YERGİ

YERGİ

                                j.prévert'e

 

öyle öldürmek,

öyle öldürmek istedim ki,

cepleri ölüm dolu adolf amca bile  

görseydi bendeki bu nefes kesen iştiyâkı,

delice bir öfkeyle kıskanırdı beni!

 

kılıcımı çektim

ve öldürmek istedim,

listem bir delil ve beyânımdır,

ey savcılar, haydi göreve!

 

şişik egoları,

ihanetin gözlerini,

gizli dümenleri,

sayrılı özlemleri,

sevgisiz kâtilleri,

sevgi dolu kâtilleri,

haydutları okşayan sözleri,         

çocukların düşlerini çalan

hokkabaz kuralları, öğütleri,

taş yürekli büyükleri,           

puştları,

puştların sakız çiğnemelerini,

orospuları sömüren pislikleri,

pezevenkleri, mamaları

küçümseyenleri,

işvelerin sahtesini,         

çükleri sakat bırakan

sünnetçileri,  

ördeklerin paytak yürüyüşünden 

keyif almayan şaşkolozları,

kalleşleri,

dünya tatlısı hayvancıklara         

tecavüz edenleri,                    

o iğrenç tecavüzcüleri

timsahlarla evlendirmeyen yasaları,

turşu kurup

kendinin bir turşu olduğunu bilmeyenleri,

güzeller güzeli nataşa adını

rosbik anlamında kullananları,

gökyüzüne yükselen esrikleri

yeryüzüne indirmek isteyenleri,

kindar kadehleri,                                

küçük şeylerle mutlu olmayı

küçümseyen bilmişleri,             

ne yapsan beğenmez

ukalâ dümbelekleri,                 

ölüm tâcirlerini,                   

bir kıyâmet olan atom bombasını

bir silâh sanan gâfilleri,    

geyiklerin zarif boynuzlarına    

aldatılan zavallı kocaların

boynuzları diyenleri,        

“sevgi karşılıksızdır” sözünü

günde yüz kere yazıp söylemeden

karasevdaya düşenleri,                     

iblisin kıçına su taşıyanları,    

on altı yıl khalkedon başkanı

olup da,

serasker caddesindeki

bakımsız çeşmeyi onarmayan

zât-ı muhteremi,                                          

eşref saati bile yaratamayan gabîleri,   

ninnilerle uyutup kenti   

en olmaz yerinde 

bir kez olsun seks yapmayanları,  

ve bir kez olsun at üstünde

bir lady godiva düşlemeyenleri, 

aşk meşk deyip de                    

adam gibi ayrılmayı başaramayan  

felâket herifleri, felâket dişileri,

doğanın en güzel,                

en alımlı canlısı atına sözünü                                                

yüreğiyle değil de, kamçıyla söyleyenleri,

aşkın bir cehennem olduğu kadar          

bir şefkat fırtınası olduğunu bilmeyenleri,       

casanova'ya hakaret edenleri,

inancın yeter gibi doldur boşalt

lafları

ve doldur boşalt sözlerle

gerçeği tanımladığını sanan zıpırları, 

çözdüm diyen uyanıkları,       

kuyuya her daim

ipsiz inen gerçeğin peşinden

bir kerecik gitmeden   

bitmez cakcaklarla                     

aydın geçinen gergedanları,             

haklı olmayı her şey sananları,                     

haklı olmayı korkaklığına kalkan edenleri,             

sevgisiz aklı,

sığlığın kodamanlarını,                                                                   

zarda hile yapanları,                         

engizisyon yargıçlarını,

muhbirlerini,

stefan zweig ve eşini, intihara sürükleyen

her adımı,

insanı köleleştiren her türlü düzeni                     

kaçak köleleri asanları,                                        

asan zihniyetin kahramanlarını,

kızılderililere madik atanları,                                                    

latin amerika’nın cellâtlarını,

erik ağaçları çiçek açtığında

Tanrı'ya inanmayanları,

hesapçı, camgöz yürekleri,         

gerçeği hiçleyip, cinlik peşinde koşanları,                      

sultanların dinlediği müziğin

aydınlık sesini fark etmeyen sağırları,

gerzekleri, ruhsuz kulakları,

her cins alçaklığı,

parlak günlerinden düştü zavallı diyene

dünya hâli diyenleri,                           

hep haklı olan megalomanları,     

haklı çıkma hastalarını,  

yanılmaz tanrıcıkları,                              

âşığım sözcüğünü tepe tepe kullanıp

aşkın a’sından haberi olmayan eblehleri,    

aşkın kollarında ölmeyi          

ölmek sananları,

cimrilerin şahını,

cimrilikten başka bir şey bilmeyenleri,

veren el olmamak için                  

binbir nedenin arkasına sığınanları,              

cesur ve cömert davranırken              

enayi sanılmaktan korkmayan

o güzelim yürekleri-                             

ucuz sözlerle harcayan aşağ’lık bencilleri,

ahmaklığını taşır gibi  

hâlâ içliğinde bir yerde,

tedirgin, korkak çıkınlarda    

servet taşıyanları,

kendi çıkarı dışında

her şeyden bîhaber yaşayan öküzleri,           

caka satan cüzdanları,                  

duyarsız çirkinleri ve dahi duyarsız güzelleri,       

bir dostu olmayanları,          

adolf'u, mussolini'yi,

stalin'i, stalin gerekliydi diyenleri,  

adlarını anmak istemediğim

cümle diktatörleri,

beria'yı,

beria olmak için can atanları,

azıyla, çoğuyla

içinde bir beria yaşatanları,

yavşakları,

yavşakları adam yerine koyanları,

susamış çiçekleri görmezden gelenleri,

ahlak bekçilerini,

konuşurken nokta,

virgül bilmeyenleri,              

sayrılığından söz açtığında biri        

yetmiş iki derdini anlatanları,                                     

ezkazâ bir anıya                           

bir ömür anlatan dilleri,                 

köpeğinin moklarını, incidir inci deyip   

sokakta bırakanları,

cinselliği sayılarda yaşayan kahramanları,  

fırsatçılığı us sananları,

dangalaklığıyla övünenleri,

psikopatları,

kendine tapınan manyakları, 

işkence etmeye yazgılanmış

gaddar ruhları,

kıskanç şirretleri,

kıskanç canavarları,

uzun kulaklarıyla gurur duymayan midas’ları,

birayı köpüksüz içenleri,      

birayı köpüksüz servis edenleri,

muhabbet bilmeyen              

arsız masaları,

ağlamayı zayıflık sanan ciddiyeti,   

paçozları değil ama

paçozları parlatan şarlatanları,

inci küpeli kızdan etkilenmeyenleri,

her koşulda güce tapanları,

her dönemin gücüne

dansözlük edenleri,                   

akşamın gözlerindeki ağır hüzne

hüzün katan ezgileri,                                  

gözyaşı budalası

efkârlı baykuşları,        

yalan söylediğini bilmeden

su gibi yalan söyleyenleri,                   

kendini ulemâ sanan zerzevatı,   

dişle soyulmuş hıyarları,           

aşk duygusunu yitirmiş dünyaları,      

küfür etmeyi yasallaştırmayan

sıradan usun cücelerini,                

son çarı öldürenleri, ölüm emrini verenleri,          

aptallıklarını unutarak           

aptalları gülünç bulanları,       

kuşpalazı için kuşlara kızanları,

köpeklerdeki sevgiyi yalakalık sananları,  

sacco’ya, vanzetti'ye,

rosenberg’lere kıyan                            

yıkılası dünyanın duvarlarını,      

tek gerçek benim diyen dünyaların duvarını,  

önyargının zincirinden kurtulamayanları,  

bir kere olsun günah işlemeyenleri,

bir kere olsun karda düşmeyenleri,

dans etmeyi hâlâ öğrenemeyen beni,                       

nâzımı gurbette öldürenleri,

hapiste on iki yılını çalanları,

sabahattin ali’nin aydınlığını

hunharca katleden karanlığı

ve kâtillerini,

üç fidanı asanları,

puşkin'i, lermontov'u düelloda öldürenleri,

granada’nın zümrüt güneşi lorca’yı

kurşuna dizenleri,

banyoda şarkı söylemeyenleri,

insanları diri diri yakanları,

hiroşima'ya, nagazaki'ye ölüm yağdıranları,    

canlı canlı insan yiyip de             

yamyamların bile söylemediğini söyleyerek           

ben gurmeyim diyenleri,                    

insanları ezerek orgazm olanları,

hasta olurum safsatasıyla

kışın dondurma yemeyenleri,    

söylersen rezilliğimi                         

söylerim kepâzeliğini diyen çakalları,                            

paranın iğrenç, soysuz

ve uğursuz gerçeğini öğretmeyen kültürleri,           

kibir tarlalarında büyüyen sessizliği,         

şişenin dibini bulduğumda

liv tyler’ı görmek için

“haydi kaptan, çek new york’a” dediğimde

“manyak mısın ağbi?” diyen taksi şoförlerini,   

gözbebeğimsin dediğimiz kadınlara   

sıra onları anlamaya geldiğinde            

gözlerini oyanları,                                          

ikiyüzlü, yalancı, çirkef horozları,            

bütünlemeye kalırken ben

sınıfı doğrudan geçenleri,

onları pataklamak için her yaz

tavana çıkan kıskançlığımı,                                                       

sayısız sersem hâllerimi,

sürme gözler güzeli

çelebiler çelebisi eşekçiğin            

onurunu,

hakkını teslim etmekten kaçan

kuyruksuz eşekleri,        

sansarların rüyâsına kör        

paraya dörtgöz bezirgânları,     

hatır bilmezleri,

hâlden anlamazları,         

her süzülüşüne imrendiğim

benden daha aylak,

daha serseri martıları,

işe giden sabahlarımla                

dalga geçen rıhtım kuşlarını,         

eşkıyânın dahi kuralları,

yasaları varken 

kural, yasa tanımaz sırtlan ruhları,

densizleri, arsızları,                    

görgüsüz ışığı, 

görgüsüz sokakları,

faytonsuz sokakları,          

çıngırak seslerini unutan sokakları,   

dostluktan uzak rüyâları,               

hırboların safsatasını,         

söylev böğürtülerini,          

senin iyiliğin için dese de

gönül inciten sözün her türlüsünü,

cehaletin şımarıklığını,

ünlem öncesi soruları,

öldür emrini veren ünlemleri,

sessiz çığlıkları duymayanları,    

cümle mahlûkatı yetim bırakan cânileri,

(avcılar dâhil,)        

haklı haksız aptalca soruları,

yıkımın bütün prenslerini ve

leşçilerini,   

bir kere daha zulümle sorun çözenleri,

bir kere daha bütün diktatörleri,

diktatör kanıyla beslenen keneleri,      

ve bütün

ve bütün

ve bütün,

bu nâmussuzları emziren bahtsız memeleri de, 

emziklerini de öldürmek istedim!                   

ve ah,

benim sevdiklerimi sevmeyenleri de!

 

evet,

öyle öldürmek istedim ki onları,

ne koca koca orduların nefreti,

ne nefreti ölüm yapanların kini,        

ne de cepleri ölüm dolu adolf amca

yarışabilirdi benimle!  

 

ama   

uzar gider bu liste sabaha kadar, hepsini öldüremem,

üstelik acemiyim, hazırlıklı değilim, yemin olsun ki

ansızın kalkıştım bu işe! 

ve elbet öldüremedim, olmadı, olamazdı.  

bana göre değilmiş bu herze, milyon numara büyük geldi!

 

ama bende saçmalık çok,

yaşayan, yaşamayan hepsine, en iyi dileklerimle yeni yıl kartı

attım! (her zaman bir beyefendi olmalı değil mi zarif hanımlar,

pek aziz beyler? yıllar yıllar önce, “nezâketsiz nefes bile alınıp

verilmez a köftehorlar!” derdi dedem, parmak çocuk hâlim

küpe yapar böyle sözlerden, bilmiş küçük bir adam olurdum!)

noel babanın verdiği armağanları da onlara pasladım!            

kartlara ne mi yazdım?              

sağ olanlara: en iyi bildikleri işten şaşmamalarını, 

alçaklığın binbir hâline; ilk günün heyecanıyla devam etmelerini

ve büyük özverilerle kazanılmış şerefsiz sıfatını özenle korumaları

gerektiğini,

diğer taraftakilere:

öncelikle silâh gibi şeylere gereksinimleri varsa seve seve

gönderebileceğimi, oralarda yepyeni, eşsiz cehennemler yaratarak  

başarılarının devamını beklediğimizi yazdım!

kara ruhlara başka ne denir ki? böyle işte sevgili j. prévert,

sendeki eşsiz kroşeler bende yok. adının olduğu yerde,

kendince alaycı kuşun incelikten uzak şakımaları için bağışla beni,            

sana olan sevgim ve hayranlığım sözün kısası!                                 

 

Sözden ve şiirden yana nasipsiz, olsa olsa bir öykünmeci olan

bu fakirin, yazma cesaretini gösterdiği sayıklamalarını

(zavallı yergi sanıyor) okumak lütfunda bulunduysanız size,

sizlere de ey okur, teşekkür ederim!

 

Ve lütfen siz de yapın listenizi, biraz tuhaf olsa da, rahatlarsınız

benim gibi… Montaigne’in dediği gibi “öldürmeyi doğaya bırakın,”         

hiçbir zâlim, hiçbir ustalık, yarışamaz onunla!                           

 

Mete Demirtürk


  • Gül T.

    Gül T. 31.12.2016

    Bu eser okuduğumdan beri ara ara aklıma geliyor. Niye bilmiyorum...Yazarın kendisine yaptığı özeleştiri, nefretimiz içsel karmaşalarımız o kadar samimi ve çarpıcı kaleme alınmış ki. Pek umutlu değilim bu yıl.Mutlu huzurlu daha iyi bir yıl dilerim herkese selamlar...

  • Ezel Parsa

    Ezel Parsa 25.06.2016

    Sanat, hatalı ya da yanlış bir izlenimi net bir şekilde ifade etmekten ibarettir. Kesin bir izlenimin net ifadesi bilimdir. Sanatsal süreç, bu yanlış izlenimi, kesinlikle doğal ve gerçek görünecek şekilde aktarmaktır. Samimiyet sanatçının aşması gereken en büyük engeldir. Zekayı bu zirveye, yani yalnızca edebi tarz hissetmeye götüren çıraklık, uzun bir disiplindir. Sevgili Mete Demirtürk bu disiplinden geçmiş nadir sanatçılardandır.

  • ELİF FİRUZİ

    ELİF FİRUZİ 23.06.2016

    Bence Demirtürk doğaya işaret maksatlı fısıldıyor:) bu arada birilerinin birşeylere fısıldadığı kitapları da listeye eklemek gerek..

  • Kaan Arslanoğlu

    Kaan Arslanoğlu 23.06.2016

    Sevgili Mete Demirtürk erikler çiçek açtığında Tanrı'ya inanmayanları öldürmek istiyor, ama sadece erikler çiçek açtığında değil sürekli olarak Tanrı'ya inanmayanlardan bazılarını anarak, onları öldürenleri de öldürmek istiyor. Neden ki? O işi kendisine bırakmadıkları için mi :)

  • ELİF FİRUZİ

    ELİF FİRUZİ 22.06.2016

    Sn. Mete Demirtürk, Bu yergiyi yazmakla ne iyi ettiniz. Aklımda olan olmayan pek çok şeyi burada aynı anda görmek iyi oldu. Listeme bir kaç yeni şey eklemiş oldum. Kiraz çiçeklerini çok seven biri olarak en çok şu tespitinizi beğendim; "erik ağaçları çiçek açtığında Tanrı'ya inanmayanları." Yerginizdeki "adolf amca" hitabınız ise aklıma takıldı...Yergi için bile olsa Hitler, Stalin vb. diktatörleri sevimli ve sıradan gösterebilecek değinme ve ifadelere itiraz etmemiz gerekmez mi? İyilikle,

  • Rıdvan Binici

    Rıdvan Binici 20.06.2016

    On altı yıl Khalkedon başkanı olup da Serasker Caddesi'ndeki çeşmeyi onarmayan zat-ı muhtereme ben de kırgınım.

  • Tayfur Ekin

    Tayfur Ekin 16.06.2016

    Tek kelime ile muhteşem... Hepimizin içindekileri bu kadar şiirsel ifade etmek sadece size mahsus olsa gerek...

  • Fatih M.Demirtürk

    Fatih M.Demirtürk 16.06.2016

    Burası İstanbul,Abi! diyerek hertürlü kuralsızlıgı kural yapanları da listeye dahil edebilirmiyiz.Beyninize - elinize sağlık.

  • Fahri Kumbul

    Fahri Kumbul 16.06.2016

    Başparmak dik açı beşparmak uçları birleşik... Şiir gibi şirin yazınız beğenimden esrik etti beni Ama her satırına kösnümem var bellemeyin Yine de kıyamacağım kadar çiçekler Şiir gibi şirin yazınız yazamayacağım kadar duyusal.

  • Deniz Can

    Deniz Can 15.06.2016

    Bir yanda kötüler bir yanda kendini kötü hissedenler, rahatsız olan onlar, rahatlama ihtiyacı duyan bizler, değişmez bir kural gibi. Bir yerde okumuştum psikiyatriste gidenler çoğu zaman gerçek hastalar değil de onlarla yoğun iletişim içinde olanlarmış, bunca kötülük varken sağlıklı kalabilmenin mücadelesini veriyoruz çoğumuz. Yöntem iyi, ortaya konulan da öyle, yüreğinize sağlık.

  • Hayrettin

    Hayrettin 15.06.2016

    Vallahi bravo Mete bey. Bize listamize ekleyecek bir şey bırakmadın. Çok hoş ve değişik bir çalışma, tebrik ediyorum.

  • İlknur Arslanoğlu

    İlknur Arslanoğlu 15.06.2016

    Alkışlıyorum

Bu sayfalarda yer alan okur yorumları kişilerin kendi görüşleridir. Yazılanlardan www.insanbu.com sorumlu tutulamaz.