Şiir
Zonguldak’ta Bir Bukalemun
Tencere, ütü, boru, tel, köşebent, levha ne varsa
Binlerce parça eğri büğrü hurda
Demir bilmem neler almak için gelmiştim buraya
Demir. Kilosu bir liraya.
Kırmızı bir ampulün aydınlattığı boş bir akvaryumun içinden
Bana bakarken yakaladım onu
Başı hafifçe yana eğik, ihtiyarlar gibi sarkmış gıdısıyla
Bir pas evreninde yemyeşil.
“Neden kırmızı?” dedim lamba,
“Abi, nedeni yok, ısıtsın diye”
“Arada güneşe de çıkarıyoruz onu”
“Adı var mı peki?”
“Abi, adı olur mu, bukalemun işte!”
“Adsız bukalemun olur mu hiç?”
Demir koydum adını hemen!
Çok hoşuna gitti Hurdacı Mümtaz’ın bu
“Demircinin bukalemunu Demir” diye.
Hani çelik bir kasadan, yüz yıllık bir iskelet bile çıkar da burada,
Görmeyi beklediğim en son şey sen olabilirdin Demir,
Zarif parmaklarınla tutunduğun o dalda.
Uzatmayayım,
iki özür borçluyum ve lütfen kabul et;
Sıcak, hoş esintiler, çiçekler ve kokular yerine
tutulduğun bu yer içindir ilki,
Ve şaşkınlığımdan o an,
aklıma başka isim gelmediğindendir diğeri.
AHMET ÇELEBİ
Zonguldak, 2016
Bu sayfalarda yer alan okur yorumları kişilerin kendi görüşleridir. Yazılanlardan www.insanbu.com sorumlu tutulamaz.
ELİF FİRUZİ 25.09.2016
hakkı kalmasın, bukalemun özürü de naif güzellikte, "iki özür borçluyum ve lütfen kabul et; "