Tıp Bu Değil
Şebnem Fincancı Olayı ve Tabipler Birliği'nin Hainlikleri
ONUN İŞİ SAHTE RAPOR, SAHTE BEYAN… Şebnem Korur Fincancı… Okul yıllarından beri arkadaşım. Daha doğrusu eski arkadaşım. Kişileri görmeden rapor yazmayı, misyonu gereği sürekli yalan beyanda bulunmayı alışkanlık haline getirmiş. Aslında işini yapıyor, görevi bu.
Kişileri görmeden, muayene etmeden kimyasal silah saldırısı suçlamasında bulunuyor. Daha önce Uğur Mumcu ve katledilen öteki aydınların davasında yine sanıkları görmeden işkence raporu vermiş, suçluların itirafçı olmasını engellemişti. Ceyhan Mumcu açık açık anlatıyor. Bunlar biliniyor ama birçokları ABD’den, AB’den esen güçlü rüzgardan ötürü Fincancı’yı kahraman gösteriyor.
Ergenekon davasına da hiç ilgisi olmadığı halde şikayetçi, müdahil olarak katılmıştı. Sanıkların kendisini tehdit ettiği yönünde uydurma beyanlarda bulunmuş, muhbirlik yapmıştı.
Tüm bunlar vatandaşlık suçu, insanlık suçu. Ama TTB başkanı olarak en çok üstünde durulması gereken şey deontolojik suç. Sen nasıl muayene etmediğin kişiler hakkında rapor verir, tıbbi beyanda bulunursun! Bu suç için insanlar kime şikayet etsin? Tabipler Birliği’ne mi?
TABİPLER BİRLİĞİNİN SUÇLARI… Bu şebekenin ayıpları yalnızca PKK yancılığıyla sınırlı değil. PKK yandaşlığını nasıl içlerine sindiriyor tüm bu kitle? Oraya nasıl geldiler? On yıllardır anlatmaya çalıştığımız gerçekler var. Şimdi fikir özgürlüğünden, ifade özgürlüğünden bahsediyorlar ya… Bunlar en ufak farklı fikre tahammül etmezler. İktidarı, muhalefeti birçok tartışmayı bastırmakta ortaktır. Sağcısı, solcusu, Kemalisti, komünisti şu aşağıdaki maddeleri tüm bir medyada, sosyal medyada örtbas etmekte ortaktır.
1- Tabipler Birliği uluslararası medikal kartelin Türkiye kolu olarak çalışır. Bilim adı altında, tıp ve sağlık kisvesinde kirli lobicilik normal karşılanır. Tüm bu çevreler boğazlarına kadar parasal ve akademik çıkar ilişkisi batağındadır. İktidarı, muhalefeti, komünisti, sosyalisti… bu ilişkilerde kim kimdir ayırt edilemez, herkes her şeydir, belli bir elit tabaka topyekun iktidardadır. Başını da TTB çeker.
2- Son salgında hekimlerin, sağlıkçıların büyük çoğunluğu kahramanca savaştı. Ama Tabipler Birliği 5. kol faaliyetini azgınca sürdürdü. Ölümler söylenenin 20 katı, 50 katı gibi demeç üstüne demeç verdiler. Uluslararası panik lobisinin en aktif gücü olarak çalıştılar. Yarattıkları moral yıkımla tam bir halk sağlığı sorunu haline geldiler, ölümlere yol açtılar. Üstelik karşı yöndeki bilimsel fikirlerin ortaya konulmasını saldırgan ve faşist tavırlarla bastırdılar.
3- Şebnem Fincancı ve yetiştirmesi Canan Kaftancıoğlu uluslararası misyon verilmiş unsurlardır. Bunlar Bosna’da NATO görevlisi olarak birlikte çalıştılar. Her yerde Şebnem hanımın büyük kahramanlığı olarak reklam edilen Bahreyn’deki görevi de bir tür ajanlık uygulamasıydı ve bir kişinin tek başına başarabileceği şey değildi.
4- Ergenekon davasındaki muhbirlik görevi, onca müracaatçı arasında müdahil görevi verilen birkaç kişiden biri olması da FETO’nun yakın dirsek temasını gösterir. Tabipler Birliği’nde böyle unsur çok fazladır.
5- Uğur Mumcu ve katledilen aydınlar davasında sanıklara görmeden, muayene etmeden rapor vermesi bu cinayetlerin faili meçhul kalmasına neden oldu.
6- Bu şebeke tabipler arasında görmeden, muayene etmeden rapor verilmesini, tıbbi yargıda bulunulmasını normal karşılayan etik bir çöküşe yol açmıştır.
7- Bunların PKK’nın “legal” gücü olduğunu zaten herkes biliyor. PKK’nın hiçbir suçunu kınamadılar, ülkeyi bölmeye ramak kalmış HENDEK KALKIŞMASINDA BİLE PKK TARAFINI TUTTULAR. PKK’nın Kürt katliamlarını görmezden geldiler, işkencelerini, infazlarını görmezden geldiler, PKK’nın kadın ve çocukları kullanmasını, onları öldürmesini görmezden geldiler, PKK’nın HDP içindeki muhaliflerini öldürmesini bile görmezden geldiler. PKK’nın hastane bombalamasını, sağlıkçı ve doktor öldürmesini bile haklı göstermeye çalıştılar.
Üstelik tüm bu azgın faşist tavırlarını medya, sosyal medya, uluslararası destekle solculuk, özgürlükçülük ve hiç utanmadan “İYİ HEKİMLİK” olarak gösterdiler.
Bu bir kısa özet… daha önce yüzlerce sayfa yazdık, yüzlerce kanıt belge sunduk. Ama güç onlarda, medya onlarda, yüzsüzlüğün verdiği büyük kudret onlarda.
SANSÜR YASASINI DESTEKLİYORUM… FAKAT KEŞKE SIKI UYGULANSA… Şaka yapmıyorum. Çünkü sansürden yakınanların alayı en saygısız, en kaba cinsinden sansürcü. Bizim gibilerin görüşleri, haberleri iktidara yakın medyada asla yer almaz. Ama muhalif medyada da katiyen yer almaz. Kimse kimsenin görüşlerini aktarmak zorunda değil, diyebilirsiniz. Ama birçok yayın organı güya eleştirdikleri, güya karşı oldukları kişi ve çevrelerin görüşlerini sürekli aktarır.
ÜSTELİK BİZİM BİRÇOK YAYINIMIZ GÖRÜŞTEN ÖTE HABER NİTELİĞİNDE… Birileri kendilerini “haberci, gazeteci” olarak gösteriyorsa BUNLARI AKTARMALARI HER ŞEYDEN ÖNCE GAZETECİLİK, HABERCİLİK GÖREVİ GEREĞİDİR. Ama nerede o meslek ilkesi, nerede o “aydın” ahlakı…
Sosyal medya bile ikide bir küstahça sansür koyar bizim gibilere. Sansürden yakınan sahtekar güruh bu sansüre sessiz kalmaz. DESTEKLER… TABİİ ÖYLE YAPACAKLAR… der…
Biz Atatürk’ün dil ve tarih tezi, Güneş-Dil konusundaki haberlerimizi ODA-TV dışında hiçbir yayında çıkartamayız. Sağlık, tıp gibi en hayati konularda hiçbir yerde fikir belirtemeyiz. Bunları ODA-TV de yayınlayamaz, çünkü o da sansür altında. Üstelik üç harfli inne karşıtı da değilim. Fakat karşıtsam ne olacak!.. Bu konuyu hiçbir yerde bilimsel olarak tartışamayacak mıyız! Bu nasıl bir densizliktir. Tabipler Birliği’ni hiçbir yerde eleştiremeyiz. Ama Tabipler Birliği gak diye saçmalasa her yerde haberi çıkar, onlara bağlı herhangi bir doktor guk diye ötse manşete girer. Zaten öteki tüm konularda da yok sayılırız, hortlak muamelesi görürüz. Oysa asıl hortlak olanlar haberden, gerçekten, fikirden, bilimsel tartışmadan korkan bu sansürcü zombilerdir.
Onun için… Olmaz ya… Hiç inanmıyorum… Bu sözde muhalif sansürcülerin sesleri topyekun kısılsa. Hiç değilse eşitlenmiş oluruz, denk koşullarda mücadele ederiz. Ben alışığım nasıl olsa, kaybedecek şeyim yok. Elimizde sade bu fesbuk kaldı, orada da kaşınıp duruyoruz. J Bizim “muhalefetin” sesiyse en az iktidar kadar çıkıyor. Onlar düşünsün… J
HEKİMLERİN AYMAZLIĞI ÜSTÜNE 2016 TARİHLİ BİR YAZIM: https://www.insanbu.com/Tip-Bu-Degil-Haberleri/101-hekimler-kurtculugu-ve-parayi-cok-seviyor
Bu sayfalarda yer alan okur yorumları kişilerin kendi görüşleridir. Yazılanlardan www.insanbu.com sorumlu tutulamaz.
fahri kumbul 1.11.2022
Taciz, istismar, nefret söylemi, çocuk istismarı gibi aşağılık söylemlerin denetimi elbette önemli. Ciddi veya tekrarlayan ihlaller için askıya alma ve yasaklamalar getirebilir. Fakat bireylerin konuşmasını tamamen engelleyen katı engeller konulamaz. “Güç, vatandaşlara kısıtlamalar dayatmaktan çok, bir tür düzenlenmiş özgürlüğe sahip olabilecek vatandaşlar 'oluşturmak' meselesidir.” Sansür, güç ilişkilerinin önemli bir parçasıdır ve yeni kurumsal, toplumsal otorite biçimlerine yol açar. Sansürden kaçma veya bozma girişimlerinin ortaya çıkması kaçınılmazdır. Güç odağının hoşuna gitmeyenleri kırparak ahlak denetimi yapmak, kendine uymayan sesleri bastırmaksa amaç… Sansür,/Ne sen sor /Ne ben söyleyeyim./Varsa Sansür/Olurum teessür.
kaan arslanoğlu 1.11.2022
Yok hayır, isimsiz arkadaşım. Olguları göz göre göre böyle çarpıtıyorlar işte. Bu son olayda da lafı çevirip "kimyasal kullanılmış olabilir, incelensin" dediğini iddia ediyorlar, savunmak için. Oysa kendi kulağımızla duyduk. "Kullanılmış" dedi. O eski olayda gönderdiği raporda ne dedi tam bilmiyorum. Fakat ne dediyse dedi, o rapor resmi bir tıbbi rapordur ve itirafçılık süresinin dolmasına iki gün kala alel acele yetiştirilmiş ve davanın tüm seyrini değiştirmiştir. Orada da sanıkları görmeden, sanıkların bu yönde savcılığa bir talebi olmadan rapor gönderdi. Bu bakkal Mehmet efendinin dilekçesi değil, tıbbi rapor hüviyetindeydi. Bir kere niye müdahil oldu, onu kim nereden buldu? Niye son dakikada olaya müdahil oldu? Sonraki asıl rapor da Fincancı'nın iddiasını çürüttü. Ergenekon davasında da müdahil oldu, ne sıfatla? Onca müracaatçı içinde onunki niye kabul edildi? Tüm bunlar NATO görevi.. vs.. derin ilişkileri kanıtlamak için yeter de artar bile. Sahte rapor meselesi de gayet açık.
1.11.2022
Hocam mumcu davasında verdiği raporla ilgili C. mumcu tarafından hakkında şikayette bulunulmuş. İÜ Nur Serter başkanlığında bu şikayeti incelemiş ve hakkında cezai işlem yapılmasına gerek olmadığına hüküm vermiş. Ayrıca fincancı mumcu davasında sanık avukatlarının başvuru üzerine ve onların anlatımı üzerine işkence konusunda detaylı inceleme yapılması gerektiğini yazmış raporunda. Yani işkence var dememiş. Basında yazılanlar kasıtlı bir çarpıtma olduğu izlenimi yaratıyor. Kimyasal silah iddiaları ise ayrı bir konu ve detaylı bilmiyorum o kanalda söylenenleri. Ama o kanala beyan vermesi bile sorunlu bence...