Ülke Yararı İçin Vatan Partisi'nin Hızla Güçlenmesi Gerek

Ülke Yararı İçin Vatan Partisi'nin Hızla Güçlenmesi Gerek

VATAN PARTİSİ YAZIMIN ÜÇ ANA FİKRİ, MESAJI  (23 Nisan tarihli ek) 

1- Heey, CHP’li arkadaşlar, dostlar.. Madem sizin için temel insani duruş, Atatürk ilkeleri falan önemli değil… AKP’den kurtulmak için her yol meşru diyorsunuz… Kafa sayısı ve güç hesabı yaparak HDP ile aşkınız devam edecek. Bu ülkede bizim gibi insanlar da var. Şu anda silik ve önemsiz görünebilirler. Ancak sayıları ve belirleyici güçleri birden bire artabilir. Madem her şey pazarlık gücü… HDP ile boşanır, ABD ile biraz mesafe koyarsanız sizi tekrar desteklerim eskisi gibi. HDP ile birlikseniz bir dahaki seçimlerde tarafsız kalınması ve size tek oy verilmemesi için var gücümle çalışırım. O zamana dek AKP ile parayı, iktidarı  paylaşın durun. Bu muhalefet tiyatronuzu teşhir etmeye devam ederim. Ve şayet HDP-PKK-FETO ile birlik olup şiddete yönelme çılgınlığına kapılırsanız.. o anda kim varsa ülkeyi temsil eden, AKP, MHP, Devlet… Fark etmez.. onun yanında tüm varlığımla yer alırım.  

2- Vatan Partisi meselesi benim şahsi meselem değildir. Güçlenmesi dengeler ve yutseverlerin pazarlık gücü açısından cidden ülke yararınadır ve bu beni sevindirir. Ama bu partiye girerek veya dışardan akıl vermem, bir şeyleri değiştirmem söz konusu değildir. Destek olurum, ama elimden fazlası gelmez. Bu parti zor bir parti. İç ve dış müdahaleye, liderinin talimatları dışında her türlü değişmeye, fikre son derece kapalı.

3- Birinci dipnotta belirttiğim konu. İşin başka bir püf noktası.

ASIL YAZI

Başlıkta ifade ettiğim görüşü sizlere üç bölüm halinde gerekçelendirmeye çalışacağım. Peşpeşe üç günde biter umarım. Birileri eksi anlamda sevinecek, hatta şişinecektir şimdi… "Bak hep demiştik, Perinçekçi oluyorsun.. Perinçekçi oldun… Kabul etmiyordun.. İşte sonunda!”

Onlar ne kadar provoke etse de, yanlış yerde duranlar bunları ne kadar yinelese de… Kışkırmayacağım. Vatan Partili yine olmadım, olacağım da yok. Ben size iktidar-muhalefet denkleminin fiziğini, güncel siyasetin fiziğini anlatmaya gayret edeceğim. Vatan Partisi'nin güçlenmesi, önümüzdeki dönem işlerin iyiye gitmesi için neden şart? Onu açıklayacağım. Siyasetin fiziği, sosyolojinin matematiğine dayanarak. Çekim odağı olmak ve “pazarlık gücü” kavramlarının üstünde duracağım.

"Duygularını fikir zanneden" (C.E)* büyük çoğunluğun baskısına inat, nesnel gerçekleri iddiamın temeline oturtacağım. Bu yaklaşım o kadar nesnel ve kendimce aynı zamanda bilimseldir ki… Birçoğunuz altında yatan temel yönelime kendinizi uzak hissedecek, hatta onu hiç anlamayacaksınız. Bu temel yönelimi iki cümleyle anlatacak olursam: "Sadece gerçek için gerçek… ve ülke, insanlık, halk yararını, somut yararı her şeyden üstte tutmak" diyebilirim.

Yoksa benim şahsi olarak, bir yazar kişiliği olarak VP'den hiçbir beklentim yok. Bugün VP'ye küfreden pek çok kişinin beklentisi olmuş, hatta gerçekleşmiştir. Benim olmadı, bundan sonra da olmaz. Tıpkı dün, bugün AKP'den hiçbir yarar görmediğim, bundan sonra da görmeyeceğim gibi. Kendini muhalif sanan birçok insan benim gibilere bile onların düzeysiz muhalif liderlerini, soytarı yazarlarını eleştirdim diye hemen "yandaş" diyebiliyor. Oysa gerçek hayatta iktidarın ve sistemin bazen dolaylı ve bazen de doğrudan doyurduğu kişiler onların liderleri, yazarları, sanatçılarıdır... Hatta belki bizzat kendileridir AKP’den doğrudan, dolaylı nemalanan. Benim gibiler ise AKP ya da CHP-HDP yandaşı hiçbir medyadan, belediyeden ya da kurumdan hiçbir maddi yarar görmediği gibi... Bunlardan en ufak bir destek de görmezler. Keza en ufak bir onurlandırma... Biz, varsak, bir avuç kalmış, paraya, şöhrete gözü takılmayan, onuru için edebiyat yapan, felsefe yapan, vicdanı için siyasetle ilgilenen yazarlarız. Hiçbir çevreye, medyaya beyninin bir yanını mühürleyerek kapılanmayız. Uyuz yaşamlarını elbette ki Sözcü’nün, Fox’un, Cumhuriyet’in asla renklendiremeyeceği dedikodu üreticileri bizleri kendi idolleriyle, onların geçmişi ve bugünüyle kıyaslasınlar, fikri cesaretleri varsa. Kim ne kadar yandaş, bunu dürüstçe tartmak istiyorlarsa.  

Ve yine keza, 32 yıllık yazar olarak VP'li arkadaşlarla (son bir yıldır feysbuk sayfalarını hesaba katmazsak) önemli gördüğüm hiçbir gündem maddesinde buluşamadık, ne ki benim açtığım konu başlıkları, kampanyalar üstünde buluşabilelim. Hiçbir konuda tartışamadık. Zaten arkadaşların tartışma geleneği pek zayıftır. Sadece şaşmaz doğrularını dikte ederler. 30 kitap yazdım, büyük çoğunluğunu görmediler bile , birkaçından da yasak savmak için şöyle bir bahsettiler. Kan gruplarımız hiç uyuşmadı, bundan sonra da zor.

VP'nin güçlenmesi gerektiğini, duygusal yakınlıktan değil, gerçek adına ve ayrıca ülke yararını önde tuttuğum için bir seçenek ya da mantıksal önerme anlamında ileri sürüyorum. Ancak kendilerinde de güçlenmelerini engelleyen ciddi bir içsel direnç söz konusu. Zaten ona da nice zamandır dikkat çekiyorum. Bazı siyasileri ve yazarları, çekim odağına dönüşmek ve pazarlık gücünü artırmak anlayışıyla pek kolay gazetelerine, partilerine alabiliyor, onlara büyük payeler verebiliyorlar. Belli ki ilgili şahsiyetlerin okur gücünü ve / veya siyasi gücünü hesaplayarak bunu yapıyorlar. O yazarlar ve / veya siyasiler onların yanında yer aldıkları sürece tam onlardanmış gibi yapıyorlar. Ayrılık noktalarını gizliyorlar.  Hatta bazıları dalkavuklukta sınır tanımıyor… (Öte yandan çoğu kez bu tercih ettikleri insanların okur sayısı, siyasi gücü fiyasko çıkıyor.) O türde şahıslar VP'den ya da gazeteden ayrıldıktan sonra birden bire bambaşka görüşlere eriveriyorlar… Bazıları VP’ye küfre kadar vardırıyor işi. Bu kısır döngü biteviye sürüyor. Gerçi büyüklü küçüklü her çevrenin kanseridir iş bu hastalık, ancak kendine toz kondurmayan VP'de daha sık görülmektedir.

Buraya da şuradan vardık: VP'nin güçlenmesi gereğini samimiyetle ileri sürerken kendi yazar kişiliğimizin üstünde bir değerlendirme yapıyoruz. Pek çok örneğini gördüğümüz malum kısır döngüye girme niyetimiz yok. Bu bir… İkincisi:  VP ile ilgili gerçeklerin en az onun düşmanları, en az onun içindekiler kadar farkındayız...

Geçmişte VP'yi hiç sevmeyen solculardan biri olarak (gerçi hiçbir zaman pek de nefret etmedim) şimdi geçmiş ayrışmalara, tartışmalara yeni bilgiler ve durumları da hesaba katarak bakıyorum da. Onların da haklı durduğu bazı noktalar varmış… ama haksız oldukları şeyler de az değilmiş. Geçmişi boş verelim, sadece bugüne bakalım dersek… (ne kadar iyi niyetle yaklaşsak bile bu tam olarak mümkün değildir) bugün için de onlarda eleştireceğim birçok ciddi yanlış sıralayabilirim. Kendimi doğruların kerteriz noktası sayamamam elbette,  ama herkesin kendine göre bir doğrusu bulunmalı.

Öte yandan geçmişte idealleştirdiğimiz solculuğa… ya da "sol" kavramını boş verelim, siyasi ve de insani değerlere şu anda en yakın hareket VP’dir diye görüyorum. Ortalamada insan kalitesi en yüksek parti de onlar. Bunu derken iki türlü de yorumlayabilirsiniz, ikisi de doğru olur. Olumlu tarafından bakarsak, demek ki bazı doğrularda en direngen onlarmış, diyebiliriz. Olumsuz yönden bakarsak, VP kendini pek az düzeltti, ama ötekiler o kadar yozlaştı ki, en açık gri VP kaldı, diye de değerlendirebiliriz... Yarınki bölüm: VP ve CHP'yi değerlendirebilmek için önce AKP'yi değerlendirmek…

(*) : Sevgili Can Ertan’ın sözüdür.

AKP NEYDİ, NE OLDU? CHP NEYDİ, NE OLDU?

Muhalefeti ele almak için önce iktidarı ele almak gerek. Çünkü iktidar muhalefeti satın almak, doyurmakla kalmıyor, onu şekillendiriyor. Onu kendine ortak ediyor. Ülkedeki pek çok olumsuz şey gibi bu utanılası muhalefet de iktidarın eseri. Bu muhalefet uzun süredir aynı zamanda iktidar… İşin bu yönünü nicedir gösteriyoruz, işlerine gelmediği için görmek istemiyorlar.

AKP'nin ABD projesi ve desteğiyle iktidara geldiğini herkes biliyor.  Gücünün önemli bir bölümünü zaten uzun süre ondan ayrı olarak ele alınamayacak FETO oluşturuyordu. Bunları kendileri de açık veya örtülü olarak kabul ediyorlar. AKP'nin önemli bir gücünü de Amerikancı ve Avrupacı liberaller,  sözde solcular, gazeteci, yazar takımı oluşturuyordu. Bunları vurgulamak önemli. Çünkü aynı cumhuriyet düşmanı çevreler bugün CHP yönetiminde kilit noktalardalar, Halk-TV başta olmak üzere muhalif medyanın kurmay heyetini oluşturmaktalar.

İşte bu AKP bir dozer gibi başta ordu olmak üzere Cumhuriyet kurumlarının ve değerlerinin üstünden geçti. Ülkede kamuya ait ne var ne yoksa satıldı. Önemli bir dış destek de sağlandı. Ekonomi çok büyüdü. Hayli güçlü bir ülke yaratıldı. Ancak bollaşan para çok bilinen kural gereği ahlak götürdü. 90’lı yıllar zaten kaos yıllarıydı, ahlaki çöküş yıllarıydı, cumhuriyet kurum ve değerlerinin en sefil duruma düştüğü yıllardı... AKP ile birlikte siyasal dincilik, yobazlık ve aşırı derecede paragözlüğün, liberaller ve liberal solcularla ittifak halinde yeni bir kültür yaratışına şahit olduk. Çok acılar çekerek… Yolsuzluklar şahlandı, hesap sorabilmek ne kelime, peşi sıra gelen operasyonlarla bir korku toplumu yaratıldı...

Nedenlerine girmeyeceğiz, uzundur: AKP iktidarı döneminde tüm bunlar tam gaz giderken peşi sıra milatlar yaşanmaya başladı. Kaset kumpasıyla CHP lider kadrosu değiştirildi, Gezi hareketiyle muhalefet büyük ivme kazandı, başlangıçta Gezi’ye uzak duran Amerikancılar sonra yavaş yavaş bu ivmenin denetimini ele geçirdi, liberal kesimin AKP'den desteğini çekmeye başlaması, Avrupa'nın desteğini çekmeye başlaması… ABD'nin ikili oynamaya başlaması,  FETO ile AKP arasındaki makasın giderek açılması, AKP ile HDP-PKK flörtünün sona ermesi... VE gözlerden hep kaçıyor... Bence 15 Temmuz'dan daha önemlidir, darbenin ilk provasıdır: Büyük aklın talimatıyla HENDEK KALKIŞMASI'na girişilerek iç savaş çıkarma ve  ülkeyi bölme planlarının zor yoluyla hayata geçirilmeye başlanması. Burada havanın, tüm siyasi atmosferin 180 derece dönmesi. Amerikancı olarak bilinen MHP'nin ki o zamana dek sert bir AKP muhalefeti yapıyordu! Kime karşı? ABD’ci iktidara karşı! (Keşke solcular da MHP kadar Amerikancı olabilseydi!) Evet bu MHP'nin ABD'ye karşı kesin tavır alarak, devletin, ülkenin ve AKP'nin yanında güçlü biçimde saf tutması… CHP ve pek çok sözde sol kurumun Türk ve Kürt düşmanı, halk düşmanı, ülke haini bu proje ve girişimin yanında sinsice yer alması… Ülke siyasetinin devletteki, ordudaki bazı unsurları da içine alan AKP-MHP-Devlet ittifakı ve karşısında CHP-HDP ittifakı olarak şekillenmesi… MHP'nin bu yüzden böldürülerek İYİ Parti'nin ortaya çıkarılışı... Ondan önce de tabii asla hafife alınmaması gereken 15 Temmuz kalkışması... Bunların hepsi birbirine sımsıkı bağlı...

Şimdi bugünkü tabloya baktığımızda memnun olmadığımız, gitsin dediğimiz bir iktidar var. Ama öte tarafa baktığımızda… Yerine bunlar gelecekse şimdiki  iktidar kalsın dediğimiz bir muhalefet var. Öyle bir muhalefet ki:

BÜYÜK HARFLERLE YAZMAYI DENEYELİM BU KEZ. BÖYLE BİLE ANLAMAZLAR YA… KÜRTLERİN VE TÜRKLERİN KİTLE HALİNDE ÖLDÜRÜLMESİNE AKP GİTSİN DİYE SES ÇIKARMIYOR, BAZEN ALKIŞ TUTUYOR. ÜLKEYİ BÖLMEYE ÇALIŞMAK, İÇ SAVAŞ KIŞKIRTMAK ONA GÖRE SUÇ DEĞİL, AYIP DEĞİL. BİNLERCE SOLCU-DEVRİMCİ ÖLDÜRMÜŞ HDP-PKK İLE SÖZDE SOLCU OLARAK SARMAŞ DOLAŞ GÖRÜNMEK KANLARINA HİÇ DOKUNMUYOR. AMERİKANCILIK  AYIP DEĞİL. AVRUPADAN EMİR ALMAK, ORADAN DİLENMEK NORMAL. MUHALEFETTEKİ LİDERLERİN, GAZETELERİN TESCİLLİ AMERİKANCILIĞINI GÖSTERDİĞİMİZDE UTANMA YOK! HALK DÜŞMANLIĞI, EMEKÇİLERİ AŞAĞILAMAK, OLİGARŞİYE HİZMET ETMEK… KATİYEN KABAHAT DEĞİL!  İKTİDARA ORTAK OLMAK, İKTİDARDAN EŞEK YÜKÜ PARA YEMEK SÖZÜNÜ BİLE ETMEDİKLERİ AYRINTI… TÜM BU SUÇLAR KATOLİKLERİN GÜNAH ÇIKARMASI GİBİ İKİ ŞEYLE BAĞIŞLANIYOR. BAĞIŞLANMAK NE KELİME, BİR ÇIRPIDA EN BİRİNCİ “SOLCU”, MUHALİF, SORUMLU AYDIN OLUNUYOR… EVET, İKİ ŞEYLE : AKP’YE HAKLI HAKSIZ KÜFRETMEKLE.. BİR DE PERİNÇEK’E KÜFRETMEKLE.  SADECE BU BİLE EN CİDDİ AHLAKİ SORUN.. AMA ELBETTE AHLAKİ SORUNU AHLAKİ SORUN YAŞAYANA ANLATAMAZSIN.

Tüm derdimiz açmazımız budur.. Yakın zamanda değişeceğine pek az ihtimal vermekle birlikte bu yazının gayesi, aklımızdan çıkmayan erek budur... Muhalefet, tabanından tepesine, bir yandan AKP gitsin de ne olursa olsun zihniyetiyle, bir yandan sistemden ve iktidardan beslendiğinden ve bir yandan da elit kesimleri iktidara ortak olduğundan gün be gün yozlaştı... Evvelce vicdanen meşru olmayan iktidara meşruluk altın anahtarını kendi eliyle teslim etti.

Hakkını yemeyelim. Muhalefet gün be gün çürüyüp kokarken, iktidar bloğu 2014'den bu yana giderek bazı olumluluklar göstermeye başladı… Bu olumlu gidişte ne kadar içsel iyi niyet ve potansiyel vardır AKP açısından, ne kadarı dıştan zorlama ve koşullar gereğidir… tartışılır. Ancak dıştan zorlamada kuşkusuz şu etmenler sayılmalıdır: MHP'nin baskısı, başta VP olmak üzere ulusalcı güçlerin baskısı, devlet içindeki sağduyulu kesimlerin etkisi ve tabii muhalefetin topyekun direnci ve olumlu yönde baskısı… ve hatta AKP tabanı ve kadroları içindeki olumlu unsurların baskısı...

Peki nedir AKP iktidarının kaydettiği olumlu gelişmeler? En başta ülkenin ve halkın birliği, bütünlüğü için sarf ettiği gayretler.. Bundan daha önemli bir konu olamaz bir ülke için. İç savaştan daha çok önemsenecek bir tehlike olamaz. Bu noktada iktidar güven vermeye başlarken, başta CHP, muhalefet hızla güven kaybetti. Bu en önemli konu olmasa AKP belki çoktan düşmüştü, ama muhalefet meşruluğunu yitirdi. İktidar bugün CHP'ye teslim edilse ne olur, CHP'liler bile bilmiyor, liderlerine güvenemiyorlar. Konuştuğum bazı CHP'liler,  "Şu AKP gitsin, sonra biz HDP'yi tepeleriz.." diyorlar, ama. Yuları bir kere teslim ettikten sonra o iş kolay mı? Meçhul. O kadar militan kadron var mı? HDP'yi tepelemek için kiminle ittifak yapacaksın? Buna izin verirler mi? Ne karşılığı yapacaksın? Tam bir kaos mu ortaya çıkacak? Tehlikeli ve şüpheli konular… Belki kolayca halledilebilir, fakat yakın tarihteki örnekler büyük çoğunlukla kanlı örnekler.

İkinci konu: Laikliğin sürekli erozyona uğratılması… Dinsel, mezhepsel baskı. Yaşam biçimlerine karışılması... Hele şu imam-hatip okulları açma ve çocukları buraya zorlama çılgınlığı... İnsanlar bir kere için geldikleri hayatı Recep Tayyip Erdoğan'ın tamamen şahsi dinsel, mezhepsel kavrayışı, hırsları doğrultusunda mı yaşamak zorunda? Muhalefetin haklı ve meşru kaldığı tek alan… Neyse ki bu alanda daha ileri baskıcı adımlar atılmıyor, bazı yumuşama belirtileri görülüyor.

Her konuyu ele alamayız... ülke ekonomisi büyüyor, kimi yerli-milli adımlar atılıyor. Ancak ekonomi anlayışında hala azgın tüketimci kapitalizm ve betonlaşma saldırısı egemen durumda. Doğa tahribi acımasızca devam ediyor. Gelir eşitsizliği, adaletsizliği, kalabalık bir kesimin yoksulluğu sürüyor. Yolsuzluklar ve israf yaşamı devam ediyor. Ne ki bu iktidarın kendine özgü bir sosyal adalet sistemi var ki, Avrupa ülkelerinin milli gelirini düşündüğümüzde, görece olarak oradaki uygulamalardan daha yüksek standartta. Doğa konusunda ise hiç değilse lafızda ve vitrinde bazı hassasiyetler gösterilmeye başladı. Muhalefetin ise gerek doğa, gerek ekonomi, gerekse sosyal adalet konusunda sicili, karakteri çok daha bozuk...

Büyüyen ekonomimiz, güçlenen iç ve dış siyasetimiz ne kadar milli, ne kadar yerli? Tartışılır.. Yerliliği de milliliği de abartmamak gerek bence… emperyalist-kapitalist sisteme bağımlılık tam hız sürüyor. Ancak tersinden bakacaksak bu sistemden kopmak gerçekten mümkün mü? Küba bile kopamamışken.. Çin sistemin tam göbeğindeyken.. Ülke bütünlüğü ve yararları için büyük devletlere kafa tutabilmek ve onlarla pazarlık yapacak bir noktaya gelmek bile çok önemli öte yandan. Türkiye'de Atatürk döneminden beri yaşamadığımız, tek tük örneklerinin sonu getirilemeyen, özlediğimiz deneyimler bunlar. Belki sonu yine gelmeyecek. Ama işte bu iktidar kalacaksa da gidecekse de VP gibi bir partinin güçlenerek baskı yapması.. Tüm bu hayati sorunlarda mutlak gereklilik...

Yarın en hassas noktalara ve sonuca geleceğiz.. Bir şey istiyorsanız çekim gücünüz bulunmalı, pazarlık gücünüz olmalı onu elde etmek için...

KONUNUN ÖZÜ CİDDEN VATAN PARTİSİ DEĞİLDİR

Tezimin mantığı son derece basit. CHP kör gözüm parmağına neden bu kadar alenen Amerikancılaştı? Onun güya Atatürkçü seçmeni pişkinlikten kavrulma derecesinde bunu nasıl görmezden geliyor? Neden dünya zararlısı katliamcı bir örgüt ve onun askerlik şubesi HDP ile sarmaş dolaş siyaset yapmak o derece olağanlaştı? Cevap gayet açık: On milyonlar AKP'den kurtulmak istiyor ve CHP tabanı, kadroları köprüden geçinceye kadar her ayıya dayı diyor.

İşte burada güç faktörü, sayı hesabı devreye giriyor. “Madem AKP'yi ABD getirdi iktidara, bizi de o getirsin. ABD diyorsa ki bunun için HDP ile birleşeceksin.. Hay hay.. başımın üstüne!” Zaten Türkiye'de kaç büyük siyasi güç var? Elde ne varsa AKP'ye karşı onunla birleşeceksin. Siyasette ahlakı unutun. İlkeyi unutun.. Doğru ve haklının bir yeri yok politikada. Değil partilerin liderlik katlarında, en masum kabul edilen tabanda, tek tek bireylerde bile konu siyaset olunca mantık aramayın, vicdan aramayın. Amaca ulaşmak için bok yemek mi gerekiyor. En seçkin profesöründen en sıradan seçmenine  kadar herkes bok yemenin ne kadar doğru, ne manalı solcu, ne kadar ilerici bir şey olduğunu kitle halinde ve aynı cümlelerle anlatmaya başlar. Bok yemeye direnmek.. ne kadar bozguncu, ne kadar “yandaş” ve aşağılık bir şeydir… yüzünüze haykırırlar.. Bitti artık, arkadaşlıktan çıkıyorum, der bazıları.. kimi ise, iyi bir insan olabilirsin, iyi bir edebiyatçı da olabilirsin.. ama madem ki bok yemiyorsun.. sen ne kadar kötü bir siyasetçi, ne kadar dönek bir insansın... bu ne saldırganlık, bu ne agresif üslup demeye başlar... Binlerce okur, yüzlerce arkadaş kaybedersin.. Ama onlar kibardır, onlar çoğunluk olduğu için haklıdır. Aforoz uygularlarlar, hakaret ederler, iftira ederler, küfürbaz yine siz olursunuz. Sosyolojinin şaşmaz fiziği budur.  

Oysaki hesap, güç dengesinden, pazarlık gücünden ibarettir..  Öylesine basittir.. ABD uluslararası en büyük güç. Bir yere gelmek, bir iş başarmak için ona kuyruk sallayacak, patini verecek, kafanı okşatacaksın.. Türkiye' de CHP'den sonra en çok oyu kim alıyor? En çok militan kimde? Yazar çizer sanatçı sepetçi takımı en çok kime hayran? HDP...... O halde? Yönetim kadrolarını “çoktan öldürerek seçme” yöntemi ile PKK'nın atadığı HDP için “biz demokrasi adına bütün demokrasi güçleriyle birleşiriz” diye anırırsınız.. Tüm demokratlar birlikte anırmaya başlar.. (Yine hakaret olarak algılayacaklar.. Aynı şeyi Orwell yazsa, “mükemmel edebiyat” derler. Orwell’in kahramanlarını gülerek okurlar, ancak o kahramanlar kendileridir, farkına varmazlar.) Bir itiraz mı duydunuz? Hep birlikte anırarak tüm sesleri bastırırsınız. Çekim gücü oradadır. Pazarlık gücü onlardadır.

Oysa örneğin ben (rüyamda görsem rüya içinde inanmam) çok etkili, 5 milyon okura seslenen ve okurlarımın çoğu her dediğimi yapan bir yazar olsaydım… İmamdar beyler kapımdan ayrılmazdı. “HDP mi? Allah korusun! Yüzlerini şeytan görsün” diye hönkürürlerdi ben onları sırada bekletirken. Şimdi “Amanin, ne fena lakırdılar öyle!” diye çemkiren çöp yayınlar okumuşu takım, “Ne yüksek bir siyasi öngörünüz var ustam!” diye el öpme yarışına girerlerdi...

Konu Vatan Partisi değildir. Anladınız mı konu niye Vatan Partisi değildir? HDP almasaydı, aynı bu Vatan Partisi alsaydı 4-5 milyon oy, hayır.. 4-5 milyon değil sadece 1 milyon oy alabilseydi…  Bambaşka şeyler konuşuyor bulurduk kendimizi. A partisi B partisi derdinde değilim. Perinçek veya Ankut derdinde hiç değilim... CHP-HDP ittifakına, bu insanlık dışı, akıl dışı çizgiye karşı kim açık ve aktif biçimde mücadele ediyorsa onların da güçlenmesini isterim. Kim varsa HKP, VERYANSIN-TV, Bağımsız Cumhuriyet Partisi (Bu anlayıştalar mı, belki, emin değilim)… Kim varsa? TİKP var (hayır, CHP-HDP ittifakına karşı açık bir mücadele çizgisine getiremedik.) Yeter ki farklı seçenekler, farklı çekim güçleri, farklı pazarlık imkanları güçlensin. Bu olmadan CHP'nin kurtulması mümkün değildir. Bu olmadan CHP' nin toparlanması olası değildir. CHP içinde hala milyonlarca yurtsever bulunduğuna inanmak istiyor, kısmen inanıyorum. Ancak güçlü bir iç veya dış baskı kendini hissettirmeden, HDP dışında bir seçenek, güçlü bir yurtsever güç doğmadan onun toparlanabilme ihtimali sıfır. Sıkıyı görmedikçe CHP bu hatta devam edecek, giderek daha da çirkinleşecek, AKP nin gidişini geciktirecektir.

Anladınız mı şimdi? Tüm bu Vatan Partisi düşmanlığı nasıl büyük bir oyun? Alçakça bir oyun. Velev ki VP Erdoğan'a destek çıkıyor.. 10 bin okurlu gazetesiyle mi, 90-100 bin oyuyla mı AKP’yi ayakta tutuyor? Bu nasıl bir nefret? Bu nasıl büyük bir mantıksızlık.. Nedeni belidir: Muhalefet tüm sefaletinin günahını yükleyecek birilerini arıyor. Bu birilerinin biri tam karşıda, biri hemen yanı başında olmalı.. Kendi tüm günahlarını kendine ve başkalarına unutturmak için sabah akşam Tayyib'e hakaret et! Sabah akşam Perinçek'e küfret! Perinçek olmasaydı, hedef tahtasına HKP’yi, hatta TKP’yi çivilerlerdi. Nitekim seçim zamanları bunu da yapıyorlar. On binlerce  sivil Kürdü Türkü bile isteye öldürten HDP değil.. sanki Tayyip.. Binlerce solcuyu, devrimciyi, HDP'liyi öldüren PKK değil Perinçek..

“Ama bu ülkede laikliklik de tehlikede, en büyük tehlike siyasal dinciliktir” diyeceklerdir. Alın işte Gül, Davutoğlu, FETO da yanlarında.. İmamdaroğlu'nu bunlarla birlikte aday seçtiniz, birlikte seçtirdiniz.. Sahi, 18 yıldır “Teokrasi geliyor” deyip durdunuz… (Geleceği kadar geldi zaten fazlası gelmez...) 18 yıldır “Demokrasi bitiyor..” 18 yıldır “Hukuk bitti.. Diktatörlük altındayız.. Tek adam rejimi geldi” deyip durdunuz. Tamam bunların çoğu kısmen doğru.. Fakat bu korkunun ticaretini yapmaktan sıkılmadınız mı artık? 2500 liraya kitap satmaktan, o kuyruklara girmekten utanmadınız mı? Bu korkuyu satan yüzlerce soytarıyı zengin etmekten yorulmadınız mı?

Daha kötüsü, çok daha kötüsü: Madem tek adam rejimi.. En güzel hela seçimi dahil önünüze konan her seçime niye giriyorsunuz o zaman? Milletvekili koltukları mı, maaşları mı daha ballı? Belediyelerden gelen paralar mı daha tatlı, hazine yardımları mı, yoksa “her seçime girin, birlikte çok güzel olacak” diyen Koçların, tekstil devlerinin sıcak sermayesi mi lezzetli? Şimdi üç-beş kuruşla gazete, tv döndürmeye çalışan Perinçek mi büyük iktidarın ortağı? Yoksa İmamdar şebekesi mi? Bir de "YEREL HÜKÜMETLER" lafı çıkardılar ya, o açıdan da düşünün. 

Bu nefret neden? VP’nin eti ne budu ne? Nefret şundan: Bir kere VP yüzlerine ayna tutuyor.. Cadıların, seytanların en  nefret ettiği şeydir kendilerini gösteren ayna...  İkincisi VP'nin başka bir seçenek, başka bir çekim gücü, başka bir pazarlık odağı olarak güçlenme ihtimali ödlerini koparıyor. Yoksa 100 bin oyluk bir çevre neden bu kadar panik yaratsın. VP başlatırsa arkası gelir, yol olur, tek seçeneğin CHP ve onun kankası HDP olmadığı anlaşılır, diye nöbet geçiriyorlar, şurada birkaç bin kişinin okuyacağı bir yazıyı görmekle bile.

Dedik ya.. VP olur başka bir çevre veya parti olur... Meselemiz VP değildir. CHP içinde bir ışık göremediğimize göre, belki o ışığı da doğmaya zorlayacak en az bir, daha iyisi birçok farklı seçeneğin doğmasıdır... Başta VP’ne uygulanan olmak üzere, bu ahlaksız çifte standart, bu pervasız liberal-faşist abluka kırılmalıdır. VP şundan güçlenemiyormuş, bundan zayıfmış.. Bu faşist ablukanın rolü büyük, fakat elbette içsel nedenleri de var. Ancak bu yazının konusu bu değil. VP’nin güçlenmesi için ne yapmak gerek? Bana ne? Konum o da değil. Zorla sokulduğumuz bu tabutluk parçalanmadır, farklı seçeneklerin en azından ihtimal olarak varlığı tanınmalıdır. Derdim budur.  

NOT 1- Bugün siyasete yön veren, hatta bilfiil sahada uygulamasını yapan kadroların yüzde 70-75'i 10 yıl sonra devre dışı kalacak. Hesap kesin. Öldükleri, çok yaşlandıkları ya da gençseler bile bıkıp yıldıkları için. Tüm siyasi hareketler için geçerli bu. O yüzden tüm diyeceklerimizi bunu hesaba katarak demeli, öngörülerimizi buna uygun yapmalıyız. Genç tabandan ise hiçbir ışık gelmiyor. (Bir ışık gelirse de orta sınıfın solcumsu gençlerinden pek değil; yaşamın zorluklarına katlanabilen, yerli ve milli gençlerden gelecek…) Ben şahsen sesimi fazla yükseltiyorsam zaman zaman… Onlara sesimi duyurabilmek için yükseltiyorum. Geleceğe bir şeyler bırakabilmek için. Eğer bir yararı olacaksa... Bunca gayret, on yıllardır bunca çabam -ki kendi aklım almıyor o yoğunluğu- bunun için. Yoksa çoktan bırakıp gitmiştim. İnsanlıktan umutsuzum, mevcut kuşaklardan büsbütün umutsuzum. O gördüğünüz ateşli tartışmaları kendime küfrede küfrede yapıyorum .

NOT 2- VP dışındaki seçeneklerden sadece Veryansın-TV'ye değineyim kısaca.. Bu arkadaşlarla birçok görüşüm ortak. Fazlasıyla saptığımız konular da var elbette. Yayın çalışmaları, aradaki absürd çıkışları saymazsak güzel. Bu anlamda siyaset yapabilirler ve geniş kitlelere seslenebilirlerse ülkeye çok yararlıdır.  

Ancak partisel anlamda siyaset bence yapamazlar. İyi insanlar, yürekli insanlar.. ama o iş başka iş... Kimseyi tutamazsınız, deneyeceklerse denesinler, ama sınır bilmekte yarar var. Yayıncı, yazar olarak siyaset yapmak başka, alanda siyaset başka, bir partiye girerek kadro, yönetici kadro olarak siyaset yapmak başka.. ki bunların hepsini uzun yıllar denedik… Fakat parti lideri olmak bambaşka.. Hele bu yaştan sonra yepyeni parti kurmak tam bir çılgınlık.. Ancak bir karşı seçenek, bir pazarlık gücü imkanı yaratacaksa ona bile desteğe razıyım diye içimden geçmiyor değil… Ama dedik ya bu arkadaşlar iyi ve sağlam insan olabilirler, ama siyasete hiç uygun değilller. Şöyle ki.. birtakım kişisel hesaplaşmalarını, geçmiş bugünkü sürtüşmelerini yaptıkları işin önüne geçiriyorlar. Şimdilik bu kadarını söyleyeyim, umarım fazlasını söylememe gerek kalmaz.. Bu tutum bırakınız siyaseti.. gazetecilik, hatta yazarlık için bile ciddi kusurdur...

SON

Kaan Arslanoğlu


  • Nedim Pala

    Nedim Pala 23.04.2020

    Fahri bey.. yorumunuzun ilk bölümünde, can ertan aforizmasındaki gibi 'duygularınızla değil, bilgi ve aklınızla' değerlendirmiş, çok iyi bir tahlil yapmışsınız ! 2. bölüm için bakarsak.. bizler gibi çok sayıda insanın, akp-mhp gibi yapılara yanaşması, destek çıkması genetik yapı, beyin haritası ve akıl mekanizması gereği mümkün değil.. zaten ! işte Kaan beyin yazısı tam da bu tür insanlara hitap eden bi yazı aslında, işin püf noktası ! bizler gibi siyasi akıl sağlığını, vijdanı, mantığını korumaya çalışan.. hele ki son dönemlerde, sayıları hızla artan.. chp mahallesindeki lağım patlamasından sonra ! kanalizasyon artıklarından kendini korumaya çalışan ve chp içinde ve çevresinde olup mevcut yapıdan tiksinme aşamasına gelen yüzbinlere hitap ediyor. Tabiidir ki, bu insanlar hemen refleks gösterip bir anda tavrını değiştirecek değil.. ama ; bu kritik dönemde yarına bırakacağımız ülke siyaseti için taktiksel bir alternatif sunuyor.

  • fahri kumbul

    fahri kumbul 23.04.2020

    Devam…) Ancak sorunların ordu gücüyle çözülebileceğine aşırı bağlılığı; şu zamanlarda “Tek tanrı ve tek hakan, Atlı Çoban ideolojisi”nin sıkı bir savunucusu; akpgnlbşk cb ve şahsı’na “Cumhurbaşkanımız” derken ağzından ballar akması… Bu ve benzeri tavırların asıl sahibi (MHP) varken, kimler oy versin ki? En yüksek oy sayısı olan yüz bin, taş çatlasa yüz elli bin olur diyorum. Saygılar.

  • fahri kumbul

    fahri kumbul 23.04.2020

    Yaklaşık 45 yıl siyasetin içinde olan Perinçek 77 yaşında. Aydınlık’ın başlangıç kurucuları arasında yer alan arkadaşları arasında Şahin Alpay, Cengiz Çandar, Nuri Çolakoğlu, Halil Berktay ve Oral Çalışlar gibi zatlar göre daha tertipli sayılır; ancak yine de “nereeden nereye…” dedirtecek düzeyde bir noktada. Savrulmalar ve çok önemli bazı çelişkilerini bir yana bırakırsak, ta 1997’de “ABD Tayyip Erdoğan’ı Başbakan, Abdullah Gül’ü de Dışişleri Bakanı yapacak. CIA’nın yan kuruluşlarından Rand Corporation’ın yayın organında da bu yazıldı” bilgisini verebilmesi; 2002 yılında dönemin AB Komisyonu Ankara Temsilcisi olan Karen Fogg'un yazışmalarını faş etmesi; Dugin ile ilişkileri nedeniyle Türkiye- Rusya işbirliğine(!) katkıda bulunması, 2005 yılında İsviçre'deyken Ermenilere 1915 yılında soykırım yapılmadığını iddia eden bir konuşması nedeniyle verilen cezayı AİHM kanalıyla lehe çevirmesi; Ergenekon duruş ve savunmaları vb. Perinçek’in onur hanesine yazılabilir... devam edecek...

  • Hüseyin Asgar

    Hüseyin Asgar 21.04.2020

    Kaan Hocam, inanın, sizin ya da Veryansın'da kümelenmiş eyvallahsız yazarların yazdıkları ve söyledikleri toplumun okumuş kesimlerini bir partiden, örgütten daha fazla etkilemektedir. Tanıklığım budur. Kaleminize, yüreğinize sağlık

  • Hüseyin Asgar

    Hüseyin Asgar 21.04.2020

    Cuma namazlarını asla kaçırmayan, 50 yıllık CHP'li dayım, tıpış-tıpış ve küfrederek oyunu hâlâ bu Atatürk'ün partisi diye bildiği partiye veriyor.. Ve bu partinin seçmen kitlesinin çoğunluğunun böyle bir çıkmaz içinde kıvrandığını biliyoruz. Fakat bu kütle hem Erdoğan ismini duyduğunda, hem de onu destekleyen herhangi bir x partinin/partilerin topunun cibiliyetini, haklı olarak feşmekan etmekten de ısrarcı.. Mesele X, ya da filan Parti değil elbet; ama bu X parti tek adam rejimi destekliyorsa, hatta "Türk hukuku şuan altın çağını yaşıyor" diyebiliyosa, açmaz burda başlıyor. Bu da bir gerçek ve CHP'li seçmenin genel ruh hali hakikaten böyleyken, VP sosyalist Sol'dan, AKP'li ya da MHP'li seçmenden zırnık oy koparamayacağına göre nasıl ve rakip bir cumhuriyetçi odak olarak ortaya çıkabilir sorusu elzem ve enteresan bir soru olsa bile, olasılığı aldığı oy kadar düşük bir ihtimal.

  • Gelecekten Gelen

    Gelecekten Gelen 21.04.2020

    Güzel yazı. Kendisini solda gören insanlar önyargısız olarak bu yazıyı ne kadar doğru okuyup anlayabilirlerse ne âlâ. Parti adı önemli değil, muhalif cenahta anti-emperyalist, anti-kapitalist yurtsever çizgide güçlü bir parti olsa durum bugünkünden farklı olabilirdi. Öyle bir partinin varlığı sözde muhalif CHP'yi doğal olarak biraz da olsa sola itebilir, daha nefes alınabilir bir siyasi ve sosyal iklim yaratabilirdi. Sosyalist hareketlere de yarardı haliyle. Yazıda Vatan Partisi'nin başlıkta ve içerikte geçiyor olması, bildik klişelerden ötürü reaksiyon yaratabilir birçok 'solcu' için. Benim de alerjim var ama bazı doğruları da söylemek gerekir. Bir günah listesi yapsak Perinçek o liste içerisinde günahı en az olan insan olarak çıkar. Neyse. Durum zor ve umut verici değil genel olarak. Herkesin öncelikle kendisiyle yüzleşmesi, hesaplaşması, özeleştiri yapması şart.

  • Ahmet Ölmez

    Ahmet Ölmez 20.04.2020

    Halkın güven duyacağı siyasi oluşumlar ve kadrolar halk tarafından onay alır derim. Burada mevcut siyasi partilerin kimlerle ittifak yaptığı çok önemli değildir. Taviz vermeden günlük kazanımları düşünmeden yapılacak çalışmalar halk tarafından takdir görür ve bir sonraki süreçte meyvası toplanır. Bu ortam da nekadar geçerli olur?

  • Kaan Arslanoğlu

    Kaan Arslanoğlu 19.04.2020

    Örneğin bir arkadaş "güçlenmesini istiyorsan o partiye girmen lazım" demiş. ONA CEVABIM: dostum. Güçlenmesi gerektiğine inanıyorsan oraya katılmalısın, anlayışı bu işi hiç bilmeyenlerin alkışlayacağı, pratikte hiçbir geçerliliği olmayan bir anlayış. Ben o partinin üyesi olsam ya da Aydınlık'ın sürekli yazarı... Bu en çok üç ay sürer.. Ben bir yazarım.. istediğim her şeyi yazabilecek miyim orada... Kıvırma falan diyorsun da.. Sen de bu konuda kıvırma.. al sana bir partili olarak görev: Bu yazıyı Aydınlık'ta yayınlattır.. Ondan sonra yine tartışalım.. Bu biiir.. İkincisi ben yazarım, bu görüşlere teşekkürle bakmalısınız, yeni iş çıkartarak değil. Ben zaten zaman zaman tek başıma bir parti kadar çalışıyorum. :) :) Yazarları küçümsemek bu toplumun geleneği.. Sen hiç futbol eleştirmenine "o kadar biliyorsan hadi bakalım, çık sahaya oyna.." diyor musun? Gerçi biz amatör olarak yine çıkar oynarız da, o ayrı konu..

  • editör

    editör 19.04.2020

    Sayın Özcan Yontarım.. Yazıyı okuduğunuzdan emin misiniz? Hiç değilse ilk cümleyi okudunuz mu? İlk cümlede bu yazının üç bölümlü olduğu ve devam edeceği, son cümlede yine devam edeceği yazıyor..

  • Kaan Arslanoğlu

    Kaan Arslanoğlu 19.04.2020

    Facebook'ta konuyla ilgili hararetli yorumlar ve tartışmalar görülüyor. Çok sayıda katılımla. Bunları aktarmamız mümkün değil. Tartışma canlılığı ne yazık ki uzun süredir feys sayfalarına kaydı, burası görece sessiz kalıyor. Oradaki her şeyi de buraya aktarmamız mümkün değil. Sadece bir örnek vereceğim.. yukarıda..

  • Özcan yontarım

    Özcan yontarım 19.04.2020

    ÜLKE YARARI İÇİN VATAN PARTİSİ'NİN HIZLA GÜÇLENMESİ GEREK!!! Yazınızda Başlığa hitaben sorulacak bir Neden? Sorusuna verilmiş bir cevap olmadığının farkındamısınız? Neden? Ülke Yararı için Vatan Partisinin hızla güçlenmesi gereklidir?

  • Ahmet Ölmez

    Ahmet Ölmez 19.04.2020

    Yazınızın tamamını okuduk dan sonra yorum yapacağım. İlk bölüm de benden?

  • Deniz Karslı

    Deniz Karslı 19.04.2020

    Kardeşim Özgür Karslı'nın,ülkemizin milli mücadele tarihine ilişkin, kişisel olarak (bir matematik öğretmeni olarak) çok önemli bulduğum"Milli Mücadele'de Kasaba(Turgutlu)'nın ve Müftü Ahmet Alim Efendi'nin Merkezi Rolü" adlı makalesinin; VP'nin yayın organı Teori dergisinde yayınlanmayıp İnsanbu düşünce sitesinde yayınlanmasını ve bu sitenin yazarı olarak kabul edilip önünün açılmasını anlamlı buluyorum.Demekki sistemin diliyle düşünüp sistemin değerleriyle yaşamamızı isteyenlerle yayınlanma ölçütü olarak profesör veya sistem içinde geçerli bir etiket sahibi olmayı gerekli görenler arasında bir fark yok...Adı geçen makaleyi teori dergisinin düzeyli okurunun nesnel-bilimsel bir yargıya vararak okuması dileklerimle, insanbu düşünce sitesinin kurucusu değerli yazar ve düşünür Dr.Kaan Arslanoğlu hocama en derin saygılarımla birlikte teşekkürü bir borç bilirim.

  • Hüseyin Asgar

    Hüseyin Asgar 19.04.2020

    14 kitabınızı okudum. Sisyal medyada bulabildiğim yazılarınızı kaçırmadım. Bir gün VP yi adres göstereceginiz ama aklıma asla gelmedi. Doğrusu şaşırdım. Bu coğrafyanın ve toprakların bugün yaşadığı acıların yerli siyasi öznesinin kimler olduğunu size anlatacak değilim. Solu, yaşım ve pratik tecrübelerimden çok iyi tanıyan biri olarak söyleyebileceğim özetle şudur: VP Erdoğan destekciliği ile Sol barutunun en son atışını yapmıştır. Bitmiştir. Bir şansı daha var diyorsanız, bilemem.. Sevgiler, hürmetler..

  • Nedim Pala

    Nedim Pala 19.04.2020

    ilk bölüm için.. nâcizane değerlendirmem şudur. yaşadığımız son 3 yıl, Türkiye sol siyaseti için çok daha gerçekçi, sağlıklı bir değerlendirme yapılanma yolunu açmıştır. 15 Temmuz ve sonrasında ortaya çıkan devlet, medya, siyaset ve diğer kurumlardaki dış odaklarla bağlantılı şebekeler yapılar.. hızla tasfiye ve deşifre edilmiş, hâlen de çeşitli bağlantılarla iz sürülerek deşifre edilmektedir. Bu yüzden Türkiye siyasetindeki şu döneme kadar yoğun olarak etkili olan manüplasyon, yönlendirme ve siyasal operasyonlar çok daha etkisiz kalacak. Medya, siyaset ve bunlarla şekillenen insan algıları, yönelimleri çok daha sağlıklı olacak diye düşünüyorum. Böyle bir ortamda da; doğru tahliller yapan, vatan ve vatandaş için sağlıklı politika yürüten siyasetler.. ön plana çıkacak, 3 yıl önceki kırılma noktası (darbe teşebbüsü ile ortaya çıkan kritik noktalardaki bağlantılar, uzantılarla yapılan tasfiyeler) önümüzdeki dönemde.. hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını gösterecek.

Bu sayfalarda yer alan okur yorumları kişilerin kendi görüşleridir. Yazılanlardan www.insanbu.com sorumlu tutulamaz.