Bir Şair: Kaya Çanca

Bir Şair: Kaya Çanca

Bize en yakın, bize en uzak bir ülke Kıbrıs. Kendi içinde şenlikli, düzensiz olmakla birlikte, huzurlu ve sakin. Kimsenin farkında olmadığı bir şiir ısrarla büyüyor Kıbrıs’ta. Türkiye’deki şiir çevrelerinin bildiğini zannettiği ama gerçekte pek de haberdar olmadığı bir şiir damarı gittikçe daha gür bir sesle yayılıyor dünyaya. Biz, yani “anavatan şairleri”, “yavru vatanı” bağrımıza basarak bütün sorumluluktan kurtulduğumuzu düşünüyoruz. Durum böyle olunca Kıbrıs’ta yazılan şiire de “yavru vatan şiiri” muamelesi yaptığımızın farkına bile varmadan kutsuyor, kendimizce göklere çıkarıyoruz Kıbrıs şiirini. “Kıbrıslı üç şair say”, desen, ikiyi geçemeyecek ne kadar çok şair vardır “anavata”nda, kim bilir.

Kıbrıs’ta ortalık kahramanlık türküleri, şahlanan atların şakıyan kılıçların sesiyle çınlarken Fikret Demirağ’ın karşı duruşunu ve şiirini bir kenara bırakamayız. Neşe Yaşın’ın daha çocuk yaşta şiire ve barışa dair çabalarını görmezden gelemeyiz Kıbrıs ve Türkiye özelinde.

. . .

Kıbrıs’ın İngiliz sömürgesi olduğu yıllarda, 1945’in Ocak 27’sinde dülger oymacı Salih Mustafa (Çanakçı) ile ev hanımı Refika Salih (Çanakçı), Abohor’da (Cihangir) ikinci çocuklarını dünyaya getirdiklerinde, Kaya adını verdikleri oğullarının şair olacağını bilmiyorlardı, kuşkusuz. İlkokul, parasız yatılı ortaokul ve bağımsızlığını kazanan Kıbrıs Cumhuriyeti’nin başkenti Lefkoşa’da lise yılları başarıyla sonuçlandı Kaya’nın. Yurt odalarında zorunlu konukluğu ve yalnızlığı çoğaltan Kaya, Fen Bölümü’nden 1962-63 öğretim döneminde mezun olduğunda soluğu Ankara’da aldı, Ekim 1963. Jeoloji ve maden mühendisliği mutsuzluk demekti daha çok. Şubat 1964’te geri döndü Ankara’dan. “Ben ovalarda dolaşıp kuyu kazacak, su arayacak biri değilim. Benim ilgi alanlarım başka..” diye yazacaktı annesine.

Ülkesine dönüp sınavında başarılı olduğu Öğretmen Koleji’nde okudu. Bu dönemde Esat Dede Hanı’ndaki bekar evinde kaldı. Aynı dönemde günde 4-5 saat nöbet tutmak zorunda kaldığı 77. Bölüğün askeri olarak mevziye kitaplarıyla giden bir öğrenciydi. Burada tanıştığı Cemal Bektaş, “hassas, duyarlı ve gururlu, ama aynı zamanda takıntılı ve huzursuzdu”, demişti Kaya Çanca hakkında. Milliyetçilikle ilgisi olmayan, askeri disiplinle uyuşmayı aklına getirmeyen Kaya Çanca yazmakta ısrarcıydı. 1968 Haziran’ında mezun olup öğretmenliğe başladığında ilk kitabının basımı üzerinden üç yıl geçmişti. Kaya Çanca, Öğretmen Koleji yıllarında yazdığı şiirlerini “Eski Beste” adıyla bir araya getirmiş, 1965 yılında Lefkoşa’daki Halkın Sesi Matbaası’nda bastırmıştı.

Kaya Salih adıyla yayımladığı kitabı “Eski Bahçe”yi eline aldığında 20 yaşındaydı, Kaya Çanca. Kitapta toplam 20 şiir vardı. Şairin 1963-1965 yılları arasında yazdığı şiirlerdi bunlar. Genç şair yaşadıklarını ve düşlerini yazmıştı daha çok. Köy hayatı, doğa ile kadın arasındaki benzerlik, yeryüzündeki tüm canlıların kardeşliği, çocukların saflığı ve temizliğine rağmen dünyanın tımarhaneye benzemesi, tavus kuşlarının kafese kapatılması gibi geleneğe yaslanan naif şiirlerdi “Eski Bahçe”nin toplamı.

Zamanın Türkiyesi'yle Kıbrıs Cumhuriyeti ne kadar benzerlik taşıyor olabilir, ayrı mesele. Dil benzerliğinin ötesinde dil uyuşması şairleri yakınlaştırıyor. Farklı nedenlerle, benzer duyarlıkları dile getirip şiir için açılan olanakları kullanabiliyor şairler. Orhan Veli, Oktay Rİfat ve Melih Cevdet Anday’ın o günlerde fırtına gibi esen Garip şiirleri Kaya Çanca’yı da etkilemişti kuşkusuz.

YALNIZLIK

İnsanlardan kaçarak
Uzaklara
Gitmek geçer aklımdan.
Yalnız kalmak bir başıma
Deli gibi…
Hayvanlarla konuşmak,
Dertleşmek kuşlarla,
Dinlemek isterdim
Rüzgarın sesini yalnız başıma
Deli gibi…

İlk kitap bazen nedenini yitirir, yük olur, taşımak istemez şair, yokmuş, hiç olmamış gibi davranabilir. Kaya Çanca da ilk kitabı “Eski Beste” için benzer şeyler hissetti kısa sürede. Yok saydı ilk kitabını şair. Üç yıl sonra yayımlanan ikinci kitabının ilk sayfasında “birinci kitap” yazıyordu “Y. Sokağı” için. Zafer Matbaası’nda 30 sayfa halinde Şubat 1968’de yayımlanan “Y. Sokağı” karşılıksız aşkın zehirli kanıyla dolaşıyordu Kaya Çanca’nın damarlarında. Bu kitapta babasından ödünç aldığı “Salih” adını atmış, soyadı Çanakçı’yı Çanca’ya uyarlayarak Kaya Çanca’yı yaratmıştı. Milliyetçi şiirin böğüre böğüre Kıbrıs sokaklarında dolaştığı yıllarda soyut şiir yazmanın kapılarını açmışlardı Fikret Demirağ ile birlikte.

yıldıza yakınlığım

size yakınlığım var
herkese uzağım
siz de şimdi uzağımdasınız
gökte bir sürü yıldız
bütün yıldızlara uzağım
uzak bir yıldıza yakınlığım var

“’Eski Beste’deki şiirler günlük güneşliktir, fakat ‘Y. Sokağı’nda ve sonrasında yazdığı şiirlerde genellikle yağmur yağar. İlk kitabındaki şiirleri bireyselleşmeden önce yazdığı için henüz bir üslubu yoktur, ama ikinci kitabında Kıbrıs’taki şiir geleneğinden kopmaya başlamış, gittikçe sertleşen ve zorlaşan bir şiir yaratmıştır. Kendi kişiliğini ve yaşadığı yerin atmosferini katmıştır şiirine. Bu şiirlerinde İkinci Yeni ve Atilla İlhan etkisi görülse de, kendine özgü imgeler, sözdizimi ve üslupla kuşkusuz kendi yolunu açtığını söyleyebiliriz. İkinci Yeni ile, gelenekten kopma, soyutlama, biçimciliğe kayma, özgür çağrışımlar, us dışına çıkma gibi özellikleri paylaştı, ama işi anlamsızlığa, anlaşılmaz derecesinde kapalılığa, okuyucuya sırt çevirmeye kadar götürmemiştir.”*

Kıbrıs’ta Türk-Rum çatışmasının şiddeti giderek artıyordu, ölümlerin, kaybolmaların kuşattığı insanlar giderek kıstırılmış bir hayatın sonuçlarına katlanmanın eşiğinde yarının ne getireceğinden habersiz yaşamaya mecbur kılınmıştı. Bu kuşatma altında “Akın Gazetesi”nin “Sanat Dünyası” sayfasında şiir ve yazıları yayımlanan Kaya Çanca, “Y. Sokağı” adını verdiği Yegane Hanım’dan karşılık göremediği aşkına çare aramakta, baş edemediği şizofreni hastalığından ötürü ani ruhsal değişimler yaşamaktadır. Gittikçe daha yalnız, daha sinirli, daha bakımsız, ilgisiz ve uzaklaşma eğilimindedir. Sonrası malum. Yaşamamayı tercih etti Kaya Çanca.

Genç yaşta hayata eyvallahı olmayan ve kendi isteğiyle çekip giden her şair etrafında nedenler ve sorular oluşturur elbette. Ondan kalan iç burukluğuna yanıt arayan insanlar şiirlerini didikleyerek şairin neden ölümü tercih ettiğini merak eder. Dizeleri arasında kendileriyle yaşamaktansa ölümü tercih edişinin ipuçlarını bulacaklarını düşünür insanlar. Yaşamına son vermeden önce bütün şiirlerini ve kitaplarını yakmıştı Kaya Çanca. “Y. Sokağı”ndan sonra gazetelerde yayımlanan şiirlerinin dışında şiirlerine ulaşamadı araştırmacılar. Kıbrıs şiirini derinden etkileyen şairlerden birisi olan Kaya Çanca üçüncü kitabının şiirlerini yazıyordu belki de. Toplumsal çalkantı, karşılıksız aşk, hastalık yakasını bırakmamış kalbiyle babasının av tüfeğinin namlusu arasında tetiği çekmişti.

Kaya Çanca’nın kendinden sonra gelen kuşaktan ziyade, 1990’lı yılların başında yazmaya başlayan Kıbrıslı şairleri daha çok etkilediğini yazmış, Gürgenç Korkmazel.

Vefa, hepimiz kadar, şairler için de gerekli. Anımsamak, dile getirmek, anmak, paylaşmak ve çoğaltmak için vefa. Gürgenç Korkmazel’in titiz ve inatçı araştırmalarıyla “Kaya Çanca Yaşamı ve Eserleri” okuyucuyla buluşmasa, bütün bu özete ve Kaya Çanca’nın şiirlerine ulaşamazdık kuşkusuz. Kıbrıs Türk Sanatçı ve Yazarlar Birliği’nin katkılarını da unutmamak gerek.

Kan

südüm kanıma karıştı
kimbilir nerelerden getirdim
anne südündü kanıma
ellerimi büyütecektim

ellerimi kırdılar

kanlarını güneşte kuruttum
kokuyordu kanları


C. Hakkı Zariç


  • Osman Ahmet Koca

    Osman Ahmet Koca 21.04.2021

    Kaya Çanca Abim dayımın oğluydu benden üç yaş büyüktü ve çocukluk yıllarımız köyde beraber geçmişti. Her zaman yavaş ve sessizdi ama çok zekiydi. Rahmetli Dayım biraz otoriter ve sert bir insandı çocuklarının illede kendinin onayladığı şekilde yaşamalarını ister kendi istedikleri gibi hareket etmelerine engel olurdu. Benim görüşümle bu nedenle Abim Kaya ve benim yaşımda olan diğer kardeşi Yılmaz yeğenim her zaman özgüveni olmayan insanlardan kaçarmış gibi hayatlarını sürdüren iki kardeşti. Çok akıllıydılar ama hiçbir zaman Dayımın baskılarından kurtulamadıkları nedeniyle herkesten uzak diğer insanlarla fazla ilişkileri olmayan iki birey olarak yaşadılar. İkisiyle de çok iyi anlaşırdım, sebebide benim Anneminde Dayım gibi olmasıydı ve bu sebepten onları anlıyordum. Tek farkımız benim babamın baskı ile çocuk yeyiştirmenin doğru olmadığına inanan bir Baba olmasıydı. Ruhları Şad yattıkları yer nur olsun.

Bu sayfalarda yer alan okur yorumları kişilerin kendi görüşleridir. Yazılanlardan www.insanbu.com sorumlu tutulamaz.