Siyaset
AK PARTİ’NİN KOLLEKTİF AKLI
Özdemir İnce hoca, yeni yayın dönemimiz için açtığımız yeni abone kampanyamıza ilk katılanlardan oldu. Selam ve sevgilerini gönderiyor. “Hediye” olarak da eski bir yazısını ekledi. Aşağıdadır. Biz de sevgi ve saygılarımızı yolluyoruz.
AK PARTİ’NİN KOLLEKTİF AKLI
16 EYLÜL 2001
TERSİ YÜZÜ / HÜRRİYET PAZAR
Franz Kafka’nın “Değişim” adlı romanının kahramanı Gregor Samsa, bir sabah uyandığında kendini hamamböceği olarak bulur.
Bizim teokratik devlet mecnunu, şeriat düşkünü, ümmet meftunu, Arapperest Siyasal İslâmcılarımız da tıpkı Gregor Samsa gibi, bir sabah uyanınca kendilerini “muhafazakar demokrat” olarak bulmuşlar.
“Bulmuşlar” diyorum, çünkü bu değişimin herhangi bir tanığı yok. Kendi sözleri. Kendi sözleri olunca da, sabıkaları olduğu için, inanmak biraz zor. Kimse kendilerinden değişmelerini istemedi. Çok önemli bir nedeni olmalı ki, ağır suç işledikleri için yıllarca hapiste kalmış sabıkalılar gibi “Biz değiştik!” diyorlar.
***
R.T.Erdoğan & Arkadaşları’nın değişip değişmemeleri aslında beni ilgilendirmemesi gerekir. Ne var ki, Cumhuriyet ve başta laiklik olmak üzere cumhuriyet ilkelerini içlerine sindirmeleri hem kendilerinin hem de ülkenin yararına. Bu nedenle, değişim bu bağlamda ise, buna kayıtsız kalmam olanaksız.
Bu konuda düşünmeyi sürdürelim: AK Partisi’nin başkanı R.T.Erdoğan, roman kahramanı Gregor Samsa gibi bir mutasyona uğrayıp değişti diyelim. Abdullah Gül, Abdüllatif Şener, Bülent Arınç ve öteki zevat nasıl olup da hep birlikte koro ve kitle halinde değiştiler? Aynı anda yumurtadan çıkarak kanatlanıp uçan kelebekler gibi.
Bunun da cevabı hazır. Akılları gibi (akıllara kollektifmiş) değişimleri de kollektif bunların. Her şeyleri kollektif: Gözleri, kulakları, ağızları, elleri, ayakları… Her şeyleri kollektif!
***
İlk kez Parti’nin kuruluş basın toplantısında “Kollektif Akıl”dan söz etmişti R.T.Erdoğan. 26 Ağustos 2001 tarihli Akit gazetesinde yayımlanan röportajında da bu kavramı kullanıyor.
Gazetenin muhabirleri Serdar Arseven ile Kenan Kıran ortaklaşa soruyorlar:
“Ak Parti, seçime kadar herhangi bir koalisyonun içinde yer alabilir mi? Böyle bir teklif gelse…”
R.T.Erdoğan yanıtlıyor:
“Bu benim tek başına karar verebileceğim bir konu değil…Az önce de söyledim. Biz bir kollektif aklın temsil edildiği bir parti olacağız... Bu konu gündeme gelirse, oturup, kendi aramızda konuşuruz…Bu konuda konuşmak için çok erken”
R.T.Erdoğan’ın “Daha önce söyledim” dediği cümle de şu:
“Bir diğer özelliğimiz, tekelci liderlik anlayışına son vermektir…Kollektif aklın temsil edildiği bir liderlik anlayışını benimsiyoruz.”
***
“Kollektif Akıl!” kavramı gündemin hayhuyu arasında dikkatlerden kaçtı. Oysa basının, öteki politikacıların, siyasetbilimcilerim, toplumbilimcilerin duydukları zaman tüylerini diken diken etmesi gereken bir kavram bu. R.T.Erdoğan bu kavramı anlamını bilerek mi kullandı, bilimsel konuşma merakını tatmin için mi, yoksa “ilmî malûmat-ı zaruriyye” sahibi olduğunu dosta düşmana kanıtlamak için mi?
“Kollektif Akıl” kavramını kullanma gerekçesi ne olursa olsun, yandık ki nasıl yandık. Kollektif Akıl’ı temsil eden liderlik ebedîdir. Kendisini seçen kollektif aklı temsil ederken, kollektif akla dönüşüp bizzat kollektif akıl olacağı için bir daha yerinden kımıldamaz. Kollektif akılla tekelci liderlik anlayışına son vermek bir yana, kollektif akılla tekelci liderliğin daniskası kurulur.
Peki ama “Kollektif Akıl” da neyin nesi? “Kollektif Akıl” nasıl bir akıl?
Kollektif’in anlamı “Ortak, ortaklaşa; toplu, topluca.”
Yani kollektif akıl, “Ortak Akıl” anlamına geliyor.
“Ortak Akıl” diye bir kavram yok felsefe ve sosyolojide. Buna karşılık “Ortak Bilinç” var. Emile Durkheim gibi idealist sosyoloğlar, bireyüstü ve ayrı bir varlığa sahip olduğu varsayılan üstün bir bilinç olduğunu savunurlar. Bilinç hayatının en yüksek biçimi olan bilinçlerin bilinci.
Kollektif akıl da, demek ki, en yüce akıl, akılların aklı anlamına geliyor. Mülkiyetin, bilincin, çıkarın, psikolojinin, taşkınlığın “Ortak” olabileceğini aklım kesiyor da aklın ortaklaşası pek zor. İlkin akıl akılsa ortaklaşa olmaz. Akıl bireyselleştikce akıllaşır. Akıllı bir insanın ortak aklın iradesini kabul edebilmesi için aklını yitirmesi gerekir. Kendi aklından vazgeçip bir ortak aklın yönetimine girmek ne demek? “Aklını yitirmek, mümin olmak, iman etmek,” demek. İradesi özgür olmayan, aklı özgür olmayan, bir ortak aklın direktifleriyle karar veren insan topluluğunun demokrasiyi bulması, yaşatması mümkün mü?
***
Ortak (Kollektif) Akıl’ın vardığı noktayı en iyi Erbakan Hoca belirliyor ve “Lidere itaat farzdır” diyor.
Ortak Akıl, demokrasilerde değil, teokratik düzende, faşizmde, totaliter rejimlerde geçerlidir. Onlar tarafından yaratılır ve onları yaratır! Ya da onları yaratır ve onlar tarafından yaratılır!
ÖZDEMİR İNCE
Not: Eski abone listemizi sildik, okurlarımıza yeniden abonelik çağrısı yapıyoruz. Birçok okurumuza bu daveti mail yoluyla bildirdik. Sadece Facebook’a, Twit’e vb. bağımlı kalmayalım diyoruz. Okurlarımız bu daveti kabulde dünyanın en heveskar okuru değil. İş yavaş gidiyor. Yine de bu sıcaklarda hiç fena değil sayı. Abone olanlara teşekkür ediyoruz. Ama tekrar hatırlatmak da görevimiz. Abonelik düğmesi solda, üstte. Hayırlısı…
Bu sayfalarda yer alan okur yorumları kişilerin kendi görüşleridir. Yazılanlardan www.insanbu.com sorumlu tutulamaz.
Berrin Ersöz 16.08.2018
Ne güzel önceden görmüş Ak Sakallı Dede.. Sağlıklı uzun yaşam diliyoruz.
Fatih Torun 16.08.2018
Özdemir İnce hocam, öngörünüz ve tüm ürettiklerinizle her zaman ışığımızsınız...
ERKAN ÖZTÜRK 15.08.2018
Erdoğan demokrasinin nimetlerinden faydalanabildiği kadar faydalandı, AB, Demokrasi, sivil siyaset, askeri vesayete son vb. retoriklerle orduyu, medyayı, yargıyı, sivil toplumu sindirdi, kitlesini sürekli aktif tutarak ülkenin bütün kurumlarını çökertti. Şiir okuduğu için ceza evine girdiğinde sürekli demokrasiden, düşünce özgürlüğünden, hoşgörüden bahsederdi. Böylece Batının desteğini aldı ve Ecevit sonrası için kurgulandı. Erdoğan, 1996'da “Demokrasi bir tramvaydır, gittiğimiz yere kadar gider orada ineriz” demişti. Bugünler sürpriz olmamalı. Özdemir İnce usta yıllar önce tehlikeye işaret etmiş...Bir aydın sorumluluğuyla hareket etmiş... Asıl sorunumuz şu, bu ülkenin kurumları nasıl çöktü, ya da hiç mi yoktular?