Tıp Bu Değil
TIP ESKİDEN DE O İDİ

Merhaba.
Aslında âşık atışması tarzı çok kişi tarafından doğru bulunmasa da, bazı hallerde bir başlık hakkında daha kapsamlı ve vurucu bir bilgilendirme için gayet etkili olabilmekte.
O yüzden ben de bugün Sayın Akif Akalın’ın imzası ile İnsanBu’da çıkmış olan Tıp “Artık” Budur çalışmasına cevaben bunları yazmak zorunda hissettim.
Siyasi görüş olarak kendisiyle neredeyse hiç örtüşmesek de, sağlık endüstrisine bakışımızın çok ortak nokta içerdiğini düşündüğüm bir hocamızdır kendisi. Yorumlarda “Akif Abi silahını maalesef telaşla ateşlemiş” derken neyi kastettiğimi birazdan detaylarıyla açıklayacağım. Kendisinin alınmayacağından eminim. Bilimsel tartışmada alınma olamaz zaten.
İfade biçimlerimle ilgili son 2,5 yılda o kadar gereksiz bir tartışma oldu ki, birazdan okuyacağınız metni, sırf sululukla suçlanmasın ve hakkıyla eleştirilebilsin diye son derece ciddi bir tonda yazdım. Bu andan itibaren metin diline yönelik eleştirilerinizin imla düzeyini aşamayacağını üzülerek bildirir, şahsımla alakalı takıntılı çamur atma hevesinizin de en azından tarz yönünden artık akim kalacağını size şimdiden hatırlatırım. Az sayıdaki samimi takipçimden de (hiç değilse bu konuda yazılacak yazılarda) artık zorunlu gördüğüm stil değişikliği için peşinen özür dilerim. Normalde çok daha eğlenceli ve çok daha okunabilir bir tekst çıkabilirdi. Yazık!
Tanımlamalarla başlayıp tartışmayı sonra geliştireceğim. Sayın Akalın’a yönelik eleştirilerim de tartışma içerisinde belirtilecektir.
Metodolojik disiplinden sapmamaya özen göstereceğime söz vererek ve geometrik düzenin yaratıcısını anarak başlıyorum.
Tıp Nedir?
Bildiğiniz üzere, ben kolay kolay “şu şudur”, “bu budur”, “bunlar böyledir” türevi cümleler kurmuyorum. Bunu başkalarına sürekli didaktik bir fonda endoktrinasyon hevesi içinde olan insanlara bırakma eğilimdeyim. Daha çok, “bu budur” diye söze başlayan kişilere “hayır, o dediğinizin öyle olmadığının kanıtı şudur” şeklinde itirazlarımı iletiyorum. Ha ille bir tanımlama yapacaksam da genelde bunu etimolojik (etimoloji: sözcük köken bilimi, iştikak) çözümleme ile ifade etmeyi tercih ediyorum.
Bu noktadan hareketle, ilk evvela dilimize Arap dilinden geçmiş olan bu kelimenin kökeni üzerine kısa bir disseksiyon (tam olarak iştikak demek) yapmayı daha doğru buldum.
İçinde ط (Kalın T) ve ب (B) olan şu kelimelere dikkatinizi çekmek isterim.
Tibb : Hekimlik mesleği ve ilmi – Aramicedeki kalın T, B ve B 3’lü kökünden türetme olduğu ve orijinal kökün bilmek veya ilim sahibi olmak anlamına geldiği ifade ediliyor. Arapçada I’nın ses karşılığı yoktur; o yüzden orijinali İ ile okunur. Yine Arapçada P’nin ses karşılığı yoktur. B ya da F dönüşümü farzdır. Bu halde tersi doğrudur. Arapçadan alınan kelimelerde Türkler kendi dil geleneklerine göre bu ses değişimlerini yapmışlardır. Daha önceki yazılarımızda örnekleri mebzul. Unutmayalım, günümüzde Türkçede sonu B sesiyle biten hece kural olarak olmamalıdır. Varsa istisnaidir ve çok büyük ihtimalle Arapça kökten geçiş söz konusudur.
Tabib : Hekim, doktor – Hekim zaten hüküm, hakem, hâkim, hikmet, mahkeme, muhakeme gibi pek çok kelimeyle aynı kökten geliyor. Hüküm veren kişi demektir.
Doktor ise doçent, doktrin, doktora gibi pek çok kelimeyle aynı kökten gelmekte. İngilizcedeki teacher, tutor sözcükleri de yine Latinik öncülden türemiş. Öğretmek kökü ile bağlantılı. Bir bilgiye sahip olan kişi demek oluyor yani. Tıp doktoru kavramını karşılamak için Batı dillerinde de genelde bizdeki gibi iki ya da üç farklı kelime kullanılır. Bkz: M. D. , physician, Arzt(in), médecin, medico…
Tababet : Hekimlik (meslek kolu) – Bkz: 11 Nisan 1928’de kabul edilmiş 1219 sayılı Kanun; yani Tababet ve Şuabatı San’atlarının Tarz-ı İcrasına Dair Kanun.
Etibba : Hekimler, doktorlar (çoğul form)
Etimolojik çözümlemeyi burada şimdilik kesiyorum. Meraklıları için ekte çok daha ayrıntılı bir bölüm olacak.
Evet, bu bilgiler ışığında soruyu yineleyelim. Tıp nedir?
El cevab: Tıp, hekimlerin icra ettiği meslek ve bu mesleğin icrasıyla doğrudan ya da dolaylı ilişki içerisindeki bilimsel disiplinlerin bir bütünüdür. Nokta.
Bu açıklama size çok ahmakça ya da yüzeyel ya da mekanik gelmiş olabilir, ama değil. Nedenini açıklayacağım (meşrebinize göre açımlamak da diyebilirsiniz), fakat şunu unutmayın: Kavram üzerinde hemfikir olunmadan tartışma yürütülemez.
-
Tıp bir sanat değildir.
-
Tıp, insanoğlunun sağlığını en kusursuz hale getirmeye ant içmiş, ağrıyı ve acıyı yok etmeye azmetmiş, ölümsüzlüğün peşinde koşan ve asla kendisi için bir şey istemeyen ulvi (hatta meleksi) varlıkların uğraşı da değildir.
-
Tıp, toplumcu bir ülkünün (meşrebinize göre ideal de diyebilirsiniz) sönmez ateşini yüreklerinde taşıyan sağlık kahramanlarının eşitlikçi bir düzen içerisinde sürdürdüğü çabaların bir bütünü de değildir.
-
Son olarak, tıp bir pipo hiç değildir.
Bunun tartışma ile alakası nedir?
Bunun tartışma ile alakası şudur: Kendi iç işleyiş mantığı olan bir meslek için (ki branşlarına göre bu iç işleyiş mantığı çok daha dallanıp budaklanabilir – ve maalesef branş da dal demektir) Rasyonalist, Pozitivist, İslami, Türkçü, Panslavist, Sosyalist, Budist, Seksist, Maçist yorumlar yapamazsınız. Size öyle geliyor diye şeylerin öyle olduğu zannına düşmeyeceksiniz.
Ayrıca metodolojik sınırlamaları iyi bileceksiniz. Armudun tadını veren molekülü kimyası yönünden tetkik etmek mümkündür. Ama aynı armudun, Papa Hazretleri’nin ve Çin’de yaşayan köylü Çang’ın damağında yarattığı tatları mukayese etmek için bir yöntemin henüz geliştirilmemiş olduğunu unutmayacaksınız (hiç geliştirilemez demiyorum; şu an için yoktur; yokluk ile maluldür).
Yani? Son derece subjektif bir “daha sağlıklı yaşam” hedefine yönelik arayışlar içerisinde bulunan kişiler ya da topluluklar var oldukça, onlara bu “daha sağlıklı yaşam” hedefi için ALTERNATİFLER sunacak bir sürü insan da olacaktır.
Yine yani? Millet “oram ağrıyor, buram ağrıyor; ben kilo veremiyorum, ben kilo alamıyorum; benim memelerim küçük, benim penisim küçük, benim çocuğum olmuyor, ben erkek çocuk istiyorum” türevi taleplerde ve yakınmalarda bulundukça, bu talepler ve yakınmalar için çözüm önerileri geliştirdiğini iddia edecek ve bunu bir endüstri koluna dönüştürecek kişiler de mutlaka çıkacaktır.
Hekim, tabip, doktor, şifacı, şaman, kabile büyücüsü ve hatta şarlatan falan dediğiniz insanların varlığını insanın içindeki Rasyonalist Cevher’e ve Sosyalist Ülkü’ye borçlu değiliz.
Bilakis, insan toplumlarının ilkel dönemlerinden beri SAĞLIK bir META olagelmiştir. Siz öyle olmasını istemiyorsunuz diye bu halinden çıkmaz ve çıkmayacaktır. Yazık ki, SEKS de aynı META olma hali ile maluldür. Bu ise bambaşka bir tartışma konusudur.
Peki bunun Alternatif Tıp’la ve Akif Akalın’ın yazısı ile alakası nedir?
Şudur: Maalesef Sayın Akalın silahını hakikaten acele ile ve rasgele ateşlemiştir.
Buna dayanağım olmadığını sananlar için madde madde açıklamalara geçiyorum.
-
Sanılanın aksine (ve ilk bakışta mantıksız gibi duracak bir önerme olsa da), İnsanoğlu, sağlık arayışında hem gayet rasyonel hem de gayet irrasyonel (aslında imanlı da denilebilir) durum analizi ve karar alma süreçlerini işletir.
-
Burada durum analizinin ve karar alma süreçlerinin rasyonel veya irrasyonel yürütülmesini belirleyen çok fazla faktör vardır.
-
Bir kişi ya da kişiler, durum analizini rasyonel yürütebilir, fakat karar alma süreçleri irrasyonel olabilir.
-
Bir kişi ya da kişiler, durum analizini irrasyonel yürütebilir, fakat karar alma süreçleri rasyonel olabilir.
-
Hizmeti talep edenin eğitim düzeyi, aidiyetleri, alım gücü önemli belirleyicilerdir.
-
Ama çoğunuzun düşündüğünün yine aksine, daha iyi eğitimli, daha organize ve kentsoylu bir aidiyetten çıkan ve alım gücü ortalamanın daha üstünde olan bireylerde rasyonel analiz ve karar alma süreçlerinin çok daha baskın olduğunu gösterir kanıt yoktur.
-
Her çağ, her millet, her toplum tabakası için sağlık hizmeti arayışına cevaben çok çeşitli ALTERNATİFLER üretilmiştir ve üretilecektir.
-
Kişisel gözlemim o yöndedir ki (kişisel gözlem bilimsel yazıda konu ya da referans edilebilir; sınırları vardır; ben o sınırlara şu an riayet ediyorum) çok ani gelişen ve hastanın durumunda gözle görülür (hatta elle tutulur) değişikliklere neden olabilecek pek çok durum için (örnek: akut karın ağrısı -cerrahi konsept- , anjina pektoris, hemipleji), fiziki yaralanmalar için ve gözle görülebilecek ya da etkisi hissedilebilir olup görüntülemeyle gösterilebilecek kitleler için bu devirde insanlar Alternatif Tıp’a itibar etmemektedir. İleri evre bazı kanser olgularında Alternatif Tıp’a itibarın altında başka bir psikososyal mekanizma yatar. Bu ise bambaşka bir yazının konusudur.
-
Sağlık endüstrisinin kapitalist gelişim çizgisinde yediği bazı büyük haltlar nedeniyle Ortodoks Tıp mefhumuna kurumsal olarak güven bir miktar sarsılmışsa da, 100 yıl, hatta 50 yıl öncesinden kat kat öte bir itimat hali söz konusudur (Toplum normal şartlarda Ortodoks Tıp’ı muteber addeder).
-
Ortodoks Tıp savunucusu ya da icracısı pozlarındaki bazı insanların bireysel fışkı yemeleri ve para / makam / itibar açlıkları nedeniyle kısmi bir güven sorunu ülkemiz özelinde de mevcuttur. Ama düşünülenin aksine, Kapitalizm her nefsi kendi çarkının içine, daha çok da Ortodoks Tıp üzerinden, sokmaya azm-ü, cezm-ü, kast-ü müsemmem eylemiştir.
-
Tartışması çok daha uzun ve ayrıntılı olacak başka bir husus da, KRONİK AĞRI denilen olgunun Ortodoks Tıp’ın da başarı ölçüsünde Alternatif Tıp’tan çok belirgin fark sergileyemediği (üstünlüğü geçtim; fark yok!), bulanık ve derin ve bereketli bir av sahası oluşturmasıdır.
-
Yukarıda saydığım bazı özel haller ve benzerleri haricinde genel tıbbi uygulamaların konu edindiği pek çok sorun aslında heyulaları, gayya kuyularını andırmaktadır. Tanımlamalar, sınırlar, etki mekanizmaları net olarak ortaya konulmadığı müddetçe bulanık sudaki (hatta çamur deryasındaki) bu bereketli av devam edecektir. Burada taraflardan birinin diğerine bok (meşrebinize göre çamur da diyebilirsiniz) atarken unutmaması gereken ifade “Tencere, dibin gara! Seninki benden gara!” olmalıdır.
-
Bazı uygulamalar bir vakit birileri tarafından Alternatif Tıp defterine yazıldığı için hâlâ o başlıkta sanılabilirler. Bu, yaygın bir hatadır. Sadece bu madde bile çok daha ayrıntılı bir yazıyı tek başına hak etmektedir.
-
Bu tartışmalarda genel tıp pratiğinin hem satıcı, hem de alıcı için aslında gayet iktisadi bir mantıkla yürütülen iktisadi bir faaliyet olduğunu unutmamak farzdır!
-
PLASEBO etkisi hiç de mucize, ruh, parapsikoloji falan gibi zırvalarla alakalı olmayıp evrimin gayet doğal bir yan ürünüdür.
-
Evrimin tüm yan ürünlerinin olabileceği gibi, PLASEBO etkisi de iktisaden önemlidir.
-
İktisaden anlamlı bir eyleme dönüşebilecek her hizmet ya da mal arayışı kendi piyasasını ya da piyasalarını yaratır.
Evet, şimdi bu maddeleri dikkate alarak Sayın Akalın’ın yazısında alıntıladığı Facebook mesajlaşma silsilesine ve yine Sayın Akalın’ın bu yazışma nedeniyle “Alternatif Tıp” olarak adlandırdığı faaliyete yönelik eleştirisine bakalım. Acaba Akif Akalın o kinayeyi o özel örnek üzerinden yapmakta haklı mı, haksız mı? Göreceğiz.
O sosyetik yoga öğretmeni, bioenerjici, akupunkturcu, doğum koçu, ayurvedacı, transendental meditasyoncu, new age spiritualism’i takipçisi veya türevi eşhasın mesajlarında asıl konu ne idi?
X kod adlı beslenme danışmanı C8-T1 bölgesinde kalıcı bir iyileşme için neler yapılabileceğini hempalarına danışıyordu. Ve bütün konuşma bunun üzerinde dönüyordu.
Yani? Ne var bunda?
C8-T1 ne? C cervical’in C’si. T ise thoracic’in T’si. Ne bunlar? Omurganızdaki omurların bölge kodları. Cervical boyun bölgesindekilerin ortak adı. Thoracic ise sırt (kaburgaların çıktığı omurlar) bölgesindekilerin ortak adı oluyor. Cervical’de aslında 7 omur var. Ama 8 dermatom sahası adlandırılmış. Teknik bir ayrıntıdır bu. Ama dermatomun ne olduğunu bilmeniz daha önemli.
Dermatom 2 anlama gelir. Deri yaması (halk diliyle konuşuyorum) çıkartmak için çok ince deri tabakalarını plaka şeklinde kesmeye yarayan bir aletin adı dermatomdur (sardalya konservelerini açmaya yarayan mekanizmaya benzer). Fakat bizim dermatom bununla alakasızdır. Burada söz konusu olan dermatom, omurgada belirli bir seviyedeki sinir kökü çiftinin duyusunu aldığı deri sahası demektir. Misal, S1 topuk sahasının dermatomu iken, L5 ayağın üstü olur.
Yine yani? X denilen vatandaşın boynunun kökü ile ilk kaburga çiftinin çıktığı omuru arasında bir sorunu varmış. Halk diliyle konuşursak, omurları düzleşmiş, fazla eğrilmiş, kanalda ya da sinir köklerinde daralma (kireçlenme!) / baskı oluşmuş ya da kazaya ya da darbeye bağlı bu alanda bir zorlama olmuş.
Şimdi siz normal insanlara şunları soruyorum:
-
Bu sebeple ya da benzeri bir durumda (ki muhtemelen belirli alanlarda ağrı, uyuşma, karıncalanma, keçeleşme şikâyetleri olabilir; bazı hallerde kas kuvveti de azalabilir) hemen doktora gider misiniz?
-
Biraz bekler misiniz?
-
Bu tür yakınmaların istirahat ile geçebileceğine inanır mısınız?
-
Rapor almak zorunda kalmasanız doktora gider misiniz?
-
Doktora giderseniz ilk olarak aile hekiminizi mi tercih edersiniz?
-
Romatoloji ne iş yapar?
-
Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon ne iş yapar?
-
Nöroşirurji (Beyin ve Sinir Cerrahisi) ne iş yapar?
-
Ortopedi ne iş yapar?
-
Velev ki bu yukarıda saydığım branşlardan birine ya da tamamen eş-dost-akraba ilişkileriyle tanıdığınız, ama branşı bunlarla alakasız bir doktora gittiniz ve size bir reçete verdi; bu reçeteye ya da tedavi önerilerine harfiyen kaçınız uyar?
-
İğneler haplardan sizce daha tesirli midir?
-
İlaçlardan umudu kesip ya da baştan itibaren hiç ilaç almayıp, hatta reçetedeki ilaçları eczaneden alıp/eve götürüp/hiç açmadan kendi kendinize basit çözümler arar mısınız?
-
Geleneksel yaklaşımlarla aranız nasıldır (örneğin masaj, örneğin sıcak uygulaması, örneğin soğuk uygulaması…)?
-
Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon masaj, stimulasyon, parafin banyosu ya da traksiyon önerdiğinde bunlar sizce çok mu Ortodoks yöntemler olur?
-
Evde küçük bir çocuğu ya da anoreksik kızınızı ya da paranız çoksa masaj salonunda Taylandlı minyon masözü sırtınıza çıkartıp çiğnettirmek sizce çok mu irrasyoneldir?
-
Hamama gitmek ve tellağa kendinizi ovdurmak???
-
Kaplıca???
-
Komşu Fitnat Teyze’nin eltisinde bunun aynısı olmuşken bağladıkları çiğ etle şikâyetlerinin düzelmiş olması size ne ifade eder?
-
Çiğ et, şekerle çiğnenmiş ekmek içi, canlı alabalık, sirke, sarmısak ve soğan ezmesi, ısırgan ya da yıvlıcan otu (böyle bir ot yok; ben uydurdum şu an; ama diğerlerinin hepsini gördüm!) gibi şeyleri ağrıyan yerlerine katmer katmer bezlerle saran insanların topikal olarak uygulandıklarında manda gönü gibi sahadan asla hastalıklı intervertebral alana ulaşamayacağı herkesçe malum olan, süper Ortodoks ve hiper oynar başlıklı ve soğutma ya da ısıtma etkili (ve SGK ödeme listesinde bulunan) Zortaljin Gel (gel yazılır – jel okunur) kullanan insanlardan ya da Zortaljin Gel’i reçete eden tabiplerden daha mı az rasyonel olduğunu düşünüyorsunuz?
Sorularımı çoğaltabilirim. Ama gereği yok. Ne demek istediğimi sanırım çoğunuz anlamaya başladı.
Buradaki problem zaten Kronik Ağrı kategorisinde ele alınabilir ve bu bir gayya kuyusudur. Plasebo etkisi ilaç etkisiyle yarışır. Ortodoks Tıp ile Alternatif Tıp’ın arasındaki çizgi bu noktada belirsizdir. Bana göre değildir, ama normal adama göre öyledir.
Ha “Bana göre değildir” dedim ya… Yanlış anlamayın. Bugün Ortodoks Tıp başlığında ele alınan ve bu Kronik Ağrı mefhumuna yönelik olarak sunulan tedavi seçeneklerinin çoğu metodolojik yönden sağlam hiçbir kanıtla desteklenmemiş ve tamamen sağduyu ile gelenekleştirilmiş uygulamalardır. Ya da Ortodoks Tıp’ın yılmaz savunucusu olduğu iddia olunan bazı paragöz şarlatanlar tarafından plaseboya üstün olmadıkları görmezden gelinerek bu yöntemler pazara halen kakalanmaktadır.
Sona yaklaşıyoruz. Sadede gelmemi istiyorsunuz. Âşık atışması bu kadar uzun sürmez dediğinizi hissediyorum. Ama ne yapayım? Hürriyet Yaşar alıştırdı bizi de “yazıya yazıyla cevap verme” tiryakiliğine. :))
Bir vakit beni bile “masaya dayalı tıp” uyguladığım gibi komik iddialarla suçlayabilecek tiynetsizlerin okurlar arasında süper zırva takma adlarla beklediklerini ve sinsice uygun anı kolladıklarını bildiğim için onlara onların Kutsal Kitap’ından, onların anlayacağı dille yanıt vermek istedim. Yine de sıradan okur için sınırlı da olsa açıklama yapacağım.
Aranot: Pozitivizm konusunda August Comte ile yarışabilirim; siz bakmayın o Kanıta Dayalı Tıp gurularına. Ben hiç masaya dayanarak söylemiyorum bunları. Eleştirel akıl sahibi olmamaktan Rab bizi muhafaza eylesin. Amen.
Haydi, Akif Akalın’ın Alternatif Tıp uygulaması diye blok olarak alaya aldığı yöntemlerden ikisine bakalım.
-
Sülük Tedavisi
A systematic review and meta-analysis of medical leech therapy for osteoarthritis of the knee.
Lauche R, Cramer H, Langhorst J, Dobos G.
Clin J Pain. 2014 Jan;30(1):63-72. doi: 10.1097/AJP.0b013e31828440ce. Review.
-
Akupunktur
Acupuncture for pain: an overview of Cochrane reviews.
Lee MS, Ernst E.
Chin J Integr Med. 2011 Mar;17(3):187-9. doi: 10.1007/s11655-011-0665-7. Epub 2011 Feb 27. Review.
Acupuncture for neck disorders.
Trinh K, Graham N, Irnich D, Cameron ID, Forget M.
Cochrane Database Syst Rev. 2016 May 4;(5):CD004870. doi: 10.1002/14651858.CD004870.pub4. Review. Update in: Cochrane Database Syst Rev. 2016 Nov 17;11:CD004870.
Bu bağlantıları, İngilizce okuyabilen ve tıbbi literatür takibi yapmayı kıyısından kenarından öğrenmiş okurlara şiddetle tavsiye ediyorum.
Ben kısa bir özet geçeyim. İlk çalışma tıbbi sülük uygulamaları ile ilgili ve diz osteoartritinde sülük tedavisinin etkin olduğuna dair ciddi kanıt sunuyor.
İkinci ve üçüncü çalışmalar ise akupunkturun bazı (tüm değil) ağrı formlarında inaktif tedavilere göre üstün olduğuna dair kanıt sunuyor.
Cochrane Database review’ı bile var! Kanıta Dayalı Tıp’ın pusulası olur kendileri.
Yukarıda yazdıklarımı iyi okudunuz mu? Bir düşünün bakalım. 5 tane sosyetik gurunun kendi aralarında “şifa” geyiği yapmalarından çıkartılacak kritik sizce Sayın Akalın’ınki gibi mi olmalıydı?
Burada kesiyorum. Daha konuşulacak bence çok şey var. Ama eleştiri mantığımızı bence revize etmezsek, ulaşmak istediğimiz kitlelere zor ulaşırız. Meramımızı anlatma serüvenimizde, ülseratif kolit olduğunun sinyalini gazeoz iletişimle vermeye çalışan davulcunun makus talihi ile kesişebiliriz. Öyle olmasın bence. Ortodoks Tıp’a karşı eleştirimizi daha keskin yapalım. Ortodoks Tıp hiç de düşündüğümüz kadar Ortodoks olmayabilir. Bunu da aklımızdan çıkartmayalım.
Sağlık endüstrisinin iğrençliklerini milletin gözüne sokmaksa amacımız, Kronik Ağrı başlığındaki ayurveda-kamasutra-tantrikseks türevi zortlatmaları eleştirmenin mala ve davara pek bir hayrı dokunmayacağını düşünüyorum.
Talep gelirse bu kardeşinizin her bir ara başlıkta yazının tillahını yazacağından kuşkunuz olmasın.
En kalbi duygularımla sizlere selam ediyor ve şimdilik Allahaısmarladık diyorum.
Arz ettim.
a.y.a. (sıradan bir vatandaş)
P. S. 1: Reiki ve hipnozla beni benden almıştın. Kendime hâlâ gelemedim desem yeri var. Bence ben Spock olduğum için anlamıyorum o işlerden. Ama beğenene karışmam.
Ekinezya iç. Sibirya Ginsengi’ni de unutma. Sevgi ile iyileşmez bazı şeyler. Bilirsin!
Etimoloji meraklıları için EK
Kalın ve İnce T ve B üzerinden devam edelim. Bence ilginç!
Tab : Basmak, damga vurmak – Fotoğraflar eskiden TAB edilirdi. Matbaa, matbu, matbuat bu kökten gelir.
To tap İngilizcede vurmak, yere ayağıyla vurmak (tap dance)…
Tepmek, depmek… İlginç!
Taban ve tabanca… Daha da ilginç!
Tabiat : Doğa, yaradılış – Tabiat Ana: Mother Nature. Kalın T, B ve ي (Y) 3’lü kökünden gelir.
Tabii : Doğal, doğaya uygun, yaradılışa uygun
Tayyib : İyi, uygun, hoş, mutlu – Sudan Arapçasında nispeten eğitimli insanlar konuşurken sürekli tayyib, tayyib dediklerini duyarsınız. 19. yüzyıl sonundan başlayan İngiliz etkisi ile alakalı olsa gerek. Hani bilenler bilecektir, İngilizcede de laf evelenip gevelenirken “well, well” demek huyu vardır.
Namaz duası olan ve fakat Kuran’da geçmeyen Tahiyyat’ta da “vettayibatu” diye bir bölüm okur Müslümanlar. Oradaki tayyib de bunla alakalı.
Şimdi soru şu: Acaba bu Kalın T, B ve Y ile gidenlerin sağlıkla bir alakası olabilir mi? Doğa, fıtrat, iyi olma hali falan… Zihin antrenmanı yapıyoruz.
Tâbi : Bağlı olan, uyruk olan, uyan – Bu ince T ile yazılıyor. Hani şu B var ya… Onun altındaki tek noktayı alın. Üste 2 nokta koyun. Elif, be, te… O te işte bu T. ت – aha bu yani.
Tâbiyet : Uyruk, bağlı, bağımlı olma hali – T.C. tâbiyetinden – T.C. uyruklu
Tebaa : Uyruk olanlar, bağlı olanlar, takip edenler
Ya peki tabak, tabaka, tıpkı, mutabık, mutabakat, tava, tepsi… Bunlar da disseksiyonu hak etmez mi?
Hadi bakalım kuzucuklarım. Bugünlük benim devrelerden fazla bişey beklemeyin. Yorgunum. aya terli!
Bu ipuçlarından bence bi gamyon çerezlik atıştırma çıkar. Ne diyoduk? Mucize yok! Görmek isteyen gözler için her yer şaşılası şeylerle dolu! Yeter ki gözler kör iman bulutuyla kapanmış olmasın!
P. S. 2: Yeter ki dedim de aklıma geldi. Fikret Kızılok’un şarkısını dinleyeyim. Sen anlarsın.
Bu sayfalarda yer alan okur yorumları kişilerin kendi görüşleridir. Yazılanlardan www.insanbu.com sorumlu tutulamaz.
arif yavuz aksoy 11.05.2017
sayın sayer, ilgisiz mi ben de şimdi tam kestiremedim. ama cevap vereyim. 1. ben orada antibiotikten korkulmaması gerektiğini ortaya koymadım. öyle bi çabam da yoktu. şunu sormuştum Yavuz Abi'ye: o tavuk etlerinde antibiotik kalıntılarının ne düzeyde olduğu ve kalıntı varsa bunların pişirme yöntemlerinden etkilenip etkilenmedikleri, hatta velev ki pişirmeden de etkilenmiyorlar, insan metabolizmasındaki akıbetlerinin ne olduğu araştırılamaz mı? aslında verdiğim linklerde bunlara ait dökümler de vardı. ki bazıları ta 60'lı yıllardandı o linklerin. itirazım Yavuz Abi'nin argümanında eksik kalan bi yer olduğu yönündeydi. yoksa bence de antibiotik kalıntısı ille ki vardır. 2. kişisel beslenme tercihleri iyi örnek olmaz. olamaz. benim yaşamımı ve tükettiklerimi görseniz belki tiksinirsiniz. o derece yani! :) 3. hayvan menşeli protein tüketiminin düşüklüğüne çözüm bence başka yerlerde. ama bu bambaşka bi tartışma konusu. teşekkür ederiz. yorumlarınızın devamını bekleriz. a.y.a. efendisss
T. Sayer 10.05.2017
A. Y. A. Bey belki biraz yazıyla ilgisiz olacak ama: bu tavuk yiyelim-yemeyelim konusunu sonradan okudum, orada antibiyotikten korkulmaması gerektiğini ortaya koymanıza rağmen konvansiyonel tavuk yemediğinizi de eklemişsiniz. Bu lezzet açısından yapılmış bir tercih mi yoksa sağlık açısından başka çekinceler var mı? Türkiye gibi hayvansal proteinin alımının çok düşük olduğu bir ülkede tavuğu, yumurtayı yasaklamak aşırı lüks gibi geliyor.
arif yavuz aksoy 10.05.2017
akıllı telefon türkçesi son yorumumda resmen mıçmış. neyse. ben de hürriyet yaşar taktiğine başvurucam bundan sonra. yorumlara yazı ile cevap vermece... a.y.a. kıs kıs kısss
arif yavuz aksoy 06.05.2017
Sanırım istediğim tartışmayı başlatmayı üzereyim. Ama pazartesi sabahına kadar bu bekleyebilir. Bu arada, dipteki etimoloji yumurtalarına hiç alaka gösterilmemiş olması beni üzdü. :) Şaka! Yazın siz ha buraya. Pazartesi görüşürüz. a.y.a. arkası yarınsss (hatta yarından da sonrasss)
Kaan Arslanoğlu 06.05.2017
Bu anlayışa sahip olanlar kapitalist sistem içinde oturup ötekilerle aynı şeyleri yaparak beklemezler. 1- sistemdeki çarpıklıkları ve bilimselmis diye kakalanan madrabazliklari teşhir ederler. Bakiniz: tıp bu değil kitapları. 2- bu sistem ve hatta bu iktidar altında kafalarındaki doğruları -yanlış veya doğru - tıp pratiğinde hayata geçirmeye çalışırlar. Bakınız: İlknur arslanoglu'nün tıp pratiği. O zaman da tıp resmen ve sapına dek kanıtıyla o olur. Yaniii sosyalist tıp olur. Olduğu kadarıyla ve her şeye rağmen. Bu yaşamdır, insan karakteridir, tevil kaldırmaz.
Kaan Arslanoğlu 06.05.2017
Sevgili aya'ya geri zekalı cep telefonumdan, çok da zekilik iddiasında olmayan kısa cevap vermeye çalışacağım. Söylediklerinden bir kısmına katılıyorum. Katilmadiklarim: karakteri insanın kaderidir. Herkes kendi karakterine göre her şeyi yorumlar. O yüzden her kavram her insanda tamamen farklı olabilir. Bu post modern yorum değildir. Bu canla kanla milyar kez kanıtlanmış insan gerçeğidir. Konuyu dağıtmaz isek. Sosyalist tıp vardır. Sovyetlerde çinde kübada hayata geçmiştir. Daha iyileri de pek ala geçebilir. Bu tıp anlayışı genel tıp anlayışından tamamen farklıdır. Bu konuda sayısız yayın ve kanıt vardır. Devam edecek....
arif yavuz aksoy 06.05.2017
Muhterem başkanım, ben maalesef okulda da böyleydim. Her işi son dakkaya bırakırdım. Ama yetişiyodu yine de. Bu arada, gabak çekirdee tavsiye ettiydiniz. Son görüşmeden beri onu yiyorum. Tabisi de kızlarla! :))) a.y.a. gabak çekirdeği içiklesss
Akif akalin 06.05.2017
Prensipte hiç sorun yok. Sorun "bilimsel" sözcüğünde. 1. Bir uygulama veya yöntemi bilimsel yapan, bunun bilimsel yönteme dayanmasıdır. 2. Tıp şarlatanlığa en açık meslektir. Bu nedenle insanlık tarihinde kamusal olarak düzenlenen ilk meslektir (bkz. Hammurabi yasaları). Kuşkusuz bu düzenlemeler tıbbın şarlatanların eline düşmesini önlemeyi garanti etmez. Diplomalı hekimler de şarlatanlık yapabilir. 3. Burada asıl sorun bazı insanların insanları tanrısal ve benzeri güçlerle tedavi ettikleri iddiasıdır. Soytarılık olan budur. 4. Kaynağının doğa üstü olduğU iddiasında olmayan hiçbir uygulama ve yöntemin dışlanmaması gerektiğini düşünüyorum. Fakat bunu yapanının ne yaptığını bildiğinin kamusal olarak denetlenmesi gerekir (tam garanti olamasa da). 5. çinlilerin 5000 yıl önce kafa içi basıncı cerrahi olarak azalttığını biliyoruz. Sorun ne yaptıkları deil, ne yaptıklarıni bilmemeleriydi. Fosillerden bu uygulamadan sonra yaşayanlar olduğunu biliyoruz. Fakat kaç gariban kurban gitti?
Kaan Arslanoğlu 06.05.2017
Aman allahım. Güneş dil sözlüğünün yayınevine teslimi için son 5 gün ve bizim aya hala ödevini göndermedi ve parkta bahçede kızlarla dolaşıp ayçiçek çitliyo.
Ezel Parsa 06.05.2017
Para-meta-para döngüsüne giren herşey gibi tıp da bu döngüye girdiğinde soyutlanıp bilimden uzaklaşır. Akla olan inanç azaldıkça insanın ruhuna korku yerleşir, tıpkı vahşi insanda olduğu gibi... Bu durum canavarlar üretir. Tıbbın kötüye kullanılmasında bilimin bir suçu yok, insanlar suçlu...
arif yavuz aksoy 06.05.2017
Merhaba'dan sonraki üçüncü paragrafta 3 tane kendisi var. Candy çekmiş zaar canım. Hipoglisemi öyledir. Sululuk olmasın, kupkuru olsun diye diye dürrük sıtayla yazı yazdırıyoğuz bana. Ondan sonra benim sistem de ha böyle fatal error veriyo. a.y.a. o ne dürrük stilsss
Ç. 06.05.2017
Akif Akalın'ın yazısını arkadaşıma gönderdiğimde basit eklem ağrılarında, hafif depresyon hastalıklarında plasebo etkisinin de olabileceğini konuşmuştuk. Arif Yavuz Aksoy yazısıyla daha güzel bir biçimde açıklamış. Yazı uzun olmadığı için stil değişikliği okunmasını olumsuz etkilemiyor.