Siyaset
ULUSALCILARA, TÜRK ve KÜRT MİLLİYETÇİLERİNE BİRAZ EKONOMİ BİLGİSİ

Türkiye’nin olağanüstü büyümesi başta ABD olmak üzere dış güçleri çok rahatsız ediyor, başımıza ördükleri çoraplar işte bu yüzden.
AKP’nin son günlerde iyice öne çıkardığı sav. İyi de talep buluyor. Bu sav bizim ulusalcıların ve Türk milliyetçilerinin de nabzına şerbet veriyor. Bazılarını kendilerinden geçiriyor.
Savda doğruluk payı yok mu? Var. Ama eğrilik payı çok daha büyük ve bu yazının konusu onu anlatmak. Neresi doğru, neresi eğri…
Türkiye kapitalist-emperyalist sistem için ballı bir pazar. Büyük bir pazar. Türkiye’nin 2015 yılı dışalımı 207 milyar dolar. Yunanistan’ınki 47 milyar dolar. Yani biz o “aşağılık” dış güçlerin mallarını Yunan gavurundan 4 buçuk misli daha çok alıyoruz. Yavuz Sultan Selim Köprüsü’nün maliyeti 3 milyar dolar olarak açıklandı. Yani biz her yıl dışardan 68 adet Yavuz köprüsü alıyoruz.
Yaklaşık 40 milyar doları petrole gidiyor bunun. 17.6’sı elektroniğe. 17.5’i araçlara. Yani biz her yıl Yunan’ın toplam ithalatının üçte biriyle lüks otomobil alıyoruz. Medikal kartele her yıl 12.3 milyar dolar ödüyoruz. Vatanı korumak, darbe yapmak veya darbeyi önlemek için alınan silahlar için kaç 10 milyar dolar, onu işe katmayalım.
Denecek ki ekonomi büyürse dışalım da büyür, normaldir, evet doğru. Örneğin Almanya 2015’de bizim beş mislimiz dışalım yapmış. 1050 milyar dolar. Ama üretip satmak için alıyor onlar. 1330 milyar dolarlık satış yapmış. Ciddi bir kısmı bize. Yani bizim toplam dışalımımızın çok üstünde kar elde etmiş. Biz ise 2015’de o müthiş ihracat patlaması lafları arasında 144 milyar dolarlık mal satmışız. 63 milyar dolar zarardayız her yıl. Yunan’ın toplam ithalatının %50 fazlası. İşte böyle büyümüşüz.
Ulus olarak lüks tüketen, canavar gibi harcayan borçlu paragözlere dönmüşüz. Sattıklarımız arasında ülkenin tarlaları, boğazın kıyıları, ormanları, dağlarını gedik gedik oyduğumuz vatanın taşı toprağı bile var. Ama bayrak dalgalandıkça bunlar bizi ırgalamaz. Bayrak daha çok dalgalansın, ancak sadece bayrakla olmuyor. Ülke manen, maddeten eriyip gidiyor.
Atatürkçü olmak kolay mı güzel ulusalcım, harbi milliyetçim? Atatürk döneminde ortalama 100 küsur yabancı sermayeli işletme vardı ülkede. Biz sosyalistler bunu bile eleştirir, Kemalistlerin yüzüne vururduk. Devletçilik, halk ve milletin ortak kazancı anlayışı egemendi Atatürk zamanında. Biz bunu da yeterli görmezdik. (“Biz” dediklerimin %90’ının şimdi ülkeyi toptan satsan itirazları olmaz. Yeter ki “özgür” olsunlar.) Şu anda ülkede 40 bin kadar yabancı sermayeli şirket var. 400 katı. Bir AKP’li yazar övünüyor: 1950’den 2001’e dek ülkeye gelen doğrudan yabancı sermaye 15.1 milyar dolardı, AKP döneminde bu 157.9 milyar dolara çıktı. 10 katına. Atatürk döneminin 1000 katına.
52 bankadan 21’i yabancı sermayeli. Aslında yerli sermayeli bankaların ana sermayesinde de yabancı sermaye olduğundan, bir, belki iki banka dışında Türkiye’de yerli banka yok.
Milliyetçilik bu mu? Deniyor ki, AKP gerçekten ABD’ye karşıysa üsleri kapatsın, NATO’dan çıksın. Doğru. Ama bunlar ikincil önemde siyasi konular, sen dünya sisteminin acentası olmuşsun ve diyorsun ki, bizim büyümemizi istemiyorlar, o yüzden şöyle yapıyorlar, böyle yapıyorlar.
Emperyalist kapitalist sistem bürokratları için asıl önemli olan sermaye akışının sağlanması, pazarın genişlemesi, bu genişlemeyi engelleyen yapıların bertaraf edilmesidir. Kapitalist sistem, pazarını genişletmek için çeperdeki ulus devletleri zayıflatmak, parçalamak istiyor. Bu doğru. Türkiye’nin başındaki belaların nedenlerinden biri bu. PKK’yı bu yüzden destekliyor. FETO’yu da aynı nedenle destekliyor, o da doğru.
Fakat bunlar ekstra kazançlar için yapılan şeylerdir. Ana kazanç kapısı duruyor. Türkiye ve tüm ülkeleriyle Ortadoğu, bu pazarın, bu sermaye akışkanlığının gayet güvencede bir parçasıdır. Emperyalizm herkesle iyi geçinir, herkesi kendi adamı yapar. Barış da ister, savaş da, kaos da. Her şey işine yarar. Aynı anda 40 güce birden oynar. AKP’yi destekler, el altından ona karşı darbe yaptırmaya kalkar, PKK’yı korur, barındırır, sosyalisti, hatta komünisti satın alır, aynı anda herkesle oynayacak ekonomik, siyasi, idari güce sahiptir. Aslında o tek bir merkez de değildir. Kendi içinde bütünlüklü çok odaklı bir yapıdır. Sermaye Tanrısı’nın binlerce meleği vardır.
Mal onundur, sermaye onundur, pazar onundur. Siyasi taktikler fazladan kazançlar için ve bir de içindeki ve dışındaki siyasi aktörlerin motivasyonları için önemlidir, ama asıl şeyin yanında bunlar ikincil önemdedir.
Ülke büyüsün de, biz de Rusya gibi, Çin gibi onlara bir gün daha sıkı kafa tutarız. Tamam, tamamen boş bir sav değil. Ama büyük ölçüde yanlış.
Neden mi?
Sen iyiliklere değil, temel insani değerlere değil, paraya ve kinci dindarlığa dönük kuşaklar yetiştiriyorsun. Sermaye, para, pazar yaptırıyor bunu sana, sen istesen de bunun dışına çıkamazsın.
İmam hatipli gencin de Iphone’a esir düşmüş, o da hangi arsayı kapatsam kime satsam diye düşünecek. Atatürkçü gencin kapağı ABD’ye atmak peşinde, çünkü tüm yaşam tüketim akışına tabi olmuş, harcamanın, lüksün, refahın, şanın şöhretin merkezine gidecek, engelleyemezsin. Atatürkçü anam babam, parasını bulup buluşturup göndereceksin, senin star yaptığın gazeteciler erginlenmiş Amerikancı, yeşil akımı durduramazsın. Komünist yoldaşım, sen bile ABD mandacılarının parlattığı gazetecileri kürsüye çıkarırsın, çağ reklam, gösteri, şöhret çağı, zamanın kapitalist ruhu füze gibidir, çakma çelik iradeyi deler geçer.
Sermaye virüsü girer ve kültürünü belirler, insanını inşa eder. Cihatçısından milliyetçisine, Kürtçüsünden komünistine herkesi ortak samimiyetsizlikte hizaya dizer.
Deniz denir, Mahir denir. Ülkede bayrak dalgalanıyordu, neydi dertleri? Bayrak dalgalanıyor ama ülke bizim olmaktan çıkmış, dış güç yerli işbirlikçilerle iç güç olmuş diyorlardı. Şimdi onları ajitasyon için, laf salatası, göz boyası için dillerden düşürmeyenlerin kendileri işbirlikçi, farkında değiller. En masumu sıradan günlük yaşam işbirlikçisi. Düzen önüne ne koyarsa kıtlıktan çıkmış gibi yiyor, mama, mal, martaval ne bulsa mideye ve beyne içletiyor, ara sıra Deniz diyor, Mahir diyor, Nazım diyor…
Büyük ülke olursun, karşına büyük PKK’yı çıkarırlar. Ki doğrudur bütçeleri FETO ile yarışır, hatta eksiği yoktur fazlası boldur. O da uluslararası sermaye akışının, pazarın senin kadar doğal parçasıdır. Pazardan domates satın alır gibi tonlarca “aydın” satın alır.
Onun için temelden sosyalizm diyoruz. Gerekirse sınırları kapatalım, demirperde diyoruz, bunu diyemiyorsak, imkansızsa böyle şeyler, başka şeyler boş diyoruz.
Her yıl 40 milyar doların üstünde, 14 Yavuz köprüsü kadar, Yunan’ın toplam ithalatı kadar sağlık sektörüne harcıyoruz ve tüm hekimler olarak bundan az çok nemalanıyoruz. Selçuk Erez bey o yüzden Diyarbakır’a gidiyor, memleketin en önemli meselesi Apo’dur diye ondan diyor. Evet, büyük ülkeyiz. Pastadan pay kapma, komisyon artırma savaşımız da büyük oluyor. Bu açıdan baktığımızda “siyaset” size de komik gelmiyor mu? Geçen yıl dünyada tek bir ilaç, binlerce ilaç içinden tek bir ilaç 6 tane Yavuz köprüsünün parası kadar satmış. Bu güç içimizdeki şeytanı 40 bin yolla satın almaz mı?
Büyük düzen işler, bazıları ikbal için, bazıları canları pahasına bir maske bulur takar, siyaset sahnesine çıkar. Ama her siyasetçi senaryodaki rolünü oynar.
Kaan Arslanoğlu
Bu sayfalarda yer alan okur yorumları kişilerin kendi görüşleridir. Yazılanlardan www.insanbu.com sorumlu tutulamaz.
tahir ceylan 25.12.2016
trilyon deseniz de; bazı meslek odası başkanları deseniz de ; biz anlarız.
Kaan Arslanoğlu 13.10.2016
Sevgili Yakup Ercan, başka bir dostum da bu yazıdan sonra, "demirperde ve tek ülkede sosyalizm düşüncesi eskide kaldı, ben bunu savunmuyorum" dedi. Demek ki ben iyi ifade edememişim. Ben illa böyle olsun ya da böyle olması iyidir demiyorum ki. Sadece mevcut bir tutarsızlığa işaret ettim. Siyasette çok keskin laflar edenler (çoğu ulusalcı-sosyalistler-komünistler) gerçek yaşamda kültür olarak, ekonomi olarak uluslararası düzene çok uygun davranıyorlar. Söz gelimi ikide bir Kılıçdaroğlu Amerikanın adamı diyenlerin kendileri kimin adamı? Tek fark CHP'nin kitlesel olması nedeniyle durumun aşikar olması. Yoksa öbürleri de büyüse aynı olacaklar. Yani bir şeyleri laf olarak söylemesi kolay, yaşatması çok zor bu dünyada. Onu demek istedim. Sözle laf arasında bir uyum olacaksa her bakımdan çok daha radikal olmak gerekiyor. Çok daha radikal. Bunu anlatmak istedim. Saygılar.
Yakup Ercan 13.10.2016
Devam edelim: Küresel kapitalizmin bir ülkede sosyalizmin varlığına izin verebilmesinin yegane koşulu, dünyanın başka yerlerinde, bu sosyalist ülkeyi savunabilecek başka bileşenlerinin olmasıdır. Küreselleşmeyi artık çoğu sonuçları ile geri döndürme olanağı yoksa( iletişim çağını geri döndüremeyiz) kapitalist emperyalist sisteme karşı verilecek mücadele ancak küresel boyutta olursa başarılı olabilecektir. Tek ülkede sosyalizmin başarısı düşüncesi 20, yüzyılın başlarında kalmıştır. Sevgiler.
Yakup Ercan 13.10.2016
Sevgili Kaan Arslanoğlu, kısaca vurgulamam gerekirse, iletişim çağı, küresel altyapının bir gereksinimi ve onun sonucu olarak ortaya çıktı. Eğer ''mal'' küresel olacaksa, sizin de altını çizdiğiniz gibi onun yarattığı ''kültür'' de küresel olacaktır. Çünkü ekonomik globalizasyon ancak kendi kültürü ile insanları bunun doğruluğuna inandırabilir ve 70'li yılların sonundan bu yana tüm dünyada konuşulan kültürel tartışmaların çoğu bunu inşa etme amaçlıdır. Bunlar bilinene şeyler... Yani demem o ki; kapitalist-emperyalist sistemin yarattığı reel yaşam ve elbette onun yaşam biçimi, bir demir perde yaşamını olanaksız kılacak nitelikte. Yani tek bir ülkede demir perde gerisinde bir sosyalizmi olanaklı görme durumunda değiliz. Küreselleşme denilen olgu kendi kendini tahrip edebilecek bir makinaya dönüşebilir mi? Bu zor gözüküyor. Küresel kapitalizm dünyanın bir yerlerinde sosyalizmin (gerçek anlamıyla) yaşamasına izin verir mi?
Bahadır Özdemir 05.10.2016
Yazıda geçen, "Sermaye virüsü girer ve kültürünü belirler, insanını inşa eder. Cihatçısından milliyetçisine, Kürtçüsünden komünistine herkesi ortak samimiyetsizlikte hizaya dizer." bana çok anlamlı geldi. Ama yine de durumu anlatmakta yetersiz kalıyor. Günümüzde bi ton kredi ve kredi kartı borcu olan ve her an işini kaybetme endişesiyle yaşayan yüzbinlerce insan, emperyalizm tarafından sadece "hizaya dizilmiş" değil, aynı zamanda külliyen köleleştirilmiş ve cariyeleştirilmiş durumda bence. Ayrıca, kölelerin kendi aralarında konuştukları "Ben şöyle büyük bir kabileden geliyorum, benim kabilem böyle güçlü, benim kabilem senin kabileni döver." türünde lafları, köle sahiplerinin umursadığını da sanmıyorum. (B.Ö.)
Atila Demirkasımoğlu 05.10.2016
Sevgili Kaan Arslanoğlu, Dile getirdiğin hassasiyet noktaları değerli ve önemlidir. Getirdiğin eleştirilerin de çoğu doğrudur. Önerilerinin ise yarısına katılıyorum. Adreslemelerin ise objektif değil biraz yanlı ama bu çok da önemli değil. Çünkü bir işin ruhu esasdır ve sizin ruhunuz doğru üzere. Sosyalizm, reel olarak kapitalizmden hem daha başarılı hem daha insani. Bu kapitalizm öbgüsü değil elbette. Ya da sosyalizm eleştirisi değil. Tesbit. Sosyalizm elbette başka türlü de olabilir teorik olarak., bunun pratiği olacak mı göreceğiz. Demirperde, kapanmak, Mahir, Deniz mevzuları çok zayıf. Bugün eleştirdiğiniz kemalist, imam-hatipli, milliyetçi, liberal, kapitalist ve sosyalistler arasında da ben eminim ki Mahir ve Deniz'den daha samimi ve daha akıllı yüzlerce hatta binlerce insan var. Bunlar geçici elenseler diyelim ve esas olarak maça doğru hamle yaptığınızı tekrarlayalım. Akçura-Gökalp-Mustafa Kemal çizgisinde bir Türkçü olarak selam ve sevgiler. Diline ve zihnine sağlık.
Ç. 14.09.2016
OECD, Türkiye'deki öğretmenlere (akademisyenlere) aynı testi uygulasa farklı sonuçlar çıkacağını düşünmüyorum.
arif yavuz aksoy 14.09.2016
sevgili ç, oecd verileri de tesadüfen bugün odatv'de yayınlandı. ki ana bulgulara başka kaynaklardan daha detaylı ulaşmak da mümkün. ben artık bi şeyden eminim. eğitim şart mart değil! ne kadar kasarsak kasalım, çok az sayıda insan okuduğunu gerçekten anlayabiliyo ve bunların da yine çok azı "iman"dan ve "tarafgirlik"ten sıyrılmış yorumlar (analiz ve sentez yani) yapabiliyo. zaten yaygın, örgün eğitimin bi boka yaramadığını test etmiştik. yayçep'e de dönmeyelim. o defteri kapatalım. önemli olan übermensch! bundan sonra açık açık söyliicem valla. übermensch'i arayalım. mevcut ile vakit kaybediyoruz. a.y.a. cigarayı, feneri (gündüz vakti) yaksss
Ç. 14.09.2016
Arif Yavuz Aksoy siz söyleyince Facebook yorumlarını ben de okudum. Yazıyı okuyup da yorum yazıyorlar yoksa yazıyı okumadan mı yorum yazıyorlar ondan emin olamadım. Ulusalcıların da liberallerin de kapitalizmle sorunları yok. Benimsedikleri siyasi yapının iktidarı, ABD'yi desteklemesinden rahatsızlık duymuyorlar. Eleştirdikleri siyasi yapının desteklemesinden rahatsızlık duyuyorlar. Yazının uluslararası sermayenin Türkiye'de bulunması, Türkiye'nin uluslararası sermaye için önemli bir pazar olmasını vurgulaması önemli. Bunlar gözden kaçırılırsa yapılan siyasi değerlendirmeler yanlışlanır.
arif yavuz aksoy 13.09.2016
Feysbuk yorumlarını okudum. Okumaz olaydım. İnsana olan son umut kırıntılarım da uçtu gitti. Yahu, insan okuduğunu bu kadar mı anlamaz da yine amentüyle cevaba kalkışır?! E yuh muh da demiyorum artık. Tüh diyeyim en iyisi. Tam bu durum için uygun olan o. a.y.a. tühsss ve hatta vahsss
Akif Akalın 12.09.2016
Sevgili AYA. Sorularının hiçbirine 1000 karakterle değil yanıt vermek, yüzeysel olarak değinmek bile olanaksız. Örneğin birinci sorunun yanıtını vermek için Komünist Manifesto'yu yazmışlar. Fakat şunu söyleyeyim. Türkiye'de kendisine komünist diyenler arasında Komünist Manifesto'yu "gerçekten" (yani bu adam ne demek istemiş, bu kitabı neden yazmış, hakikaten derdi neymiş, bu kitabın yazıldığı dönemde başkaları neler diyormuş diye) okumuş insan sayısının çok fazla olmadığına inanıyorum. Dahası acaba bu kitabı bugün yazsalardı nasıl yazarlardı diye kafa yoran var mıdır (ille siyasi kaygılarla olması gerekmez, akademik kaygıyla da olabilir), ben de çok merak ediyorum.
arif yavuz aksoy 12.09.2016
Pardon. Akıllı telefon meşazı uçurdu. Tabisi de a.y.a. abisine sorsss ve hürmetsss
arif yavuz aksoy 12.09.2016
Canım abim, bu söylediğinizi yaşıyoruz. Tamam. Ama ben başka şeyler soruyorum. 1. Komünizm aşağıdakilere acıma sanatı mıdır? 2. İnsan doğası mevcut sistemi gayet doğal oluştururken komonizmayı neden oluşturamamış? 3. Yoksa gomonizm evrim açısından arıza bi durum mu? 4. Gomünüst olmak örgütlenmek ve örgüt için çalışmak mı? 5. Alt tabakalara sadaka ekonomisini uygulamak kominiklerin çözümünden daha mı başarısız da bu kadar oy alıyo? 6. Acaba komüncüler 1850'lerden biraz daha yakın tarihlere gelemez mi? 7. Komicanların savunduğu sistem için zaten hardkoğr devrim (ciddi kıyım ile) ve sonrasında bi çeşit tohum ıslahı gerekmiyo mu ve bu zaten başlı başına bi ütopya olmiy mi? Yani öyle yattığım yerden aklıma gelen sorulardan bağzıları bunlar
Akif Akalın 12.09.2016
A.Y.A. şöyle bir örnek vereyim. Örneğin en alttakilerin sağlık hizmetine erişim sorunu var. Bu konuda örgütlenmek ve mücadele etmek gerekiyor. En alttakilerin bu konuda ne bilgisi ne de becerisi var. Kuramsal olarak bunu komünistlerin savunması ve örgütlemesi lazım. Doğal olarak bu işten en çok sağlıkçı komünistler anlar. Komünist bir sağlıkçı gidiyor meslek örgütünde ve sendikasında örgütleniyor. Fakat bu meslek örgütü ve sendikalar esas olarak belli bir meslek grubunun hakları için örgütlenmiş ki bu çok normal. Komünist buralarda aslında kendi meslek grubunun hakları için mücadele ediyor (yine kuramsal olarak). Fakat serde komünistlik var ya, onun için dışarıya bunu "en alttakiler" için yaptığını söylüyor. Oysa gerçekte mücadelesinin en alttakilerin sorunlarıyla uzaktan yakından alakası yok. Hatta daha da kötüsü en alttakilerin sağlık hizmetine erişememesi sorununu dahi kendi mesleki çıkarları için mücadelede veri olarak "kullanıyor". Bence mesele budur.
arif yavuz aksoy 11.09.2016
Akif Abi'ye sormak istiyorum. En alttakiler için siyaset yapmak ne demek? Türkiye'de zaten onu yapan bi parti var: AKEPE! Söylediği şeyden normal adamın anlayacağı popülizmdir ki vıcık vıcık yapılmakta bu ülkede. Kapitalizmin en önemli başarılarından biri bu. Popülizmi aşırı dozda dayayıp sünepe bi toplum yaratmak ve her türlü meşruiyeti bu zeminde sağlamak... Bunu mu istiyo Akif Abi? Abim, ben size söyliym. Bu insanoğlunun genetiği değişmeden yeni toplum düzeni falan olmaz. Düzen de memnun, düzülen de... Yormayalım bunlarla kendimizi. Faşist, maçist, Nazi falan diyecekler. Varsın desinler. Übermensch'i aramak ve yeni koloni kurmak gerek. Öteki türlü gelip gelebileceğimiz bundan daha iyi bi yer olmiicak. a.y.a. ecce homosss
Akif Akalın 11.09.2016
Bu ülkenin milliyetçileri neden milliyetçi olur gerçekten bilmiyorum. Motivasyonları nedir, milliyetçi olmaktan ne anlarlar, hiç anlamıyorum. 12 Eylül öncesi durum daha anlaşılırdı. Milliyetçilik eşittir anti-komünist olmaktı. Fakat komünizm "tehdidi" ortadan kalktıktan sonra yerine bir şey konmadı. Sola gelince durum farklı. Bu hafta dostum Faruk Yıldız solcuların çoğunun aslında gerçekten ezilenler için bir şey istemediğini, dertlerinin iktidardan "pay almak" olduğunu söyledi. Aklıma birçok solcu tanıdığım geldi, Faruk'a hak verdim. Durumları gerçekten toplumun büyük çoğunluğunun durumundan daha iyi olmasına rağmen, onların değil, kendi durumlarını iyileştirmek için mücadele ediyorlardı. Sağıyla, soluyla durum böyleyse siyaset komediye dönüyor. Trajikomik de denebilir. Günün birinde gerçekten en alttakiler için siyaset yapan birileri çıkarsa, siyaseti "ne olursa olsun" kesinlikle başarıya ulaşır diye düşünüyorum.