Tıp Bu Değil
OLAMADIK

Akçakoca’dan geliyorlardı. Yurdum insanının sakil olmayan, derli toplu örneklerinden. Otuz yaşlarında, boylu, güzelce kadın abartısız bir türbanla pardösü giymişti. Bıyıklı esmer kocası ondan daha kısa boylu. On iki yaşlarındaki kız çocuğu biraz ters bakışlı, 6 ay önce ben gelmeden bu hastanede diyabet tanısı almış.
Sonra Düzce’de merkeze çok yakın yol üstü bir köy evine taşındılar. Diğer katında akrabalarının oturduğu iki katlı, beton, bahçeli aile evinde kiracı veya sığınmacı oldular. Müberra diyabetine dikkat etmiyordu. Ayaklarının şişmesinden de insülini sorumlu tutuyordu. Allah’ım, bu kızın yüzü hiç gülmez mi?
Akçakoca’da kadının babasının durumu pek fena değilmiş, ama ona tavırlılar, ondan kaçar gibi gelmişler, kocası işsiz, ilk gün bana sevimli gelen adam nemrutlaştı, pazarda görüyorum, bir selamı bile zor veriyor…
Müberra’nın gittiği köy ilkokulunun önünden geçiyor işe gidiş yolum, her sabah bahçede oynayan çocuklar arasında gözlerim Müberra’yı arıyor, kırk yılda bir rastlasam da beni tanıyan küçük kardeşinin aksine gözlerinde bir coşku göremiyorum…
Anne giderek bezginleşti. Kontroller seyreldi. “Hicran hanım şeker ölçümleriniz çok az” “hocam koca kız, söz geçmiyor, ben artık ilgilenemiyorum, kendi bilir” Zarif, düzgün giyimli kadın artık kendini boşlamış, akşam geç vakitlere kadar hayvan bakıyormuş, önde birkaç dişi eksilmiş, Müberra’nın da bir-iki dişi fena çürük, ağzını açtığı anda görünüyor…
Müberra’yı diyabet kampına götürdüm. Yüzünde boşuna mutluluk arıyorum. Plajda uzun şortu ve tişörtüyle 100 çocuğun uzağında yalnız oturuyor. Şeker ortalamaları çok yüksek, acaba diğer çocuklarda olduğu gibi kamptan sonra düşer mi?
Aradaki aylar, yıllar pek iç açıcı değil. Altı-yedi kez ketoasidoz komasıyla yattı. Gerçi ergen kızlarda bu ona özel bir durum değil. Asistanlar büyük önem vererek hasta sunarken biz Müberra’yla acı acı bakışıyoruz. “Yine insülinlerini yapmadın değil mi?””Hocam, ayaklarım şişiyor biliyorsunuz” Yazlar geldiğinde ise o kopukluğumuzun, başarısız iş birliğimizin verdiği ümitsizlikle, ama iki elim kanda olsa onu ihmal etmeden kampa davet ediyorum. Birazcık olsun hevesle kabul edince de için için seviniyorum. Teşekkürler Müberra…
Büyüdü. Kız meslek lisesi bilgisayar bölümünü bitirdi. Boş zamanlarında bana sekreterlik yaptı. Sahi bir kez bir firmanın açtığı yarışma için resim yapmıştı. Çok güzeldi, el yazısı da resim gibi zaten. Akıllı da. Ama öyle içine kapanık, öyle de nemrut bakıyor ki…
Fiziksel gelişimi yetersiz. Hep erkek çocuk gibi tişört-pantolon giyiyor, saçlarını sımsıkı topluyor, kambur duruyor. Kampta oda arkadaşı kızlar ve grup ablasıyla onu süslemeye çalıştık. “Çok güzelsin Müberra” “Müberra nolur bugün saçını toplama” Mutaassıp değildi, ama güzel bir kız olmayı kendine yakıştıramıyordu.
Kongrede görev verdik, oldukça mutlu oldu, iyi çalıştı. On sekizi geçti artık, çok şükür diyabet komplikasyonu yok, arada ortalama şeker de iyi çıkıyor. İnsülinlerini sık sık değiştiriyor, düzenli kullanınca ödem olmadığına ikna edebildim sonunda. Facebook’da annesinin resmini gördüm. Çok güzel bir poz, güzel kadın Allah için, tesettür mankeni gibi çıkmış.
Annesiyle benden bir ürün tanıtımı için randevu aldılar. İki genç adamla geldiler. Bir mantardan elde edilen Galo Extra başta diyabet her derde devaymış. Piyasada satılmıyor. Pazarlaması dev bir “saadet zinciri” düzeneği ile yapılıyor. Başarılı pazarlamacılar paranın yanında yurtdışı toplantılarıyla da ödüllendiriliyor. Bana da numune kahvesini bıraktılar. Ben ürünle ilgilenemeyeceğimi bildirdim.
Facebook da Müberra yı gördüm. Saçlarına fön yaptırmış, havalı bir poz vermiş (mazbut ama), inanılır gibi değil. Sevindim aslında, bizim yapamadığımızı biraz para kazanmak yaptı demek.
Bu yaz kampta Müberra’yı ve üç kankasını biraz fırçaladım. “Ruh gibi geldiniz, gidiyorsunuz, ne bir teşekkür, ne bir katkı!?” Suratlar asıldı.
Erişkin bölümüne gidiyor. Görmüyorum uzun süredir. Diyabet hemşiremiz ve sosyal hizmet uzmanımız zaman zaman görüyormuş.
Cuma saat gece 00 30. Telefonda annesi. “Hocam Müberra yoğun bakımda. İstanbul’dayız, biz buralarda dayanamayız, nolur aldırın bizi oraya” “Tamam siz sabaha kadar sabredin, yarın birilerine ricada bulunurum, ne oldu, ketoasidoz mu?” “Hocam çok farklı şeyler, şimdi anlatamam”
Cumartesi öğlen 12 00. Hay Allah, telefonum “rahatsız etme” modunda kalmış. Müberra’nın annesi aradı mı, aramamış. Hemen erişkin endokrinci arkadaşı aradım, açmadı. Anneyi aradım.”Müberra’yı kaybettik hocam. Benim yavrumu, yavrumu kaybettim… Benim yavrum şekerden gitmedi hocam. Erkek arkadaşı vardı, peşine takılıp İstanbul’a gelmiş. Ne yaptıysa kızıma artık, getirmiş atmış hastanenin önüne…” ”…yutkunma…””Ben kızıma anne olamadım, ben yavruma olamadım, cahilden anne de olmuyor…” “öyle demeyin, kendinizi suçlamayın, herkes elinden ne gelirse onu yapıyor…” “başınız sağ olsun, Allah sabır versin, suç duyurusu yapıldı mı?””her şey yapıldı, savcılık falan”
Müberra sürekli anne ve babasının kendisini hiç sevmediğini düşünürdü. Annesiyle konuştuğumda “hocam sevmez miyim, o benim canım, ama babası gibi, hiç anlamıyor sevgiden, sıcaklıktan”
Akşam telefon trafiği. Herkes şokta. Show haberde vermişler, ben görmedim. Sosyal hizmet uzmanımız kendini suçluyor, keşke gördüğümde çekseydim kolundan, diyabet hemşiremiz Nilüfer’le Edibe de onu izler diye kaygılı. Anneler diyabetli çocukları için endişeli, bir de cenazeyi soruyorlar. Ben daha iyi doktor olabilir miydim?...
Pazar cenaze anonslarıyla yataktan fırladım. Ama daha İstanbul’dan gelemezler. Anneyi aradım. Sesi zor çıkıyor. Bugün otopsi yapılacakmış. Akşam getirecekler, bu gece yavrumu koynumda yatıracağım, dünya tatlısı yavrumu” “bizim için de sarılın” “sarılmam mı, Allah razı olsun” “hocam ben dört dörtlük anne olmak isterdim, yapamadım, olamadım” “olsanız da durum değişmeyebilirdi” “öyle, değil mi”
Müberra’nın facebook sayfasına baktım, epeydir görmüyordum, yusyuvarlak gözleri sanki gülüyordu daha önce arayıp da bulamadığım pırıltıyla.
İlknur Arslanoğlu
Bu sayfalarda yer alan okur yorumları kişilerin kendi görüşleridir. Yazılanlardan www.insanbu.com sorumlu tutulamaz.
Elif Firuzi 30.12.2016
Tanıdığımız ve mücadelesine omuz verdiğimiz birini kaybetmek bir yenilmişlik duygusuyla çöküyor üstümüze, tam olamıyoruz.. Müberra'da diyabete direnip, ülkemizdeki sayısız kadın gibi zorla, şiddetle, aramızdan alınanlardan. Üzgünüm, içtenlikle.
Akif Akalın 28.12.2016
İnsanın bir "toplum" içinde yaşadığının ve kendi yaşam kalitesini son tahlilde içinde yaşadığı toplumun kalitesinin belirlediğinin bilincine varması kolay değil. Yalnız bu bilince ulaşabilen insanlar içinde yaşadıkları toplumun sorunlarına ilgi duymaya başlıyor. Sık sık başvurduğumuz "eğitim" örneğinde bu kendisini çok açık gösteriyor. PISA sonuçlarında en alt sıralara inmiş bir eğitim sisteminde senin çocuğun ülkenin en iyi okuluna gitse ve bu okulun en başarılı öğrencisi olsa ne olur? Gerçekten kendisini kurtarabilir mi? İleride meslek yaşamında kimlerle birlikte çalışacak, kimlerle aynı metroda yolculuk yapacak, kiminle evlenip yuva kuracak? Oysa ülkenin eğitim düzeyi yükselirse senin çocuğun da daha iyi bir eğitim alacak. Ben ülkenin eğitim düzeyinin yükselmesi için hiçbir şey yapamam, hiç değilse kendi çocuğumu kurtarayım... Dene bakalım. Belki kurtarırsın.
gülşen aytar 28.12.2016
Bazılarımızın hayatı gerçekten zor başlıyor ve zorluklar peşi sıra geliyor. Küçücük sözler belki anlamsızca sarf dilen gerçekte asla yapmayacağımız ama o an öfke ile söylediğimiz küçücük sözler bir ömür boyu taşıyacağımız pişmanlıklarımız oluyor. Keşke söylemeseydim ben nasıl anneyim.'' Seni Kuruma vereceğim'' Beni de çok öfkelendirmişti bu söz anneden ilk duyduğumda çok kızmıştım. Ben de o zamanlar çokta deneyimli değildim tabi. Kızmak seçebileceğimiz en kolay davranış tabii. Arkasında yatan gerçek ne? Bunları anlamak biraz ustalık istiyor. Kendime şimdiki benle kızıyorum kolaycı olduğum için. Bende herkes kadar insanım ama fazlasıymış gibi gösteriyorum. Güzel olana bakmak, ayrık sorunlu olanla bir sonuç almayacağına baştan inanmak. Doğada insan dışındaki diğer canlılar zayıf, hastalıklı,sorunlu olanı yok ediyor. Belkide bizi insan yapan özelliklerimizden biri umut etmek, zayıfın yok olmaması için çabalamak. Özür diliyorum ben de herkes kadar insan olduğum için.
Mete Demirtürk 27.12.2016
Bir kader gibi, artık bu ülkede trajedi, gece gündüz demeden perdesini açık tutuyor. Acılar burgacı içinde korkunç bir çâresizlik yaşıyoruz. Kadın soyu; çocuğu, genci, yaşlısıyla birinciliği kimseye kaptırmıyor. Ve iğrenç şiddetin kıydığı, gencecik fidanlar... Yetmedi mi diye bağırsak, yerim ulan senin yetmezini diyecek bir sistem, bir dünya... Sevgisizlik her zaman, kanatırcasına vardı. Şimdilerde, koca bir ülkenin iklimi oldu. Darbeler art arda geldikçe, ana erkil uygarlık olsaydı, bütün bunlar yaşanır mıydı diye sorarım bazen kendime. Birkaç saniye sürer erincim. Ve ardından umutsuzluk... Daha çok Müberra'lar pisi pisine yok olacak, daha çok insan sevgisi dolu yürekler yanacak... Keşke yaşadıklarımız kötü bir rüya olsaydı...
saliha yılmaz 27.12.2016
çok üzgünüm çok üzüldüm mekanı cennet olsun
elif kasikci 27.12.2016
evet. hocan kampta görmüştüm kizimla ayni odadaydi gorunce perisan oldum mekanı cennet olsun hocam siz herseyin fazlasini yapıyorsunuz tum çocuklarınız için aşırı hassasiyet gosteriyorsunuz keske her doktor ,doktor?olmasa sizin gibi,hem doktor,hem abla,hem dert ortağı olsa
yusuf bodur 27.12.2016
İğrenç bir canavarla savaşıyoruz.. Moralimiz bozuluyor,takatımız kalmıyor, dizlerimizin bağı çözülürken sizin gibi insanlarımızın varlığı ile silkiniyoruz.. Devam..Üzüntünüzü en içten duygularla paylaşırım..Saygılar