina, koital eylem simülasyonları, toplu mastürbasyon ritüelleri falan yapılagelmiştir. Coğrafya ve millet adlarından bağımsız bile addedilebilir bu özellik. Çünkü insan, aslında cinsi münasebetin hayat için ne anlama geldiğini gayet intrinsik olarak bilebilen bi varlıktır. 3. Münir Özkul asla "halk" tiyatrosu konseptini takdir etmemiştir. Aksi yönde iddia +
Gül T. 30.01.2018
D.T' nın da kurulmasında yer alan Carl Ebert batı anlayışının yerleşmesinde etkili olmuşlar. Dekorcular yabancıydı. Tiyatronun gelişimine katkıları olmuştu elbette. Metin and , İsmail Hakkı Baltacıoğlu önemli araştırmalar yapmış. Bunlardan yola çıkarak araştırmalar derinleştirilerek batılıların yaptığı gibi gelenekten geçmişten daha bakir olan çin, japon ve afrika tiyatrolarına yönelebilir yeni özgün bir tiyatro ortaya çıkabilirdi. Birçok akım ve kuram bunlardan faydalanmış... Türk geleneksel tiyatrosu olmalı elbet ancak olduğu gibi kalmamalı halktan yana ama aynı olacaksa olmamalı diye düşünüyorum. Son olarak değerli insan Münir Özkul yıllarca özel tiyatroda çalışmış hatta kendi özel tiyatrosunu kurmuş biri. 3. kavukludur... Saygılar.
Gül T. 30.01.2018
Günlerdir tiyatro tarihi üzerine bildiklerimi tazeliyorum ambale oldum nasıl gireyim bilemedim. Metin And'ın ismini okuyunca heyecanlanmıştım ama biraz hayal kırıklığına uğradım.Sayın Nihat Genç bir bakıma haklı. Türk tiyatrosu batının fazlaca etkisi ve gerisinde. Ancak halk tiyatrosu çok gerilere dayanmaktadır ek olarak; mimustan, italyan halk tuluat tiyatrosundan (Commedia Dell'Arte) bizim ortaoyuna kadar bir serüveni vardır. Eğer benzeteceksek bunlar birbirine benzerdir. Sahnede dekoru olmayan ya da her yerin sahne olabildiği tiyatro akımları var mesela Grotowski'nin yoksul tiyatrosu ama epik tiyatroda dekor vardır. Müzik bilerek seyiricinin gözü önünde yapılır. Oyuncu muhakkak karakterin sınıfsal ve toplumsal niteliğini gösterir ve eleştirir. Tipleştirmeye karşıdır,durağan değişmeyen(kavuklu, pişekar, karagöz gibi...) Benzetmeci,temsili değil göstermeci olmaları belki ortak tarafları olabilir...Türk tiyatrosu 19. yyda Darülbedayi'nin kurulmasına öncülük eden André Antoine
Ufuk Aksoy 29.01.2018
6// Son olarak bütün bunlarla halk sanatını özetlersek bence kültürel olarak işin içinden gelen, kendiliğinden, işi hayatını sürdürmek, işinden zevk almak ve para kazanmak için yapan insanlardan bekleyelim bunu. Her sanatçıdan halk sanatçısı olmasını beklemeyelim. Birileri de Bülent Erkmen olsun, Bülent Arel olsun, Yıldız Alpar, Naz Erayda olsun. Sanatının malzemesiyle coğrafyadan, siyasetten bağımsız olarak oynasın ve sanatı evrensel olarak ileriye taşısın. Fazıl Say’da piyanosunun yanına darbuka koymasın mesela. Hem arabeskin de ne iyileri var!
Ufuk Aksoy 29.01.2018
5// Bu nostalji kısmını hızlı geçeceğim ama buna gerçekten büyük değer biçtiğim de kayıtlara geçsin. Yani burada Aya’ya katıldığım kısım biraz şu; biraz fazla duygusal ve nostaljik yaklaşılıyor ve bunun üzerinden fazlaca bir kutsama yapılıyor olabilir. Benim belki bu ülkeyi terkedemememin önemli sebeplerinden olan bu filmlerin ve oyuncularının (iddialı ama öyle) kötü, hak yiyen insanlar olduklarına da beni kimse ikna edemez. Ama bunu da sadece tanıdığım kadarıyla söyleyebilirim. Ama yine halkın sanatçısı diyebileceğimiz ve bana çok benzer duygular yaşatan Barış Manço hakkında biraz ilgiden biraz da Kadıköylülükten öyle şeyler biliyorum ki, Kul Ahmet’in Ceketi ya da Halil İbrahim Sofrası’nı bu adamın söylüyor olmasına feci şekilde gülüyorum. Ama bütün bunlar bende bu şarkıların duygusal ve nostaljik değerini düşürmüyor.
Ufuk Aksoy 29.01.2018
4// İkisi de feci şekilde anasının gözü, kendi çıkarına bakan, ağayı, paşayı da eleştirilecek değil sadece nemalanılacak kişiler olarak gören karakterlerdi. Bunun gibi daha birçok örnek verebilirim. Yani bu filmlerde en azından oyuncular açısından (senaryo seçme üzerinden) aslında ahlaki, siyasi, entellektüel bir bilinç bence kessssinlikle yok, kimse beni buna ikna edemez, iş geliyordu, yapıyorlardı, para kazanıyorlar, eğleniyorlardı ve yapacak daha iyi birşeyleri yoktu. Döneme denk geldi, yazara, yapım şirketine ve belki yönetmene denk geldi. Yani seçim yoktu, ve seçim olmadan da zanaattan öteye gidilemezdi. Ama evet ‘’biz’’di, sen, ben, bizim oğlandı, tanıdıktı. Evet İlyas Salman’ın video dönemi filmlerini görünce, aslında bu eski filmlerin teknik olarak ya da sinematografik olarak da kaliteli filmler olduğunu anlıyoruz, ama buradan baktığımızda bu filmlerde hissettiğimiz nostalji duygusu da yadsınabilir mi? Kesinlikle hayır!
Ufuk Aksoy 29.01.2018
3// Ben ki politik doğruculuğun sanat katili olduğunu düşünen biriyim –bizde genetik galiba- beni bile rahatsız etti bu filmdeki düşmanlık (Filmin özeti de şu: ‘’Gurbetçi Şaban'da göç olgusunun toplumsal yansımaları konu ediliyor’’, yersek!). Sadri Alışık’ın daha sonra daha iyisi İlyas Salman’la da çekilen Efkarlıyım Abiler filminde balıkçı barınağına sığınan Filiz Akın’ın oynadığı karakteri meyhanelerde seksi kıyafet giydirip oynatması da pek halk işi değildi hani. Nitekim İlyas Salman’lı versiyonda bu kısım çıkartılmıştı. Sizin yaşınız yetti mi bilmiyorum ama ben İbiş’i sokakta derme çatma kurulan sahnede seyirciyle iletişip, otoriteye, ağaya, paşaya saydıran tuluat karakteri olarak değil, önce Münir Özkul’un sonra Kemal Sunal’ın oynadığı Kanlı Nigar filmlerindeki ev sahibinin uşağı İbiş olarak gördüm.
Ufuk Aksoy 29.01.2018
2// Şu ufak savunmayı yaparak kendimi rahatlatayım; Kemal Sunal’ın, İlyas Salman’ın, Şener Şen’in filmlerini, Münir Özkul’un bu ekiple filmlerini, Zeki Metin’in yine tüm filmlerini, Sadri Alışık’ın eski filmlerini, Devekuşu Kabareleri ezbere bilirim. O kadar iddialıyım ki bu film ve oyunların herhangi bir yerinden bir replik söylediğinizde ben devamını getirebilirim. Sorun şu ki; bu filmlerdeki oyunculuarın bir kısmının pek olgunluk dönemlerini bir kenara bırakırsak bu adamlar senaryo seçmediler, işleri buydu, geleni yaptılar. Kemal Sunal mesela ekonomik sebeplerden bağımsız olarak da filmlerinin hiçbirini seçmedi. Senaryo geldi, işi oydu, yaptı. Pek toplumcu bir seçki olduğu söylenen filmleri arasında inanılmaz şekilde ırkçı, Almanların tamamına, tammmamına kötü, hain, domuz diyen bir Gurbetçi Şaban var mesela.
Ufuk Aksoy 29.01.2018
1// Öncelikle Facebook’ta verdiğim cevap sizin ‘’aslında Brecht’in ‘epik’ adını verdiği bu devrimci tiyatro bizim ‘ortaoyunumuz’un ta kendisidir’’ sözünüze karşı olduğum, ve sadece yapısal benzerliklerden bahsetseydiniz hiç bir sorunum olmayacağı idi, gördünüz mü bilmiyorum, buradan yazayım. Buradaki son 3 yorum bana mı, Aya’ya mı, ya da hangimizin hangi dediğine ondan tam emin olamadım. Üzerime alındığım kısmı 41 yaşında genç olmasam da genç neslin köklü geleneksel sanatların ruhunu çok iyi anlamalarının şart olmasının vurgulandığı kısım. Hiç bir itirazım yok, aynen katılıyorum. Geleneksel sanat diye belirtmeniz de ayrıca benim için tartışmayı bir miktar kapatır. Sanat deseydiniz orada sizin ayrımınızla ‘’beyin’’ kesinlikle esas konumuz olacak, ve ‘’kalp’’ malzemeye dönüşecekti. Tabii ki burada bahsettiğim beyin oyuncunun hazırcevaplılığıyla ortaya çıkardığı zeka değildir. Bu meseleyi detaylı olarak, bu sitede de yayınlanan Godel, Escher, Bach ve Müslüm adlı yazımda anlatmıştım.
Nihat Genç 29.01.2018
Devam: Genç neslin bu köklü geleneksel sanatların ruhunu çok iyi anlamaları şarttır. Yüzlerce şey söylenebilir, bir moda tartışma olduğu için mesela tulüat tiyatrosu üzerine çok farklı bir şey söyleyeyim, malum günümüz dünyası 'beyin'le çok ilgileniyor, eskilerin kalp'e atfettikleri çok şeyin rolünü bugün beyin'e verdik. Bir insanı överken artık işlek bir beyni var diyoruz. Uzatmayalım, tulüat ustalığı 'hazır cevaplılıktan' lafı anında yapıştırmaktan geçer, bunlar hep zekayla ilgili, hadi bir de ortaoyununa sokak'ın siyaseti açısından bakalım mı, bu tartışma derindir ve çok su kaldırır, ve 60'lı yıllarda ortaoyununu arkasına alan Halk Tiyatrosu'nun bütün sanatçılarına da bu vesileyle saygılarımızı sunalım, Nihat Genç.
Nihat Genç 29.01.2018
DEVAM: Çok sevmem ama Zizek'in meşhur lafıdır, Sırp Boşnak iç savaşı Sırplar ve Boşnaklar'ın birbirleriyle dalga geçmeyi artık hakaret olarak algılamalarından sonra başlamıştır, demiştir. Gerçekten ortaoyunu İstanbul'un özetidir, bunca zengin kavmi bir arada tutmayı başarmıştır, bir şehre yapılabilecek en büyük güzellik budur. Ve bu tiplerin ağayla paşayla zenginle kibirliyle küstahla cimriyle vs. dalga geçmesi ayrı bir ortaklaşa güzellikleridir. Her çeşitliliğin bu oyunda yer bulması ve sokak ortasında kurulan bir oyunla birbirleriyle halkın içinde eğlenmesi büyük bir sanattır ve unutmayın 1800'li yıllara kadar İstanbul dünyanın en kalabalık şehirlerinden biridir. Tabii ki modern çağımız sanatta sinemada tiyatroda bir çok yenilikler ve bir çok köklü bakış açıları getirmiştir ve ama soralım bilinç denilen şey ne ise acaba şehrimize sonra mı gelmiştir. Devam edecek..
Nihat Genç 29.01.2018
Tartışma alevlendi, birazcık filozof makamından konuşmam gerekiyor, kültürlerin ilerisi gerisi üstünü aşağısı yoktur, dekorsuz kostümsüz ve çoğu kez metinsiz geleneksel Ortaoyunu'nun şehrimize hizmetleri çoktur. Bugün İstanbul'u neyle tarif edelim dersek bir çok sanatsal yapı ve yapıtın en başında Kavuklu'yu öneririm. İstanbul Balkanlar Kafkasya ve Kırım ve Arap ve Afrika'dan tarih boyu çeşitli kavimleri toplamış ve kaynaştırmayı içinde eritmeyi büyük ölçüde başarmıştır. Ortaoyunu buna en güzel örnektir, oyuncuları, kavimler geçidi gibidir, laz, çerkes, kürt, arap, tatar, yahudi, rum, çelebi, çingene, herkes var, ve bu değişik dil ve lehçe ve mahalli giysiler içindeki oyuncular oyun içinde birbirleriyle eğlenirlerdi, dalga geyik hatta küfür gırla giderdi ve oyun içinde hepsi birbirine istediği şekilde içinden geldiği gibi bağırır çağırır alay ederdi. .. Devam edecek
Bahadır Özdemir 29.01.2018
Nihat Genç'in yazısı Brecht örneği hariç iyi bir yazı. Diğer örnekler hepsini birbirini tamamlıyor ve konuyu destekliyor. Yalnızca kavuğun geleceksizliği yönündeki ironiden hoşlanmadım. Kemal Sunal hakkında da meraklısı için bir link-üd dîn vereyim: (Bkz: ) (B.Ö)
Kaan Arslanoğlu 29.01.2018
İkincisi de Nihat Genç burada bir soyutlama yapıyor. Modernist bir akımın köklerinin geleneksel bazı akımlarda olabileceğine dikkat çekiyor. Konunun uzmanı değilim. O yüzden Nihat Genç burada daha haklı AYA daha haklı gibi bir hakemliğe de kalkışacak durumda değilim. İki taraf da belli oranlarda haklı olabilir. Ama şunu iyi biliyorum ki uzmanı olduğum alanlarda bu başıma çok geldi, geliyor.. Bir soyutlama yapıyor ve bir çıkarıma varıyorsunuz. Hemen birileri, ne alakası var, demeye başlıyor. Mesela Marksizm, mesela Freudculuk. Bunlar elbette kendi başına özgün sistemlerdir. Kimse bu öncekilerin tekrarıdır diyemez. Ama her birinin gayet somut, gösterilebilen kökleri ve de ayrıca esinlenmeleri vardır ki bunlar gösterilebilir. Şeyh Bedrettin ilk komünistlerden biriydi dediğimizde elbette onun Marksist komünist olduğunu iddia etmiyoruz. Ama Marksizmin böylesi pek çok birikimden yükseldiğini, arada önemli benzerlikler olduğunu söylüyoruz. O kadar. Aynıdır demiyoruz.
Aslı Filiz 29.01.2018
Geleneksel hale gelen şey, uzun süredir "ölü sevicilik". Birinden öldükten sonra "biricik" diye bahsedişler, hizmet ettiği alana yönelikmiş gibi bir kıvırmayla, kendi idealize ettiği arenaya poster yapıştırmaca malum. Yazının özünde gördüğüm bu. Bilgi birikimimizin hepsini buraya aktarıp, güreştirecek bir durum da yok. Yazıya göre, aldığım şey beni ilgilendiren. Ekstra eleştiriyi eleştireceğim bir şey yok.
Kaan Arslanoğlu 29.01.2018
(Bkz: ) - Bu sayfanın çevirisini yap Clive Barker, Simon Trussler - 1999 - Drama She suggests that Brecht offers something familiar in style to the traditional Turkish theatre, orta oyunu, so that audiences and actors alike relate to it, even if unconsciously. Although Brecht's plays were most popular in the 1960s and he is now somewhat out of fashion, she feels his work takes on additional poignancy in the ... Aha buğa ne diyeceniz? Doğru dersiniz, yanlış dersiniz, ama böyle bir tartışma uluslararası boyutta demek ki var.. Ve Nihat Genç uydurmamış.. bu bir
Ufuk Aksoy 29.01.2018
Sonra bu iki grubun simulasyon algılarına dikkat etmek lazım. Bu coğrafyanın, bizim toprakların, ‘’kutsal’’ Anadolu’nun insanlarıyla Batılı, ya da şehirli ve şehirliliği sindirmiş insan topluluğunun simulasyon algıları çok farklıdır. Bu topraklarda seyirciye ‘’burada küçük mutlu bir ağaç var’’ dediğinde o ağaç gerçekten orada vardır, ama öbür adam hani nerede diye soracaktır. O yüzden buranın insanı ölen oyuncunun karnından akanın kan ya da kana benzer bir şey değil, sulu salça olduğundan adı gibi emin olduğu halde onun ölmesine ağlayacak ya da filmdeki kötü adamı yolda gördüğünde tekmelemeye çalışacaktır. Duvarsız ve duvarlı tiyatroların da kültürel temelleri bundandır. Aynen toplu kendini kandırma üzerinden histeriler ve temelsiz linçin buralarda daha normal olmasının sebebi olduğu gibi. Yani Brecht’in hiç de tesadüfi olmayarak 20. Yüzyılın başında çıkardığı epik tiyatro ile ortaoyununun hiç bir bağı yoktur.
Ufuk Aksoy 29.01.2018
Nihat genç’in yazısında kökten karşı olduğum bir konu var ki o da ortaoyunu ile Brecht’in epik tiyatrosunun karşılaştırılması üzerinden yapılan ortaoyunu güzellemesidir. Bu iki gösteri türünün varoluşsal yapıları tamamen farklıdır. Ortaoyunu varoluşsal olarak bu yapıya sahiptir, epik tiyatro ise bir bilinçle ortaya koyulan teori üzerinden bir deney ve akım olarak gelişmiştir. Epik tiyatrodan bahsedebilmek için önce dört duvarlı, seyircinin tamamen oyundan bağımsız olduğu tiyatronun var olabilmesi lazım. Bu da Antik Yunan tiyatrosundan başlayarak Batı tiyatrosu için geçerli olabilir sadece. Ortaoyununda ise oyun asla dört duvarlı değil çoğu zaman tamamen duvarsız olagelmiştir. Uç örnek gibi gözükebilir ama şöyle bir benzetme yapmak istiyorum; Duchamp pisuvarı sergi salonuna sanat diye koyduğunda, e bundan bizim evde de var demeye benziyor bu ilişkiyi kurma çabası.
Nihat Genç 29.01.2018
3. Sayın Arif Bey, Japon ve Çin tiyatrosuyla ilgilendiğini ve etkilendiğini söyleyen Brecht'in kendisidir, bu da gerçektir. Ayrıca yine yanlış anlamadımsa üslubum onurumdur, halkımıza nasıl seslenmeliyim bana kalmıştır, dar alan ya da kast yazarı değilim, üslubumun dilinde halk kültürü ve yazarlarının etkisi büyüktür ancak ideolojik olarak Hikmet Kıvılcımlı'nın yeri başkadır, malumunuz devrimci gelenekten gelen bir yazar değilim, hayat bizi de eşitlikçi bölüşümcü kamucu bir fikre doğru savura savura yaza yaza bugüne geldik, kendimi mütevazi sosyalist olarak tanımlıyorum. Postmodern mizahınıza cevap verirken eksik bir şey kaldı mı endişemi ortada bıraktı, daha anlaşılır bir metin olsaydı daha köklü ve detaylı cevaplar verebilirdim, saygıyla.
Nihat Genç 29.01.2018
Sayın Arif Yavuz bey, klasik batı eğitimi alan bir çok sanatçımızın çok sonra geleneksel tiyatromuza ilgi duyduğu bir gerçektir, 19. yüzyılda ülkemize akan Batılı tiyatro eserleri karşısında bir çok ünlü aydınımızın ortaoyununun halk dilinden iğrendiği bir gerçektir, çok sonra bir yüz yıl sonra Halk evleri ve solcu tiyatrolar dekorsuz ve metinsiz geleneksel tiyatroya ilgi duyduğu ve 60'lı yıllardan itibaren geniş kitlelere taşıdığı bir gerçektir, Münir Özkul bunlardan sadece biridir, bir kısa 'anma' ve 'tanıtım' yazısında bu sosyolojik gelişimleri detaylıca anlatıp sizleri tatmin edemediğim için üzgünüm, devam.
Nihat Genç 29.01.2018
1) Arif Yavuz bey, doğrusu bu postmodern mizah yazınızı çözemedim, bu yüzden yanlış anlamadımsa diye gireyim, Metin And kitapları kaynaktır, bahsi geçen alıntı aynen Karagöz kitabından alınmıştır, ayrıca Tanzimat öncesi Karagöz'ün bir meslek loncası olduğu ve perdeye penis çıkartacak kadar özgür olduğu bir gerçektir, yani yasakların Batılılaşma karşısında eziklikle başladığı gibi bir yorum getirilebilir ya da getirmeyin, Diyojen'in ilk nüshalarından sayısı binlere varan Osmanlıca Karagöz dergilerine ve elimize ulaşan klasik karagöz metinlerine ve meşrutiyet dönemi mizah dergilerine ve üzerlerine yazılmış kitaplara kadar bir çok kaynağı bu yüzden toplayıp arşivleyip okuyup bu gerçekçi yorumların sahibi oldum, devam...
Ç. 29.01.2018
Gerçeklikten uzak duygusal değerlendirmelerde bulunduğu bir yazı yazmış. Arif Yavuz Aksoy yazıyı çok iyi incelemiş, yazıya ilişkin doğru tespitlerde bulunmuş.
Ç. 29.01.2018
Arif Yavuz Aksoy Nihat Genç'in yazısını çok iyi incelemiş, çok iyi eleştirmiş. Arif Yavuz Aksoy'un yazma hevesinin kaçmamasını, yazmaya devam etmesini istiyorum . Okumak istemeyen de yazıyı okumasın. İsteyen okur. Kendisi çok kişi okusun ihtiyacı hissetmiyor. Ama sitede yorum yazacaksa yazıyı okuması gerekiyor. Okumadan yazıya ilişkin yorum yapamaz. Batıcılarda kendi kültürünü hiçleştirme görülürken, sağ siyasette ise ben merkezci bir bakış açısı var. Her şeyi dış mihraklarda arama anlayışı var. Diğer kültürlerle olan etkileşimi görmezler. Kendini eşsiz görürler. Nihat Genç'in bu yazısı rasyonellikten uzak duygusal değerlendirmelerde bulunduğu bir yazı olmuş. Siyasi analizlerin bir çoğunda da aynı hataya düşüyor. Gerçekler üzerinden değerlendirmelerde bulunduğu iyi bulduğum yazısından sonra gerçeklikten uzak beni şaşırtan bir yazı yazabiliyor.
Süleyman Sırrı Kazdal 29.01.2018
daha çok çalışmamız lazım nihat abi.o beğenmediğimiz evropalılar çok acı çekti.otu,boku,böcüğü sevmekle olmuyor bu işler.ha bizden çok üstün insanlar mı? hayır,bizden hiç farkları yok.bu dünyada yaşayan sıradan insanlar bizim gibi.ama bir fark var,kafalarını bizden önce kaldırıp yuakarılara baktılar.kiliselerden çıkıp kırlara,şehirlere yayıldılar ve bu dünyaya ait olduklarını anladılar.biz ise ulul emre itaat etmekten başka bişey bilmedik.bu dünyadaki her şeyi,kendimiz dahil herşeyi,düşman belledik ve öteye beriye saldırıp durduk.en çok da kendimize saldırdık.kendimizle birlikte çevremizi de yok ettik.çünkü biz,bu dünyaya değil,ötekine ait olduğumuzu sanıyoruz hala.bunun için de bu dünyamızı öteki için feda ettik.
MİNE YILAR 29.01.2018
Sonuç olarak iki konuda a.y.a'ya hak veriyorum. 1) Nihat Genç abimizin de ne demek istediğini yanlış anlamadıysam o da 'halkın samimiyetinden beslenen doğal sanatçı' imajını kutsuyor. Halk kültürünün içinden geldiğini iddia ettiği değerli Münir Özkul'a jest yapıyor. Fakat bizim halk kültürümüzde var olması ile övündüğümüz şey, M.Ö'lü yıllarda Roman Theatre'da var idi. 2) Sanatın ilerlemesinde aristokrasi ve burcuva parayı bastırıp itici güç olmuştur. Çünkü sanat pahalı bi şeydir. Sanatçı da ağır iş yapamayacak olduğu halde paraya ihtiyac duyan kimsedir. Diğer taraftan Elizabethan Era'ya baktım şimdi gugıldan. Özel tiyatrolar filan da açılmış o dönem paralı kişiler için. Yani elitizm gibi bir şey mi oluyor nedir?
MİNE YILAR 28.01.2018
+++aristokratların beğenisine sunulmak üzere gelişmiş ordan halka yayılmıştır. Yani Elizabethan Theatre dedikleri şey o. (Buraya yorum yazmak için bi sürü çoktan seçmeli soru cevaplamak gerekiyor çok zaman alıyo valla)
MİNE YILAR 28.01.2018
+++ yorumlanabilir. Möhteşem kültürümüzün ne yazık ki yüzlerce yıl yazı dilinden, kadın ve erkeğin bir arada olduğu sosyal ortamlardan, resimden, müziğin musiki olmayanından, teatral san'atlardan ve dahi bilimum ürerkenlikten uzak kaldığı sir değildir. Batılı emicelerimiz çok kültürlülüğü destekleyen hümanist yaklaşımlarla bizi hoşgörse dahi içten içe bizi kınıyor olabilirler mi onu bilemem. Kültür bana göre yerel öğeler üzerinde fazla ısrar edilmemesi gerekli bir zenginliktir. Kültürün evrensel olduğunu kabul edersek daha avantajlı olabiliriz ve biraz daha rahatlayabiliriz. Yıl olmuş 2018. Türk tiyatrosuna Münir Özkul jenerasyonu daha çok emek vermiştir evet bu da yüzyıllarca görsel sanatların çok sınırlı olarak icra edilmesinden, tiyatronun bir sahne sanatı olarak görülmeyip aile eğlencesi olarak işlevselleşmesinden kaynaklanır. 'Bizbize' yapılan bu eğlenceler için sanatsal disipline, kostüme, sahneye, süslüpüslü giysilere ihtiyaç duyulmamıştır. Batıdaki tiyatro gösterileri ise+++
MİNE YILAR 28.01.2018
A.y.a.'nın möhteşem dönüşüne site takipçisi bir ayaist olaraktan çok mu çok sevindiğimi hemen belirtmeliyim. Efem saygıdeğer Nihat Genç abimizi de yakından takip eden ve halk ekmeğin tadına bakmış bir okuyucu olaraktan bu yazıya konu olan Nihat Genç yazısı ile bir cüccük burcuva olaraktan direktoman public enemies kulübüne üye sayılan ayamızın yazısını kıyaslayınca tabi ki de a.y.a'nın savunduğu fikirler halkımızın yararına daha uygun gelmiştir. Yazının ruhunu anlayamayan ilkyorumcu kişisi halkçılık ve Narodniklik arasındaaaki farkı teşhis etsin lütfen! (Bu ara Hıkmet Kıvılcımlı okuyorum, herkese tavsiye ediyorum). Efem Narodnikler, yani 'sözde halkçı' olduğunu bilmeden 'sözde halkçılık' yapanlar, pek çok defa Nihat Genç abimizin istemeyerek düştüğü duruma düşerler fakat bunu fark etmezler. Bizim öve öve bitiremediğimiz halk kültürümüzün doğaçlamaya yönelmiş eğilimleri, batıdaki kişioğulları tarafından ciddiyetsizlik, disiplinsizlik, ilkel kültürel yapıda ısrar vs. olaraktan ++++
arif yavuz aksoy 28.01.2018
Editörümüze ekstra iş yükü olduğu için üzgünüm. Düzeltme için ayrıca müteşekkirim. Hürmetsss
editör 28.01.2018
Yazı dosyayla değil, maile yapışık geldiğinden ve mail de çok uzun olduğundan gmail alt bölümü göstermemiş. Teknik arıza bundan kaynaklıydı. Düzeltildi.
arif yavuz aksoy 28.01.2018
1. Yazının son 7 paragrafı sanırım teknik bi nedenden ötürü çıkmamış. Zaten küt diye kesilmesinden anlaşılabilir. 2. Nihat "Genç" adı ta 9. paragrafta anılıyo. Başlıkta yok. Yani? Yine bildiğimiz şahıs, bildiğimiz yöntemle bulaşmış. E normal. Son 7 paragrafı görseydi buna cüret edemezdi! Hürmetsss
Mehmet Gökce 28.01.2018
yorum yapmayacagim. nihat genc adi yüzünden israrla okumaya calistim ama sonunda pes ettim. dalga geciyor desem degil, espri yapmak hic degil. ne oldugunu bulmaya calismayacagim.