Tıp Bu Değil
Soner Yalçın Bunu Neden Yapıyor? “Saklı Seçilmişler” Gibi Mükemmel Bir Kitabı Ne Maksatla Berbat Ediyor?
484 sayfalık kitabın 417. sayfasına kadar gelgitler yaşadım durdum. Bu esere “mükemmel” mi desem, yoksa “çok iyi” demekle mi yetinsem? Sadece “iyi” diye nitelemek biraz haksızlık olur… Çevremdeki bazı dostlar ağır eleştiriler getiriyorlardı hakkında. Okumak ve en azından bu arkadaşlar haklı mı haksız mı, bir şeyler yazmak gerekiyordu. Nitekim 417. sayfada Robert De Niro’yla karşılaşana dek “dostum da olsalar şunlara hadlerini bildireyim” diye geçiriyordum içimden.
O sayfadan sonra cidden üzüldüm, hayal kırıklığı yaşadım. Niye? Bunu anlatmadan önce ilk 416 sayfadaki önemli ve değerli noktaları özetleyeyim kendimce.
KİTAP NEDEN ÇOK İYİYDİ?
Gıda ve beslenme konusu cidden çok hayati. Bu önemi kavratmak için ekip halinde 2000’lerin başından bu yana yoğun emek sarf ediyoruz.
Ve bu kitap bizim o güne kadar dediklerimizi, demediklerimizi, bilmediklerimizi de gayet güzel toparlayarak gözler önüne seriyor. Yoğun çaba ürünü, değerli bir çalışma. Yazım tekniği açısından da başarılı. O da bir ekip çalışması ürünü gibi duruyor.
Dünyada gıda sektörü, en başa güreşen dev bir sermaye alanı. Büyük tekeller her yere hakim. 1900’lerden beri dayatılan ya da kapitalist-emperyalist ekonomik yasaların doğal gereği olarak benimsetilen ya da bilgisizlikten-bilinçsizlikten kabul edilen ya da sermayenin hizmetindeki bilimce kafalarımıza sokulan beslenme anlayışı.. sistemi… Tek kelimeyle korkunç.
Bu anlayış, bu sistem insanlığı kitlesel olarak hastalandırıyor, öldürüyor. Gelecekse daha karanlık görünüyor.
Yine dünyada en başa güreşen sektörlerden tıp-sağlık sektörü aynı veya benzer tekellerin denetiminde. Sağlıksızlık yayıyor.
Soner Yalçın tüm bunları yüzlerce somut örnek ve kanıt üstünden gayet yetkin biçimde anlatıyor, toparlıyor.
Üstelik beslenme ve sağlık meselesini kişisel tercihler ve kişisel kurtuluşa indirgeyen kimi popüler hocalarımıza inat, çok doğrusunu yaparak konuyu siyasileştiriyor. Bu beslenme kabusu siyasi bir proje aynı zamanda ve ondan kurtulmak da siyasi kurtuluşla mümkün. Dünya çapında ve Türkiye özelinde.
Bunlar kadar önemlisi: Türkiye özelinde konuyu bir sistem sorunu olarak ele alıyor. Sözüm ona “milliliğe” oynayan ve bu haliyle bile millilik numarasıyla hayli destek alıp oy koparan AKP iktidarının en azından ele aldığı alanda, yani gıda ve beslenme konusunda, sağlık konusunda millilikten alabildiğine uzak, dahası milli politikalara ne kadar düşman olduğunu gösteriyor.
417. SAYFAYA DEK HİÇ Mİ KUSUR YOKTU?
Vardı elbette. Ama ortaya konan bunca önemli gerçekler yanında onları devede kulak gibi değerlendirmiştim.
Birkaçından bahsedeyim. Bazılarından sonda bahsedeceğim.
Her zamanki Soner Yalçın yordamı doğrultusunda bazı ifadeler bilimsel anlayışı önemseyenlerce yadırganacak türdendi. İşte bunlar kanser yapar, şu diyabete yol açar, bu böbreğe hasar verir… gibi kestirmeci yargılar… Büyük ölçüde doğru olsalar da bu basitleştirici anlatım bazı yerlerde gerçeklerin altını çizecek yerde onları silikleştirir. “Sallama” izlenimi verdirir. Üstelik bunların birçoğu için kaynak da gösterilmiyordu. Keza bazı rakamlar ve oranlar fazlaca yuvarlak ve abartılıydı. Yarım litre kolalı meşrubat içtiğimizde bir bardak şaraba yakın alkol aldığımız gibi, yanlış hesaba dayalı tuhaf iddialar da cabası. (Sayfa 194)
Ama şöyle düşünün: Her gün TV’lere çıkan veya gazetelere yazan uzmanlar, hocalar… Beslenme, gıda, sağlık, tıp alanında ahkam kesip duruyorlar… Bilim adına, tabip odaları adına, üniversiteler, profesörlük.. bilmem ne adına. Kaçta kaçı gerçek anlamıyla bilimsel konuşuyor, yazıyor? Kaçı referans gösteriyor? Kaçı nesnel ve dürüst bilgi aktarıyor. Yüzde 0. (Bu bile iyimser kestirim – Can Ertan dostumdan esprisini çalayım). Yok şaka bir yana, çok çok düşük oranda…
Halka bir şeyler anlatmak ve gündem yaratmak için yazılmış popüler tarz eserlerde bir dereceye kadar abartı, bir dereceye kadar kaynaksızlık mazur görülebilir.
Takıldığım bir başka nokta. Sayfa 197-198.. Solcular gıda ve beslenme meselesini hafife alıyorlarmış. Onu “burjuva” bir sorun olarak görüyorlarmış. Soner Yalçın böyle diyor. Tamamen tersi… Solcular kendileri “burjuva” oldukları için, oyunun bir parçası oldukları için bu sorunu görmezden geliyorlar. Tıp-sağlık alanındaki büyük aldatmacayı da aynı nedenle görmüyor, göstereni engelliyorlar.
Soner Yalçın’ın bunları bilip de bilmezden gelmesini şimdilik iyi niyetine veriyorum. Yoksa biz kitaplarla yazdık, TV’lerde anlattık, yüzlerce makaleyle belgelerini döktük. Hemen her alandaki “solcular” sistemce satın alınmış durumda. İleri gelenleri daha da satılmış durumda. Biz bunun örneklerini tıptan verdik, medyadan verdik, edebiyattan verdik, sendikalar, meslek odalarından verdik. Nitekim Soner Yalçın, kitaba yöneltilen bir eleştiriye cevabi makalesinde böyle şeylerden haberdar olduğunu gösteriyor.
ROBERT DE NİRO VE AŞIYLA BAŞLADI KİTABIN TEZLERİNE SUİKAST
Soner Yalçın kitabın ta başında bir “solitin” şehir efsanesinden bahsediyor. İnternette bir dönem çok yayılan ve zaman zaman yeniden parlayan bir yalan habere dikkat çekiyor. Güya bu madde yoğurtlara katılıyormuş da, katılık yapıyormuş, tamamen zehirliymiş.. Bunu ortaya çıkaran iki öğretim üyesi kovulmuş.. vb. Bu türden bilgi kirliliklerinin, kasıtlı hedef saptırmaların bizzat gıdaları zehirleyen büyük tekellerce yaratılabileceğine değiniyor Yalçın ve “gastro-anomi” denilen bir kavrama dikkat çekiyor. Gıda konusunda kafalar öyle karıştırılsın ki.. Öyle güvensiz bir ortam yaratılsın ki.. Gerçek bilgiyi verenlere de artık hiç kimse güvenmesin… (internetteki “hoax” –sazanlama-kafesleme salgınını düşünün, bazıları sırf eğlence amaçlı değil..)
Ya Soner Yalçın ne yapıyor sağlık ve gıda alanında?
Aşı konusu kitaba suikastin birinci halkası. Sonrasında da asıl öldürücü darbeyi vuruyor.
Aşıya kısaca dokunalım. Yalçın’a göre aşılarda da büyük ticaret var, saptırma var, oyun var. Doğru mu? Bence doğru…
Ancak Soner Yalçın orada kalmıyor. Aşı karşıtı gerici ideolojinin yandaşlığına savruluyor. Benim şahsi görüşüm: (Birçok doktor arkadaştan bu konuda ayrılabiliriz.) Çocuklarda zorunlu aşılar zorunlu kalmaya devam etsin. Bunlar halk sağlığında, çocuk ölümlerini azaltmada defalarca kanıtlandığı üzere devrim yapmıştır. Zorunlu aşıları zorunsuz hale getiren Anayasa Mahkemesi Kararı tümden yanlıştır. Böyle sorunlar toplum sağlığı sorunudur ve ana baba inisiyatifine bırakılamaz. Bu konuda Dr. Ali Rıza Üçer ve Tıp Kurumu’nun görüşlerini okudum. Katılıyorum.
Ama tüm öteki aşılar üstünde tartışma devam ediyor. Bilimsel tartışmanın bitmediği aşılarda zorunluluk olmasın. Bunların bilim adına dayatılmasına da karşıyım. Konu açık açık tartışılsın. Hem bilimsel platformlarda, hem kamu önünde tartışılsın. Günümüzün ticari-sözde bilimsel tıbbı her şeyi dayatmayla halledeceğini düşünüyor. Tartışmaları despotça engelliyor. Bu ortam en çok hurafeci bilim dışılığa yarıyor, ona meşruluk kazandırıyor. Zorunlu aşılar bile her yönüyle tartışılsın. Bırakın halkı, doktorlar zır cahil birçok tıbbi konuda. Biraz gözleri açılsın.
Ama Soner Yalçın bu noktada değil. Zorunlu aşılara güvensizlik yaratıyor, hatta onların aleyhine bilimsel olmayan seçmece örnekler ve varsayımlar üstünden karalama yapıyor.
Fakat bu kadarı yine de “tartışma” bağlamında masum kabul edilebilirdi.
Sonrası tam bir sorumsuz kurgulama. İlluminati atmosferi, Nazi bağlantısı göndermeleriyle sorunu masallaştırma…
Aşılar dünya insanını kısırlaştırmak ve hatta öldürmenin bir aracıymış?
Sonra devam ediyor ve kitabın ana fikrini, esas tezini maalesef onlarca sayfa özetliyor.
Dünya gıda tekellerinin, oligarşisinin başta Rockefeller, Bill Gates, Monsanto, Cargill olmak üzere asıl niyeti… EVET ASIL NİYETİ… Daha fazla para kazanmak değilmiş. Daha fazla güç ve hegemonya da değilmiş… Dünyadaki tüm yoksul insanları, bir avuç seçilmiş ve ayrıcalıklı kesim dışında herkesi.. kısırlaştırmak ve YOK ETMEKMİŞ... Öldürmekmiş esas gayeleri…
Bir şeyin esasını anlatmaya kalktığınızda, gerçeklerden kesitler verdiğinizde.. daha tablonun tamamını görmeye bile dayanamayan birçok insan basar nidayı: “Komplo Teorisi”. Dedik ya, gerçeğin onda birine bile dayanamaz çoğu kişi. Dünyanın gerçeği komplodur oysa. İnsanlık tarihi boyunca on binlerce yıldır “komplo” sözcüğünü hafif düşürecek bir tuzaklar, aldatmacalar dünyası içindedir türümüz. Ve insanlığın her büyük ve her miniminicik kesitinde bu komplolar tekrarlanır. Soner Yalçın’ın 417. sayfaya kadar yazdıklarına en basit ve kolay itiraz şekli, bunca gerçeği görmemenin en kolay yolu da “komplo teorisi” demektir. Ama ne yazık ki esasen olumsuz anlamlı “komplo teorisi” aynı kitabın sonraki sayfalarında gerçekten karşımıza çıkmaktadır. Ama niye?
Gerçi 417. sayfaya dek de “komplo teorisi”ni çağrıştıracak sorular ve kimi yargılar kitaba ufak ufak serpiştirilmişti. Ama orada kalsaydı, düşünce zenginliği, şeytanın avukatlığı gibi değerlendirilip hoş karşılanabilirdi. Ne var ki Soner Yalçın, onca emeğini, onca gerçek bilgiyi en kötü, en ucuz haliyle komplo teorisine bağlayarak heder etmiş.
Şimdi maddeler halinde değerli Soner Yalçın’ın bu komplo teorisine cevap vereyim.
BİR - Aşı konusuna zaten çok basit bir mantık hatası yaparak giriyor ve topu kendi kalesine doksandan gönderiyor. Neden yoksul ve Müslüman ülkelerde daha fazla çocuk ölümü oluyormuş? Sorusunu kendi tezine dayanak yapıyor. (Verdiği rakamlar da yanlış, o ayrı konu.) Tam tersine bu ülkelerde daha az aşılama yapıldığı için çocuk ölümleri fazla. Ve yetersiz beslenme, yetersiz hijyenden ötürü. Endüstriyel gıdanın daha az girdiği kesimlerde daha fazla çocuk ölümü oluyor bu nedenlerle. Endüstriyel gıdalar lehinde bir sonuç değil elbette bu. Bu saçmalık birbiriyle ilintisiz parametrelerin keyfi biçimde ilgiliymiş gibi gösterilmesinden kaynaklı bir bilimdışı akıl yürütme sonucu doğuyor.
İKİ – İnsanlığın yakın gelecekteki en büyük birkaç sorunundan biri nüfus kalabalıklığı olacak. Bir diğeri de beslenme ve sağlık sorunu. Dünya oligarşisi Yalçın’a göre yoksulları kısırlaştırarak ve hatta doğrudan zehirleyerek problemi çözmek istiyormuş. Bu konuda girişim ve planlamalar yapıyormuş. Ben ise tam tersini düşünüyorum. Nüfus artışı konusunda dünya oligarşisi kayda değer hiçbir şey yapmıyor. Eleştirirsem onları bu yönde eleştiririm. Aşılarla, ilaçlarla, GDO’lu gıdalarla gizlice kısırlaştırma iddiası.. kusura bakmayın, safsatadır. Böyle bir niyet veya uygulama olduğunu kabul edin, hiç de etkili görünmüyor. Soruna Çin Halk Cumhuriyeti’nin yaptığı gibi hukuki fakat radikal çözümler gerekir.
Keza yakın gelecekte bu milyarlarca insan ne yiyecek? Ona sunulanların sağlıksız olduğu ortada. Üstelik hayvansal besinler hayvanlara işkence yöntemiyle elde ediliyor. Çözüm, lamı cimi yok, merkezi planlama ve yeni tip sosyalizmdedir. Bu beslenme sistemini yaratan oligarşi kendince çözüm yolları arıyor. Sistemin esasını değiştirmeden… Çözümsüzlük… Ne var ki suni et üretimi veya böceklerden protein elde etme gibi yöntemler Soner Yalçın’ın okuduğu gibi laneti hak etmiyorlar. Bence onlar da çözümün parçasıdır. Doğru ellerde gelişirse ne âlâ…
ÜÇ – Dünya oligarşisi, yoksulları, orta hallileri vb. niye ortadan kaldırmaya çalışsın? Kapitalizmin işleyiş yasalarına ters.. Onlar kapitalizmin köleleri ve hem de müşterileri. Robotlar gelecekmiş, işçiye ihtiyaç kalmayacakmış. Elli yıldır aynı şey söyleniyor, robotlar geldi birçok yere; ama çalışan nüfusu, oranı pek de azalmadı. Bunları robotlar tam geldiği zaman konuşuruz. Bu gıda sektörü robotlar için çalışmıyor. Tek bir işçi kalmadı diyelim, zaten mümkün değil ya, kapitalizmin müşteriye de mi ihtiyacı yok! Kapitalizm hali hazırda ve gelecek on yıllar için planlarını müşteri azalmasına göre değil, artmasına göre yapıyor.
DÖRT- Hadi ilk üç maddeyi es geçelim… Bu beslenme zinciri, bu tıp sektörünün dışında bir kesim mi var? Uzaylı mı bunlar? Saklı seçilmişler kimler? Kim bu üretilen gıda maddelerini ağzına koymayan, ilaçları kullanmayan, hastanelere bile gitmeyen, böylece soylarını garanti altına alan kesim? Kaç kişiler?
Türkiye’de ve tüm dünyada her kesimden insanın nasıl yaşadığını biliyoruz aşağı yukarı. En zenginler, oligarklar dahil. Herkes ne yiyorsa onlar da onu yiyor. Herkes ne ilacı kullanıyorsa onlar da onu kullanıyor. Kim ne aşı oluyorsa onlar da oluyor. Kendi kişisel sağlığı konusunda daha dikkatli, olabildiğince yediğine, içtiğine dikkat eden tek tek insanlar var sadece. Ama zenginlerde de aşağı yukarı aynı oranda, orta hallilerde de, yoksullarda da. Denebilir ki yoksullarda bu bilinç oran olarak daha az. Ama onların da bir kısmı zorunluluktan ötürü doğal besleniyor, doğal ortamlarda bulunuyor, hatta insan genomuna daha uygun çalışıyor (beden işleri). Kim bu, halkı öldürecek ve sonra bir avuç kalarak dünyanın keyfini çıkaracak gruplar. En tepedekilerin yaşamını, sağlık çizelgelerini biliyoruz. Kötü besleniyor, spor yapmıyor, ilaca bağımlı yaşıyor, yeterli uyumuyor, stres içinde kıvranıyor çoğu. Çocukları da öyle… Bu “saklı seçilmişler” nerelerde saklanıyor?
Hadi bizde üretilenler GDO’lu, böcek zehirli gıdalar… Avrupa’ya ihraç etmiyor muyuz bunları? Onlar da sadece yoksullara mı yediriyorlar, evsizlere mi ikram ediyorlar. Ya Amerikalı, Alman, Fransız geldiğinde buraya, kendi yiyeceğini yanında mı getiriyor?
BAZI İLGİNÇ AYRINTILAR
Kitapta bana tuhaf gelen bazı noktalar var, birkaçına burada değineyim, uzayacağı için kalanını erteleyeyim.
Kılıçdaroğlu meselesi. Kitap baştan aşağı anti-emperyalist çizgide. Takdir edilesi bir şey… Konunun siyasi iktidarlardan bağımsız kapitalist yönüne haklı olarak vurgu yapıyor, AKP’yi de bir güzel teşhir ediyor. Ana muhalefet lideri CHP Genel Başkanı ise kitabın tek bir yerinde devreye giriyor. Sayfa 276, 277. Kılıçdaroğlu’ndan anti-emperyalist, anti-ABD bir demeç. Hani Türkiye’yi bilmeyen biri okusa kitabı, “Vay be! Demek CHP genel başkanı bu işlere karşıymış, Chavez gibi biriymiş” diyecek. Komik.
Değerli Soner Yalçın bizim Güneş-Dil kitabımızı öven, gündeme taşıyan bir makale yazmıştı. Sağolsun, ben de teşekkür ve karşı destek anlamında ODATV’de yayımlanması için bir makale göndermiştim siteye. Yayımlanmadı, gerekçesi de söylenmedi. Kılıçdaroğlu’nu ağır eleştiren bir yazıydı. Meğer baltayı taşa vurmuşum, şimdi anlıyorum.
Başka bir nokta: Bizim beslenme ve tıp konusunda gözümüzü açan 2000’ler öncesi çalışmalarıyla Prof. Dr. Ahmet Aydın olmuştu. Canan Karatay’ın kaymağını yediği gerçekleri Türkiye gündemine sokan oydu. Beslenme Bülteni diye bir site kurmuş ( beslenmebulteni.com ), yüzbinlere ulaşmıştı. TV’ye de epeyce çıkmışlığı var. Sonradan (Karatay’dan önce) “7’den 70’e Taş Devri Diyeti” diye kitap da çıkardı. Soner Yalçın’ın kitabında Ahmet Aydın’ın bahsi hiç geçmiyor. Kitabı ise kaynaklar bölümünde geçiyor. Sitesinin ismi kaynaklarda da yok. Oysa o, vaktiyle bu derece çabalamasaydı bugün büyük olasılıkla bu gibi konuları konuşmayacaktık. Ahmet Aydın gündemi en az 20 yıl öne çekmişti.
Tabii bizim Ahmet Aydın’dan esinlenerek ekip halinde çıkardığımız “Tıp Bu Değil” kitaplarımızdan da hiç söz edilmiyor. Bundan 6-7 yıl önce Türkiye gündemine oturmuştu. Büyük kanallarda beş altı kez tartışılmıştı. Sağlık Bakanı bile tartışmaya müdahil olmuştu. Tam da bu konulardı içinde yazanlar. İlginç buluyor, ama dert etmiyorum. Dedim ya, 417. sayfadan sonrasını okumasam “Saklı Seçilmişler”’i bayağı bir övecektim.
Son bir şey şimdilik: Kitabın kapaktaki ikinci ismi de Türkçe olarak yanlış: “Siz Onları Değil; Onlar Sizi Seçti.” Araya noktalı virgül koymak bence kurtarmıyor. Türkçede en sık yapılan hatalardan biri. İki yüklem sonu arasındaki uyum bozukluğu. Bir fiil çekimiyle ikincisini idare etmeye çalışmak. Doğrusu: “Siz Onları Seçmediniz, Onlar Sizi Seçti.”
BU TARZIN OLASI SEBEPLERİ:
Sayın Soner Yalçın’ın başka kitaplarında, bazı makalelerinde ve genel olarak ODATV çizgisinde de görüyoruz yukarda bahsettiğimiz türde sorunları.. Olası nedenlerini şöylece sıralayayım, siz de değerlendirin durumu:
BİR- Soner Yalçın’ın ruh hali, akıl yürütme düzeneği böyle. İçinden geldiği gibi samimi yazıyor, doğrusu ve yanlışı ile bu sonuç çıkıyor. Durum salt bu nedene dayanıyorsa söyleyecek fazla şey yok.
İKİ- Bunu bilerek, planlayarak, okur ve ilgi çekmek, daha etkili olmak için yapıyor. Dert okur ve ilgi çekmekse, sonuç gayet başarılı. Ama etkili olmaksa amaç? Bu tarz işler sağ siyasette gider, solda gitmez… Etkili olamazsınız. Sanırım iki ustasından ilham alıyor. Onlar da böyledir. Çok doğru sözler eder, insanı hayran bırakırlar. “İşte adamım bu” dedirtirler insana. Ama hemen ardından ilgiyi artırmak için mi, başka niyetten mi bilmem, öyle sansasyonel ve öyle saçma şeyler söylerler ki… Kişiyi onu haklı bulmakta pişman etmekle kalmaz, savundukları doğruları da gözden düşürürler.
ÜÇ- Konuya güncel politik saflaşmalar açısından tamamen siyasi yaklaşıyor. Şu bir gerçek: Muhalefetin hiçbir kanadından AKP ve MHP tabanına kayda değer ölçüde söz ulaşmıyor. Yalçın, bu kitlenin de ilgisini çekecek bir yöntemle konuyu ortaya serdiğinde bazı önemli mesajlarını iktidar tabanına iletebileceğini düşünüyor olabilir. Niyet buysa karşlığını az da olsa alıyor sanırım. Fakat yöntemin kalıcı etkisi konusunda yine de kuşkuluyum.
DÖRT – Yalçın’ın da kitabın başında ifade ettiği üzere, sorunu karikatürleştirerek, bilgi ve mantık kirliliği yaratarak kasten gerçekleri değersizleştirmek… İnsanın aklına ister istemez bu da geliyor. En şeytani neden? Fakat Soner Yalçın özelinde bunun bu kadar da olamayacağını düşünmekteyim. Bu dördüncü olasılığı başka durumlar ve kişiler açısından akılda tutulması için ortaya koyuyorum. Bazen de oligarşik ilişkiler ve ortam, birtakım popüler şahsiyetleri, kendileri bunu planlamadan böylesi yaklaşımlara itebilmektedir.
Kaan Arslanoğlu
Bu sayfalarda yer alan okur yorumları kişilerin kendi görüşleridir. Yazılanlardan www.insanbu.com sorumlu tutulamaz.
Kaan Arslanoğlu 10.05.2019
Sayın Mesut Küçük, lütfen yazdıklarımı daha dikkatli okuyunuz. İnsanın ne kadar kötücül olduğunda hemfikiriz ve de bu konuda sizinle yarışabilirim. :) :) Fakat benim dediğim şey şu: Kapitalizm bunu niye yapsın merkezi ve organize bir şekilde. İyi olduğundan değil çıkarına gelmeyeceği için yapmaz. Bu yığınlar hem onun işgücü, işçisi, düzen yürütücüsü, düzen bekçisi.. hem de müşterisi.. onları neden yok etsin veya sayısını çok sınırlasın??? Ha, kitabı bu önemli kusurları nedeniyle okumanızı çok da tavsiye etmem zaten. Ama okursanız da uyanık olarak okursanız bir şeyler öğrenirsiniz. Saygılar...
Mesut KÜÇÜK 10.05.2019
İkinci dünya savaşında Japonya'ya atom bombaları atıldı... Bu bombalar sadece insanlara zarar vermedi. Bütün canlılığa zarar verdi. Bu derecede bir kötülük benim idrak sınırlarımın ötesinde... Anladığım kadarıyla sizdeki bilgi birikimi bu kadar kötü insanlar var olmasına rağmen bu kötü insanların kesinlikle insanlığı kısırlaştıracak kadar kötü olamayacağı yönünde... Bence yanılıyorsunuz... Dünyayı yöneten güçler için kapitalizm, din veya demokrasi sadece birer araç... Kafalarının arkasında ne olduğunu maalesef bilmiyoruz... Çocuğunuzun direk kanına bir maddeyi şırınga ediyorsanız bunun içeriğinde ne olduğunu sormaktan veya sorgulatmaktan daha doğal ne olabilir ki? Düşüncelerinize değer veriyorum ama yazdığınız eleştiri ile bendeki bu kitabı okuma isteğini azalttınız. Bende yaratmış olduğunuz bu his de benden size bir eleştiri olsun...
Ali 17.01.2019
Kaan Bey bazen naifliğinize şaşırıyorum. Soner Yalçın bağımsız bir yazar değil. Her kitabı bir proje. A.C.E ile röportajlarıyla başladı bu mesleğe. Klasik bir yöntem bu. 99 doğrunun içine bir yalan konur. Burada amaç ya o yalanı doğru kabul ettirmek ya da 99 doğruyu itibarsızlaştırmaktır. Bunun ve Yalçın Küçük'ün yüzünden Türkiye'nin muhalif kesimi AKP faşizmiyle mücadele edeceğine yıllarca Sabetayist avına çıktı. Mezar soyguncusu gibi mezar taşlarıyla, milletin isimleriyle uğraştılar. İşbirlikçi olmak için Sabetayist olmaya ne gerek var? Örnek Rizeli. Ama daha da kötüsü bu tezlerin esas amacı tüm Balkanlıları ve Selaniklileri (Atatürk dahil) karalamaktı. Türkiye'deki gericiliğin 31 Mart'tan beri değişmez, rezil propagandası ilericilik adına böyle pompalandı. "Soner Yalçın bunu neden yapıyor?" Nedenini bilemeyeceğim ama Soner Yalçın bunu hep yapıyor. Sözcü'de yazdığı son yazıda kenevir meselesi üzerinden Erdoğan'ı antiemperyalist lider (!) ilan etmiş. Okumanızı tavsiye ederim.
editör 23.12.2018
DEVAM... Yavuz Aksoy'a Kaan Arslanoğlu'nun cevabı: Sorun Soner Yalçın değil, İlker Belek'ti.. :) Bu şahıs Tıp Bu Değil kitabı dolayısıyla TKP içinden bize ilk saldıran ve de soL'daki yazımın sansürüne yol açan şahıstı. Bunu o zaman da izah etmiştim. Bizim de bir kırmızı çizgimiz olsun, hiç değilse pembe yanağımız bulunsun demiş idim. :) .... Yavuz Aksoy: İlker Belek o konuda Yalova Kaymakamı hükmündedir. Diğer konularda olduğu kadar. 😊😁
editör 23.12.2018
FACE YORUMLARININ BAZILARI... DEVAM: Özgür Billur: Keşke Soner Yalçın bu değerli yazıyı okusa ve cevap verse... Ben de merak ediyorum saydığınız 4 maddeden hangisi(veya hangilerinin) doğru olduğunu? Yavuz Aksoy: Bunu paylaşmak fikrine sıcak bakmıyordum. Nedeni de gayet basit. Ben bu kitaba ve Soner Yalçın'a göbekten hücum ettiğim bir yazıyı daha evvelden İnsanBu'da yayınlatamamıştım. İlgilenenlerin dikkatine... O yazının linki de var. Tarihe dikkat ediniz. (Bkz: ) DEVAM ++++
editör 22.12.2018
DEVAM... Nazım Erkan Yürük: Katıldığım olasılık birincisidir ki Soner Yalçın içtenliğine inanırım.Konu edebiyat da olsa sonuç bir komploya bağlanabilir ancak yine de bir yerde cesareti kırılıyor "Türk Sağı"nı ıskalıyor Yalçın.Demem o ki söyleyemiyor inandığı gerçeği ve yol "saçma"ya çıkıyor.Buralarda "Aydın" olmak Aziz Nesin'den sonra mümkün olamıyor ne yazık ki!..Öyle bir otosansür işlerlik kazanmış ki Aydın ilkin kendini yanıltıyor söze öyle başlıyor çünkü yaşadığımız düzenin adı Mafyokrasi.
editör 22.12.2018
DEVAM .. Özgür Coşar: İnsanların kısırlaştırılması konusu Dan Brown'un Cehennem romanında da geçiyor. Hatta virüsün Ayasofya müzesi ve Yerebatan sarnıcının birleşiminden dünyaya yayılacağı yazıyor. Belki Soner Yalçın da okumuştur romanı ya da roman biz "seçilmemişleri" alıştırmak için yazılmıştır... DEVAM +++
editör 22.12.2018
DEVAM.. Keske daha hizlj bilinclensek, keske. Edit: misir surubu namli zehir merkez avrupa ulkelerinde ve amerikada gida raflarindan giderek uzak tutulmakta; Kota %5- den sıfıra dogru dusmektedir. Bizdeki denetimsizlik, basibosluk ve bosvermislik her alanda oldugu gibi glikoz surubu uretiminde de kendini gostermekte. Mehmet Teoman 484 sayfa okumuş kadar oldum; teşekkürler... Safak Yüca Teşekkürler.. DEVAM +++
editör 22.12.2018
DEVAM: Hormonlu, antjbiyotikli,romatizmali tavukumsu yaratiklar yedigimizi kim yazabildi? Marketlerde yogurt adi altinda satilan beyaz renkli kimyasalin ...aylarca bozulmayan kimyasalin sadece zarar oldugunu kim yazabildi? Soner yalcin onemli bir konuya el atmis, sonlara dogru az biraz komplo teorisi uretmis olabilir. (Sabetaycilik, önomastik, bulbulderesi mezarligi, ozel harp dada soner beyin gozde temalari oldugunu hatirliyoruz...)Kaan beyin tenkitlerine katiliyorumm.. Halkimiz icin hayati onemdedir gida konusu.. Yerli tohum konusu... Gundeme tasiyan, beyin firtinasi yaratan herkese tesekkur.. DEVAM +++
editör 22.12.2018
FACE SAYFAMIZDAKİ BAZI YORUMLARI BURAYA DA AKTARIYORUZ.. Cengiz Ayaz: Kenan demirkol Mevlut Durmus Yavuz dizdar Canan karatay Ahmet aydin A.Rasim Kucukusta Turkiyedeki Antistatin + Anti - Glikoz (mısır) surubu (HFCS) ve Anti MSG (monosodyumglutamat = Kimyasal madde olan CIN TUZU) Blokunun sacayaklari ve hekimlik mesleginin yuzaklaridir... Ahmet aydin, karatay ve dizdar hocalarla sahsen tanisma konusma sansim oldu (ailemdeki 3 kanser vakasi vesilesiyle).. Cargill ve ulkerin glikoz surubu (misir surubu) ile ulke cocuklarinin obeziteye,diyabete ve en kotusu pankreas kanserine giden yolun parke taslarini dosediklerini simdiye dek bu ekip disinda kim aciklamistir..? Sislideki vakif binasinin duvarlarina margarin reklami alan Turk kalp vakfi mi? TTB mi? Saglik bakanligi mi? DEVAM +++
Kemal İrci 22.12.2018
Bu saklılık, gizemlilik mücadele etmeyi engellemek için tasarlanan bir safsatadır. Kaderci bir algı olulturmak, toplumu sürekli bir dış güçle korkutmak sadece sömürenin işine gelendir. Siz otla, yemekle uğraşırken onlar sizin elinizde avucunuzda ne varsa alırlar. Düşük ücret, sefalet, hırsızlık, adaletsiz gelir dağılımı sorgulamasından uzaklaştırmak için yem bu tartışmalar. Oyuna gelmeyeceksek bu oyundan uzak durmalıyız. Gizemli güçlerden, Soroslardan, lobilerden en çok yakınanlar onlarla elele olanlardır. Sıra asıl olana gelemez bir türlü. Sanki geliri yetse et yemeyecek insanlar. Sonunda aşı karşıtlığından başlayarak giderek genişleyen bir gericiliğin hizmetinde sözde bir toplum savunması... Sıradışı sözler söylemenin dayanılmaz dürtüsü ve kahramanlaşma arzusu da cabası...
İrfan Temizel/21/12/2018 21.12.2018
Bunuda okuyalım bakalım....
Songül Öztürk 21.12.2018
Ben de kitabı okumuştum ve eleştirilerimi Soner Beye iletmiştim. Ancak sizin eleştirilerinizi okuyunca bayağı bayağı bizi yok etmeye çalıştıklarına dair uydurma haberlere ikna olduğumu anladım. O nedenle değerli yorumlarınıza teşekkür ederim.