Tıp Bu Değil
Akademik Unvanların Para İçin Kullanımı, Akademik Unvanların Üniversite Dışı Kullanımı

Başlıkta iki konuyu gündeme getiriyoruz. Birbirine bağlı iki sorun. Bazı arkadaşlarımız diyor ki, akademik unvanların Batı’da, yurt dışında, üniversite kapısından çıktığınızda bir anlamı yoktur. Bu unvanlarla para da kazanamazsınız.
Akademik unvanların bizdeki kadar kötüye kullanıldığı, bizdeki kadar bilim için değil, para için elde edildiği bir başka ülke yoktur. Bunda hemfikiriz.
Ancak değişik ülkelerdeki uygulamalar, anlayışlar ne? Bu konuda değişik ülkelerde ne kadar katı, ne kadar esnek tutum var?
Biz araştırmadık bu kez!
Size hazır bir paket halinde sunmuyoruz bu sefer.
Bunu sizlerden, değerli okur ve yazarlarımızdan bekliyoruz. Lütfen mevcut bilgi ve deneyimlerinizi aktarınız ya da daha iyisi, konuyu araştırıp bizlere sununuz.
Ki, güzel bir bilgi alışverişi, tartışma olsun, bizler de ayrıntılı öğrenelim.
Konu nasıl gündeme geldi?
Ali Rıza Üçer dostumuz sorunu bir kez daha hekim camiasında tartışmaya açmış. Her zaman olduğu gibi çoğunluk ve özellikle bazıları buna tepki göstermiş. O da tartışma vesilesiyle çok eski bir yazısını tekrar paylaşmış. Aşağıda sizlere bu yazıyı sunuyoruz.
Görüş ve katkılarınızı bekliyoruz.
İnsan BU
Tıp Fakültesi Eylemlerindeki Tutarsızlıklar
3 Şub, 2011
Tıp fakülteleri öğretim üyelerinin “tam gün ve performans” sistemine geçiş nedeniyle TTB desteği ile gerçekleştirdikleri protesto eylemlerindeki tutarsızlıkları dile getirdiğim “Tıp Fakülteleri Öğretim Üyelerinin Çifte Standardı” başlıklı iletime hekim tartışma forumlarından oldukça yoğun bir tepki geldi. Olumsuz tepkilerin hem mevcut TTB yönetimine yakın kesimlerden hem de “TTB’ye muhalif olduğunu savlayan” İzmir Tabip Odası gibi çevrelerden gelmesi dikkat çekiciydi.
Mezopotamya Tıp Günleri sayesinde “Kürt dilinin gelişiminin ve etkinliğinin daha da yükseliyor, Kürtçe’nin de dünyanın diğer belli başlı dilleri gibi hak ettiği önemli yeri alacağına inanıyoruz. Dilimizin gelişimi ile birlikte ulusal kimliğimiz de daha belirgin ve güçlü hale gelecek ve uluslaşmamızda bir basamak daha ileriye varacağız. Dünyanın özgür ve eşit ulusları arasında Kürtler de artık yerlerini alacaktır.” türünden cüretkâr açıklamaların yapıldığı kör gözüm parmağına “Kürdistan” provalarına öncülük eden TTB yöneticileri ile cumhuriyetçi/ulusalcı olduğunu savlayan İzmir Tabip Odası yöneticilerinin tıp fakülteleri öğretim üyelerinin yarım gün çalışma, muayenehane ve özel muayene düzenlerinin değişmesi sürecinde ortak tutum almaları bende “söz konusu vatansa gerisi teferruattır” sözünün yerine “söz konusu özel çalışma düzenimizse gerisi teferruattır” sözünün geçerli hâle geldiği izlenimini yarattı.
http://www.mezopotamyatipgunleri.org/index.html
Tıp fakülteleri öğretim üyelerinin muayenehaneleri, yarım gün çalışmalarının saat 12’de sonlanması ve tam güncü öğretim üyelerinin özel öğretim üyesi kulvarında çalışma düzenleri ile ilericilik, solculuk, cumhuriyetçilik, ulusalcılık kavramları arasında hiçbir ilinti olmadığını sanırım herkes kabul ediyordur. Bu nedenle yapılan protesto eylemlerinde söz gelimi “muayenehanelerimiz Cumhuriyetin kazanımlarıdır, üniversite hastaneleri kamuya aittir” gibi sözlerin konuyu ilgisi olmayan bir mecraya çektiği ortadadır. Bu çerçeveden AKP ile mücadele ediyoruz argümanının ise AKP’nin değirmenine su taşımaktan öte bir değeri ve anlamı yoktur. Bu türden ulvi gerekçeler yerine kazanılmış ayrıcalıklarımız ve çıkarlarımız için mücadele ediyoruz denmesi samimi bir yaklaşım olacaktır. Demokrasi mücadelesini çıkar çatışması ve uzlaşması bağlamına oturttuğunuzda karşı çıkışlarınız daha anlaşılır hâle gelecektir.
Bu bağlamda eleştiri getiren çevrelerden sorularıma doyurucu nitelikte yanıt alamadığımı vurgulamak istiyorum. Yalnızca Vedat Bulut ve Kerem Doksat’ın iletilerini farklı bir yere koyuyorum, değerli dostum Bulut’a yanıt verdim, Kerem Doksat’a da kısa zamanda bir yanıt vereceğim.
Sorularımı bir kez daha hatırlatma gereği duydum, belki eleştirenler lütfedip ironiyi bir kenara bırakarak açık seçik, somut yanıt verirler, ne dersiniz?
1-Yarım güncü hekimlerden mesaisine düzenli riayet edenler saat 12.00’de fakültelerinden muayenehanelerine-özel hastanelere, özel tanı tedavi merkezlerine koşuştururken (mesaisine riayet etmeyenler saat 09-12 arasında da yoklar) tıp eğitimi, bilimsel araştırma ve faaliyetler, tanısı konulamamış, tedavisi yapılamamış hastaların nitelikli akademik ortamda tanısı ve tedavisi, genç doktorlara nitelikli eğitim gibi üniversiter misyonlarını aksatmıyorlar mı? Bu öğretim üyelerinin saat 12’ye kadar değil de tam gün çalışmasının tıp fakültelerinde bilimsel araştırmaları, eğitimi, tanı ve tedavi faaliyetlerini engelleyeceği iddiasının somut dayanakları ve kanıtları nerededir?
2-Performans tıp fakültelerinde iki kere zararlıdır derken, özel öğretim üyesi tanı-tedavi fark ücreti alınmadığı takdirde öğretim üyelerinin engin bilgi ve deneyimlerini esirgemelerini de zararlı buluyorlar mı? Yurttaşların maruz bırakıldığı, “bu ücreti verirseniz tanı-tedaviniz bekletmeden hocalar tarafından verilir, vermezseniz aylar sonrasına randevu verilir ve asistanlar tarafından tetkikleriniz yapılır, tedavi edilirsiniz” kıskacı performanstan daha zararlı değil midir?
3- Bu protestoları toplum nasıl algılıyor? Hükümet/YÖK/Sağlık Bakanlığı (AKP) bir yanda TTB, uzmanlık dernekleri, akademianın seçkin öğretim üyeleri öbür yanda, çoğunluk kimi haklı görüyor, kimin yanında yer alıyor hiç düşündünüz mü? “İlerici-solcu” olduğunu savlayan TTB yöneticilerinin kendi ifadeleriyle bu etkinliklerin içinde, arkasında ve yanında (hatta önünde) konumlanışı ibretlik bir yarılma ve çifte standart örneği değil midir?
Ali Rıza Üçer
İLK KURŞUN
http://www.ilk-kursun.com/haber/61426/tip-fakultesi-eylemlerindeki-tutarsizliklar/