Tıp Bu Değil
SAĞLIKTA ŞİDDET ve YÜKSEK ENFLASYON
Sağlıkta şiddet olgusu ve yüksek enflasyon karşısında muhalefetin ve iktidarın tutumu konularında bir dizi face paylaşımı yaptım. Onları ve bazı yorumlarımı sitemizde sizlere aktarıyorum.
1- SAĞLIKTA ŞİDDET!.. Sağlık çalışanlarına şiddet durmuyor. Çok iğrenç bir eğilim bu, tarif ederken tiksiniyorum. Şiddete yönelenlerin, anlık tepkiler gösterenlerden bazıları dışında kanı bozuk kişiler olduğunu söyleyebiliriz. Cezalar mutlaka artırılmalı, ceza alanların sayısı artırılmalı.
Şiddet sadece sağlıkta değil. Bunu da not etmeli. Şiddeti yalnızca sağlıkta görenlerin iyi niyetinden söz edilemez. Şiddet tüm ülkelerde var ve bizde de artıyor. Bunu azaltacak olan siyasi iktidardır. Asıl sorumluluk ve suç AKP iktidarında. Ne yapıp etmeli, şiddeti azaltmalı. Bunun bahanesi yok. Madem iktidarsın, ekonomiyi düzeltmek zorundasın. Şiddeti durdurmak zorundasın.
Peki, bu doktor grevleri, bağırıp çağırmalar, suçlamalar sağlıkta şiddeti azaltır mı? Hayır, artırır. Herkes uzman ama politik psikiyatri uzmanı olarak söylüyorum.
Bugün grev yapanlarda sağlıkta şiddeti azaltmak için herhangi bir iyi niyet göremiyorum. Çünkü bunu toplumsal şiddetin bir parçası olarak görmüyorlar. Büyük çoğunluğu HDP-PKK ile kol kola. Bazıları bizzat HDP-PKK’lı. Yani onlar toplumsal şiddetten birinci dereceden sorumlu. Bir bakıma bu şiddetin iktidardan önce asıl sorumlusu.
Bir de iki temel problem daha var tabip odalarının tutumunda. BİRİNCİSİ ŞU. Çok temel bir sosyal-psikolojik bilgidir: Birtakım suçlu psikopatlara dikkat çekmek için sıradan kişileri mağdur edemezsin. Sınıfta birkaç kişi haylazlık ediyor diye tüm sınıfı sıra dayağından geçirmek gibi bir şeydir bu. İKİNCİSİ: Hekimler, sağlık çalışanları bu konuda gerçekten samimiyseler… Devlet güvencesinde, kamunun parasıyla sıradan halka karşı grev yapmazlar. Özel hastaneler, özel polikliniklerde, muayenehanelerde de grev yaparlar. Hatta asıl grev bu alanlarda yapılır, biraz etkili olacaksa böyle etkili olur. Ben de birçok kez greve katıldım, ancak 30 yıldır böyle bir eğilim göremedim.
Görevi başında, görevinden dolayı saldırıya uğrayıp öldürülen tüm kamu görevlileri için hepimizin başı sağ olsun.
2- ÇOK ÖFKELİYMİŞLER... SÜREKLİ ÖFKELİLER... TABİPLER BİRLİĞİ'NİN, TABİP ODALARININ BİLDİRİLERİ HEP BÖYLE BAŞLIYOR... Bu tam bir şiddet dili... Kimse de hayret etmiyor! Herkesi alıştırmışlar. Bırakın bir hekimi, hocayı, sıradan bir yurttaş da bilir ki... Öfkeliyiz... demek, söze böyle başlamak: Şiddet doluyuz demek. Doktor ölümlerinden ötürü öfkeli değiller, aksine her doktor ölümünde seviniyorlar. Çünkü şiddet yancısı olarak böyle siyasi malzemeler gerek onlara. Öfkeli oldukları şey yancısı oldukları PKK’nın başarılı olamaması.
3- BİZ DOKTORLARI RÜŞVETE VE BOZGUNCULUĞA ALIŞTIRDILAR… Düşünün: Ülkeniz savaşa girmiş… Subaylar meslek odası kurmuş, ölüyoruz, mahvolduk, ÖFKELİYİZ diye yürüyüşler yapıyor, bildiriler yayınlıyorlar… En gevşek ülkelerin ordularında bile olmaz bu. Böyle bir şey doktorlarda da hiç görülmemiştir, hiçbir ülkede… Doktorlar sağlık savaşının subaylarıdırlar.
Ama bu rezalet bizde yaşandı, yaşanmaya devam ediyor. 2020’de çıkan salgınla beraber bazı bozguncu doktorların ele geçirdiği tabip odaları büyük bir gayretle cepheden kaçışı örgütlemeye çalıştı. Bereket ki, şükürler olsun ki hekimlerimizin, sağlık emekçilerimizin ezici çoğunluğu bu çağrılara kulak vermeyip kahramanca savaştılar, büyük özverilerle mücadele ettiler. Hatırlayınız, Tabipler Birliği’ni temsil eden doktorlar her gün defalarca televizyonlara çıkıyor, yalnızca bozgunculuk yapmıyor, halkın moralini bozmak, hastalıklara karşı direncini kırmak için panik lobisiyle birlikte canla başla kara propaganda yapıyorlardı.
Şimdi yine her doktor ölümüyle içlerinden sevinç çığlıkları atıyor ve bunu siyasi şiddet malzemesi olarak kullanmaya devam ediyorlar. Bildirileri bırakın bir hekime, herhangi bir insana yakışmayacak biçimde hep şöyle başlıyor: ÖFKELİYİZ! Çok açıktır ki bu öfke PKK-HDP sempatisinin yarattığı saldırgan bir öfkedir. Ve bu öfke dilini tüm topluma, aslında büyük çoğunluğu iyi niyetli olan hekimlere alıştırdılar. BAŞARDILAR… Bunlar artık hepimize “normal” geliyor.
RÜŞVETE GELİNCE… O çark daha da büyük. O çarkın büyük bölümü yasal. Hepimize rüşvet yedirdiler. Ve buna da bizi alıştırdılar. Her yıl yüzlerce bilimsel kongre yapılır, 5 yıldızlı oteller kesmez 6 yıldızlılarda yapılır. Ve bu kongrelerin tüm masraflarını, doktorların ulaşım, kongre ve otel masraflarını yabancı ilaç şirketleri karşılar. 35 yıldır böyledir bu. Hem doğrudan doktorlara rüşvet yedirilir hem düzenleyici uzmanlık derneklerine. Uzmanlık dernekleri kongre zengini derneklerdir. TABİPLER BİRLİĞİ onların gelirlerinden %20 komisyon alır. Bunlar tamamen yasal ve açık para ilişkileridir. Herkes bilir. Yasal olan başka para ilişkileri de vardır. Birçok büyük tıpçının ilaç şirketlerinin danışmanı olarak çalışması gibi. Bazılarının kendi şirketleri vardır.
Ve bu tarif ettiğim “bilim” ortamında gerçek tıp biliminin çok açık temel bilgileri ilaç şirketlerinin telkinleri doğrultusunda vahşice çarpıtılır, temel tıbba tamamen aykırı PARALEL bir “bilimsel” tıp yaratılır. BU PARALEL TIP, GERÇEK TIPTAN 40 kat güçlüdür. Öyle ki temel tıbbın en basit gerçeklerini savunduğunuzda tüm bu akademisyen takımı üstünüze yürür. Sizi bilimsel olmamakla, “kelle paçacılıkla”, “şu bu karşıtlığıyla” suçlar. Bu mevcut tıp biliminde hiçbir bilimsel verinizi açıktan tartışamazsınız. Yasaklanır. O yüzden bilimsel ortamlarda sözü dolandırmak, yan yollara sapmak zorunda kalırsınız.
Sağcısı solcusu, ama bilhassa “solcusu” bu çarkın içindedir. Çünkü hekimlerin büyük çoğunluğu güya solcudur. Fakat muhalefete yüklendiğim için iktidar yanlısı arkadaşlarım buradan kendilerine pay çıkarmasın. Sistemin başında elbette siyasi iktidar vardır. Çoğu uygulamayı bizzat kendi yürütür, bazılarına destek verir, bazılarına göz yumar.
Yoksa neden Tabipler Birliği’nin bu derece açık halk düşmanı çalışmalarına on yıllardır ses çıkarmaz bu iktidar. ÖZEL SEKTÖRDE HİÇBİR DOKTOR GREVİ YAPILMAZ. YILLARDIR DEVLET DESTEĞİNDE, DEVLET GÜVENCESİNDE KAMUDA HALKA KARŞI GREVLER YAPILIR… GREVCİ İŞÇİNİN ÇALIŞMADIĞI GÜNLERDE MAAŞINI KİM ÖDER? SENDİKA… GREVCİ DOKTORUN ÇALIŞMADIĞI GÜNLERDE MAAŞINI DEVLET ÖDER. DEVLET BİZZAT GREV ÖRGÜTLER…
Niye? Bu yukarda anlattığım o devasa çarkta, o dünyanın en büyük ekonomik sektöründe, hükumete bağırıp çağıran militan doktorla, hükumet hastanede ortaktır.
4- BİR YORUM: Pankartın altındaki örgüt logolarını büyütüp baktım. Bazıları okunmuyor. Fakat bir tanesi: TÜRK PSİKOLOGLAR DERNEĞİ ! Muayenehanelerine gitsen dünyanın parasını alırlar ve bir de size şunu derler: "Öfkenizi kontrol altına alın. Hiçbir söze öfkeyle başlamayın... Hiçbir söze öfkeliyim diye başlamayın.." 🙂 🙂 Ben sağlık bakanı olsam bunların diplomalarını geri alırdım.. 🙂
5- BİR YORUM: Sadece ve sadece tabip odalarının PKK ile ilişkisi bile bu tabip odalarını, TTB'yi toplumsal şiddetin baş sorumlularından biri yapar. Hem yangına benzin dökeceksin hem şiddetten yakınacaksın. Bunlar samimiyetsiz şeyler. Bu grevler, bu öfke bildirileri de zaten daha çok doktor cinayeti olsun diye planlı yapılıyor. Emin olun komplo teorisi değil. Gayet açık bir gerçek.
6- BİR YORUM: İki yılda bir tabip odaları seçimleri yapılır. Hekim arkadaşlarımızın yüzde 95'i seçime gitmez. Öteki binlerce hekim dostumuz güzel bir bahar sabahı kalkıp seçime giderler. AKP'ye karşı hangi liste varsa ona oylarını verirler. Bunlar PKK yancıları veya direk PKK'lılardır. Sonra görevlerini ifa etmenin müthiş gururuyla kıvanç içinde bahçede sohbet ederler. Ondan sonra bir yerlere oturmaya, bazısı da içmeye gider. Zafer kazanılmıştır.... Haftalarca kutlanır... Her şey çok güzel olmuştur... Fekaaaat! PKK'lıları hekim temsilcisi yapmaları tüm topluma şiddetin daha da artışı olarak geri döner. Doğrudan ve dolaylı... Bundan yine hastayla en çok yüz yüze gelen hekimler ve öteki sağlık emekçileri etkilenir.. onlar darp edilir, öldürülür... Bunların hep birbirine bağlı olduğunu kavrayacak bir nebzecik aklımız ne yazık ki yok... 🙁
7- SAĞLIKTA ŞİDDET DURMAZ! SADECE SİYASETİ YAPILIR… Ne zaman şiddete karşı sert tedbirlerden söz edilse liberal, solcu, muhalif takımı hemen itiraz eder: “Polisiye tedbirlerle hiçbir problem çözülmez. Bataklığı kurutmalısınız…” Şimdi önerdikleri tek şey ise polisiye tedbirler. Bence de polisiye önlemler işin olmazsa olmazı. Sağlıkta daha sıkı bir koruma sağlanmalı, polisin yetkileri artırılmalı, cezalar artırılmalı. Bunları yaptığınız anda… inanın en önce muhalefet bağırıp çağırmaya başlayacaktır. İktidarda ise bunları uygulayacak güç ve irade yok. Sadece lafta sertler.
Bataklığı kurutmaya gelince. Elbette temel çözüm orada. Önce ekonomiyi düzeltip, gelir eşitsizliğini ortadan kaldıracaksın. Bunu yapacak arzu ve irade ne iktidarda var ne muhalefette. O anlamda zaten muhalefet yok. Hepsi iktidarda.
Kültürel anlamda şiddete karşı etkili bir duruş sergileyeceksin. İktidarın elinde yetki tam. Ama daha mafya dizilerini yasaklamıyor. Muhalefetin de bu konuda hiçbir talebi yok. Niye olsun. En büyük ortağı HDP olan bir muhalefet şiddet söylemine neden karşı çıksın. Sosyal medya küfürden, tehditten geçilmiyor.
SAĞLIK SİSTEMİNE BAKARSAK… Bu sistemde iktidarı muhalefeti, sağcısı solcusu anlaşmış durumda. Kimsenin temel bir itirazı yok. Ara sıra göstermelik olarak “performans sistemine” karşı bir iki laf ediyorlar, ama pratikte en iştahlı uygulayıcıları yine kendileri. Hatta tabip odaları kamudaki hekimlerin muayenehanelerini savunarak günde 8 saatin üstünde, 12 saat çalışmayı teşvik ediyor.
BİLİM BİLİM diye faşizan bir sansürle, karşı sesleri bastırarak savundukları şey temel tıp bilimine aykırı olan günümüzün baskın PARALEL TIBBI. O konuda da herkes fikir birliği içinde ki… Bu PARALEL TIP BİLİMİ insanları kitleler halinde hastalandıran, hastane kapılarına yığan tıp bilimidir. İş yükünü artırır.. zaten bu istenir, bu örgütlenir. Ne kadar hasta, o kadar para!
Eee… başka. Tabip odalarınıza, Tabipler Birliğinize de PKK’lı militanları yönetici seçersiniz. İktidar kılını kıpırdatmaz, muhalefet memnundur. Bu yöneticiler de sürekli şiddeti kışkırtır. Misyonları bu...
NEREDE ŞİDDET AZALIYOR DA.. BU DURUMDA… SAĞLIKTA ŞİDDET AZALSIN… İktidarın bu konuda yapacağı birçok şey var… Yapmıyor… Hekimlerin ise yapacağı şey seslerini yükseltmek… Bu sesin samimi olması, etkili olması, sağlam temele oturması için yukarıdaki noktalar muhakkak dikkate alınmalı. Bunun için ilk şart: Bu TTB yönetimini kovmak!
Dünyada olgunun genel tablosu nedir? Merak edenler alttaki ilk yorumumu okusunlar lütfen.
8- BİR YORUM: “Sağlıkta şiddettin nedeni liberal ekonomi, liberal toplum politikalarıdır” diye başlık atacaktım ki… Konuyu biraz araştırınca olgunun tam böyle de olmadığını gördüm. İnanın bizim hocalarımız, gazetecilerimiz, uzmanlarımız dünya cahili. Yarım saat bile araştırmadan üst perdeden her şeyi bilirmiş gibi konuşuyorlar. Tüm okumuşlarımız da o birkaç klişeyi tekrarlayıp duruyor. Siyaset yapsınlar da gerisi önemli değil. Biraz dünyada ne olup bittiğine baktığınızda gerçeği hemen görüyorsunuz. Sağlık çalışanlarına saldırı tüm dünyada artıyor. Sağlık çalışanları öteki çalışan kesimlerden 15-20 kat daha fazla saldırıya uğruyor. Batı ülkelerinde saldırılar çok yoğun. Birkaç makale “hekimlere saldırı salgını”ndan bahsediyor. Bunlar bilimsel dergi makalelerinden. Batı’da saldırganlık var, ama Çin’de, İran’da da giderek artıyor ve ciddi sorun haline gelmiş. Üstteki başlığa sahip çıkıp demek ki orada da liberalizm hakim hale gelmiş diyebiliriz. Bizdekinden tek farkı Avrupa ve Amerika’da doktor öldürmeler hayli nadir, diyecektim ki… alttaki makaleyi gördüm: İtalya’da 1988-2019 arasında 21 doktor mesleklerinden dolayı öldürülmüş. Demek ki bu konuya çok daha fazla kafa yormak, çok daha akılcı tedbirler almak gerekiyor. Bizim PKK aklının önerdiği grev kesinlikle çözüm değil, sorunu azdırıyor. Hele özelde grev yapmayıp sadece kamuda yapmak çok ayıp.
9- ENFLASYONA EZİLDİK Mİ, EZİLMEDİK Mİ?
Futbolda yenilince hani denir ya, “yenildik ama ezilmedik”. İşte o hesap. Yenildik ama ölmediğimize göre ezilmedik. Ülke ve halk olarak ortalama en az dörtte bir fakirleştik, sağlık olsun.
Enflasyonun en basit açıklaması şudur: Ürettiğinden fazla tüketirsen paranın değeri düşer. Bu budur, ötesi hikaye. Bizim ekonomimiz büyüyor, gerçekten büyüyor. İktidar sürekli bununla övünüyor. Övünülecek bir yanı var. Üretim de artıyor. Ama tüketim daha çok artıyor. Bizim en büyük problemimiz arsızca tüketmemiz. Az üretmemiz değil.
Gerçek İslam'da azla yetinmek büyük bir erdemdir. Ama sıradan halk için önerilir bu. Bir de tasavvuf ehli için. Emevi döneminden beri yöneticiler lüks ve ihtişam içindedir. Ben hemen her konuda bir laf eden Cumhurbaşkanımızın tasarruf edin, azla yetinin dediğini daha duymadım. Kendisi de daima lüks ve ihtişamı bir devlet şanı gibi sunmuştur. Oysa hayatını azcık sadeleştirse ve israfa karşı, gereksiz şatafata karşı bir şeyler dese, büyük bir artı yazdırırdı sempati hanesine.
Çok ilginçtir, bizde politik liderler sevimli görünmek için hiç, ama hiçbir çaba harcamıyorlar. Belki de bu bakımdan Batılılardan çok daha dürüstler. Neyse o, bizimkiler hiç rol yapmıyor. Halk da bunu istiyor anlaşılan. Vatandaş belki de sevimli parti lideri istemiyor. Ne kadar kavgacı, empatisiz ise o kadar takdir topluyor liderler. Şu muhalefet liderlerine bir bakın hele. Adeta sevimsizlik yarışı içindeler. İktidar partileri ve sözde muhalefet (aslında gizli iktidar) partileri çivi çiviyi söker anlayışındalar.
Hangi ülkede olsa bu kadar büyük oranda zamlara karşı kıyamet kopardı. Bizim lafta müthiş keskin muhalefetimiz yine sadece dedikodu yapıyor. Çünkü muhalefet etme haklarını çok kötü kullandılar, muhalefet etme haklarını kaybettiler. Muhalefet etme haklarını ve haklılıklarını HDP-PKK ile ortaklık içinde vatana savaş açarak heba ettiler. Muhalefet etme haklarını doğrudan ABD kuklasına dönüşerek kaybettiler. FETO ile, AKP eskileriyle işbirliği yaparak samimiyetlerini yitirdiler.
O yüzden kendileri kendilerine inanmıyor ki ayağa kalkabilsinler. Zaten ayağa kalkabilecek bir tabanları da kalmadı. Bütün militan güçlerini HDP’ye, FETO’ya tahsis ettiler, onlardan medet bekler hale geldiler. İktidara karşı kuzu, sosyal medyada küfürlü bir insan tipi üstünde siyaset yapar hale geldiler.
Öte yandan şimdikine karşı önerecekleri hiçbir ekonomi politikaları yok. Eskiden de kapitalizm vardı, ama kriz çıkınca ilk akla gelen “tasarruf tedbirleri” olurdu. Şimdi iktidar ve sözde muhalefet tüm dünyada o konuda anlaşmış durumda: KUTSAL AŞIRI TÜKETİM HAKKINA KİMSE DOKUNAMAZ. GELİR EŞİTSİZLİĞİNE KİMSE LAF EDEMEZ… Sürekli iktidarın yolsuzluklarından bahsediyorlar ama kendileri henüz “muhalefette” iken küçüklü büyüklü her alanda yolsuzluk içindeler. Sürekli gereksiz tüketim üstünde şekillenen bir yaşam felsefeleri var. Siyasetleri de onun üstüne oturuyor doğal olarak. Kafalarında kapitalizmden başka bir şey yok. Onun üstünde bile çalışacak kafaları yok. Ekonomi denince 40 yıldır tekrarlanan 3-5 cümleden fazlası çıkmıyor oradan.
İktidar ekonomi politikalarıyla yoksulu çok eziyor. Fakat hiç değilse yarı İslami kültürden, yarı devlet, toplum geleneğinden gelen bir yoksula yardım eli kavramı var, iyi kötü pratiği var. Yoksullar, dar gelirliler maddeten bundan pek az faydalanıyorlar, ama faydalanıyorlar bir şekilde. Bu onlara manevi bir destek de sağlıyor. Muhalefet ise o kadar çok orta sınıfa, zengin sınıfa dayanıyor ki… siyasi kadrolar, siyaset anlayışı bakımından. O kadar bencil, bireyci bir kitleleri var ki... Daha muhalefetteyken yoksula sempatik görünemiyorlar.
Sonuç olarak. Fakirleştik ama o kadar da dert etmeyin. Ciddi söylüyorum. Her şeyden önemlisi sağlık. Moralinizi bozarak sağlığınızı da daha fazla bozmayın hiç değilse. Yaşam tarih boyunca hep böyle geldi böyle gidiyor. Elinizdekinin kıymetini bilin derim ben.
10- BİR YORUM: Sözde “radikal” “sol”un ekonomi anlayışına gelince. Marksist ekonomi anlayışının tamamen çöktüğünün farkında değiller. Aslında farkındalar ama oradan nemalanmayı gözden çıkaramıyorlar. Marksist kriz politikası tamamen yanlış çıktı. Bunu itiraf etmiyorlar. Hala üretimi artırarak enflasyondan kurtulma reçeteleri sunuyorlar. Üretimi istediği gibi parmağında oynatan tüketimdeki kanseri göremiyorlar. 1930’lar, 40’lar sosyalizm kafası. O sosyalizmlerin parayı, metayı ortadan kaldıramadığını, aksine sosyalist ülkelerin tamamının kapitalist ekonomi kurallarına göre bir iktisat kurduğunu itiraf etmiyorlar.
11- TOPUNUZ PKK’LISINIZ… ŞİDDET SİZİN YÜZÜNÜZDEN DURMUYOR… demek çok yanlış faşistliktir… Selahattin Demirtaş ve HDP ile dostça ilişkiler çok şık davranışlardır. PKK’ya karşı operasyonlarda devlete yüklenmek insan haklarının gereği, en güzel hareketlerdir. PKK’ya karşı sınır dışı operasyonlara karşı çıkmak ve bunların başarısızlığını anlatmak solculuğun en tabii olmazsa olmazıdır. PKK’nın katliamlarını haber bile yapmamak muhalif tavrın erdemidir. Böyle şeyler insanı ilerici, birinci sınıf devrimci, en önde Atatürkçü ve sorumlu komünist yapar. Tabip odalarında, meslek örgütlerinde PKK ile doğrudan ilişkili kişileri başkan, yönetici seçmek demokrasinin güzel bir tezahürüdür, kadeh tokuşturarak, göbek atarak kutlanmalıdır! PKK'nın, HDP ve öteki muhalif partilerin ABD ile yakın bağlarını görmemek AKP'ye karşı net tavrın güzelliğidir. “Topunuz PKK’lısınız”, “şiddet sizin yüzünüzden durmuyor!” demek ise toptancı, kaba, saldırgan bir tutumdur. Ayıplanmalı, faşistlik olarak damgalanmalıdır!
Kaan Arslanoğlu
Bu sayfalarda yer alan okur yorumları kişilerin kendi görüşleridir. Yazılanlardan www.insanbu.com sorumlu tutulamaz.
kaan arslanoğlu 17.07.2022
Teşekkürler Bülent hocam, yorumunuz ve desteğiniz için. Hekimlerin bu kısır döngüyü kırması gerek. Bu yüzden hekim desteği önemli. Neo Paladyum zaten bizden. Osman arkadaşıma da teşekkürler... :)
Bülent Hayri Sakızlıgil 16.07.2022
Kaan Hocam, kalemine sağlık... "TOPUNUZ PKK’LISINIZ… ŞİDDET SİZİN YÜZÜNÜZDEN DURMUYOR" ifadene yürekten katılıyorum. Üretimde en ileri ülkelerde bile enflasyon aldı başını gidiyor. Dediğin gibi bu çılgınca tüketime hiçbir şey dayanmaz. Bizim çocukluğumuzda sadece "Yerli Mallar Haftası" yoktu "Tutum Haftası" da vardı.
Neo Paladyum 16.07.2022
80 yılında Nato+abd darbesiyle dağıtılan sol'un .. sonraki dönemde emperyalizmin, liberâl kapitalizmin kültür, medya, sanat ve son dönemde dijital medya aracılığyla fonlanması, yemlenmesi, formatlanması aşamasından sonraki pozisyonu çok rezilce bi durumdu. ..90'lı yıllardan itibaren günümüze kadar gelişen süreçte Müh.Mim. odaları, Tabipler birliği, baro .. meslek örgütleri ve sendikalar ezici çoğunluk oranda ..bu liberal sol kadrolarca yönetildi ! sonuçta geldiğimiz noktada da.. üyeleri nezdinde dahil saygınlığının kalmadığı daha önceleri kamuoyunun kabul ettiği en önemli silahı olan ''mesleki uzmanlık yetkinliklerini'' de yitirdiler. İşlevselliği etkisı kalmayan bu meslek örgütleri; yöneticilerinin egolarını, benliklerini, halktan kopuk siyasi vehimlerini kendi dar alanlarında tatmin etmeye çalıştıkları liberal sol+hdp yancısı ''dinozorlaşmış yönetici kadro tekkesi'' haline evrildi. vatanseverliği, emperyalizm karşıtlığını da unutarak, lügatlarından silerek .. zombi LEŞtiler.
osman turna 16.07.2022
" polis biz doktoruz dostuz yanlız biz sana kurtuluşun bizimledir elini uzatsana.. "