Siyaset
MARKSÇI SOLCUYA SINAV ÇOK… İŞTE TPAO ÖZELLEŞTİRMESİ
Azgelişmiş ülke ulusalcılığı solculukla çeliştirilmeden önceki yıllarda yetiştim –ki bu çeliştirme de emperyalizmin Türkiye’de başardığı saptırmalardan biridir.
Bizim öğrencilik yıllarımızda düzenin egemenlerinin ‘komünist’ diye damgaladığı öğretmenlerimiz, öğretim üyelerimiz, cumhuriyetin KİT’lerini (Kamu İktisadi Teşebbüsleri) “egemen sınıfların baskı aracı olan devletin, solcuyu hiç ilgilendirmemesi gereken kuruluşları” olarak değil, bu ülke halkının bağımsızlığını güçlendiren ulusal değerler olarak anlatırlardı. Batı’nın yabancılaştırma aşılarıyla solculuğun TC düşmanlığı sanılması sağlanınca, solcunun KİT duyarlılığının da KİT umursamazlığına dönüştürülmesi başarıldı.
12 Eylül’den sonra başlatılan peşkeşin ilk uygulayıcısı olan işbirlikçi sivilin “zarar eden KİT’leri satmak gerekir” biçimindeki saçma sapan mantığı halka yutturulurken solcunun şaşırtılıp susturulması için gerekliydi bu KİT duyarsızlığı. Kendi ulusal devletine yönelik her türlü bilinçten soyutlanmış bir düşmanlık solcuda yerleştirilmeden gerçekleştirilemezdi dışarıdan tasarlanan yıkım. (Burada, emekçi sınıfların devletini kurmak için kaçınılmaz olan ilerici-solcu-devrimci yıkımdan değil, yıkımdan sonrasını solcunun umursamaktan vazgeçtiği –böylece her şeyden vazgeçtiği– ama emperyalizmin güdümünde solcuyla birlikte yürütülen yıkımdan söz ediyoruz.)
Evet, Türk özelleştirmesinin her aşaması, –bir ayağı Kürtçülükle yürütülen– yıkımın, çökertmenin ekonomik-toplumsalcı dayanaklarına yapılan vuruşlardır. İkisi de, postal zoruyla 12 Eylül faşizmi oturtulduktan sonra uygulamaya kondu, 1980’lerin ortalarına doğru.
Boşuna değildir bu çökertme tasarımının yürütücülerinden birinin, “federalizm” diye, öbürünün (özelleştirme yasasını meclisten geçirdikten sonra) “son sosyalist devleti yıktık” diye inciler yumurtlamaları.
Böyle özlü sözlü itirafların bile solcumuzu aydıramayışı, Türk solunun bağışlanmaz aymazlığının göstergelerindendir.
Küreselleşme masallarıyla emperyalist aşısını yemiş Marksçı solcuyla çok derdimiz var da, bugünkü derdimiz işbirlikçi Kürtçü’nün ardına takılması ya da ona karşı umursamazlığı değil, özelleştirme karşısındaki duyarsızlığı, eylemsizliği, dut yemiş bülbüllüğü.
Tartışırken diyorlar ki, “şu dergimizde şu şu yazılar var, bu gazetemizde bu bu haberler var, sen bilmiyorsun.”
Benim bilmeyişimin, şu şu yazılarla bu bu haberlerin yetersizliği, gönülsüzlüğü nedeniyle olduğunu da onlar anlamıyorlar da, bunları geçelim, şu şu yazılarla bu bu haberlerin varlığını onların özelleştirmeye ‘karşı duruşları’ olarak ‘olmuş’ sayalım.
Haziranın üçüncü haftasından, alın size bir özelleştirme haberi daha… Yine ülkenin gözbebeklerinden biri: Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı. Kendisine bağlı her biri ayrı dev olan TÜPRAŞ, Petrol Ofisi halledildi ya, sıra ana kuruluşa geldi.
Niye mi solcunun TPAO’yu, solcu olmayanlarla birlikte savunmayı içine sindirmesi gerekiyor?
Lenin emperyalizme karşı neden Mustafa Kemal’in yanında olduysa onun için. Mustafa Kemal’den sonraki Türkiye’nin emperyalizme karşı neden 1950’lerin İran ulusalcısı Musaddık’ın yanında olması gerekiyor idiyse onun için. Neden 2000’lerde Venezüella önderi Chavez’in emperyalizm karşıtlığının yanında olmak gerekiyor idiyse onun için.
İsmail Cem’in Kemal Derviş takımıyla arkadaş olmadan önceki döneminde yazdığı Türkiye’de Geri Kalmışlığın Tarihi adlı kitabında, Batılı petrol şirketlerinin şimdi Türkiye’den koparılmak istenen yerlerde açtıkları kuyuları “burada petrol yok” diye diye kapattıktan sonra TPAO’nun o kuyularda petrol bulmasının örnekleri yazılı olduğu için.
Fakat Marksçı solcu cılız sesle de olsa, “biz özelleştirmelerden yana olmadık, özelleştirmelere hep karşı olduk” diyor ya… Özelleştirme karşıtlığının kaçınılmazlığını Marksçı solcuya anlatmak için örnekleri artırmaya gerek yokmuş gibi görünüyor bu durumda.
İşte TPAO’nun özelleştirilmeye kalkışılması sizi bekliyor karşı çıkmanız için. Ama öyle âdet yerini bulsun diye, ayıp olmasın diye, dostlar alışverişte görsün diye değil… Gönülden… İstekle… Canla başla…
Hele hele… TEKEL’de yaptığınız gibi, “KİT’ler işçi yatağı, işçi özelleştirmeye karşı direniyor, solcunun da işçinin yanında olması gerektiğine göre, biz de solcular olarak orada olalım da ‘yoktu’ demesinler, hem belki oradan işçi yoldaş da kazanırız” yaklaşımıyla hiç değil.
Tersine… Daha yukarıdan bakışla emperyalizmin çökertme tasarımını görerek ve o KİT’in işçisi bile uyanmadan önce, onu da uyaracak antiemperyalist yurtsever bilincinin uyanıklığıyla TPAO işçisine yaklaşıp onu da harekete geçirecek bir özelleştirme karşıtlığında işçiye, halka önder olarak… Fakat bunun için o işçiye Marksçı-komünist kimliğinizle gitmenize gerek yok. O kimlikle çelişmeyen yurtsever, antiemperyalist kimliğinizle gitmeniz gerekli ve yeterli.
Var mısınız, yok musunuz, görelim.
Yanıtı biliyoruz da…
Yazmamış olmayalım da, tartışma tarihte eksik kalmasın istedik.
Marksçı solcu, karaya ak, aka kara demesine neden olan emperyalist aşısını kanından temizlediğinde, bu tartışmalarımızı ve ayrılıklarımızı da geride bırakmış olacağız.
Umut umuttur. <>
Hürriyet Yaşar
Bu sayfalarda yer alan okur yorumları kişilerin kendi görüşleridir. Yazılanlardan www.insanbu.com sorumlu tutulamaz.
Hürriyet Yaşar 07.07.2016
Demek insanı incelemeyi sürdüreceğiz bıkmadan, usanmadan Kaan. Hani sen “Yeni insan top gibi yusyuvarlak oldu. Neresi sağıdır bir topun, neresi solu?” diyorsun ya yeni türeyen insan için bir yazında… O insanın o duruma gelişini, o dönüşümünü çözmemiz gerekiyor. Ancak o zaman, kimin gerçekte ne/neci olduğunu anlayabileceğiz. Bir de… Ben de ‘mümin’ sayıldım ya!.. Dünyam karardı. Yeryüzünde mümin olmayan yaratık yokmuş gibi geliyor şimdi. Bundan sonra ya bu müminliğimi benim de görüp kurtulmam ya da –değilsem– söylediklerime kulak verilmesini sağlamam gerekiyor. Hangisi gerçek ya da değilse, ona göre artık. Kişilerin büyük çoğunluğu ideolojileriyle büyük ölçüde çelişiyorsa, insanlık durumunda yaşanan çok derin, çok yaygın bir yozlaşma/yabancılaşma var demektir. Sorun da ideolojilerde değil, insandadır. (Bence kuşkusuz.) (Sonuncu) Bir de… Yorumlardan yazıya çekiliyorum, söylemeye/konuşmaya. Kendi yazısının yorumlarında bu kadar tartışmış olmak gibi bir yanlış, yeter bana Sevgiyle...
Kaan Arslanoğlu 07.07.2016
Hürriyet arkadaşım, seninle yaptığım tartışmayı onlarca kez başkalarıyla bire bir yaptım. Aynı tiptesiniz, milyarlarcasınız. Önce inanıyorsunuz, sonra inancınızı süsleyecek teori yapıyorsunuz. Sizler için gerçek ve kanıtlar, bu doğrulara dönük fikir değiştirme yok. Yanlış halkadasın bana göre. Türkiye'de ulusalcıyım diyen ulusalcı değil, Marksistim diyen Marksist değil, dindarım diyen dindar değil, liberalim diyen liberal değil. Tutarlılık ve samimiyet krizi had safhada. Bence kavranacak halka bu olmalı. Ama bu, o ideolojilerin suçunu örtbas etmez. Biri dese ki "Şeriatçılık aslında iyi bir şeydir, ama şeriatçıyım diyen bazıları onu kötü gösteriyor." Ne derdin? Bir şeye inananların büyük çoğunluğu ne ise o ideoloji artık odur. Marksistlerin çoğu yavşaksa artık, o doğru bir ideoloji olmaktan çıkmıştır. Ulusalcıların büyük çoğunluğu kendi yaşamlarında Amerikan tarzıysa bu ulusalcılık kokmuştur. Lamı cimi yok. Ötesi kör inanca, tapınmaya girer. Sevgiler kardeşim.
Hürriyet Yaşar 07.07.2016
Alacağın olsun sevgili editörüm Kaan Arslanoğlu. Bu yazının yorumlarını yanıtlayana dek, iki yazı yazardım. :) Bir de böyle borçlandın. :) Örneğin, artık iki üç günde bir yazı istiyormuşsun… Kızma!.. Mesela deduk. :)
Hürriyet Yaşar 07.07.2016
Örnekse, Aziz Nesin. (İster ulusalcı çelişkisine örnek sayın, ister Marksçı çelişkisine, ister ikisine de.) Bütün oğullarını (sanırım kızı okumak istememiş olmalı) yurtdışında okutmak için servet harcamış. Bence de yanlış olan bu seçime, hangi etmenlerle yöneldiğini bilemiyorum. Ama Aziz Nesin’in, kendi zamanını ve parasını bile kamunun zamanını ve parasını harcıyormuş gibi bir borçluluk/sorumluluk duygusuyla ve tutumluluğuyla harcadığını da bilince… Miras konusunda yasaların yetersizliğine karşın yapmayı başardığı kişisel devrimini bilince… Cenaze töreni konusundaki kişisel devrimini bilince… Anılarından, güncelerinden, daha nice hayran olunacak, saygı duyulacak tutarlılıklarını öğrenince… Çocuklarını yurtdışında okutma düşkünlüğünü, doğru saymaksızın bağışlayıveriyorsunuz. Niceliğin niteliği belirleme yasası bunu gerektiriyor çünkü.
Hürriyet Yaşar 07.07.2016
K.A. : “Çocuklarını yurt dışında okutmak ve çalıştırmak için ne fedakârlıklar yapan birçok ulusalcı tanıyorum mesela.” H.Y. : Evet, doğru. Buradaki ‘ulusalcı’ sözcüğünü Marksçı, ırkçı, şeriatçı diye de değiştirebiliriz. Bu durumu iki açıdan yorumlayabiliyorum. Birincisi, göçmüş insanın kendisine, giderek kendi toplumuna karşı güvensizliği nedeniyle içinde yok edemediği yabancı hayranlığı. İkincisi, yalnızca bu yanlışı nedeniyle o insanı harcayamayacağımız gerçeği.
Hürriyet Yaşar 07.07.2016
K.A. : "Ulusalcılara gelince. (…) … liderler, önemli isimler seviyesinde o kadar çok tescilli Amerikancı var ki içlerinde." H.Y. : Bu tümcedeki doğruluk, ulusalcılığı Amerikancı yapmaz ki!... Ulusalcılıkla çelişen ulusalcıların varlığını saptar. Bunların kimi kendilerinin gerçekten ulusalcı olduğuna inandıkları halde ulusalcılıkla çelişen seçimleri olan örneklerdir. Tıpkı Marksçılıkla çelişen davranışları olan Marksçılar gibi. Kimleri de, ulusalcı yapılar içinde bulunup gerçekte ulusalcı değildirler. Örneğin ilkelerinde ulusalcı olduğu yazılı partinin genel başkanı partisinin içindeki ulusalcılardan “ulusalcı arkadaşlar” diye söz ediyorsa, kendisi ulusalcı değil demektir. Bu saptama da yetersiz olduğundan, şunu da söylemek gerek: Onun ulusalcı olması partisinin ilkelerine göre zorunlu olduğu halde ulusalcı olmadığını partisi görüyor ama gereğini yapacak iradeyi gösteremiyor demektir. Böyle önderlerin Amerikancılığı, ulusalcıların ya da ulusalcılığın Amerikancı olduğunu göstermez ki!
Hürriyet Yaşar 07.07.2016
Hürriyet Yaşar neden böyle bir seçim yaptı Marksçıları eleştirmek için biliyor musunuz: TPAO özelleştirmesine hangi Marksçı gruplar hangi ölçüde bir dirençle karşı çıkacaklar dersiniz? TPAO emekçileri direnişe geçmedikçe, Marksçı örgütler eyleme değer bulmayacaklar konuyu. Bundan emin Hürriyet de ondan bu konuyu seçti. Utanacaklar. Özellikle 'mahcubiyet' filan değil Türkçe 'utanmak' sözcüğünü kullanıyorum, anlamla irkilelim diye. Ulusal konular Türkiye’de solcuyu utandıran konulardır. Gezi’de bayrakla fotoğrafları çekilmiş gibi bir utangaçlık yaşarlar ulusal konularla karşılaştıklarında. Bu nedenle, ulusal konulardaki eylemlerde önderlik edecek özgüvenleri yoktur, ancak ‘emekçiye destek olmak’ için orada bulunduklarında utanç duymazlar. Çocukluğumdan beri içinde yaşadığım solcumu bilmez miyim bu kadarcık!..
Hürriyet Yaşar 07.07.2016
K.A. : "Hastanelerin özelleştirilmesine de bildim bileli karşılar Marksçılar. Hürriyet neden Marksçıları eleştirmek için böyle bir seçim yapmış, kafamda tam oturtamadım." H.Y. : Türkiye’de özelleştirme karşıtlığı, Marksçı solcunun en cılız karşı durduğu konulardandır. Nedenini de biliyorum: Konuya ulusal bilinçle, tam bağımsızlık ve toplumsal refah açılarından bakamadığı için. ‘egemen sınıflar içinde (devletle kişi arasında) el değiştirme olarak bakmasının yarattığı ilgisizlik. Sağlığın özelleştirilmesine karşı duruşları da bu nedenle savaşımcılıktan uzak, cılızca, gönülsüz, . Kuruluştaki parasal kaynakları ayrı ayrı yerlerden geldiği için ‘ben yaptım oldu’ kararlarıyla kesinlikle birleştirilemeyecek olan SSK ve Bağ-Kur’un birleştirilmesinde tutum belirleyebildi mi Marksçılar? Gerçekte kamusallaştırmanın bireysel ölçekteki çekirdeği olan Tam Gün düzenlemeleri konusunda Marksçı doktorumuz, ulusalcısı, ilericisi, sosyal demokratı ve tüm muhalifleriyle ‘muayenehaneci’ kesilmiyor mu?
Hürriyet Yaşar 07.07.2016
K.A. : “Marksçı olup özelleştirmelere karşı olan çok sayıda grup ve kişi var.” H.Y. : Evet, doğru. Peki neden ben bir özelleştirme haberi duyulduğunda, bu doğruya karşın, “Şimdi Marksçılar bu özelleştirmeye karşı Marksçı olmayanlarla güç birliği yapacaklar, güç birliği yapamasalar bile kendi başlarına ve kimseyi beklemeden karşı duracaklar” diye bir beklenti içinde olamıyorum? Yalnızca benim değil, neden hiç kimsenin böyle bir beklentisi olamıyor? K.A. : “En son Tekel direnişinde gördük bunu.” H.Y. : TEKEL direnişinde Marksçılar direnişe önder değil, destekçiydiler. TEKEL’in özelleştirilmesi onları, ‘özelleştirmeye direnen işçiye-emekçiye destek olmak’ anlamında ilgilendirdi. İşçiye destek olmak, solcudan beklenen sezgi-karar yeteneği bakımından solculuğun en kolay yanıdır. Solcudan asıl beklenen, işçinin doğruyu yanlışı seçmekte zorlandığı durumlarda işçinin önüne düşüp doğruyu anlatması ve o doğruya uygun eylemi bulup önderlik etmesidir.
Hürriyet Yaşar 07.07.2016
Eyvah!.. Editörümüzle de tartışırsak, bekle ki yazılarımız yayımlansın, değil mi Kaan? Hadi beni yanıt yazmaya kandırdın, sen niye giriyorsun ki tartışmalara? :) Allah’tan reva mı bir yazarı böyle korkulara salmak! :) Yazsan bir türlü,yazmasan bir türlü. :) Neyse… Tartışınca editör öfkesi kurbanı olunmayacağını göstermek, editörün borcu oldu artık. :)
Ç. 06.07.2016
Ben yazıyı İlhan Selçuk'un özelleştirmelerle ilgili yazılarını okumadıysanız okumanız için paylaşmıştım. Yazıların savunulacak bir tarafı bulunmuyor. Sosyalist sol yapıların eleştirdiğim yönleri çok, Kaan Arslanoğlu gibi düşünüyorum sosyalist solcuların özelleştirmelere yönelik tavırları tutarlıdır. İlhan Selçuk ve Doğu Perinçek'ten antiemperyalist çıkmaz.Selahattin Demirtaş'tan çıkmayacağı gibi. Ulusalcılar derken Kürt hareketini kastetmemiştim. Vatan Partisi,Odatv gibi ulusalcı "solcuları" kastetmiştim. Liberaller derken de HDP'yi destekleyen "sol" grupları kastetmiştim. Ulusalcılar Rojava'yı eleştirirken Başika'yı görmez. Antiemperyalist olabilmek için ikisini de eleştirebilmek gerekiyor. Başika'yı eleştiremiyorsanız anti emperyalist değilsinizdir.
arif yavuz aksoy 06.07.2016
Uykudan önce bi yorum hakkımı kullanmak isterim. Hürriyet Yaşar Mustafa Kemal'i nereye koyacağımızı sormuş. Nev-i şahsına münhasır bi adamdır. Ulusalcıların ezici çoğunluğunun anlamadığı ve anlayamayacağı bi opportunisttir. Sağlam antisosyal bi kişiliktir. Uzun vadede Batıcı'dır. Öngörüleri tutmuş bi liderdir. Fazla zekidir. Ama ardılları maalesef bitmemiş hesabın içinde (Almanya, Rusya ve Batı çekişmesi) meze olmuşlardır. Solcu hiç değildir. Musaddık da kötü zamanlama kurbanlarındandır. Tarihte örnekleri az değildir. Mustafa Kemal ise baht konusunda neredeyse emsalsizdir. a.y.a. guzsss
Kaan Arslanoğlu 06.07.2016
Marksçı olup özelleştirmelere karşı olan çok sayıda grup ve kişi var. En son Tekel direnişinde gördük bunu. Hastanelerin özelleştirilmesine de bildim bileli karşılar Marksçılar. Hürriyet neden Marksçıları eleştirmek için böyle bir seçim yapmış, kafamda tam oturtamadım. Marksçıların görece en güçlü olduğu yanlardan birini seçmiş. Oysa öyle çok yumuşak karınları var ki. Her şeyden önce Dünyada ve Türkiye'de gerçek Marksist kalmadı. Yani işçi sınıfı çalışmasını en öne alan ve sosyalizmi öteki gündemlerin önünde ve temelinde savunan hiçbir grup yok neredeyse. Ulusalcılara gelince. Taban daha tutarlı olabilir anti emperyalizm veya ABD karşıtlığında. Ama liderler, önemli isimler seviyesinde o kadar çok tescilli Amerikancı var ki içlerinde. Hürriyet başka bir ülkede mi yaşıyor yoksa sadece görmek istediğini mi görüyor? Ulusalcı tabana gelince. Orası da saf değil. Çocuklarını yurt dışında okutmak ve çalıştırmak için ne fedakarlıklar yapan birçok ulusalcı tanıyorum mesela.
Hürriyet Yaşar 06.07.2016
Ezilenlerden yana savaşımını başarıya ulaştırabilmesi için tam bağımsızlıktan yana olması gereken bir Marksçı-solcunun “Ulusalcı, Amerikancıdır” demesi, ruh hekiminin bütün sorularını doğru ve mantıklı yanıtlayan bir hastasını tam taburcu etmeye karar verdiği ve sevinçli şaşkınlığını belirttiği anda hastanın “Buna kafa derler kafa” diyerek göbeğini gösterdiği fıkraya benziyor. “Ulusalcı Amerikancıdır” önermesi, Türkiye’nin Marksçı-solcusunun tanınmaz halini veren fotoğrafının altyazısıdır. Acıklı olduğu için, fıkradaki gibi gülemiyoruz da… İçtenlikli isek ve inançların değil gerçeklerin ardında koşuyorsak, dostluğun böyle tartışmalarda dayanıklı kalabilmesi ve kopmamış olmak dileğiyle Sayın Ç.
Hürriyet Yaşar 06.07.2016
Ve Marksçı solcunun Türkiye’deki en büyük yanlışı: Kendi yurdundaki ulusal egemenliğini 'sömürgeci' sayma sonucunu vermesi pahasına, işbirlikçi-etnik ayrımcıyı ulusalcı yapınca (Ayraç içinde Rojava dediğine göre etnik ayrımcıya ulusalcı dediği anlaşılıyor çünkü), işbirlikçinin karşısına geçemez, olan biteni seyreder. İşbirlikçinin karşısına geçemeyişinin nedeninin, ulusalcılığı gerçekte saygıyı hak eden bir eylemlilik olarak görmesi (çünkü öyledir) olduğunu da duyumsar, ama bunu kendine bile açık açık söyleyemez.
Hürriyet Yaşar 06.07.2016
Bu konuda başka bir şey daha söylemek istiyorum: Benim TÜPRAŞ olayında İlhan Selçuk’un ve Cumhuriyet’in tutumunu paylaştığım da sanılmasın. Mantık egzersizini biraz daha inceltelim: O tutumu paylaşmayışım, o tutumun karşısındayım diye de anlaşılamaz. Tıpkı, kimi sol örgütlerin bölücü-Kürtçü örgütün kuyruğuna takılmadığı halde, tutum belirleyemediği için karşısına da geçemediği gibi. Son söylediğiniz ise, en büyük, en şaşırtıcı, biraz da ayıp bir yanlışınız Sayın Ç.: “Ulusalcılar ABD’cidir.” Mustafa Kemal’i nereye koyacaksınız ulusalcılar Amerikancıysa? Amerikancıların yanına mı? Yazıdaki Musaddık’ın siyasal yaşamını neden hiç araştırmadınız?
Hürriyet Yaşar 06.07.2016
Şunda dirençliyim: Marksçı solcu özelleştirme konusunda, yetersiz sayıdaki olay örnekleriyle baktığımızda uyanıkmış gibi görünebiliyor. Ama KİT’lere yurt savunması olarak bakamıyor. Bu yüzden de kamuoyunda örgütüne ilişkin ‘özelleştirme karşıtı bir direnme odağı’ izlenimi yaratamıyor. ‘Niceliğin niteliği etkileyerek belirlemesi’ dersini, –okuduğu kitaplar nedeniyle– en iyi bilmesini beklediğimiz Marksçı-solcu, tekil örnekten genel sonuç çıkarma yanlışını çok sık yapıyor. Samimiyet samimiyet deniyor ya yorumlarda, ben ‘içtenlik’ diyeyim izninizle… İçtenlikli tartışmamızın bizi koparmaması umut ve dileğiyle söylüyorum: Cumhuriyet’in ve İlhan Selçuk’un TÜPRAŞ örneğindeki tutumu, o zamanki ulusalcı Cumhuriyet’i ve o ulusalcı yazarı özelleştirmeci yapmaya yetmiyor. Çünkü gazetenin arşivi de, İlhan Selçuk’un yaşamı da ortada. Bu yorumlamada Marksçı solcunun çok rastladığım, ‘yetersiz örnekle sonuca gitme’ yanlışı’ var.
Hürriyet Yaşar 06.07.2016
(Gerçi özelleştirme konusunda solcunun görüşünün şaşılaşması için ne gerekiyorsa yapılıyordu bir yandan. Darbeci generallerin komutasındaki ordu eliyle, kusturacak dozda ama kof bir Atatürk-vatan-millet-sakarya dayatması… Sivil yardakçılar eliyle de etki ajanı gazete, televizyon ve kitaplar… Herkese açık yaşam okullarının ulusal bağımsızlık tarihi derslerini küçümseyip atlayarak siyasete atılmış 1970’ler Marksçı-solcusunun 1980’lerde Mustafa Kemal’in ve T.C.’nin karşısına geçirilmesi böylelikle başarıldı.) İlhan Selçuk gibi bir solcu-ulusalcının TÜPRAŞ örneğinde, “özelleştirmeye tüm koşullarda karşı çıkmak yerine, engellenemeyecek durumlarda yerli-yabancı ayrımına göre razı olmak” diye özetleyebileceğimiz tutumu da, o sermaye grubuna yönelik şaşırtıcı ölçüdeki güveni de, onu özelleştirmeci ve ABD’ci yapmaya yetmiyor.
Hürriyet Yaşar 06.07.2016
Sayın Ç. En son nokta (hedef) olarak aynı şeyleri savunduğumuz halde neden anlaşamıyoruz biliyor musunuz… “Bkz: ” işaretli son yorumunuzda örneklerini sergilediğiniz yazılar Marksçı solu benim gözümde “özelleştirmeye karşı gereken savaşımı vermiş” yapmaya yetmiyor. Çünkü işbirlikçi şişman sivil “zarar eden KİT’leri satacağız” diyerek özelleştirme programını başlatırken Marksçı sol ülkeyi, KİT’leri savunmadı, KİT’leri savunmanın ülkeyi/yurdu savunmak demek olduğunu ayrımsayamadı. Verdiğiniz örnek nitelikçe doğru-değerli-önemli olsa da, sayıca yetersiz kalıyor.
Ç. 06.07.2016
Yazılar çok uzun olduğu için yorum kısmında paylaşılamıyor. (Bkz: ) linkinde yazılar bulunuyor.
Ç. 06.07.2016
Onlar için pozitif anlam taşıdığından bizim için negatif anlam taşıdığından sağlayan yerine neden olanı kullanmam gerekiyor. Hatamı düzelttiğiniz için teşekkürler. İnsanbu'da siz yazmaya başlamanızdan önce liberal "sol" tartışması yaşanmıştı. Ben tırnak içinde yazıyordum da kime sol diyeceğimizin cevabı da yok. Kaan Arslanoğlu bu konuda bir yazı da yazmıştı. (Sol metre). Eski İnsanbu'da bulunuyor. Asıl konumuza gelirsek Tüpraş'ın özelleştirilmesindeki süreci anlatayım. Danıştay yürütmeyi durdurma kararı verdi. Danıştay özelleştirmeyi iptal edecekti. Bu karar emsal teşkil edecekti. İlhan Selçuk devreye girdi. Araplara gideceğine Koç'a gitsin tarzında hem milli hem yerli yazılar yayınlandı. (KOÇ’u beğenmeyip de elin Arap sermayesine mi yar edeceğiz TÜPRAŞ’ı?..) Bu yazıları eleştiren yazarların yazıları yayınlanmadı. Diğer yorumumda İlhan Selçuk'un yazılarını da paylaşacağım. Liberaller de ulusalcılar da ABD'cidir. (Rojava ve Başika) Kaan Arslanoğlu'nun yorumuna katılıyorum.
Ahmet cemal çobandede 05.07.2016
Vakti zamanında muhafazakar bir doktor arkadaş kocaeli ssk da çalışan solcu bir doktordan bahsetmişti. Yanlış hatırlamıyorsam göz hekimiydi bahsedilen kişi. Önce herkes gibi muayenehane açmış/ sonra vicdani bir ikileme düşmüş/ ya hasan basri demiş/ yıllardır hakkını savunduğum işci kesimini sömürüyorum/ hasan basri ya abi boş ver demiş aç kalırsın böyle düşünürsen/ vicdanıysa ona işcilerden para almamalısın demiş/vicdanın sesini dinlemiş/ tabi ssk hastanesi olduğu için özel muayeneye gelen yalnzca ssk lılar ve işciler/ işler kesat/ 3-4 ay sonra muayeneyi kapatmış göz hekimi/ hasan basri bu olaydan çok etkilendiğini ve samimi solculara saygı duyduğunu defalarca ifade etti bana/ şu an ülkemizdeki sağ ve solun en büyük problemi samimiyettir/ bu problem halledilmediği sürece ülkemizdeki ideolojiler tarafgirliğin- takım taraftarlığının ötesine geçemez/ fakat samimi olmak o kadar zorki/ ne mutlu samimi olanlara
Kaan Arslanoğlu 04.07.2016
Marksçı solcu veya ulusalcı solcu.. fark etmiyor.. Türkiye'de ve hatta tüm dünyada solun varlığını tartışmak gerek. Bence sol bir yanılsamadan ibaret. Bu yaşamın gerçekleriyle sol söylemler fena halde çelişiyor ve ortaya yoğun bir samimiyetsizlik dökülüyor. Ulusalcılar da ilk fırsatta ABD ile anlaşıyor, Marksçılar da liberaller de. Kişisel olarak veya örgütlü biçimde. Bakıyoruz, ulusalcılar da emperyalist kültüre uygun yaşıyor, Marksçılar da. Ulusalcılar da çocuklarını ilk fırsatta ABD'de, Avrupa'da okutuyor, Marksçılar da. Cepteki para ve onun kullanılışı arasında liberal, Marksçı veya ulusalcı arasında fark yok. Adalet duygusunda, yoksula yaklaşımda bir fark yok. Birbirimizi keskin siyasi söylemlerle aldatmayalım. Önce samimiyet mücadelesi verelim.
POYRAZ DENİZ 04.07.2016
Altına imza atılacak bir yazı.....Artık Sol etnik milliyetçiliğin kuyrukçuluğundan arınmalı....Rojavada emperyalistler ile kol kola giren bir hareket ne kadar sol ise.....
Türkiye'de solcu çizgi bu olması gerek, bunun yakınından geçmediği görüldüğünde ki, bir yandan güvensizlik, bir yandan inançsızlık bu ikilinin sarmalıyla bugünü yaşar olduk kuşkulu bakıyoruz her şeye; nasıl bakmayalım? 04.07.2016
Türkiye'de solcu çizgi bu olması gerek, bunun yakınından geçmediği görüldüğünde ki, bir yandan güvensizlik, bir yandan inançsızlık bu ikilinin sarmalıyla bugünü yaşar olduk kuşkulu bakıyoruz her şeye; nasıl bakmayalım?
Hürriyet Yaşar 04.07.2016
Peşkeş sürecinde ulusalcıların özelleştirmecilerin karşısına Marksçı solcudan çok daha önce, çok daha kararlı biçimde çıktığını izledim, üstelik, ‘asıl savaşımı onlar verdiler’ bile diyebilirim. Cumhuriyet gazetesinin arşivi bunu hemen kanıtlar. Ama aynı Cumhuriyet gazetesine bakan iki kişiden birinin ak gördüğünü, öbürü kara görüyorsa, o gazete konusunda da, ulusalcılar ve ulusalcılık konusunda da anlaşmak çok ama çok çalışmayı gerektiriyor. Kolay gelsin hepimize…
Hürriyet Yaşar 04.07.2016
“Liberal solcular da ulusalcılar da özelleştirmeleri savunurlar” tümcenizi anlamakta zorlanıyorum. ‘Liberal solcu’ nasıl olunuyor, örneği kim, bilmiyorum. Liboşlaşmış dönekleri kastediyorsanız, ben onlara –bugünkü siyasal kimlikleri anlamında– solcu demiyorum. Ulusalcıların özelleştirmeci olduğunu söyleyen savınızın doğru yanlış testini ise siz yapın. Dediğiniz doğru varsayarsak, Cumhuriyet’in KİT’lerini kuranlara ne diyeceğiz, Marksçı mı? Peki, o KİT’lerin peşkeşini başlatanlar ulusalcılar ve ulusalcılık mıydı? Soruları ben artırmayayım da sizi yitirmeyelim Sayın Ç.
Hürriyet Yaşar 04.07.2016
Olsa olsa Tüpraş’ın özelleştirilme sürecinde yabancı alıcı yerine yerli sermayedara gitmesinde Cumhuriyet’in yerliden yana durmuş olmasını kastediyor olabilirsiniz. Burada iki şeyin ayrı ayrı tartışılması gerekiyor: O sermaye grubunun özellikle karar mekanizması bakımından gerçekte ne kadar yerli olduğu, bir de sınıfsal bakışlı değerlendirmede yerli-ulusal kavramlarının özellikleri. Ama bu yazının konusuna komşu olsalar bile yazının konusu olmadıkları için, bu konuları tartışma dışı bırakmam gerekiyor. Bir yazıyla, o yazının ilgi bağı olan bütün komşu konuları tartışamayız.
Hürriyet Yaşar 04.07.2016
Evet, yazarın yoruma yanıt vermesi konusunda sevgili editörümle karşıt görüşteyim. Bundan önceki yanıtım, yorumcunun kimliği nedeniyle idi. Fakat bu kez de, o yazımın başında İlhan Selçuk’u andığım için, yanıt yazmak zorunluluğu çıktı. (Editörüm sevinecek, yanıta karşıyken yanıt yazıyorum.) Sayın Ç. “Kamunun olan Tüpraş’ın özelleştirilmesine neden olan (Yorumunuzdaki ‘sağlayan’ sözcüğünü ‘neden olan’ diye değiştirmemiz gerekiyor, özelleştirmeye birlikte karşıysak.) İlhan Selçuk’un başını çektiği Cumhuriyet gazetesidir,” anlamındaki tümceniz doğru olamaz. Birçok nedenle olamaz. Tümcenizin doğru olduğunu varsayarsak, “Cumhuriyet’in Cumhuriyet olduğu dönemde piyasaya her gün iki Cumhuriyet gazetesi dağıtılıyormuş, biri özelleştirmeciymiş, öbürü özelleştirme karşıtıymış. Benim elime geçenler nasıl olduysa hep özelleştirme karşıtı gazete baskıları, sizin elinize geçenler de nasıl olduysa hep özelleştirmeci olan gazete baskılarıymış” varsayımını da kabul etmemiz gerekir.
Ç. 04.07.2016
Tüpraş örneğini vermişiniz Tüpraş'ın özelleştirmesini sağlayan İlhan Selçuk'un başını çektiği Cumhuriyet gazetesidir. Liberal solcular da ulusalcılar da özelleştirmeleri savunurlar. Biri yabancı sermayeye gideceğine yerli sermayeye gitsin derken(Koç ulusalcılara göre yerli sermayedir) diğeri zaman değişti globalleşmek gerekiyor der. Danıştay'ın özelleştirmeden yana tavır koymasını sağlayan İlhan Selçuk'un başını çektiği Cumhuriyet gazetesinde çıkan yazılardır. Arap sermayesine gideceğine bizim sermayeye gitsin anlayışıdır. Liberal ile ulusalcılar da birbirlerini eleştirirler , Sermayeye gelince ikisi de aynı fikirdedir sermayeye sonsuz destek sunarlar.