Tıp Bu Değil
Fetichiste’ler ekseriya ihtisas sahibi olurlar

Bu haftaki Naftalin’de 1943’te ikinci baskısı yapılan “Tenasül (üreme, M.H.) Hayatımız - Herkes ve her aile için bir rehber” başlıklı bir çeviri eserden iki madde var; Fetichsme ve dimağ yumuşaması (Felç). Tıbbi olmasının yanı sıra edebi bir metin tadındaki yazılara geçmeden önce;
Kitabın iç kapağından öğrendiklerimiz, “Müellifi: Dr. FRITZ KAHN” “Eserin tıb ilmi bakımından tercümesine nezaret eden: Dr. Feridun Frik” ve “Eserin, güzel ve tatlı bir üslûpla tercümesini yapan: Cemil Cahit Cem” imiş.
“Müellifin Önsözü”nde “Bu kitabın yazılmasında iki şey âmil olmuştur: Tecrübe ve merhamet… Çünkü doktorun bütün gördükleri yalnız bir tek şey ispat ve teyit ediyordu: İnsanlığın, bilhassa tenasülî sahada derin bir bilgisizlik içinde yüzdüğü ve bu derin bilgisizlik yüzünden sonsuz felaketler doğduğu.”
“Eser hakkında bir “Takriz”de (beğeni yazısında) Prof. Dr. Tevfik Remzi Kazancıgil, “Türk mürebbi ve mualimlerinin bu eserden edecekleri istifade büyük olacaktır. Bilhassa liselerin yukarı sınıflarında yetişkin gençler karşısında muallimlerin bu mevzular bakımından duydukları üzüntüleri bu eserin metodlu, vukuflu ve mutedil izahları bertaraf için iyi bir yardımcı vazifesi görecektir” diyor.
Soru şu: Üreme sağlığını topluma anlatmayı hedefleyen zamanlardan, günümüzün yeni evlenen çiftlerine belediyelerin dağıttığı kitaplarda “kadın nasıl dövülür”ün anlatıldığı, insansıların salyalar akıtarak doktorların nasıl ve neden dövülmeleri ve hatta öldürülmeleri gerektiğini birbirlerine şehvetle anlatıp kudurduğu, bugünlere nasıl geldik ey Ulu Manitu?
446. Fetichsme.
Fetichiste, sevgilisini değil de onun eşya ve teferruatını seven âşıktır. Bizim güzel elbiseler, kokulu saçlar veya sevdiğimiz kadının dantelâlı çamaşırları karşısında duyduğumuz hoşnutluğu, fetichiste “gözle görülen dış eşyaya taabüd mezhebi„ haline getirmiştir. Herkes gençliğinde aşağı yukarı bir fetichiste’dir. Genç âşık gözü, bir saç lülesine bütün baştan fazla kıymet verir, sevgilisinin elile bir kâğıt parçasına yazılmış olan birkaç satırı muska gibi saklar. Genç âşık sevgilisinin kum üzerindeki ayak izlerini öpmek istediğini bir şiirle ifade ederse bunda mübalâğa etmiş olamaz; hakikaten böyle bir şey yapabilecek ve bundan, on yıl sonra kadına malik olduğu esnada duyacağı zevkten daha fazla bir zevk duyacaktır. Fetichiste, cinsî ihtisasın iptidaî ve erken bir şeklinde kalakalmış tıflî bir tiptir. O, bütün diğer insanlar gibi madde çerçevesinden ruhî ve hissî çerçeveye yükselmiş değildir. Biz hepimiz olgunluk yıllarımıza geçerken, gençliğimizden bu nevi tektük tıflî izler de bereber götürürüz. Ve bunlar kimimizde daha kuvvetli, kimimizde de daha zayıf fetişist tezahürleri halinde kalırlar. Goethe 54 yaşında iken sevgilisi Christiane Vulpuis’e yazdığı bir mektupta şöyle demektedir: “Gelecek fırsatta bana kendilerinden bahsetmiş olduğun en son, yeni ve dansta iyice kullanılmış ayakkaplarını gönder. Bu suretle hiç olmazsa ben de senin bir şeyin bulunsun ve ben onları bağrıma basabileyim.„
Fetichiste’ler ekseriya ihtisas sahibi olurlar:
Ayakkabı fetişisti. Pabuçlara âşık olmuş bir delidir ve bir kadın ayakkabısı görür görmez aşktan çılgına döner: Onun için aşk oyununun ilk hâdisesi sevgilisinin pabucunu ayağından çıkarttırmadan öpmektir. Ayakkabı fetişistleri öyle çoktur, ki Avrupa büyük şehirlerindeki fahişelerden çoğu, bu nevi müşterileri avlamak için, gayet yüksek ökçeli ve nazarı dikkati çekecek renklerde boyanmış pabuçlar taşımağa başlamışlardır.
Çamaşır fetişisti. Yeryüzünün en büyük saadeti –tabiî kullanılmış– kadın çamaşırlarını gizlice bir dolapta saklamakta ve bazı hususî zamanlarda çıkararak tahayyüllere boğulmuş bir halde okşamakta bulur.
Saç fetişisti. Öyle bir kâhkül avcısıdır, ki bütün zevki güzel saçlı genç kızların peşinde koşmaktır. Bu zevk bazan bir hastalık halinde artar ve kâhkül avcısı ozaman, saç hırsızı haline girerek, kalabalık yerlerde genç kızların saçını kesmeğe başlar. Sonra bu saçı; tıpkı Amerika kızılderililerinin yüzülmüş kafa derisini bir zafer hatırası olarak saklayışları gibi, evine götürür ve bir taabbüd pulu olarak aynasının önüne asar.
536. Dimağ yumuşaması. (Felç)
Dimağ yumuşaması, mırdar ilik vereminin kardeşi gibidir. Mırdar ilik vereminde, mırdar ilik kaybolur ve onunla beraber insan vücudünün, alt yarısında hükmetme hassası da gider. Dimağ yumuşamasında ise, beynin dış kısımları, beyin kışrı yumuşamaya başlar, buranın bozulması demek sinir sisteminin, bilhassa düşünmek, hissettirmek, karar vermek gibi kabiliyetlerin merkezlerinin bulunduğu mıntıkanın bozulması demektir. Dimağ yumuşaması, ekseriya hastanın halinde göze çarpan bir değişiklik zuhurile başlar. Adam, muhitine “acayîp bir surette değişmiş„ görünür. Ozamana kadar gayet ihtiyatlı ve sakin bir insan olan hasta birdenbire yüksekten atar tutar, hakikîleştirilmesi güç şeylerden bahse başlar. O âna değin hesaplı kitaplı bir adamcağız olan tüccar, birdenbire macera şeklinde spekülâsyonlara girer. Ozamana kadar bir ahlâk nümunesi olan aile babası, birdenbire çapkınlaşır, hattâ ahlâksız olur. Öyle işler yapmıya başlar, ki “onun tabiatile gayri kabili teliftir„ ; “ondan böyle şeyler asla beklenemez„. Nihayet, günlerden bir gün –ki ekseriya bugün çok geç gelir ve adamcağız o âna kadar binbir güçlükle biriktirdiği servetini ya kumarda, ya borsa oyunlarında har vurup harman savurur– basbayağı çıldırır. Bu çılgınlıkta da ekseriya bir mikdar büyüklük iddiası mevcuttur: “Ben Çin İmparatoruyum!„ ; “öyle müthiş ve devir açıcı bir keşif yaptım, ki kimseye söylemiyeceğim.„ Bu nevi büyüklük çılgınlığı yerine, ruhî düşkünlük başlangıcı da sezilebilir. Meselâ, hasta yazıyı unutmaya başlar, boyuna yanlış yazar, yahut ta konuşmayı unutur, bu da bazı cümleleri yanlış teşkil etmesinden veya başladığı uzunca cümleleri doğru dürüst tamamlayamamasından belli olur.
Böyle hastaların, hastanede yatmaları lâzımdır. Hastaneye götürülen bu nevi hastalarda ekseriya ruhî düşkünlük sonra da bedeni düşkünlük başlar. İşte meşhur feylesof Nietzsche’nin faaliyet dolu ve parlak hayatının acıklı son faslı, bu şekilde kapanmıştır. Zavallı feylesof henüz 39 yaşında muazzam işler içinde iken ve tam “Umwertung aller Werte„ isimli yeni bir eser hazırlarken birdenbire ruhî düşkünlüğe uğramış ve parlak şahsiyetinin bütün ışıkları yavaş yavaş sönerek onu, bir enkaz haline getirmişti. Nietzsche’nin hayatındaki bu facia, bütün teferruatile, tipik bir felç vakasıdır. Felç, frengililerin takriben yüzde beşinde görülür.
Tenasül Hayatımız - Herkes ve her aile için bir rehber. Müellifi: Dr. FRITZ KAHN. Çıkaran : TÜRKİYE BASIMEVİ, Ankara Caddesi No. 38. İSTANBUL (İKİNCİ BASILIŞI: 1943), s. 146 ve 165-166.
Bu sayfalarda yer alan okur yorumları kişilerin kendi görüşleridir. Yazılanlardan www.insanbu.com sorumlu tutulamaz.
Mehmet Harma 23.03.2017
Evet Sn. Kumbul haklısınız, Niçe, frengi (Frenk'ten, yani Avrupa/Batı/Fransız'dan gelme) hastalığının beyin komplikasyonlarından muzdarip gibi gözükmekte. Oysa günümüzde bu evrede vakaya rastlamak çok kolay değil.
Fahri Kumbul 22.03.2017
Katkısız yazı bırakmamalı; bari bir dedikodu sorusu ekleyeyim: Goethe'nin pabuç fetişisti olduğu anlaşılıyor; ama Nietzsche'nin frengi hastalığından sıkıntılı olduğu çıkartılabilir mi yazıdan?