Şiir
Josef Kılçıksız'dan üç şiir

beyaz gömlekte vişne lekesi
zifiri suskunluklar sürüldü önünüze
yıllarca biriktirdiğiniz cümleler
hecelere ufalanıp gitti...
gözyaşlarınızın duvarlarına çarptı
ve bin parça sıkıntıya sığındı harfleri
ama ağlarken duyulmadı sesiniz...
ne çok zamansızlık var şu suskuda, değil mi...
uçmak istediniz varlık kafesinizden
ama uçamadınız bir türlü
bir başka güne ertelendi uçuşlar
kalbin yanlışları fiziğin doğrularına galebe çaldı
dibe vurdu kanatlarınız
havada asılı bir kırlangıç olarak kaldınız
aşk yerçekimidir zira...
söyleyin
doğru mu uçamayınca öldüğü kırlangıçların...
kaç yıldız var gökyüzünün karanlık perdesinde
siz gidince
bir yıldız kayar mı kimsenin bilmediği...
söyleyin dağlar geçit vermez mi karlar yağınca
ses üşür mü o zaman...
size bir sır vereyim mi
sevgili gidince
kabuklarını sıyıra sıyıra ulaşır içinize idrak
özenle biriktirdiğiniz her şey uzaklaşır içinizden
gölgeler kaybolur aynaların dökülen sırlarında
bir ana sığar asırlar
şarkılar zıvanadan çıkarır sizi
başınızı belaya sokar
polisiye bir vaka olur
bütün suçları üstlenirsiniz...
gemilerin denizin üstüne beyaz köpüklü kahkahalar çizdiği
en gidilmez limanlara ertelenir vuslat ve
yan yatmış enkazlarla dolar deniz...
hayatın en zor sorularına en dirençli yanıtları verdiniz
bin yıllık ipeksi örtüyü çıkarmadınız ruhunuzdan
mahzun ve güzel bir gerçeğin arkasında durdunuz hep
aşk büyüktü sizin için ve ne dese o olurdu...
bu yüzden size teşekkür ederim
siz bir yakamozdunuz
dünyamın gittikçe kararan portresinde
beyaz gömleğimde bir vişne lekesiydiniz
çıkarmak istemediğim...
Fransa, 8 Ekim 16, yalnızlığın başkentinde...
yakut su
karanlığın sessiz izleyicisiyim ben
şiirin satır aralarında susmuş bir adam
gecenin ezbere okuduğu
bir şiir kitabının içinde yaşatıyorum seni…
o zaman hatıraların kutsi anıydı
memelerinde ne çok vanilya vardı
sütünde ne çok kan…
su karanlık
rüzgarların elimde
bir deniz gecesinde yolculuyorum gemilerini…
mor bir renk çarpıyor kıyılara
denizin ıslak gülüşlerine karşı
kumların minderine yazdığın
azgın bildirisi ayrılığın…
kazak haritasında vurulmuş bir atım
eskil bir uygarlık yıkılıyor tarihimde…
içimde taşkının yakut suyu
iki ucu gecelerin suskunluğu
sırtı lacivert vakitlerin çocuğu
uyu, uyu…
son dönüş gemisi
geceyi tam kalbinden vuruyor yağmur
bir deli ırmak birikiyor içimde...
ne garip değil mi
kaybettiğim yerde arıyorum seni
gerçi her katil
olay mahalline geri döner...
bahçemde ateş çiçekleri
toprak yer yangın...
mesafenin hükmü büyür
küçülür rüzgar...
külün ateşten yana tavrı değişir
bir kan fırtınası eşeler közlerimi...
herkes gider
üşüyen nefesler kalır camlarda...
günün akşama bıçak tuttuğu anda
bir tül mavisi sızar cam kenarından...
böyle anlarda
yolculuk nereye bir sor
zira an’dan başkası bilmez zamanı...
gidildikçe bitmeyen yollar
büyütür zaman ve
deniz dalgalar büyütür
son dönüş gemisini yutan…
Josef Kılçıksız, 27 Nisan 2014, Helsinki
Fotoğraf: Jakop Wagner