Tıp Bu Değil
Canan Karatay, Yavuz Dizdar… Beş sol partinin toplamından daha fazla yararlılar..

Siyasi görüşleri nedir, iyi bilmiyorum. Politik anlamda bize yakın düşündüklerini sanmıyorum. Canan Karatay, Yavuz Dizdar, Kenan Demirkol, Ahmet Rasim Küçükusta ve birkaç başka hoca. Ve ille de Ahmet Aydın. Ah Ahmet hoca ah! Yavuz Dizdar, Ahmet Aydın “Tıp Bu Değil” kitaplarımızın da yazarlarıydı.
Velev ki söylediklerinin sadece yarısı doğru olsun. Düzenin hayal dünyasını yıkıyorlar. Sistemin bize dayattığı sözde çağdaş, sözde parlak yaşamın bozuk gıda, cahilce beslenme, tapon tıp üstüne kurulduğunu gösteriyorlar.
Bizim komünist ne yapıyor bunun karşısında? Skandalı sarakaya alıyor, çürümeyi gargaraya getirip düzeni aklıyor. Bu muhalefete “beslenme ideolojisi” diyor.
Niye böyle yapıyor? Rivayet muhtelif. Aslında bizim solcular sosyal siyaseti, “çok üst düzey” kimsenin işine yaramayan soyut siyaseti çıkarın… Düzenle gayet barışık yaşarlar, özellikle yaşam-biçimsel ve ekonomik anlamda.
İşten eve turşusu çıkmış halde gelen insanlara şunu yiyin bunu yiyin demek ahmaklıkmış, spor yapın demek ahmaklıkmış. Peki onlara vücutlarını ve beyinlerini öldürerek çalıştıklarını, kronik intihar içinde olduklarını anlatmanın bundan iyi yolu var mı? Biz o ahmaklığa devam edelim ve fizyolojik olmayan koşullarda çalışan insanlara, yaşadıkları parlak hayatın (tabii bir kısmı için) çok kısa süreceğini, aslında ölmekte olduklarını anlatmayı sürdürelim. Daha da kötüsü: Çocuklarını bundan da kötü bir hayata hazırladıklarını, hatta bizzat zorladıklarını söyleyelim. Onlara bir takım posterler, popüler isimler için solculuk yapmalarını değil, kendi yaşamları için, çocuklarının ve torunlarının yaşamları için isyan etmeleri gerektiğini sağlık üstünden anlatalım. Soyut veya “üst” siyasi propaganda komünist yoldaşlara kalsın.
Bu yoldaşlara göre devrim olana dek ne kendimizi sağlıklı kılmak için çalışalım, (en ufak bir hastalıkta doktora koşup en olmayacak taleplerde bulunma hakkımız elbette sonsuz) ne de çevremize sağlık konusunda bir telkinde bulunalım. Devrime dek hiçbir alanda hiçbir sorunu iyileştirmeye çalışmadan sinsice idare edelim.
Sağlık konusunda önerilerde bulunmak kişisel sorumluluk alanına giriyormuş. Bunlar kişisel duruşlarla çözülmezmiş! Sosyalizm gelince bunlar çözülürmüş… O zamana kadar bilme, tartışma, taraf olma…
Bireysel sorumluluk duygusunu, bireysel devrimi, bu düzen içinde doğru bir şeyler yapmayı, bozuk giden şeyleri az buçuk değiştirmeye gayret etmeyi ortadan kaldırınca sadece solculuk bitmez. Halkçılık, aydınlanmacılık da biter. Ondan da temeli: İnsanlık biter.
Ama sadece bunlarla toplumun düzelmeyeceğini, hiçbir sorunun büyük ölçüde çözülmeyeceğini söyleyendir sosyalist aydın. Ne var ki sosyalist aydın önce kendinde ve mikro çevresinde devrim yapandır. Bunu yapamayan kişi ve gruplar sosyalizmi kuramaz, kazara kursa bu devrim turuncu devrimdir, bir işe yaramaz. Bireysel ve toplumsal duruşlar, makro ve mikro siyasetler kopmaz bütündür.
Ne yiyip ne içeceğiz? Bu saydığımız doktorlara göre “o kötü, bu kötü, aç mı kalacağız? Ne yiyeceğiz?” “Elinin körünü ye” demeyeceğiz. Ama öyle desek de faydalı. Neden mi?
Bu insanlar toplumsal bir bilinç uyandırıyor. Zehir yediğimizi, çocuklarımıza zehir yedirildiğini söylüyor.
Bundan sonrası sana kalmış. Daha az zehirli nasıl yaşarım, artık sen düşün, oku, araştır, ona göre ye. İster kişisel olarak kısmen kurtul, ister sistemi kökten değiştir, büyük ölçüde kurtul. (Tam kurtuluş mümkün değil bu sanayi çağında, onu da söyle ki sosyalizm adına kandırıkçılık yapma). Halkta isyan duygusunu senin kişisel tercihlerin yaratmaz. Ama halkta isyan duygusunu aç olduğunun, kötü beslendiğinin, zehir yediğinin bilinci yaratabilir. Ölmemek, sağlıklı yaşamak duygusu toplumları harekete geçirebilen motivasyonlar yaratabilir. En büyük devrimleri açlık ve ölüm korkusu yaptırdı.
Bir doktorsun. Bir aydınsın. Arkadaşın, dostun, bir vatandaş soruyor: Sağlığımızı korumak için ne yapacağız? Bir cevabın yok ise, sana göre sen iktidara gelene kadar ot da bok da bir ise, kim ciddiye alacak seni?
Spor fizyolojisi, sağlıklı yaşam, beslenme kuramları üstüne çalışan, bunun uygulamasını yapan insanlar (ki Türkiye’de gerçekten çok az) ahmak, bir tek bunun düzene bağlı olduğunu söyleyip ortalama bir ev kadınından daha bilinçsiz yaşayanlar akıllı. Okul kantinlerine şekerleme sokulmasın diye mücadele edenler, paket gıdalardaki zararlıları yaşamları pahasına sergileyenler, ilaç şirketlerinin rüşvetlerini gösterip aforoz edilenler… Hepsi ahmak, bilimsel hiç değiller. Siz akıllısınız, çünkü bunun sistem sorunu olduğunu bir tek siz biliyorsunuz, başka kimse bilmiyor.
Sonra ne geliyor peşinden: Türk Tabipler Birliği politikaları. Madem devrim yok, devrime kadar uluslararası medikal kartel ne derse o. Koruyucu sağlık için hiç çaba harcama, ama hastalanınca sınırsız tedavi hizmeti bekle. Bu tam da günümüz kapitalist insanının tavrıdır, bunu solculuk diye yutturmayın lütfen. Toplumcu tıp anlayışı bu mu?
Canan Karatay, Yavuz Dizdar… Bizim de eleştirdiğimiz yönleri yok mu, var elbette. Herkes birbirini eleştirebilir. Kimse mutlak doğru değil. Ama bizim çoğu devrimcimizden daha devrimci duruş içindeler. Sistemin dengelerini sarsıyorlar. Bulutlar üstündeki siyasette değil, kendi bildikleri işte, ama somut yaşamda. Efendim, bu alternatif beslenme de sektör olmuş, kapitalizm onu da satıyormuş. Doğru, kapitalizm neyi sektöre dönüştürmüyor ki, neyi satmıyor ki, solculuk, komünistlik dahil. O bir şeyleri satıyor diye apaçık doğruları savunmayacak mıyız?
Küba’yı da örnek almazlar. Orada tıp nasıl, ilaç nasıl, koruyucu hekimlik nedir, spor nasıl yapılır, nasıl besleniliyor, zahmet edip dönüp bakmazlar. Kafalarındaki imaj birkaç resim, birkaç isim.
“Aydınlanma” yapacaklarmış! Bu donmuş, bu statükocu akıllarla mı?
Üstelik aydınlanma komünist ve sosyalist olarak senin işin mi, senin baş görevin mi? Onu herkes elinden geldiğince yapmaya çalışıyor. Merkez sağ merkez sol.. Bu yarışta onları geçecek, büyük sempati toplayacak, parsayı kapacaksın! Üç-dört aylık yeni taktik bu mu? 1- Zaten geçemezsin yoldaş, boşa kürek, dostlar alışverişte görsün… 2- Hadi aklın donmamış olsun, bu işte 1 numara sen seçildin. Bu mu senin işin? Sen ötekilerin hiç yapamayacağını yapmalısın. Yani sosyalizm alternatifini lafla değil somut çalışmalarla ortaya koyacaksın. Al işte bir konu: Sağlık, beslenme. Gir bu alana. Girmezler. Üstelik girene de çelme takarlar. Var mı gerçekten bu düzeni değiştirmek gibi niyetiniz?
Sen emekçinin, yoksulun, ezilenin içinde onun sorunu için mücadele edeceksin en başta. Al işte durmadan iş kazaları. Ne yapıyorsun bu cinayetler için? Sen farkını burada göstereceksin. Bu işlerde 1 numara olacaksın. Ne işin var “burjuvanın” alanında. Bu alanda örneğin 1 Umut Derneği var http://iscinayetleriniunutma.org/ Birkaç partiden daha çok İŞ yapıyorlar.
En kötüsü de ne biliyor musun? Ya biri size şu soruyu sorarsa: İşten eve turşusu çıkmış halde gelen insanlara “aydınlanın” demek, “şunu okuyun, bunu okuyun” demek de ahmaklık değil mi? Sizin mantığınızla. İşten başını kaldıramayan insanlara her gün siyasi nutuklar atmanız tam ahmaklık değil mi?
Kaan Arslanoğlu
Bu sayfalarda yer alan okur yorumları kişilerin kendi görüşleridir. Yazılanlardan www.insanbu.com sorumlu tutulamaz.
24.12.2018
Karatay’ın, Dizdar’ın Cargill’i eleştirdiğini, alışveriş merkezi açan belediyeciliği, tüketim kültürünü yaratan çevre düzenlemesini, SSK’nın ilaç fabrikalarının özelleşmesini, yanlış tarım politikalarını, hekimleri sömüren performans sistemini eleştirdiğini göremezsiniz. Fazla ciddiye alınmak da istemezler aslında. Asıl hedefleri cahillikten faydalanmaktır. Bilimsel bir toplantıya katılmazlar. Herhangi bir doktorla karşı karşıya geldiklerinde sinerler. Korkaktırlar. Çünkü yaptıklarının da farkındadırlar. Kitapları çok satar, medyanın oyuncağı olurlar. Bilim ise yokuşları olan, uzun veri toplama süreçleriyle gelişen, zahmetli bir süreçtir. Sabırlı, özverili ve gerçekten cesur insanlar gerektirir. Yaptığınıza kendi fikrinizin, çıkarınızın, yetersiz algınızın yanıltıcılığını katmadan, mümkün olduğunca tarafsız deneyler yapmaktır. Veri toplamaktır. Sonuçta hipotezinizin yanlış çıkma olasılığına rağmen yıllarınızı harcamaktır. Karataygillerin bu süreçle uzaktan yakından ilgileri yoktur.
24.12.2018
Gerçekten aksayan yönleri, Cargill’in, ilaç şirketlerinin, emperyalizmin yaptıklarını görmemizi engelleyen, gözlerden uzaklaştıran tam olarak bu saçmalık düzeyidir. Bilim insanları bu saçmalamanın farkındadır, bu nedenle tartışmayı ciddiyetten uzaklaştırmamak için bu tür eleştirileri önemsemezler. Sonuç sistemin aynen sürmesidir. Zaten Karatay ve şurekası sistemden nemalanır. Şeker kullanımına karşı ifadelerinin bir bölümü hariç söylediklerinin hepsi saçmadır, abartılıdır. İnsanları yanlış yönlendirip daha çok hastalanmalarına neden olmaktadır. D vitaminini 150’ye çıkarırsanız böbreğinizi kaybedersiniz. Karatay bununla ilgilenmez. Muayenehanesinde D vitaminini reçete etme peşindedir. Sisteme karşı mücadele de ancak bilim yoluyla olur. Emin olun doktorların çoğu da bilimi takip ettiklerinden, ilaç firmalarının etkisini azaltmaya çalışırlar. Doktorumuz bilimi takip ediyorsa ona güvenmeliyiz. Şarlatanlar, bilimin yerini doldurmaya her zaman hazır beklerler.
Kemal İrci 24.12.2018
Emperyalizme karşı mücadeleye en çok zarar verenler hızını alamayıp bilime karşı olmaya varan, sansasyonellik için her seferinde yeni bir açıklama yaparken ciddiyetten uzaklaşmaya mahkum, kitaplarını satmanın ve muayene ücretlerini arttırmanın peşine düşen üniversite hocası eskileridir. Soner Yalçın beyi de aynı türe dahil edebiliriz. Kartelleri, lobileri zamanla insanüstü, ulaşılmaz, müdahele edilemez, herkesin ve herşeyin üzerinde bir yere yerleştirince artık kaderimizi bizim anlayamadığımız bu ruhlardan kurtarmak için bilimden uzaklaşıp, çağımız medyumlarının eline düşüyoruz. Bu nedenle haklı eleştirilerimizi işin iç yüzünü bilenler asla ciddiye almıyor. Saçmalamaya varmadan, sorgulayarak ilerlemek yerine hızımızı alamayıp aya gidilmediğini söylüyoruz. Beynimizin, genlerimizin içine birşeyler sokuşturan batı cini tahayyül ediyor, hocalara cin çıkarttırıyoruz. Bu cehalet tam olarak sistemin sürmesine hizmet ediyor. Karatay sistem bozuk olmazsa sansasyon yaratamaz, sistemin parçasıdır
Candan Torolsavar 23.12.2018
Cahille, hele kendini aydın sanan cahille tartışmayın Kaan bey.. Siz zararlı çıkarsınız. Hele kendini akıllı sanan kibrini zeka zanneden vasatlara hiç bulaşmayın. Sinirinizi bozmakla yetinirsiniz. Silin gitsin. Bunlar zaten başka hiçbir mecrada laf edemediklerinden buralarda aslan kesiliyorlar.
Kaan Arslanoğlu 23.12.2018
Her nedense aylar sonra bu yazıya aynı dakikalarda 3 yorum birden geldi. Hayırlısı. Faik bey Karataycı, Karatay'a haksızlık ettiğimizi düşünüyor. Emperyalist tekeller onu hergün tehdit ediyormuş.. Nedense emperyalist tekellerin hatta yandaş TV'lerin ekranlarında her gün görünüyor. Konu da bu değil üstelik. Fikirlere bir şey demiyor, beni kişisel tartışmaya çekiyor. Öbürü Selahattin bey ise daha tipik solcu. Benim bir şey bilmeden yazdığımı ileri sürüyor. Bugünün çakma solcuları hakkındaki yargılarımı adeta doğruluyor. Hayranım böyle tiplere. Benim bir şey bilip bilmediğimi nereden biliyor? Bu küstahlık bu cesaret nereden geliyor. Tabii ki cahillik ve mantıksızlıktan. Evet tekrar ediyorum, bugünün çakma solcuları solun eski saygınlığını kullanarak her türlü cahillik ve mantıksızlığı sergilemeyi kendilerine hak biliyorlar. AKP trolüymüşüm. Şu terbiye düzeyine bakın. Tüm bunların altında bu çakma solun sistem tarafından satın alınması yatıyor. Üzücü ama her işaret bunu gösteriyor.
Selahattin Türkoğlu 23.12.2018
Dilimizi güzel kullanak elinizden geldiği kadar kaba ve saldırgan bir üslup kullanarak çoğu gerçekle ilgisi olmayan konularda bilginiz olmadan daldan dala atlayarak bir yazı yazmışsınız. Yazınızda kulladığınız üslup bana bir diktatörü hatırlattı. Tipik bir AKP trol yazısı. Canan Karatay, Yavuz Dizdar, Kenan Demirkol, Ahmet Rasim Küçükusta ekibinin Kübada ki sağlık çalışanlarına bir benzerliği var mı? Bir daha düşünün bakalım. Kendinizi sosyal demokrat veya bilmem ne gibi göstererek komünist ve sosyalistlere bir genelleme ilr saldırmak iyi bir taktik. Zaten bu ülkede kendini en büyük Atatürkçü gösterip de Atamıza saldırmıyorlar mı? Yazınızda bir bu konuyu işlememişsiniz. Halbuki bu işi iyi beceriyorsunuz. Denemenizi tavsiye ederim.
Selahattin Türkoğlu 23.12.2018
Dilimizi güzel kullanak elinizden geldiği kadar kaba ve saldırgan bir üslup kullarak çoğu gerçekle ilgisi olmayan konularda bilginiz olmadan daldan dala atlaysrak bir yazı yazmışsınız. Yazınızda kulladığınız üslup bana bir diktatörü hatırltı. Tipik bir AKP trol yazısı. Canan Karatay, Yavuz Dizdar, Kenan Demirkol, Ahmet Rasim Küçükusta nın Kübada ki sağlık çalışanlarına bir bebzerliği var mı? Bir daha düşünün bakalım.
Faik Alper Sökmen 23.12.2018
Kaan Arslanoğlu, emperyalist tekellerin sözcülerinin Karatay ve arkadaşlarına tehditlerini bir yana bırakıp kafasındaki solcu figürlere saldırması çok anlamsız. Solcuların 12 Mart ve 12 Eylül darbeleri ile yok edildiğini unutmuş görünüyor. Onun bu tavrı solculara vurma bahanesiyle sola vurma tavrıdır. Solcular her zaman hata yapabilir. İş yapan, hata yapar ama her hataları solun hatası olarak gösterilemez. Gösterilirse gizli sol düşmanlığı akla gelir. Sol, vicdan demektir. Spartaküs günlerinden beri vardır ve vicdan yok olmadıkça da var olacaktır. Karatay ve arkadaşları solcu değildir ama tavırları vicdani tavırdır yani sol bir tavırdır. Belki de kendilerine "sol bir tavır" içindesiniz dense "aaa sakın ha, biz solcu değiliz, olmak da istemeyiz" diyeceklerdir. Dolayısı ile solcuların hatalarını öne çıkarıp da sol mefhumuna gölge düşürmek, haksızlıktır, adil değildir.
arif yavuz aksoy 02.11.2016
Evet. 1925-26 demiş. Kanun 39 ocağında yayınlanmış. Gerçi yine de kısmen haklı olabilir. Mustafa Kemal ölmeden önce kanunu hazırlatmış ve kanun anca o zaman resmi gastede yayınlanmış olabilir Ç'cim. a.y.a. nepotistsss
Ç. 31.10.2016
Yanıtınız için teşekkürler. Probiyotikten alerjiye geçişi çözemeyince mantıklı da gelmeyince size sorayım dedim. Akrabalıktan eleştirilmesin dediğimizde Canan Karatay savunucusu olduk. Canan Karatay aynı programda zeytin ağaçları koruma kanundan da söz etti. Kolin'in sahibi olan yeğenleri ile arasının nasıl olduğunu bilmiyoruz. (Programda dünyada ilk kez zeytin ağaçlarını koruma kanunu Mustafa Kemal tarafından çıkarıldı dedi. Kanun 1939 yılında çıkarılmış. (Bkz:
) )
arif yavuz aksoy 30.10.2016
+++ yüzüne sürer. bunu ben 2002'de bile gördüm. canlı şahidiyim. 7. Canan Hoca'ya önerim şudur: bu uygulamanın çocuğun bağışıklığı ve nazara karşı direnci konusunda etkisi olup olmadığını araştırsın. ne de olsa kendisi profesördür. benim gibi marabanın çalışma önerisini YÖK sallamaz. 8. a.y.a. obstetri, immünoloji ve antropoloji raconu kessss
arif yavuz aksoy 30.10.2016
sevgili ç, o soruna burdan yanıt veriym. ki aslında Mehmet Harma hoca cevap verse daha da şık olurdu. ama biz nepotistiz diye bize kızar o şimdi. 1. bu yamulmuyorsam 2013'te falan gündeme geldiydi. 2. Karatay mealen "çocuk normal doğmayınca vajinadaki mikroplar ona bulaşmıyo; bu da çocukta sonradan probiotik dengesini bozuyo" demeye getirmiş. 3. probiotikten allerjiye geçişi ben de çözemedim tam. 4. vajinada olup da elde, memede, dudakta olmayan çok mikrop yoktur. bebelere dokunulur, bebeler emzirilir, bebeler öpülür. hatta bazı yerlerde çocuğun ağzına tükürmek de gelenektir. yine yamulmuyorsam, dr oz'un babası (dr. mustafa öz) yazar selahattin duman'ın ağzına (duman bebekken) tükürmüştür. 5. hülasa conan karatai sağlam üfürmüş, hatta osurup ipe dizmiştir. 6. ama burdan bi Anadolu geleneğini de hatırlatmak isterim. bilhassa güzelce erkek çocuklarına (türk köylerinde) nazar değmesin diye babaanne kendi eteğinin içine elini daldırır ve genitalini biraz kaşır; sonra da o elini çocuğun +++
Ezel Parsa 26.06.2016
Kendini yanılmaz ilan etmemiş ve kendisine yöneltilen eleştirileri tanrısallığa karşı suç olarak görmeyen ender yazarlarımızdandır Kaan Arslanoğlu. Ayrıca kendisinde zulüm takınağı eğilimi hiç yoktur. Yorumcuların entellektüel bağımsızlıklarının yeterince farkındadır ve bu bağımsızlığı değerli bulduğu ve onayladığı görülüyor. Ne Şef ne Usta olmak istemez. Hiçbir ödüle gözünü dikmiş olmadığı ortadadır. Haddim olmadan kendisiyle ilgili kişisel gözlemlerimi paylaşmak istedim.
Kaan Arslanoğlu 26.06.2016
Sayın ve değerli Saime Yalçın, İnternet ortamı çok leş bir ortam. Aslındaki toplumdaki düzeysizliği bire bir yansıtıyor. Çok sayıda trol var ve kim kimdir, hiç belli değil. Buraya giren yarı kişi iyi niyetle giriyorsa yarısı da kötü niyetle, hakaret için, ortalık karıştırmak veya konuyu saptırmak için giriyor. Bazıları profesyonel. Burayı ya yorumlara kapatmak lazım ya da sürdürmek için bayağı bir çelik sinir gerek. Öyle nezaketle falan olacak şey değil, siz gelin, şu yorumları yönetin iki gün dayanamazsınız. Yani buradaki kabalığımız az bile. Bir de otuz yıldır bir şey anlatıyorum, bazı insanların ki yarıdan çok fazlalar, anlamalarına imkan yok. Sadece ak ve karadan anlıyorlar. Anladım ki bin yolu denedikten sonra ak kara dan başka mantığı olmayanlara "biz sizin karanızız" demekten başka anlatma yolu yok. Özetle sizin bile şu an kimliğiniz belli değil benim için. Böyle tekinsiz bir ortamda ancak bu kadar nezaket gösterebiliyoruz. Saygılar.
Saime Yalçın 26.06.2016
Sayın Aslanoğlu, ilk yazdıklarınız da dahil sizin kitaplarınızı hep beğeniyle okudum. Ama bu sayfada çok kırıcı, size yakışmayan bir sertlik ve maalesef kabalıkla yorumlar yaptığınızı görüp üzüldüm. Nezaket, daha çok dinlenmenizi sağlayacağı gibi, zaten tepeden tırnağa vulgarlığın içinde yüzen bir toplumda, insanlara güzel örnek olacaktır.
Ç. 17.06.2016
Kararı nasıl bu şekilde anlamış anlayamadım. Disleksi konusunda haklısınız.
arif yavuz aksoy 16.06.2016
(Bkz:
) --- arkadaş Anayasa Mahkemesi'nin kararını hiç anlamamış (yazının son kısmına bi bakın). hiç! hem de hishiç! disleksi bu işte. ki bunu daha önce yazmıştım da bi yorumda. boşa konuşuyoruz valla. a.y.a. duvarlarla konuşsss
Dilek Yalçın 23.05.2016
çalmak yerine üniversitelerdeki projelerde proje asistanı olarak çalıştırmaya yönlendirme vb. gibi.Bu leş sistem hızlıca kendini yenilerken bi yandan da bizlerin kendi alanında somut küçük/mikro işler yaparak görünür olması ile altı oyulacak ve yerine başka bi şeyin koyulabileceği fikri o süreçte yaşayarak öğrenilecek. İşte bu, biraz toplumcu doktorların diyabetiklerle ilişkileri ile biraz öğretmenlerin kütüphane kurmak için çabalarıyla olacak belki. Neyse çok konuştum. Umarım fikirlerimi anlatabilmişimdir bi parça :)
Dilek Yalçın 23.05.2016
Canımın içi alçakgönüllüğünden dolayı tıpkı Tahsin Yücel gibi kendini ortaya atamayan, adını çoğu kişinin bilmediği Ahmet Aydın hocam,Canan K.,A.R.Küçükusta mesela Zaman'da yazardı hala yazıyor mu bilmiyorum ama bu doktorları solculardan daha iyi takip ediyor AKEPE. İşte leş sistemin değerleri bi yandan hızlıca ilerlerken diğer yandan da mikro toplumcu tıp uygulamaları ile İlknur hocam gibi insanlar TTB'de sol örgütlerde eksik, eleştirdikleri ne varsa onu yaşama geçirmeye leş sistemin tahribatlarını onarmaya çalışıyorlar. Ben de kendilerinden oldukça feyz alıyorum.Tersinden kendi alanımı düşünüyorum. Sadece yüksek akıllı komünistler gibi bok atmak,eleştirmek değil bi yandan bireysel olarak ne yapılır diye bakıyorum artık. Aslında bizim ülkemizde evrensel değerlerin,laikliğin,genel anlamda solculuğun gelişebilmesi görece çok olanaklı gibi. Misal bu sağlıklı beslenme,spor yapma,sigara konusunda katı kati tavır geliştirme,üniversite öğrencilerini afiş bildiri ile enerjilerini ++
Dilek Yalçın 23.05.2016
ikna etmedikçe kabullendiremezsiniz..Oysa İlknur, Kaan ve adını bilmediğim diğer hemşire,diyetisyen hocamların diyabetli çocuklar ve aileleri ile küçük ölçekte hayata geçirmeye çalıştığı toplumcu tıp uygulaması sürekli takıldığın kafeye gitmemek,bildiri ile tatmin olmayarak harekete geçip yorulman gerekir. Bi sürü veriyi işlemen,sorunlarla birebir ilgilenmen gerekir. Bunun için organizyonun büyüyene kadar yükün fazla olur.İki saatlik tatmin olup eve döndüğün bildiri dağıtma,afiş asmaya benzemez. Küçük küçük mahallelerde spor organizasyonları yapmaya çalışmak da misal başka bi tutamak noktası olabilir ama onda da caz dinlemeyen insanlarla neyin sporunu yapacaklar birlikte dimi. Oysa o alanda da çok boşluk var ve akepe gericiliğine rağmen toplumcu ya da en azından bu tip ezber bozan doktorları onlardan daha çok önemsediği için solcular yerine adım atıyor.Doktor değilim ama şu belediyelerde yapmaya çalıştığı toplu spor etkinlikleri bildiğin halk sağlığı uygulamalarından birine benziyor
Dilek Yalçın 23.05.2016
Merhaba, tamamına katıldığım bir yazı. Bu komünist partinin başka bir 'Hiç Bişey Beğenmez Yüksek Akıllı' yazarının yazısını da okudum ve hiç şaşırmadım. Öyle kapalı,öyle muhafazakar akıllar ki kendilerinden başka kimse doğru değildir.Üç beş sözcük vardır;karşı çıkarsanız onu cümle içinde kullanırlar(dık).Ha sonra bir de maymuncuk olarak şu vardır: kendi işin gücün eğitimin ile uğraşıyorsan örgütlü değilsen bunları eleştirme hakkın da yoktur.Öyle derler. Şu yazının içeriğini bilmiyorum bahsettiyse partili bi eşi/dostuna ondan da ya biraz şey olmuş tepkisi alamaz çünkü o da havan dövücünün hınk deyicisidir. Bu satırları yazan da 2004-2007 arası t/kpli biridir ordan çok iyi bilirim.Ordan çok iyi bilirim kendi dar grubumuzda kendimizden başka kimseye inanmazdık aldırış etmezdik hiç bi eleştiriye. Neyse... KP,kendi üç beş insanıyla mutludur ve Kaan hocamın dediği gibi sağlık,spor,mikro somut işler, ne bileyim mesela çydd örneği benzeri işleri filan şefleri ya da hık deyicileri++
arif yavuz aksoy 23.05.2016
ayrıcaaa, daha az bilim, daha çok safsata yolu giderek genişliyor demişsiniz. ona da cıks. dedim ya, bu trionun tarzlarını hiç tasvip etmesem de, 80'li yıllarda başlayan "yağ yeme, yumurta yeme" ekolünün temsilcilerinin dövlet kanallarından milletin beynini iğfal edişine "bilim" adına mı, filim adına mı seyirci kalındı diye sormadan da edemem. o yüzden benim demem o ki, KAÖD. arşiv unutmaz. yavuz dizdar'a en pis geçirenlerden biriyim. ama yekunda iddialarının çok sallamasyon olduğunu söylememiştim. tek derdim, haklı olabilecekken haksız duruma düşmesini istemememdi. hem bilim "kollektif" olarak ortaya çıkan hipotezler ya da teorilerle işlemiyo. çünkü ortak akıl "beğenme" ve "sınama" konusunda işe yarasa da "yaratıcılık"ta ve "isyan"da tısss. en azından kıvılcım noktasında bu böyle. geçiniz yani. birileri itiraz edecek ki bu işler doğru yoluna öyle böyle gelebilsin. a.y.a. efendi olsss, uslu durss
arif yavuz aksoy 23.05.2016
sayın cintek, yavuz dizdar'ın muayenehanesi yok. kendisinin stilini pek tasvip etmesem de şahsına bok sürdürmem. conan ka-ra-tai ya da littlemaster ise zaten maynaneciler. adama gidip "sen bu hizmeti niye bu fiyata veriyon?" diyemezsiniz. selbez piyasa olduğundan değil. muayenehane hizmeti talep etmek aslında pırlanta yüzük istemek olduğundan... pırlanta yüzük ihtiyaç değildir. keyfe keder işin ücreti sadece talep edeni ve vereni bağlar. ha bi de maliyeyi... a.y.a. gülümsesss
Recep Cintek 23.05.2016
Canan Karatay, Yavuz Dizdar ve Ahmet Easim Küçükusta gibi hocalarımızın kapitalizm karşıtlıkları muayene ve konuşma ücretlerine pek yansımıyor. Bundan benim çıkardığım sonuç sağlıklı beslenme alışkanlığı konusunu kendi isimlerini öne çıkarmak için bir fırsat olarak gördükleridir. Sağlıklı beslenme alışkanlığı ile ilgili yeterli kanıt oluşturacak bilimsel mücadele yerine, televizyon ekranından bireysel olarak öne çıkmayı tercih ediyorlar. Sol gösterip sağ vuruyorlar. Bu sistemden onlar da besleniyorlar. İnsanlar onları dinleyip bilimin işe yaramadığı, kişisel fikirlerin daha önemli olduğu düşüncesine kapılıyor. Daha az bilim daha çok safsata yolu giderek genişliyor. Söyledikleri yanlış olmayabilir, ama yöntemleri çok yanlış.
Emre Ertem 20.05.2016
"MANTOLAMA adı verilen ısı yalıtım sistemlerinin, gelişmiş ülkelerde yasaklanmış olduğu" Almanya gelişmiş bir ülke olmadığı için tüm ülkede bir mantolama çılgınlığı almış başını gitmiş durumda, üstelik devletin verdiği kredi desteğiyle yapılıyor bu işler. Tabii ki eleştiriler var, ancak yasak söz konusu değil. Makaleyi kaleme alan mühendisin bu konudaki bilgisi benden fazladır ve mutlaka bilimsel gerçeklerle açıklamalarda bulunmuştur, ancak yazıda yer verdiği aktarılan "yasak" bilgisi verdiği diğer bilgilerin de sorgulanmasına yol açıyor. Aynı duruma SoL Haber, Birgün, İleri, Manifesto ve diğer sol yayınlarda da sıkça rastlanıyor. Bu son göçmen krizi meselesinde yaptıkları haberlerin neredeyse hepsinde işin uzmanlarına sorsalar yapmayacakları hatalara yer verdiler haberlerinde, özellikle Birgün. AB ve diğer Avrupa haberlerinde de ya ajanstan haber alıyorlar ya da varsa o ülkede yaşayan kendilerine yakın bir isme konuyu danışıyorlar. Bu da hatalı.
Fatih Torun 18.05.2016
İyi ki sizi okuyorum...
Özgür Coşar 18.05.2016
++ Canan Karatay'ın kitaplarını okumamış olsaydım. Her ikisi de kolalı içeceklerden başlayıp gıdanın endüstrileşmesine giden eleştirilerde bulunuyor. Çare olarak sunduklarının ise acil olarak yapılması gerekenler olduğunu vurguluyorlar. Bu noktada iki akademisyenin gıda üretimi süreçlerini dönüştürmesini beklemek bir anlam ifade etmiyor. Gıda düzeni ya da çalışma hayatı değişene kadar ne yapalım böyle devam etsin, demek yerine kitap yazmış bu insanlar. İş, bir yerde tam da bu noktada kopuyor. TTB mesela ya da TMMOB Gıda Mühendisleri Odası tam da bu konuya eğilip çözümler önerebilir. Ancak uygulayıcısı ya da uygulanması için zorlayıcısı siyasettir. Büyük resmi gösterip, devrime kadar günlük küçük doz ölümlere katlanılması mı gerekiyor? Dün bir siyasi partinin üst yöneticisine yayın dünyasına yönelik bir durumdan bahsedip, üst yöneticisi olduğu siyasi partinin bu özel duruma dair görüşünü sordum. Aldığım yanıt, ülke elden gidiyor sen halen yayın mı diyorsun oldu... İnsan Bu
Özgür Coşar 18.05.2016
İşin doğrusu sol'daki yazıdan haberim yoktu. Arslanoğlu'nun yazısını "valla doğru söylemiş hoca" diye okudum. Sonra yorumlarda görünce Nevzat Evrim Önal'ın yazısını da okudum ve bir kez daha "valla doğru söylemiş hoca" dedim. Nasrettin Hoca gibi oldum sanırım. Nevzat Evrim Önal (NEÖ), yazısının başında Cana Karatay'ın adını geçirmemiş olsa daha bir güzel olacakmış dedim, biraz düşündükten sonra. Amerika'da, hali hazırdaki başkanın eşinin öncülüğünde, ABD'de yaşanan obezite sorununa çare için bir kampanya başlatılmış. Netflix'te izlediğim bir belgeselde bu kampanyadan bahsediliyordu. Let's move gibi bir sloganı var kampanyanın. Belgeselde savunulan görüşe göre "bu yiyecek içeceklerde bir dönüşüm gerçekleşmeden ne kadar hareket edersen et sonuç alman olanaklı değil. Oysa daha basit çözümler, daha kalıcı sonuçlar verebilir. Ancak maliyeti, birileri açısından büyük. O yüzden bu cenaha girmeyelim" denilmiş. NEÖ'nün eleştirisi haklı ve yerinde diyecektim, eğer Yavuz Dizdar'ın ++
arif yavuz aksoy 18.05.2016
sabah sabah seda sayan ya da saniyelik sıtık sıyrılması sendromu... alın size sol portal'den bi yazı. bugün gördüm. dünün tarihi var. (Bkz:
) org.tr/blog/sinifin- sagligi/unal-karakas/ saglikta-somuru- 156197 --- yahu sorarım size, bu ne? doktor bu ne? bu yazının anlatmak istediği ne? sağlıkta sömürü var. hmmm, bak biz onu bilmiyoduk. ya başka? tısss. la el insaf! insan o kada yazı yazıyo, bari 50 gram ince espri, 100 gram kuşgömü, 150 gram doğru istatistik koyar da biz de gözümüz şu ekran radyasyonuna boşuna maruz kalmış demeyiz. yalçın küçük'e kifayetsiz diyen kafa gidip onun elini öpsün valla. en azından o 3 tane sinaps patlatıyo. ya bu? tıs üstü tıs! a.y.a. tısss'a karşı dursss
Akif Akalın 18.05.2016
Sorun yaratan "sözcükler". Aslında TTB derken halen TTB yönetiminde bulunan EDTTB ekibi ve bu ekibin politikaları kastediliyor, fakat konuya yakın olmayanlar TTB'nin eleştirildiğini düşünüyor olabilir. Bu hükumeti eleştirenlerin sanki Türkiye Cumhuriyeti'ni eleştirdiğini sanmak gibi bir şey fakat maalesef böyle düşünülüyor. Aynı şekilde belli zihniyetlerin eleştirisi de "genellemeler" içinde yanlış anlaşılabiliyor. Tabii bunu muhatapları da bilinçli bir şekilde çarpıtıyorlar, örneğin Kaan için "örgüt düşmanlığı" yapıyor diyenler aslında Kaan'ın TTB örgütünü değil TTB yönetimindeki kliği (kendilerini) eleştirdiğini biliyorlar fakat sanki Kaan "TTB KAPATILSIN" diyor izlenimi yaratmaya çalışıyorlar. Elbette TTB'nin politikası falan olamaz. Eleştirilen TTB yönetimindekilerin politikalarıdır. Fakat Erdoğan'da kendisini eleştirenleri "milleti" ya da "Türkiye'yi" eleştirmekle suçlamıyor mu? Keşke herkes sabah kahvaltıda bir yumurta yiyebilse, bir bardak süt içebilse, belki zihnimiz açılır.
Kaan Arslanoğlu 18.05.2016
Değerli Ulaş Demir, isim vererek eleştirsek kabahat oluyor, vermesek o da kabahat oluyor :) Olay Nevzat Evrim Önal olayı değil ne yazık ki. Bunların yüzde doksanı bu şekilde düşünüyor, üstelik önderlik seviyesindeki insanlar hep böyle düşünüyor. O yüzden "komünistler" sözümde ısrarcıyım. "Tıp Bu Değil" kitaplarını çıkardığımızda Parti üyesiydim, buna rağmen ilk darbeyi aynı kafa aynı mantıkla "komünistlerden" yedik. Seçimden bahsetmişsiniz. Bu platforma çekebilmek için arkadaşları canımız çıktı. Seçimden sonra da yazımı çok ağır buldular, üstelik bunu cümle aleme duyurdular. Bugün bile TTB çizgisinden kopmuş değiller, bundan korkuyorlar. TTB'ye, DİSK'e, KESK'e meydan okumayı amaçsız çıkış veya "egosantrizm" olarak görüyorlar. Yine de bunları uluorta dillendirmek, bağıra çağıra söylemek gereksiz. Anlayan anlıyor. Elimizde kalan tek sol güç bunlar. Belki birgün düzelirler diye umut etmekten başka ne yapalım. Sevgiler, saygılar.
Ulas Demir 17.05.2016
Geçenlerde mühendis olduğunu tahmin ettiğim birisinin son yıllarda moda olan "MANTOLAMA" adı verilen ısı yalıtım sistemlerinin, gelişmiş ülkelerde yasaklanmış olduğu , insan sağlığı tehdit eden ve dahası binayı deprem ve yangına mukavemet bakımından dayanıksızlaştırdığına dair uzun makalesini okumuştum. Bu mühendis arkadaşın verilmiş sadakası varmış; allah muhafaza bu konuda insanları bilinçlendirmek için kendini paralayıp kamuoyunu uyandırsa birtakım uyanık girişimciler mantolama konusunda insan sağlığına hiç zararı olmayan güvenli bir malzeme üretip satsa mazallah bu mühendis Nevzat arkadaştan zılgıtı yer AHMAKLIK yapma diye azarlanırdı. Neyse "cehalet mutluluktur "diye boşuna dememişler.
Ulas Demir 17.05.2016
Kaan bey yazıda "komünist" diye vurgulayarak gödermelerde bulunduğunuz kişinin SoL yazarı Nevzat Evrim Önal olduğu çok belli. Bu yazarı isim vererek eleştirmek yerine Komünistler diye daha genel bir tabir kullanmanızı doğrusu yadırgadım ve kesinlikle şık bulmuyorum. Bu ülkede Sol yazarı gibi düşünecek insanların sayısı Komünist partide bile 3 kişiyi geçmez ,geçmemeli. Kaldı ki Tabip Odası seçimlerinde birlikte çalıştığınız ve sizi destekleyen insanlar yine en başta Kp li sağlık emekçileriydi. Bu yazıya gelince ;Eleştirilerimi sol gazetesine mai olarak yolladım ama sanırım mail adreslerinde sorun var, ne bu yazıma ne de daha önce yazdığım maillere hiç bir cevap alamadım.Ya da daha kötüsü kimse sizin kadar okuyucu önerilerini ciddiye almıyor. Sol yazarına gelince en hafif tabirle maksadını aşan bir yazı yazmış diyebiliyorum. Bence Sol portaldan kaldırılırsa çok yerinde olur. Ama yukarıdaki yazıyı biraz yumuşatıp tekzip niyetine Sol yollasanız iyi olur .
ADAMIN BİRİ 17.05.2016
"Ama sadece bunlarla toplumun düzelmeyeceğini, hiçbir sorunun büyük ölçüde çözülmeyeceğini söyleyendir sosyalist aydın. Ne var ki sosyalist aydın önce kendinde ve mikro çevresinde devrim yapandır. Bunu yapamayan kişi ve gruplar sosyalizmi kuramaz, kazara kursa bu devrim turuncu devrimdir, bir işe yaramaz. Bireysel ve toplumsal duruşlar, makro ve mikro siyasetler kopmaz bütündür." hocam en zoru bu galiba. okurken kolay geliyor insana ama gerçekten en zoru bu. ama taşıma suyuyla da devrim olmaz hocam. en zoru başaranlar yani bu yavşak düzene rağmen kendi kabuğunu yırtanlar ,büyük bir güçle sıkılmış bir yumruk gibi bir arada olur ve eyleme geçerse bir hareket başlar. işte bu noktada kökten değişim şart diyenler yüzde bir milyon haklı. ama bunu diyebilmeyi de haketmek lazım. kendi devrimini yapamayanlar birlikten de söz etmesin. bu kişisel devrim nedir nasıl yapılmalı ya dair bir beyin fırtınasına dair çok düşünmek lazım. iliklerimize kadar düzenin içindeyiz .çıkalım demekle olsa.