Siyaset
Sevimli ve sevimsiz “MÖÖÖ”ler için 10 Maddede Türkiye’de Siyasal Çözüm
AKP İktidarına Karşı ve Bağımsız, Laik, Olabildiğince Demokratik Bir Türkiye İçin
Yazılarımızla yeni karşılaşan, muhalefetteki iktidarı – iktidardaki muhalefeti eleştirdiğimizi gören insanlar arasından sık çıkıyor. Aralarında anlaşmışlar gibi aynı tepkiyi veriyorlar. “Onu bunu kötülüyorsunuz ama, çözüm ne, ortaya koymuyorsunuz..” Kimi de kişisel karalamaya giriyor. “Sen kimsin, sen ne yaptın?” “Sen de şucusun, sen de bucusun”.. “AKP ağzıyla konuşuyorsun vb..” Açıkça hakaret, küfür edenler… Gırla…
Hadiii, ondan sonra her andavala kim olduğunu, bu güne kadar neler yaptığını (o soruları soranların toplamından fazla iş, toplamından fazla muhalefet yapmış olsak da) anlat anlatabilirsen. Çoğu zaman girmiyorum tabii kendimi ispata. Ancak çözüme dair çok şey önerdiğimi anlatmaya çalışıyorum. On yıllardır, yüzlerce makalede, birçok kitapta sabırla, usanmadan hep çözümler önerdiğimi, bunları tartıştığımı söylüyorum.
Dönem dönem hiç sıkılmadan bunları özetlemeye çalıştığımı aktarıyorum. Ama büyük çoğunluğunun “çözüm getirmiyorsun” itirazının, “peki çözüm ne” sorusunun içi zaten boş. O an sıkıldığı için topu taca atmaya çalışıyor, bir arayışı bir sorgulayıcılığı yok. Büyük çoğunluğu önüne konandan başkasını yemeyen, yediğinden de zaten bir şey anlamayan halkımızın, hiçbir konuda emek vermeyen bireyleri. Gösterdiğimiz kaynaklara da bakmıyorlar. 5 satır okuyamıyorlar. Okuyabildikleri 3 satırdan ters anlamlar çıkarıyorlar.
Fakat olsun, arada çıkan bazı samimi bireylerin hatırına, cevabı bir kez daha, bu kez açık kapı bırakmamaya çalışarak özetleyeyim. Niye böyle aşağılıyorum? Çünkü Türkçe anlaşmada bir arpa boyu yol alamadıklarımız bunu fazlasıyla ve çoktan hak ediyorlar. Başka türlü anlatmanın çaresi kalmamıştır.
Defalarca anlatmaya çalıştık, bu maddelerin kenarına bile yaklaşamadılar. Niyetlenmediler bile. Değişik vesilelerle bu doğrultuda birçok kez insan toplamaya çalıştık, toplanmadılar. Topladıklarımızın çoğu çeşitli bahanelerle uzaklaştı.
Ne yapalım, biz yine görevimizi yapalım.
Evet, işte çözüm:
BİR: ABD’nin bizi kurtaracağı hayallerinden kurtulmak. ABD’nin doğrudan güdümündeki HDP ve CHP’den kurtulmak. CHP içinde ABD’ci-PKK’cı güçler egemen. Üstelik CHP korkudan ya da çıkar gereği AKP ile ittifak içinde. Her seçim öncesi-sonrası açığa çıkıyor bu. Ya en kısa zamanda bu yönetim defedilmeli ya da olmuyorsa bu partiden en kısa zamanda çıkılmalı. Bu partiler ülkeye, halka zarardır. CHP dışardan idare edilen bir partidir.
Diğer sol ve sağ partiler de çoğunluk itibariyle ya doğrudan ya dolaylı ABD güdümünde: ÖDP, Halk Evleri, TİP, Ufuk Uras takımı, EMEP vb. Amerikan güdümünde olmayan az sayıda parti var: TKP, VP, Saadet, HKP, TİKP… Bunlardan Vatan Partisi ABD’nin ülkeye doğrudan müdahalelerini ve FETO’yu bahane ederek sık sık iktidara yaklaşmaya çalışmakta ve onu desteklemekte. İktidarın desteğe ihtiyacı yoktur. Onu milli göstermek anti-milli bir tutum. AKP’yi ağır FETO günahlarından sürekli tek taraflı FETO’ya yüklenerek kurtarmaya çalışmak samimiyetsiz bir tutum.
Üstelik bu VP için kolay giderilebilecek dönemsel bir hata değil. Onlar 80 öncesinden beri devlete ve iktidara yaklaşmaya hevesli bir harekettir. Devamlı ve çok sık çizgi değiştirmeleri de cabası. VP’nin bu iki nedenden başarı şansı bulunmuyor. HKP ve TİKP gibi partilerin söylemleri genel olarak doğrudur, ama gençliği ve kitleleri kucaklayabilecek nitelikleri yok. Eski tip kaba solcu siyaset anlayışındalar. Keşke güçlenseler, bu iyi bir şey olacaktır, ama imkansız görünüyor.
Ayrıca ABD’ci tüm medya organlarından, yazar ve gazetecilerden uzak durulmalıdır. Sözcü, Cumhuriyet, Birgün, OdaTV, Halk-TV. Ulusal kanal hariç tüm TV kanalları. Ulusal Kanal’ın problemini anlattık.
İKİ: HDP-PKK çizgisinden, insanlık düşmanı katliamcı teröristlerden uzak durulmalı. Onların güdümüne girmek, onlara yaklaşmak solu sol olmaktan çıkardı, solu faşist hale getirdi. Hem de katliamcı faşist. Muhalefetin tüm gücünü ve saygınlığını sıfır noktasına getirdi. HDP’ye yaklaşanın hükümet anlamında iktidar olması yakın dönem itibariyle mümkün değildir. HDP-PKK aynı zamanda tarih boyunca Kürtlere en çok zarar veren, en çok Kürt öldüren, öldürten harekettir. CHP başta olmak üzere çoğu “sol” parti ve grubun bu noktada büyük suçu var.
CHP yarı faşist bir partidir artık. TKP de suçlular arasında. HDP ile ortak iktidar paylaşılan tüm sözde sol kitle örgütlerindan DİSK, KESK, TTB, TMMOB.. çıkılmalıdır. Yasal olarak çıkılamıyorsa (TTB, TMMOB) buralarda onlarla araya belirgin bir çizgi çekilmelidir. Oysa HDP-PKK’ya karşı doğru çizgideymiş gibi görülen HKP ve TİKP gibi küçük partiler bile buna yanaşmamakta.
ÜÇ: Ancak ilk iki madde yerine getirildikten sonra iktidara, emperyalizme ve kapitalizme karşı demokratik muhalefet direnişi gelişebilir. Bunlar olmadan gelişmesi, (Mevcut ABD’ci, PKK’cı muhalefetin etkinliği kırılamamışsa) mümkün olmaz. Küçük bir olasılık gerçekleşse bile ülkeye yarar getirmez. Sokak gösterileri, tüketimi durdurmak, üretimi durdurmak gibi eylemler bu muhalefetle asla gerçekleşmez. İlki biraz belki. Ötekiler akla bile gelmez. Getirilmez. Önermeye çalıştık birkaç kere, genel tüketim boykotu falan dedik, dinlemediler bile. Bu muhalefet anlayışı, bu liderler ve bu tabanla o direniş ancak turuncu Soros direnişi olur. Umarım bir dönem sonra muhalefet ABD’cilik ve HDP’cilikten kurtulur, umarım o yoldaki iflah olmaz tüm liderler tasfiye edilir.
DÖRT: Dedik ya, bunları önerdiğimizde ne olacaktır! Önerdiğimiz her seferde olan olacaktır. Sözde solcular, sözde muhalefet bunlara gerçek solculukla ilk kez karşılaşmış gibi bakacak, aklını bile yormayacaktır. Yordukları takdirde bunlara bağlı ayrıntıları konuşuruz.
BEŞ: Bunlar yakın zamanda gerçekleşebilecek öneri veya hayaller değildir. Yeni kuşaklar, gençler; iyi bir lider-liderler, olumlu bir dönem beklenecek. Bunlar gelir veya gelmez. Gelmesi için ortam hazırlanmaya çalışılacak. Bugün muhalefet hareketi içinde yer alanların büyük çoğunluğu 50-60 yaş üstü. Liderlikse tümüyle yaşlıların elinde. Yaşlı kuşağın etkinliği radikal biçimde tasfiye edilmeli. Bunun yapılması mutlak şart ve yapacak olan da gençlerdir.
ALTI: Herkes kendi işinde düzgün çalışacak, insani ilişkilerini iyi ve düzgün tutmaya, iyi insan olmaya gayret edecek.
YEDİ: Herkes kafasını çalıştıracak, okuyacak, düşünecek, tartışacak, beynindeki hazır kalıpları sürekli sorgulayacak. Eleştirel olacağız. Kendimiz dahil herkese. Bir kesimi eleştirirken kullandığımız ölçütleri yakın olduklarımız dahil herkese karşı kullanacağız.
SEKİZ: Olabildiğince sosyal, topluma faydalı işler yapan ve örnek birey olmaya çalışacak. Derneklere girecek, dernekler kuracak, halka dönük çalışacak. Bağlı bulunduğu sendika, oda vb. yi halk düşmanı halden çıkarıp, insanlık dostu hale getirmeye gayret edecek.
DOKUZ: Yukarda saydığımız siyasi güçlerin, medya organlarının etkisinden kurtulmaya çalışacak. Gündelik siyaseti yaşamında en aşağı düzeye çekmeye çalışacak. Mevcut siyasilerle ilgilenmeyecek. Bunu belli edecek. İlgilenenleri, bunların peşinden gidenleri fazla sıkmadan, sıkılmadan uyaracak.
ON: Sosyalist duruş ve güçlü bir sosyalist hareketin bulunması, iktidara gelemese bile daha ileri bir ülke ve daha ileri bir toplum için olmazsa olmazdır. Ama ne yazık ki bizde komünist partiler bile sosyalist duruştan uzak. İşbirlikçi, düzene çalışan yazar, sanatçılarla birlikte oluşları, halka inmekte aşırı isteksizlikleri, seçkinci sınıf yapıları, yayınlarında büyük sermayeden reklam almaları gibi göstergeleriyle. Kapitalizme karşı durmadan keskin laflar etmek yetmiyor, bunu Tayyip Erdoğan onlardan iyi yapıyor.
Kapitalizmin yaşam içindeki uygulamalarına, gündelik kapitalizme, kapitalist yaşam anlayışlarına karşı da sürekli mücadele gerekiyor. Ülkedeki sosyalist-komünistlerin kapitalizm karşıtlığı yalnızca bildirilerde kalıyor. Gündelik gerçek yaşamın ideolojik mücadelesi verilmiyor, verenler engelleniyor. Sosyalist duruşun ne olduğu baş gündem ilan edilmeli, her gün bu tartışılmalı, bunun uygulamaları üstünden tartışılmalı. Bu yönden herkes sürekli kendini sorgulamalı.
SON SÖZ: Evet, bir işe yarayacaksa bir kez daha özetledik. Ama sonucun değişeceğini ummuyorum açıkçası. Birçok “mööö”, “ama orası niye böyle”, “ama şurada yanlış düşünmüşsün” “fakat şurada hiç katılmıyorum” gibi laflar edecektir. Ben bunu yeni sorulara cevap başlangıcı olsun diye yazmadım. Soru soran cevabı kendi bulsun. Bunu birilerini ikna etmek için de yazmadım. "Çözüm ne.. Çözüm ne?" diye sorup duruyorlar, alın işte çözüm diye 35 yılda yaptıklarımı, önerdiklerimi, yazdıklarımı özetlemek için yazdım.
Türkiye’de siyaset karanlık güçler arasında mücadele ve aynı anda bu güçler arasında ittifak yolunda yürümekte. İktidar karanlık, muhalefet ondan da karanlık. Karanlık biraz olsun açılmadıkça tüm bu söylediklerimiz geniş kitlelerde yankı bulmaz.
Az olalım, eldeki iyilerin değerini bilelim, işimize bakalım.
Kaan Arslanoğlu
Bu sayfalarda yer alan okur yorumları kişilerin kendi görüşleridir. Yazılanlardan www.insanbu.com sorumlu tutulamaz.
Kaan Arslanoğlu 14.02.2019
Teşekkürler, "Kaan bey," diye söze başlayan adsız yorumcu. İlginiz için. Yalnız sorunuza tam anlam veremedim. "Sosyalist duruş içerikli bir metin programınızda mıdır" sorusuyla sanırım böyle bir metin yazacak mısınız yakında, ilerde diyorsunuz. Bu metinde özetlediğim kadarı şimdilik yeterli diye düşünüyorum. Özetle genişlet özetle genişlet .. bu işin sonu yok. Daha önce o konuda bu sitede çok yazı yazdım. Birçok vesileyle. Burada beş altı cümleyle özetlediğim şey bence yeterli. Bunlar bir anlaşılsın, örnekler özümsensin, sonra yine tartışırız. Sosyalist yayın organı reklam almaz, büyük sermayeden hiç almaz. Bunu gerekçeleriyle 7-8 kez yazdık, muhatapları doğrudan bir cevap veremiyor mesela. 3. derece yandaşları vasıtasıyla kem küm edip normal göstermeye çalışıyorlar. Sosyalist yayın organlarında CNN-Hürriyet vb. yetiştirme parlatma tiplerin ne işi var. Onu da en az 10 kere konu ettik. Tekrarla tekrarla.. Bir yere kadar.. :)
14.02.2019
Kaan Bey, “Sosyalist Duruş” içerikli bir yazınız programınızda mıdır? Teşekkürler. Esen kalın.
İNAN 14.02.2019
Daha önce de demiştim, edebiyat alanı dışında yokum, yapmadığım şeyi önermem, önermediğim şeyi yapmam. Kalan ömrümde olabildiğince mutlu olmak istiyorum. Balkanlı ve Asyalı -sırf merakım yüzünden- köklerimi araştırıp param yettiğince merak ettiğim başka kültürleri toprakları gezip tanımak, okumak istiyorum. Öyküler okumak/yazmak, roman okumak/yazmak istiyorum. Varsa bu dünyaya bir borcum -kalmadı aslında- onu da yazın alanından ödeyeceğim. Gidecek bir sığınağım, gitmek istediğim bir kurum yok. İçimdeki istek bitirileli çok oldu. Sizleri okuyorum, izliyorum, samimisiniz, sözleriniz, küfürleriniz bile yaşıyor, sahici ve içten. Şahsen yapmaya çalıştıklarım: 1. Çevrendekilerle veya arkadaşlarla yarış yapma. Sadece kendinle yarış, eksik gördüklerini aşmaya çalış. 2. Dost edin, yalnız kalma, dert anlatacak fikir paylaşacak düz dürüst insanlarla tanış, görüş. 3. Öfke kontrolü. 4. Değiştiremeyeceğini bildiğin şeyler için üzülmeyi bırak. 5. Fırsat buldukça gülümse.
H.ÜNSAL 10.02.2019
Kaan Arslanoğlu’nun yayınladığı “10 MADDEDE TÜRKİYE’DE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ” başlıklı yazısını okudum. Bir tür manifestodur. Buradan asgari ve azami bir siyasi program çıkarılabilir, strateji oluşturulabilir. Ortaklaşılarak kıvılcım çakılabilir. Ben çeliğe vurulacak meteor taşı olmaya varım.
H.ÜNSAL 10.02.2019
Sayın KAAN ARSLANOĞLU yılardır Türkiye siyasetine dair yıllardır yazıyor, çiziyor, ses duyurmaya çalışıyor. Sağırlaştırılmış kulaklar duymaz. Sirenler çalmaya başlamadan da insanoğlu sığınaklara girmez. Türkiye solu PKK/ HDP koltuk altı sığınağından çalınan tek telli sazın zırıltılarında türkü söylüyor. Hedefler yakın keyifler keka… Türkiye’ye yeni beste yazacak kompozitör, yeni organize edilmiş bir orkestra, geniş ve çeşitli enstrümanlardan yeni sesler çıkaran, üstün yetenekli çalgıcılar lazım. Bu yeni mutlaka doğacaktır. Bana kör, taş kafa ve kambur derler. Gözlerime yeni göz, taş kafama motor, kamburuma kambur koymaya hazırım. Devam...
H.ÜNSAL 10.02.2019
Türk sağı toplumsal olarak çok geniş tabana dayanan, Cumhuriyet, demokrasi ve laiklik meselesinin idrakinden uzak, Milliyetçiliği şiar edinen, ama “demokratik milliyetçilik” üzerinde durup gününün dünyasına uygun siyaset üretemeyen, siyasal İslam akım ve partilerinin içinde yapısallığı dağıtılmış ayrı bir vakıadır. Yakın gelecekte kendine has bir dinginliğe ve gelişime uzaktır. Devam...
H.ÜNSAL 10.02.2019
“Ulusalcı” Vatan partisi, Perinçek muhip’i, aveneleri ve ardılı şürekânın “anti” Amerikancı, Avrasyacı siyasasında da uygulanabilir bir hüyela yoktur. Geriye ne kalıyor? CHP. Bu sitede bu konuda KA gereğinden çok üzerinde durdu. Yazdı, çizdi. CHP sistemden beslenen, devleti ve iktidarı mevcut yönetenlerle paylaşan, siyasal yapı olarak Neo -Liberalist, okumuş-yazmış tarihsel geleneği olan siyaset esnafının organizasyonel kurumudur. Devam...
H.ÜNSAL 10.02.2019
Bir diğer bam teli, çürümüş vücut; bil cümle Türkiye solu (kendine sosyalist diyenler de dahil) dur. Küresel emperyalist-kapitalist sistemden nemalanan, ideolojik olarak Neo-liberalizmden beslenen “Kürt siyasal hareketinin” koltukaltına sığınan, buradan sosyalistlik, özgürlük, demokrasi mücadelesi çıkaran; varlıklarını bu patolojik parçalanmışlığa ve çürümüşlüğe borçlu; riyakâr, sahte, oportünist “sol” parti ve çevreler, ezen-ezilen millet-milliyet üzerinden; Leninist UKKTH teorisi üzerinden siyaset yapıp sistemden beslenen kangrenlidir. Bu durumu sağaltacak tıbbi tedavi bugünün tıbbi, ideolojik-siyasi literatüründe total test kitabı yoktur. Devam...
H.ÜNSAL 10.02.2019
HDP’nin (2013) kuruluş deklarasyonu “Ortak vatan, demokratik cumhuriyet.” Vurgusudur. “Ortak vatan, demokratik cumhuriyet” hedefi Erken kalkan “Helvalılarının “özyönetim”, öz savunma” ve” hendek cumhuriyeti” ile merhalesine ermiştir. HDP siyasal meşruiyeti kuruluş deklarasyonunda değil, “ÖZ”lerle tarifle nen siyasada ve PKK dan bağımsızlaşmasındadır. Bağımsızlaşabilir mi? Bu siyasadan ortak vatan ve demokratik cumhuriyet çıkar mı? Devam...
H.ÜNSAL 10.02.2019
Bir diğeri kuruluşla oluşturulmaya çalışılan ulus olmanın toplumsal sözleşmesinin köklenememesidir. Ülkenin en büyük sorunlarından biridir. Mütemadiyen şiddet ve terör üreten etnik milliyetçiliğe everilen kangren bir olgudur. Milliyetsel, sınıfsal, ideolojik ve siyasal çoklu yapılar ve karakter kazanmış milliyetçi karakterli egemen “Kürt siyasal hareketi” küresel emperyalizmin uşağı terör üreten bir yapı tarafından yönetilmektedir. Türkiye siyasal hayatında önemli yer işgal eden hareketin (tanımlandığı adıyla “Kürt siyasal hareketi”) meşru siyaset yapan organizasyonunun (HDP) eklettik, oportünist, pragmatik, işbirlikçi karakteri ile mütemadiyen terör üreten PKK dan bağımsız bir çizgisi ve programı yoktur. %13-15 oy alan ölü doğmuş bir partidir. Devam
H.ÜNSAL 10.02.2019
2. savaş sonrası oluşan dünya sistemi devrimci cumhuriyeti yeniden şekillendirmiş, yeni bir rotaya sokuldu. 1950’lerde ulema sınıfın temsilciler. Eşeğin semerine oturtuldu. Sonrası malum. Ülkenin bütün Milliyetçi Mukaddesatçıları, Türk-İslamcıları, “Komünizmle Mücadele Dernekçileri”, tarikatçıları, ezcümle laik Cumhuriyetin bütün düşmanları yeşil kuşak” etrafında bütünleştirilerek; 12 martlarla,12 eylüllerle ve göklerden gelen iktidarla “gelinen yer ümmetin İslam devleti kurulması. Ama kurulamıyor. Toplumda ufuksuz ve hedefsiz bir direnç var. Devam..
H.ÜNSAL 10.02.2019
Bir diğer mesele siyasal İslam’ın toplumsal örgütlülüğü ve bugün Türkiye’sinde devleti yönetiyor olması, hatta devlet olmasıdır. Devrimci aydınlanmacı cumhuriyet yıkılmış tüm kurumları işlevsizleştirilmiştir. Hilafeti lağveden Laik cumhuriyet Şeriye ve Evkaf Vekâleti Mart 1924’te kaldırıldı ve yerine rütbesi düşürülmüş bir Diyanet İşleri Reisliği ikame etti. Tekke ve zaviyeler, medreseler kapatıldı; Ulema sınıfının insanları cahil bırakma, zulmetme özgürlüğü sınırlandı, devletten beslenme, avanta, haraç, rüşvet kaynakları kurutuldu ve imtiyazları elinden alındı. Özetle: cumhuriyet devrimleri, ulema sınıfını süvarinin yavuz attan indirip, eşeğe bindirmeden yaya bıraktı. Her ulusal kurtuluş savaşı milli bir karakter taşır ve millet temeline dayanır. Devlet kavramı ise sınıfsaldır. Her ulusal devlet kendi evrimi içinde sınıfsal niteliğini billurlaştırıp nitelleşir. Devam..
H.ÜNSAL 10.02.2019
Küresel gidişat bu trenddedir. Genel olarak Türkiye toplumunun ve halkın “demokrasi” özgürlükler, hukukun üstünlüğü, evrensel haklar diye bir gailesi, ideali de yoktur. Sistem olarak kapitalizmden yanadır. Ama iş söze geldiğinde devletin sosyal devlet olmasından dem vurur. Kapitalist üretim ilişkilerinin egemen olduğu sistemde adil bölüşüm ve sosyal devlet olur mu? Sorusu ayrı bir sorunsaldır. Devam..
H.ÜNSAL 10.02.2019
KA'NIN FACEBOOK SAYFASINA BU YAZISINA DAİR YAPTIĞIM YORUMUMUN BURADA DA KAYDA KAYDA GEÇMESİ İÇİN KOYUYORUM. Türkiye’nin toplumsal ve siyasal patolojisi parçalanmıştır. Ülkenin klasik anlamda burjuvası da yoktur. Bu sınıfın hazineden beslenmeli zengin “hacı ağalar”ın (1950’lerde böyle tanımlanıyordu) burjuvaya evrimi siyasal ve kültürel olarak burjuvazi tanımlamaz. Temel özgürlükler, demokrasi, hukuk, hukukun üstünlüğü, evrensel insan hakları vb. değerler üzerinde temellenen klasik burjuva demokrasisi gibi bir gaileleri yoktur. Küresel Emperyalizmin işbirlikçi karakterleri Neo-Liberalizmin “çağdaş gericiliği”nin sınıfsal ve siyasal temelleridir. İdeolojik olarak Neo-liberal gericilik, siyasal olarak totalitarizm üretir. Devam...
Kaan Arslanoğlu 10.02.2019
Onu da yaparız çok geçmeden umarım Yusuf Bodur dostum. :)
yusuf bodur 09.02.2019
İzninizle son söze küçük bir ilave yapıyorum; Az olalım,eldeki iyilerin kıymetini bilelim,arasıra biraraya gelip ayrıntıları konuşalım, işimize bakalım.. Saygılar....