Elhamdülillah, Şeyh Pîr!

Elhamdülillah, Şeyh Pîr!

Recep Tayyip Erdoğan hükümetlerinin uygulamakta olduğu ekonomik ve uluslararası politikalarda Mısıroğlu ideolojisinin kurgusu ne denli hakimdir? Hiç kuşkusuz yakın gelecekte 1970'lerin Sebil çizgisi daha bir ince elenip sık dokunacaktır sosyal bilim araştırmacılarınca. Ancak bugünün herkesçe, çıplak gözle izlenebilir gerçeği bu hükümetlerin son derece tutarlı bir ideolojik çizgiyi, hiç sapmadan izlemekte olduklarıdır.

 

Çizginin şimdilik öne çıkan tipik, popüler özelliği, “kötü sürprizler”dir. Bazen, “kötü şaka”lar biçiminde de tezahür ettiği izlenen bu sürprizler silsilesinin çok sert U-dönüşlerden ibaret olduğu artık ideolojinin sahiplerince de saklanmıyor. Örneğin, “Bana mı sordunuz?” fırçasının altında pek tabii bir, fırçayı atanın kendisinin bile bilemediği sihirli tutarlılık var. Yani, fırçanın sırası kaçınılmaz bir biçimde geldi fakat sahibi onun oraya önceden ilahi bir güç tarafından öngörüldüğü üzere ne zaman gelip oturduğunu bilemiyor. Çok tutarlı.

 

Peki U-dönüşlerin normal ahlak düzeyine sahip halk kitleleri üzerinde aksi tesir yaratması beklenmez mi? Burjuva ahlak ölçülerinin buna kesin bir cevap bulabildiği pek söylenemez. Ancak insan ahlakına ortodoksça bir bağlılık duyanlar açısından bu tür sapmaların, yön değiştirmelerin insanlıkta alçalma ötesi bir gerileyişi simgelediğine hiç kuşku yok. Hayret ve mide bulantılarıyla izlenmekte bu omurgasızlık; ama yalnızca izlenmekte.

 

Bir inancın gizliden gizliye savunulmasının böylesine sık U-dönüşlü çizgilerin sımsıkı sarıldıkları bir tevatür olması şaşırtıcı değil. Her türlü baskı döneminde, egemenlerin işine gelmeyen hatta savunanların katlinin vacip olduğu dönemlerde inançlar gizli gizli savunulur. Başka türlü nasıl olabilir zaten? Ama gizli savunulma ihtiyacı duyulan inançlar zaten iktidardaysa gizlilik neden? Bunun açıklaması aynı çizgi üzerinde U-dönüşler yaparak istikrarlı bir şekilde ileriye doğru “ilerleyen” ideolojinin karakterinde, ya da karaktersizliğinde yatmalı.

 

Peki İslamiyet bunun neresinde?

 

Babaannem bizleri etrafına toplayıp çocukluğunun kasabasındaki kilisenin papazının Ramazan'da gizli gizli oruç tuttuğunu anlatırdı. Biz de bir karış açılan ağızlarımızın üzerindeki gözlerimizi de kocaman kocaman açarak papazın bu cesaretini hayranlık dolu bir ürperti şaşkınlığıyla karşılardık. Ne kripto müslümanlar vardı! Helâl olsundu ona. Fakat ülke tarihini az buçuk öğrenmeye başladıkça (Peki ya az buçuk tarih bilincine erişme şansı hiç olmayan penceresinde cam, kursağında ekmek de olmayan, gemide sintine yolcusu, şosede yalınayak “büyük insanlık” ne yapsındı?) büyü bozulmaya, babaannenin masalları televizyonsuz kış akşamlarının vazgeçilmez eğlencesi olmaya başladı. Öyle ya, kahramanım papazım egemenliğin yüzde 99 müslümanların elinde olduğu bir coğrafyada neyi kimden gizliyordu ki? Yoksa yüzdeler mi yanlıştı? Ya da babaannenin zaman zaman uçan aklı 16. yüzyıl İngiltere'sine mi uğramaktaydı? -Hoş, bu İngiltere'nin başına musallat olan gizli müslümanlık bir ara Prens Charles'a da uğramıştı ya neyse, onu geçelim.-

 

Hayır, hiçbiri değildi. Herşey gayetle tutarlıydı ve az buçuk tarihten nasip alamamış tutarlılık zaman içerisinde evde zor tutulan yüzde 50'ye ulaşacaktı. Ve galiba yüzde 99'a da az kaldı. Bugün İslamiyeti de sağlam bir şekilde arkasına aldığını her fırsatta cihan alemin gözüne gözüne sokarak aynı tutarlılıkta yol alıyorlar. Ve bu aynı çizgi üzerinde sıkça U-dönüşler kendi ceplerinin boşaltılmasının kendilerinden başka hiç kimseyi ilgilendirmediği erdemine kavuşan müminlerce gerçeğin biricik tezahürü olarak algılanıyor. Hatta bu sağlam inançlarının U-dönüşlerden ibaret bir dönemsel sapkınlıktan başka birşey olmadığı gerçeğini tatlı bir haz duyarak bilen bu müminler kutsal bir hırsla, bu gidişe ayak uydurmak istemeyenlere bu abuklukları dayatmaya çalışıyorlar. Kimi duble yollarla, kimi müslümanlara daha bir müslüman olmaları için müslümanlık propagandasıyla. İslamiyet, tarihte hiç olmadığı kadar kendi karşıtlığına döndürülüyor.

 

Ülkede bu kadar İlahiyat Fakültesi, bilmem ne kadar İlahiyat Profesörü varken ve hatta ortalıkta ak kaftanıyla bir de diyanet başkanı dolanırken bize İslamiyet'in dününü, bugününü karşılaştırmak düşmez elbette. Bu U-dönüşlerin sonradan mı kriptolaşarak dine eklendiği ya da başlangıcından bu yana açık ya da gizli, bunun hep böyle mi olduğunu bırakalım onlar tartışsınlar. Zaten Profesör Taslaman hocam da öyle diyor. Bilim, felsefe, din, Kuran, fizik, biyoloji uzmanı olduğuna göre bir bildiği vardır.

 

Neyse ki Mısıroğlu-Taslaman bilgelikleri bir yana, fizik kanunları insan iradesinin dışında dünyayı kurmaya, yeniden kurmaya devam ediyor. İnsan kendi dönüşleriyle ancak kendisine zarar verebiliyor. Ki bir bölüm zaten babaannenin akıl tutulmalarını çoktan çocuklukta bıraktı. Elbette akıl tutulmalarını çocukluklarında bırakanlar tutulmaların esiri olanların yarattığı girdapa kapılıp gitmezlerse.

 

William Shakespeare'in yazdıkları arasından onun gizli ateizminin açıkça göz kırptığı satırları buraya aktaracaktım fakat maalesef bunları bulup çıkartacak zamanım şu anda yok. “İnşaallah” bir başka sefere. Buyur bir de burdan yak bakalım!

Celil Denktaş 




Bu habere henüz yorum yapılmamıştır, ilk yapan siz olun!...