Bir Tinerci Baladı

Bir Tinerci Baladı

C. Bukowski’ye

 

Söylemezsek şimdi burada                                     

hiç duyulmayacak, bilinmeyecek                              

bir tinerci baladıdır      

sözlerimiz ağbiler!

Uyağı, ölçüsü yok diye 

olmaz diyorsanız

gene de,

bir tinerci baladıymış gibi                 

algılayın sözlerimizi ağbiler. 

 

Bizler ki

arabesk tarlalarında büyüdük,

acıyı damardan almayı öğrendik,

diyeceğim o ki,

şu modern zamanlarda                       

geç de olsa, farklı da olsa,        

artık bizlerin de                             

bir baladı olsun!

 

CV'miz ağbiler,

bir gün biz de doğmuştuk,

diye başlar.

Normal doğum değildi elbet bizimki,          

bir kazaydık Tanrı elinden!                

Çâresizliğimizden,

boynu bükük oluşumuzdan değil,

üretim hatalarıydık                                          

hiçlenmiş yazgımızla!                    

Olur mu ağbiler?

Olmuş işte!

Ve çocuk olmuşuz,

olmuş muyuz?

Oyunun bu perdesini

hiç hatırlamıyoruz ağbiler...

Ve çocuk değildik

ve yetişkin değildik

ve tamam iş kazası varlıklardık,

 

ama biz neydik aslında ağbiler?

 

 

Kaldırımlar anamız,

sokaklar ülkemizdi ağbiler!

Bir menekşenin tebessümü

balkonda

nasıl bir şeydir,                                              

bilmiyorduk ağbiler.

 

Ama biz sokakların has evlâdıydık!

 

Bir bakıma ağbiler

çalınıp bir gezegenden                 

(ya da ölümcül bir virüs diye)

bırakılmışız sanki yeryüzüne!    

Ve işte,

çocuk görüntüsünde,

ergen görüntüsünde,

delikanlı görüntüsünde

istilâ ettik kentin sokaklarını.

 

Daha bu yaşta

yoksul düşkünlerdik.

Ve gecikmeden Tanrı yetişti!

Hatasını unutturmak istercesine                       

bağışladı  bizlere                                             

muhteşem ezgisini tinerin!

Koklamaya başladık mı,

ân’ı bahar coşkusunda yıkardı,

anılar zengini olurduk rengârenk,

alır bizi geldiğimiz gezegene götürürdü!           

 

Para lâzım mı ağbiler?

Allah kahretsin bunu îcat edeni!

Doymak için, tiner için,

sürü halinde yaşamak için bile

para gerekiyordu ağbiler.

 

Arabanızın camlarını sildik siz istemeden.

Atıkları topladık çöplerden,

durmadık, iş aradık.

Kimilerimiz şanslı olmadı değil,  

dilenmeyi öğrendi!

Kimimiz sancaktan yanaşıp

karı lâzım mı ağbileri öğrendi!

 

Durmadık iş aradık,

zemheri soğuğu gibiydi ruhumuz.

 

Ne çok kapı vardı çalmak için ağbiler?

 

Durmadık iş aradık...

Gündüz iş diye sunduğunuz

gergefte,

ruhumuz iğdiş edilse de,

zıpkın gibiydik

geceleri delip geçmeye!

 

Ama ne yapsak değişmiyordu yazgı.

Kaldırımlar anamız,

sokaklar ülkemiz kalıyordu!

Ve hiç üşümüyorduk ağbiler!

 

Hepiniz sıcak avlusunda dünyanızın

kadınlarınızla sevişirken,   

ayaz kesen gecede,

koyunlar gibi sokulup birbirimize

betonlarda karton üzeri,

vallahi üşüdüğümüzü düşlüyorduk!

 

Bizler kendi dünyamızda,

sizler kendi dünyanızda yaşarken,

görünmez bir sınır vardı aramızda ağbiler.

 

Pardon!

Dolarınız var mıydı ağbiler?

Hani nâmus gibi tedâvülden kaldırılmayan,

modern zamanlar mitolojisinde

Tanrı diye anılan!

 

Neden mi sordum?

Lâf ola beri gele diyelim!   

 

(Aslında ağbiler, karı lâzım mı diyecektim?)

 

Sahi kutsanmış dolar

ruhunuzu esir aldı mı ağbiler?

 

Biz tükendik, bittik, aşağ’landık 

ama bizi esir alan olmadı!

Pardon, tinerimize lâf etmeyin!

 

Zaman sakız gibi uzayıp duruyordu ağbiler,

bitirmek gerekiyordu bir şeyleri,

başlamak gerekiyordu bir şeylere...

Afyonumuz patlıyordu patlamasına da,

hayâlsiz hayâl oluyorduk ağbiler.

Spermlerimizden göl oluyordu,

sizler gene de boğulmuyordunuz!

Ananızın çiçeğinden kaçan bit

kirden kolalı yakamızda

gölgesi oluyordu utancımızın!

 

(Karı lâzım mı ağbiler?)

 

Zaman sakız gibi uzayıp duruyordu.

Bir şey yapmak gerekiyordu, ama ne?

Ve en kötüsü, hayâl bile edemiyorduk

sıradan bir şeyi.  

 

Görmediğiniz, görmeyeceğiniz                

bir filmin, yaşadıkça

çürüyen varlıklarıydık. Varlık mı?

Sözgelişi diyelim.

 

Sizlerden bir yudum uzakta,              

işte o korkunç,  o malûm gün gelecekti,

geldi ağbiler.

Temiz hava ormanda,                     

yaramadı

biz kaldırım piçlerine!

Yaşlı kadın ve genç kız!..

Sayıya gelmezdi yaşlı bîçare,

genç olanı ay parçası.

Kanımız dellendi birden:

spermlerimiz gün ışığına çıkmak için

sabırsızlanıyordu ağbiler!

Teslim aldık o cânım bedeni!

Köleleştirdik, aşağıladık,

dahası...

Hatırlamak biz câniler için bile bir kâbus.         

Faslı atlayalım ağbiler,

meraklısına ayrıntı

mahkeme dosyasında...

 

Kazandık bütün aşağ’lık sıfatları.  

Boğulduk, parçalandık, un ufak olduk           

kendi vahşetimizde! Şimdi daha iyi anlıyoruz,

unutulmayacak bu iğrençlik.

Unutulmasın!

 

Son kalan bir güçle söylüyorum:

Korkmak mı nedeni, nefret mi?

Dayanılmaz bir utanç mı?                               

Yok etme güdüsü esir aldı bizi ağbiler,

haince salladık bıçaklarımızı,

kesip biçtik gökyüzünü,

hunharca doğradık güneşi!

Gençliğini yok ediyorduk gençliğimizi...

Doğacak çocuklarını yok ediyorduk çocukluğumuzu...

Düşlerini yok ediyorduk düşlerimizi...

Ana kız ölüyorlardı, biz intihar ediyorduk ağbiler.   

 

Hiçleme üzerinedir vokalimiz ağbiler.            

 

Hayat nedir ki aslında?

Sineğe göre arının, arıya göre kuzunun,

kuzuya göre insanın?

Ve insana göre insanın?

 

Öfkeyle karışık gülüyorsunuz bizlere değil mi?

Sizler nâmuslu, bizler ırz düşmanı piçler!

Ve tastamam yok olması gereken hiçler!              

 

Öyle mi? Öyle olsun...

Peki biz zavallı cümle mahlûkatın

garip tezahürleri olarak,

sizlere bir çift sözümüz olmasın mı?

 

Yalnız küfürden âzâdedir sözlerimiz.   

 

Bizler iğrenç kâtiller olsak da,  

sıradan, acılı etoburdunuz,

mor bağırsaktandı yürekleriniz,

binlerce kılcal hesapla yüklü.

Sizin nâmus, erdem, dürüstlük dediğiniz şeyler

battığınız pisliğin izdüşümüydü.

Varsa yoksa,  özlemiyle yandığınız

bitmeyen daha’larınızdı...

Mülkün dahası, postun dahası, kadının dahası.

Ve benliği marka, kusmuğu marka, 

rezilliği marka, şeytanı marka...

Yani bitmeyen markaların

tutsaklığında boğulurken,

insanlık sayenizde “out” oldu ağbiler.              

Şimdi söyleyin, bize verecek neyiniz vardı?

 

Dünyanızın “yarığı balık kokuyordu”* ağbiler.

 

Savunma hakkımızı kullanmıyoruz.

 

Bizi bir şey için affedin!

Stadyumlarda bağırsak da

ananızın çiçeğini yakamıza takalım diye,

yapabildik mi? Yapabilseydik bunu ağbiler,

baladımız  başka türlü yazılırdı!

Safkan kötü olsak da,                                 

bâzen uyardık sürünün gözbebeği 

rezillere! Bir hırsızlıktır küfrümüz ağbiler!                                          

 

İnsanlık bitti,

bizler de böylece mağlup sayıldık ağbiler.     

 

Bunca sözden sonra

kıza köpüre, bir nefret:   

“Ne lan bu lâflar, şimdi de racon mu kesiyorsunuz,

koymuşum baladınıza” demeyin!   

Kahpe feleğin demir yumruğu    

öyle dehşet koydu ki hemen her şeyimize,

sizinki zavallı ve gülünç kalır!

 

Savunma hakkımızı kullanmıyoruz.

Asın bizi ağbiler!

Anamızın ak sütü gibi hak ettik ölümü...

 

Asın bizi ağbiler,

unutmadan ama

daha önceden öldüğümüzü!

 

Mete Demirtürk

 

*C. Bukowski

  Çev. A. Pardo


  • Mete Demirtürk

    Mete Demirtürk 06.02.2018

    Aziz Hocam, Sözün güzel tarafına teşekkür ederim. Düşüncenin soğuk tarafı ise beni de sarsar, büker, ezer. Dünya işte, binbir yüz! Kaçmak mümkün mü? Saygılar...

  • Kaan Arslanoğlu

    Kaan Arslanoğlu 06.02.2018

    Şiir güzel olmuş. Hele bazı yerleri çok hoş. "Karı lazım mı ağbiler" falan gibi yerleri. Durmadık iş aradık... Gündüz iş diye sunduğunuz gergefte, ruhumuz iğdiş edilse de, zıpkın gibiydik geceleri delip geçmeye! .... gibi yerleri... Ne var ki tinercileri pek sevmem. Öte yandan tecavüz edip öldürenlerin cezası idam olmalı diye düşünürüm. O yüzden bütünde şiire ısınamadım maalesef. Saygılar.

Bu sayfalarda yer alan okur yorumları kişilerin kendi görüşleridir. Yazılanlardan www.insanbu.com sorumlu tutulamaz.