Ulusalcılık İyi Bir Şey mi? Kötü mü? Mahir Çayan, Deniz Gezmiş Ulusalcı mıydı?

Ulusalcılık İyi Bir Şey mi? Kötü mü? Mahir Çayan, Deniz Gezmiş Ulusalcı mıydı?

Birçok sol yayın organını kasıtlı dezenformasyon yapmakla suçluyoruz. Fakat yayıncılıkta abartılı bir demokratlık yüzünden biz de burada zaman zaman önemli konularda yanlış bilgiler veriyoruz.

Bu sitede “Anti-emperyalistlik için tek yol ulusalcılıktır, ulusalcılık dışındaki sol akımlar emperyalizmin kuklasıdır, zaten Mahirler, Denizliler de ulusalcıydı” diyen bir dizi yazı bunun son örneklerinden biriydi.

Bazı şeylerin zaten bilindiğini farz ediyoruz saf bir iyi niyetle, ama az deşince en basit gerçeklerin bilinmediğini görüyoruz. O yüzden bu konuda da birtakım zorunlu açıklamalar yapma gereği doğdu.

BİR - Ulusalcılık yeni bir kavramdır. Mahirler zamanında böyle bir tartışma, saflaşma yoktu. Mahirler ve Denizler için “ulusalcıydılar” demek Atatürk TV bağımlısıydı demek kadar abes bir iddiadır. 

Ulusalcılık, - daha önce tek tük kullanımlar olabilir ama - tanımlayıcı bir siyasi kavram olarak 90’lı yılların ortalarında ortaya çıktı, siyasi arenaya 2000’lerde oturdu.

İKİ - Ulusalcılığı tam olarak temsil eden tek bir odak yoktur. İlkin bugünkü Vatan Partisi çevreleri ve DSP tarafından siyasi bir safı temsil eden terim olarak ortaya çıktı, ama tutarlı ve net bir anlama hiçbir zaman kavuşamadı. Sol milliyetçilik denebilir, sol Kemalizm denebilir, her tanımlamaya ulusalcılar içinden itiraz eden çok sayıda kişi çıkabilir. Bazıları “niye dosdoğru milliyetçilik demiyoruz” diyorlar örneğin. “Milliyetçilik” 80 öncesi solda kesinlikle kabul edilmezdi. Çünkü sağı, hem de aşırı sağı ifade ediyordu. “Biz de ulusalcı diyelim o halde kendimize” diye hiç kimsenin aklına gelmemişti geçmişte solda. Bu kavram biraz Ecevit’in Öz Türkçeciliğinden, biraz da Aydınlık’ın Apo’yla kucaklaşmalarının hüsranla sonuçlanmasından doğdu.   

Tutarlı bir anlama gelmemesinin asıl nedeni çok sayıda eğilimi, görüşü, grubu içinde barındırmasıdır.

Bugün baktığımızda Vatan Partisi-Aydınlık, OdaTV grubu, Sözcü, hatta ABC gazetesi, geçmişte Cumhuriyet (hala içinde ulusalcı diyebileceğimiz unsurlar var), CHP’nin daha katı Atatürkçü kesimleri başta olmak üzere geniş bir tutum yelpazesinde yer alan çok sayıda grup, yazar ve milyonlarca kişinin tavrını temsil eden ortak bir kavramdır.

ÜÇ - Kürtçüler ve işbirlikçi liberaller bir yana, Kürtçülerle kol kola vermiş sosyalistler de bu yaftayı aşağılayıcı, bir çırpıda silip dışlayıcı bir kavram olarak her önüne gelen için kullandıklarından ötürü, anlamı daha da genişlemektedir. Örneğin bunlara göre TKP de (bölünmeden önce ve şimdi ana parçası) ulusalcıdır. Dahası onu bunu ulusalcılıkla suçlayan ÖDP-Birgün, Halkevleri gibi gruplar da, daha Kürtçü ve daha liberal çevrelerce zaman zaman ulusalcılıkla suçlanmaktadır.   

DÖRT - Ulusalcılık 90’larda ortaya çıkan bu gerçekliği ile bana göre olumsuz değil, nispeten olumlu bir şeydir. En olumlu özellikleri emperyalizmin beşinci kolu işbirlikçi solculuğa karşı anti-emperyalist bir tavır ortaya koyabilmeleri, AKP’ye ve önceki iktidarlara karşı bir direniş gösterebilmeleri, Cumhuriyet değerlerine sahip çıkmaları ve Atatürkçülükleridir.

BEŞ - Ama bu tutumları yetersizdir, tutarsızdır. Söz konusu ulusalcı odakların eleştirilecek asıl noktası ulusalcılıkları değil (o ayrıca eleştirilebilir) gerçekten ulusalcı olmamaları, tam da bu konudaki aldatmacalarıdır.  

ALTI - Doksanlarda ortaya çıkan bu kavram ve onun solculuk tipi, tamamen yeni bir şeydir. Onun özelliklerini Mahirlere, Denizlere bulaştırmak demagojinin, şarlatanlığın ötesinde Denizlere Mahirlere bir hakarettir. Ulusalcılık 80 sonrasında ortaya çıkan düşük nitelikli solculuğun düşük standardıdır. “Sosyalist devrimcilik” ise ulusalcılıktan çok daha üst nitelikleri temsil eder. 80 sonrasında “sosyalist devrimcilik” neredeyse kalmamıştır. Sosyalist devrimcilik bu alanda altın ise, ulusalcılık bakırdır. Günümüzde bakır altın sanılıyor, bazıları da eski altınları gösterip “onlar ne değerli bakırlardı” diyor.

YEDİ - Denizler ve Mahirler inandıkları bir dava uğruna yaşamlarını tereddütsüz vermiş, öncesinde de yıllarca uzlaşmasız devrimci eylem içinde bulunmuş örnek devrimcilerdir. Eleştirilecek yönleri çoktur, ama devrimcilikleri hepimizinkinden kıyaslanamayacak ölçüde öndedir. Onların ayırt edici karakterleri uzlaşmaz devrimcilikleridir. OYSA…

SEKİZ -  Şimdi ulusalcıların genel özelliklerini vurgulayalım. İçindeki istisnalar genel tabloyu değiştirmez.

Ulusalcılar devrimci değildirler. Ne eylemleri, ne tutum ve konumları devrimcidir. Düzenin kişi ve kurumları ile organik bağları vardır ve bu bağlardan vazgeçmek istemezler.

Ulusalcıların büyük çoğunluğu sosyalist olduklarını söylerler, ama birinci maddedeki gerçeklik nedeniyle bunu gündemin en sonuna atmışlardır ve aslında sosyalist programı gündemden çıkarmak için çalışırlar. Bu genel bir hastalık olarak 80 sonrası tüm sola bulaşmış bir çürümedir. Sosyalistlerin bir kısmı 80 sonrasında “demokrasi uğruna” işbirlikçi liberal bir çizgiyi benimsedi, bir bölümü Kürtçülüğü solculuğun ana şartı saymaya başladı, ulusalcılar ise düzen ve devlet ile anlaştı.

Ulusalcıların ileri gelenleri, tüm keskin anti-emperyalist söylemlerine karşın emperyalizmin açık işbirlikçisi bürokratlar, askerler, patronlar, medya oligarkları ile organik bağ içindedirler. Büyük bölümü bu yolla, küçük bir bölümü doğrudan ABD ve Batı’nın ajanı konumundadır.

Gündelik yaşam alışkanlıkları bakımından da ulusalcıların büyük çoğunluğu anti-emperyalist değil, aksine kapitalizm ve Batı hayranıdır. Uluslar arası kapitalizmle, kültürüyle, sanatıyla, eğitim kurumlarıyla, tüketim alışkanlıklarıyla çoluk çocuk son derece sıcak bağları bulunur.

İktidar ile gündelik söylemde sık sık kapışsalar da genel yaşamda fazla sorun yaşamazlar. Kaldı ki gündelik söylemde iktidarla, örneğin AKP iktidarıyla araları bir açılır, bir kapanır. Tutarsızlıklar, uzlaşmalar, pazarlıklar peşi sıra gelir.     

DOKUZ - Bir kişi veya siyasi grubun anti-emperyalist olabilmesi için illa da ulusalcı olmasına gerek yoktur. Tutarlı bir Marksist çizgi (ben epeydir Marksist değilim), tutarlı bir sol çizgi, gerçek sosyalist olmak, zaten anti kapitalist, anti emperyalistlikten geçer ve bu çizgi ulusalcılıktan çok daha net bir anti-emperyalist duruş ortaya koyar. NİTEKİM:

ON -  68 sol-sosyalist hareketi çizgisel olarak ikiye bölünmüştü. TİP’te yoğunlaşan bir çizgi ülkenin emperyalizme bağımlı da olsa kapitalist bir ülke olduğunu savlıyor ve doğrudan sosyalist devrimi hedefliyordu. (Büyük ölçüde barışçı yoldan. İçinde Sovyetler’e karşı unsurlar da vardı, Sovyetçiler de). Mihri Belli’nin ortaya çıkardığı, Denizler, Mahirler ve Aydınlıkçılar’ı içine alan grup ise MDD (Milli Demokratik Devrim) taraftarıydı. Ülke yeterince kapitalistleşmediğinden önce bağımsızlığı kazanmak, milli bir iktidar kurmak, demokratik devrimi gerçekleştirmek, sonra sosyalizmi tamamlamak hedefi güdülüyordu. Bu kanatta Kemalist ideoloji daha güçlüydü.

Görüldüğü gibi her iki kanat da esas olarak sosyalistti, emperyalizm karşıtıydı, bu uğurda şimdikilerin asla göze alamayacağı devrimci bir kararlılık ve uzlaşmazlık içindeydi ve tüm bunlar için kendilerini milliyetçi ya da ulusalcı kabul etmeleri tamamen gereksizdi.

ON BİR - 78 kuşağı devrimciliğine gelince... Bana göre Türkiye tarihinde nitelik ve nicelik olarak gelinen en yüksek aşamadır. (Nasıl ifade etsem.. her iki bakımdan da Türkiye sosyalistlerinin 10 üstünden 5-6 alabildikleri bir aşama. İlk ve son kez.) Belli bir siyasi grubu değil, tüm grupların ortalamasını ve ortak havayı kast ediyorum. Eleştirdiğim, eleştirilebilecek çok yönleri bulunmasına karşın, gerek Marksizme Leninizme daha yakınlaşma (Bakın Marksist olmadığım halde nesnel baktığımda bunun olumluğunu görebiliyorum), gerek Kemalizmi karalamadan, düşman görmeden eleştirebilme ve daha bir onun çerçevesinin dışına çıkabilme açısından, gerekse halkla daha yaygın bağ kurabilme yönünden.

Bu kitlenin bir bölümü Sovyet yanlısıydı, küçük bir bölümü Çin yanlısı, ama üçte ikilik bir kesimi görece bağımsız, ulusal bir sosyalist-Marksist çizgiye varabilmişti. Milliyetçi veya “ulusalcı” katiyen değildiler, ama bugünkü ulusalcılardan kıyaslanamayacak ölçüde anti-emperyalisttiler.

O zamanlar “bağımsız Türkiye” sloganı vatanseverliği kesinlikle şimdiki ulusalcılıktan çok daha iyi ifade ederdi, bu yetmezse, daha kuvvetli vurgu için  “yurtseverlik” sözcüğü öne çıkarılırdı (Çayan’da olduğu gibi)… Ya da “yurtsever devrimcilik”... Ulusalcılık yoktu.  Ulusalcılık terimi olumlu bir değer olarak o zaman ortaya çıksa, o zamanki devrimciliğin samimiyeti ve üst niteliğinden ötürü, bu, şimdikinden tamamen farklı bir şeyi ifade edecekti.

ON İKİ - Mahir Çayan mahkeme savunmasında her ne kadar Kuvayi Milliyeci olduğunu, Atatürkçü olduğunu birkaç kez tekrarlamışsa da… Marksist olduğunu da hiçbir zaman inkar etmemiştir.

Mahir Çayan ve o zamanın THKP-C’si elbette Kemalizmden kuvvetle etkilenmişti, ona “sol Kemalist” bir hareket demek de çok abes kaçmaz. Ama aynı Mahir Çayan yazılarında Mustafa Kemal’den çok daha fazla oranda Marksist düşünürlere gönderme yapmıştır.

Onun mahkeme savunmasındaki Atatürkçülüğü biraz bilerek abartılmış bir Atatürkçülüktür. Çünkü 12 Mart rejiminin Amerikancı kuklaları her ne yapıyorlarsa Atatürkçülük için yaptıklarını her konuşmalarında defalarca vurguluyorlardı. Çayan ve arkadaşlarındaki tepki “Siz Atatürkçü değilsiniz, asıl Atatürkçü biziz” tepkisidir ve güç cezaevi koşullarında arsız, yüzsüz bir iktidara karşı meydan okuyuştur.

Yoksa Çayan’da aşağıdaki gibi ifadelere sıklıkla rastlayabilirsiniz:

“Mahir Çayan, kendi hareketlerini, Kemalistlerle elbette ittifak kuracak olan ama kesinlikle Kemalist olarak adlandırılamayacak bir hareket olarak tanımlar. Doğu Perinçek’ten şu sözleri aktarır: ‘Bizim partimiz MİLLİ KURTULUŞ cephesidir. Bizim partimizin komutanı Mustafa Kemal'dir. Bizim partimizin üyeleri Amerikan sömürücüleriyle ortaklık etmeyen bütün bir MİLLET'dir.” Ardından da bu Kemalist saptamaya şöyle bir yanıt vererek kendini Kemalizmden ayırdığını düşünür: ‘Hemen anlaşılacağı gibi, bu milli cephe partisi, Kemalist Doğan Avcıoğlu'nun ‘halkın içinden gelen ve halkın nabzını elinde tutan’, içinde milli cepheyi teşkil eden Devrim Partisidir. (Bkz. D. Avcıoğlu, Türkiye'nin Düzeni, s: 523) İşte kendisiyle küçük burjuva radikalleri arasında hiçbir fark görmeyen, ‘Hep dostluk, mücadele yok’ diyen sağ oportünizm! Bizim partimiz ne milli cephe partisidir, ne de bizim partimizin komutanlığı küçük burjuva radikallerine aittir. Bizim partimiz sosyalistlerin partisi, Marksist bir partidir ve partimizin de eylem kılavuzu Kemalizm değil, bilimsel sosyalizmdir!’ (s.147)” Ali Avcı – Teori ve Politika

Sonuçta Mahir Çayan ve çizgisi nedir? Ortodoks Marksistlere göre küçük burjuva sosyalist bir devrimci harekettir. Marksizmi esnek yorumlayanlarca yasadışı silahlı eylemci bir Marksist harekettir. Kemalizmden etkilendiğinden yola çıkarak Marksizmin  tutucu yorumunu yaparsak “sol Kemalist devrimci bir hareket” de denebilir zorlanırsa. Ama bundan yola çıkıp kimse aptalca kelime oyunlarıyla Çayan’ın “ulusalcı” olduğu sonucuna varmamalı.

Bu da Deniz Gezmiş’in son sözleri. Çok benzer şeyleri onun için de söyleyebiliriz. 

“Yaşasın tam bağımsız Türkiye!
Yaşasın Marksizm Leninizmin yüce ideolojisi!
Yaşasın Türk ve Kürt halklarının bağımsızlık mücadelesi!
Kahrolsun emperyalizm!
Yaşasın işçiler, köylüler!”

KÜRT SORUNU

ON ÜÇ - Ulusalcılığa neden karşısın diye soran dostlara üç maddeyle açıklamaya çalışıyorum: Bir- Ulusalcıların çoğu kendini aynı zamanda sosyalist saysa da, aslında sosyalist gündemi ve bilinci tahrip ediyorlar, İki- Kendilerini anti-emperyalist saysalar da aslında değişen oranlarda emperyalizmle flört ediyorlar, yani yeterince anti kapitalist, anti-emperyalist, yeterince ulusalcı değiller, hatta bir kısmı tam tersi konumda. Üç- Kürt sorunu: Hadi ilk iki maddeyi yok sayalım. Bu ülkede hayatta sosyalizm olmaz diyelim, onu boş verelim; ikinci maddeyi de es geçelim, herkes tıkır tıkır emperyalizmle pazarlık ederken.. biz salak mıyız, biz de büyük güçlerle ortak hareket edelim diyelim. Peki üçüncü maddeyi ne yapalım? Biz hadi kökten ulusalcı olalım, bu ülkede Kürtler de var, büyük bir gerçeklik… Ve onlar da ulusalcı! Bir ülkede iki ulusalcılık olur mu? Oldu mu böyle oluyor… Sol sıfırlanıyor… Bunun sonu nereye varır?  

Ben bu soruna akılcı ve pratik bir çözüm bulamadım, bir şey de öneremiyorum. Çünkü her çözüm, her öneri gerçek karşısında dakikasında eriyor. Çaresizim, çaresiziz.

Ama lafla peynir gemisi yürüten her türden solcu, çözümünü ağzında hazır taşıyor, sakız gibi çiğniyor.

Bunların başında da ulusalcılar geliyor. Ne yapacağız Kürt sorununu? 15-20 milyon insanı? Burada ulusalcılık hiçbir işe yaramıyor. Kemiğe saplanıp kalmış bir bıçak gibi. Çekmeye çalışsan çıkmıyor, batırmaya çalışsan batmıyor.

Kürt sorununda kalıcı ve köklü bir çözüme ulaşılacağını bu kapitalizm koşullarında hiç sanmıyorum.

Peki ulusalcılar ne diyor bu konuda. Tutarlı ve net bir görüş yok.

Ulusalcılar içinde hala Kürt ayrılıkçı hareketiyle dirsek temasını sürdürenler çok. Medyada görüyoruz bunu, TTB, TMMOB, DİSK gibi örgütlerde görüyoruz.

Bir yandan da Kürtleri tamamen dışlayıcı, aşağılayıcı bir hava estiriyorlar. İkisi birlikte, düşmanlık ve gizli siyasi uzlaşı. Ortası yok. Hepsi birlikte, karışık ve samimiyetsiz bir hava.

Ama ulusalcıların birleştiği herhalde bazı noktalar mevcut: “Kürtleri ayrı bir etnik grup olarak kabul edebiliriz, ama bunlar üst kimlik olarak Türktürler.” “Dillerini kabul edebiliriz, ama ana dilde eğitim falan gibi şeylerin lafı bile edilmemeli.” “Keza federasyon, özerklik, ayrılma vb. tartışma dışıdır.” Bunlar doğrudur veya yanlıştır diye şahsen taraf almıyorum, ama çözümsüzlük buralardadır zaten. Ve ayrıca daha önce dediğim gibi, bazen böyle söylemekle beraber farklı bazı yerlerde farklı yazıp konuşan ulusalcılar da hiç azımsanamayacak orandadır. Başka deyişle ulusalcılık bu noktada bile, anti-emperyalist göründüğü ana konuda bile tutarsızlık göstermektedir.

ON DÖRT - O dönemde “ulusalcılık” diye bir kavramın “u” su bulunmadığından ulusalcı olmayan Mahir Çayan, o dönem Kürt sorununda da ulusalcılardan farklı bir yerdeydi. Kürt sorununa özel bir ilgi göstermemiş ve çok şey söylememiştir. Şimdiki ulusalcıların belki haklı olarak nefret ettiği “Türkiye aydını” tabirini kullanmıştır bazı yerlerde “Türk Aydını” yerine. Kürt sorununda bulabildiğimiz tek belge ise şudur:

“Mihri Belli’ye göre, Türkiye’deki milli meselenin her zaman ve her şart altında tek çözüm yolu vardır; Kürt emekçi halkının çıkarlarıyla bağdaşan tek formül vardır; o da, meseleyi şartlar ne olursa olsun, misak-ı milli sınırları içinde ele almak gerekir.

Oysa bu görüş, temelden yanlış ve anti sosyalist bir görüştür. Bilindiği gibi, devrimci proletarya milli meseleyi ulusların kaderlerini tayin hakkının ışığı altında ele alır. Biz, ulusların kaderlerini tayin hakkının ışığı altında diyoruz ki: “her şart altında, her zaman meseleyi misak-ı milli sınırları içinde ele almak gerekir veya Kürt emekçi sınıflarının çıkarlarıyla bağdaşan tek çözüm yolu ayrılma hakkını kullanmasıdır” diyen görüşler yanlıştır. Bu görüşlerin sahipleri, her iki tarafın burjuva ve küçük burjuva milliyetçi unsurlarıdır. Oysa devrimci proletarya, meseleyi diyalektik bir tarzda ele alır. Yani ulusların kaderlerini tayin etme hakkının öngördüğü ayrılma, özerklik, federasyon, vs. çözüm yollarının hangi şartlar altında ve ne zaman geçerli olabileceğini açıkça ortaya koyar.” Aydınlık Sosyalist Dergiye Mektup, Türkiye Halk Kurtuluş Partisi-Cephesi Dava Dosyası, Yazılı Belgeler, syf.240-241

Ne demiş Çayan: Kürtlerin emekçi sınıflarından söz etmiş ve onlarla ilgili “ulusların kaderini tayin hakkı”ndan  bahsetmiş. Misak-ı Milli sınırlarının mutlak olmadığı gibi, “kendi kaderini tayin hakkının” da mutlak olmadığını belirtmiş, bu hakkın her somut durumda o şartlara göre değerlendirilmesi gerektiğinden söz etmiş. Hangi ulusalcı –bir yerde yazılmayan kişisel konuşmalar dışında- bu noktada, bu görüşte?

Çayan neden acaba bu görüşte? Çünkü bugün artık unutulmuş, bugün artık anlaşılması bile güç bir ana hedef açısından bakıyor ülkeye, bölgeye. Gerisi teferruat onun için. Bu ana hedef, emperyalist kapitalist sistemi devirip sosyalizmi kurma hedefidir. Bugün ise pek çok sosyalist ve komünist için sosyalizm lafı sadece bir teferruat..

ON BEŞ: Mahir Çayan bugün ulusalcılarla çatışırdı.  

Mahir Çayan’da emperyalizm ve emperyalizme karşı sosyalist devrim anlayışı şudur:

“Emperyalizmin üçüncü bunalım döneminde (...), bizim gibi ülkelerde, toplumsal süreç feodal süreç değildir. Emperyalizm de, sadece dışsal bir olgu değildir. Emperyalist üretim ilişkilerinin ülkenin ta en ücra köşelerine kadar uzanması, emperyalizmi aynı zamanda içsel bir olgu haline getirmiştir. Zayıf-feodal mahalli otoritecikler yerini, bizzat emperyalizmin de içinde yer aldığı güçlü oligarşik devlet otoritesine bırakmıştır. Öyle ki, emperyalizm bu ülkelerde, CIA, FBI, vs. örgütleri ile, istediği zaman kendi çıkarları doğrultusunda oligarşinin çeşitli fraksiyonları arasında iktidar değişikliklerinden, oligarşinin halkımıza karşı yürüttüğü tenkil politikasına yön vermeye kadar her çeşit müdahaleler ve düzenlemelerde bulunabilmektedir. Bu bakımdan, bu nükleer vurucu güç çağında, emperyalist kontrol, bu ülkeler için sadece ekonomik değil, politik, ideolojik ve askeri niteliktedir. Mesela NATO Askeri örgütü içinde olan Türkiye'de, Amerikan emperyalizmi oligarşik dikta yönetimini yönlendirmeden, ülkedeki ekonomiye kadar tam bir hegemonya kurmuştur. (Gizli işgal esprisi) (…)

Bu bakımdan ülkemizdeki yerli hakim sınıflarla, Amerikan emperyalizmini kalın çizgilerle ayırmak fiilen imkansızdır. (…)  

Emperyalist dönemde, proletaryanın hegemonyasının objektif şartları tartışılamaz.(…) Emperyalist dönemde tarihin ileri götürücü lokomotifi proletarya olduğu için, niteliği ne olursa olsun bu dönemdeki bütün devrimleri ancak ve ancak o zafere götürebilir. (…) Bilindiği gibi, can çekişen kapitalizm, ülkenin ekonomik ve sosyal otonomisini kırarak milli özel ekonomileri, dünya ekonomisi denilen bir zincirin halkaları haline dönüştürmüştür. Bu nedenle, artık, kapitalist ülkelerin proletarya devrimlerinin, yarı-sömürge ve sömürge ülkelerin demokratik devrimlerinde proletarya hegemonyasının, objektif şartlarının varlığı tartışılmaz bir ilkedir.”

Çayan’a göre emperyalizm artık bir iç güç haline gelmiştir yerli işbirlikçileriyle. Başka bir deyişle emperyalizmin ideolojik, politik, yaşam biçimsel uzantısı ve iç temsilcisi haline gelmiş güçleri “milli” ilan eden ulusalcılarla, Mahir Çayan’ın ilişkisi ancak bir kavga ilişkisi, savaş ilişkisi olabilir.  

Ama aslında Çayan’da tüm bu teorik tartışmalar, ayrımlar, çizgiler, ikinci derecede önemdedir. Onun için solculukta, devrimcilikte temel ölçüt (doğru veya yanlış) devrimciliktir. Daha fazla devrimciliktir. Hatta silahlı mücadeledir. Bunu da Mahir Çayan her konuda haklı ve doğrudur demek için değil, nesnellik için, doğru ve gerçek bilgiyi ifade için zikrediyoruz.

SON SÖZ : Yukarda belirttiklerimi bir kez daha özetleyeyim.

Ulusalcılık ve ulusalcılar 90’lı yıllarda ortaya çıkan yeni bir kavram ve güç olarak bazı bakımlardan dosttur, ileriyi, ilericiliği temsil eder. Bazı bakımlardan gericidir, tutucudur, emperyalizme ve kapitalizme hizmet eder.

Ulusalcıların karakterini laflar değil çoğunluğun ve içindeki baskın güçlerin tutumları belirler. Bugün için ulusalcı güçler içinde olumluya hizmeti ağır basan bir odak bulunmamaktadır. Ulusalcıların önde gelenlerinin emperyalist kapitalist oligarşi ile organik ilişkileri açıktır. Tabandaki “iyi niyet” bir potansiyel olarak değerlendirilebilir. Onun için de doğru önderlik gerekir. Böyle bir doğru önderlik şu yıllarda göze çarpmamaktadır.   

Kaan Arslanoğlu

Mahir Çayan için yararlandığım kaynaklardan biri:  

http://www.teorivepolitika.net/index.php/arsiv/item/220-devrimcilik-mahir-cayan-ve-marksizm


  • Ç.

    Ç. 19.06.2017

    Enis Berberoğlu Hürriyet Genel Yayın Yönetmenliği yapmış bir isim. Anti amerikancı mısın diye sorsanız olur mu öyle şey der. İsmail Hakkı Pekin müttefikimiz dostumuz ABD diyince sıkıntı olmaz. Sizinle daha önce yaptığım yorumda paylaşmıştım. ABD'de katıldığı konferansta diyordu. Enis Berberoğlu anti emperyalist değil de Mehmet Barlas mı anti emperyalist sorusunu size yöneltirim. Akıl tutulması yalnızca siyaset ile ilgili değil. Örnek verecek olursam sizin evinize kamera yerleştirip şantaj yapan birine sizi darp etmekten dava açılsa ne düşünürsünüz?

  • Ç.

    Ç. 19.06.2017

    Yetmez ama evetçilerin kimisi bilinçli olarak kimisi siyasi atmosferin etkisiyle hayır oyu verenleri darbecilikle suçladı. Metin Lokumcu'nun bile darbeci olduğunu söylediler. Günümüze gelirsek ulusalcı kesim, muhalefeti Batı merkezli bir hareketin parçası olmakla suçluyor. Referandum sürecinde YSK'nın aldığı karar ile Batı arasında ne gibi ilişki kurabiliriz,kuramayız ama olsun sonuçları eleştirenler Batı merkeziyle birlikte hareket ediyor diyebiliriz. Batı da referandum sonuçlarını eleştiriyor oradan ilşkiyi kurabiliriz. 2010 referandumunda hayır oyu verenlerin faili meçhullerle ilişkilendirildiği gibi. En son yürüyüşe ilişkin benzer eleştiriler yapılıyor. Yürüyüşü ne zaman başladı? Kendi partisinin milletvekilinin mahkumiyet kararı sonucu başladı. Mahkumiyet kararı ile Batı arasında bir ilişki kurabilir miyiz kuramayız ama bu isimlerin Batı ile ilişkileri var oradan ilişkiyi kurabiliriz.

  • Ç.

    Ç. 19.06.2017

    Uzun süredir haber sitelerinde ve sosyal medyada kimi bilinçli kimi bilinçsiz çarpıtmalarla karşılaşıyoruz. Yine çoğu kişiyi rahatsız edecek bir yorumla karşınızdayım. Yoruma başlık koyma imkanım olsa akıl tutulması,liberal ve ulusalcı zehirlenme olurdu. Önce sizi geçmişe götüreceğim. Liberal zehirlenmenin etkili olduğu yıllara. Ergenekon, Balyoz süreci yaşandığında liberal kesim bazı isimlerin geçmişte yaptıklarını sıralıyordu. Kimi ulusalcı isimleri de ekleyerek darbe yapacaklarını iddia ediyordu. Daha sonraları ulusalcı siyaset ile ilişkisi bulunmayan muhalif isimler de bu listeye eklendi. Bu kişilerin bazıları NATO'da ABD'de eğitim almışlardı. Anti emperyalist olmasalar da ortak noktaları iktidarın o zamanki politikalarının karşısında yer almalarıydı. Hükümeti ortadan kaldırmakla darbe yapmakla suçlandılar. Geçmişte yaptıkları ile yargılanmadılar.

  • mehmet harma

    mehmet harma 06.06.2017

    Değerli Zerzevatçı Kamil Bey, feys hesabı açtığınızda ben de sizi İnsanBu Okur Grubu'na katılmaya davet ediyorum. Kaleminiz güçlü, belli ki okumak zevkli olacak sizi. Belki siteye yazı da gönderebilirsiniz.

  • ZERZEVATÇI KAMİL

    ZERZEVATÇI KAMİL 05.06.2017

    Ben o fabrikada montajcıydım Kızım AR-GE'sinde bir baş. Bugünlerde firmanın merkezinde toplantıda, ama 10 gün sonra burada. O gelince ZERZEVATCI KAMİL adlı bir fecabook sayfası açacağım. Orada ilkin M. Tanju Akad'ın yorum yazısı ile karşılık verdiğim kendi yorumumu yayınlayacağım. Sonrası o sayfada kıssadan hisseler, anılar, hicivler, dönemin kara mizahlarını bulacaksınız. 10 gün nedir ki gelir. M.Tanju Akad'tan cevap bekliyorum.

  • ZERZEVATÇI KAMİL

    ZERZEVATÇI KAMİL 05.06.2017

    Bizim buralarda Doburca adlı bir köy var. O köyün çok özel tür fasulyesi vardır.. Zeytinyağlısını yerken barnaklarınızi bile yersiniz. Birde karnıkarasından--barbunyanın bir türü-- leziz mi leziz pilakisi yapılır. Bu yorumunuza ödül olarak sitenin editörlerine tohumlarından gönderiyorum. Her yediğinizde beni hatırlarsınız. Bu satırları ben söyledim okuldaşınız(ODTÜ) mezunu kızım yazdı. “Baba Mehmet beyi yemeğe davet edelim çok iyi sofra adabı yazıları yazıyor” diyor. Bu aynı zamanda bir davettir. Yemekte rakı da var şarap da. Eskilerin kumanist, bugünlerin zerzevatçı kâmilinden herkese yürek dolusu saygılar sevgiler... Davetime icabet etmek isteyenler kabulümdür. Bir de mani: Dön baba dönelim. Döne döne buğdayı düvelim. Buğdayı rızacılar yer bizlerde düven taşını. Devam

  • ZERZEVATÇI KAMİL

    ZERZEVATÇI KAMİL 05.06.2017

    “Pekâlâ, biz onların bıraktığı enkazı kaldıracak yetenekte miydik? Aslaa değildik. Biz de faturadan payımıza düşeni ödemedik mi? Bal gibi ödedik. Belki fazlasın ödedik.” Diyerek soruyorsunuz ve cevaplıyorsunuz. Siz ne bedeli ödediniz? Yaşıyorsunuz ve fasulye, biber yetiştiriyorsunuz. Ne güzel hak ettiğiniz mesleğinizi bulmuşsunuz. Bu da altı. Devam

  • ZERZEVATÇI KAMİL

    ZERZEVATÇI KAMİL 05.06.2017

    “Türk soluna zararları yararlarından bin kat fazla olmuştur. Solun dengesini bozup siyasi çalışma anlayışını mahvetmişlerdir.” Bu lafları ettiğinize göre siz kimin kölesiydiniz. Doğu Berlin’den Sovyetlerin borazancılığını yapan Laz’ın mı yoksa aksak tilkinin mi? Bunların her ikisinin de kadroları dün ne yaptılar? Bugün ne yapıyorlar? Biri Milliyetciliği altın suyuna batırıp paçalarından akıtan simyacı ULUSALCI. Diğeri 90’lardan sonra küresel semaya enternasyonalinin sol Liberal rıza oluşturucuları. Siz bunun neresindesiniz. Galiba simyacı. Bu da beş. Devam

  • ZERZEVATÇI KAMİL

    ZERZEVATÇI KAMİL 05.06.2017

    Biraz izan. Onlar put değil gençler için idol oldular. Yarın da olmaya devam edecekler. Ayrıca fasulyeyle, biberle çekilmiş fotoğraflarınız var. Siz onlar kadar iyi fotoğraf veremediğinizden mi lider olamadınız? Yoksa kısmetsiz miydiniz? Basiretsiz mi? Bu da dört. Devam

  • ZERZEVATÇI KAMİL

    ZERZEVATÇI KAMİL 05.06.2017

    Fokoculu, mokoculuk. Geçiniz. Zamanın ruhu ve konjontür denen kavramlar var. Ne yapalım. Genel akımlar ve etkilenmeler... Saldırmak yerine etkilenmelerin kaçınılmazlığı demek onların anılarına daha saygılı ve ahlaki bir yaklaşım olmaz mı? Ki onların devamı hareketler bu dediklerinizi fiili mücadelelerinin yeniden organizasyonlarında bu hatalarını da sizde biliyorsunuz aştılar. Bu üç. devam

  • ZERZEVATÇI KAMİL

    ZERZEVATÇI KAMİL 05.06.2017

    Birde “. Mahir ve Deniz devrimi bizden daha mı çok istiyordu. Yoo. Binlerce kişi daha devrim için ölmedi mi? Hıı. Mahirlerin daha kıymetli olmaları için neden var mı? Bence yok ” Diyerek sorup cevaplıyorsunuz. Bu sitede ve face sayfanızda yazılarınıza da baktım. Bende önceleri solcu şimdilerde de “ulusalcı” olduğunuz kanaati oluştu. Devrimciler ölenleri arasında bir ayrım yapmazlar hepsi eşittir. Ama farklı anılanlarının olması da kaçınılmazdır. Ulusalcıysanız size kurtuluş savaşından örnek: 57 tümen kumandanı miralay Reşat beyin intiharı ayırt edici bir örnek olabilir mi bilmem. İntihar eden Reşat Bey kurtuluşu bu milletin cephelerde savaşan evlatlarında daha çok mu daha az mı istiyordu ki Başkumandana söz verdiği saatte alacağını hesapladığı tepeleri alamadığında ölümü seçmesi bir anlam ifade eder mi? Bu iki. Devam

  • ZERZEVATÇI KAMİL

    ZERZEVATÇI KAMİL 05.06.2017

    Bkz. İnsan bu face sayfası. Yazının devamı ise tam bir garabet. Devrim siyasal bir kavram. Siyaset te bir uzlaşma ve ittifakları yönetme sanatıdır. Bir stratejiye dayanır. Burada uzlaşma vardır. Ama devrimcinin uzlaşmayı aklından bile geçirmeyeceği durumlar, şartlar da vardır. Düşmana esir düştüğünde, işkencehanede, sorguda, mahpushanede bu esas reddedilemez, tavsamaz, taviz verilemez. Buralarda uzlaşırsan davana, inançlarına, örgütüne, partine, arkadaşlarına ihanet etmiş olursun. Sorguda bülbül mahpushanede tavuk olursun. Denizlerin, Mahirlerin; onlardan sonra devam edenlere bizlere bıraktığı miras bu “uzlaşmak devrimcilik” olmuştur. Bu bir. Devam

  • ZERZEVATÇI KAMİL

    ZERZEVATÇI KAMİL 05.06.2017

    Yattık mahpushaneler mesen, çıktık işsizlik meslek odu. Bir yirmi beş senedir zerzevatçıyım semt pazarlarında. Sitenizin bir yıldır takipçisiyim. Her gün önce sitenize sonra da “insan bu insan bu mu” sayfasına bakmadan uyumam. Sayın K.A’nın “Ulusalcılık iyi bir şey mi? Kötü bir şey mi? Başlıklı makalesini okuduktan sonra geçmişe, derin düşüncelere daldım. Kaan Bey ne güzel demiş; “gerçek ile sahte ya da altın ile bakır... Onların ayırt edici karakteri uzlaşmaz devrimcilikleridir...” Facebook ta insan bu insan bu mu sayfasına girince bir de ne göreyim; Mehmet Tanju Akad adlı bir zevat yorumunda “bir konuya çok takıldım. O da uzlaşmaz devrimcilik terimi. Uzlaşılan devrimcilik olur mu? Belki de olur.” diyor. Deavam

  • ZERZEVATÇI KAMİL

    ZERZEVATÇI KAMİL 05.06.2017

    Yaz Kızım, ben ZERZEVATÇI Kamil. İlk mektebi köy okulunda birleştirilmiş sınıflarda okuyup bitirdim. Askerlik dönüşü yavukluyla düğün dernek, Köroğlu ilk oğluma yüklü, yetmeyince 9 horantaya üç evlek toprak göçtük şehre. Başladık bir araba fabrikasının montaj bandında işçilik etmeye. Orada tanıştık sendikayla, işte o zaman fark ettim birlik olmanın gücünü ilk defa. Sonrası malum. İşçi sınıfı, Proletarya, sendika, sendikalizm, kapitalizm, emperyalizm, sosyalizm, devlet- devrim, Devrimcilik. Geçti bir on yıl. Adımız çıktı sendikacı kumanist Kamil’e. kargaların ülkeyi istila ettiği bir eylül sonrasında koskoca fabrikanın montaj bandında kafama geçirilen bir kara torbayla buldum kendimi bir emniyetin işkence odalarında. İşte orada yaşayarak öğrendik ve öğrettik “uzlaşmaz devrimciliğin” ne olduğunu. Devam

  • İNAN

    İNAN 02.06.2017

    Merhaba. Benim 2. Yorum umarım bu da silinmez. Güzel bir yazı. Tek sözcük Arapça anlamadan hatim indiren bizler, elbette tek satır okumadan, anlamadan simgeleştirilmiş adları alıp bünyeye monte edebiliriz. Fazladan bir iki müşteri göz çıkarmaz Kaan bey, tezgahını başka yere aç bence pazardaki diğer esnaf rahatsız senden. Deniz ve mahirler çıtayı öyle bir yere koydu ki onlardan olmayanlar bile onları kullanmak durumunda kalıyor, tabii ki davranış ve içselliğinde sahicilik kalmayanlar, oradaki ışığın çekiminden faydalanmak isteyecektir. Herkesin çirkin ve biçimsiz, tipsiz olduğu bir ortama, bakımlı hoş bir kadın ya da erkek geldiğinde nasıl bir hava esiyorsa gençlerin kulaklarına direnenlerin adı fısıldanınca aynı etki oluşuyor. Tekkeye bağlılık artıyor. Git bu delikanlı kız ve oğlanların kulaklarına çok direngen kafası büyük fıkra yazarı eski anaplıyı söyle bakalım sana ne diyecekler? Bir ikon bir tapınma aracı lazımdı, bulundu. Sağlık olsun.

  • Ezel Parsa

    Ezel Parsa 02.06.2017

    Adorno'nun otoriteryen kişilik dediği ve faşizm (F) ölçeğiyle değerlendirdiği ve Altemeyer'in daha sonra sağ kanat otoriteryenizmi kuramıyla açıkladığı otoriteryenizmin üç boyutu otoriteryen boyun eğme, otoriteryen saldırganlık ve gelenekçiliktir. Öznel bakışa karşılık, sinisizm, genelleşmiş bir insan düşmanlığı, boş inançlı ve kalıp yargılılık gibi bileşenler içerir. Geleneksel değeri çiğneyenler için tetikte olma halidir. Özgürlük ideali olmayan bu kişiler AKP iktidarının farkında olmadan destekçisi olmuşlardır. AKP, otoriter ve gelenekçi görüntüsüyle ulusalcıların her söylemini havada kapmış, gereksiz hale getirmişlerdir. Atatürk'ü sahiplenmeyi bile artık fazla sorun etmeden kabul etmiş görünmektedirler. Ulusalcılar da her fırsatta sermaye ve AKP ile uzlaşma yolunu aramaktadırlar. İktidarla uzlaşamadıkları tek konu sermayenin ulusallığıdır. Kant'ın tanımladığı gibi bir dünya barışı ve evrensel özgürlük düşüncesinden kaynaklanmayan her görüş faşizme götürür.

  • Kaan Arslanoğlu

    Kaan Arslanoğlu 02.06.2017

    İstemesek, üzülsek de gerçeği kabul etmek ve buna göre davranmak ya da başını kuma gömüp aynı teraneyi tekrarlamak. Bu konuda gerçek nasıl değiştirilir. Bir program koysun ortaya "ulusalcılar" veya ulusçular" BENİ, BİZLERİ DEĞİL, HDP'LİLERİ AKP'Lİ KÜRTLERİ ikna etsinler, Kürtlerin hiç değilse yüzde 20'sini Cumhuriyetçi kanada çeksinler, ellerinden öpmezsem namerdim. Böyle bir program, hedef, başarı yoksa her tribün kendine oynuyor, kendi çalıp kendi oynuyor, sadece kendi kendini tatmin edip bazı şarlatan şefleri besliyor demektir ki, şimdi olan budur. Yakın zamanda değişecek gibi de değildir. Sevgiler Kardeşim, saygılar.

  • Kaan Arslanoğlu

    Kaan Arslanoğlu 02.06.2017

    Devam: Ulusalcı denince zaten ilk akla gelen sen değilsin. Ad vereyim ve somut konuşayım bir kez daha: Aydınlık çizgisine, Söz'e, OdaTV'ye vb... güvenmiyorum. Bunun nedenlerini ayrıntılı olarak defalarca yazdım, yeniden yazarım gerekirse. Bunları yeterince ulusçu da bulmuyorum, Atatürkçü hiç bulmuyorum, sosyalist hiç mi hiç bulmuyorum. İfade etmek istediğim son derece nesnel somut durumdur. Ha Alman, Fransız katiyen böyle düşünmez diyorsun. Düşünmez çünkü onların içinde en az dörtte biri oluşturan başka bir etnik grup yok. Olan yerlerde her birinde problem var zaten. Kürtler diye ayrı bir ulus mu diyeceksin ayrı bir etnik yapı mı, her neyse bunu TC en başta Atatürk olmak üzere çözememiş, kucağımıza bir bomba gibi bırakmışlar. Dış güç kışkırtıyor da her şeyi dış güce bağlamayalım, onları Türkleştirememiş bu devlet, onlar da kendilerini Türk kabul etmiyorlar. Ortada bu gerçek varken bu büyük başarısızlık varken suçu durmadan dışa at, kurtul. Hiç gerçekçi değil. Bir ayrımımız da bu.

  • Kaan Arslanoğlu

    Kaan Arslanoğlu 02.06.2017

    Devam: Bunları bilmeden bugünün ulusalcılığını anlayamayız. Ben solda sosyalistlerde ulusçuluğa karşı değilim. Hatta gelmiş geçmiş tüm sosyalist devrimlerin ulusçu bir damar taşıdığını defalarca yazdım ve böyle olması gerektiğinde hemfikirim. Ama onlarda bugünün ulusalcılarından farklı iki büyük özellik vardı: 1- Onlar için ulusçuluk sosyalizm için bir basamaktı, ana hedef sosyalizm. 2- Bu hareketler her bakımdan devrimciydi. Galiba anlatamıyorum defalarca yinelediğim halde. Sana bir yüklenme diye algılama ama büyük harflerle yazayım. SOSYALİST ANA HEDEF İÇİNDE ULUSÇULUĞA KARŞI DEĞİLİM. HATTA SOSYALİST OLMADAN ATATÜRK'ÜNKÜ GİBİ BİR ANTİ-EMPERYALİST ULUSÇULUĞA DA KARŞI DEĞİLİM. AMA ULUSLACILIK DENEN YENİ KAVRAMA VE ONUN TEMSİL ETTİĞİ TÜRKİYE'DEKİ SÖZDE MİLLİCİ GÜÇLERE KARŞIYIM. DERDİM ONLARLA, BU YAZI ONUN İÇİN. Karşıyım derken düşman değilim. Ama onlara güvenmiyorum. İyi niyetli muhalif büyük bir çoğunluk da güvenmiyor. ++++

  • Kaan Arslanoğlu

    Kaan Arslanoğlu 01.06.2017

    Sevgili Ahmet, Eski İnsan BU düğmesini tıkla, eski İnsan BU'ya gir, orada yazarlar bölümünde adın ve yazdıkların duruyor. Yeni İnsan BU'da Yazarlar bölümünde adın yok, çünkü epey zamandır bize yazı göndermedin, biz de almadık. Ayran içmişiz, ayrı düşmüşüz. Yazı gönder, ismin Yeni sayfamızda da görünsün. Ulus devlet ve ulus kavramına Türkiye'de 80 sonrasında başta Birikim olmak üzere tüm liberallerin saldırdığı doğru. Ama o dönem bir furyadır gidiyordu, Perinçek bile saldırıyordu. Soner Yalçın da. 2000'e Doğru yazarlarındandır. Bunun bir emperyalist proje olduğu, Kürtleri onların kışkırttığı da doğru. Ama görüşlerinde açık olan noktalar da var. Örneğin Kürtlerin ayrı örgütlenmesi fikri solda 80 öncesi başlamıştı. Devrimci sosyalistler PKK ile çok çatıştı. Çok kayıp verdi. 80'den sonra gerek darbenin gerekse gizli servislerin eliyle daha önce çatıştıkları PKK gücünün kuklası oldular. Ben ve benim gibi düşünen örgütsüz yığınlar olmadı ama bugünün ulusalcı şefleri dahil herkes oldu. ++++

  • Kaan Arslanoğlu

    Kaan Arslanoğlu 01.06.2017

    Sayın Halil Yılmaz'a bir şey daha: Sayın Günay Güner'in daha önceki yorumlarını isterseniz aramayın. Hemen bu yazının altındakine bakın. G.G.'nin ilk yorumu. Haydar Ünsal'a hitaben dediklerine, Ulusalcılık düşmanlığı nedeniyle yapılanları bize atfetmesine bakın. Aynen şunu söylüyor: "Ulusalcılık düşmanlığı yüzünden gericiliğe, budunculuğa olmadık destekler sağlandı, dinci faşizm iktidar yapıldı; hâlâ bir özeleştiri görülmediği gibi hakaretler, yaftalar, "nevri dönmeler." Birazcık düşün ahlakı yeşerebilse bunlar yaşanmayacak. " Bunu ahmet için Mehmet için demiyor, bana, bize bizim yazarımız H. Ünsal'a diyor. Ben veya H. Ünsal Günay beye özeleştiri yapacakmışız. Niye ? Dinci faşizmi iktidara getirdiğimiz için. Komik.

  • Kaan Arslanoğlu

    Kaan Arslanoğlu 01.06.2017

    Devam: O güzel insanların ulusçu duyarlıkları olmadığını savlamak serbest tersi yasak! Saygılar.

  • Kaan Arslanoğlu

    Kaan Arslanoğlu 01.06.2017

    Sayın Günay Günerr'in ziyaretçi defterine bıraktığı yorum: Kaan Bey, yine tepeden bakış, kibir tümceleri.; gerçekten yakıştıramıyorum. İncelikle ve savlarımızı konu ederek tartışacaksak tartışalım, olmayacaksa ben yokum. Ulusalcılık denince neden sürekli bir parti, TV kanalı, yayınevi, gazete toplamını düşündüğünüzü ve beni oralarla bağlantılı göstermenizi anlamamı beklemeyin. Atatürk ulusçu devrimin yeryüzü önderidir. Bunu belirtirken izin mi alacağız? Ulusçu değildi de emperyalist miydi? AKP'yi anmadım. Ne ki gericilik diyerek dillendirdiğimin başındadır. Kavram, görüş tartışıyoruz; ad listesi mi yapayım? "Vesayet", "postalcı", "darbeci", "Kemalist diktatörlük", "cumhuriyet dincilerin de üzerini betonladı", "Dersim Kıyımı"...türünden savların oluşturduğu söyleme her kişi ne değin yakın mı uzak mı olduğunu özüne sorar ve bilir. Hiç demagojiye gerek yok. Ayrıca Denizlerin, Mahirlerin yurtlarına, uluslarına bağlılıklarına ilişkin karşı kanıt da getirilemedi.

  • Kaan Arslanoğlu

    Kaan Arslanoğlu 01.06.2017

    Sayın Halil Yılmaz, Ziyaretçi Defteri sitemizin biraz işlevsiz bir bölümüdür. Orada yorumlar bir süre durur ve sonra silinir. Halen görünüyor. Son Yorumlar diye sol buton köşesinde bir yer var. Oraya tıklatıp bakabilirsiniz. Biraz altlarda. Günay beyin öteki yorumları da Hürriyet Yaşar'ın yazılarının altında olmalı ya da ona cevap veren yazıların. Bu tartışma epeydir sürüyor, dolayısıyla Sayın Güner bizi mesnetsiz olarak epeydir kalaylıyor Hürriyet Yaşar gibi.. Bu son yorumunu silinmesin diye birazdan tekrar koyarım. Sevgili Ahmet Yıldız'a da daha sonra cevap vereyim. Akşam veya yarın sabah. Saygılar.

  • H.ÜNSAL

    H.ÜNSAL 01.06.2017

    +++ Beyefendi sanırım sorunuza cevabı verebildim. Başka sorunuz varsa emrinize amadeyim. Saygılar. Dil çıkarıp nanik yapmamı istiyor musunuz?

  • H.ÜNSAL

    H.ÜNSAL 01.06.2017

    Sayın GÜNER, altaki yorumunuzda “bu durumda siz ne oluyorsunuz?” diye soruyorsunuz. Anlatayım. Sayın Arslanoğlu ile 40 yıldır tanışırız. Son 1.5 yıla kadar kendileriyle bir bağlantım yoktu. 20 yıl önce bir kitap fuarında benim zaman kısıtlılığı sorunumdan ayaküzeri 5-10 dakikalık bir selamlaşmamız olmuştu. Sonrasında hiç görüşmedik. Yani benim varlığım yokluğun onun hiç aklına gelmez” ya bu adam nerededir, neler yapıyordur” diye aklından bile geçmezdi. 1,5 yıl önce kendisiyle ben bağlantı kurdum. O günden beri her haftada telefonlaşır, mailleşiriz. Bu süre içinde Düzce de iki seferde misafiri de oldum. Bu kadar izahat yeter. Kardeş ben Kaan Arslanoğlu’nun soytarısı olurum. Dil çıkarır, nanik yaparım. Birde Geçen yılın bu zamanlarından beri Önemli gördüğüm konularda meselelere mümkün olduğu kadar geniş bir perspektiften objektif olarak bakan; bakın “ben meselenin bu, bu şu yanlarını görüyorum, gelin beraber bakalım, ortaklaşalım” diyen uzun sayılacak makaleler yazarım. +++

  • Ezel Parsa

    Ezel Parsa 01.06.2017

    Sayın Günay, ulusçu ve emperyalist birbirinin karşıtı değildir. Hatta emperyalizm, ulus devletlerin kuruluşuyla küreselleşmiştir. Ulusalcılara karşı olmakla ulusalcılığa karşı çıkan herkesle aynı safta yer almak aynı şey değil. Ülkemizde ulusalcı kavramı son yılların ürünüdür. Devlet kurumlarını tasfiye ve açılım sürecinde AKP iktidarı tarafından uydurulan bu boşluk çerçevresinde daha önce birleşmesi düşünülemeyecek insanlar biraraya geldiler. İçi baştan da boştu, sonradan da ne anlama geldiğini tanımlayan kimse çıkmadı. Milliyetçi olduğunu düşünenlerle asla kendilerine milliyetçi denmesini kabul etmeyecekler nasıl olduysa bu kavrama sarıldılar. Ulusalcılık ne demektir? Milliyetçilikten ne farkı vardır? Kürtçüler de ulusalcılık yapmıyor mu? Ulusalcı sadece Türkçü mü demektir? Ulustan kastedilen nedir? Dil birliği mi, coğrafi birlik mi, ırk birliği mi? Ulus devlet emperyalizme karşı mıdır, onun tamamlayıcısı mıdır? İnsan emperyalizme sadece sosyalist olarak karşı duramaz mı?

  • Ahmet Yıldız

    Ahmet Yıldız 01.06.2017

    "Ulusalcılık ve ulusalcılar 90’lı yıllarda ortaya çıkan yeni bir kavram ve güç olarak..." Ne kadar yanlış. O zamana kadar herkes bir ulusun üyesi olduğunu biliyordu; tartışmak kimsenin aklına gelmezdi. (70'li yıllarda böyle bir tartışma duyan var mı?) Bu tartışma, neconlar neoliberal işbirlikçiler, Birikim çevresi, Fuat Keymanlar Ahmet İnseller, Kürt ayrılıkçısı, ninesinin sandığından Ermeni olduğuna ilişkin mendil bulmuş en yakınımızdaki dostlar gibi TC'nin varlığının meşruiyetini tartışmak isteyenler başlatmadı mı? "TC"nin ulusal devlet olarak faşist despot "ötekileştirici" "statükocu" olduğu vs diye her Allahın gecesi kafa s...mediler mi? İnan o zaman aaa biz ulusal devletmişiz diye hatırladık. (Bu adamlar buna kötü diyorsa valla iyidir diyenler de oldu ki onlara da bir şey demem:) Asla yukardıdaki anlamda ulusalcı değilim. Hangi kültür içinde, hangi koşulda yaşadığını bilen bilinçli bir yurttaşım o kadar. Gerektiğinde ulusum için devrimci mücadelemi veririm.

  • Ahmet Yıldız

    Ahmet Yıldız 01.06.2017

    Her an ulusal da ulusal filan deyip gezmeye de gerek yok tabi. (Bu kavramı ülkemizde liberaller hortlattı ulusal devlete saldırmak için) Ama öyle olur ki bu ulus olma bilinci en kritik anda bir ülkeyi, bir halkı, insanlığın gelişiminin en önemli halkasını kurtarabilir... Biz de bunu söndürmeye odaklıyız. Bunun da ancak emperyalizmi besleyen yarı sömürge sömürge yani ulus olamamış ülkelere ulusal bilinci kazandırarak sağlayabiliriz. Demek istediğim asla "ulusalcıyım" diye bir rozet takmadım, hiç bir yerde, yazımda ulusalcıyım demedim, durup dururken ey benim güzel ulusum filan demedim... Ama eğer emperyalizm tarafından saldırıya uğrarsam o zaman ulusal bütünlük ve birlikle buna karşı geleceğimi bildiğim için bu yönde çalışırım... "Sosyalist devrimciler" "ulus"un karşısına eşitine konamaz. Her sosyalist bir ulusun üyesi olarak bağlı bulunduğu ulusta mücadele verebilir zten oraya üyedir. İlgili yazım: http://www.insanbu.com/eski/a_haber6fd6.html?nosu=1046

  • Ahmet Yıldız

    Ahmet Yıldız 01.06.2017

    Sevgili Kaan, İnsanbu sayfalarında özellikle senin okuman dileğiyle "Ulus"/ "ulusalcılık" konusunda George Politzer'den yola çıkarak yazı yazdım ve insanbu sayfalarında yanılmıyorsam en çok okunanlardan oldu. (Her ne kadar Yazarlar bölümünden çıkmış olsam da yazı duruyor). Orada, Burjuvazinin öncülük ederek kurduğu ve insanlık tarihinin ekonomik ve sosyal ilerlemesi içinde zorunlu bir kategori olan “ulus” kavramını “Ulusal Kanal”la aynı görenlere bu yazıyı yazıyorum demiştim. Dünyanın hiç bir ülkesinde bizdeki gibi "ulusalcılık" vs. tartışma yok biliyor musun? Bir Alman, bir Fransıza bunu söylesen insanın yüzüne alık alık bakar. Çünkü çağımızda herkes bir ulus içinde yaşar. Ondan başka ve ileri bir devlet biçimine geçemedik. Ama ulus da en sonu kapitalizmle birlikte sönümlenecek ve tek dünya ulusuna evrileceğiz. Ulusun tanımını baştan yanlış koyunca her şey yanlış yöne gidiyor maalesef... (Sakın 90'larda ulus tartışmasını neoliberaller çıkarmış olmasın)

  • Halil YILMAZ

    Halil YILMAZ 01.06.2017

    Editörden yardım; Ziyaretçi defteri diye bir yer varmı varsa ben niye göremiyorum. Son yorumlara bakıldığında Günay beyin son yazısını görebiliyorum. Kaan beyde bu yazıya cevap vermiş gibi yazmış, sitede bir hatamı var. Kaan bey AKP den bahseden sadece siz varsınız, kim sataşmış muhataplardan bulamadım. H. Ünsal 10 tane peş peşe yorum patlatmış aleyhte yorum yapanları da "yancı yorumcu" yaptı. Buda son yorum "Sayın okurlar siyasi centilmenlik sınırlarını aştığım için hepinizden özür dilerim. Entelektüel tartışma böyle yapılamaz. Her şeyin bir adabı ve ahlakı vardır. Ama insanın bazen nevri döner, insan bu deyip geçsenizde, geçmesenizde hepinizden özür diliyorum. Saygılarımla...". Kimin sınırları aştığı da netleşti, bide benden son söz. Her şeyin adabı ve ahlakı olmalı, bunlar yoksa centilmenlik lüks kaçar.

  • Kaan Arslanoğlu

    Kaan Arslanoğlu 01.06.2017

    Tepeden bakma ve kibir mi... Günay bey ziyaretçi defterine beni böyle suçlayan bir yorum yazmış !!! Bazılarında gerçekten hiç mi hiç izan yok. Her yorumunda beni, bizi birileriyle karıştırıp boş mu boş iftiralar etmeyi sürdürüyor, yok ülkeyi bölüyormuşuz, yok AKP'yi destekliyormuşuz, yok şu yok bu. En son da aklı sıra sıralamış postalmış, askeri vesayetmiş, cumhuriyet dincileri betonlamışmış... Bunları biz diyormuşuz. İpe sapa gelmez, artık ciddiye alınamaz bir akıl sabuklaması... Allah sağlık versin :(

  • yusuf bodur

    yusuf bodur 01.06.2017

    Sayın Arslanoğlu sayın Ünsal sağolun varolun. Emeğinize binlerce teşekkür. Acizane tavsiyem bu yazıları birkaç kez okuyarak sindirmek en doğru yaklaşımdır. şühesizki samimi olanlar için..

  • Kaan Arslanoğlu

    Kaan Arslanoğlu 01.06.2017

    Boş, düşüncesiz ve saygısız ithamlarla karşıdakini bezdirme peşinde mi sayın Güner yoksa dünyay, ülkeye bu kadar mı bakabiliyor? Buradaki yazarlardan herhangi birinin AKP'yi desteklediğini bir örnekle gösterebiliyor mu? Yooo, boş atarım, dolu çıkar mı? Çıkmaz sayın Güner. Ulusalcı dedikleriniz ise (hepsini demiyorum, çoğunluğu) FETO bahanesiyle AKP ile kol kola son iki buçuk yıldır. AKP işin sadece bir parçası. Daha "büyük resimde" şu görülüyor: Düzen ve kurumlarıyla, emperyalizmin işbirlikçisi bilinen çok sayıda yüksek şahsiyetle buradaki yazarlar mı bağ kurmuş, kuruyor, yoksa sizin ulusalcılar mı? Bırakın Atatürk'ü onun idrak seviyesinin çeyreği etmez bu kafa. Bırakın Atatürk devrimlerini. Onun devrimciliğinin onda birini gösteremezsiniz. Biz gösterebiliyor muyuz? Hayır. Aramızdaki fark idrak farkı. Aramızdaki fark kendini bilme ve dürüstlük farkı. Neredeyse her cümleniz saygısızca ve saptırmacayla dolu sayın Güner.

  • Kaan Arslanoğlu

    Kaan Arslanoğlu 01.06.2017

    Günay bey Türkiye'de ne olumlu iş, direniş yapıldıysa kendilerine, ne kötülük yapılıyorsa ideolojik hasımlarına, bu tartışmada bizlere mal etmekte usta. Mahirleri, Denizleri ulusalcı yapan yazılara övgüler düzdü buradan. Sonra biz kanıtları gösterince "ulusalcılık onlarla ilgili değil, Atatürk ve kuruluş ideolojisi" demeye başladı. Bu da bir gelişme. Tartışmaya Denizi, Mahiri biz sokmadık. Bu bir. İkincisi 17 yıllık Atatürk dönemini orada yapılan iyi işleri ulusalcılığa mal ediyor. Bu hakkı nereden buluyor? Aşırı ve kof özgüvenden. Bugünün ulusalcıları ile Atatürk'ün nitelik farkı vardır. Atatürk devrimciydi, bugünün ulusalcıları büyük çoğunluk itibariyle düzen yanlısı. 1938'de ölmüş bir önderi haksız yere kendilerine mal ediyor. Bizim orada sizden daha fazla hakkımız olmadığı ne malum? Ayrıca AKP'yi desteklemek gibi yine düşüncesizce, saygısızca bir ithamda bulunuyor bizlere. Kızmamak lazım bunların önemli bir bölümünde düşünce kapasitesi bu kadar. Kim ne zaman AKP'yi desteklemiş.?

  • Günay Güner

    Günay Güner 01.06.2017

    Sayın H. Ünsal, "nevrinizi döndüren" nedir diye bakıyorum; düşünce ayrılığından başka bir durum göremiyorum. Ayrı düşünmek "nevri döndürmemeli." "Yancı yorumcu destekçiler" oluyorsak (ki bu yazının yorumcu sayısına bakılsın) bu durumda siz ne oluyorsunuz? Ulusalcılık düşmanlığı yüzünden gericiliğe, budunculuğa olmadık destekler sağlandı, dinci faşizm iktidar yapıldı; hâlâ bir özeleştiri görülmediği gibi hakaretler, yaftalar, "nevri dönmeler." Birazcık düşün ahlakı yeşerebilse bunlar yaşanmayacak. Saygılarımla.

  • H.ÜNSAL

    H.ÜNSAL 01.06.2017

    Sayın okurlar siyasi centilmenlik sınırlarını aştığım için hepinizden özür dilerim. Entelektüel tartışma böyle yapılamaz. Her şeyin bir adabı ve ahlakı vardır. Ama insanın bazen nevri döner, insan bu deyip geçsenizde, geçmesenizde hepinizden özür diliyorum. Saygılarımla...

  • H.ÜNSAL

    H.ÜNSAL 01.06.2017

    Bunu da yazınıza yaptığım yorumumda yazdım. Burada tekrar etmiyorum. Siz cümlemi biliyorsunuz. Haa bir de şu “ bir yandaşınız, yandan destekçiniz bir zevat “ Böylesi yaklaşımlar beni acı acı gülümsetiyor. “haklı çıkacağım” diye karşı düşünce bu değin karikatürize edilir mi? (G.GÜNER) Bu zat sorular sorup cevaplar veriyor. Beyefendi acı acı gülmeyin. Türkçede “hem kel, hem fodul” diyen bir deyim var. Kahkahalarla kendinize gülünüz. Devam

  • H.ÜNSAL

    H.ÜNSAL 01.06.2017

    Birde yazınızın sonunda bana sokuşturarak; “Bilgilerimizi, düşüncelerimizi “yüzeysel” sananlar için, sonraki yazılarda, kendi büyüklerinden kanıtlarla geleceğiz. Bakalım yine, “onlar şerefli yerlerinden bize baksınlar” diyerek onları da bırakmamızı, daha doğrusu onları da duymazlıktan gelmeyi mi isteyecekler, yoksa içtenlikle, tanıkları ve kanıtları düşünme olgunluğunu gösterebilecekler mi, göreceğiz.” diyorsunuz. Şunu iyice kafanıza sokunuz. Benim gönüllü kölelik gibi bir ruh halim yok. Biat etiğim büyüklerim yok. Marks’ım, Marksizm’im yok. Çünkü Marksist değilim. Ama sapına kadar sosyalistim. Sezin gibi kelimelerle dans edip ıvırıp kıvırmıyorum. Devam

  • H.ÜNSAL

    H.ÜNSAL 01.06.2017

    Ona Ortodoks Marksistlerin dışarıdan bilinç verilmesine de inanmam 21 yy da yaşıyoruz dünya 1848-1900’ler dünyası değil. Dedem çoban, babam, anam işçi, ben 40 yıl işçilik yaptım—en az sizler kadar mektepte okumuşumdur ama 40 yıllık işçi--- Bu ülkenin Kumanistleri hala ona dışardan bilinç götürmekten bahsediyor. Onlara bilinci siz mi götüreceksiniz? Drevam

  • H.ÜNSAL

    H.ÜNSAL 01.06.2017

    H.Yaşar, siz ettiğiniz bu “Sömürülen ülkede solculuktan ulusalcılığı ayıklayınca, ortada emperyalizme karşı savaşım kalmıyor. Türkiye’nin, soluna aşılanan ulusalcılık karşıtlığıyla yaşadığı bilinç yoksunluğu budur: Öncünün bilinçsizleştirilmesi.” Cümle ile ne dediğinizin farkında mısınız? Bizi emperyalizmin beşinci kolu yapıyorsunuz. Siz ne diyorsunuz be? Siz kimsiniz. Haddinizi biliniz. Öncü kim? Siz misiniz? Sol ulusalcısınız. İşçi sınıfımı? Evet, işçi sınıfı diyorsanız ben onun öncülüğüne de inanmam. İşçi sınıfının üretimden gelen gücünün son derece tayin ediciliğine inanırım, onun parti, ekonomik ve sosyal, kültürel organlarının, kurumlarının örgütlülüğüne ve mücadelesine inanırım. Devam

  • H.ÜNSAL

    H.ÜNSAL 01.06.2017

    Zevattan ince bir karşı cevabı ara ki bulasın. Eeeyy zati muhterem! Kapitalist sistemi unutursak Emperyalizm armut mudur? Mamut mudur? Kapitalizmi, sınıf savaşımını hedeflemeyen bir emperyalizm karşıtlığı siyasası bizi kurulu düzenle ile ister istemez bir uzlaşmaya ve bütünleşmeye götürür. Çünkü ulus sınıflı bir toplumsa ulusalcı siyaset veya parti Millet kavramının içinde ifade ettiğimiz tüm sınıf, tabak, katman ve guruplarla uzlaşmak ve onlara eşit uzaklıkta olmak zorundadır. Bunun neresi antikapitalizm, antiemperyalizmdir? Sınıf savaşımı mücadelenin neresinde dir? ---HALK kavramına yer darlığından değinmiyorum o da ayrı bir tartışma konusudur.--- Devam

  • H.ÜNSAL

    H.ÜNSAL 01.06.2017

    Ben H.Yaşar’ın bu sitede yazdığı yazılarını eleştiren yorumlar yazdım. Zat-ı Alilerine ULUSALCILIK’tan ne anladığını açık seçik anlatması için 8 adet soru sorarak kendilerinden cevap talebinde bulundum. Ne ses ne seda! Olmadı yine bu sitede yazdığım bir yazımda “Dünya üzerinde çıkarları, talepleri bir olan tek bir halk yoktur. Halk; sınıfsal, etnik, kültürel, sosyal, cinsel vb. aidiyetleri olan çatışmalı bir birlikteliktir. Millet ise, halktan farklı olarak toplumun çatışmalı birlikteliğinin yerine; dünü, bugünü ve geleceği bir araya getiren, kuşatan bir birliktelik fikrine dayanır.” diyerek kendilerine ince bir göndermede bulundum. Devam

  • H.ÜNSAL

    H.ÜNSAL 01.06.2017

    ++(H.Yaşar.) Yukarıdaki eleştiriel cümle başlangıçta genel bir sesleniş gibi gözüküyor. Ama özelde Bu sitede de yazı ve yorum yazanlara; Kaan'a, bana, Sayın Ç.’ye, Ezel Parsaya ve diğer eleştiri yel yaklaşan yorumculara. Yukarıda belirtiğim zatlar Ne diyor? Basit ifadeyle kapitalizmi hedef almayan antiemperyalizm beyhude bir uğraştır, mücadeledir diyor. Sol, solcu, sosyalist kavramları sınıfsal bir tanımlamayı ve niteliği ifade eder. 1. Savaş öncesine kadar sınayi devrimini gerçekleştirmeyen ülkelerde bir ulusal burjuvazinin ve ulusal sermayenin olamayacağını, tarihsel süreçlerin şu veya bu everesinde küresel kapitalist sisteme entegre olarak ulusal niteliğini, bağımsız varlığını ve inisiyatifini yitirdiğini söylüyor. Devam.

  • H.ÜNSAL

    H.ÜNSAL 01.06.2017

    Gözüm zamanını bu tür kifayetsizlere cevap vermekle telef etmemelisin. Sahip olduğun adanmışlık ruhunu, Zamanını ve enerjini meselelerin bilimsel yanları üzerine; felsefi, sosyolojik, sosyal psikolojik siyasal ve sosyo- kültürel esasları üzerine çalışmalara sarf etmelisin. İşin polemik sel yanlarıyla başkaları uğraşsın. Bırak biz uğraşalım. Polemik Kuramlar üzerinden yapılmazsa bilimsel centilmenliği ve ahlakı iğdiş eder. Şahsına yöneltilen eleştiriler bu içeriktedir. Eleştirilere bakar mısınız? “Sömürülen ülkede solculuktan ulusalcılığı ayıklayınca, ortada emperyalizme karşı savaşım kalmıyor. Türkiye’nin, soluna aşılanan ulusalcılık karşıtlığıyla yaşadığı bilinç yoksunluğu budur: Öncünün bilinçsizleştirilmesi.”

  • H.ÜNSAL

    H.ÜNSAL 01.06.2017

    Aziz dostum Kaan, sitede Sayın H. Yaşar, suyunu kendine göre vererek ULUSALCILIK üzerine yazdığı yazılarla ve yarattığı polemiklerle meseleyi zıvanadan çıkarttı. Bir de yancı yorumcu destekçileri işi iyice karikatürleştirdi. Son yazdığın “ Ulusalcılık iyi bir şey mi? Kötü mü? Başlıklı cevabi makalenle meselenin geçmişini de kapsayan analizlerin son derece doğru ve tayin edici niteliktedir. Sosyolojik, felsefi ve siyasi olarak bilimsel öz taşımaktadır. Siyasi tarihin dönemsel analizinin literatüründe hak ettiği yeri işgal edecektir. Kutluyorum ve içten içe de sana öykündüğümü de ifade ediyorum.--- bu cümlelerimle sana güzelleme yaptığımı söyleyen muhterisler olacaktır. Onları boşluğa havale ediyorum.---Devam

  • Günay Güner

    Günay Güner 31.05.2017

    Böylesi yaklaşımlar beni acı acı gülümsetiyor. "Haklı çıkacağım" diye karşı düşünce bu değin karikatürize edilir mi? Neden gülümsüyorum? 1. On yedi yılda hem sultanlığı devirmiş hem dünyanın tüm yayılmacılarını püskürtmüş, bunu halkıyla kısa sürede sıcak iletişim kurarak "başarmış" "ulusalcılığı"; yüz yıldan fazladır halkıyla henüz hiçbir iletişim kuramamış olanlar, kesimler, görüşler dayanaksız "yargılıyor." O dönem ulusalcı sözcüğünün kullanılmaması ulusalcı anlayışın bulunmadığı anlamına gelir mi? O düşünü günümüzde izleyenler yayımlacılarla işbirliği içindelermiş; yedi yıl Silivri Ergenekon bir yanda, Oslo, NY Times'ta yayımlanan bölünme haritaları bir yanda. Gerçekten ülke düşün dünyası için çok acı. Ört ki ölem.

  • Fahri Kumbul

    Fahri Kumbul 31.05.2017

    Yazı tamam, çok güzel, emek verilmiş, imbikten geçirilmiş, saygı duyulası, sevilesi.. Bu saptamalar tam doğru ve yerinde bile olsa toplumu, uğruna mücadele edilen sınıfları, sonuç alıcı etki yapacak bir kıvama getiremedikten; bir mit, ülkü etrafında toplayamadıktan sonra, tarihe not düşmekten başka neye yarar desem... kızar mısınız? Yani bu gerçekliklerin sürükleyiciliği yok, üzgün olsak da böyle değil mi?.

  • Ç.

    Ç. 31.05.2017

    Kaan Arslanoğlu iyi bir yazı yazmış. Bu yazı ulusalcılar tarafından liberal bulunacaktır. Liberalizmi eleştiren yazılar da faşist bulunur. 90 sonrası solda liberal ve ulusalcı ideoloji hakim hale geldi. Liberaller de ulusalcılar da kendini sosyalist olarak tanımlamaktadır. Ulusalcı kesim milli sermayeden söz eder, milli sermaye dedikleri şey uluslararası sermayenin bir parçasıdır. Bu nedenle anti emperyalist tavır geliştiremezler. "Ulusal çıkarlar" gereği emperyalizmle işbirliğine de girebilirler. Emperyalistlere bizimle değil de onlarla işbirliğine giriyorsunuz eleştirisinde bulunuyorlar. Liberalleri iktidar ile işbirliği içinde olmakla suçlayanların çoğu iktidar ile işbirliği içinde. Koç'u liberaller demokrasinin temsilcisi olarak ulusalcı kesim ise milli güç olarak görür. Sermaye konusuna gelince birbirine karşıt gözüken güçler aynı fikirde olurlar.

  • Cemal Öztürk

    Cemal Öztürk 31.05.2017

    21.yy"da, gerek ulusalcılık gerekse toplumculuk öğretileri , yaşanan deneyimler doğrultusunda yeni içerik ve anlamlara gebedir. 1-ortodoks Marksizmin kehanetleri harfiyen yerine geldi mı? 2- 20.yy.daki antiemperyalist ulusal kurtuluş savaşları yeni bölgesel ittifaklara evrildi mı? 3- ABD emperyalizminin yol haritasında Siyonizm'in hedefleri nelerdir? 4- Eski sol kadrolar bu gün niçin etnik milliyetçilik ve mezhepçilik ekseninde kendilerini muhafazakar ve liberal etiketlerle kodlamaktalar? 5- inanç ve köken çatışmalarının önlenmesinde laiklik ve ulusal kimlik yani yurttaşlık sözleşmesi hala çatı işlevi görebiliyor mu? 6-Ulusalcılık ve toplumculuğun hem çatışan hem hem ortak bir zemini zaten yok mudur? 7- Toplumculuk öğretisinin ortak paydası sadece sınıfsal çıkar mı dır ? Yoksa ahlaki ilkeler mi dir ? Bu sorulara verilecek çeşitli net yanıtlar konunun yönünü ve yöntemini de tayin edecektir.

  • Ezel Parsa

    Ezel Parsa 31.05.2017

    Özgürlük ideasına ulaşma fikri olmadan ahlak yasasına bağlılık düşünülemez. Diğer bir deyişle, her ne kadar ulaşılmaz olsa da evrensel bir özgürlüğe inanmak ahlak yasası için zorunluluktur. Sol hareketler de özgürlüğü hedeflemeyi bırakıp, hangi durumlarda özgürlüğün ortadan kaldırılacağını tanımladıkça sağa yaklaşmış, hatta pratikte sağı aştığı uygulamaları olmuştur. Ulusalcılığın ne olmadığını gayet güzel tariflemişsiniz değerli Kaan Arslanoğlu, ne olduğu ise gerçekten belli değil. AKP iktidarı döneminin ürünü ve reddedilmenin reddedilmesi olarak doğduğu dışında hiçbir tanımlayıcı sınır çizilemez ulusalcılığa.

Bu sayfalarda yer alan okur yorumları kişilerin kendi görüşleridir. Yazılanlardan www.insanbu.com sorumlu tutulamaz.