Siyaset
BAŞKAN ADAYINI SEVENLER “HAYIR” DEMELİ

Türkiye’de, duygularının gösterdiği yönde oy kullanan önemli bir seçmen kesimi var gibi görünüyor. Bunun iyi mi kötü mü olduğundan çok, bu varsayımdan yola çıkarak, referandumda başkan adaylığı söz konusu olan kişinin sevenlerine seslenmek istiyorum.
Halkın önüne konan anayasanın, yasama, yürütme ve yargıyı, eğitim-öğretimi… her şeyi başkanın eline vermesi nedeniyle, bunun bir diktatörlük, bir tek adamlık anayasası olduğunu kimse yadsıyamıyor.
Şimdi, yakın geçmişte diktatörlerin, yani ülkelerini başka yetkili organlarla birlikte değil, tek başlarına yönetenlerin başlarına gelenlere bakalım.
Irak’ta aynı senaryo
Bir zamanların diktatörü Saddam, Batı işbirlikçisi Şah rejimini devirerek kurulan Batı karşıtı İran rejimine saldırdı. Savaş sekiz yıl sürdü. İki taraftan yüz binlerce insan öldü. Aynı diktatör Saddam, iki yıl sonra bu kez Kuveyt’e saldırdı, Kuveyt topraklarını Irak’a kattığını duyurdu.
Saddam ülkesini yalnızca kendi gücüyle yönetiyordu. Kendisinin ve çocuklarının lüks yaşamları, yolsuzluk göstergesi olarak Batı basınının dilindeydi. Irak, terör örgütlerinin rahatça at oynattığı bir ülke olmuştu.
Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) doğrultusunda Saddam ortadan kaldırılarak Irak’ın ele geçirilmesi gerekiyordu ama, dünya kamuoyunun bu müdahaleyi haklı bulması için, Saddam’ın uğrayacağı “itibarsızlaşma” denen saygınlık yitiminin yeterince olgunlaşması gerekiyordu.
Amerika’da El Kaide eliyle tezgâhlanan İkiz Kuleler saldırısı, Müslüman ülke olan Afganistan’ın işgalinin yolunu açmış, halkının çoğu Müslüman olan Irak’ın işgalini ise kolaylaştırmıştı.
Yönetimin elindeki kimyasal silahların ele geçirilmesi bahanesiyle Irak işgal edildi; Saddam, sonucu önceden belli bir yargılamayla idam edildi.
Dünya kamuoyunun gözünde, Batı’nın “uygar” ülkeleri, bir ülkenin halkını, o ülkeyi işgal ederek diktatöründen kurtarmış oldu. “Saddam’ın elindeki kimyasal silahlar” bahanesi unutuldu gitti.
Büyük Ortadoğu Projesi, Irak’ta emperyalist ülkelerin istediği yönde ilerliyor, Irak bölünüyor.
Suriye’de aynı senaryo
Suriye Devlet Başkanı Hafız Esad bir diktatördü. Ölümünden sonra yerine geçen oğlu da öyle. Uygarlık savındaki emperyalist dünya, “Suriye’yi diktatör Esad’dan kurtarmayı” gündemine aldı. Gerçekte ise, BOP projesinin Suriye bölümü uygulanıyor.
Irak senaryosu, şimdi de Suriye’de oynanıyor.
Suriye’nin yönetim biçimiyle ilgili olarak dünya kamuoyuna “tek adam yönetimi, diktatörlük” eleştirileri yaygınlaştırılıyor. Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad, kendisinin ve ailesinin özel yaşamı konusunda Batı’nın eline koz vermemekte Saddam’dan çok daha başarılı. Esad’ın bu özelliği, Batılı emperyalist “uygar” güçlerin elini zayıflatsa da, Suriye’de BOP projesine direnen yönetimin yıkılmasında ve Suriye’nin de Irak gibi işgal edilerek orada da teslim olmuş bir ülke yönetimi kurulmasında diretiyorlar.
ABD, sıranın “kimyasal silah” tezgâhına geldiğine karar vermiş olmalı ki, bir sürü soru işareti içeren bir “kimyasal silah kullanımı” suçu Suriye’de de yaratıldı. Birleşmiş Milletler’de konu hemen görüşüldü, ABD Suriye’yi bombalayıverdi.
Amaç, BOP’a direnen Beşşar Esad yönetiminin devrilip Esad’ın ortadan kaldırılması, Suriye’nin bölünmesi, Suriye’de Batılı emperyalist devletlerin koşullarına boyun eğmiş bir yönetimin kurulması.
Sırada İran ve Türkiye var
Amerika’nın öncülüğündeki Batı emperyalizminin Büyük Ortadoğu Projesi kapsamındaki hedeflerinden biri, Türkiye de içinde olmak üzere Ortadoğu devletlerinin bilinen haritalarının değişmesi, bu devletlerin rejimlerinin BOP’a uygun biçimde yeniden kurulması.
Sonrasında yeni bir Avrasya tasarımına uzanmasının doğal olduğu rahatça söylenebilecek olan bu projede İran ve Türkiye’nin bağımsızlıkları da, aşılması gereken engeller arasında yer alıyor. Gerçekte Büyük İsrail Projesi olan BOP’un uygulayıcısı uygar görünümlü emperyalist devletlerin zalim yönetimleri, İran ve Türkiye’nin devlet yapısının bağımsızlığından, emperyalizmin çıkarlarına aykırı kararlar alabilmelerinden hiç hoşlanmıyorlar.
Nitekim, “Hükümeti etkileseniz cumhurbaşkanı karşınıza çıkabiliyor, onları da etkileseniz ordu çıkıyor, hepsini etkileseniz yargı çıkıyor. Devleti kuranlar denetim mekanizmalarını da kurmuşlar. O yüzden, Türkiye’nin tam anlamıyla Amerikan çıkarları doğrultusuna girmesi isteniyorsa, burada tek adam yönetimi kurulmalı. Tek adamı etkilemek çok daha kolay” diye anlamca özetlenebilecek ABD gizli servisi raporu, bu oyunu çok güzel ortaya koyuyor.
Irak ve Suriye’nin yıkımında ve işgalinde Türkiye’nin siyasal iktidarlarından yararlanıldı. İran’a ve Türkiye’ye yöneltilecek saldırıların ve operasyonların sıralanışında da, Türkiye’nin kendisinden ne ölçüde yararlanıldığı, belirleyici olacak.
Tek adam ve diktatörlerin sonları
Libya Devlet Başkanı Kaddafi de, ülkesinde diktatördü. Bütün diktatörlerin denetimsizliğinden kaynaklanan zayıflıklar onda da vardı. Zaman zaman dünyayı kendisine güldüren tuhaf davranışlarıyla, “Libya’nın, diktatöründen kurtarılması gereken ülke” olarak gösterilmesine, bilmeden katkı sağlıyordu.
Panama diktatörü Noriega, “insan hakları ihlalleri ve yolsuzlukları” gerekçe gösterilerek ülkesinden alındığı gibi doğruca ABD’ye götürüldü ve hapishaneye atıldı.
Bir ülkeyi utançtan yerin dibine sokacak benzer bir olayı Türkiye daha geçenlerde, “devlet bankası genel müdür yardımcısı” düzeyinde yaşadı. Halk Bankası genel müdür yardımcısı, Amerika’da hapishaneye atıldı.
Almanya diktatörü Hitler, intihar etmekten başka yol bulamadı. İtalya diktatörü Mussolini, yakalanarak öldürüldü. Uganda diktatörü İdi Amin, Filipinler diktatörü Marcos… Örnekler çoğaltılabilir.
“Hayır” demek, “Evet” isteyeni de acı sondan kurtarmaktır
Varsayalım ki bir siyasal önderi, her şeyiyle, bütün yaptıklarıyla, sorgusuz sualsiz sonuna değin seviyoruz. Bir ülkenin yönetimini tümüyle ona bırakmak, ülkeyi yanlışlara karşı denetimsiz ve savunmasız bırakmanın yanında, o siyasal önderin omuzlarına da kesinlikle taşıyamayacağı bir yükü vurmak demektir. Bu yükü hiçbir insan taşıyamaz, yanlışlara düşer. Düştüğü yanlışlar da onu daha büyük yeni yanlışlara sürükler.
Tek adam rolüne soyunan kişi ve onun yakınları üzerinden yürütülen “zenginleşme, kayırmacılık ve yolsuzluklar” ekseninde sürüp giden saygınlık yitimi…
Basın-yayın alanında ve güneydoğuda ise, insan hakları ihlalleri gerekçesinin olgunlaşması…
Bunların hepsi, timsah gözyaşlarıyla keyif içinde seyredilerek izleniyor Batı’dan. Sözde uygar dünyanın temsilcisi zalimlerin bundan sonra yapacakları şey, bu saygınlık yitiminin, ülkemize müdahaleyi haklı gösterecek olgunluk düzeyine ulaşmasına yardımcı olacak kışkırtmaları desteklemektir. Tek adam rejimi, bu büyük saygınlık yitimi için en gerekli yönetim biçimidir.
Önderini seven hiçbir gerçek dostun, önderini böyle bilinmez karanlıklarda yalnız bırakmaya hakkı yoktur.
Gerçek dost, gerçeği söyleyebilen ve dostunu yanlıştan alıkoyabilen dosttur.
Tek adam yönetimi kurmaya kandırılmış siyasal önderin karanlığa yürüyüşüne “hayır” demek, Büyük İsrail Projesi içinde ülkenin bölünmesine hayır demek olacağı gibi, o sevilen siyasal önderin, geçmişteki diktatörlerin bilinen kanlı sonlarından da kurtarılması demek olacak.
Hürriyet Yaşar
Yazı, ABC gazetesinden alınmıştır.
Bu sayfalarda yer alan okur yorumları kişilerin kendi görüşleridir. Yazılanlardan www.insanbu.com sorumlu tutulamaz.
HÜRKUŞ HÜRKUŞ 15.04.2017
Hepsi de uygar dünyanın kenefidirler sonuçta. Telefonun da sıçmalaması normaldir. Kıss kıss kıssss...
arif yavuz aksoy 15.04.2017
hinsitan ne yav? akıllı telefon sıçmalaması. hindistan tabisi de... a.y.a. hinsitansss
arif yavuz aksoy 15.04.2017
türkiye asla ve asla hindistan olmaz sayın hürkuş. keşke olabilse dersiniz. türkiye'den pakistan çıkabilir belki. bangladeş de... zorlarsanız... ama hinsitan asla! a.y.a. kontrmuhabbetsss
VECİHİ HÜRKUŞ 14.04.2017
Sayın a.y.a. kumandanlık teveccühünüz efem, selamınız başım üstüne. Hayırın elli tonu her yerde tartışılır bence sorun yok. Şimdinin bazı hayırcıları, evvelinde yetmez ama evetçi günahkarlardı (yüzlerine tükürmek lazım) ve evetçileri bu kadar palazlandıran (efem onlar semirince biz de otlanırızcılar bunlar) -bazı dik duruşunu mahfaza etmiş istisnalar müstesna (bu dik duruş faket şuana kadar kimseye erotik anlamda çekici gelmemiş)- hayırcıların yekünüydü. Velhasıl kelam tayyare aşkı nasıl tek renk değilse memleket aşkı da tek renk değildir efem (çok mu masumane düşündük acaba?). Bir diğer husus: Hayırı ve eveti başkan sevgisiyle açıklamak o kadar da boş değil bence ki neticede toplum mühendisliği derler yeni bir ilim var imiş efem. Lakin gözümüzle gördüğümüz kadarıyla evetin tek tonu var ve biz tek tonu biraz sıkıcı buluyoruz naçizane. Mesele Hindistan olmadan evvel büzükümüzü kurtarmak gibi sanki efem... Daha fazlasına aklım ermez. Muhabbetle... Saygılar.
arif yavuz aksoy 14.04.2017
muhterem vecihi hürkuş kumandan, bir şeyi mahfaza etmek onu kılıf haline getirmek demektir. misal: "Bak bu koyun barsağının ucunu düğümlersek penis mahfazası olur" diyen ve o an prezervatifi icat etmiş olan adamın cümlesindeki gibi... ayrıca, hürriyet bey'in HAYIR'ı başkan sevgisiyle alakalandırması da bende derin bir boşluk hissi yarattı azizim. böyle propaganda ile mi rey beklenecek? la havle! (arap) ahmet ali çelikten'in size selamları varmış. a.y.a. hayırlı cumalar dilesss
Ç. 14.04.2017
Bu sefer cevap verilir umuduyla yorum da bulundum. Haklısınız, şimdiye kadar sorularımıza cevap alamadık. Selamlar,sevgiler.
VECİHİ HÜRKUŞ 13.04.2017
"İran ve Türkiye'nin devlet yapısının bağımsızlığı... " ile başlayan cümlede cumhuriyetle gelen kazanımlar ve birikimler kastediliyor efem. Ve devletin halihazırdaki yapısının pek çok darbe almış olmasına karşın halen denetlenebilirliğe uygun oluşu izah edilmiş. Bu hali ilerletemedik bari mahfaza edelim diyor sayın yazar -ki bence dehşet yazıyor kendileri. Onunçün akıl var mantık var hayıra hayır elde var hayır deyoooooo.
H.ÜNSAL 13.04.2017
Selamlar saygı değer Ç. Ben artık bu tür yorumlara girmiyorum. Bu tür yazılara söyleyecek sözümü bitirdim dostum. Soru sorma lütfen cevap alamazsın. Niye yırtınıyoruz ki?
Miyase Aytaç Yılmaz 13.04.2017
Merhaba; Ne de olsa bizden çok var. Ortanın doğulusu doğurgandır. Ölsek de çoğalırız. Tek sıkıntı öldüğümüzle kalmamız. Biz öldükçe ticaret de artıyor üstelik, silahıydı, bombası, vırtı zırtı. Fillerin keyfine diyecek yok yani. Aklım şuna çok takılmış durumda: Niye bu tekrar? Niye hep aynı savaşlar? Tamam savaş endüstrisi vb. de, insan niye değişmez? Niye bir "hayır" diyemez kendi kaderi için? Sürüp giden her ne ise canı cehenneme! Saygılarımla.
Ç. 13.04.2017
"İran ve Türkiye’nin devlet yapısının bağımsızlığından, emperyalizmin çıkarlarına aykırı kararlar alabilmelerinden hiç hoşlanmıyorlar." Yaptığınız analizi hangi olgulara dayandırdığınızı merak ediyorum. Kandırılma konusuna ise hiç girmiyorum. Sevgiler.
arif yavuz aksoy 13.04.2017
Hürriyet Bey hobi olarak yine Noriega yazsın tabii. Ama hobi olarak yazmak, bilmeden yazmak demek değildir. Panama olayında işler çok farklıdır. Bi ara konuşuruz. a.y.a. yorgunsss